Save The Children direktörü: Gazze'deki çocuklar sanki her gün ağır bir deprem felaketi yaşıyor, can kaybı bildiğimizden fazla

Gazze'deki insani durum gün geçtikçe kötüleşiyor. Bazı rehinelerin serbest bırakılması için anlaşıldı ancak "eller tetikte" ateşkes dönemi ve 7 Ekim'den bu yana Gazze'de ortaya çıkan manzara daha uzun süre ciddi kaygı yaratacağa benziyor

(Reuters)
(Reuters)
TT

Save The Children direktörü: Gazze'deki çocuklar sanki her gün ağır bir deprem felaketi yaşıyor, can kaybı bildiğimizden fazla

(Reuters)
(Reuters)

Dora Mengüç 

Gazze Savaşı ikinci ayına doğru ilerlerken İsrail hükümeti rehinelerin serbest bırakılması ve geçici ateşkese gidilmesini öngören anlaşmayı onayladı.

Katar yönetimi, İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalara verilecek insani aranın ne zaman başlayacağının 24 saat içinde duyurulacağını açıkladı.

Save The Children Filistin Direktörü Jason Lee, "Rehinelerin serbest bırakılması memnuniyet verici bir ilk adım ancak alıkonulan tüm çocukların serbest bırakılması gerekiyor. Gazze'deki çocuklar ciddi risk altında. Güvenlik ve yardım hakkı tüm çocuklar için yerine getirilmeli. Artık kalıcı bir ateşkese ihtiyacımız var" diyor.

İsrail devlet televizyonu ise ateşkes anlaşmasının ordunun Gazze'nin güneyine saldırı hazırlığı için kabul ettiğini belirtiyor.

Sonuçta Gazze'deki insanlık dramı sürüyor ve sürmeye devam edecek gibi görünüyor. 

Zira savaşın yarattığı etkiler çok büyük. 

Bölgede sağlık sistemi neredeyse çökmüş halde.

Yıkım öncesinde zaten abluka altında olan Gazze'de ortaya çıkan manzaradan en çok etkilenen çocuklar.

Son verilere göre İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda ölenlerin sayısı 5 bin 600'ü çocuk, 3 bin 550'si kadın olmak üzere 13 bin 300'e ulaşmış durumda. 

Birleşmiş Milletler (BM), tarihinin en büyük kayıplarını Gazze'deki savaşta verdi, son veriler 104 BM çalışanının hayatını kaybettiğini ortaya koyuyor.

Yerinden edilenlerin sayısı rekor düzeyde.

19 Kasım itibarıyla kuzeyi dahil olmak üzere Gazze Şeridi'nin 5 kentindeki 156 UNRWA tesisinde yaklaşık 930 bin, orta bölgelerde, Han Yunus ve Refah'ta 99 tesiste de 770 bin olmak üzere toplam 1 milyon 700 bin yerinden edilmiş kişinin yaşadığı belirtiliyor.

Gazze'deki sivil toplum örgütleri de savaşı en az halk kadar derinden hissediyor. 

İngiltere merkezli sivil toplum kuruluşu Save The Children 30 ekibiyle sahada ancak hayat onlar için de zor. 

Save The Children'ın Çatışma ve İnsani Yardımlar Direktörü James Denselow ile bölgedeki durumu ve örgütün gözlemlerini konuştum.

Denselow'un söyledikleri net olduğu kadar çarpıcı.

Yaşananların doğal bir felaket olmadığını, insan yapımı bir felaket olduğunu söyleyen Save The Children İnsani Yardımlar yöneticisi "Gazze'deki çocuklar için yaşanan şey aslında her gün gerçekleşen bir depremdir" diyor.

Gazze'ye bugüne kadar girmesi gereken temiz su, yiyecek, barınak gibi hizmetlerin haftalar önce yapılması gerektiğini ancak mevcut koşullar yüzünden ellerinin kollarının bağlı kaldığını söylüyor.

