İsrail-Filistin olaylarına dünyadan tepkiler

Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları'nın abluka altındaki Gazze Şeridi'nden İsrail'e dün başlattığı saldırının ardından Türkiye ve bazı ülkeler, itidal çağrısı yaparken Batı ülkeleri, İsrail'e destek veren açıklamalarda bulundu

Gazze'nin batısındaki El-Cela Caddesi'nde, içinde bazı hukuk büroları ve ofislerin de yer aldığı 14 katlı "Vatan" apartmanı da bombalandı (AA)
Gazze'nin batısındaki El-Cela Caddesi'nde, içinde bazı hukuk büroları ve ofislerin de yer aldığı 14 katlı "Vatan" apartmanı da bombalandı (AA)
TT

İsrail-Filistin olaylarına dünyadan tepkiler

Gazze'nin batısındaki El-Cela Caddesi'nde, içinde bazı hukuk büroları ve ofislerin de yer aldığı 14 katlı "Vatan" apartmanı da bombalandı (AA)
Gazze'nin batısındaki El-Cela Caddesi'nde, içinde bazı hukuk büroları ve ofislerin de yer aldığı 14 katlı "Vatan" apartmanı da bombalandı (AA)

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile telefonda görüştü.

Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre Fidan, mevkidaşı Blinken ile telefon görüşmesinde İsrail-Filistin'de yaşanan gelişmeleri ele aldı.

İsrail-Filistin'deki olaylarla ilgili itidal çağrısı

Azerbaycan Dışişleri Bakanlığının X hesabından İsrail ve Filistin'e gerilimi düşürmeleri çağrısı yapılarak, "İsrail-Filistin çatışma bölgesinde sivillere yönelik şiddeti kınıyoruz. Hem İsrail'de hem de Gazze Şeridi'nde çok sayıda sivilin trajik şekilde hayatını kaybetmesinden dolayı taziyelerimizi iletiyoruz. Durumun acilen düşürülmesi çağrısında bulunuyoruz." ifadeleri kullanıldı.

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, İsrail'deki saldırılar sonrası gelişmeleri büyük üzüntü ve kaygıyla izlediklerini belirterek, ilgili tarafları sağduyulu davranmaya çağırdı.

KKTC Cumhurbaşkanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre Tatar, Kıbrıs Türk halkının, her türlü terör eylemine karşı olduğunu vurgulayarak, özellikle sivilleri hedef alan silahlı saldırıların tasvip edilmesinin mümkün olmadığını bildirdi.

Yıllardır bölgenin kanayan yarası İsrail-Filistin meselesinin, Kıbrıs'ta 1974'te Mutlu Barış Harekatı ile sağlanan barış ve huzur ortamının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koyduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Tatar, ana vatan Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte her zaman bölgesel ve küresel sorunların diyalog yoluyla çözülmesini desteklediklerine dikkati çekti.

Bölgedeki güçlü devlet Türkiye'nin çatışma sürecinin barış yoluyla çözümüne katkı sağlayabileceğini belirten Tatar, ilgili tarafların, savaşların kazananının olmadığı gerçeğiyle hareket etmeleri gerektiğini vurguladı.

Tatar, "Çatışmalarda sivil can kayıpları yaşanıyor. Bir an önce bunun önüne geçilmesi ve sorunun müzakere yoluyla çözümlenmesi gerekiyor." ifadesini kullandı.

Güney Afrika Cumhuriyeti Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, "Yaşanan yeni çatışmalar, Filistin topraklarının yasa dışı işgalinin devam etmesin ve yerleşim yerlerinin genişletilmesinden, Mescid-i Aksa'ya ve Hristiyan kutsal mekanlarına saygısızlıktan ve Filistin halkına yönelik devam eden baskıdan kaynaklandı." değerlendirmesinde bulunuldu.

Açıklamada, Güney Afrika'nın, "uluslararası kabul görmüş 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan, İsrail ile barış içinde yan yana var olan Filistin devletinin kurulması amacında" olduğu vurgulandı.

