Batılı hükümetler ve Gazze'deki çocuk mezarları

Mağdurun kendisini suçlamasını istemek doğru mu?

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Kongre'de açıklamalarda bulunurken göstericiler üzerinde ‘Gazze’ yazan kırmızıya boyanmış ellerini kaldırdı. (AFP/Saul Loeb)
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Kongre'de açıklamalarda bulunurken göstericiler üzerinde ‘Gazze’ yazan kırmızıya boyanmış ellerini kaldırdı. (AFP/Saul Loeb)
TT

Batılı hükümetler ve Gazze'deki çocuk mezarları

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Kongre'de açıklamalarda bulunurken göstericiler üzerinde ‘Gazze’ yazan kırmızıya boyanmış ellerini kaldırdı. (AFP/Saul Loeb)
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Kongre'de açıklamalarda bulunurken göstericiler üzerinde ‘Gazze’ yazan kırmızıya boyanmış ellerini kaldırdı. (AFP/Saul Loeb)

Hişam el-Gannam

İsrail'in Gazze'deki Filistin halkına karşı yürüttüğü savaş dördüncü haftasına girdi. 31 Ekim itibarıyla yarısından fazlası kadın ve çocuk olmak üzere 8 bin 500'den fazla Filistinlinin öldürüldüğü, Gazze'de faaliyet gösteren 35 hastaneden 12'sinin hizmet dışı bırakıldığı, tamamen ya da kısmen yıkıldığı bu süreçte, aralarında binden fazla çocuğun da bulunduğu Filistinliler de halen enkaz altında.

İsrail'in sivilleri öldürmesi, Filistinlilere karşı savaşlarında bilinen bir suç davranışıdır. İsrail, 1948'de Filistinlilerin topraklarından göç etmesini sağlamak için 452 Filistin köyünü yok etti ve 21 katliam gerçekleştirdi. 1982'de Beyrut'u kuşattı ve Filistinli savaşçıları Lübnan'dan çıkarmayı başardı. İsrail daha sonra, iş birliği yaptığı güçlere yüzlerce Filistinli sivili öldürdüğü Sabra ve Şatilla Katliamı’nı gerçekleştirme izni verdi. 1987-1993 yılları arasındaki Filistin İntifadası sırasında, İsrail, bin 500'den fazla masum Filistinliyi öldürdü ve 70 binden fazla kişiyi yaraladı. Bu yaralıların üçte biri, kemikleri kırılmak üzere sopalarla dövüldü. İsrail, 2008'den bu yana Gazze'ye karşı yürüttüğü altı savaşta, 4 bin 200'den fazla Filistinli sivili öldürdü, on binlerce kişiyi yaraladı ve binlerce konutu yok etti.

Ancak mevcut savaşı İsrail savaşlarında Gazze'ye yönelik önceki savaşlarından ayıran, sadece kurban sayısının öncekilerin iki katını aşması değil. Kaldı ki savaş şu an henüz başlangıç aşamasında görünüyor. Gazze'de meydana gelen yıkım ve tamamen yok edilen mahallelerin sayısı, 2,3 milyon nüfusunun yarısını güney kesimine tahliye etmesi ve sadece bombaların türü ve yıkım gücü değil; bunu diğerlerinden farklı kılan, canlı olarak ve Batı desteğiyle gerçekleşen kapsamlı bir suç olmasıdır.

Filistin halkı ‘uygar’ Batı'nın gözleri önünde katledilirken, liderleri açıkça ve utanmadan İsrail'i desteklemeye devam ediyor.

Bir halk, ‘uygar’ Batı'nın gözleri önünde katledilirken, Batılı liderler İsrail'e açık ve utanmaz bir şekilde destek vermeye devam ediyor. Son birkaç yıldır Batı, İsrail'in yaptıklarıyla karşılaştırılamayacak kadar önemsiz savaş hataları nedeniyle Arap koalisyon ülkelerini sürekli olarak suçluyordu. Bu nedenle koalisyon ülkelerinin görevini tamamlamasını ve meşruiyeti desteklemesini engelleyen önlemler alındı. ABD ve Batı yapımı gelişmiş silahları satın almalarını yasaklamak ve savaş sırasında devletlerin davranışlarını düzenleyen uluslararası insan hakları hukukunu ihlal etmekle suçlamak bu önlemlerden bazılarıydı. Batı, koalisyon ülkelerini yıllarca medyasında ve kurumlarında ‘insan haklarını’ saygı duymamakla suçladı ve baskı yaptı.