"Gazze'de bildiğimizden daha çok ölüm var"

Gazze'de İsrail bombardımanı altındaki Filistinli çocukların durumu çok açık. Uluslararası hukuk alanında çalışan Filistinli avukat Ahmed Abafu, sadece üç haftada İsrail tarafından öldürülen çocuk sayısının, 2019'dan bu yana dünya çapındaki çatışma bölgelerinde öldürülen çocukların yıllık sayısını aştığını söyledi. Ki; bu aynı zamanda Save The Children'ın da yaptığı bir tespitti. Gazze çocuklar için bir mezarlığa mı dönüştü?

Evet, BM Genel Sekreteri de Gazze'yi bir çocuk mezarlığı olarak adlandırdı. Ne yazık ki; çok sayıda çocuğun öldüğünü, hatta daha fazla sayıda çocuğun ciddi şekilde yaralandığını biliyoruz. Hayatlarını değiştiren yaralanmalar, uzuv kaybı, organ hasarı ve daha fazlasını yaşadıklarını gördük. Daha da fazla çocuk evlerinden zorla çıkarıldı, barınmak için sığınaklarda yaşamak zorunda kaldı, azalan temiz su kaynaklarına bel bağlamak zorunda kaldı. Bu çocuklar için de korkunç bir zaman. Buna ek olarak rehin alınan ve Gazze'de bulunan İsrailli çocuklar da var. Çatışmalarda yaralanma kayıtları, özellikle yoğun çatışmalarda her zaman çok zordur ve sağlık tesislerinin son birkaç haftada yaşadığı hasar nedeniyle öldürülen ve yaralananlarla ilgili Sağlık Bakanlığı'nın verilerinin güncellenemediğini biliyoruz. Ancak verileri tarihsel olarak doğru ve diğer BM ajansları tarafından kullanılan bir kompleksle karşılaştırırsak, bu ortada daha çok ölüm olduğunun göstergesi. Maalesef istatistiklerin güncellenmesindeki duraksama ve enkaz altında sıkışmış olan çocukların yüksek sayısını düşünürsek muhtemelen şu an karşımızdaki ölüm sayısı eksiktir. Bu çatışmanın bedelini Gazze'deki çocukların ne kadar ödediğini tam olarak ancak gerçek anlamıyla bir ateşkes veya bir barış olduğunda öğrenmiş olacağız ve ancak o zaman gerçekten ne olduğunu anlayabileceğiz.

Gazze'de insani yardımın engellenmesi nedeniyle insani bir manipülasyon yaşandığını söylüyorsunuz... 

Evet. Bu kesinlikle söylediğim bir şey. Gazze'ye sadece bir geçişten giren kamyon sayısından bahsediyorsak bu 7 Ekim'den önce günde ortalama 500 idi. Ve bu sayı, neredeyse 50 gün süren bir çatışma süresince birkaç günün ötesine geçmiyor. Buna bir de yoğun savaşın neden olduğu tüm çaresiz ihtiyacı ekleyin...Ve buna ilaveten suyun, yakıtın ve elektriğin kesilmesini ekleyin... Ve buna ek olarak, Gazze'nin bir yardım çalışanı için en tehlikeli yer olması gerçeğini ekleyin. BM, tarihindeki en yüksek personel kayıplarını yaşamıştır. Ve işte benim inandığım şey, işte burada insani gerçeklikle ilgili bazı retorik arasındaki sorun.

"Gazze'de yaşanan çatışma eşsiz, çatışma bittikten sonra da çok iş var"

Gazze Savaşı'nın ardından, saldırılardan sonra Gazzeli çocuklar için tıp personeli tarafından kullanılan bir kısaltma duyduk. WCNSF yani "Ebeveynleri yaşamayan çocuk". Gerçekten de dünya daha önce böylesi bir durumla karşılaşmış mıydı?