Uluslararası toplumun bölgede barışın sağlanması için sorumluluk alıp harekete geçmesi gerektiğine işaret edilen açıklamada, "Şiddet, cinayet, hapis, zorla yer değiştirmeler, yasa dışı yerleşim yerlerinin kurulması ve Gazze'de devam eden kuşatma, çatışmanın çözümüne yardımcı olmuyor." ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada, Filistin sınırlarının belirlenmesi, Kudüs'ün statüsü, siyasi tutukluların serbest bırakılması gibi öncelikli konuların çözümüne önem verilmesi gerektiği kaydedilerek, İsrail'in artan gerilim, şiddet ve istikrarsızlıktan kazançlı çıkamayacağı belirtildi.

Sudan Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, "işgal altındaki Filistin'de yaşanan tehlikeli gelişmelerin" endişeyle takip edildiği bildirildi.

Bu konunun uluslararası meşru kararlara uygun çözülmesi ve Filistin halkının kendi kaderlerini tayin etme ve bağımsız devlet kurma yetkisine sahip olmaları gerektiği vurgulanan açıklamada, iki devletli çözüm konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilmemesi de dahil olmak üzere Filistin meselesine uluslararası ilginin azalmasının, bölgede şiddetin ve gerilimin sürmesine yol açtığına işaret edildi.

Açıklamada, dün yaşananların bu meseleye çözüm bulunamamasının, bölgeyi büyük bedeller ödenerek yeni bir istikrarsızlık dönemine sürükleyeceğini doğruladığına işaret edilerek, "Sudan, Filistin halkının bağımsız devlet kurma meşru haklarına verdiği desteği yineliyor. Masum sivillerin korunması çağrısında bulunuyor." ifadeleri kullanıldı.

Pakistan Cumhurbaşkanı Arif Alvi, Filistin ile İsrail arasında tırmanan şiddetin son derece rahatsız edici olduğunu belirterek, daha fazla kan dökülmemesi ve can kaybı yaşanmaması için taraflara itidal çağrısında bulundu.

Afrika Birliği (AfB), İsrail ablukası altındaki Gazze Şeridi'nde ve işgal altında tutulan Batı Şeria'daki saldırılar sonrası giderek tırmanan gerilimin sonlandırılması ve taraflara müzakere çağrısı yaptı.

Çin Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Filistin ile İsrail arasında gerilimin ve şiddetin artmasından "derin endişe duyulduğu" belirtilerek, "Tüm ilgili tarafları sükunet ve itidalle hareket etmeye, sivillerin korunması için çatışmalara derhal son vererek durumu daha kötüye götürmekten kaçınmaya çağırıyoruz." ifadesi kullanıldı.

Libya ve Fas, uluslararası topluma İsrail'in ihlallerine son verilmesi ve kanlı çatışmanın durdurulması çağrısında bulundu.

Libya Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, "Filistinlilere eziyetler, Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlaller ve Yahudi yerleşim birimlerinin inşasına karşılık Filistin direnişinin tepkisinin sonuçlarından İsrail'in sorumlu olduğu" belirtildi.

Açıklamada, uluslararası topluma İsrail'in ihlallerine son verilmesi ve kanlı çatışmanın durdurulması çağrısı yapıldı.

Fas Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada da Gazze Şeridi'nde kötüye giden durumla ilgili derin endişe duyulduğu ve hangi taraf olursa olsun sivillerin hedef alınmasının kınandığı kaydedildi.

Açıklamada, daha önce de siyasi çıkmazın bölgedeki barış üzerindeki etkileri ve bunun neticesinde gerilimin artabileceği konusunda uluslararası topluma uyarıda bulunulduğu hatırlatıldı.

İsrail'e destek açıklamaları

İtalya Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Antonio Tajani, X platformunda, üzerine İsrail bayrağı yansıtılmış Başbakanlık binasının fotoğrafıyla paylaşım yaptı.

Tajani, "Az önce ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Almanya, Fransa, İngiltere ile AB'den diğer mevkidaşlarımla görüştüm. Hükümet olarak, Orta Doğu'daki durumu endişeyle takip ediyoruz ve müttefiklerimizle yakın temas halindeyiz. Çatışmanın tırmanmasını önlemek için çalışıyoruz. İsrail'in var olma hakkı var." ifadelerini kullandı.

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, X sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada, "Bugün İsrailli, Filistinli, Mısırlı ve Ürdünlü mevkidaşlarımla görüştüm. Hiçbir şey terörü meşrulaştıramaz." ifadelerini kullandı.

