İsrail hapishaneleri: Hücre içinde hücre

İsrail, Filistinli esirleri hücrelerinde zamandan ve mekandan kopararak bir hücreye daha atıyor

İsrailli mahkumların ailelerinin Tel Aviv'deki gösterisi (AFP)
İsrailli mahkumların ailelerinin Tel Aviv'deki gösterisi (AFP)
TT

İsrail hapishaneleri: Hücre içinde hücre

İsrailli mahkumların ailelerinin Tel Aviv'deki gösterisi (AFP)
İsrailli mahkumların ailelerinin Tel Aviv'deki gösterisi (AFP)

İsrail Savaş Kabinesinin, esir/rehine takası anlaşmasının önüne koyduğu birçok engele rağmen, İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutukluların ve mahkumların ‘tamamının ve derhal’ serbest bırakılması karşılığında tüm İsrailli esirlerin serbest bırakılması meselesi, her iki tarafın da ruhlarına sirayet etmiş, inançları üzerinde etkili olmuş ve nihayet dünya ülkelerinde bile geniş kitlelerin bir talebi haline gelmiş durumda.

Ancak bu talep İsrail’deki siyasiler ve güvenlik yetkilileri arasında her zaman olduğu gibi liderlik gururundan dolayı kabul edilmiyor. Çünkü eğer bir anlaşmaya varırlarsa, Musevilik esirlerin kurtuluşunu Tanrı'nın gözünde yüce bir değer olarak görse de daha çok baskıyla bunu yapmış gibi görünmeyi tercih ediyorlar. İsrailli yetkililer, geçmişte yapılan esir takası anlaşmalarında bile değerli çocuklarının serbest bırakılması karşılığında binlerce Filistinli esirden vazgeçtikleri halde esirlerin hayatlarını önemseyen liderler gibi davranmadılar. Ancak bu tutum, İsrail tarihinde esir takası anlaşmasını destekleyen eski Başbakan Ehud Barak, eski Genelkurmay Başkanı ve eski Savunma Bakanı Şaul Mofaz ve İsrailli komutanları ve emekli General ve siyasetçi Amram Mitzna'yı yüksek sesle eleştirenlerin başında gelen isimlerden emekli General Yitzhak Barik gibi bazı emekli generallerin tepki göstermelerinin ardından yeni bir eğilim göstermeye başladı. Artık gazetelerin başyazılarında ve uzmanların açıklamalarında da aynı eğilim görülüyor.

Bu konudaki karar, güvenlik teşkilatlarının (ordu ve istihbarat) yetkilileri tarafından onaylanması halinde hükümet kanadında da siyasi bir karar olacaktır. Ancak İsrail Cezaevi Servisi (IPS) böyle bir kararın alınmasından çekiniyor. Bu meseleyle ilgili duyduklarının sadece bir yaz gecesi rüyası ya da sadece bir illüzyon olmasını umuyor. Ancak bu mesleki ya da güvenlik nedenlerinden kaynaklanmıyor. Tamamen kişisel nedenlerden dolayı böyle bir anlaşmanın olmasını istemiyor ve ailesinin geçim kaynağını kaybetmemek için dişiyle tırnağıyla mücadele eden biri gibi davranıyor. Bu, eğer bir mahkum değişim anlaşması imzalanırsa ve binlerce Filistinli mahkum özgürlüğüne kavuşursa, daha önceki tüm zamanlarda olduğu gibi zafer işaretini yükseltirse, ilk öfkelenenlerin Cezaevi Hizmetleri liderleri olacağı anlamına geliyor. Bu sefer kapıları kilitleyip anahtarları atacaklar.

Yani, eğer bir esir değişimi anlaşması imzalanırsa, binlerce Filistinli tutuklu serbest bırakılırsa ve her zaman olduğu gibi zafer işareti yaparak hapishaneden çıkarlarsa öfkeye kapılacak olanların başında hapishane yetkilileri olacak ve bu sefer kapıları kilitleyip anahtarları atacaklardır.

El-Halil'de Filistinli tutsakların ailelerin düzenlediği bir protesto gösterisi (Filistin Esirler Cemiyeti Facebook sayfası)
El-Halil'de Filistinli tutsakların ailelerin düzenlediği bir protesto gösterisi (Filistin Esirler Cemiyeti Facebook sayfası)

Normal şartlar altında böyle bir olay hem gardiyanı hem de mahkumu mutlu eder.  Düşmanlar arasında yapılan esir takası anlaşmaları genellikle düşmanlığın sona ereceğine dair bir umut işaretidir. Mahkumların çoğu, barış kavramını derinlere aşılayarak kendi halklarının liderleri haline gelebilir. Tarih boyunca yapılan savaşlarda işler böyleydi.  Hapishanelerini kapatan ülkeler, eğer gerçekten özgür ülkelerse, buraların okula, kültür tesisine dönüştürülmesi için projeler yapılır. Hapishaneler topluma yararlı başka üretken işler için dönüştürülür. Ama burada işler böyle olmuyor. Ne İsrail hükümeti barış müjdesi vermeyi ne IPS kimseyi barış zamanına hazırlamayı ne de mahkumlar yeni bir hayata başlayıp farklı bir yoldan gitmeyi planlıyor. Bu iş kolu son yıllarda, başta altı Filistinli mahkumun kaçması olayı olmak üzere İsrail toplumunun peşini bırakmayan ihmalkar ve yolsuzluk vakaları gibi büyük başarısızlıklara imza atarken Filistinli mahkumların kadın gardiyanlarla cinsel münasebeti, tecavüz, baskı ve rüşvet olayları da gün yüzüne çıktı. Bu yüzden bu iş kolunda çalışanların başka alanlarda kendilerine iş bulamayacakları kesin.