Çok üzücü. Ne yazık ki, çocuk perspektifinden söylemek gerekirse, 100 yılı aşkın süredir yüzlerce çatışma bölgesinde çalıştık. Ve bu, ailelerin çatışmalar sonucu hayatını yitirip çocukların en ağır bedeli ödediği ilk kez değil. Bunu Suriye'de gördük. Bunu Yemen'de gördük. Bunu Ukrayna'da gördük. Bunu birçok başka bağlamda gördük. Her çatışmanın eşsiz bir durum olduğu gibi, Gazze'nin de eşsiz bir durumu olduğunu düşünüyorum. Çok, çok küçük bir arazide çok yüksek çocuk  nüfusuna sahip olması, yoğun kentsel çatışma ve çocukların etkili güvenli bölgeleri, güvenlik koridorları veya korunabilecekleri yolları bulma konusundaki tam bilinçsizliği Gazze'yi çocuklar için bu kadar tehlikeli kılan şeydir. New York Times'ın birinci sayfasında bu hikayeyi anlatan bir yazı vardı. Son birkaç hafta içinde küresel bir topluluk olarak gördüğümüz görüntüler, çocukların fiziksel olarak çatışmalara ne kadar savunmasız olduğunu kesinlikle gösterdi, belki de bize göstermeyen şey, çocukların bu çatışma bittiğinde ve tüm çatışmalar sonunda ne düşünecekleri... Çatışmadan önce zaten Gazze'deki çocukların 5'te 4'ünün depresyondan muzdarip olduğunu biliyorduk. Bu çatışma nihayet bittiğinde, yapmamız gereken çok işimiz var.

(AFP)
(AFP)

"Gazze'de çocuklar orantısız bir şiddetle karşı karşıya"

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü'nde karşımızdaki tablo en az 5 bin çocuğun şimdiye kadar Gazze'de öldürüldüğüydü. Elbette bu sadece bildiğimiz sayılar. Bugünlerde dünya düzeni ve uluslararası kuruluşlar ciddi şekilde sorgulanıyor. Bu temelde, size iki soru sormak istiyorum. Birincisi, deneyimlerinize göre daha önce böyle bir durumu gözlemlediniz mi? Ve ikincisi, uluslararası kuruluşların çöktüğü bir dönemde, sizin gibi sivil toplum örgütlerine nasıl bir sorumluluk düşüyor?

Bu önemli ve çok zor bir soru, çünkü birkaç yönü var. Açıkçası her çatışma eşsizdir. Bu sanırım sadece çatışmanın yoğunluğu ve çocukların bunu nasıl deneyimlediği ve ondan nasıl zarar gördüğü değil, aynı zamanda dünyanın gözleri önünde olduğu gerçeğidir; kapsama alanı 7 gün 24 saat... Sanırım bu çatışmadan diğer çatışmalardan belki daha fazla şey görüyoruz. Sudan, Kongo, Orta Afrika Cumhuriyeti ve diğerleri aklıma geliyor. Bu nedenle neler olup bittiğinin çok farkındayız ki bu, genellikle uluslararası eylemin bir katalizörüdür. Geçen hafta durumu ele alan ilk BM Güvenlik Konseyi kararı vardı. Bu, çocukların karşılaştığı orantısız etkiye dikkat çeken bir karardı. Geçen hafta, "Gazze Şehri'ndeki bir hastanede doğan ve hayatta kalıp kuzeyden güneye zorla sürülen 39 prematüre bebeğin kaderi, uluslararası topluluğun çocukları koruma yeteneğinin bir lityum testi olacaktır" demiştim. Ne yazık ki; bu çocuklardan birkaçı öldü. Bu kadar derin karanlıkta bazı umutlu haberler ise bu çocuklardan 28'inin Mısır'a, Refah aracılığıyla güvenli bir şekilde tahliye ediliyor olması. Bu çok ince bir çizgi. Ancak umutla hayatta kalacak bu 28 çocuğun bağlamında, hala kritik tehlikedeki Gazze'deki bir milyon çocuk var.

James Denselow (Save The Children)
James Denselow (Save The Children)

Çocukların özellikle Şifa Hastanesi yakınlarında, Cebaliye'de saldırıya uğrayan BM okulu civarlarıda, genel olarak bölgede neler yaşandığına tanıklık eden Save The Children gönüllüleri var mı?