Fotoğraf Altı: Filistinliler, 31 Ekim 2023'te Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndaki yaralıları kurtarmak için çalışmalar yürüttü. (Reuters)
Filistinliler, 31 Ekim 2023'te Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndaki yaralıları kurtarmak için çalışmalar yürüttü. (Reuters)

Aynı Batılı ülkeler, İsrail'in Gazze'deki Filistin halkına karşı gerçekleştirdiği sistematik katliamlara bugün sadece sessiz kalmıyor, aynı zamanda onları teşvik ediyor ve bunlara katılıyor. Bugün İsrail'i suçlarını işlemesi için bedavaya silahlandıran Batı'dır. Batı, onu korumak için uçak gemilerini gönderiyor. Askeri operasyonlarını gerçekleştirmesi için ona danışmanlık ve istihbarat sağlıyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) onu cezadan koruyor ve diğer ülkeleri hak ve insani hukukun zaferini engellemek için baskı altına alıyor.

Başka insanları işgal eden bir ülkeye yönelik kör önyargı, modern tarihte hiçbir zaman İsrail'de olduğu gibi yaşanmamıştır. Buradaki mesele, Arapların Batılı ülkelerin hükümetleriyle yaptıkları görüşmelerde defalarca dile getirdikleri ve eleştirdikleri çifte standartlarla ilgili değil, konu İsrail'in insani ve ahlaki olan her şeyin ötesine geçen acımasız davranışıyla ilgili. Liste uzun ve sınırlandırılması zor.

Batılı liderler, 7 Ekim'deki Aksa Tufanı'nın ilk gününden bu yana, İsrail'in herhangi bir çekince olmaksızın kendisini savunma hakkına sahip olduğunu ilan etti.

Batılı liderler, 7 Ekim'deki Aksa Tufanı'nın ilk gününden bu yana, İsrail'in silahsız sivillerin güvenliğine ilişkin herhangi bir çekince veya koşul olmaksızın kendisini savunma hakkına sahip olduğunu ilan etti.

Batılı liderler yaklaştıkları her Arap başkentinde, uluslararası hukukun işgalci güçlere sözde meşru müdafaa hakkı verip vermediğini sormadan kendilerini tekrarladılar. 2004 yılında Uluslararası Adalet Divanı, İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarında inşa ettiği ve geniş bir bölümünü kestiği Apartheid duvarı konusunda hukuki görüş bildirdi. Mahkemenin görüşü, işgalci devletin bu duvarı inşa etmek için Birleşmiş Milletler Şartı'nın 51’inci maddesine dayanamayacağı, çünkü meşru müdafaa hakkının başka bir halkı işgal eden bir devlet için geçerli olmadığı yönündeydi. İşgalci devletin işgal ettiği devletlerle ilişkisini düzenleyen, 1949 yılında Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan Cenevre Sözleşmesidir. İşgal devletinin en önemli yükümlülükleri arasında ‘sivilleri korumak, onlara gıda ve tıbbi malzeme sağlamak ve yerlerinden toplu veya bireysel olarak göç etmeye zorlanmalarını’ önlemek yer alıyor.

Ancak Batı, bunu bilmesine rağmen, ne söylediğini anlamayan bir papağan gibi, savunma hakkı söylemini tekrar etmeye devam ediyor. Bunu yaparken, Filistinlilerin işgal devletiyle ilişkisini düzenleyenin, savaş zamanında sivilleri korumaya yönelik Cenevre Sözleşmesi olduğunun ve devletler arasındaki ilişkileri düzenleyen BM Antlaşması olmadığının farkında.

