Afganistan’dan Pakistan Talibanı’nı etkisiz hale getirme teklifi

Afganistan teklife karşılık olarak diplomatik tanınma talep etti.

Pakistan Özel Temsilcisi Asif Durrani, Kabil'de Afganistan Dışişleri Bakanı Emirhan Muttaki ile görüştü.
Pakistan Özel Temsilcisi Asif Durrani, Kabil'de Afganistan Dışişleri Bakanı Emirhan Muttaki ile görüştü.
TT

Afganistan’dan Pakistan Talibanı’nı etkisiz hale getirme teklifi

Pakistan Özel Temsilcisi Asif Durrani, Kabil'de Afganistan Dışişleri Bakanı Emirhan Muttaki ile görüştü.
Pakistan Özel Temsilcisi Asif Durrani, Kabil'de Afganistan Dışişleri Bakanı Emirhan Muttaki ile görüştü.

Afganistan’da yönetimdeki Taliban hareketi, rejiminin Pakistan hükümeti tarafından tamamen diplomatik olarak tanınması karşılığında, Afganistan'da Pakistan Talibanı’ını etkisiz hale getirmeyi teklif etti. Yapılan açıklamayla buna hazır olduğu konusunda Pakistan hükümetini bilgilendirdi.

Söz konusu teklif, Afgan Taliban liderleri tarafından geçtiğimiz birkaç hafta içinde Kabil'de Pakistanlı diplomatlarla yapılan resmi ve gayri resmi görüşmelerde yapıldı.

Fotoğraf Altı: Taliban salı günü Kabil'de 12 Afgan vilayetinden sporcuların katıldığı binicilik yarışmasında geniş güvenlik önlemleri aldı. (EPA)
Taliban salı günü Kabil'de 12 Afgan vilayetinden sporcuların katıldığı binicilik yarışmasında geniş güvenlik önlemleri aldı. (EPA)

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre konuyla ilgili açıklama yapan Pakistanlı yetkili şunları söyledi:

 “Daha fazla görüşme için kapıları kapatmadık. Duruma göre özel elçimiz önümüzdeki haftalarda Kabil'i ziyaret edebilir.”

Fotoğraf Altı: Afgan kız öğrenciler, 25 Mart 2023 Cumartesi günü Kabil'de yeni okul yılının ilk gününde derslerine başladı. (AP)
 Afgan kız öğrenciler, 25 Mart 2023 Cumartesi günü Kabil'de yeni okul yılının ilk gününde derslerine başladı. (AP)

Pakistan’ın Taliban'ın teklifini geçici başbakanın başkanlık edeceği üst düzey bir toplantıda değerlendirmesi bekleniyor. Üst düzey toplantıya Dışişleri Bakanı ve Genelkurmay Başkanı da katılım sağlayacak.

Fotoğraf Altı: Kabil'deki bir açık hava okulunda eğitim alan Afgan kızları. (EPA)
Kabil'deki bir açık hava okulunda eğitim alan Afgan kızları. (EPA)

Pakistan teklife henüz yanıt vermedi. Ancak üst düzey yetkililer Şarku'l Avsat’a Taliban'ın teklifinin Pakistan hükümetinin en üst düzeyinde değerlendirildiğini aktardı.

Yetkili açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Pakistan ve Afgan Taliban temsilcileri arasında devam eden görüşmelerde, Taliban'ın ya Afganistan'da faaliyet gösteren tüm Pakistan silahlı gruplarını etkisiz hale getirmeye ya da bunların Pakistan'a devredilmesini kolaylaştırmaya hazır olduğu bildirildi.”

Pakistan, Kabil'de tam bir diplomatik varlık sürdürüyor, Taliban da İslamabad'da diplomatik bir misyon yürütüyor. Pakistan hükümeti çeşitli düzeylerde Afgan Taliban rejimine hükümet işlerini yönetme konusunda teknik destek sağlıyor.

Fotoğraf Altı: Nangarhar eyaletinin Budyali köyünde kurulan geçici bir okuldaki Afgan öğrenciler, 19 Mart 2013. (AP)
Nangarhar eyaletinin Budyali köyünde kurulan geçici bir okuldaki Afgan öğrenciler, 19 Mart 2013. (AP)

Uzmanlar, Pakistanlı diplomatların çok taraflı görüşmelerde Taliban rejimi lehine lobi faaliyetleri yürüttüğüne dikkat çekiyor.

Bu bağlamda Afganistan konusunda araştırmalar yürüten bir uzman şy değerlendirmelerde bulundu:

“Pakistanlı diplomatlar, aralarında Çin, Rusya, İran ve ABD'nin de bulunduğu önde gelen ülkeleri Taliban rejiminin tanınmasının genişletilmesi gerektiğine ikna etmeye çalışıyor. Çünkü Taliban'ın düzenli bir hükümete dönüşme sürecini kolaylaştıracak.”

