Yeni nesil teknolojik icatların sağlık alanında sunduğu yenilikler

Küçük kan damarlarına ve sinir sistemine ulaşabilen tıbbi robotlar.

Tıbbi robotlar mikrocerrahide önemli hale geldi (Public Domain)
Tıbbi robotlar mikrocerrahide önemli hale geldi (Public Domain)
TT

Yeni nesil teknolojik icatların sağlık alanında sunduğu yenilikler

Tıbbi robotlar mikrocerrahide önemli hale geldi (Public Domain)
Tıbbi robotlar mikrocerrahide önemli hale geldi (Public Domain)

Teknolojinin tıp alanında ilerlemesiyle birlikte, karmaşık cerrahi prosedürlerin kolaylıkla gerçekleştirilmesi bir gerçeklik haline geldi. Sağlık alanında faaliyet veren robotlar gibi yeni teknolojiler sayesinde cerrahlar daha önce ulaşılması zor bölgelere ulaşabiliyor ve artık beyin, sinir, kalp ve kemik ameliyatları gibi hassas ameliyatlar yapabiliyor. Dar alanlarda hareket edebilen çok küçük robotlar olan mikro-medikal robotlar gelecek vaat ediyor. Bu da küçük kan damarları ve sinir sistemi gibi cerrahi olarak ulaşılması zor alanlar için ideal bir araç olma özelliği taşıyor.

Bu robotlar, tümörler veya hastalıklı hücreler gibi vücudun belirli bölgelerine ilaç ve tedavi sağlamanın yanı sıra tümörler veya kanser hücreleri gibi hastalıklı hücreleri veya dokuları çıkarmaya yardımcı olabiliyor.

Küçük yumuşak robotlar

Çok küçük, katlanabilir robotlar olan Softbot'lar, biyopsi, hücre ve doku transferi gibi tıbbi prosedürleri minimal invaziv bir şekilde gerçekleştirme yeteneğine sahiptir. Bu robotları hareket ettirmenin ve kontrol etmenin çeşitli yolları vardır; bunlardan en öne çıkanları manyetik alan, ışık veya ses dalgaları kullanarak uzaktan kontroldür. Küçük yumuşak robotlar halen geliştirilme aşamasındadır ve bu robotları gün ışığına çıkarmak amacıyla Kanada Waterloo Üniversitesi'nden bir araştırma ekibi, gelecek nesil mikro-medikal robotlar için temel yapı taşları olarak hizmet edeceğini söyledikleri gelişmiş akıllı malzemeler yarattı ve sonuçlar Nature Communications dergisinin 23 Ekim sayısında yayınlandı. Araştırmacılar, yenilikçi malzemenin bitkilerden elde edilen sürdürülebilir selüloz nanopartikülleri içeren gelişmiş hidrojel bileşikleri olduğunu ve gelecek nesil küçük boyutlu robotlar için bir yapı taşı olarak kullanılabileceğini açıkladı.

sdvfg
Araştırmacılar küçük robotu bir labirentte yönlendirmeyi ve hareket ettirmeyi başardı (Waterloo Üniversitesi)

Hidrojel, yüksek oranda emici olduğu için suda çözünmeyen, ancak iyi tanımlanmış yapıları koruyan çapraz bağlı bir polimerdir ve bu özellikler özellikle biyomedikal alanda birçok uygulamayı desteklemektedir. Araştırmacılar, bu malzemeye dayanan küçük yumuşak robotların uzunluğunun maksimum bir santimetreye ulaştığını ve biyolojik olarak vücutla uyumlu olduklarını ve toksik olmadıklarını da belirtti.

Waterloo Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü'nde profesör olan Dr. Hamid Shahsavan liderliğindeki araştırma ekibi, mikro robotların tasarlanması, sentezlenmesi, üretilmesi ve manipüle edilmesine yönelik kapsamlı bir yaklaşım geliştirdi. Şarku’l Avsat'a verdiği bir röportajda Shahsavan, 4 temel unsura odaklanan bu yaklaşımı açıkladı: Bunlardan ilki, bu hidrojellerin dış uyaranlara yanıt vermesi, yani çevresel sıcaklık, tuzluluk ve asitlikteki değişikliklere maruz kaldıklarında etkilenmeleri. İkincisi, hidrojelin kendini iyileştirmesi, böylece malzemenin farklı parçaları yapıştırıcılara ihtiyaç duymadan bağlanabilmesi. Üçüncüsü, hidrojel, belirli bir konsantrasyonda sıvı kristal faz oluşturabilen ve farklı yönlerde iyi yönlendirilerek kontrollerini kolaylaştıran çubuk benzeri selüloz nanokristalleri nanopartikülleri içermesi. Son olarak da toksik olmaması.

