50 günlük savaş... Gözden geçirilmesi gereken konular

Siviller, her iki tarafın da mağduru. Uyarılar erken yapıldı ve Hamas, sinyali aldı.

İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’a düzenlediği saldırının ardından Filistinliler kaçıyor (AFP)
İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’a düzenlediği saldırının ardından Filistinliler kaçıyor (AFP)
TT

50 günlük savaş... Gözden geçirilmesi gereken konular

İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’a düzenlediği saldırının ardından Filistinliler kaçıyor (AFP)
İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’a düzenlediği saldırının ardından Filistinliler kaçıyor (AFP)

İsrail’de kim ‘Gazze’deki savaş 7 Ekim’den önce başladı’ demeye kalkarsa hapse girebilir. Burada çılgınlık had safhada. “Savaş, DEAŞÇI (Hamas) hareketin masum İsrailli sivillere karşı gerçekleştirdiği katliamla başladı” şeklindeki resmi anlatıdan sapanların vay haline. İsrail’in Gazze’de yaptığı, İsrail vatandaşlarına verilen zararın boyutuna bir tepkidir.

İsraillilerin büyük çoğunluğu resmi hikâyeyi tekrarlıyor ve Gazze’de kendileri adına neler yapıldığını bilmiyor. Çünkü İbrani medyası, Gazze halkının savaştaki fotoğraflarını yayınlamama yaklaşımı sergiledi. Yabancı medyayı izlemeye cesaret edenler iki gruba ayrılıyor: Kaşlarını çatanlar ve sessiz kalanlar. Bazıları seviniyor ve Gazze’nin ve halkının tamamen yok olmasını diliyor. Arap ve Filistin kanallarını izleme ve olup biteni görme imkânı bulan İsrail’in Arap vatandaşları ise acılarını dile getirmeleri halinde gözaltına alınıyor.

Hatta Yahudi eğitimci Dr. Meir Brokhin (61 yaşında), adamlarının sivillere yönelik saldırıları nedeniyle Hamas hareketine saldırdı ve bunları acımasız ve şok edici olarak nitelendirdi. Ancak İsrail’in tepkisine itiraz ettiğinde ise ‘ihanete kesin niyet gösterdiği’ ve ‘halkın güvenliğini sarsacak davranışta bulunduğu’ gerekçesiyle kendisini dört gün gözaltında buldu.

Dr. Meir Brokhin işinden kovuldu ve sosyal ağlarda kışkırtma kampanyasına maruz kalıyor ama yoluna devam ediyor. Cesaretle, “Zulme uğrayan ilk kişi ben değilim, tutuklanan son kişi de olmayacağım” diyor.

Dr. Brokhin, sözlerinin devamında “İsrail kamuoyu, Gazze ve Batı Şeria’da kendisi adına ne yapacağını bilmiyor. Lübnan bataklığında boğulduğumuz gibi Gazze bataklığında da boğulacağız” ifadelerini kullanarak, “7 Ekim’de Hamas tarafından gerçekleşen insani bir felaketle, şu anda Gazze’de yaptıklarımızla da ahlaki bir felaketle karşı karşıya kaldık” diyor.

Peki, bu savaşın niteliği nedir? Gerçek faydası nedir? 7 Ekim 2023’te başladığı doğru mu? Ülkeyi ve halkını bunun devamının tehlikelerinden kurtaracak bir yer var mı? Bu savaşın aylarca veya daha uzun süre devam etmesini isteyen var mı? İsrail Başbakanı’nın Hamas’ı güçlendirmek için çalıştığı ve hareketin artık bu iyiliğe karşılık verdiği doğru mu?

Acilen bir inceleme ve yeniden hesaplama sürecinin başlatılması ve harflere noktalar konulması gerekiyor.

Bir dönüm noktası

7 Ekim’in İsrail- Filistin çatışması tarihinde bir dönüm noktası olduğuna şüphe yok. Hamas hareketinin askeri kolu olan Kassam Tugayları’na bağlı Kassam Elit Kuvvetleri’nden bir grup, İsrail’in güneybatısına sürpriz bir saldırı başlattı. Uzun saatler boyunca 11 askeri kışla ve 22 sivil kasabanın kontrolünü ele geçirdiler. 320’si asker olmak üzere çoğu sivil bin 200 İsrailliyi öldürdüler ve çoğunluğu sivil olan 240 kişiyi esir aldılar.