Ancak Pakistan, dünyanın diğer ülkeleri Taliban rejiminden izole kaldığı sürece Taliban'ı tek başına diplomatik olarak tanıma konusunda büyük tereddüt yaşadı. 1996 yılında Taliban, Afganistan'ın iki ana şehri olan Kabil ve Mezar-ı Şerif'in kontrolünü ele geçirdiğinde Pakistan’a Taliban rejimine diplomatik tanınma teklifinde bulundu.  Ancak Rusya, İran ve Çin gibi ülkelerin Kabil'de diplomatik misyonları olmasına rağmen İslam ülkelerinden hiçbiri Taliban'ı tanımaya sıcak yaklaşmadı.



Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
TT

Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)

Tony Bouloss

Bölge için tehlikeli bir şeylerin planlandığı aşikar. Olaylar hızla gelişiyor ve siyasi mesajlar, Lübnanlı yetkililerin boş yere tekrarladığı boş egemenlik sloganlarının arkasına gizlenemeyecek kadar netlik kazanıyor. ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın “Lübnan, Biladuşşam’ın bir parçasıdır” demesi boşuna değil. Bu bir dil sürçmesi değil. Aksine, zayıf ve dağılmış devletlerin kalıntıları üzerinde nüfuz haritalarını yeniden çizen uluslararası ve bölgesel uyarıların açık bir ifadesidir. Buna, “Trablus ve Bekaa'nın Suriye'ye ilhakı” gibi tehlikeli senaryolar veya birbiri ile savaşan dini gruplar ve mini devletler arasında yeniden nüfuz dağıtımını sağlayacak “mezhepsel konfederasyon çözümleri” gibi medyada yer alan şüpheli sızıntılar eşlik ediyor. Tüm bu haberler, Lübnan arenasını kızıştırmak ve Lübnanlıları hiçbir ilişkileri ve çıkarları olmayan bir çatışmaya çekmek için kötü niyetli bir şekilde medyaya ve siyasi alana pompalanıyor.

Hassas nokta mezhepçilik

Bu tür önerilerin propagandasını yapmak ne spontane ne de masum bir şey. Bu, Lübnan ve Suriye arasındaki mezhepsel ve dini gerginlikleri yeniden alevlendirmeyi amaçlayan tehlikeli bir oyunun parçası. İç içe geçmiş bir dini ve ulusal mozaikle birleşen iki ülke, bir kez daha büyük hesaplaşmalar için bir satranç tahtasına dönüşüyor.

Örneğin Suveyda'da, Dürziler ile Suriye makamları arasında sosyal, mezhepsel ve siyasi boyutların iç içe geçtiği kanlı bir çatışma sahnesine tanık oluyoruz. Ancak orada yaşananlar sadece Suriye ile sınırlı değil; her zamanki gibi, yankıları hemen Lübnan'a da ulaştı.

Lübnan'da Sünniler arasında mezhepçi duygular canlandı ve Suriye'de “yeni Sünni rejim” olarak adlandırdıkları oluşumla dayanışmaya yönelik hareketlenmeler arttı. Lübnan sanki kendi başına bir devlet olmaktan çıkıp, askeri ve mezhepsel destek için bir platform haline gelmiş gibi, Suveyda'ya savaşmaya giden Lübnanlılar öldü.

Diğer tarafta, Suriye rejimine karşı Suveyda Dürzilerini desteklemek amacıyla Lübnan'ın çeşitli bölgelerinde Dürzi kitleler harekete geçti. Böylece Lübnan, sanki Lübnanlılar dış çatışmalar için her zaman “yedek mühimmat” olmaya mahkummuş gibi, sınır ötesi mezhepsel bölünmelerin tekrar tekrar yaşandığı bir sahne haline geldi.

Hizbullah sahnesinin tekrarı

Bugün yaşananlar, daha önce Hizbullah'ın aktörü olduğu sahnenin yeni bir versiyonu. Hizbullah, İran örtüsü altında Suriye savaşına askeri müdahalede bulunmaya karar verdiğinde, gerekçe olarak “Şiileri ve türbeleri korumayı” öne sürmüştü. Bu müdahale çok geçmeden Suriye'deki Alevi rejiminin varlığını sürdürmesine yönelik doğrudan bir desteğe dönüşmüştü.

Bugün, aynı denklem farklı biçimlerde tekrarlanıyor:

Sünniler, Suriye'deki “yeni Sünni rejimi” desteklemek için savaşçı gönderiyor.

Dürziler, rejime karşı Suveyda Dürzileri ile dayanışma içinde.

İronik bir şekilde, yalnızca Hristiyanlar farklı bir tutum sergilediler ve tarafsızlık ilkesinin bilincinde olarak Suriye'deki Hristiyanları destekleme yönünde hiçbir adım atmadılar. Zira Lübnanlı Hristiyanlar, Suriyeli Hristiyanları, seçeneklerinin farkında olan ve kendilerine uygun olanı seçebilecek Suriyeliler olarak görüyorlar.

