‘Karabağ Cumhuriyeti’nin feshi Azerbaycan'ın hakimiyetini güçlendiriyor

Bakü Ermenilere kalma çağrısı yapıyor. Erivan ise onları ‘etnik temizlikle’ suçluyor

‘Karabağ Cumhuriyeti’nin feshi Azerbaycan'ın hakimiyetini güçlendiriyor
TT

‘Karabağ Cumhuriyeti’nin feshi Azerbaycan'ın hakimiyetini güçlendiriyor

‘Karabağ Cumhuriyeti’nin feshi Azerbaycan'ın hakimiyetini güçlendiriyor

Dağlık Karabağ’da tek taraflı ilan edilen ve uluslararası hukuk tarafından tanınmayan Artsakh Cumhuriyeti’nin feshedildiği açıklandı. Bu adımın Azerbaycan'ın son operasyonunun ardından bölge üzerindeki kontrolünü güçlendirmesi ve Ermeni Başbakanı Nikol Paşinyan'a karşı ülkedeki halk öfkesinin artması bekleniyor.

Karabağ’da fesh edilen yönetimin Başkanı Samvel Şehrimanyan, tüm hükümet kurumlarını feshetme kararnamesini imzaladı. Kararnamenin gerektirdiği tüm adımlar, gelecek yılın başından itibaren tamamlanacak. Kararname, bölgedeki Ermeni nüfusu ve son zamanlarda bölgeden ayrılan Ermenileri, Azerbaycan'ın sunduğu yeniden entegrasyon koşullarını öğrenmeye çağırıyor. Bu sayede, Ermeniler bölgede kalmaya devam edip etmeyeceklerine bağımsız olarak karar verebilecekler. Bakü, geçen haftaki müzakere turunda Ermeni nüfusunun Azerbaycan'a entegrasyonu için bir eylem planı sundu.

Şarku’l Avsat’ın İstanbul merkezli Agos gazetesinden aktardığına göre Kararnamede, mevcut zorlu askeri-siyasi durumla bağlantılı olarak, Rus barışı koruma komutanlığının arabuluculuğu yoluyla varılan anlaşma dikkate alınarak, Karabağ halkının fiziki güvenliğinin ve hayati çıkarlarının sağlanması önceliği esas alınıyor.

Kararnamede,

"1 Ocak 2024'e kadar tüm devlet kurum ve kuruluşları feshedilecek ve Dağlık Karabağ Cumhuriyeti'nin (Artsakh) varlığı duracak" dendi.

Ayrıca "Bu kararnamenin yürürlüğe girmesinden sonra, Dağlık Karabağ halkı, cumhuriyet dışında yaşayanlar da dahil olmak üzere, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin yeniden entegrasyon koşullarını öğrenmeli, gelecekte Dağlık Karabağ'da kalma konusunda  bağımsız ve bireysel bir karar vermelidir" ifadeleri de yer aldı.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'a karşı protestolar, dün (28 Eylül) Ermenistan'ın başkenti Erivan'da devam etti. Başkentin merkezindeki Cumhuriyet Meydanı'nda on binlerce kişi toplanarak hükümet binasına giden yolları kapattı. Protestocular, Paşinyan'ı Azerbaycan'ın ‘saldırılarına’ karşı hareketsiz kalmakla ve Dağlık Karabağ'daki Ermenilerin çıkarlarını ihanet etmekle suçladı.

Bu arada, Ermenistan, yaklaşık 65 bin Ermeni mültecinin Dağlık Karabağ’dan ayrıldığını duyurdu. Bu sayı, bölgenin Ermeni nüfusunun yarısından fazlasını temsil ediyor. Bu durum, Paşinyan'ın hükümet toplantısında “Dağlık Karabağ'da tek bir Ermeni kalmayacak" şeklinde bir açıklamada bulunmasına neden oldu. Paşinyan ayrıca, “Onlar sistematik bir etnik temizlik politikası çerçevesinde sınır dışı edilecekler” dedi.

Paşinyan şöyle devam etti:

"Çeşitli uluslararası aktörlerin Dağlık Karabağ'da devam eden etnik temizliği kınayan açıklamaları önemlidir, ancak bu açıklamaların ardından somut adımlar atılmazsa, bunlar yalnızca tarih için ahlaki bir istatistik oluşturmanın, farklı ülkelerin bu suçla kendi aralarında mesafe koyma fırsatı bulmasının bir aracı olarak görülecektir." dedi.

Paşinyan “Açıklamaların ardından ilgili siyasi ve hukuki kararlar gelmezse, kınamalar olan bitene rıza gösterme eylemi haline gelir. Ermenistan Hükümeti'ne gelince, bugün bizim öncelikli görevimiz Dağlık Karabağ'dan zorla yerinden edilen kardeşlerimizi büyük bir titizlikle kabul etmek ve acil ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamaktır" dedi.