Japonya Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, "bir dizi roketin fırlatılması ve Gazze Şeridi'nden İsrail topraklarına sızılmasının" şiddetle kınandığı belirtilerek, hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dileğinde bulunuldu.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, "Avustralya, bu dönemde dostumuz İsrail'in yanındadır. Hamas'ın İsrail'e ve sivillere yönelik ayrım gözetmeyen ve iğrenç saldırılarını kınıyoruz. İsrail'in kendini savunma hakkını tanıyoruz." ifadelerini kullandı.

Singapur Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, "Singapur, Gazze'den İsrail'e gerçekleştirilen ve çok sayıda masum sivilin ölümüne ve yaralanmasına yol açan roket ve terör saldırılarını şiddetle kınamaktadır." ifadelerine yer verilerek, şiddete son verilmesi çağrısı yapıldı.

Latin Amerika ülkelerinden İsrail-Filistin'deki gelişmelere tepkiler

Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, X'den yaptığı paylaşımda, İsrail'in Filistin'e yönelik işgalinin son bulmasını istedi.

Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, X hesabındaki paylaşımında İsrailli sivillere yapılan saldırılar karşısında "şok" olduğunu bildirerek, terörün her türlüsünü reddettiklerinin altını bir kez daha çizmek istediklerini belirtti.

Lula da Silva, taraflar arasındaki çatışmanın daha da tırmanmasının önlenmesi için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine çağrıda bulundu.

Arjantin Devlet Başkanı Alberto Fernandez, X hesabında, "İsrail Devleti'ne karşı işlenen vahşi terör saldırısını güçlü şekilde kınadığımı ifade etmek istiyorum. Bu zor zamanda İsrail'e insani yardıma hazırız." değerlendirmesinde bulunduğu paylaşım yaptı.

Şili Dışişleri Bakanı Alverto Van Klaveren de X sosyal medya hesabında, İsrail'e yönelik "terör" saldırılarını büyük endişeyle takip ettiklerini belirterek, şiddetin durdurulmasını istedi.

Meksika Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada da Hamas'ın saldırısı kınanarak İsrail halkına ve ailelere taziye dilekleri paylaşıldı.

Uruguay, Paraguay, Ekvador ve Peru'dan yapılan açıklamalarda da İsrail’e destek verilerek Hamas'ın eylemleri kınandı.

Bolivya Dışişleri Bakanlığının açıklamasında ise acilen barışa dönülmesinin önemine işaret edilerek, insan haklarının korunması çağrısında bulunuldu.

BM Güvenlik Konseyinin çatışmalar karşısında sessiz kalmasının üzüntüyle takip edildiği kaydedilen açıklamada, "BM ve uluslararası toplum, köklü çözümler bularak tarihi bir sorumluluk üstlenmelidir." ifadesi kullanıldı.

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), İsrail ile Filistin arasındaki gerilime ilişkin, "İsrail işgalinin devam etmesi ve uluslararası meşru kararlara uyulmamasının bölgedeki istikrarsızlığın temel nedeni olduğu" değerlendirmesinde bulunarak, olaylardan İsrail'i sorumlu tuttu.

Türkiye, itidal çağrısında bulunmuştu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün düzenlenen AK Parti 4. Olağanüstü Büyük Kongresi'ndeki konuşmasında, İsrail ve Filistin taraflarına itidalli davranma ve gerilimi daha da tırmandıracak fevri adımlardan uzak durma çağrısı yapmıştı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da İsrail ve Filistin'de yaşanan gelişmelere ilişkin sabah saatlerinden itibaren Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki ve İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile telefon görüşmesi yapmıştı.

Dışişleri Bakanlığından gelişmelere ilişkin yapılan yazılı açıklamada, yaşanan şiddet ve gerilimin derin bir endişeyle karşılandığı bildirilirken "Bölgede sükunetin bir an önce yeniden tesis edilmesine büyük önem veriyor, sivil can kayıplarını şiddetle kınıyoruz." ifadesi kullanılmıştı.

Açıklamada, şiddet eylemlerinin ve buna bağlı tırmanmaların kimseye bir fayda sağlamayacağı vurgulanarak, taraflar itidalle hareket etmeye ve fevri adımlardan uzak durmaya çağrılmıştı.