Bunu, askerî açıdan başarılı kabul edilen bir saldırıyla gerçekleştirdiler. Muhteşem bir istihbarat kamuflaj operasyonuyla bu saldırıya iyi hazırlandıkları ortaya çıktı. Askerleri kaçırdılar, girdikleri komuta merkezinde askeri belgelere el koydular ve hızla Gazze Şeridi’ne döndüler. Ancak yerlerine El-Kassam Tugayları’ndan başka güçler geldi.

Bu saldırı İsrail ordusuna ve istihbaratına çok ağır bir darbe indirmiş, gururunu kırmış ve kibrini yerle bir etmiştir. Savaş tarihinin en büyük askeri başarıları arasında yer alabilirdi ama buna ciddi bir ahlaki sorun da eşlik ediyordu. Pek çok saldırgan, sivillere karşı insanlık dışı ve ahlak dışı uygulamalar gerçekleştirdi. Bir evin sığınma odasındaki aileleri bütünüyle öldürdüler, bazılarını yaktılar, çocukları, kadınları, yaşlıları, engellileri esir aldılar, içlerinden biri bir askeri öldürdü ve kafasını kesti. Hatta mutfakta çalışan, örtülü Müslüman bir Arap kadınla tartıştıklarında kadın onlara “Bu size haramdır, İslam bu davranışları kabul etmez” dediğinde kadını öldürdüler. Ayrıca Nasıra bölgesinden bir Arap hemşireyi de öldürdüler. Çünkü yaralılardan birine ambulans sağladı.

Bu uygulamalar, İsrail kamuoyunu ezici bir çoğunlukla onlara karşı harekete geçirdi ve Holokost’tan sağ kurtulan Yahudilerin eski korkunç sahneleri hatırlamasına neden oldu. Ayrıntıların dünyaya yayılması, Batı kamuoyunu Hamas’a karşı harekete geçirdi. Bu nedenle Batılı hükümetler, İsrail hükümetinin ve halkının yanında yer aldı ve uluslararası savaş hukukunu koruyarak, Hamas’a karşı askeri müdahale yetkisi verdi.

İsrail hükümeti bu desteği, istediğini yapmak için bir yeşil ışık olarak değerlendirdi. Yanıt, resmi olarak savaş ilan ederek ve üst düzey bir hedef belirleyerek geldi: ‘Hamas’ı ve onun yönetme ve savaşma yeteneğini yok etmek.’ Ama bu savaş, aslında Hamas ile değil, Gazze halkıyla savaştı. Gazze Şeridi’nin kuzeyini ve güneyinin bir kısmını yok etti. Yaklaşık 14 bin kişinin ölümüne, 30 bin kişinin yaralanmasına, evlerin üçte birinden fazlasının yıkılmasına neden oldu. Hastaneler bombalandı ve hastalar tahliye edildi. Doktorlar, hemşireler tutuklandı veya öldürüldü, yüzbinlerce kişi kuzeyden güneye sürüldü, sivillerin sığındığı onlarca okul bombalandı, savunmasız insanların su, ilaç ve yiyecekleri kesildi.

Bedelini her iki taraftaki siviller ödedi

İsrail askeri operasyonlarının başlamasıyla birlikte Lübnan Hizbullah’ı da bu savaşa katıldı ve giderek artan bir bombardıman ve füze saldırılarına girişti. Ancak her iki taraf da bu savaşın belirli bir tavanı olduğu ve her iki tarafın da bunu genişletmeye niyeti olmadığı mesajını vermeye istekliydi.

Hamas’ın saldırı planlarına ve İsrail’in karşı saldırısına yakından bakan herkes, bunun ‘her iki tarafın da planladığı bir savaş’ olduğunu anlıyor. Her ikisinin de bir saldırı hazırladıklarını doğrulayan kamuya açık beyanları vardı. Ancak sonuç ‘şaşırtıcı’ oldu. Hamas, yüksek kabiliyetleri ve sivillere zarar verme tehlikesini göz ardı etmesi karşısında şaşkınlık yarattı, bu da uluslararası sempati ve hayranlığı kaybetmesine neden oldu. İsrail ise kaslarının gücü, tepkisinin kırılganlığı ve sivillere karşı yürüttüğü savaşın vahşeti karşısında şaşkınlığa neden oldu. Dolayısıyla her iki taraftaki siviller çok ağır bedeller ödedi ve ödemeye de devam ediyor.

Dolayısıyla savaş 7 Ekim’den çok önce başladı ve 50 günden çok daha uzun süre devam edebilir.

