Ryan Gosling, yeni Ocean's filminde George Clooney'nin babası olabilir

Gosling, Ocean's Eleven'ın yeni yapımında Barbie'deki rol arkadaşı Margot Robbie'yle bir araya gelecek

AP
AP
TT

Ryan Gosling, yeni Ocean's filminde George Clooney'nin babası olabilir

AP
AP

George Clooney, yakında gösterime girecek Ocean's Eleven'ın prequel'inde (orijinal yapımdaki olayların öncesini anlatan dizi ya da film -çn.) Ryan Gosling ve Margot Robbie'nin ebeveynlerini canlandırması fikrine coşkuyla tepki verdi.

Barbie'nin iki yıldızı, popüler soygun serisinin bir sonraki filminde yeniden bir araya gelecek. Rolleri henüz açıklanmamış olsa da 43 yaşındaki Gosling ve 33 yaşındaki Robbie'nin, Clooney'nin canlandırdığı Danny Ocean'ın ebeveynlerini canlandıracaklarına dair söylentiler dolaşıyor.

62 yaşındaki Clooney, yeni spor draması The Boys in the Boat'un galasında bu söylentiler sorulduğunda Variety'ye, "Margot Robbie benim annem mi? Hep öyle düşünmüştüm. Ryan Gosling de benim babam ve bunu düşündüğünüzde mantıklı geliyor. Gerçekten" dedi.

Clooney, 1960 yapımı ilk suç komedisinde Frank Sinatra'nın canlandırdığı Danny rolünü 2001 tarihli Ocean's Eleven'ın yeni yapımının yanı sıra Ocean's Twelve (2004) ve Ocean's Thirteen (2007) adlı devam filmlerinde de canlandırmıştı.

2000'lerde vizyona giren üçlemenin yanı sıra ilk filmin tamamı Las Vegas'ta geçiyordu. Ancak Variety'nin haberine göre, yönetmen Jay Roach'un yeni filminin 1960'ların Avrupa'sında geçmesi bekleniyor.

Filmin yapımcılığını Robbie ve prodüktör Josey McNamara'nın birlikte kurduğu LuckyChap Entertainment adlı yapım şirketi üstlenecek.

McNamara ekimde Games Radar'a prequel hakkında "Gerçekten fazla bir şey söyleyemem" demişti.

Ama sanırım biz sadece serinin hakkını vermeye çalışıyoruz. Film hazır olduğunda bunun deneyimlenebilmesi için heyecanlıyım.

McNamara, Robbie ve Gosling'in bir kez daha birlikte rol almaları hakkında, "Beraber harikalar" dedi. 

Bu film dışında da ne kadar çok projede yer alırlarsa o kadar harika olur.

Oyuncuların son popüler işi Barbie, aralarında Gosling'in Sinema Dalında Yardımcı Rolde En İyi Erkek Oyuncu, Robbie'nin Sinema Dalında En İyi Kadın Oyuncu Müzikal/Komedi Dalında En İyi Sinema Filmi adaylıkları dahil 9 dalda Altın Küre'ye aday gösterildi.

Filmin ayrıca, Christopher Nolan'ın Oppenheimer'ı, Martin Scorsese'nin Dolunay Katilleri (Killers of the Flower Moon), Yorgos Lanthimos'un Zavallılar'ı (Poor Things), Todd Haynes'in May December'ı ve Bradley Cooper'ın Maestro'suyla birlikte birkaç Oscar ödülü kazanacağı tahmin ediliyor.

Bu arada, Clooney'nin filmi The Boys in the Boat da birçok kategori için Oscar'a sunuldu. Daniel James Brown'ın 2013 tarihli aynı ada sahip romanından uyarlanan film, 1936 Olimpiyatları'nda yarışan Washington Üniversitesi erkek kürek takımının üyelerinin gerçek hikayesini anlatıyor.

The Boys in the Boat 17 Aralık'ta ABD'de  gösterime girecek.