Birçok ülke ve uluslararası örgüt de mesaj yayımlamıştı

Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İngiltere Başbakanı Rishi Sunak saldırıya tepki göstererek İsrail'e destek mesajı yayımlamıştı.

Kanada, Yunanistan, Bulgaristan, Belçika, İspanya, İtalya, İsviçre, İrlanda, Hollanda, Hırvatistan, Avusturya, Çekya, Slovenya, Finlandiya, Polonya, Romanya, Litvanya, Malta, Letonya, Estonya, Ukrayna, Gürcistan ve Kosova yetkilileri de Hamas'a tepki göstererek, İsrail'e destek veren mesajlar yayımlamıştı.

Azerbaycan-İsrail Parlamentolararası İlişkiler Çalışma Grubu, İsrail'e yönelik saldırıları kınayarak, "Bu zor zamanda İsrail'le dayanışma içindeyiz." mesajını paylaşmıştı.

Rusya Dışişleri Bakanlığının yazılı açıklamasında, Filistin ve İsrail tarafları ateşkese davet edilerek, gerekli itidallerin uygulanması, kalıcı ve kapsamlı barışın sağlanması için müzakere sürecinin başlatılması çağrısında bulunulmuştu.

Mısır Dışişleri Bakanlığının yazılı açıklamasında Filistin ile İsrail arasında devam eden saldırıların ve gerilimin korkunç tehlikelerinin olacağı konusunda uyarı yapılmıştı.

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk de sivil kayıpların olmaması için her türlü tedbirin alınması ve şiddete son verilmesi çağrısında bulunarak, gerilimi azaltma çağrısı yapmıştı.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Adrienne Watson da Hamas'ı kınayarak İsrail hükümetinin ve halkının yanında olduklarını bildirmişti.

Ne olmuştu?

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları, dün sabah İsrail'e "Aksa Tufanı" isimli kapsamlı saldırı başlattığını açıklamıştı.

Gazze'den İsrail yönüne binlerce roket atılırken silahlı gruplar, bölgedeki yerleşim yerlerine girmişti. İsrail ordusu da onlarca savaş uçağıyla Gazze Şeridi'ne saldırı başlattığını duyurmuştu.

Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail'in Gazze'ye saldırılarında 256 kişinin hayatını kaybettiğini, 1788 kişinin yaralandığını açıklamıştı.

İsrail basınında Hamas'ın silahlı kanadının başlattığı saldırılarda şu ana kadar 300 İsraillinin öldüğü, ülke genelindeki yaralı sayısının 1864'e yükseldiği duyurulmuştu.



Eylül 2025 ve tek kutuplu düzenin çöküşü

Barbara Gibson
Barbara Gibson
TT

Eylül 2025 ve tek kutuplu düzenin çöküşü

Barbara Gibson
Barbara Gibson

Shirley Yu

Tarihin belirleyici anları nadiren kendilerini açıkça belli eder. Ancak, 31 Ağustos - 3 Eylül 2025 haftası Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu düzenin, insan hakları, liberal demokrasi ve serbest piyasaları düzenleyen ilkelerinin yerini medeniyet kimliklerine, kalkınma zorunluluklarına ve stratejik özerkliğe bıraktığı kökten farklı bir dönemin önünü açan an olarak ölümsüzleştirilebilir.

Ne Tianjin'deki Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesi ne de İkinci Dünya Savaşı zaferinin ve Pekin'de Japon işgaline karşı direnişin 80. yıldönümü, yalnızca diplomatik etkinlikler veya askeri geçit törenleriydi. Aksine o haftanın olayları, dramatik bir kopuşla değil, stratejik ortaklıkların, ekonomik karşılıklı bağımlılığın ve paylaşılan anlatıların sabırla birikmesiyle, bir dünya düzeninden diğerine geçişin dinamiklerini ortaya koydu.

 Çin-Hindistan yakınlaşması

Zirvenin en dikkat çekici hadisesi, 2,8 milyar insanı temsil eden ve küresel ekonomik büyümeye en büyük katkıyı sağlayan iki medeniyet gücü olan Çin ve Hindistan arasındaki yakınlaşmaydı. Başbakan Narendra Modi, yedi yıl aradan sonra ilk kez Çin topraklarındaki Tianjin'de Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya geldi ve bu görüşme, ikili ilişkilerin ötesine geçerek Avrasya'daki Amerikan stratejisinin tüm yapısını kapsayan işaretler taşıyordu.