7 Ekim öncesi

Sorunun köklerini bulmak için kullanılabilecek birçok başlangıç ​​vardır. Hamas’ın İsrail’e saldırısını yönetmek için gönderdiği birimle başlayalım; Elitler. Bu, 2000 yılındaki ikinci intifadadan bu yana Hamas’ta (ve sadece Gazze’de değil) inşa edilen bir birliktir. İki şeyle ayırt ediliyordu; oluşumu ve hedefleri. İsrail deniz komando birimi ‘Şayetet 13’ modelinde inşa edilmişti ve amacı savaşı düşman topraklarına aktarmak ve onun saflarının arkasında çalışmaktı.

Birim, sıkı bir eleme yoluyla teker teker seçilen genç erkeklerden, derin dini bağlılıkla karakterize edilen ve şiddetli dövüşlere hazır olan, yüksek fiziksel ve psikolojik beceri ve yeteneklere sahip, gizliliği koruyan genç erkeklerden oluşan grupları içeriyor. Daha çok yaslı Filistinli ailelerin, yetimlerin veya babası, annesi ya da başka bir yakını öldürülen ya da evi İsrail güçleri tarafından yıkılan ailelerin soyundan gelenler tercih edildi. Bu mücadelenin milli ve dini bir görev olduğuna ve şehit olmaktan korkmadıklarına inandırılarak yetiştirildiler.

İsrailli yerleşimcilerin 2005 yılında Gazze'deki kibbutz Kfar Darom’dan tahliyesi sırasında çıkan isyan (Vikipedia)
İsrailli yerleşimcilerin 2005 yılında Gazze'deki kibbutz Kfar Darom’dan tahliyesi sırasında çıkan isyan (Vikipedia)

İsrail’in askeri gücünden korkmadan saldırma hedefinin yanı sıra, çok sayıda mahkûmun serbest bırakılmasını da amaçladılar. Bu nedenle İsrail’in genel olarak Filistinlilere, Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya ve hapishanelerdeki mahkumlara yönelik her uygulaması ve Yahudi yerleşimcilerin Batı Şeria’daki Filistinlilere yönelik her saldırgan faaliyeti, Elit Kuvvetler için ahlaki bir besin ve onların nefret ve kötülükleri için zengin bir yakıt kaynağı oluşturuyordu.

Bu kuvvetlere özel askeri ve güvenlik eğitimi verildi. Bunlardan bir kısmı dost ülkelerde, bir kısmı da Gazze Şeridi’nde, İsrail istihbaratının gözü önünde gerçekleşti. İsrail’in 2005 yılında Gazze Şeridi’nden çekilmesinin ardından, Gazze Şeridi’nde Hamas hareketinin önderlik ettiği darbe sonrasında bu güçlere olan ilgi arttı.

O dönemdeki geri çekilme yöntemi, İsrail’in kazanımlar ve zaferler elde etme becerisine olan güveninin güçlenmesine büyük katkı sağladı. Geri çekilme, İsrail tarihinin en büyük savaş generallerinden biri olarak kabul edilen Başbakan Ariel Şaron tarafından yönetildi. Geri çekilme şaşırtıcı derecede kibirli bir şekilde, tek taraflı olarak, herhangi bir anlaşmaya varılmadan ve Filistin’in meşru liderliğine bakılmaksızın gerçekleştirildi.

Şaron, bir Filistin devletine yol açacak barış sürecinin gereklerinden kaçınmak istiyordu ve geri çekilmeyi, İsrail’in stratejik ve güvenlik hedefleri doğrultusunda uygulayacağı bir ‘İsrail çıkarı’ olarak sunmaya çalışıyordu. Gazze Şeridi’ndeki yerleşim yerlerini (21 yerleşim yeri) ve yerleşimcileri (8 bin kişi) tahliye etmesine rağmen bu karşılıksız bir geri çekilmeydi. Genel olarak Filistinliler ve özel olarak Hamas, bunu zayıflığın kanıtı olarak gördüler.

Ondan sonra Filistinlilerle gerçek bir barış arzusunu ifade eden ve Filistin liderliği ile bir devletin liderliği olarak ilgilenen Ehud Olmert geldi. Ancak kendisini, ilk önce savaş arenasında buldu. İkinci Lübnan Savaşı ve ardından Gazze Şeridi’nde bir savaş daha yaşandı. Daha sonra Netanyahu geldi ve 2009 yılında iki devletli çözüme bağlılığını ilan ederek iktidara gelmesine rağmen, iki devletli çözümün iptali için elinden gelen her şeyi yaptı.