Daha önce eşi benzeri görülmemiş toplu cezalandırmalar

Tüm bunlardan dolayı Gazze'de savaşın başlamasından bu yana, İsrailli cezaevi çalışanlarının hapishanelerdeki Filistinli tutsaklara karşı bir iç savaş yürüttüklerini ve tarihlerinde bilinen gaddarlıklarından daha gaddar toplu cezalar uyguladıklarını görüyorsunuz. Filistinli tutsakları günün 23 saati hücrelerinde kalmaya zorluyorlar ve ancak bir saatliğine dışarı çıkmalarına izin veriyorlar. Dışarıyla olan her türlü iletişimlerini kestiler. Ailelerinin ve avukatlarının onları ziyaret etmelerine izin vermiyorlar. Onlarla temas halinde olan tutuklu derneklerinin çalışmalarını da durdurdular. Mahkumların televizyon izlemelerine izin verilmiyor. Böylece haberi dinlemeleri de engelleniyor. Telefon görüşmesi yapmaları da yasaklandı. Kaçak yollarla cezaevine sokulan cep telefonlarıyla haberleşmelerinin engellenmesi için de odaların elektriği kesildi. Böylece cep telefonlarını şarj edemiyorlar. Sadece aydınlatmaya yetecek kadar elektrik temin ediliyor. Sıcak suyun kesildiği hapishanede mahkumlara üç öğün yerine artık tek öğün yemek veriliyor. Gıda malzemelerini geri çekildi. Kendilerine getirilen yiyeceklerin miktarı azaltıldı. Yemekler yenemeyecek kadar kötüleştirildi. Mahkumların paralarıyla yiyecek alabildikleri kantinleri kapattılar. Her geçen gün yeni bir tedbir daha ekleyerek elektriği ve suyu kesmeye başladılar. Fiziksel saldırılar, aralıksız devam eden provokasyonlar, sık sık aramalar yapıldığına dair haberler geliyor. Gazze’de savaşın başlamasından bu yana cezaevlerinde, biri Batı Şeria’nın kuzeydoğusundaki Tubas şehrinden Ömer Darağme (57), diğeri ise Ramallah yakınlarındaki Beyt Sira köyünden Arafat Yasir Hamdan (25) olmak üzere iki Filistinli tutsak öldü.

Tüm bunlar, Filistinli tutsakların bulundukları hücrede bir başka hücreye daha koymak demek. Sanki onların özgürlük sevincini bozmak, onlara intikamın yemeği ikram etmek istiyor gibiler.

Ancak Filistinli tutsaklar bu yapılanlara karşı hiçbir tepki vermedi. Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu sırasında çok sayıda rehinenin kaçırıldığını ve onların serbest bırakılması için tüm Filistinli tutukluların serbest bırakılmasının şart koşulduğunu bilmek onlara yetiyor. Cezaevi yönetimlerinin de tıpkı İsrail toplumunun geri kalanı gibi Hamas'ın rehin alma başarısı konusunda histerik bir öfkeye kapıldıklarının ve bazı Hamas üyelerinin bazı aileleri öldürdüklerini ve bazı insanları diri diri yaktıklarını gösteren görüntüler ve eylemler nedeniyle nefretle dolu olduklarının farkındalar. Baskıya maruz kalıyorlar, taciz ediliyorlar ve işkence görüyorlar. İsraillilerle bir arada yaşayan Araplar için de aynı durum geçerli. İsrail askerlerinin tutukladıkları Gazzeli işçileri öldüresiye dövmeleri ve tekmelemeleri, öte yandan Gazze halkıyla dayanışma içinde oldukları ya da Hamas’ın saldırısından sevinç duydukları gerekçesiyle İsrail vatandaşı Araplardan 120’sinin tutuklanması gibi eylemlerden bazıları medyaya yansıyor.

Saldırı hikayeleri sosyal medya siteleri sayesinde tüm dünya tarafından öğrenilse de cezaevlerinde yaşananlar duvar üstüne duvar, hücre içinde hücre ile çevrilmiş durumda. Filistinli tutsaklar, elektriksiz, baskı altında, istismara ve zulme uğruyor olabilirler.

Çocuk tutsaklar ve tutsakların önderleri

Bugün İsrail zindanlarında bulunan Filistinli tutukluların tam sayısını bilmek zor, çünkü her gün tutuklamalara devam ediliyor. Ancak Gazze’deki savaş başlamadan önce bile İsrail zindanlarındaki Filistinli tutsakların sayıları 5 bin 200’e ulaşmıştı. Bunların arasında Ürdün, Mısır ve Fas'tan Arapların yanı sıra 20 kadar İsrail vatandaşı Arap da var. İsrail, kendi vatandaşı olan Arapları esir takası anlaşmalarına dahil etmeyi reddediyor.

Çoğunluğu yani yüzde 65'ten fazlası Fetih Hareketi (El Fetih), yüzde 25’i Hamas, geri kalanı ise Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), İslami Cihad Hareketi, Demokratik Cephe ve diğer Filistinli örgütlerin üyesi olan Filistinli tutsaklar 22 ayrı hapishane ve gözaltı merkezinde tutuluyorlar.