Yirmi yıl boyunca Amerikan politikası, Hindistan'ın demokratik değerleri ile Çin'in bölgesel hedeflerinin doğal bir sürtüşme yaratacağı ve bunun da Washington'ın her iki taraf üzerinde de jeopolitik nüfuzunu kullanmasına olanak tanıyacağı varsayımına dayanıyordu

Başkan Trump, Hindistan'ın Rusya'dan yaptığı enerji alımları için Hindistan'a yüzde 50 gümrük vergisi uygulayarak, klasik güç dengesi teorilerinin öngördüğü koşulları yarattı: Hindistan-Çin yakınlaşması. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi sırasında Şi, Modi ve Putin'in sohbet edip gülüştüğü fotoğraf, Atlantik güçlerinin Ukrayna'nın kaderi ve iç siyasi ve toplumsal anlaşmazlıklarla meşgul olduğu bir dönemde, üç büyük Avrasya gücünün coğrafi ve jeopolitik önem açısından çekim gücünü somutlaştırıyordu.

31 Ağustos 2025'te çekilen ve Hindistan Basın Enformasyon Bürosu tarafından yayımlanan bu fotoğrafta, Hindistan Başbakanı Narendra Modi (solda) ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tianjin'deki ŞİÖ zirvesi sırasında düzenlenen ikili görüşmede el sıkışıyorlar (AFP)31 Ağustos 2025'te çekilen ve Hindistan Basın Enformasyon Bürosu tarafından yayımlanan bu fotoğrafta, Hindistan Başbakanı Narendra Modi (solda) ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tianjin'deki ŞİÖ zirvesi sırasında düzenlenen ikili görüşmede el sıkışıyorlar (AFP)

Yirmi yıl boyunca Amerikan politikası, Hindistan'ın demokratik değerleri ile Çin'in bölgesel hedeflerinin doğal bir sürtüşme yaratacağı ve bunun da Washington'ın her iki taraf üzerinde de jeopolitik nüfuzunu kullanmasına olanak tanıyacağı varsayımına dayanıyordu. Ancak, Hindistan ve Çin arasında çok kutupluluk ve stratejik özerklik konusunda ortak çıkarların meydana çıkması bu temel varsayımı zayıflatttı. Bu yakınlaşma ideolojiyle değil, giderek kutuplaşan bir dünyada stratejik bağımsızlığı korumakla ilgili.

Enerji ortaklığının zincirleri

Bu diplomatik değişime paralel olarak, Rusya ve Çin arasında kıtasal bir enerji ekseni oluşturacak Sibirya’nın Gücü-2 boru hattı için anlaşma da imzalandı. Bu proje, 30 yıl boyunca yıllık 50 milyar metreküpe kadar Rus doğal gazını piyasa fiyatından Çin'e taşıyacak.

Bu büyüklükteki enerji ortaklıkları, tersine çevrilmesi zor stratejik bağımlılıklar yaratır. Üretim malları veya hammadde ticaretinin aksine, enerji altyapısı ülkeleri on yıllar süren yatırımlarla birbirine bağlar ve siyasi döngüleri aşan karşılıklı zayıf noktalar yaratır. 2019'da tamamlanan ilk Sibirya'nın Gücü boru hattı, enerji akışlarının stratejik ilişkileri nasıl yeniden şekillendirebileceğini göstermişti.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katılımı, sistemik dönüşümün farklı bir boyutunu vurguladı, o da Soğuk Savaş dönemi ittifak yapılarının günümüz dünyasının gerçekleriyle başa çıkamadığıdır

Moskova açısından bakıldığında anlaşma, Avrupa piyasalarının kalıcı olarak kapalı olduğu dönemde temel bir ekonomik can simidi sunuyor. Avrupa'ya yıllık 120 milyar metreküpten fazla doğal gaz ihracatını kaybeden Moskova için Sibirya’nın Gücü 1 ve 2 boru hatları, bu kaybı neredeyse telafi edecek.