Suudi Arabistan, Gazze'de derhal ateşkes, sivillerin korunması, zorla yerinden edilmenin durdurulması, insani yardımların engelsiz girişine izin verilmesi ve Filistin halkının haklarını güvence altına alacak bir barış sürecinin yeniden başlatılması olmadan kalıcı bir çözümün mümkün olmadığını defalarca vurguladı.

Suudi Arabistan, Gazze'de derhal ateşkes sağlanması, sivillerin korunması, zorla yerinden edilmenin durdurulması, insani yardımların engelsiz girişine izin verilmesi ve barış yolunun yeniden tesis edilmesi için çalışmaktan başka olası bir çözüm olmadığını defalarca ve tüm imkanlarıyla vurguladı. Bunun adil ve kapsamlı barışın sağlanması, Filistin halkının meşru haklarını elde etmesini ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız devletini kurmasını sağlayacağı ifade edildi. Aksi takdirde, bölgenin, bu krizi kendi yayılmacı çıkarlarını ve özel hedeflerini gerçekleştirmek için kullanacak olanların yaratacağı gerginliklere ve tırmanışlara maruz kalacağının altı çizildi.

Ancak Batılı hükümetlerin ahlaki çöküşü, tüm beklentileri ve değerlendirmeleri aştı. 70 yılı aşkın bir süredir öldürülen, topraklarından sürülen, evi yıkılan ve hapsedilen Filistinliler, kendini savunma hakkına sahip değil. Öte yandan, onu öldüren, onu aşağılayan ve haklarını ve mülkünü gasp eden savaş makinesi bu hakka sahip. Gerçek şu ki, kendini savunmak meşru, ahlaki ve Filistinliler için bir görevdir. Onlar işgalin boyunduruğu altında olan ve zulüm ve baskıya maruz kalıyorlar. Onlar, sessiz kalmaları halinde Batı'nın görmezden geldiği, hakları ve onurları için ayağa kalkarlarsa onları öldüreceklerine söz verilenlerdir.

Fotoğraf Altı: Gazze’ye girmeyi bekleyen, insani yardım taşıyan kamyonlar. (Reuters)
Gazze’ye girmeyi bekleyen, insani yardım taşıyan kamyonlar. (Reuters)

Bu hak, silahlı direniş hakkı, ABD’lilerin İngilizlerle bağımsızlık savaşlarında savaştığı zaman meşruydu. Fransızlar, Nazi Almanya’sı tarafından işgal edildiğinde de aynısını yaptı. Aynı şeyi, Filistin dosyasını BM’ye teslim etmeden ve 1948'de ayrılmadan önce İsrailliler de İngiltere'ye karşı yaptı.

Filistinliler, işgale direnme hakkına sahiptir. Eğer bu direnişleri olmasaydı Batı bugün, 2000 yılındaki Camp David müzakerelerinin başarısızlığından bu yana uzun süre sessiz kaldıktan sonra, iki devletli çözümün yeniden başlatılması gereğinden bahsetmezdi.

Batı'nın, İsrail'in bugün ‘silahlı gruplarla’ savaştığı iddiası açık bir yalandır. Bugünkü savaşı, Gazze ve Batı Şeria'daki tüm Filistin halkıyladır. Eğer öyle olmasaydı, neden onları yerinden etsin, evlerini ve hastanelerini yıksın? Neden onları su, elektrik, yakıt ve gıdadan mahrum bıraksın?

İsrail'in 7 Ekim ve 11 Eylül arasında bir benzerlik yaratmaya çalışması ve Batı’nın bunu kabul etmesi ve gerçekmiş gibi ele alması, gerçeğin çarpıtılmasıdır. Çünkü 7 Ekim, 75 yıldır süren Filistinliler ve İsrail arasındaki çatışmanın bağlamında geliyor.