Filistin hükümetine bağlı Esirler ve Özgür Bırakılanlar İşleri Komisyonu, Filistin Esirler Cemiyeti, ed-Damîr Esir Desteği ve İnsan Hakları Derneği ve Doğu Kudüs'te faaliyet gösteren Vadi Hilve Enformasyon Merkezi’nden oluşan Filistinli Esirler Kurumları Birleşik Komitesi’ne göre Filistinli tutsaklar arasında 31 kadın ve biri kız çocuğu olmak üzere 18 yaşın altında 160 çocuk bulunuyor. Ayrıca aralarında biri 6 yaşında bir çocuk ve iki genç kadının da olduğu bin 200 idari tutuklu var. Yine aralarında çeşitli hastalıklardan mustarip 700'den fazla hasta var. Bunlardan aralarında kanser hastalarının olduğu en az 24 mahkum gözlem altında tutuldukları bir tedavi sürecine ihtiyaç duyuyor.

Oslo Anlaşmaları imzalanmadan önce İsrail zindanlarına atılan ve halen tutuklu olan Filistinli sayısı 23. Bunların en yaşlısı olan Muhammed el-Tus 1985 yılından bu yana hapiste. Ayrıca Filistinli tutsaklardan 11’i, daha önce esir takası anlaşmasıyla serbest bırakılmış, ancak işgalci İsrail tarafından yeniden tutuklanmıştır. Bunlar Oslo Anlaşmalarından önce tutuklu bulunan ve 2011 yılındaki esir takası anlaşmasında serbest bırakılan eski tutuklular. Eski tutsaklardan olan ve 2014 yılında yeniden tutuklanan mahkumların başında gelen Nail Bergusi, İsrail hapishanelerinde en uzun süre tutuklu kalan Filistinli olarak biliniyor. Bu sürenin 34 yılını aralıksız olarak cezaevinde geçiren Bergusi’nin tutukluluk süresi 43’üncü yılına girdi. İsrail hapishanelerinde 20 yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunan yaklaşık 400 Filistinli tutsak ‘tutsakların önderleri’ olarak biliniyorlar. Onlarcası ise 2014 yılında yeniden tutuklandıkları için iki ayrı dönemde 20 yılı aşkın bir süredir İsrail cezaevlerinde bulunuyorlar.

Uluslararası Kızıl Haç'ın Nablus'taki genel merkezi önünde eylem yapan Filistinli tutsakların aileleri (Filistin Esirler Cemiyeti Facebook sayfası)
Uluslararası Kızıl Haç'ın Nablus'taki genel merkezi önünde eylem yapan Filistinli tutsakların aileleri (Filistin Esirler Cemiyeti Facebook sayfası)

Ömür boyu hapis cezasına çarptırılan 554 mahkûm, Filistinliler arasında popüler liderler olarak görülüyorlar.  Bunların başında ömür boyu hapis cezasına çarptırılan tek milletvekili olan Merwan Bergusi geliyor. Bergusi, Mescid-i Aksa İntifadası’nın (İkinci İntifada) liderlerinden biriydi ve olaylar sırasında tutuklandı. İşgalci İsrail tarafından yedi kez müebbet hapis cezasına çarptırılan Bergusi, işgal hapishanelerindeyken Filistin Yasama Konseyi'ne ve Filistin Yönetimi'ndeki Fetih Hareketi’nin Merkez Komitesi'ne seçildi. Adı gelecekte yapılacak seçimlerde Filistin Devlet Başkanlığı’na aday olarak öne sürülüyor.

Bir de Hamas üyesi Abdullah Galib el-Bergusi var. Abdullah Galib el-Bergusi, 2003 yılında tutuklanıp 67 kez müebbet hapis cezasına çarptırılarak dünyanın en ağır hapis cezasına çarptırılan kişisi oldu.

Onu Ramallah’tan İbrahim Cemil Hamid takip ediyor. İşgalci İsrail tarafından 2006 yılında tutuklanan Hamid, 57 kez ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ardından Gazze Şeridi'nden tutuklu Hasan Abdurrahman Selame geliyor. 1996 yılında El Halil’de yaralanan Selame tutuklanarak 48 kez ömür boyu hapis ve 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı. El-Halil’den Muhammed Atiye Ebu Verde, 2002 yılından bu yana işgalci İsrail hapishanelerinde tutuklu bulunuyor. Ebu Verde, 48 kez ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. 2002 yılında tutuklanan Muhammed Hasan Arman 36 kez ömür boyu hapis cezasına çarptırılırken yine 2002 yılında tutuklanan Tulkerimli Abbas Muhammed es-Seyyid, 35 kez ömür boyu hapis ve 150 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kudüslü Vail Mahmud Kasım, 2002’de tutuklandı ve 35 müebbet ve 50 yıl hapis cezası verildi. 2003 yılında tutuklanan Ceninli Enes Galib Ceradat’a 35 müebbet ve 35 yıl hapis cezası verildi. Cenin Mülteci Kampı’ndan Said Husam et-Tubasi ise 2002 yılında tutuklanarak 31 müebbet ve 50 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Müebbet hapis cezasına çarptırılan tutukluların yarısından fazlasının Fetih Hareketi üyesi olması da ayrıca dikkati çekiyor.

Öte yandan 2021 yılında İsrail'in en sıkı güvenlik önlemleri alınan cezaevi olan Gilboa Hapishanesi'nden kaçmayı başararak dikkatleri üzerlerine çeken Filistinli tutsaklar arasında ise 2003 yılından bu yana tutuklu bulunan ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Bir el-Başa’dan Yakub Mahmud Kadri (49), 2006 yılında tutuklanan ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Keferdanlı Eyhem Fuad Kemamci (35), 2019 yılında tutuklanan, Cenin Mülteci Kampı’ndan Zekeriya ez-Zebidi (46) ve yine 2019 yılında tutuklanan Ya'badlı Yakub Nufeyat (26) bulunuyor.



