Lübnan çevreleri, yürürlüğe girmesi beklenen Gazze Şeridi’ndeki geçici ateşkes anlaşmasıyla birlikte güney sınırında durumun sakinleşmesini bekliyor. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ile Hamas'ın Lübnan'daki yetkilisi Halil el-Hayye arasında dün (Çarşamba) Beyrut'ta yapılan toplantıda da Hizbullah'ın Gazze’deki geçici ateşkes anlaşmasına uyması konuşulan konular arasında yer aldı. Öte yandan Lübnan’da Hizbullah’a muhalif siyasi güçler, sınır bölgelerinde silahlı grupların konuşlanmasının önlenmesi yönündeki talepleri çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1701 sayılı kararının uygulanmasını istediler.
Şarku'l Avsat'a konuşan kaynaklar, Hizbullah’ın defalarca kez savaşa müdahil olmasının amacının Gazze savaşıyla ilgili olduğunu ve Güney Lübnan’ın bir destek ve baskı cephesi olarak görüldüğünü açıkladığını belirtti. Gazze'deki ateşkesin Güney Lübnan'da sahadaki durum için de geçerli olacağını belirten kaynaklar, Gazze'de durumun yatışmasının Lübnan'a da sükûnet getirmesinin mantıklı olduğunu söylediler. Kaynaklar, İsrail'in Güney Lübnan'da ya da Gazze Şeridi'nde herhangi bir gerilimi tırmandırması durumunda, Hizbullah’ın kaçınılmaz olarak karşılık vereceğinin altını çizdiler.
Gazze’deki geçici ateşkes, Hizbullah Genel Sekreteri ile Hamas’ın Beyrut’taki üst düzey isimleri arasındaki görüşmede de masaya yatırılan konulardan biriydi. Ancak Nasrallah ile Halil el-Hayye arasındaki görüşmeye ilişkin resmî açıklamada bu ayrıntıya yer verilmedi. Açıklamada, toplantı sırasında 7 Ekim'den bu yana yaşananların gözden geçirildiği, başta Gazze Şeridi olmak üzere tüm direniş cephelerindeki pozisyonların, gelişmelerin ve imkanların değerlendirildiği belirtildi. Hizbullah tarafından yapılan açıklamada vaat edilen zafere ulaşmak için uyumlu ve kararlı şekilde çalışmaya devam etmenin ve kesintisiz koordinasyonun önemi vurgulandı.
Nasrallah ile yapılan toplantıya katılanlardan biri olan Hamas’ın Lübnan'daki temsilcisi Usame Hamdan, Hizbullah’a yakın el-Ahd haber sitesine yaptığı açıklamada, beklenen insani ateşkesin toplantıda görüşülen konular arasında yer aldığını söyledi. Hamdan’a göre toplantıya katılan taraflar, savaş boyunca direniş tarafından ağır darbeler almasaydı, düşmanın bu geçici ateşkesi kabul etmeyeceğini, bundan dolayı geçici ateşkesin, Filistinli esirlerin acılarını dindirmek ve bu savaşta zaferin çekirdeği olan Filistin halkının kararlılığının çeşitli düzeylerdeki bileşenlerini yeniden yapılandırmak için bir fırsat olduğunu vurguladılar.
Lübnan Dışişleri Bakanlığı
Lübnan, Gazze’deki ateşkesi, Filistin’deki gerilim karşısında siyasi çözümlerin yeniden masaya yatırılmasına olanak tanıyan bir kapı olarak görüyor. Lübnan resmî kurumları, Filistin'deki geçici ateşkesin, savaşın Lübnan'a sıçramasını önlediğini düşünüyorlar. Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Katar, ABD ve onları destekleyen tüm ülkelerin Gazze Şeridi'nde insani ateşkes ve esir takası anlaşması yapılması adına yorulmak bilmez çabalarından duyulan memnuniyet dile getirildi. Bakanlık, insani ateşkesin, zorla yerinden edilen Gazzelilerin geri dönüşüne ve topraklarında kalmalarına uygun bir zemin hazırlayacak şekilde Gazze Şeridi'nde tam ve kalıcı ateşkesin, başta gıda ve ilaç olmak üzere insani yardımların derhal ve ön şartsız olarak Gazze’ye girişinin önünü açmasının büyük önem taşıdığını vurguladı.
Açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Bu çalışmayla başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması ve Ortadoğu’da barış, güvenlik, istikrar ve refahın sağlanmasıyla Filistin sorununa adil ve kapsamlı bir siyasi çözüm getirmesini umuyoruz.
BMGK’nın 1701 sayılı kararı
Öte yandan Hizbullah’ın güneydeki savaşa dahil olması, Lübnan'da bölünme yaratmaya devam ediyor. (Maruni Hristiyan) Lübnan Kuvvetleri Partisi (LK) dün, BMGK’nın 1701 sayılı kararının uygulanması talebini yeniledi. LK Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Richard Kouyoumjian, ‘1701 Şimdi’ (1701 NOW) adlı konferansta yaptığı konuşmada, Lübnan'ı üç meşruiyetin koruduğunu belirtti. Bunlardan birincisi, zayıflıklarına rağmen devletin ve kurumlarının meşruiyeti, ikincisi, güneyde konuşlandırılan ordunun meşruiyeti, orduyu destekleyen halkın meşruiyeti ve Lübnan devletinin aldığı egemen kararların meşruiyeti olduğu, üçüncüsünün ise BMGK kararlarında, özellikle de 1701 sayılı karar çerçevesinde uluslararası hukukun meşruiyeti olduğunu söyledi.
Kouyoumjian, BMGK’nın 1701 sayılı kararının uygulanmasının, özellikle iki temel hüküm içerdiğinden Lübnan'ın trajedi ve felaketlerle dolu böyle bir savaşa sürüklenmesini önlemenin garantörü olacağını vurguladı. Bu hükümlerden birincisinin, Mavi Hat ile Litani Nehri arasında, Lübnan meşru güçleri ve BM Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) güçleri dışında silahlı gruplardan ve onlara ait her türlü silah ve askeri teçhizattan arındırılmış bir alanın oluşturulması, ikincisinin ise Taif Anlaşması hükümlerinin ve BMGK’nın 1559 ve 1680 sayılı kararlarının tam olarak uygulanması olduğunu belirtti.
“Lübnan’ın savaşa girmesinde ulusal çıkarları daha mı yüksek? Lübnan politikası savaşa girebilmemiz için mi başarısız oldu? Lübnan’ın, ülkenin güvenliğiyle ilgilenen büyük güçlerle yaptığı görüşmeler, savaşa girebilmemiz için mi başarısız oldu?” sorularını sıralayan Kouyoumjian, kendi sorularına “Tabii ki hayır, Meclis Başkanı Nebih Berri ve geçici Başbakan Necib Mikati'nin 1701 sayılı karara tam bağlı olduklarını duyduk” yanıtını verdi. Ancak uluslararası kararlar açısından Lübnan'ın durumunun Gazze'den farklı olduğuna dikkati çeken Kouyoumjian, “Lübnan’da bağımsız egemen bir devlet, bir hükümet, resmî kurumlar ve bu ülkeyi ilgilendiren uluslararası kararlar var. Dolayısıyla İsrail tüm bunları aşamaz. Biz de bu yönde baskı yapmalıyız. Uluslararası hukuka bağlı kalmaya devam edeceğiz. Bundan sonra bize herhangi bir saldırı olursa, her olay tartışılır” şeklinde konuştu.