Buralardan doğrudan raporlarımız yok. Gazze'de yaklaşık 30 ekibimiz var ve neredeyse hepsi kuzeyden güneye zorla sürüldü. Hareket halinde veya geçici barınaklarda ya da kendi çocuklarını korumaya odaklanmış durumdalar. Ki; bu Gazze'de ihtiyaç duyulan yardımı teslim etmenin operasyonel olarak ne kadar imkansız olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. İşte bu yüzden, bize tam olarak bunu yapma imkanı tanıyabilecek etkili bir insani ateşkes için acil bir baskı ve acil bir ihtiyaç var. Ancak hissiyatım şu; tıpkı önceki Gazze krizinde olduğu gibi, tesislerin yönetiminde neler olduğuna dair gerçekten odaklanmak için bağımsız mekanizmalara acil bir ihtiyaç olacak. Elbette onlara çocukların seslerinin bu süreçlerde unutulmaması için odaklanmalarını ve sağlamalarını sağlamak için baskı yapacağız.

"Gazze'de yaşananlar karşısında kelimeler bile anlamsız"

Gazze'deki durum önümüzdeki aylarda yaklaşık 15 bin bebeğin yaşam hakkını yok edebilir. Benzer bir uyarı daha önce Birleşmiş Milletler tarafından da yapılmıştı. İnsanlık krizinin katliama dönüştüğünü söylemek mümkün mü yoksa daha mı ötesi yaşanıyor?

Evet, Gazze'deki insani durumun ne kadar korkunç olduğuna, adalete uygun bir şekilde ifade etmenin kelimelerini kaybettiğimizi düşünüyorum. Üzerine konuştuğumuz tüm faktörlerin ötesinde bir de kış geliyor. Son günlerdeki yoğun yağış, özellikle Gazze'nin güneyindeki çadır konaklamalarında yaşayan Filistinliler için hayatı daha da zorlaştırıyor. Diğer önemli bir nokta da bebeklerin bu krize doğduğu ve çocukların, çatışma ile ilgisi olmayan diğer durumlar için düzenli sağlık bakımına ihtiyaç duyan çocukların -örneğin diyaliz veya kanser tedavisi gibi- tedavi ihtimalinin bu olaylar yüzünden durmuş durumda olması. Bu nedenle, çocukların günlük ihtiyaçları, anlaşılır bir şekilde, bir insani durumun ve diğer hiçbir şeyin olmadığı gibi, kriz ihtiyaçlarına odaklandığımızda unutuluyor. Bu yüzden gerçekten ne kadar kötü olduğunu anlamak için dilin ve kullanılacak kelimelerin bile eksik olduğuna inanıyorum.

(Arab News)
(Arab News)

"Hastaneler askeri üs olamaz, silahlı aktörler burada çalışanları koruma sorumluluğundan vazgeçemez"

İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri sıkça Hamas'ın hastaneleri kalkan olarak kullandığını iddia ediyorlar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elbette hastaneleri askeri bölgeler olarak kullanmak uluslararası insancıl hukuka aykırıdır ve tabii ki, eğer bu gerçekleşirse, hastanenin korunan statüsü etkilenir. Ancak bu, silahlı aktörlerin sivilleri ve bu tesislerde çalışan sağlık çalışanlarını koruma sorumluluğundan tümüyle feragat etmeleri anlamına gelmemeli. Bu nedenle, bir tarafın iddiasının doğru olup olmadığını ya da diğer tarafın iddiasının doğru olup olmadığını bilmiyoruz. Bu bizim görevimiz değil. Görevimiz, çatışmanın ve tesislerin yönetiminin çocuklar üzerindeki etkilerini vurgulamak; çünkü çocuklar en ağır bedeli ödüyor. Ve bu kesinlikle üzerinde anlaşabileceğimiz bir eylem için bir çağrı olmalı.

