Emma Watson niye oyunculuğa ara vermekten "çok memnun" olduğunu anlattı

Küçük Kadınlar'la tanınan oyuncu "Kendi sesime ve yaratıcı alanıma sahip olduğumu hissediyorum" dedi

AFP
AFP
TT

Emma Watson niye oyunculuğa ara vermekten "çok memnun" olduğunu anlattı

AFP
AFP

Emma Watson, 2019 yapımı Küçük Kadınlar'dan (Little Women) sonra oyunculuktan uzaklaşmaktan "çok memnun" olduğunu açıkladı.

33 yaşındaki oyuncu, 10 yaşındayken 2001 yapımı Harry Potter ve Felsefe Taşı'nda (Harry Potter and the Philosopher's Stone) Hermione Granger'ı canlandırdığından beri kamuoyunun gözleri önünde.

Vogue'a konuşan Watson, "[Oyunculuktan uzaklaştığım için] çok memnunum çünkü daha önce sahip olduğumu düşünmediğim bir şekilde kendi sesime, yaratıcı alanıma ve egemenliğime sahip olduğumu hissediyorum; daha fazla özerkliğe sahip olduğumu" dedi.

İşlerin bir süreliğine karışmasına ve [sırada ne olduğunu] bilmeme konusunda kendime gerçekten izin verdiğime çok memnunum çünkü ulaştığım farkındalığı hiçbir şeye değişmezdim.

Watson, Hollywood'da geçirdiği zamanın, başarının mutlaka mutluluk getireceği fikriyle ilgili gözünü açtığını da sözlerine ekledi. Ünlü oyuncu "Dünyanın en başarılı, en güzel, en inanılmaz kişilerinden bazılarıyla ön sıralarda oturuyorum" dedi.

Ve bu koltukta oturduğunuzda, eğer kim olduğunuzu sevmiyorsanız ya da kimse izlemediğinde yaptığınız şeyden zevk almıyorsanız, sizi hiçbir şekilde mutlu ya da memnun edecek bir başarı düzeyi olmadığı çok ama çok açık bir hal alıyor.

Watson'ın Küçük Kadınlar'dan bu yana ekrandaki tek deneyimi, Harry Potter ekibinin bir araya geldiği ve geçen yıl çıkan senaryosuz özel bölüm oldu.

Önceki aylarda Watson oyunculuktan 4 yıl uzak kalmasını, sektörün kendisini "kafese kapatılmış" gibi hissettirdiğini söyleyerek açıklamıştı.

Financial Times'a konuşan oyuncu, "Dürüst olmak gerekirse çok mutlu değildim" demişti.

Sanırım kendimi biraz kafese kapatılmış gibi hissettim. Gerçekten zor bulduğum şey, çıkıp da üzerinde pek de kontrolüm olmayan bir şeyi satmak zorunda kalmaktı. Bir filmin önünde durup bütün gazetecilerin 'Bu sizin bakış açınızla nasıl örtüşüyor?' diyebilmesini sağlamak. Sürecinin içinde yer almadığım şeylerin yüzü ve sözcüsü olmak zorunda kalmak çok zordu.

2012 yapımı Saksı Olmanın Faydaları (The Perks of Being a Wallflower) ve Güzel ve Çirkin'in (Beauty and the Beast) 2017'deki canlı çekim olarak yeniden çevrimi gibi filmlerde de rol alan Watson "Sorumlu tutuluyordum ve bu gerçekten sinir bozucu bir hal almaya başlamıştı çünkü sesim yoktu, söz hakkım yoktu" diye eklemişti.

Ve sadece, eğer biri beni eleştirecekse kendimden nefret etmeme neden olmayacak şekilde 'Evet çuvalladım, bu benim kararımdı, daha iyisini yapmalıydım' diyebileceğim şeylerin önünde durmak istediğimi fark etmeye başladım.

Öte yandan Watson gelecekte bir noktada oyunculuğa geri dönmeyi planladığını söylemişti.

Independent Türkçe



Yönetmeni yanıtladı: Yeni Frankenstein filmi yapay zeka hakkında mı?