Hamas kaynakları, Şarm el-Şeyh konferansına katılmama gerekçelerini Şarku'l Avsat'a açıkladı

Yarın başlayacak Şarm el-Şeyh zirvesi öncesinde bir işçi, zirveye katılan ülkelerin bayraklarının önünden geçiyor (AP)
Yarın başlayacak Şarm el-Şeyh zirvesi öncesinde bir işçi, zirveye katılan ülkelerin bayraklarının önünden geçiyor (AP)
TT

Hamas kaynakları, Şarm el-Şeyh konferansına katılmama gerekçelerini Şarku'l Avsat'a açıkladı

Yarın başlayacak Şarm el-Şeyh zirvesi öncesinde bir işçi, zirveye katılan ülkelerin bayraklarının önünden geçiyor (AP)
Yarın başlayacak Şarm el-Şeyh zirvesi öncesinde bir işçi, zirveye katılan ülkelerin bayraklarının önünden geçiyor (AP)

Dikkatler, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi ve ABD Başkanı Donald Trump'ın eş başkanlığında, yirmiden fazla ülkenin liderlerinin katılımıyla yarın Mısır'ın ev sahipliğinde düzenlenecek olan Şarm El Şeyh Barış Zirvesi'ne çevrilirken, Hamas, Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi ve Gazze Şeridi'nin geleceğine odaklanan bu etkinlikte yer almıyor.

Geçen hafta Şarm El-Şeyh'te Hamas ve İsrail arasında müzakereler yapıldı ve yaklaşık iki yıl süren savaşın ardından, Arap ve uluslararası toplumun büyük desteğini alan ABD başkanının önerdiği plana göre iki taraf arasında ateşkes anlaşması imzalandı.

Hamas'ın üst düzey bir kaynağı Şarku’l Avsat'a “bu konferans Filistinliler ve arabulucu ülkeler için önemlidir, özellikle de ABD başkanı İsrail'in savaşa geri dönmesini engelleyeceğine dair garantisini yeniden teyit edeceği için” dedi. Kaynak, Trump'ın katılımının “anlaşmanın onun himayesi ve garantisi altında olacağına dair İsrail'e bir mesaj” olduğunu ifade etti.

Şarku'l Avsat'ın hareketten bir başka kaynağa katılmamalarının nedenini sorması üzerine, "Hareketin liderleri, Mısırlı yetkililerden konferansın ülkelerin katılımına adanacağını ve amacının anlaşmayı imzalamak değil, başarıyı kutlamak olduğunu anladılar" dedi.

Kaynak, “(ateşkesin ilk aşaması ve esir takası konusunda) anlaşma, anlaşmaya varılır varmaz imzalandı ve hareketin konferansa katılımı artık anlamsız hale geldi” ifadesini kullandı.

Gazze'deki Filistinli Hamas hareketinin lideri ve Şarm el-Şeyh'teki müzakere heyetinin başkanı Halil el-Hayye, geçen perşembe günü yaptığı açıklamada, hareketin “arabuluculuk yapan kardeşlerden ve ABD yönetiminden, savaşın tamamen sona erdiğini teyit eden güvenceler aldığını” söyledi. Hareketin “ulusal ve İslami güçlerle birlikte kalan adımları tamamlamak ve halkımızın çıkarlarını gerçekleştirmek ve bağımsız devletlerinin kurulmasına kadar kendi kaderlerini belirlemek için çalışmaya devam edeceğini” ifade etti.

İki kaynak, Filistin müzakere heyetinin şu anda, Gazze Şeridi'nin gelecekteki yönetimi ve idaresine ilişkin "ikinci aşama" müzakerelerine hazırlık olarak anlaşma hükümlerinin uygulanmasını müzakereye odakladığı konusunda hemfikir oldu.

Kaynaklara göre Hamas, Mısır'ın çağrısı üzerine ve çoğu Filistinli grubun davet edildiği Gazze Şeridi'nin geleceği konusunda “kapsamlı bir Filistin ulusal toplantısı”na güveniyor. Toplantının önümüzdeki günlerde yapılması planlanıyor.

Hamas'ın yönetimden çekilmeyi kabul etmesiyle birlikte, gruplar arasındaki konferansta öncelikle Trump'ın Gazze'deki savaşı sona erdirme planı ve Gazze Şeridi'nin geleceğiyle ilgili önemli konular ele alınacak.


Gazze'de Hamas karşıtı silahlı gruplara ne olacak?

Gazze'de üç yerel silahlı grup ortaya çıktı. İlki, Refah’ın doğusunda bulunuyor ve Yasir Ebu Şebab tarafından yönetiliyor. İkincisi, Han Yunus’un doğusunda bulunuyor ve Hüsam el-Astal tarafından yönetiliyor. Üçüncüsü ise Gazze şehrinin doğusunda bulunuyor ve Rami Halas tarafından yönetiliyor (Sosyal medya)
Gazze'de üç yerel silahlı grup ortaya çıktı. İlki, Refah’ın doğusunda bulunuyor ve Yasir Ebu Şebab tarafından yönetiliyor. İkincisi, Han Yunus’un doğusunda bulunuyor ve Hüsam el-Astal tarafından yönetiliyor. Üçüncüsü ise Gazze şehrinin doğusunda bulunuyor ve Rami Halas tarafından yönetiliyor (Sosyal medya)
TT

Gazze'de Hamas karşıtı silahlı gruplara ne olacak?