Çoklu kullanım

Bu araştırmanın bir sonraki adımıyla ilgili olarak Shahsavan, ekibin robotların boyutunu küçültmek ve onları ‘bir milimetreden daha küçük’ hale getirmek istediğini belirtti. Ekip ayrıca yenilikçi malzemeyi çeşitli 3D baskı prosedürleri için mürekkep olarak kullanmayı ve bu malzemeden yapılan yumuşak yapıları gerçek dünya uygulamaları için küçük ölçekli robotlar ve biyomedikal cihazlar olarak kullanmayı hedefliyor. Bu malzemenin, farklı eklemeli üretim teknikleri kullanılarak farklı ölçeklerde yumuşak aktüatörler ve robotlar oluşturmak için mürekkep gibi kullanılabileceğini açıkladı.

Kanada'daki Waterloo Üniversitesi'nde sistem tasarım mühendisliği yardımcı doçenti olan Dr. Veronica Magdanz, mikro-medikal robotların tıp alanında büyük bir değişim yaratacağını vaat ediyor.

Magdanz, kanser veya böbrek hastaları için tedavi deneyiminin nasıl değişeceği ve uzmanların canlı spermi doğrudan en uygun yere yönlendirebilmeleri halinde doğurganlık tedavilerinin başarı oranının artıp artmayacağı konusunda şunları söylüyor:

"Bu ve diğer soruları yanıtlamanın sırrı mikro-medikal robotikte yatıyor."

Magdanz'ın çalışmaları biyomedikal mühendisliği üzerine odaklanıyor. Kısa süre önce Almanya'daki Leibniz Katı Hal ve Malzeme Araştırmaları Enstitüsü ekibine katılan Magdanz, burada hidrojen peroksitle beslenen katalitik reaksiyonlar sayesinde hızlı hareket edebilen platin ve demirden yapılmış küçük robotlar geliştirdi.

Ayrıca çeşitli tıbbi, çevresel ve üretim uygulamaları için küçük, manyetik olarak kontrol edilen robotlar üretti. Magdanz, "Kardeşime henüz dört yaşındayken lösemi teşhisi kondu. Geleneksel kemoterapinin yan etkilerinin onu nasıl etkilediğini görmek, kanseri tedavi etmek için daha iyi yollar bulmamız gerektiğini fark etmemi sağladı" dedi.

Küçük robotların kullanımının büyük umut vaat ettiği tek alan tıbbi tedaviler değil. Magdanz’a göre, küçük boyutları onları deniz suyundaki kirleticilerin algılanması gibi çevresel uygulamalar için ideal kılıyor ve ayrıca parçaların uzaktan monte edilme görevlerine yardımcı olmak adına üretim ve otomasyonda da kullanılabilmelerini sağlıyor.



T-Rex döneminden kalma sivrisinek lavrası bulundu

Bilinen en eski sivrisinek larvası kehribarda hapsolmuş (André Amaral, AG Haug)
Bilinen en eski sivrisinek larvası kehribarda hapsolmuş (André Amaral, AG Haug)
TT

T-Rex döneminden kalma sivrisinek lavrası bulundu

Bilinen en eski sivrisinek larvası kehribarda hapsolmuş (André Amaral, AG Haug)
Bilinen en eski sivrisinek larvası kehribarda hapsolmuş (André Amaral, AG Haug)

Vishwam Sankaran Bilim ve Teknoloji Muhabiri 

Kudretli Tyrannosaurus rex'in yeryüzünde dolaştığı dönemden kalma, dünyanın bilinen en eski sivrisinek larvası, bilim insanlarının "nadir bir rastlantı" diye nitelendirdiği bir kehribar parçasında hapsolmuş halde bulundu.