Fotoğraf: Ken Woroner/Netflix
Fotoğraf: Ken Woroner/Netflix
TT

Yönetmeni yanıtladı: Yeni Frankenstein filmi yapay zeka hakkında mı?

Fotoğraf: Ken Woroner/Netflix
Fotoğraf: Ken Woroner/Netflix

Guillermo del Toro, kendi filmi Frankenstein'ın ne tam olarak bir korku filmi ne de yapay zeka metaforu olduğunu iddia ediyor.

Canavarı Jacob Elordi ve yaratıcısını da Oscar Isaac'in canlandırdığı filmin prömiyeri 30 Ağustos Cumartesi günü Venedik Film Festivali'nde yapıldı. Frankenstein'ın hikayesi 200 yıldan eski olmasına rağmen teknolojinin tehlikeleri gibi, günümüz izleyicileri için geçerliliğini koruyan çeşitli temalara sahip.

Filmin gösteriminden önce düzenlenen resmi basın toplantısında konuşan del Toro, yapay zekayla ilgili tartışmalara dahil olarak uyarlamasının hızla gelişen teknolojiyle ilgili olmadığını teyit etti.

Variety'nin haberine göre del Toro yapay zekayı kast ederek "Bunun metaforu olarak tasarlanmadı" dedi. 

Kesinlikle terör ve zorbalık çağında yaşıyoruz. Ve romandaki en temel soru şu: İnsan olmak ne anlama geliyor? Bizi insan yapan nedir? Her şeyin iki kutupluluğa doğru ilerlediği bir zamanda, insanlığımızı anlamaya devam etmekten daha acil bir görev yok.

Yönetmen "Film, kusurlu karakterleri ve kusurlu kalma hakkımızı ve en baskıcı koşullar altında birbirimizi anlama hakkımızı göstermeye çalışıyor" diyerek ekledi:

Yapay zekadan korkmuyorum. Doğal aptallıktan korkuyorum.

Frankenstein pek çok kez uyarlansa da del Toro daha önce kendi versiyonu hakkında konuşarak bunun bir korku filmi olmayacağına söz vermişti. Önceki aylarda Cannes Film Festivali'nde besteci Alexandre Desplat'yla konuşan yönetmen "Geçen gün biri bana 'Gerçekten korkutucu sahneleri var mı?' diye sordu" demişti.

"Bunu ilk kez düşündüm. Bu benim için duygusal bir hikaye" diye devam etmişti. 

Son derece kişisel. Baba olmak, evlat olmak hakkında bir soru soruyorum... Ben bir korku filmi yapmıyorum, asla. Yapmaya çalıştığım şey bu değil.

Suyun Sesi'nin (The Shape of Water) yönetmeni ve Desplat'nın filmin müziklerini tamamlamak için nasıl birlikte çalıştığı hakkında del Toro "Duyguyu buluyoruz. Ve benim için inanılmaz duygusal bir film olduğunu söyleyebilirim" ifadelerini kullanmıştı.

Frankenstein'ın bu versiyonunun del Toro için duygusal olmasının birkaç nedeni var; bunlardan biri de çocukluğundan beri kendi uyarlamasının hayalini kurması. 

Yönetmen cumartesi günü filmin prömiyerinden önce "Çocukluğumdan beri bu yaratığın peşindeyim. Filmin yaratıcı açıdan doğru koşullarda yapılmasını bekledim" dedi. Artık çekimler tamamlandığı ve filmdeki işi bittiği için del Toro espriyle "Doğum sonrası depresyonundayım" dedi.

Filmde Elordi ve Isaac'in yanı sıra Dr. Pretorious rolünde Christoph Waltz ve Victor'ın nişanlısı Elizabeth Lavenza rolünde Mia Goth yer alıyor.

Frankenstein kasımda Netflix'te gösterime girecek.