Independent Türkçe



Beynin yaşlanmasında kritik rol oynayan bir protein bulundu

FTL1 proteini, beyin hücreleri arasındaki bağlantıları etkilyor (Pixabay)
FTL1 proteini, beyin hücreleri arasındaki bağlantıları etkilyor (Pixabay)
TT

Beynin yaşlanmasında kritik rol oynayan bir protein bulundu

FTL1 proteini, beyin hücreleri arasındaki bağlantıları etkilyor (Pixabay)
FTL1 proteini, beyin hücreleri arasındaki bağlantıları etkilyor (Pixabay)

Bilim insanları beynin yaşlanmasında kritik rol oynayan bir protein tespit etti. Bulgular, bilişsel gerilemenin yalnızca durdurulabileceğini değil, tersine çevrilebileceğini de gösteriyor.

Yaşlanma süreci özellikle beynin öğrenme ve hafızadan sorumlu bölgesi hipokampusta ciddi etkilere yol açıyor. Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklardaki bilişsel gerilemeler de bu bölgeyle bağlantılı. 

Kaliforniya Üniversitesi San Francisco kampüsünden araştırmacılar, demirle ilişkili bir proteinin bu gerilemede önemli bir payı olduğunu saptadı.

Bulguları hakemli dergi Nature Aging'de yayımlanan çalışmada yaşlı farelerin hipokampusunda FTL1 adlı bu proteinin daha fazla olduğu tespit edildi. Bu artışa paralel şekilde farelerin beyin hücreleri arasında daha az bağlantı vardı ve bilişsel becerileri de gerilemişti.

Araştırmacılar, genç farelerde FTL1 seviyelerini yapay olarak artırdığında, bu hayvanların beyinleri ve davranışları yaşlı farelerinkine benzemeye başladı.

FTL1'in artması beyindeki sinapsların bağlantı kurmasını zorlaştırırken, farelerin hafızası geriledi.

Hayvanların motor becerileri ve kaygı düzeylerinin etkilenmemesi, sözkonusu etkilerin hafıza ve sinaptik işlevlerle sınırlı kaldığına işaret ediyor.

Araştırmacılar yaşlı farelerin hipokampusundaki FTL1 miktarını azaltınca sinir hücreleri arasında daha fazla bağlantı kuruldu. Ayrıca fareler hafıza testlerinde de daha iyi performans gösterdi. Bilim insanları farelerin beyninin adeta gençleştiğini söylüyor.

FTL1 proteini, demir depolama ve metabolizmasında rol oynuyor. Yaşlandıkça bu metabolizmanın değişmesiyle FTL1 seviyeleri artıyor.

Yaşlanma karşıtı çalışmalar yürüten Andrew Steele, yer almadığı çalışma hakkında "Yaşlanmayı yönlendiren bir şey bulmak her zaman ilgi çekici bir şey ve beynimizi genç tutmak, yaşlandıkça sağlıklı ve aktif kalmanın en önemli unsurlarından biri" diyerek ekliyor: 

FTL1 bunda rol oynayan bir faktör gibi görünüyor.

Çalışmanın fareler üzerinde yürütülmesi gibi bazı sınırlılıkları var ve bulguların insanlar için de geçerli olup olmadığını anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor.

Ancak yeni çalışma,  FTL1 proteinini hedef alarak Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklarla ilişkili bilişsel gerilemeyi tersine çevirme potansiyeli taşıyor. 

Independent Türkçe, BBC Science Focus, Science Daily, Nature Aging


İnsanların iki ayak üstünde yürümesini sağlayan iki evrimsel gelişme keşfedildi

İki ayak üzerinde yürümek, insanları (en sağda) diğer primatlardan ayıran temel özelliklerden biri (Wikimedia Commons)
İki ayak üzerinde yürümek, insanları (en sağda) diğer primatlardan ayıran temel özelliklerden biri (Wikimedia Commons)
TT

İnsanların iki ayak üstünde yürümesini sağlayan iki evrimsel gelişme keşfedildi

İki ayak üzerinde yürümek, insanları (en sağda) diğer primatlardan ayıran temel özelliklerden biri (Wikimedia Commons)
İki ayak üzerinde yürümek, insanları (en sağda) diğer primatlardan ayıran temel özelliklerden biri (Wikimedia Commons)

İnsanların evrimsel yolculuğunda, iki ayak üstünde yürümesini sağlayan iki önemli olay yaşandığı tespit edildi. 