Ancak Bakü, Paşinyan'ın suçlamalarını şiddetle reddetti. Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı, “Bakü'nün Ermenilerin toplu göçüyle hiçbir ilgisi olmadığını” ifade etti. Bakanlık ilerleyen Ermeni nüfusuna seslenerek Dağlık Karabağ'da kalmaya davet etti ve onlara güvenliğini sağlamaya yönelik önceki taahhütlerini teyit etti. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev, Dağlık Karabağ Ermenilerinin Azerbaycan'ın ekonomik, siyasi ve sosyal hayatına entegrasyonunun zor olacağını ve bazılarının ayrılmaya karar vermesi için hazırlıklı olunması gerektiğini söyledi.

Dağlık Karabağ Sorunu nedir?

Petrol kaynaklarından ve doğal gaz boru hattından dolayı stratejik öneme sahip olan Dağlık Karabağ (Nagorno-Karabakh), Azerbaycan sınırları içerisinde, Ermenistan sınırında yer alan bir bölge. Dağlık ve ormanlık bir coğrafi yapıya sahip. Nüfusun yüzde 80'i Ermeni kökenli.

Uluslararası hukuka göre Dağlık Karabağ, Azerbaycan'ın bir parçası ancak nüfusun çoğunluğunu oluşturan Ermeniler, Azerbaycan yönetimine karşı çıkıyor. Özerklik statüsündeki paylaşılamayan bölgenin idaresi Ermenistan'ın da desteğiyle, 1990'lardaki savaştan bu yana Ermenilerin elinde. 1988’de başlayan olaylar sonrası çıkan çatışmaların ardından Ermenistan Rusya’nın da desteğiyle hem Karabağ’ı hem de Karabağ ve Ermenistan arasında yer alan 5 Azerbaycan bölgesini/reyonunu işgal etti.

Ermeni işgali 1994’te imzalanan ateşkesle de facto bir duruma dönüştü. Ermenistan, Karabağ’ın Artsakh Cumhuriyeti adında “bağımsız bir ülke” olduğunu savunsa da uluslararası hukuk açısından Karabağ, işgal altında Azerbaycan toprağı kabul edilmeye devam etti. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) 1994’te sorunun çözülmesi için Minsk Grubu adında bir eşbaşkanlık oluşturdu. Fransa, Rusya ve ABD önderliğinde kurulan grubun üyeleri arasında Ermenistan ve Azerbaycan'ın yanı sıra Türkiye, Almanya, İtalya, Belarus, İsveç ve Finlandiya da bulunuyor.

Azerbaycan yönetimi 1994’ten bu yana ilerleme sağlanamaması üzerine Eylül 2020’de düzenlediği askeri operasyonla işgal altındaki 5 bölgesini ve Karabağ’ın güney kesimini geri aldı. Ermenistan ile Azerbaycan arasında Ekim 2020’de kalıcı barış anlaşması imzalandı. Üç yılın ardından Bakü, 21 Eylül 2023’te Karabağ’a yönelik başlattığı “Anti Terör Operasyonu” ile uluslararası toplum tarafından tanınmayan sözde “Artsakh Cumhuriyeti” milislerini etkisiz hale getirerek bölgede tam hakimiyetini 1988’den sonra ilk kez sağlamış oldu. Karabağ’daki Ermeni yetkililer silahsızlanmayı kabul etmesinin ardından binlerce Karabağlı Ermeni, Ermenistan’a göç akını başlattı.



Trump, dünyayı değiştirmek için ‘deli adam teorisini’ nasıl kullanıyor?

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
TT

Trump, dünyayı değiştirmek için ‘deli adam teorisini’ nasıl kullanıyor?

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump'a geçen ay İran'a karşı savaşında İsrail'in yanında yer alıp almayacağı sorulduğunda şöyle demişti: “Olabilir. Katılmayabilirim de. Ne yapacağımı kimse bilmiyor.” Dünyaya İran'ın müzakerelere yeniden başlaması için iki haftalık bir ateşkesi kabul ettiğini söyledikten sonra nükleer tesislerini bombaladı.

BBC'ye göre şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: ‘Trump'la ilgili en öngörülebilir şey öngörülemezliği’. Fikir değiştiriyor. Her zaman kendisiyle çelişiyor.

London School of Economics'te uluslararası ilişkiler profesörü olan Peter Trubowitz, “Trump oldukça merkezileşmiş bir politika oluşturma süreci inşa etti. Dış politikada Richard Nixon'dan bu yana tartışmasız en merkezileşmiş olanı” dedi. Bu da politika kararlarını Trump'ın kişiliğine, tercihlerine ve mizacına daha bağımlı hale getiriyor.

Trump bunu siyasi olarak kullandı; ‘öngörülemezliğini’ önemli bir stratejik ve siyasi varlık haline getirdi. Şimdi, bu kişilik özelliği Beyaz Saray'ın dış ve güvenlik politikasına yön veriyor ve tartışmalı bir şekilde ‘dünyanın şeklini değiştiriyor’.

