Lübnan’ın güney sınırında askeri tansiyon yükselmeye devam ederken zaten sınırlı yetkilere sahip Beyrut hükümeti üzerindeki baskı da artıyor. Hükümet, Başkanı Necib Mikati tarafından da kabul edildiği üzere, savaş ve barışa karar verme yeteneğinin eksikliği nedeniyle en zayıf halka haline geldi. Mikati’nin bugünkü misyonu, kendi deyimiyle, güvenceler olmadan Lübnan'ın istikrarını korumak amacıyla uluslararası ve yerel iletişime odaklanıyor.
Mikati, dün yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Güney Lübnan'da bir cephe açma riskine girmekten kimsenin çıkarı yok zira Lübnanlılar bunu kaldıramaz. Hükümete yönelik ihmalkarlık suçlamaları siyasi önyargı içerir, gerçekte hiçbir temeli yoktur. Hükümet, Lübnan'daki durumu olabildiğince sakin tutmak ve Lübnan'ı Gazze'de devam eden savaşın yansımalarından uzaklaştırmak için iç ve dış iletişimlerini sürdürüyor. İletişimlerin başarısını sağlamak ve insanlarda paniğe yol açmamak adına medyadan uzak bir şekilde yürütülüyor. Lübnan fırtınanın göbeğinde, bölge genel olarak zor durumda. Kimse ne olacağını tahmin edemiyor.
Bazıları savaş ve barış kararının kimin elinde olduğunu soruyor. Biz mevcut şartlarda barış için çalışıyoruz ama savaş kararı İsrail'in elinde. Caydırmak, gerginlik yaratmamak için provokasyonlarını durdurmak gerekiyor. Gerekli iletişimleri sakin bir şekilde ve medyadan uzakta gerçekleştiriyoruz. Çünkü bu iletişimlerin abartılı şekilde konuşulması insanlarda bir tür endişe yaratacaktır.”
Eski bakanlardan Reşid Derbas ise hükümetin savaşa girme kararı konusunda zayıf bir konumda olduğuna dikkat çekti. Mikati’nin devletin ve halkın savaşa girmek istemediğini ilan ederek bu konuda kararlı bir duruş sergilemesi gerektiğini vurgulayan Derbas, savaşa giren herkesin sorumluluğu üstleneceğini kaydetti. Ayrıca olabileceklere hazırlık amacıyla çeşitli düzeylerde olağanüstü hal ilan edilmesinin gerektiğini de ekleyen Derbas, böylece savaş kaydedildiği taktirde buna hazır olunacağını belirtti.
Şarku’l Avsat’a konuşan Derbas şunları söyledi:
“Bu hükümet geçici. Komutan yoksa, en düşük rütbeli komutan onun adına hareket edebilir. Bu nedenle bugün yetki ve yetkilerle ilgili konuşmalar çirkin konuşma olarak görülebilir. Mikati bu konuda bir açıklık getirerek vatani görevini yapsın. Siyasi mülahazalar ne olursa olsun, hükümet görevlerini elindeki imkanlara göre yerine getirmelidir. Tam bir alarm durumu ilan edilmesi, dernekler, belediyeler ve partilerle koordinasyon sağlamak üzere kendisi başkanlığında bir güvenlik organı oluşturmak için güvenlik liderlerinden yardım istenmesi, Afet Yönetim Otoritesi'nin çalışmalarının etkinleştirilmesi ve yerinden edilmiş kişiler için hastaneler ve barınma merkezlerinin hazırlanması gibi adımlar atılabilir.”
Mikati, Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna ve Suudi Arabistan'ın Lübnan Büyükelçisi Velid Buhari ile görüştü. Bu görüşmeler sırasında, “Olaylar zamana ve sıraya göre şekilleniyor. Şuan kimse bir şey bekleyemez. Ancak kesin olan şu ki, İsrail provokasyonlarını ikiye katlamaya çalışıyor” açıklamasında bulundu.