Gazze'de üç yerel silahlı grup ortaya çıktı. İlki, Refah’ın doğusunda bulunuyor ve Yasir Ebu Şebab tarafından yönetiliyor. İkincisi, Han Yunus’un doğusunda bulunuyor ve Hüsam el-Astal tarafından yönetiliyor. Üçüncüsü ise Gazze şehrinin doğusunda bulunuyor ve Rami Halas tarafından yönetiliyor (Sosyal medya)
Gazze'de üç yerel silahlı grup ortaya çıktı. İlki, Refah’ın doğusunda bulunuyor ve Yasir Ebu Şebab tarafından yönetiliyor. İkincisi, Han Yunus’un doğusunda bulunuyor ve Hüsam el-Astal tarafından yönetiliyor. Üçüncüsü ise Gazze şehrinin doğusunda bulunuyor ve Rami Halas tarafından yönetiliyor (Sosyal medya)

İzzettin Ebu Ayşe

Hamas ve İsrail’in Gazze’deki savaşı sona erdirme konusunda anlaşmaya varmasının ardından, Gazze Şeridi'ni yöneten harekete açıkça karşı çıkan ve İsrail ordusuyla birlikte savaşan silahlı milislerin akıbeti belirsizliğini koruyor. Peki, Tel Aviv ve Hamas bu gruplarla nasıl davranacak?

Hamas ile İsrail arasında geçtiğimiz mart ayında varılan insani ateşkesin çökmesi ve çatışmaların yeniden başlamasının ardından, Gazze Şeridi'nde İsrail ordusunun kontrolündeki bölgelerde faaliyet gösteren ve Gazzeliler tarafından yönetilen silahlı gruplar ortaya çıktı. Bu grupların iddiasına göre görevleri Hamas ile savaşmak ve halkı Hamas’tan kurtarmaktı.

Görsel kaldırıldı.Ebu Şebab ailesi, Yasir Ebu Şebab’ın eylemlerini ‘vatan hainliği ve işgalci İsrail ile iş birliği’ olarak nitelendirerek onu reddetti (Independent Arabia)

Silahlı milislerin ortaya çıkış öyküsü

Gazze'de üç yerel silahlı grup ortaya çıktı. İlki, Refah’ın doğusunda bulunuyor ve Yasir Ebu Şebab tarafından yönetiliyor. İkincisi, Han Yunus’un doğusunda bulunuyor ve Hüsam el-Astal tarafından yönetiliyor. Üçüncüsü ise Gazze şehrinin doğusunda bulunuyor ve Rami Halas tarafından yönetiliyor. Bu grupların hepsi, İsrail ordusu tarafından kontrol edilen bölgelerde ve onun koruması altında faaliyet gösteriyor.

Bu gruplar, İsrail ordusu tarafından yıkıma uğratılan bölgelerde insani yardım alanları kurdular ve güvenlik kontrollerinden geçtikten sonra aileleri bu bölgelere davet ettiler. Bu çağrıya Az sayıda Gazzeli yanıt verdi. Bu grupların kontrolündeki bölgelere vardıklarında, silah eğitimi aldılar ve silahlarını Hamas'a doğrulttular.

Tüm bu silahlı gruplar birbirleriyle koordineli olarak hareket ederken, Ebu Şebab’ın yönettiği ‘Halk Güçleri’ adıyla anılan grupla da sürekli temas halindeler. Bu gruplar, Hamas'ın Gazze Şeridi’ndeki hakimiyetine son vermek ve İsrail ile iş birliği içinde Gazze'nin kontrolünü ele geçirmek istiyorlar.        

Görsel kaldırıldı.Yasir Ebu Şebab’ın sosyal medya platformlarında dolaşan bir fotoğrafı (Sosyal medya)

İsrail ordusuyla iş birliği

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, hükümetinin Gazze'de bahsi geçen silahlı grupların kurulmasının arkasında olduğunu kendisi de kabul etti. Netanyahu, geçtiğimiz haziran ayında yaptığı bir açıklamada, “Gazze'de Hamas'a karşı çıkan Filistinli aşiretleri silahlandırmaya çalışıyoruz. Gazze Şeridi'ni aşiret bölgelerine ayırmaya çalışıyoruz. Böylece Hamas'a yerel bir alternatif oluşturulacak” dedi.

İsrail'in bu milis gruplarına açıkça destek vermesi, bu grupların kadrolarının Tel Aviv'deki güvenlik ve istihbarat servisleriyle doğrudan bağlantılı olduğu anlamına geliyor. Bu da onları Filistin toplumunda dışlanmış hale getiriyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bir başka deyişle, bu gruplar iş birliği yapmakla suçlanıyor ve bu, Gazze Şeridi'nde ciddi bir suç. İş birliği yapan herkes dışlanıyor ve ‘devrimci yasaya’ göre ölüm cezasına çarptırılıyor.

Söz konusu grupların liderleri Hamas'a düşmanlık ediyor. Bazı videolar yayınlayarak Hamas’ı çatışma ve zulümle tehdit ediyorlar. Bu da yıkıcı bir iç savaşın habercisi olarak görülüyor. Silahlı gruplar, uzun bir hainlik geçmişine ve şüphelerle dolu bir sicile sahip. Bu durum, özellikle görevleri İsrail ordusunun çalışmalarını tamamlayıcı nitelikte olduğundan, Gazze halkı arasında şüpheyle karşılanmalarına neden oluyor.