İsrail'in 7 Ekim ve 11 Eylül arasında bir benzerlik yaratmaya çalışması ve Batı’nın bunu kabul etmesi ve gerçekmiş gibi ele alması, gerçeğin çarpıtılmasıdır. Çünkü 7 Ekim, 75 yıldır süren Filistinliler ve İsrail arasındaki çatışmanın bağlamında geliyor. Hamas ise İsrail'in kendisinin 1980'lerde Filistin Kurtuluş Örgütü'ne rakip olması için desteklediği bir Filistin örgütüdür. Bu örgüt, Filistinliler arasında bölünmeyi körükledikten sonra, İsrail'e doğrudan direnişe başladı. Batı, bunu çok iyi biliyor, ancak İsrail'in anlatısını desteklemek için bunu görmezden geliyor.

Batılı politikacıların ahlaki çöküşü o kadar trajik ki anlatılması zor. Filistin-İsrail çatışmasıyla onlarca yıldır uğraşanlar, bu olayın öncesinde ve sonrasında Filistinli sivillere yönelik toplu cezalandırmayı seçerek kendi iradeleriyle hafızalarını kaybettiler.

7 Ekim olayları büyüklüğü, tarzı ve ayrıntılarıyla İsrail için bir sürprizdi. Ancak birbiri ardına gelen İsrail hükümetlerinin Filistin halkına yönelik yaklaşım ve uygulamaları nedeniyle İsraillilerin altından bir ateşin çıkmasına kimse şaşırmamalı. Tepki sadece bir zaman meselesiydi.

Bu çatışma onlarca yıldır devam ediyor. Gazze Şeridi, 2007'den beri boğucu bir abluka altında ve o zamandan beri direniş ve işgal arasında altı savaş yaşandı. Bunlardan sonuncusu, İsrail'in direniş liderlerinden bazılarını öldürmesinin ardından geçtiğimiz mayıs ayında gerçekleşti.

Batılı siyasetçiler yalnızca İsrail'in Filistinli savaşçıların çocukların kafasını kestiği iddiasını benimseyerek işgalci devletle dayanışma gösterisine koşmadı. Uluslararası koalisyonun DEAŞ'la mücadele görevlerinin Gazze'de savaşanları da kapsayacak şekilde genişletilmesi, meşru müdafaa ve terörizmle mücadele bahanesiyle İsrail'e Gazze'deki güvenli insanların evlerini yıkması için ‘açık çek’ verilmesini talep etti. Ardından BMGK, ateşkes talep eden ve Gazze'ye insani yardımın girmesine izin veren kararın yayınlanmasını engelledi. Batı medyası da insan haklarını savunma yalanları da onlarla birlikte düştü.

Batı medyası gerçeği İsrail'in öyküsünü benimseyerek çarpıttı, önce Filistin savaşçılarının çocukların başını kestikleri ve kadınları tecavüz ettikleri yalanını söyleyerek başladılar. Ardından Filistin gruplarının yanlışlıkla el-Ehli Baptist Hastanesi’ni bombaladığı ve içinde çalışanlar ile sığınmak için oraya kaçanların ölümüne neden olduğu yalanını yaydılar. Bu olay sonucunda, İşçileri, hastaları ve gece gündüz durmayan İsrail baskınlarının cehenneminden sığınmak için oraya sığınanlar da dahil olmak üzere 500'den fazla Filistinli öldürüldü.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre Batı medyası gerçeği İsrail'in öyküsünü benimseyerek çarpıttı, önce Filistin savaşçılarının çocukların başını kestikleri ve kadınları tecavüz ettikleri yalanını söyleyerek başladılar. Ardından Filistin gruplarının yanlışlıkla el-Ehli Baptist Hastanesi’ni bombaladığı ve içinde çalışanlar ile sığınmak için oraya kaçanların ölümüne neden olduğu yalanını yaydılar. Bu olay sonucunda, İşçileri, hastaları ve gece gündüz durmayan İsrail baskınlarının cehenneminden sığınmak için oraya sığınanlar da dahil olmak üzere 500'den fazla Filistinli öldürüldü.