Independent Türkçe


Cannes'dan ekrana: Yeni polisiye ilk günden Fransa'yı fethetti

41 yaşındaki Fransız aktris Laura Smet (sağda), Jalil Lespert imzalı Yves Saint Laurent'daki rolüyle tanınıyor (France TV)
41 yaşındaki Fransız aktris Laura Smet (sağda), Jalil Lespert imzalı Yves Saint Laurent'daki rolüyle tanınıyor (France TV)
TT

Cannes'dan ekrana: Yeni polisiye ilk günden Fransa'yı fethetti

41 yaşındaki Fransız aktris Laura Smet (sağda), Jalil Lespert imzalı Yves Saint Laurent'daki rolüyle tanınıyor (France TV)
41 yaşındaki Fransız aktris Laura Smet (sağda), Jalil Lespert imzalı Yves Saint Laurent'daki rolüyle tanınıyor (France TV)

Fransız yapımı yeni gizem dizisi Surface, sular altında kalmış bir köyde bulunan çocuk iskeletiyle yeniden açılan 20 yıllık bir kayıp vakasını konu alıyor. Dizi, Birleşik Krallık merkezli Times dergisi tarafından iki kez yılın en iyi polisiye yazarlarından biri seçilen Olivier Norek'in aynı adlı çok satan romanından uyarlandı.

Quad Drama tarafından France TV için üretilen 6 bölümlük dizide, Parisli polis şefi Noémie Chastain'in (Laura Smet) hikayesi anlatılıyor.

Yüzünde derin izler bırakan bir saldırının ardından toparlanmaya çalışan Noémie, yerel karakolun kapatılıp kapatılmayacağını değerlendirmek için küçük bir kasabaya gönderiliyor.

Ancak görev, köyün sular altındaki bölümünde bir çocuğa ait kemiklerin bulunmasıyla kesintiye uğruyor. Noémie, soruşturmayı bizzat üstlenerek hem kasabanın karanlık sırlarıyla hem de kendi geçmişinin gömülü gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalıyor.

Surface bu yıl, Fransa'da düzenlenen ve genellikle Canneseries diye bilinen Cannes Uluslararası Dizi Festivali'nde prömiyerini yaptı ve kısa sürede ülkede büyük ilgi gördü. France TV'nin dijital platformunda yayımlandıktan sonra 4,3 milyon izlenme elde etti. Çevrim içi olarak 21 Ağustos'ta yayına giren dizi, 1 Eylül'de televizyon ekranında izleyiciyle buluştu.

Variety'ye konuşan yapımcı ve Quad Drama CEO'su Iris Bucher, Olivier Norek'in romanından çok etkilendiğini belirterek, "Hemen bundan bir dizi yapılması gerektiğini düşündüm" dedi. Bucher, özellikle dizinin işlediği çözülmemiş dosya temasının "suç dizisine çok özgün bir yaklaşım" sunduğunu vurguladı. Ayrıca Noémie'nin karakterini çok ilgi çekici bulduğunu ve Fransa'nın sıkça görülmeyen, uzak bir bölgesinde bir polisiye çekme fikrinin de kendisini heyecanlandırdığını söyledi.

Bucher, dizinin yönetmeni olarak Netflix'te yayımlanan suç dizisi Vorteks'le (Vortex) dikkat çeken Slimane-Baptiste Berhoun'u seçti. Bucher, Berhoun için "Olağanüstü bir yönetmen. Hem çok yaratıcı hem de teknik kısımlara büyük ilgi duyuyor. Zorlayıcı projelere meydan okumaktan hoşlanıyor" ifadelerini kullandı.

Independent Türkçe, Variety, Le Point


Biraz nostalji, biraz keşif: İz bırakan 10 bilimkurgu dizisi

Legion'un başrolünde Downton Abbey, Zero Day ve Tutsak Abigail (Abigail) gibi yapımlarla da tanınan 42 yaşındaki Dan Stevens yer alıyor (FX)
Legion'un başrolünde Downton Abbey, Zero Day ve Tutsak Abigail (Abigail) gibi yapımlarla da tanınan 42 yaşındaki Dan Stevens yer alıyor (FX)
TT

Biraz nostalji, biraz keşif: İz bırakan 10 bilimkurgu dizisi

Legion'un başrolünde Downton Abbey, Zero Day ve Tutsak Abigail (Abigail) gibi yapımlarla da tanınan 42 yaşındaki Dan Stevens yer alıyor (FX)
Legion'un başrolünde Downton Abbey, Zero Day ve Tutsak Abigail (Abigail) gibi yapımlarla da tanınan 42 yaşındaki Dan Stevens yer alıyor (FX)