Toplum üzerindeki etkileri

Suç oluşumlarının en öne çıkanı Ebu Şebab liderliğindeki grup olurken, Gazze'deki varlıkları artık marjinal bir fenomen olarak görülmüyor. Sosyolog Sureyya Zehri, bu oluşumların ‘Filistinli grupların kapasitelerini tüketen bir iç cephe açtığını’ söyledi. Bunun yanında Filistin toplumsal dokusunun parçalanmasına katkıda bulunduklarını belirten Zehri, aşiretler arasındaki anlaşmazlıkları körüklediklerini, sömürü aracı haline geldiklerini, insani yardımları yağmaladıklarını ve Tel Aviv'e İsrail ordusunun kayıplarını azaltan doğru bilgiler sağladıklarını, kısacası, ortadan kaldırılması gereken bir yolsuzluk yuvası haline geldiklerini ve bu yüzden var olmaya devam etmelerinin Gazzeliler için tehlikeli ve yıkıcı bir duruma dönüştüğünü belirtti. Bu oluşumların her zaman başarısızlıkla karşılaşacaklarını vurgulayan Zehri, “Filistinliler bunların oluşturduğu tehlikenin farkında. Kabile yapısı, İsrail ile iş birliğini silinmez bir leke olarak görüyor. Bu da özellikle halkın desteğine sahip olmadıkları için, alternatif liderlerin meşruiyetini kanıtlamasını zorlaştırıyor. Çete liderleri, toplum ve hükümetle ilk ciddi çatışmada hızla izole ediliyor veya ortadan kaldırılıyor” ifadelerini kullandı.

Gazze'de ateşkesin ilan edilmesi ve Hamas ile güvenlik güçlerinin geri dönerek saflarını yeniden düzenlemesi ve Gazze Şeridi'nin yönetimini nispeten yeniden üstlenmesi ile Ebu Şebab ve diğer silahlı gruplar zor bir gelecekle karşı karşıya kaldı. İbranice yayın yapan haber sitesi Israel Hadashot, bir haberinde “Savaş bittikten sonra Hamas Gazze'de serbestçe faaliyet gösterebilecek. Yasir Ebu Şebab ve İsrail ile iş birliği yapan diğer örgütlere iyi şanslar” yazdı.

Hamas kontrolü yeniden ele geçirdi

Ordu, Trump'ın barış planında belirtilen sarı çizgiye çekilir çekilmez, Gazze’deki Hamas Hükümeti’ne bağlı İçişleri Bakanlığı, düzeni sağlamak ve özellikle silahlı milislerle ilgili kaosu kontrol altına almak için güvenlik güçlerine İsrail'in çekildiği bölgelere konuşlanma talimatı verdi.

Halk Güçleri lideri Yasir Ebu Şebab, ateşkes anlaşmasına varılmasını memnuniyetle karşıladı. Ebu Şebab, yaptığı açıklamada, grup üyelerinin İsrail ordusunun koruması altında Refah'taki bölgelerinde kaldıklarını ve Gazze Şeridi'nden kaçmak gibi bir niyetleri olmadan burada varlıklarını sürdürmeye devam edeceklerini söyledi. Ebu Şebab, Gazze'nin silahlı gruplardan ve gereksiz silahlardan arındırılmasını ve savaşsız bir yaşam sürmesini dilediklerini de ifade etti.

Bir diğer silahlı grubun lideri olan Hüsam el-Astal, Hamas'ın medyada Gazze Şeridi'nde otorite sahibiymiş gibi görünmeye çalıştığını ve bunun Gazzelilere zarar vereceğini söyledi.

Astal, şunları söyledi:

“Bu psikolojik bir savaş. Bize zarar vermeyi başaramayacaklar. Onlar, kendilerinden başka kimse olmadığını kanıtlamak için tüm güçlerini kullanacaklar, ancak biz onlara karşı koyacağız ve onlara karşı koymaya hazırız. Bunu yapacak gücümüz var.”

Masumiyet ve soruşturma

İsrail ordusunun kontrolündeki bölgelerde halen silahlı milisler konuşlu, ancak anlaşmada ilerleme kaydedildikçe, bu güçlerin bu bölgelerden çekileceğine şüphe yok. İşte o gün bu gruplar, kaderlerini düşünmek zorunda kalacaklar.

Ebu Şebab’ın ailesi, Yasir’in eylemlerini ‘vatan hainliği ve işgalci İsrail ile iş birliği yapmak’ olarak nitelendirerek onu reddetti. Hamas’a bağlı güvenlik güçleri daha sonra onun adını arananlar listesine ekledi ve ‘casusluk yapmak ve silahlı çete kurmak’ suçlamasıyla hakkında tutuklama emri çıkardı. Ebu Şebab’a teslim olması için 10 gün süre verildi.

Yasir Ebu Şebab ise “Ben ne ajan ne de gangsterim. Hamas'ın hedefindeyim, bu yüzden uluslararası toplum bana koruma sağlamalı. Hamas, her türlü ateşkesi muhalefeti ortadan kaldırmak için kullanıyor” açıklamasında bulundu.

Kendileri teslim olsun

Ebu Şebab örgütü üyeleri arasında büyük bir anlaşmazlık çıktı. Gelen haberlere göre milislerin bir kısmı, yasalar ve aşiretler nezdinde statülerini düzenlemek ve önümüzdeki dönemde haklarında arama emri çıkarılmayacağını garanti altına almak amacıyla Gazze’deki İçişleri Bakanlığı ile dolaylı iletişim kanalları kurmak için birkaç aile ve aşiret lideriyle temasa geçmeye başladı.

İçişleri Bakanlığı, teslim olmaları için verilen süre dolmadan teslim olan herkes hakkında af çıkarırken ‘savaş boyunca işgalci İsrail ile iş birliği yapmakla ve iç güvenliği tehlikeye atmakla’ suçlanan milislerin saklandıkları yerleri hedef alan geniş çaplı bir güvenlik operasyonu düzenleyeceği tehdidinde bulundu. Şimdi Ebu Şebab ve diğer silahlı gruplar, tahliye planlarının kendilerinin de güvenli bölgelere nakledilmesini öngören bir madde içereceğini umuduyla İsrail ordusundan adım atmasını bekliyorlar. İsrail devlet televizyonu KAN'a göre Tel Aviv, söz konusu milisleri korumak ve güvenlik kontrolünü sağlamak için geçici bir önlem olarak onları Gazze çevresindeki kapalı kamplara nakletmeyi düşünüyor.