Şarku’l Avsat’ın BBC'den aktardığına göre siyaset bilimciler bu teoriyi ‘deli adam teorisi’ olarak adlandırıyor. Bu teoriye göre bir dünya lideri rakibinden taviz koparmak için onu doğası gereği her şeyi yapabileceğine ikna etmeye çalışıyor. Söz konusu teori, başarılı bir şekilde kullanılırsa, bir tür zorlamaya dönüşebilir. Trump bunun işe yaradığına, ABD müttefiklerini istediği yere getirdiğine inanıyor. Ancak bu yaklaşım düşmanlara karşı işe yarayabilir mi?

Saldırılar ve şüphecilik

Trump ikinci dönemine Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i kucaklayarak ve ABD'nin müttefiklerine saldırarak başladı. Kanada'nın ABD'nin 51. eyaleti olması gerektiğini söyleyerek Kanada'yı kızdırdı. Grönland'ı ilhak etmek için askeri güç kullanmayı düşünmeye hazır olduğunu söyledi. ABD'nin Panama Kanalı'nın mülkiyetini ve kontrolünü yeniden kazanması gerektiğini vurguladı.

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ile ilgili olarak, ittifakın tüzüğünün 5. maddesi her üyeyi diğer tüm üyeleri savunmakla yükümlü kılar. Trump, ABD'nin buna bağlılığı konusunda şüphelerini dile getirdi. Eski İngiliz Savunma Bakanı Ben Wallace, “Bence 5. madde çöküşün eşiğinde” dedi.

Sızan bir dizi mesaj, Trump'ın Beyaz Saray'ında Avrupalı müttefiklere yönelik ‘küçümseme kültürünü’ ortaya koydu. Trump'ın yardımcısı J.D. Vance, ABD'nin artık Avrupa'nın güvenliğinin garantörü olmayacağını belirtti.

Söz konusu karar, 80 yıllık transatlantik dayanışmanın yeni bir sayfa açması anlamına geliyordu. Konuyla ilgili olarak Trubowitz şunları söyledi: “Trump'ın yaptığı şey, ABD'nin uluslararası taahhütlerinin güvenilirliği konusunda ciddi şüpheler uyandırmak oldu. Avrupa'daki bu ülkelerin ABD ile güvenlik, ekonomi ya da başka alanlarda sahip oldukları ilişkiler artık her an müzakereye açık hale geldi. Trump'ın etrafındakilerin çoğunun öngörülemezliğin iyi bir şey olduğuna inandığını hissediyorum. Çünkü bu Trump'ın ABD'nin kaldıraç gücünü kullanarak kazanımlarını maksimize etmesini sağlıyor... Emlak dünyasında pazarlık yaparken öğrendiği derslerden biri de bu.”

Dalkavukluk ve yağcılık

Trump'ın yaklaşımı meyvesini verdi. Sadece dört ay önce Birleşik Krallık savunma ve güvenlik harcamalarını gayri safi yurt içi hasılasının (GSYH) yüzde 2,3'ünden yüzde 2,5'ine çıkaracağını açıkladı. Geçen ay NATO zirvesinde bu rakam yüzde 5'e yükseldi ve diğer tüm NATO üyelerinin yakında ulaşacağı büyük bir artış oldu.

University College London'da siyaset bilimi profesörü olan Julie Norman şöyle diyor: “Gün be gün ne olacağını bilmek çok zor. Trump'ın yaklaşımı her zaman bu olmuştur. Trump değişken mizacını transatlantik savunma ilişkilerini değiştirmek için başarıyla kullandı. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin geçen ay Lahey'deki NATO zirvesinde Trump'a hitaben söylediği gibi (On yıllardır hiçbir başkanın başaramadığı bir şeyi başaracaksınız) bazı Avrupalı liderler Trump'ın desteğini sürdürmek için ona dalkavukluk ve yağcılık yapıyor.”

Düşmanların dokunulmazlığı

‘Deli adam teorisi’ müttefikler üzerinde işe yarayabilirken, düşmanlar üzerinde işe yaramıyor gibi görünüyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Trump'ın yaklaşımından etkilenmemeye devam ediyor. Perşembe günü yaptıkları telefon görüşmesinin ardından Trump, Putin'in Ukrayna'ya karşı savaşı sona erdirme konusundaki isteksizliğinden duyduğu ‘hayal kırıklığını’ dile getirdi.

BBC'ye göre Trump, İran'da tabanına ABD'nin Ortadoğu'daki ‘sürekli savaşlara’ müdahil olmasına son vereceği sözünü verdi. Ancak ikinci döneminin şu ana kadarki ‘en öngörülemez’ tercihiyle İran'ın nükleer tesislerini vurdu. Asıl soru şu: Bu karar istenilen sonuca ulaşacak mı?

Birleşik Krallık eski Dışişleri Bakanı William Hague, bu kararın tamamen ters etki yaratacağına ve İran'ın nükleer silah edinme olasılığını arttıracağına inanıyor. Notre Dame Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Michael Desch de bu görüşe katılıyor. “Bence artık İran'ın nükleer silah peşinde koşma kararı alması çok muhtemel” diyen Desch'e göre Trump'ın yaklaşımı şu ana kadar düşmanlar nezdinde ters tepti.