Ramallah İsrail’in vergi kesintisine karşı çıktı

Filistinliler, İsrail'in Han Yunus kampına düzenlediği hava saldırısının ardından yıkılan bir caminin hasarını inceliyor (AP
Filistinliler, İsrail'in Han Yunus kampına düzenlediği hava saldırısının ardından yıkılan bir caminin hasarını inceliyor (AP
TT

Ramallah İsrail’in vergi kesintisine karşı çıktı

Filistinliler, İsrail'in Han Yunus kampına düzenlediği hava saldırısının ardından yıkılan bir caminin hasarını inceliyor (AP
Filistinliler, İsrail'in Han Yunus kampına düzenlediği hava saldırısının ardından yıkılan bir caminin hasarını inceliyor (AP

İsrail hükümetinin, Filistin yönetimi tarafından Gazze Şeridi’ne tahsis edilen fonların ödenecek genel tutardan düşülmesi ve Gazze Şeridi'ne herhangi bir tutarın aktarılmaması kararı, İsrail ile Filistin Yönetimi arasında anlaşmazlığa yol açtı.

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) İcra Komitesi Genel Sekreteri Hüseyin eş-Şeyh, Filistin yönetiminin İsrail'in yüz milyonlarca şekeli korsan olarak ele geçirmesi ve bunların Gazze Şeridi'ne aktarılmaması için koşullar koymasının ardından temizleme fonlarını almayı reddettiğini söyledi.

Şeyh X platformundan yaptığı açıklamada, “Toprak ve halkın bütünlüğü Filistinlilerin tartışmaya açık olmayan bir kararı. Filistin Yönetimi bütçesinin harcanma şekli Filistin Hükümeti tarafından belirlenmekte. Bir dirhemimiz kalsa bile geçimimizi Gazze Şeridi'ndeki halkımızla paylaşacağız” ifadelerini kullandı.

Şeyh'in açıklaması, bir yandan fon almaktan kaçınma kararını ve bunun nedenlerini teyit ederken, diğer yandan Filistin Yönetimi’nin şu ana kadar çalışanlarının maaşlarını ödememesinin (zaman alacak) nedenlerini üstü kapalı olarak açıkladı.

Filistin Yönetimi hali hazırda mali krizle karşı karşıya ve sivil ve askeri sektörlerdi çalışanların maaşlarını eksik ödüyor. Bunun sebebi İsrail'in vergi gelirlerinden yaklaşık 50 milyon dolar kesmesi. Bu, Filistin Yönetimi’nin önceki çatışmalarda ölen savaşçıların ailelerine ve İsrail hapishanelerindeki mahkumların yanı sıra elektrik ve tıbbi malzemeler için ödeneğe ek ödediği paraya eşit.

İsrail'in yeni kararı, krizi daha da kötüleştiriyor ve İsrail'de yoğun tartışma ve anlaşmazlığa konu olan kaosun yaratılmasına büyük katkı sağlıyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan Filistinli kaynaklar, ABD ve diğer uluslararası tarafların konuyla ilgili tartışmaların merkezinde yer aldığını söyledi.

zxssacec
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, geçtiğimiz Pazar günü ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ı Ramallah'taki karargahında kabul etti (AP)

ABD yönetiminin Batı Şeria'daki gerilimi kontrol altına almak istediğini ve şiddeti tırmandırmak istemediğini doğrulayan kaynaklar, konuyu İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile en üst düzeyde görüştüğünü doğruladı.

ABD yönetimi, Batı Şeria'daki yaklaşık 70 bin silahlı askerin maaşları da dahil olmak üzere maaşlara zarar verilmesinin şiddeti teşvik edebileceğinin farkında, güvenlik yetkilileri de bu kaygıyı İsrail'de siyasi düzeye iletmişti.

asxcde
Sivil örgütleri temsil eden Filistinli kadınlar, Gazze savaşını protesto etmek için Batı Şeria'daki Ramallah'taki Birleşmiş Milletler ofisleri önünde gösteri yapıyor (AFP)

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in fonları Filistin Yönetimi’ne aktarmamaya karar vermesi ve Savunma Bakanı Yoav Galant'ın buna karşı çıkarak  fonların derhal Filistin Yönetimi’ne aktarılması konusundaki fikir ayrılığı İsrail'de  bir anlaşmazlığa yol açtı.

Gallant, günler önce Bakmalar Kurulu’nda alınan karar uymanın önemli olduğuna değindi. Smotrich, Gallant'ın fonların serbest bırakılmasını talep ederek "büyük bir hata" yaptığını söyledi.

Oslo Anlaşmaları uyarınca İsrail Maliye Bakanlığı, Filistinliler adına vergi topluyor ve Filistin Yönetimi'ne aylık transferler yapıyor; bu da devam eden anlaşmazlıkları artırıyor.

Hararetli bir tartışmanın ardından Smotrich, Bakanlar Kurulu'nun kararına sadık kaldı ancak Filistin Yönetimi tarafından Gazze Şeridi'ne tahsis edilen aylık (maaşlar, yardımlar, Sağlık ve Tedavi Bakanlığı giderleri, elektrik fiyatları) yaklaşık 140 milyon dolar fonu kesti.

sdcf
Çocuklar dün Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta geçici bir yardım mutfağında yiyecek almak için sıraya giriyor ( AFP)

Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye, İsrail hükümetinin tasfiye fonlarından yeni miktarlar kesme kararı siyasi olduğuna değinerek, bu kararın Gazze'yi Batı Şeria'dan ayırmayı amaçladığını ve buna izin vermeyeceklerini söyledi.

İştiyye, Ramallah'ta düzenlenen hükümet toplantısının başında yaptığı konuşmada, Gazze'nin Filistin’in ulusal yapısının ayrılmaz bir parçası olduğunu ve Filistin Devleti'nin önemli bir coğrafi bileşeni olduğunu doğruladı.

Ayrıca, paranın Gazze ve Batı Şeria’daki çocukların kanında daha değerli olmadığını bildirdi.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.