Görsel kaldırıldı.Hamas ve İsrail'in Gazze'deki savaşı sona erdirme konusunda anlaşmaya varmasının ardından, Hamas’a açıkça muhalefetini ilan eden silahlı örgütlerin akıbeti belirsizliğini koruyor (Independent Arabia)

Askeri araçlarla taşınmayacaklar

Öte yandan İsrail ordusu eski Sözcüsü Tümgeneral Avraham Benayahu, “Gazze'de iş birliği yapan milisler İsrail'e girmeyecek ve kaderleriyle tek başlarına yüzleşmek zorunda kalacaklar. Ordumuz kimseyi Hamas'la savaşmaya zorlamadı. Kendi kararlarının sonuçlarına katlanmak zorundalar” dedi.

İsrail ordusu, milisler için bir güvenlik bölgesi kurulması önerisini reddetti. İsrail Ordusu Güney Bölgesi Komutanı Tümgeneral Yaron Finkelman, söz konusu silahlı grupların İsrailli yerleşimciler için oluşturabileceği tehlikenin, onları koruma yükümlülüğünden daha ağır bastığını söyledi. Finkelman, “Askeri istihbarat, bir dizi milis üyesinin Hamas'tan af sözü aldıktan sonra kaçtığına dair işaretler tespit etti ve bazı milis üyeleri af elde etmek için Hamas ile dolaylı arabuluculuğa başvurmaya başladı” diye ekledi. İsrailli yetkili, “İsrail askeri araçları onları taşımayacak. Bu grupların üyeleri, işlevsel rol oynayan işbirlikçilerden başka bir şey değil ve ordu onları korumak için tek bir askerini bile feda etmez” şeklinde konuştu.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Washington, Hizbullah'ın silahlarının ‘Iraklı bir garantöre’ teslim edilmesi teklifini reddetti

Beyrut Havaalanı’na giden yolda Lübnan ordusunu destekleyen bir pankart (Şarku’l Avsat)
Beyrut Havaalanı’na giden yolda Lübnan ordusunu destekleyen bir pankart (Şarku’l Avsat)
TT

Washington, Hizbullah'ın silahlarının ‘Iraklı bir garantöre’ teslim edilmesi teklifini reddetti

Beyrut Havaalanı’na giden yolda Lübnan ordusunu destekleyen bir pankart (Şarku’l Avsat)
Beyrut Havaalanı’na giden yolda Lübnan ordusunu destekleyen bir pankart (Şarku’l Avsat)

Lübnanlı ve Iraklı kaynaklar, arabulucuların Hizbullah'ın elindeki stratejik silahları Irak'taki bir garantöre ‘emanet’ olarak devretmeyi düşündüğünü, ancak Washington'un bu öneriyi ‘kesinlikle’ reddettiğini söylediler.

Önerinin tartışıldığı aşamalardan birinde, Bağdat'ta şu olasılık gündeme geldi: Kendilerini Washington’a ‘Hizbullah’tan bağımsız’ olarak tanıtan ancak ‘Hizbullah ile iletişim kanallarına sahip’ olan arabulucuların önerisinin, Irak’taki Şii grupların düzenli güvenlik güçleri içinde yeniden yapılandırılması projesiyle birleştirilmesi. Washington, arabulucuların sunduğu fikirlerle ilgili hiçbir müzakere tarafına net bir yanıt vermemiş olsa da Bağdat’a ‘Iraklı silahlı grupların, başkalarının da aynı şeyi yapmasının beklendiği bir ortamda, silahlarını teslim etmeleri gerektiği’ mesajını iletti.

Lojistik ikilemler

Hizbullah, silahlarını kullanmasını engelleyen lojistik sorunlarla karşı karşıya. Ayrıca silahın uzun süre depolanması durumunda ‘hurdaya dönüşmesi’ riski bulunuyor. Buna ilave olarak, İran'dan ‘silahlar üzerinde serbestçe tasarruf yetkisi veren nihai bir izin’ alamamış olmasıyla bağlantılı siyasi ve ideolojik bir zorlukla da karşı karşıya. Bu bilgiler, Ekim 2025 başında Şarku’l Avsat'ın ulaştığı bağımsız kaynaklarla örtüşen bilgiler çerçevesinde aktarıldı.

Lübnan ordusuna mensup iki asker, Lübnan'ın güneyinde İsrail sınırına yakın el-Hıyam kasabasında nöbet tutuyor. (Reuters – Arşiv)Lübnan ordusuna mensup iki asker, Lübnan'ın güneyinde İsrail sınırına yakın el-Hıyam kasabasında nöbet tutuyor. (Reuters – Arşiv)

Bilgi sahibi bir Lübnanlı kaynak Şarku’l Avsat'a, ‘ilgili taraflar arasında, kendini savunma için yeterli silahın elinde tutulmasını öngören bir öneri dolaştırıldığını, ancak bu önerinin kategorik olarak reddedildiğini ve bunun Hizbullah'ın durumunu tamamen karmaşık hale getirdiğini’ söyledi.

Kaynaklar, ABD'li yetkililerin şu ifadesini aktardı: “Washington, geçmişe ait hiçbir uzlaşıyı kabul etmiyor.” Ancak, özellikle füze ve insansız hava araçlarını (İHA) da kapsayacak şekilde, silahsız ve bölgesel ajandadan arınmış bir şekilde kadroların siyasi hayata geçişini teşvik ediyor. Bu teşvik, ilgili yetkililere göre, Lübnan devleti aracılığıyla sağlanabilecek bazı teşvikleri (maddi ya da siyasi destek gibi) de içerebilir.