Kretase döneminden kalma, 99 milyon yıl öncesine ait "mükemmel şekilde korunmuş" fosil, Myanmar'ın Kaçin bölgesinden geliyor ve böceğin evrimine daha fazla ışık tutabilir. Yeni bir araştırmaya göre önceden sadece yetişkin sivrisinek fosilleri keşfedildiğinden, sözkonusu örnek bu döneme ait kehribar içinde korunmuş ilk sivrisinek larvası olma özelliğini taşıyor.

Yeni bir cinse ait yeni bir tür olarak tanımlanan fosilleşmiş larvaya Cretosabethes primaevus adı verildi.

Bu döneme ait sivrisinekler bugüne kadar Culicidae sivrisinek grubu içinde nesli tükenmiş bir soy olan Burmaculicinae adlı ayrı bir gruba ait kabul ediliyordu.

Fosilin oluşması için bir damla ağaç reçinesinin küçük bir su birikintisine düşmesi gerektiğini belirten bilim insanları böylece suda yaşayan larva kehribarda korunduğu için fosilin "nadir bir rastlantı" olduğunu söylüyor

Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi'nden zoolog André Amaral, "Bu fosil benzersiz çünkü larva modern türlere çok benziyor" diyor.

Aynı zamanda hakemli dergi Gondwana Research'te yayımlanan çalışmanın başyazarı olan Dr. Amaral "Günümüzdeki türlerde artık bulunmayan son derece sıradışı morfolojik özellikler sergileyen, bu dönemdeki diğer tüm sivrisinek fosili keşiflerinden farklı" diye açıklıyor.

Araştırmacılar yeni keşfedilen Cretosabethes primaevus'un, bazı modern türleri de içeren Sabethini grubundan olduğunu belirtiyor.

Cretosabethes primaevus larvasının tıpkı günümüz sivrisinekleri gibi, ağaç dallarının oyukları veya bitki yapraklarının araları gibi küçük su birikintilerinde yaşadığı düşünülüyor.
 

Görsel kaldırıldı.Yeni türün larvası (Gondwana Research)

Önceki fosil araştırmaları, sivrisineklerin evrimsel kökeninin yaklaşık 201 milyon yıl ila 145 milyon yıl önceyi kapsayan Jura dönemine dayandığının belirlenmesini sağlamıştı.

Ancak DNA analizine dayanan tahminler, sivrisineklerin muhtemelen Triyas ve Jura dönemleri arasında, 200 milyon yıldan daha önce ortaya çıktığına işaret ediyor.

Son bulgular, bu böceğin ilk ortaya çıktığı tam zaman dilimini daraltmaya yarayacak yeni ipuçları sunuyor.

Araştırmacılar, "Bu yeni fosil Kretase döneminde, soyu tükenmiş sivrisinek türlerinin modern sivrisinek türleriyle bir arada yaşadığını gösteriyor" diye yazıyor.

Dr. Amaral şu ifadeleri kullanıyor:

Sonuçlarımız, sivrisineklerin Jura döneminde çoktan çeşitlenmeye başladığına ve larva morfolojisinin neredeyse 100 milyon yıldır dikkate değer derecede benzer kaldığına dair güçlü işaretler sunuyor.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news


Uzmanlar uyardı: ChatGPT'ye kaba davranmak daha iyi sonuç verse de kibar olun

Uzmanlar yapay zekaya kibar davranmanın, bu araçların nazik davranışlar geliştirmesine katkı sağlayacağını söylüyor (AFP)
Uzmanlar yapay zekaya kibar davranmanın, bu araçların nazik davranışlar geliştirmesine katkı sağlayacağını söylüyor (AFP)
TT

Uzmanlar uyardı: ChatGPT'ye kaba davranmak daha iyi sonuç verse de kibar olun

Uzmanlar yapay zekaya kibar davranmanın, bu araçların nazik davranışlar geliştirmesine katkı sağlayacağını söylüyor (AFP)
Uzmanlar yapay zekaya kibar davranmanın, bu araçların nazik davranışlar geliştirmesine katkı sağlayacağını söylüyor (AFP)

Yapay zekayla kaba konuşmanın daha doğru yanıtlara yol açtığına dair bulgular artarken, bilim insanları bu tür davranışlara karşı uyarıyor.