Yaptıkları en kötü şey, kurbanın kendini suçlaması gerektiğini ve 7 Ekim'de gerçekleşen olayın Filistinli ve Arapların konuşmadan önce kınaması gereken bir terör eylemi olduğunu söylemeleriydi. Batı medyası, hiç işgal askerlerinin Filistinli sivillere karşı kaç kez vahşice cinayet işlediğini sordu mu? İşgal, Filistinli ‘silahlı grupların’ sivilleri canlı kalkan olarak kullandığı bahanesiyle suçlarını kaç kez meşrulaştırdı?

Batı'nın mantığına göre kurban, maruz kaldığı öldürme ve yıkım eylemlerinden sorumlu tutulmalıdır. 6 Ekim Savaşı sırasında İsrail Başbakanı, Filistinlilere duyduğu nefretin ‘İsrail'i onları öldürmeye zorlayanların kendileri olmasından’ kaynaklandığını söylemişti.

İsrail'i savunmak için yapılan bu savaşta sergilenen vahşi davranış, Filistinlilerin ve Arapların Batı'ya boyun eğmemesini, onların iddialarını kabul etmemelerini ayrıca İsrail'i kayıtsız şartsız destekleyen adaletsiz ve aptalca politikalarının İsrail'e ve Araplara güvenlik, istikrar ve barış getirmeyeceğini liderlerine hatırlatmak gerektiriyor. Bu, sadece terörün, nefretin ve kaosun kuluçka ortamını yaratır. Tek kurban Araplar ve onların ülkeleri olmayacak, ateşi her yere yayılacaktır.

7 Ekim ve sonrasında yaşananlar, Filistin meselesinin Batılı liderlerin İsrail ziyaretlerinde üzerinde yürüdüğü kırmızı halının altına süpürülemeyeceğini, bölgede barışın, istikrarın ve bir arada yaşamanın yolu, sorunun uluslararası hukuka uygun olarak adil bir şekilde çözülmesinden geçtiğini gösterdi. Aksi takdirde bu kısır döngü, tüm bölge ülkeleri ve halkları için güvenlik ve barışın sağlanması için durmadan dönmeye devam edeceği ve bu mazlum bölge için hiçbir umut kalmadığı anlamına gelecek.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Hamas'a yönelik arabuluculuk girişiminin detayları... Gazze ateşkesindeki ‘boşlukları’ kapatma çabaları

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati dün (salı) düzenlediği basın toplantısında, Gazze Şeridi'ndeki durum hakkında konuştu. (AFP)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati dün (salı) düzenlediği basın toplantısında, Gazze Şeridi'ndeki durum hakkında konuştu. (AFP)
TT

Hamas'a yönelik arabuluculuk girişiminin detayları... Gazze ateşkesindeki ‘boşlukları’ kapatma çabaları

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati dün (salı) düzenlediği basın toplantısında, Gazze Şeridi'ndeki durum hakkında konuştu. (AFP)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati dün (salı) düzenlediği basın toplantısında, Gazze Şeridi'ndeki durum hakkında konuştu. (AFP)

Mısır, ABD ve İsrail'in Doha'daki görüşmelerden çekilmesinin ardından temmuz ayı sonundan bu yana askıya alınan 60 günlük ateşkes müzakerelerini yeniden başlatmak için yeni bir girişimi resmen açıkladı. Bu girişim, Hamas heyetinin Kahire ziyaretiyle aynı zamana denk geldi.

Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, yeni girişimin, müzakerelerde bir ilerleme sağlanması halinde, kısmi veya kapsamlı yeni bir anlaşma imzalanması için müzakerelerin başlatılmasına fırsat sunabileceğini düşünüyor. Washington, İsrail'in inatçılığını sona erdirmek için baskı yaparsa ve Hamas, önceki anlaşmazlıkları, özellikle de İsrail'in çekilmesiyle ilgili olanları sona erdirmek için önerilen mutabakatları kabul ederse, yeni bir anlaşma yapılması muhtemel.