Independent Türkçe 



Barzani: Irak'ın baş ağrısı seçimlerden sonra başlayacak

 Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)
Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)
TT

Barzani: Irak'ın baş ağrısı seçimlerden sonra başlayacak

 Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)
Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)

Önümüzdeki salı günü yapılacak olan parlamento seçimlerinden birkaç gün önce Irak’ta bekleyiş ve temkin havası hâkim. Ülkede giderek artan şekilde, seçimler sonrasındaki dönemde üst düzey makamlar üzerinde şiddetli bir çekişme yaşanabileceği ve önceki dönemlerde olduğu gibi hükümetin kurulmasının yeniden aksayabileceği yönünde konuşmalar yapılıyor.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani, önümüzdeki dönemi Irak için ‘siyasi bir baş ağrısı’ olarak nitelendirerek, Bağdat'taki federal hükümet ile Erbil'deki bölgesel hükümet arasında devam eden anlaşmazlıkların ‘tüm Irak için baş ağrısına yol açacağı’ uyarısında bulundu.

Barzani, mevcut seçimleri yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirdi, ancak uzun süreli bir krizin önlenmesi için merkezi hükümet ile IKBY arasında, özellikle petrol, bütçe ve yetkiler konusunda süregelen anlaşmazlıkların çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani (AP)Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani (AP)

Üç pozisyon için yarış

2003 yılından bu yana Iraklılar, yazılı olmayan bir uzlaşma temelinde iktidarı paylaşıyorlar: Başbakanlık Şiilere, Cumhurbaşkanlığı Kürtlere ve Meclis Başkanlığı Sünnilere veriliyor. Ancak bu formül şu anda yeniden gözden geçirilmeye çalışılıyor.

Eski Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi, bu kez Sünni Araplara cumhurbaşkanlığı makamının verilmesi, karşılığında Kürtlerin meclis başkanlığını üstlenmesi, başbakanlığın ise Şiilerin elinde kalması önerisinde bulundu.

Bu arada Şii kampı, mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ile göreve geri dönmek isteyen selefi Nuri el-Maliki arasında açıkça bölünmüş durumda.

Maliki, ‘engelleyici üçte bir’ (yani hükümetin kurulmasını engelleme yetkisine sahip büyük bir azınlık) yönteminin kullanılma olasılığına işaret etti. Bu durum, uzun sürecek bir siyasi boşluk yaşanabileceği endişelerini artırdı.

Sudani ile Maliki arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Sudani, Sünni ve Kürt güçlerle ittifaklar kurarak parlamento çoğunluğunu elde etmeye çalışırken, Maliki, Tahran’a yakın Koordinasyon Çerçevesi’nin kendi arkasında saf tutmasına güveniyor. Ancak, ‘engelleyici üçte bir’ taktiğinin kullanılması olasılığı, Sudani'yi geçici başbakan konumunda tutabilir ve bu da yeni hükümetin kurulması gecikirse ona ek bir avantaj sağlayabilir.

Öte yandan, silahlı Şii gruplar ‘Şii çoğunluğun iktidarda olması gerektiğini’ vurguluyor. Onlara göre, 2003 yılında önceki rejimin devrilmesinden bu yana Şiiler ‘sadece birkaç yıl’ iktidarda bulunabildi; bu da onların gözünde güç dengesinde bir bozulmaya işaret ediyor.

Musul’daki aday afişlerinin önünden elektrikli bisikletiyle geçen bir genç (AFP)Musul’daki aday afişlerinin önünden elektrikli bisikletiyle geçen bir genç (AFP)

Dış etkiler

Dış güçler, yeni hükümetin şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor. ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya'nın adı, Bağdat'taki siyasi çevrelerde öne çıkıyor. Savaya, Bağdat'ta bir dizi önde gelen adayla görüşmelerde bulundu.

Buna karşılık İran'ın etkisi, 2020 yılında Bağdat'ta ABD'nin düzenlediği saldırıda öldürülen Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani dönemine kıyasla azalmış görünüyor. Süleymani'nin halefi İsmail Kaani, Irak sahnesinde daha az etkili olarak görülüyor ve bu da Washington'a daha fazla manevra alanı sağlıyor.

Gözlemciler, bu bölünmelerin 2021 senaryosunun tekrarlanmasına yol açabileceğinden endişe ediyor. 2021'de, büyük siyasi bloklar arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle hükümetin kurulması süreci bir yıldan fazla sürmüştü.