Yakın zamanda ön baskı sunucusu arXiv'de yayımlanan bir çalışmada OpenAI'ın popüler sohbet botu ChatGPT'ye kaba davranmanın daha iyi sonuçlar verdiği tespit edilmişti.

Henüz hakem değerlendirmesinden geçmeyen çalışmayı yürüten ekip, kullanıcının üslubunun cevapların doğruluğunu nasıl etkilediğini test etmek için çoktan seçmeli 50 soru hazırlamıştı.

Sorular, "çok kibar", "kibar", "nötr", "kaba" ve "çok kaba" olmak üzere 5 farklı tonla hazırlanmıştı.

Araştırmacılar her bir komutu vermeden önce ChatGPT'den önceki konuşmaları tamamen göz ardı etmesini isteyerek önceki üsluplardan etkilenmesini önlemeyi amaçlamıştu. Ayrıca yapay zeka aracından herhangi bir açıklama yapmadan 4 seçenekten birini seçmesi istenmişti.

OpenAI'ın en gelişmiş modellerinden ChatGPT-4o'yu kullanan bilim insanları, kabalık düzeyi arttıkça soruların doğruluk oranının da paralel şekilde arttığını saptamıştı.

Doğruluk oranı çok kibar sorularda yüzde 80,8, çok kaba sorulardaysa yüzde 84,8 olarak kaydedilmişti.

Ekip, önceki bir çalışmada kibarlığın daha doğru yanıtlarla ilişkilendirildiğini ancak o zaman ChatGPT 3.5 gibi daha eski bir model kullanıldığını söylüyor.

Öte yandan uzmanlar, bu durumun daha iyi sonuçlar vermesine rağmen yapay zekaya kaba davranılmaması gerektiği konusunda uyarıyor.

Araştırmacılar makalede "Bu bulgu bilimsel açıdan ilgi çekici olsa da gerçek dünya uygulamalarında düşmanca veya toksik arayüzlerin kullanılmasını savunmuyoruz" diyerek ekliyor:

İnsan-yapay zeka etkileşiminde aşağılayıcı veya küçük düşürücü dil kullanmak, kullanıcı deneyimi, erişilebilirlik ve kapsayıcılık üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir ve zararlı iletişim normlarına katkıda bulunabilir. Bunun yerine sonuçlarımızın, büyük dil modellerinin yüzeysel komutlara karşı hassas olduğuna dair kanıt sunduğunu düşünüyoruz. Bu durum, performans ve kullanıcı esenliği arasında istenmeyen bir denge yaratabilir.

Bu çalışmanın yanı sıra ChatGPT gibi araçlara "Teşekkür ederim" ve "Lütfen" gibi sözler söylemenin yüksek miktarda su ve elektrik kullanımına yol açtığı da daha önce gündeme gelmişti. 

OpenAI CEO'su Sam Altman nisanda X'te yaptığı bir paylaşımda bu ifadelerin şirkete "onlarca milyon dolara" mal olduğunu söylemişti. 

Burada, sohbet botlarına girilen her komutun ve gelen yanıtın enerji ve su tükettiğini, fazladan her kelimenin, sunucunun maliyetini artırdığını belirtmekte fayda var. 

Öte yandan pek çok uzman yapay zekaya kibar davranmanın önemini vurguluyor. 

Hakemli dergi Cognition'ın Ocak 2025 sayısında yayımlanan bir makalede, yapay zekaya kötü davranan kişilerin, duygusuzlaşarak başka insanlara da benzer şekilde davranmasına yol açabileceği görülmüştü.

Bu çalışmada yer almayan, insan ve yapay zeka ilişkilerini inceleyen Dr. Jaime Banks, "Davranışlarımız için normlar veya senaryolar oluştururuz ve bu tür bir etkileşim kurarak biraz daha iyi veya daha alışkanlık haline gelmiş bir şekilde kibar davranışlara yönelebiliriz" diye açıklıyor.

Aynı alanda çalışan Dr. Sherry Turkle da şu ifadeleri kullanıyor:

Bir nesne bizimle samimi sohbetler etmeye, dostça konuşmalar yapmaya başlayacak kadar canlıysa ve öyle olmasa bile onu hayatımızda gerçekten önemli bir kişiymiş gibi görüyorsak, nezaketi hak edecek kadar da canlıdır.