Mısır'ın Kahire el-İhbariyye televizyon kanalının dün kaynaklardan aktardığına göre, ‘Hamas liderlerinden oluşan ve Halil el-Hayye'nin başkanlık ettiği bir heyet, Gazze Şeridi'ndeki ateşkes müzakereleri hakkında istişare yapmak üzere Mısır'a geldi.’ Kaynaklardan biri, “Hamas hareketinin Mısır'a yaptığı ziyaret, müzakere sürecinin durgun bir dönemden geçmesinin ardından bölgeye yardım ulaştırma çabaları kapsamında gerçekleşti” dedi.

‘Mısır'ın, Gazze Şeridi'nde geçici bir ateşkes sağlanması için anlaşmazlıkları aşmak üzere tüm taraflarla yoğun temaslar içinde olduğunu’ vurgulayan kaynak, ‘Kahire görüşmelerinin, müzakerelerin yeniden başlaması, ateşkes anlaşmasına varılması ve Gazze Şeridi'nde 60 günlük bir ateşkesin tartışılması yönünde bir adım atılmasını hedeflediğini’ belirtti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati dün düzenlediği basın toplantısında, Kahire'nin Katar ve ABD ile birlikte ‘60 günlük ateşkes, bazı esirlerin ve Filistinli mahkûmların serbest bırakılması, Gazze Şeridi'ne insani yardımın engelsiz ve koşulsuz olarak ulaştırılması’ önerisine geri dönülmesi için çalıştığını açıkladı.

Abdulati ayrıca, Gazze Şeridi’nin yönetiminin, Filistin Yönetimi'nin denetimi altında 6 aylık geçici bir süre için 15 Filistinli teknokrat tarafından üstlenileceği konusunda anlaşmaya varıldığını da doğruladı.

Yeni girişim

Mısır'ın açıkladığı ayrıntılar, İsrail Yayın Kurumu’nun dün yayınladığı ‘arabulucuların Hamas'a tüm esirlerin (hayatta olanların ve ölenlerin) serbest bırakılması karşılığında Filistinli mahkûmların serbest bırakılması ve Hamas hareketinin silahsızlandırılmasını içeren kapsamlı bir anlaşma’ önerdiği haberiyle örtüşüyor.

Yeni girişim, Hamas'tan ‘silahsızlandırma ve bölgenin yönetimi konusunda kalıcı bir çözüme ulaşılana kadar, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nden çekilmesi için yeni bir planı, Arap-Amerikan ortak denetimi altında kabul etmesini’ şart koşuyor.

8ı9
Filistinli bir kadın, dağıtım noktasından aldığı suyla torununu yıkıyor. Oğlu ise yemek pişirmek için suyun bir kısmını kullanıyor. (AP)

Hamas, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu uluslararası arabulucuların garantileriyle askeri kanadının faaliyetlerini dondurmayı ve silahlarını teslim etmeyi taahhüt ederken, aynı zamanda kalıcı bir ateşkes anlaşmasına varmak için müzakereler yürütülüyor.

Bu görüşmeler, temmuz ayı sonundan bu yana durgunlaşan müzakerelere yeni bir soluk getiriyor. Müzakereler, ABD ve İsrail'in istişare için çekilmesinin ardından, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati'nin pazartesi günü yaptığı basın açıklamasında Kahire'nin ‘Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirecek tam bir anlaşma ve kapsamlı bir uzlaşmaya’ ulaşmaya çalıştığını teyit etmesinin ardından geldi. Abdulati, ‘iyi niyet ve siyasi irade varsa bu anlaşmanın sağlanabileceğini’ vurguladı.

Bu gelişmeler ışığında Mısır Düşünce ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Dr. Halid Ukkaşe, önceki müzakere turlarında elde edilen sonuçların başarıya ulaşması için uygun ve olumlu bir fırsat olduğunu düşünüyor. Girişime ilişkin tam bilgi bulunmadığını belirten Ukkaşe, girişimin en önemli özelliklerinin, önceki turları zorlaştıran anlaşmazlıkları sona erdirmek, ABD'nin garantisi ve Washington'un İsrail üzerindeki baskısı olduğunu belirtti.