Hamas savaşçıları Devlet Başkanı Abbas'ın Gazze’deki ofisinde, Haziran 2007 (Reuters)
Hamas savaşçıları Devlet Başkanı Abbas'ın Gazze’deki ofisinde, Haziran 2007 (Reuters)

Hamas, Gazze Şeridi’ne darbesini gerçekleştirmişti. Fetih hareketinin liderlerinden 160 kişiyi, onlarcasını yüksek binaların çatılarından atıp öldürerek, uzlaşmaya yer bırakmayan uygulamalara girişti. Netanyahu bundan yararlandı ve bölünmenin, Filistin devletinin kurulmasını engellemenin yolu olduğu inancıyla bölünmeyi derinleştirmeye başladı.

Likud Partisi’ndeki yoldaşlarının ‘Katar fonlarının Hamas hükümetine girmesine izin verilmesine’ itiraz etmesi karşısında bloğun 19 Mart 2019’daki parlamento oturumunda yoldaşlarına, Hamas’a para verilmesine karşı çıkanların iki devletli çözüme hizmet ettiğini ve bir Filistin devletinin kurulmasına katkıda bulunduğunu söyledi. Bu nedenle Filistin Yönetimi’ni başkan Mahmud Abbas’la birlikte zayıflatma kampanyası başlattığında Hamas’ı yalnızca bir ortak değil, aynı zamanda büyük bir yararlanıcı olarak gördü.

25 Şubat’ta Cenin kampında Kassam’ın da aralarında bulunduğu Filistin tugaylarının bir geçit töreni (AFP)
25 Şubat’ta Cenin kampında Kassam’ın da aralarında bulunduğu Filistin tugaylarının bir geçit töreni (AFP)

Hamas ise İsrail’in kendisine açıkça stratejik bir müttefik olmadığını, ancak fırsat bulduğunda onu tasfiye edeceğini söyleyen konuşmasını dikkatle dinliyordu. Böylece hazırlanmaya başladı. İsrail, Gazze Şeridi’nde İslami Cihad’a karşı üç askerî harekât başlattığında Hamas kenara çekildi ve müdahale etmedi. İsrail, bir yandan Batı Şeria’daki işgali devam ettirecek, diğer yandan Gazze’ye saldıracak bir politika yürütmeye başladı. Netanyahu, yılın başında tamamen sağcı bir hükümet kurduğunda, yeni siyasi çizginin ‘Filistin meselesini tasfiye etmek’ olduğu konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmadı.

Davayı sonlandırma planı

Bakan Bezalel Smotrich’in 2017 yılında yayınladığı çözüm planına göre plan, Batı Şeria’daki yönetişim kaosunu Filistin Yönetimi’nin yıkılmasına yol açacak önlemlerle birlikte yaymak, ardından Filistin Ulusal Hareketi’ni ve tüm örgütlerinin tasfiyesini sağlamak ve ardından da Filistinlilerin Ürdün’e sınır dışı edilme sürecinin başlatılması idi.

Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset’teki oturumda Başbakan Binyamin Netanyahu ile görüştü (Reuters)
Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset’teki oturumda Başbakan Binyamin Netanyahu ile görüştü (Reuters)

Bu, İsrail hükümetinin resmi bir planı değildi. Ancak Smotrich ve ortağı İç Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir, bunu uygulamak için hükümetteki nüfuzlarını kullanma isteklerini açıkça belli ettiler. Netanyahu onlara bu yönde hareket edecek iki etkili bakanlık verdi. Smotrich, Maliye Bakanı ve Savunma Bakanlığı’nda yerleşimlerden sorumlu ve Filistin işlerinin sivil idaresinden sorumlu İkinci Bakan olarak atandı. Ben Gvir ise hapishanelerde Filistinli tutuklulara karşı aşağılama ve taciz kampanyası yürütmeye başlarken, Batı Şeria’daki Filistinlilere ve hatta İsrail’deki Filistinli vatandaşlara (1948 Filistinlileri) karşı faaliyet gösteren silahlı yerleşimci milisleri kurdu. Hükümetin kuruluşunun başından itibaren, hükümet programına Gazze Şeridi’ndeki Hamas yönetiminin tasfiye edilmesini öngören bir madde eklediler.