 Independent Türkçe, Live Science, arXiv, ACL Anthology, Cognition, New York Times


Asya misk kedisinin dışkıladığı kahve çekirdekleri neden daha lezzetli?

Hindistan'dan Endonezya'ya kadar çeşitli yerlerde yaşayan küçük, meyve seven, gececil Asya misk kedisi, dışkılarıyla tohum dağıtarak ormanların yenilenmesine katkı sağlıyor
Hindistan'dan Endonezya'ya kadar çeşitli yerlerde yaşayan küçük, meyve seven, gececil Asya misk kedisi, dışkılarıyla tohum dağıtarak ormanların yenilenmesine katkı sağlıyor
TT

Asya misk kedisinin dışkıladığı kahve çekirdekleri neden daha lezzetli?

Hindistan'dan Endonezya'ya kadar çeşitli yerlerde yaşayan küçük, meyve seven, gececil Asya misk kedisi, dışkılarıyla tohum dağıtarak ormanların yenilenmesine katkı sağlıyor
Hindistan'dan Endonezya'ya kadar çeşitli yerlerde yaşayan küçük, meyve seven, gececil Asya misk kedisi, dışkılarıyla tohum dağıtarak ormanların yenilenmesine katkı sağlıyor

Erin Keller Son dakika haberleri ve gündem muhabiri 

Misk kedisi kahvesinin benzersiz aroması, Asya misk kedilerinin sindirimi sırasında çekirdeklerde meydana gelen kimyasal değişikliklerden kaynaklanıyor (Wikimedia Commons)

Sözkonusu kahve olduğunda, bazı çekirdekler fincanınıza ulaşana kadar gerçekten de uzun bir yol kat ediyor.

Dünyanın en pahalı demleme kahvesi olan "misk kedisi kahvesi", benzersiz lezzetini beklenmedik bir baristaya borçlu: Asya misk kedisi.

Bulguları perşembe günü Scientific Reports'ta yayımlanan çalışmada bu gececil, kedi benzeri memelinin, sindirim sırasında çekirdeklerin kimyasını değiştirerek belirgin ve daha zengin bir lezzet yarattığı bulundu.

Fermantasyon diye bilinen bu süreç çekirdeklerin yağ, protein ve yağ asidi içeriğini değiştiriyor ve dışkılamadan sonra toplanan çekirdeklerin benzersiz tadına katkı sunuyor.

Ancak bu çekirdekler, hızla yükselen Starbucks fiyatlarından bile yüzlerce dolar daha pahalıya mal oluyor. Fiyatı yaklaşık yarım kilo başına 600'le 1300 dolar arasında değişen bu çekirdekler, kahve üretiminde misk kedilerinin karşılaştığı muameleyle ilgili etik kaygılara yol açıyor.

Bu küçük, gececil, meyve yiyen, kedi benzeri memeliler Güneydoğu Asya, Çin'in güneyi ve Hindistan alt kıtasında yaşıyor. Dışkılarıyla tohumları etrafa dağıtarak önemli bir ekolojik rol oynayan bu hayvanlar, ormanın yenilenmesine ve sağlığının korunmasına yardımcı oluyor.

Zoolog Ramit Mitra ve meslektaşları araştırmaları kapsamında Hindistan'ın güneyinde yer alan Kodagu'daki çiftliklerden, yabani misk kedilerine ait 68 dışkı örneği ve yenmemiş Robusta kahve çekirdeği topladı.

Misk kedilerinin tükettiği çekirdeklerin yağ içeriği ve belirli yağ asidi metil esteri seviyelerinin daha yüksek olduğunu buldular. Kremamsı, süt benzeri bir tatla ilişkilendirilen bu bileşikler, kahvenin aromasını ve tadını güçlendiriyor.

Çalışmada, misk kedilerinin işleminden geçen çekirdeklerin, yenmemiş çekirdeklere kıyasla daha düşük protein ve kafein seviyeleri içerdiği ve bunun daha yumuşak, daha az acı bir tat profiline katkıda bulunabileceği saptandı.

Ancak çalışmanın yazarları bu bulguların kavrulmamış çekirdeklerden elde edildiği ve kavurmanın, kahvenin nihai aromasını daha da değiştirebileceği uyarısında bulunuyor.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news