Bu anlaşmanın daha geniş kapsamlı etkileri, anlaşmanın kapsamının ötesine geçerek küresel enerji piyasalarının Batı finans sistemlerinden kademeli olarak ayrılmasını da kapsıyor. Rusya ve Çin alternatif ödeme sistemleri ve yeni fiyatlandırma yapıları geliştirmeye çalışırken, ABD doları cinsinden işlemlere ve Batı yaptırım sistemlerine maruz kalma risklerini azaltmak isteyen diğer ülkeler tarafından da izlenebilecek emsaller oluşturuyorlar.

Türkiye paradoksu

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katılımı, sistemik dönüşümün farklı bir boyutunu vurguladı, o da Soğuk Savaş dönemi ittifak yapılarının günümüz dünyasının gerçekleriyle başa çıkamadığıdır. Türkiye'nin hem NATO üyesi hem de ŞİÖ'nün diyalog ortağı olması bir tür “stratejik paradoks” yaratıyor; o da hem Batı güvenlik düzenlemelerine hem de Doğu güvenlik ortaklıklarına aynı anda bağlı bir ülke olması.

Erdoğan'ın, ülkesinin NATO taahhütlerini sürdürürken ŞİÖ'ye tam üyelik kazanma yönündeki açık arzusunu duyurması, Türkiye'nin fırsatçılığının ötesine geçiyor. Bu durum, bölgesel güçlerin münhasır ittifaklara güvenmek yerine stratejik ilişkilerini çeşitlendirerek çok kutuplu bir sisteme nasıl dahil olduklarını yansıtıyor.

Diplomatik haftanın sonunda düzenlenen ve Çin'in en yeni silah sistemlerini ve entegre operasyonel kabiliyetlerini sergilediği askeri geçit töreni, açık bir caydırıcılık sinyali verdi

Ankara'nın bakış açısına göre, her iki örgüte de katılım kendisine maksimum stratejik nüfuz sağlıyor. Böylece Türkiye, farklı medeniyet blokları arasında bir köprü görevi görebilir, çatışmalarda arabuluculuk yapabilir ve tek ittifak üyelerinin yapamayacağı şekillerde iletişimi kolaylaştırabilir.

Stratejik çıkarımlar yalnızca Türkiye ile sınırlı değil, aynı zamanda Batı ittifakı içindeki dayanışma kavramını da kapsıyor. NATO üyeleri Çin liderliğindeki örgütlere etkili bir şekilde katılabiliyorsa, kolektif savunma ne anlama geliyor? İttifak taahhütleri, üyeler stratejik rakiplerle paralel ilişkiler sürdürdüklerinde nasıl işleyecek? Bu soruların kolay cevapları yok, ancak 20. yüzyılın iki kutuplu dünyasını karakterize eden netliğin erozyonunu yansıtıyorlar.

Çinli kadın askerler, 3 Eylül 2025'te Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü anan geçit töreninde yürüyor (AFP)Çinli kadın askerler, 3 Eylül 2025'te Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü anan geçit töreninde yürüyor (AFP)

Askeri geçit töreni ve stratejik işaretler

Diplomatik haftanın sonunda düzenlenen ve Çin'in en yeni silah sistemlerini ve entegre operasyonel kabiliyetlerini sergilediği askeri geçit töreni, açık bir caydırıcılık sinyali verdi; Pekin askeri kabiliyete sahip ve gerekli gördüğünde bunu kullanmaya hazır.

Ancak silahların kendisinden daha önemli olan, Şi Cinping, Vladimir Putin ve Kim Jong Un'un eşi benzeri görülmemiş bir şekilde aynı platformda bulunmasıydı. Dünyanın en kalabalık ülkesini, en büyük yüzölçümüne sahip ülkesini ve en güçlü ve izole nükleer gücünü temsil eden bu üçlü, resmi ittifakların değil, ABD hegemonyasına karşı muhalefetin birleştirdiği ülkeler olarak, adeta bir “radikal dönüşüm ekseni”ni temsil ediyordu.

Geçit töreninin anlatı çerçevesi de aynı derecede önemliydi. Şi Cinping, Çin'in Japon emperyalizmini yenmede ve savaş sonrası uluslararası düzeni şekillendirmede belirleyici bir güç olarak rolünü vurgulayarak, stratejik bir amaç uğruna ülkesinin tarihteki yerini sağlamlaştırmaya çalıştı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre o amaç şuydu; Çin, mevcut uluslararası düzenin oluşturulmasında kilit bir oyuncu ise onu çağdaş çıkarları ve değerleriyle uyumlu hale getirmek için gerekli meşruiyete de sahiptir.