Hamas liderliğine karşı kampanyalar

Hamas, bu konuyu ciddiyetle karşıladı. Hükümet, Batı Şeria’da saha komutanlarına yönelik tutuklama kampanyaları başlatmıştı. İsrail’deki aşırı sağcı yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılarındaki artışa, yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik çifte saldırıları eşlik etti. Bu saldırılar, binlerce kişinin topraklarından ve evlerinden sürülmesi anlamına geliyordu. Ayrıca hapishanelerdeki Filistinli mahkumlara yönelik benzeri görülmemiş bir taciz kampanyası başlatıldı.

Filistinliler, geçen Haziran ayında Batı Şeria’da onlarca yerleşimcinin yol açtığı isyanların ardından oluşan hasarı inceliyor (DPA)
Filistinliler, geçen Haziran ayında Batı Şeria’da onlarca yerleşimcinin yol açtığı isyanların ardından oluşan hasarı inceliyor (DPA)

Ancak daha da önemlisi Hamas, İsrail haritasını okudu ve hükümetin iktidar sistemini devirmeye yönelik bir plan önermesinin ardından orada patlak veren yoğun çatışmanın, saldırıyı gerçekleştirme fırsatı olduğunu anladı.

Bu konuda yalnız değildi. Çünkü bu plan, İsraillilere demokratik devletlerini kaybettiklerini hissettirdi ve böylece İsraillilerin çoğunluğunu bu planın arkasında harekete geçiren kapsamlı bir halk ayaklanması başlattılar. Bütün Batı dünyası, bu çatışmadan dolayı İsrail hakkında endişelenmiş, İsrail’e elçi ve danışmanlar göndermeye başlamıştı. ABD Başkanı Netanyahu’yu Beyaz Saray’da kabul etmeyi reddetti. İsrail’deki derin devlet ise var gücüyle harekete geçmişti.  İsrail toplumunda orduya ve güvenlik hizmetlerinin geri kalanına sızan bir çatlak oluştu. İsrailliler hükümeti uyarmaya başladı ama hükümet umursamadı. İstihbarat liderleri bunun İran’ı ve milislerini savaş başlatmaya teşvik edeceği konusunda uyardı, ancak bu dikkate alınmadı.

Erken uyarılar

Netanyahu’nun umursamadığını gören istihbarat servisleri, uyarılarını gazetelere sızdırmaya başladı. Ağustos ayında "İsrail Savunması" web sitesinde ‘Hamas Elitleri birimi tarafından İsrail’e organize bir saldırı başlatmak için eğitimler verildiğini’ ortaya koyan bir rapor yayınlandı.

Haaretz gazetesinin haberine göre Gazze’yi gözetleyen kadın askerler, bu tür tatbikatları defalarca gözlemleyerek komutanlığa bildirdiler. Komutan da bu tatbikatları küçümsemeyle karşıladı. Bir keresinde komutan bir kadın askeri azarladı ve kendisini rahatsız etmeye devam etmesi halinde onu soruşturmakla tehdit etti.

Tel Aviv’de Netanyahu’ya ve yargıyı hedef alma planına karşıtı gösteri, 2 Eylül (Reuters)
Tel Aviv’de Netanyahu’ya ve yargıyı hedef alma planına karşıtı gösteri, 2 Eylül (Reuters)

Bu kibir, İsrail ordusunun güçlü ve büyük olduğu, başta Hamas olmak üzere herkesin korktuğu ve Arapların ne kadar güçlü olursa olsun İsrail deneyimini yaşamaya cesaret edemeyecekleri olmak üzere iki fikirden kaynaklanıyor. Bu iki hipotez, 7 Ekim’de yıkıldı. İsrail ordusu bunun onun başına geldiğine inanamadı ve yaralı canavar gibi, sınır tanımayan bir güçle ve Filistin hafızasına ikinci bir Nekbe’yi derinden kazıyacak şekilde karşılık vermeye karar verdi.

Bu nedenle ordu, savaş için çok yüksek bir tavan belirledi ve bu tavanın düşürülmesi zor olabilir. Çünkü kendi lehine gerçek bir sonuç kaydedilmeden savaşı uzatıyor.

Bugün İsrail’de savaşın uzamasının Netanyahu’nun işine yarayacağından korkuyorlar, ki o da bunu istiyor. Aradan geçen elli gün, onun için çok kısa bir başlangıç. Ancak İsrailliler, bu uzun savaşın uygulanabilirliğinden ve hedeflerinden şüphe etmeye başladılar.