Irak anayasası, başbakanın atanması ve hükümetin kurulması için net süreler belirlemiş olsa da, gecikmeler için herhangi bir ceza öngörülmemesi, bu sürelerin önceki deneyimlerde büyük ölçüde sembolik kalmasına neden oldu.

Şii, Sünni ve Kürt güçler arasındaki bölünmenin devam etmesi ve ABD ile İran arasındaki rekabetin yeniden alevlenmesi ile birlikte, Barzani'nin bahsettiği ‘seçim sonrası baş ağrısı’ sadece siyasi bir metafor değil, hem Iraklılar hem de komşuları için beklenen bir gerçeklik gibi görünüyor.


Tunus: Muhalefet, tutuklu bir politikacı ile dayanışma amacıyla açlık grevine başladı

İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
TT

Tunus: Muhalefet, tutuklu bir politikacı ile dayanışma amacıyla açlık grevine başladı

İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)

Nahda Hareketi Lideri Raşid el-Gannuşi'nin de aralarında bulunduğu Tunuslu önde gelen muhalif isimler, dokuz gündür açlık grevinde olan ve sağlık durumunun ciddi şekilde kötüleştiğini söyledikleri tutuklu siyasetçiyle dayanışma amacıyla açlık grevine başlayacaklarını duyurdu.

Gözaltına alınan siyasi aktivist Cevher Bin Mübarek (Şarku'l Avsat)Tutuklu siyasi aktivist Cevher Bin Mübarek (Şarku'l Avsat)

Tunus'un ana muhalefet koalisyonu olan Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin kurucu ortaklarından Cevher Bin Mübarek, Şubat 2023'ten beri tutukluluğunu protesto etmek için geçen hafta yiyecek, su ve ilaç talebini reddederek açlık grevine başladı. Nisan ayında, insan hakları örgütleri tarafından eleştirilen toplu bir davada "devlet güvenliğine karşı komplo kurmak" ve "terör örgütüne üye olmak" suçlamalarıyla 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığı habere göre Bin Mübarek'in ailesi ve muhalefetteki Nahda ve Cumhuriyetçi partilerin liderleri greve katılacaklarını açıkladı. Bin Mübarek'in babası, deneyimli aktivist İzzeddin Hazgui, Tunus'ta düzenlediği basın toplantısında, "Cevher'in durumu endişe verici ve sağlığı kötüleşiyor" diyerek, "Ailesi olarak yarın dayanışma açlık grevine başlayacağız" ifadelerini kullandı. Ancak hangi akrabalarının eyleme katılacağını belirtmedi. Hazgui, "Aktivistler olarak (Cumhurbaşkanı) Kays Said'i affetmeyeceğiz" dedi. İnsan hakları grupları daha önce, Cumhurbaşkanı Said'in Temmuz 2021'de iktidara gelmesinden bu yana Tunus'ta sivil özgürlüklerde keskin bir düşüş yaşandığı konusunda uyarıda bulunmuş ve eleştiride bulunanların çoğu hapse atılmıştı.

Raşid Gannuşi, Bin Mübarek'le dayanışma amacıyla açlık grevine başladığını duyurdu (EPA)Raşid Gannuşi, Bin Mübarek'le dayanışma amacıyla açlık grevine başladığını duyurdu (EPA)

Uzun bir hapis cezasına çarptırılan 84 yaşındaki Gannuşi, resmi Facebook sayfasından yaptığı paylaşımda açlık grevine katıldığını duyurdu. Gannuşi, açlık grevinin Bin Mübarek’i desteklemeyi ve "yargı bağımsızlığını ve özgürlükleri savunmayı" amaçladığını belirtti. 2023'ten beri hapiste olan Gannuşi, "yasadışı yabancı fonlama" ve "devlet güvenliğine karşı komplo" da dahil olmak üzere çeşitli suçlamalarla 37 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Gannuşi, bağımsızlığı olmayan ve yalnızca Said'in emirlerini yerine getiren yargıçlarla karşı karşıya gelmeyeceğini söyleyerek, tüm davalarda mahkemeye çıkmayı reddetti. Merkez Cumhuriyetçi Parti'nin tutuklu genel sekreteri Issam Chebbi de dün açlık grevine başladığını duyurdu. Parti lideri Wissam Sghaier, bazı parti üyelerinin greve katılacağını belirterek, parti genel merkezinin "oturma eylemi için açık olduğunu ve yarın sabah saat 8:00'de greve başlayacağımızı" vurguladı.