Güvercin sürülerinin Pekin'in kadim meydanları üzerinde uçtuğu sahne yalnızca sembolik değildi; 1945'ten beri uluslararası ilişkileri yönetenlerden farklı ilkelere dayanan küresel bir düzenin doğuşunu yansıtıyordu

Tek kutup sonrası

Ağustos sonu ve eylül başındaki olaylar, muhtemelen tek kutup sonrası düzenin -birden fazla güç merkezinin, alternatif kurumsal çerçevelerin ortaya çıktığı ve yönetişim ve kalkınmaya yönelik kökten farklı yaklaşımların önerildiği uluslararası bir düzenin- açık şekilde belirginleştiği bir an olarak hatırlanacaktır.

Bu geçiş, fırsatlar kadar riskler de taşıyor. Batı egemenliğindeki kurumlara alternatif arayan devletler için paralel yapılar, iş birliği ve kalkınma için yeni seçenekler sunuyor. Küresel ekonomik düzeyde ise alternatif ağlar, ABD dolarının ve ona dayalı küresel finans sisteminin sahip olduğu aşırı ayrıcalığın azaltılmasına katkıda bulunuyor.

Buna karşılık, rekabet eden kurumların çokluğu, yanlış değerlendirmeler, bölünme ve çatışma olasılığını da artırıyor. Ortak normların ve örtüşen üyeliklerin yokluğunda, uluslararası anlaşmazlıklar, karşıt dünya görüşleri arasında sıfır toplamlı rekabetlere dönüşebilir.

Bu, Batılı liderler kabul etse de etmese de dünyanın kökten değiştiğinin farkına varmayı gerektiriyor.

Pekin'in kadim meydanları üzerinde güvercin sürülerinin uçtuğu sahne yalnızca sembolik değildi; 1945'ten beri uluslararası ilişkileri yönetenlerden farklı ilkelere dayanan küresel bir düzenin doğuşunu yansıtıyordu. Kalkınma ve medeniyet kimliğinin tutarlılığının, düzenleyici değerler olarak demokrasi ve bireysel haklara giderek daha fazla meydan okuduğu bir düzenin doğuşunu ilan ediyordu.

Dünyayı değiştiren hafta sona erdi, ancak açığa çıkardığı dünya daha yeni şekillenmeye başlıyor. Sonucun nasıl ortaya çıkacağı (barış mı, çatışma mı, kademeli mi, hızlandırılmış mı) Batılı başkentlerdeki liderlerin, tarihin akışı içinde güncelliğini yitirmiş düzenlemelere tutunmak yerine, stratejilerini yeni gerçeklere uyarlama becerisine bağlı olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Trump geri adım attı ve Modi'yi övdü: Harika bir başbakan... Onun dostu olmaya devam edeceğim

Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
TT

Trump geri adım attı ve Modi'yi övdü: Harika bir başbakan... Onun dostu olmaya devam edeceğim

Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)

Washington ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin bozulduğuna işaret eden açıklamaların ardından, ABD Başkanı Donald Trump, Hindistan Başbakanı Narendra Modi'yi överek onu ‘harika bir başbakan’ olarak nitelendirdi. Trump, Hindistan ve ABD arasındaki özel ilişkiye atıfta bulunurken, Modi, Yeni Delhi ile Washington arasındaki ilişkilerin ‘çok olumlu’ olduğunu söyledi.

Trump dün gazetecilere yaptığı açıklamada, “Modi'nin her zaman dostu olacağım. O harika bir başbakan ve ben her zaman onun dostu olacağım. Ancak şu anda yaptığı şeyler hoşuma gitmiyor. Bununla birlikte, Hindistan ve ABD arasında özel bir ilişki var. Endişelenecek bir durum yok” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Trump, “ABD'nin Hindistan'ı Çin'e kaptırdığına inanmıyor. Hindistan'ı kaybettiğimizi düşünmüyorum. Hindistan Rusya'dan büyük miktarda petrol satın alacağı için hayal kırıklığına uğradım. Bunu onlara da ilettim” şeklinde konuştu.