Bu Hristiyan tutumu, yani tarafsız kalmak ve krizleri ithal veya ihraç etmemek, ara sıra kendisine yöneltilen eleştirilere rağmen, bu çıkmazdan çıkmak için gereken modeldir.

Kriz ihraç etmek

Lübnan'ın bugünkü sorunu, yalnızca başkalarının ateşini kendi topraklarına çekmesi değil, aynı zamanda kendisinin de dışarıya kriz ihraç etmesidir. Bazı Lübnanlı liderler, tehlikeli bir bölgesel oyunun piyonları haline geldiler.

Bazıları Velid Canbolat'ın Suriye Dürzi çatışmasına müdahale ederek Şeyh Yahya el-Belus'u desteklediğini, onu Şam'daki yeni hükümet ile yakınlaşmaya teşvik etmeye çalıştığını düşünüyor. Buna karşılık, rejime sadık diğer Dürzi güçler Şeyh Hikmet el-Hicri'yi desteklemek için harekete geçtiler. Bu durum, Suriye'yi doğrudan etkileyen ve Suveyda'da durumun alevlenmesine katkıda bulunan tehlikeli bir Dürzi bölünmesine yol açtı.

Şarku’l Avsat’ın Indpendent Arabia’dan aktardığı analize göre yaşananlar, devletinin zayıflığı ve kurumlarının çöküşü gölgesinde Lübnan'ın bir vekil “destek arenasına” dönüştüğünün açık bir kanıtı. Her Lübnanlı grup, tıpkı Lübnanlı silahlı grupların yıllardır bölgesel çatışmalarda dış güçleri desteklemesi gibi, dışarıdaki kendi grubunu destekliyor.

Lübnan fanatizmin rehinesi

Lübnanlıların bugün sorması gereken soru şudur: Bu politikalar bizi nereye götürüyor?

Dış mesajlar için bir posta kutusu olmak Lübnan'ın çıkarına mı?

Başkaları için savaşmak, mültecilerini kabul etmek ve çatışmalarını finanse etmek mi istiyoruz?

Lübnan'ın yabancı istihbarat çatışmalarının arenası haline gelip parçalanmasına ve toplumun dağılmasına yol açan 1970’ler ve 1980'lerdeki deneyimi tekrarlamamız gerekiyor mu?

Lübnan devletinin rolünü yerine getirmediği açık. Siyasi, diplomatik ve güvenlik sınırlarını her türlü dış projeye açarken, silah ve savaşçı kaçakçılığına, mezhep çatışmalarını 24 saat boyunca körükleyen kışkırtma kampanyalarına göz yuman güçsüz ve kırılgan bir devlet var.

Tarafsızlık seçeneği gerçek çözümdür

Bugün yaşananlar, tarafsız olmamanın doğrudan bir sonucudur. Tarafsızlığı benimsemeyen ülkeler savaş alanlarına dönüşürler. Sloganlar mezhepsel ve bölgesel çatışmaların bahanesi haline geldiğinde, herkes bedelini öder.

Tarafsızlık bir lüks değil, ulusal bir zorunluluktur. Tek başına Lübnan'ın bölgesel bataklığa sürüklenmesini engelleyebilir.

Zira İran, Lübnan'ı kurtarmayacaktır.

Ne Suudi Arabistan ne de Katar, milislerin yönettiği bir ülkeyi yeniden inşa etmeyecektir.

Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa da devlet olmayı reddeden bir devleti desteklemek için acele etmeyecektir.

Yıpranmayı durdurmak ve çöküşü önlemek

Lübnan devleti işleri derhal kontrol altına almazsa, daha fazla parçalanmaya doğru gidiyoruz. Lübnan bugün sadece ekonomik çöküşün eşiğinde değil, aynı zamanda daha tehlikeli bir siyasi ve ahlaki çöküşün de ortasında.

İçerideki partiler ile liderlerin, her birinin kendi mezhebine göre, dışarıda şu veya bu tarafı desteklemek için seferber olması kabul edilemez.

Trablus'un, Bekaa'nın veya Güney'in Suriye, İran veya Körfez ülkeleri için vekil çatışma platformları haline gelmesi kabul edilemez.

Her türlü bölücü projeye karşı savunmasız bir ülke olarak kalmamız kabul edilemez.

Bugün ihtiyaç duyulan şey cesur ve egemen bir karar almaktır. Lübnan'ın bir destek arenası haline gelmesini engelleme kararıdır. Siyasi ve sosyal sınırları kontrol etme kararıdır. Lübnan'ın başkalarının savaşları için bir sahne olması değil, her şeyden önce gelmesi kararıdır.

Aksi takdirde bölünme yoldadır ve belki de bu sefer Lübnan diye bir şey kalmayacaktır.