Konuya ilişkin tartışmalar çerçevesinde, özellikle perşembe günü gerçekleşmesi planlanan esir takası anlaşmasının başlamasının ertelenmesiyle birlikte pek çok soru gündeme geldi ve pek çok söylenti yayıldı. Hamas, bir zamanlar Netanyahu’nun politikasından yararlandıysa bugün de Netanyahu Hamas'tan yararlanıyor.



Lübnan ordusu: Hizbullah’ın askeri altyapısı neredeyse yok edildi

İsrail ordusunun aylarca bombardımana tuttuğu Lübnan'da ateşkes sevinçle karşılanmıştı (Reuters)
İsrail ordusunun aylarca bombardımana tuttuğu Lübnan'da ateşkes sevinçle karşılanmıştı (Reuters)
TT

Lübnan ordusu: Hizbullah’ın askeri altyapısı neredeyse yok edildi

İsrail ordusunun aylarca bombardımana tuttuğu Lübnan'da ateşkes sevinçle karşılanmıştı (Reuters)
İsrail ordusunun aylarca bombardımana tuttuğu Lübnan'da ateşkes sevinçle karşılanmıştı (Reuters)

Lübnan ordusu, İsrail sınırındaki Hizbullah altyapısının en az yüzde 90'ının dağıtıldığını bildirdi.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla AFP’ye konuşan Lübnanlı bir yetkili, Litani bölgesinin güneyinde yer alan Hizbullah yapılanmasının yüzde 90’ından fazlasının dağıtıldığını belirtti.

İsrail’le Lübnan arasında 27 Kasım 2024'te yapılan ateşkes anlaşması kapsamında Lübnan ordusunun, sınır bölgelerindeki Hizbullah karargahlarını kaldırıp buralara konuşlanması talep ediliyor. Bunun karşılığında İsrail ordusunun da ülkeden çekilmesi gerekiyor. Ancak Tel Aviv yönetimi anlaşmayı sıklıkla ihlal ediyor. İsrail birlikleri, Lübnan’ın güneyindeki 5 bölgede asker konuşlandırmayı sürdürüyor. 

Lübnanlı güvenlik yetkilisi, ateşkes kapsamında Hizbullah’a ait yeraltı sığınaklarına ve karargahlarına ordu tarafından el konduğunu söyledi.

Kaynak, kamplardaki mühimmatların çoğunun ya İsrail bombardımanı nedeniyle hasar gördüğünü ya da "stoklanamayacak kadar kötü durumda" olduğunu, bu nedenle ordunun bunları imha ettiğini de sözlerine ekledi.

Askerlerin ayrıca Litani Nehri’nin kuzeyinden güneyine silah transferini önlemek için geçiş noktalarındaki güvenlik önlemlerini artırdığı aktarıldı.

Yetkili, anlaşma uyarınca Lübnan’ın güneyinden çekilmesi gereken Hizbullah’ın orduyla işbirliği yaptığını belirtti:

Hizbullah bölgeden geri çekildi ve 'Ne isterseniz yapın' dedi. Litani'nin güneyinde Hizbullah’a ait bir askeri altyapı kalmadı.

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, dün yaptığı açıklamada, anlaşmada üstlerine düşeni yerine getirdiklerini belirtirken, askerlerin bölgede konuşlandırılması önündeki tek engelin İsrailli birliklerin geri çekilmemesi olduğunu söyledi.

Avn, Sky News Arabia’ya verdiği röportajda, güneydeki bölgelerin yüzde 85’inin Lübnan ordusunun kontrolünde olduğunu belirterek, İsrail’in işgalini sonlandırması gerektiğini ifade etti.

Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah, İsrail ordusunun 27 Eylül’de Beyrut’ta düzenlediği saldırıda öldürülmüştü. Onun yerine geçen Naim Kasım, 29 Mart’taki açıklamasında ateşkes ve silah bırakmaya ilişkin diplomatik kanalları açık tuttuklarını belirtirken, İsrail’in anlaşmaya bağlı kalmaması halinde “başka seçeneklere” başvurulabileceğini söylemişti. 

Lübnan Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 8 Ekim 2023'ten bu yana İsrail saldırıları yüzünden 1106'sı kadın ve çocuk, 222'si sağlık çalışanı 4 binden fazla kişi öldü, neredeyse 17 bin kişi de yaralandı. 

Independent Türkçe, Times of Israel, Arab News