ABD yönetimi, İtalya Başbakanı, Fransa Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhurbaşkanı ve Türkiye Dışişleri Bakanı ile temaslarda bulunduğunu duyuran Mikati, “Ürdün Dışişleri Bakanı, Katar Başbakanı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, İngiltere Dışişleri Bakanı ve Kanada Dışişleri Bakanı ile de defalarca temaslarda bulundum” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bazıları, Cumhurbaşkanı başkanlığında Yüksek Savunma Konseyi'ni neden toplantıya davet etmediğimizi soruyor ancak ilave bir iç sorun çıkarmaya gerek var mı? Tüm güvenlik liderlerini kabine oturumuna davet ettim. Bu sakin çalışmaya karşılık bazılarının eleştiri ya da önyargıyla yaklaştığını, hükümet nerede diye sorduğunu görüyoruz. Saraya’daki Afet Yönetim Komitesi geçtiğimiz perşembe gününden bu yana beşten fazla toplantı gerçekleştirdi. Lübnan'da Filistin ile dayanışma konusunda tam bir birlik var.”
Cumhurbaşkanı’nın seçilmesi çağrısını yineleyen Mikati de şunları söyledi:
“İsrail'de olabildiğince çabuk bir hükümet kuruldu. Lübnanlıların iradesi birleştirilerek bir cumhurbaşkanı seçilmeli, ulusa yönelik tam ve ortak bir ilgiyi gösterecek kapsayıcı bir hükümet oluşturulmalı. Herkesin bir an önce yeni bir cumhurbaşkanının seçilmesi meselesini bir kenara bırakmasından daha tehlikeli bir şey var mı?”
Devam eden bölgesel ve uluslararası temaslardan Gazze'de ateşkes sağlanması yönünde büyük bir baskının olduğunun anlaşıldığına değinen Mikati, ABD Başkanı'nın İsrail'e Gazze'ye girmesini tavsiye etmediği açıklaması, Mısır Cumhurbaşkanı’nın tutumu ve Lübnan ile devam eden diplomatik hareketine değindi. “Bütün bu faktörler, İsrail saldırılarının durması durumunda sükunetin sağlanacağını gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Hizbullah'a karşı olan kesimlerin de dile getirdiği üzere, Lübnan'ı savaşa sürüklemeyi reddeden tutumlar devam ediyor. Ketaib Partisi milletvekili İlyas Hankeş, Hizbullah'ı ülkenin geleceğini, barış ve savaş kararını emreden ve yasaklayan taraf olarak gördüğünü söyledi. Radyoya röportaj veren Hankeş şu açıklamada bulundu:
“Lübnan bugün savaşın eşiğinde çünkü karar Lübnan otoritesinin elinde değil. Hizbullah, devleti, egemenliği ve kurumları yok etti. Barış ve savaş kararıyla bu ülkenin geleceğini emreden ve yasaklayan taraf oldu. Lübnan'ın ve Lübnanlıların kaderi Hizbullah'ın kararlarına bağlı. Bugün tarihi bir süreçle karşı karşıyayız. Lübnan, otoritesini ve ordusunu tüm Lübnan topraklarına yaymak ve herhangi birinin İsrail ile savaşa sürüklenmesini önlemek için uygun kararları alamıyor.”
Lübnan Kuvvetleri milletvekili Fadi Kerem’in açıklaması ise şöyle oldu:
“Bugün savaşa girme kararı İran'da. Alanları birleştirmek Irak, Suriye ve Lübnan'ın egemenliğinin ve bağımsızlık değerlerinin iptali anlamına geliyor. Hizbullah, Lübnanlılara İsrail ile savaş başlatıp başlatmama konusunda kaderlerinin kendisinin elinde olduğu güvencesini vermekte ısrar ediyor. Bu, Güney sınırında yaptığı, İsrail'in güney köylerine saldırmasına, gazetecileri ve sivilleri öldürmesine yol açan direnişi hatırlatmaktan başka bir şey değil.”