Ukkaşe'ye göre, söz konusu anlaşmazlıklar arasında esirlerin serbest bırakılması, cesetlerin teslim edilmesi, zaman aralıklarının kısaltılması, görüşmelerde uzlaşma ve ilerleme sağlanması halinde kapsamlı bir anlaşmaya varılması, İsrail'in yerleşim planına yeni bir şekil verilmesi, Gazze Şeridi'ne yardım akışının önemli ölçüde ve olumlu bir şekilde derinleştirilmesi ve Hamas'ın silahsızlandırılması krizinin çözümü için bazı işaretlerin ortaya çıkma olasılığı yer alıyor.

Orta yol çözümleri

Filistinli siyasi analist Eymen er-Rakab, Kahire toplantılarının müzakereleri kısmi bir ateşkes yönünde ilerletmek için yeni ayrıntılar içerdiğini ve görüşmelerin olgunlaşması halinde kapsamlı bir anlaşmaya varılmasının da ihtimal dışı olmadığını düşünüyor. Er-Rakab, görüşmelerin yeniden başlamasının, önceki müzakereleri engelleyen boşlukları dolduracak uzlaşmaların veya mutabakatların varlığı anlamına geldiğine inanıyor.

sfrgthyu
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Balah'ta havadan atılan yardım malzemelerini almak için koşuşturan Filistinliler, 12 Temmuz (Reuters)

Mısır Cumhurbaşkanlığı'na bağlı Mısır Enformasyon Kurumu Başkanı Ziya Raşvan, Hamas'ın Kahire ziyaretini önceden duyurdu. Raşvan, pazartesi günü bir televizyon röportajında “Kahire ve Katar'ın belirli bir önerisi var. Hamas bu öneriyi beyaz bayrak çekmek olarak görürse, reddetme hakkı var. Ancak arabulucuların bu şekilde düşündüğünü sanmıyorum. Eğer bu öneriyi, Filistin davasının stratejik zaferine hizmet etmek için taktiksel bir geri çekilme olarak görürse, kendi şartlarıyla kabul etmelidir” ifadelerini kullandı.

Raşvan, Hamas'ı Kahire'de sunulan öneriye hızlı bir şekilde yanıt vermeye çağırdı ve şöyle dedi: “Lütfen girişime yanıt vermekte gecikmeyin… Bunu iki veya üç kez denedik ve kararın zamanlaması, başarısının en önemli parçasıydı.”

İsrail'deki anlaşmazlıklar

İsrail Yayın Kurumu dün bilgi sahibi kaynaklara atıfta bulunarak, ‘İsrail müzakere ekibi üyeleri arasında, şu anda bir anlaşmaya varılabileceği konusunda, kısmi de olsa görüş ayrılıkları olduğunu’ belirtti.

xdfrgt
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta insani yardım taşıyan kamyonlardan aldıkları gıda paketlerini taşıyan Filistinliler (AFP)

Haaretz gazetesi, İsrail kaynaklarına dayanarak, İsrail siyasi liderliğinin, Hamas'ın büyük tavizler vermeye hazır olduğunu göstermesi halinde, Gazze şehrini kontrol altına almak için askeri planını iptal veya erteleyebileceğini belirtti. Gazete, iki tarafın anlaşmazlıklarını aşma şansının çok düşük olduğunu öngörüyor.

Ukkaşe, Hamas'ın esnek davranacağını ve şu anda hareket alanının çok dar olduğu bir ortamda, özellikle de sadece Hamas'ı değil tüm Filistin davasını tehdit eden Gazze Şeridi'nin tamamen yeniden işgal edilmesi tehlikesi karşısında, arabulucuların her türlü önerisine olumlu yanıt vereceğini tahmin ediyor.

Hamas'ın önerilen çerçeveyi, ister kısmi ister kapsamlı olsun, kabul etmesinin, özellikle de ABD'den savaşın sona ermesi konusunda açık garantiler olması koşuluyla, mümkün olduğuna inanan er-Rakab, “Aksi takdirde müzakereler İsrail tarafından kasıtlı olarak tekrar tıkanacak ve Gazze Şeridi'nin tamamen işgal edilmesiyle daha büyük bir baskıyla karşı karşıya kalacağız” dedi.