Kaynaklara göre, silahlarla ilgili sorun ‘silahların teslim edilmesi değil, Hizbullah'ın şu anda ihtiyaç duyduğunu düşündüğü siyasi ve sembolik nedenlerle silahların teslim edilme şeklidir’.

Bununla birlikte Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'a göre Hizbullah ‘büyük zaferler kazandığı bir dönemden geçiyor’. Kasım, önceki genel sekreter Hasan Nasrallah suikastının yıl dönümünde yaptığı açıklamada ayrıca “Hizbullah silahlarından asla vazgeçmeyecek” dedi.

Şarku’l Avsat'ın Beyrut'un güneyinde görüştüğü ‘şeyh’ lakaplı bir kişi, “Hizbullah, çok sınırlı seçenekleri test ediyor. Ancak içinde bulunduğu inkâr hali, Lübnan resmî makamları ve uluslararası toplum tarafından kabul edilebilecek pratik çözümleri daha da daraltıyor. Aynı zamanda Hizbullah, silahsız kalması durumunda, farklı taraflardan gelen eski hesaplaşmaların hedefi olmaktan da endişe ediyor” ifadelerini kullandı.

Güvenlik nedenleriyle isminin açıklanmamasını isteyen ‘şeyh’, “En az kayıpları garanti eden herhangi bir olası uzlaşma, Hizbullah’ın yeni gerçeklikte uzlaşmakta zorlandığı silah sorununu çözmenin bir kapısı olabilir” dedi.

Bununla birlikte Lübnanlı kaynaklar, ‘mesajları ileten arabulucuların, destek ve birlik savaşı aşamasına ait anlaşmalara girmekten rahatsız olduklarını’ belirttiler, ancak bu çıkmazın, üçüncü taraf bir garantör aracılığıyla silah krizini çözmek için bir fırsat yarattığını vurguladılar.

Beyrut'un güney banliyölerinde İsrail tarafından bombalanan bir bölgede Lübnan, İran ve Hizbullah bayrakları (EPA)Beyrut'un güney banliyölerinde İsrail tarafından bombalanan bir bölgede Lübnan, İran ve Hizbullah bayrakları (EPA)

‘Silahların birliği’

Iraklı kaynaklara göre İran, Hizbullah’ı mevcut ve mümkün olan tüm yollarla korumak için bölgedeki müttefiklerine ‘silahların birliği’ ilkesini benimsemeleri çağrısında bulundu. Iraklı bir kaynak Şarku’l Avsat'a, “Bağdat'ta Lübnanlı ve Iraklı yetkililer arasında, Hizbullah'ın silahlarının Amerikalılarla müzakere edebilecek bir Şii garantöre teslim edilmesini içeren bir önerinin müzakere edildiğini” söyledi. Kaynak, ‘emanet’ ile kastedilenin füzeler ve İHA’lardan geriye kalanlar olduğunu belirtti.

Iraklı kaynak, “Stratejik silahların veya bunlardan geriye kalanların imha edilmesi için fetva gerekir, ancak Amerikanların uyguladığı muazzam baskı, Bağdat ve Beyrut'taki sadık grupların mevcut kapasitesini aşıyor” dedi.

Kaynaklara göre, ‘emanet’ önerisi, Lübnan devleti üzerindeki önemli siyasi yükleri hafifletiyor ve Lübnan ordusunu Hizbullah'ın askeri yapısı ile hesaplanamayan sürtüşmelerden kurtarıyor. Ayrıca, emaneti başka bir yere aktarmak, Hizbullah'ın destekçileri için kabul edilebilir bir sonuç sağlıyor.

‘Şeyh’, Şarku’l Avsat'a, ‘silahların teslim edilmesi yönteminin, daha aşırıcı milisler ortaya çıkaracak isyancı hareketlerin ortaya çıkmasından duyulan içsel korkular nedeniyle Hizbullah için önemli bir konu’ olduğunu söyledi.

Hizbullah destekçileri, 5 Eylül'deki kabine toplantısı öncesinde silahsızlanmaya karşı gösteri düzenledi. (AFP)Hizbullah destekçileri, 5 Eylül'deki kabine toplantısı öncesinde silahsızlanmaya karşı gösteri düzenledi. (AFP)

Bu öneri, adeta Beyrut’tan Bağdat’a alev topu fırlatmaya benziyor. Ancak Iraklı kaynaklar, hükümet içinde etkisi olan bazı silahlı grup temsilcileri arasında yapılan görüşmelerin, bu fikri geliştirdiğini ve sonunda söz konusu ‘emanetin’, Amerikalıların ısrarla talep ettiği Halk Seferberlik Güçleri'nin (Haşdi Şabi) yeniden yapılandırılması ve silahlarının devlet kurumları bünyesinde kayda geçirilmesi önerisiyle birleştirildiğini öne sürüyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan Iraklı bir yetkili, silahların ‘emanet’ olarak transferine ilişkin bilgileri doğrulamadı. Ancak, Lübnanlı isimlerin Irak'taki fraksiyon liderleriyle görüşmek üzere Bağdat'a geldiği haftalarda Washington'un diplomatik kanallardan ‘Amerikan yönetiminin, Irak grupları da dahil olmak üzere İran eksenine dahil olan devletlere paralel tüm oluşumların silahsızlandırılmasında ısrarcı olduğu’ yönünde kesin bir mesaj gönderdiğini belirtti.

Iraklı yetkili, “Zaman geçtikçe, müttefik gruplara yönelik Amerikan tavrı daha sert hale geliyor... Her şeyden önce silahsızlanma konusunda somut adımlar atılmasını istiyorlar” dedi.