Trump'ın son açıklamaları, ABD'nin hem Hindistan'ı hem de Rusya'yı Çin'e ‘kaptırdığını’ söylediği yorumlarının ardından geldi. Trump, her iki ülkenin liderlerinin Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesinin ardından, Çin’i ‘en karanlık’ ülke olarak nitelendirdi. Pekin'in yeni bir dünya düzeni teşvik ettiği dönemde Trump, Yeni Delhi ve Moskova'ya olan kızgınlığını dile getirdi.

Trump'ın sosyal medya paylaşımıyla ilgili bir soruya yanıt veren Hindistan Dışişleri Bakanlığı, konuyla ilgili yorum yapmayacağını söyledi. Çin Dışişleri Bakanlığı henüz yorum talebine yanıt vermezken, Kremlin temsilcilerine ise ulaşılamadı.

Şi, Çin'in kıyı kenti Tianjin'de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinde, Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dahil 20'den fazla lideri ağırladı.

Putin ve Modi, zirvede Şi'nin yanına doğru birlikte yürürken el ele tutuştukları görüldü ve ardından üç lider yan yana durdu.

Modi yanıt verdi

Modi bugün X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, “Başkan Trump'ın duygularını ve ilişkilerimize yönelik olumlu değerlendirmesini derinden takdir ediyorum” dedi.

Modi, Hindistan ve ABD'nin ‘çok olumlu, kapsamlı ve küresel bir stratejik ortaklık’ ile birbirine bağlı olduğunu ve ‘geleceği umutla beklediğini’ ifade etti.

Trump, Rus güçlerinin Ukrayna'yı işgal etmesinden üç yıldan fazla bir süre sonra, Rusya ve Ukrayna'yı aralarındaki savaşı sona erdirecek bir anlaşmaya varmaya ikna edemediği için hayal kırıklığına uğradı.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Tianjin'de düzenlenen 2025 Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüştü. (Reuters)Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Tianjin'de düzenlenen 2025 Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüştü. (Reuters)

Trump, geçtiğimiz perşembe akşamı Beyaz Saray'da gazetecilere yaptığı açıklamada, yakında Putin ile görüşmeyi planladığını söyledi.

Bu açıklamalar, Washington'ın Hindistan'dan yapılan ithalata yüzde 50'ye varan gümrük vergileri uygulamaya koymasının ardından gerginliğin arttığı bir dönemde yapıldı. Washington, Yeni Delhi'yi Rus petrolü satın alarak Moskova'nın Ukrayna'daki ölümcül saldırılarına katkıda bulunmakla suçladı. Ancak, her ikisi de sağcı olan Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlarını sürdürüyor.


Kanada ve Avustralya'ya ait iki savaş gemisi Tayvan Boğazı'ndan geçiyor... Çin ordusu izliyor

Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)
Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)
TT

Kanada ve Avustralya'ya ait iki savaş gemisi Tayvan Boğazı'ndan geçiyor... Çin ordusu izliyor

Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)
Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)

Çin devlet medyası, Kanada ve Avustralya'ya ait iki savaş gemisinin bugün "Çin Halk Kurtuluş Ordusu tarafından izlenirken" Tayvan Boğazı'nı geçtiğini bildirdi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre dDevlet tarafından yayınlanan Çin gazetesi Global Times, haberinde, Kanada fırkateyni Ville de Québec ve Avustralya güdümlü füze destroyeri Brest'in, komünist Çin ile demokratik olarak yönetilen Tayvan adasını ayıran su yolunu geçtiğini belirtti.

Tayvan Savunma Bakanlığı, şu anda bu konu hakkında yorum yapamayacağını belirtti. Kanada ve Avustralya orduları ise Reuters'ın yorum talebine henüz yanıt vermedi.

Global Times, “Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun tüm geçişi izlemeye ve gözlemlemeye devam ettiğini, durumun tamamen kontrol altında olduğunu” ifade etti.

ABD Donanmasına ait gemiler ve bazen Kanada, İngiltere ve Fransa gibi müttefik ülkelerin gemileri, bu ülkelerin boğazı uluslararası bir su yolu olarak kabul etmeleri nedeniyle, yaklaşık ayda bir kez boğazdan geçmektedir.

Tayvan da adayı uluslararası bir su yolu olarak görüyor. Adayı bir eyalet olarak kabul eden Çin ise stratejik su yolunun kendi karasularının bir parçası olduğunu belirtiyor.