İki ayak üstünde yürümek; alet ve silah kullanmaktan yiyecek toplamaya, sanat üretiminden bebek taşımaya kadar pek çok becerinin önünü açtı. Dik durmak, etrafı daha iyi gözlemlemeyi mümkün kılarken insanların gezegene yayılmasını da kolaylaştırdı.

Bu özellik aynı zamanda diğer primatlarda da görülmüyor. Genetik açıdan insanların en yakın akrabası olan şempanzeler zaman zaman iki ayak üzerinde yürüse de genellikle dört ayakları üzerinde hareket ediyor.

Bilim insanları dik yürümenin, pelvisteki en büyük kemik olan ilium sayesinde mümkün olduğunu uzun zamandır biliyor. Ancak bu kemiğin evrimi hakkında yeterince bilgi yoktu.

Harvard Üniversitesi'nden Dr. Terence Capellini ve ekibi, bu kemiğin gelişimini anlamak üzere kapsamlı bir çalışma yürüttü. İnsanlar ve diğer türlerden alınan örneklerle genetik değişimleri saptamaya çalıştılar.

Bilim insanları insan ve farenin yanı sıra diğer primatların embriyolarını inceleyerek iliumun nasıl evrimleştiğine dair fikir edindiler. 

Araştırmacılar fare ve diğer primatlarda benzer şekilde gelişen iliumun insanlarda tamamen farklı bir süreç izlediğini görünce şoke oldu. 

Ekip, insan embriyosunda her bir iliumun başlangıçta omurgaya paralel bir kıkırdak çubuğu olarak gelişeceğini ve ardından bu yöndeki büyümeyi bırakıp ileriye doğru genişleyeceğini düşünüyordu.

Ancak kemik, bir ucu göbeğe doğru öne, diğer ucu arkaya bakacak biçimde omurgaya dik bir çubuk halinde gelişmeye başlıyor. Daha sonra kıkırdak çubuk, iliumun nihai şekline dönüşürken yönünü koruyor.

Dr. Capellini, "Bu bizim için gerçekten çarpıcıydı" diyerek ekliyor: 

İnsan vücudunun hiçbir yerinde, insanların büyüme şeklini tamamen değiştirdiği bir yer yok.

Araştırmacılar ayrıca insan ve farelerdeki iliumun aynı genlerle geliştiğini ancak bu genlerin farklı şekilde çalıştığını da ortaya koydu.

Bu değişim sayesinde insanların, dik yürümek için gereken güçteki kasları destekleyen yeni bir tür pelvis geliştirmesinin mümkün olduğunu düşünüyorlar.

Bulguları hakemli dergi Nature'da yayımlanan çalışmaya göre insan pelvisi, bundan milyonlarca yıl sonra önemli bir değişim daha geçirdi. 

Bilim insanları iliumun, iskeletin geri kalanından yaklaşık 15 hafta sonra kıkırdaktan kemiğe geçtiğini keşfetti. Dr. Capellini, "Benzersiz, radikal bir değişim" ifadelerini kullanıyor.

Ekip bu değişimin yaklaşık 1 milyon yıl önce insan beyninin büyümesinden kaynaklandığını düşünüyor. İkinci yenilik, iliumun yeni şeklini korurken, kadınların büyük beyinli bebeklerin sığacağı kadar geniş bir doğum kanalına sahip olmasını da sağlamış görünüyor.

Dr. Capellini, "Bu değişiklikler olmasaydı, insanların yürümesi muhtemelen mümkün olmazdı ve sonraki beyin boyutu artışlarını hayal etmek zor olurdu" diyerek ekliyor:

İki ayak üzerinde yürümek, atalarımızın önce geniş alanlara, ardından tüm dünyaya yayılmasını sağladı.