Cevher Bin Mübarek'in birkaç yakını ve Tunus İnsan Hakları Birliği'nden bir heyet, Bin Mübarek'in tutulduğu Tunus'un güneydoğusunda Bli'deki sivil cezaevini ziyaret ederek "sağlığında ciddi bir bozulma" olduğunu bildirdi. Serbest bırakılmasını talep etmek için cezaevi yakınında büyük bir kalabalık toplandı. Tunus İnsan Hakları Birliği, Bin Mübarek'i açlık grevini sonlandırmaya ikna etmek için "çok sayıda girişimde" bulunulduğunu, ancak kendisinin "reddettiğini ve kendisine yönelik adaletsizlik düzeltilene kadar greve devam etme kararlılığını" dile getirdiğini bildirdi. Çarşamba günü cezaevi yetkilileri, Bin Mübarek'in adını vermeden, açlık grevi sonucunda herhangi bir tutuklunun sağlık durumunun kötüleştiğini yalanlayan bir açıklama yayınladı.

Hapishanelerdeki açlık grevleri, Tunus'taki muhalefet liderlerinin çoğunun hapiste olduğu ve muhalefet partilerinin Cumhurbaşkanı Said'i Tunus'u "açık hava hapishanesine" çevirmekle ve yargıyı "otoriter yönetimi" pekiştirmek için kullanmakla suçladığı bir dönemde gerçekleşiyor. Said ise iddiaları kesin bir dille reddediyor.


İsrail, Gazze'den getirilen rehinenin kimliğini açıklıyor ve Gazze Şeridi'ne yönelik topçu bombardımanını sürdürüyor

Filistinliler Han Yunus'ta yıkılmış bir binanın önünde duruyor (DPA)
Filistinliler Han Yunus'ta yıkılmış bir binanın önünde duruyor (DPA)
TT

İsrail, Gazze'den getirilen rehinenin kimliğini açıklıyor ve Gazze Şeridi'ne yönelik topçu bombardımanını sürdürüyor

Filistinliler Han Yunus'ta yıkılmış bir binanın önünde duruyor (DPA)
Filistinliler Han Yunus'ta yıkılmış bir binanın önünde duruyor (DPA)

İsrail, bugün yaptığı açıklamada, Uluslararası Kızılhaç Komitesi aracılığıyla Hamas'tan dün teslim aldığı cenazenin, 7 Ekim 2023'teki saldırıda öldürülen İsrail-Arjantin vatandaşı bir rehineye ait olduğunu duyurdu.

Ordu açıklamasında, "Ulusal Adli Tıp Enstitüsü'nde İsrail Polisi ve Askeri Hahamlık iş birliğiyle kimlik tespit işlemlerinin tamamlanmasının ardından" Lior Rodalev'in ailesine "cenazesinin İsrail'e defnedilmek üzere geri gönderildiği" bildirildi.

Bu gelişme, İsrail topçularını bu sabah Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusunda bulunan bölgeleri bombalaması ve ateşkesin 29. gününe girerken Şeridin çeşitli bölgelerinde yıkım operasyonlarının devam ettiği bir zamanda gerçekleşti.

Şarku’l Avsat’ın Filistin haber ajansı Safa’dan aktardığına göre İsrail uçakları bugün Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusunda bulunan bölgelere üç hava saldırısı düzenledi. Bombalama, şehir üzerinde alçak irtifalı insansız hava araçları (İHA) uçuşları sırasında gerçekleşti.

Han Yunus'un kuzeydoğusundaki bölgelerde de kapsamlı yıkım operasyonları gerçekleştirildi. İsrail savaş gemileri, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah açıklarında ateş açtı.

Hamas ve İsrail arasındaki ateşkes anlaşması 10 Ekim'de yürürlüğe girdi.