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, Nature


65 yıl önce Selanik'te bulunan kafatasının sırrı nihayet çözüldü

Kafatası, Petralona Mağarası'nın duvarına yapışmış halde bulunmuştu (Nadina/Wikimedia Commons)
Kafatası, Petralona Mağarası'nın duvarına yapışmış halde bulunmuştu (Nadina/Wikimedia Commons)
TT

65 yıl önce Selanik'te bulunan kafatasının sırrı nihayet çözüldü

Kafatası, Petralona Mağarası'nın duvarına yapışmış halde bulunmuştu (Nadina/Wikimedia Commons)
Kafatası, Petralona Mağarası'nın duvarına yapışmış halde bulunmuştu (Nadina/Wikimedia Commons)

Yunanistan'da yaklaşık 60 yıl önce keşfedilen kafatası nihayet tarihlendi ve hangi türe ait olduğu belirlendi. Bilim insanları bu türün ne Homo sapiens (modern insanlar) ne de Neandertal olduğunu söylüyor.

1960'ta Selanik'teki Petralona Mağarası'nda duvara yapışmış halde bir kafatası bulunmuştu. Alt çenesi eksik olmasına karşın kafatasının Homo cinsine ait olduğu anlaşılıyordu ancak hangi insan türünden geldiği bir türlü belirlenemiyordu.

En çok öne çıkan teorilerse türün Homo sapiens veya Neandertal olduğu yönündeydi. Bazı araştırmalardaysa 200 bin ila 700 bin yıl önce yaşamış Homo heidelbergensis türüne ait olduğu öne sürülüyordu.

Ayrıca kalıntıları tarihleme çabaları da net sonuçlar vermiyordu. Bilim insanları kafatasını 170 bin ila 700 bin yıl gibi çok geniş bir zaman aralığına tarihliyordu.

Ancak Fransa'daki İnsan Paleontoloji Enstitüsü'nden araştırmacılar, etkileyici bir teknik kullanarak kalıntıların kaç yıllık olduğunu saptadı. Ayrıca kafatasının yüksek ihtimalle Homo heidelbergensis'e ait olduğunu buldular.

Araştırmacılar, mağaralardaki özel koşullardan yararlanarak uranyum-toryum tarihleme adlı bir yönteme başvurdu. Bu teknik mağaranın içindeki suyun kayaların içinden sızıp aşağıya damlası ve ilerlerken içindeki mineralleri biriktirmesine dayanıyor. Bu süreçte kayalarda, uranyum içeren ancak toryum içermeyen kalsit tortuları kalıyor. Zamanla buradaki uranyum, toryuma dönüşüyor.

Bilim insanları bu sayede bir örnekteki uranyumun toryuma oranına ve uranyumun bozunma hızına bakarak tortunun yaşını belirleyebiliyor.

Bulguları hakemli dergi Journal of Human Evolution'da yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, bu tekniği kullanarak doğrudan kafatasının üzerindeki kalsiti tarihledi. Ayrıca mağara duvarındaki üç ayrı örneğin de yaşını hesapladılar. 

Araştırmacılar kafatasının muhtemelen 286 bin, en az 277 bin yıllık olduğu sonucuna vardı. Eğer kafatası en başından beri mağara duvarıyla doğrudan temas halindeyse 277 bin ila 539 bin, ancak daha sonra oraya bırakıldıysa 277 bin ila 410 bin yaşında olduğunu söylüyorlar.

Ekip makalede bulgular hakkında şöyle yazıyor:

Petralona kafatasının yaşını belirlemek olağanüstü önem taşıyor çünkü bu fosil Avrupa'daki insan evriminde kilit bir konuma sahip.

Kafatası morfolojik açıdan hem Homo sapiens hem de Neandertallerden daha ilkel bir gruba ait görünüyor. Yeni belirlenen yaş aralığına göre bu hominin, Orta Pleistosen döneminde Avrupa'daki erken Neandertal soylarıyla birlikte yaşamış olabilir.

Bilim insanları kafatasının bu dönemde yaşadığı bilinen Homo heidelbergensis'e ait olduğunu tahmin ediyor.

Bulgular daha önce Zambiya'nın Kabwe kentinde bulunan ve 299 bin yıl önceye tarihlenen kafatasıyla ilgili tahminlerle de uyuşuyor.

Londra Doğa Tarihi Müzesi'nden ve iki çalışmada da yer alan Chris Stringer, "Bu fosil Petralona fosiliyle yakından benzerlik gösteriyor ve ben ikisini de Homo heidelbergensis olarak sınıflandırıyorum" diyor.

Independent Türkçe, Science Alert, Live Science, Archaeology News, Journal of Human Evolution