Bilimkurgu, televizyon tarihinde her zaman özel bir yere sahip oldu; kimi zaman uçsuz bucaksız uzayda, kimi zamansa zihnimizin derinliklerinde geçen hikayelerle. Bir dönem Uzay Yolu'nun (Star Trek) "son sınır" dediği evrende yolculuk ederken, Alacakaranlık Kuşağı (The Twilight Zone) izleyiciyi hayal gücünün sınırlarını zorlamaya davet ediyordu. Ardından Gizli Dosyalar (X-Files) ve Ziyaretçiler (V) gibi diziler, bilinmeyenin ürkütücü cazibesini evlerimize taşıdı. Bugün ise dijital platformların altın çağında, bilimkurgu yalnızca bir tür değil; insan olmanın ne demek olduğunu anlamaya yönelik en yaratıcı alanlardan biri.

Doctor Who, Black Mirror, Lost, Westworld, Alien: Earth, Andor ve Stranger Things gibi yapımlar, modern izleyiciyi uzun zamandır türün merkezinde tutuyor. Ama bu listede amacımız, belki biraz gölgede kalmış, uzun ömürlü olamamış, vaktinden erken unutulmuş ya da hatta yarıda bırakılmış yapımları hatırlayarak masaya yatırmak. Çünkü bilimkurgu tarihi, yalnızca dev hitlerden değil kültleşmiş, zamanla kıymeti daha iyi anlaşılan dizilerden de oluşuyor.

Battlestar Galactica'nın karanlık politik atmosferinden Firefly'ın kısa ömrüne rağmen kalıcı olan ruhuna, Dark'ın akıl dolu zaman döngülerinden The Expanse'in sert gerçekçiliğine kadar, bu dizilerin her biri farklı bir evreni önümüze seriyor. Devs özgür iradeyi sorgulatırken, Utopia bizi paranoyanın kıyısında dolaşan distopik bir dünyaya çekiyor. Orphan Black klonlarla kimliği tartışmaya açarken, Legion zihnin karanlık labirentlerini görsel bir şölene dönüştürüyor.

Bu diziler bazen büyük bütçelere, bazen yalnızca cesur fikirlere dayanıyor. Ancak ortak noktaları, ekran başında hem kalbimizi hem de zihnimizi harekete geçirmeleri. Televizyonun soğuk ışıkları altında bir anda kendimizi, yıldızlar arası bir savaşın tam ortasında ya da bir laboratuvar deneyinin sonuçlarıyla yüzleşirken bulabiliyoruz.

Ve işte bu yüzden, bilimkurgu dizilerinin izleyicide bıraktığı izler kolay kolay silinmiyor. Çünkü her biri, kendi döneminin hayallerini, korkularını ve umutlarını yansıtıyor.

Bu listeyi hazırlarken amacımız, biraz nostaljiyi biraz da keşif duygusunu canlandırmak oldu. Eğer unutulmuş favorilerinizi yeniden hatırlamak ya da hiç bilmediğiniz bir bilimkurgu dünyasına adım atmak istiyorsanız, doğru yerdesiniz.

Çünkü bilimkurgu yalnızca geleceği hayal ettirmekle kalmaz, bugünü anlamak için de en güçlü merceklerden biridir.

Firefly

Bilimkurguyu western ruhuyla buluşturan Firefly, televizyon tarihinin en kısa ömürlü fakat en unutulmaz dizilerinden biri oldu. Joss Whedon'un yarattığı evrende galaksiler arası yolculuk, at sırtındaki yalnız kovboy hikayeleriyle aynı nefeste yan yana duruyordu. Yalnızca 14 bölüm süren bu macera, aslında büyük bir savaşın kaybedenlerinin hayatta kalma mücadelesiydi. 

ert5y6
Fotoğraf: Fox

Serenity mürettebatı, hem galaksiyi yöneten otoriteye hem de kendi içlerindeki yaralara karşı direnirken izleyicinin kalbine dokunmayı başardı. Nathan Fillion'ın canlandırdığı Kaptan Malcolm Reynolds, modern bir Han Solo gibi hem anti-kahraman hem de umudun sembolüydü. 

Firefly, devasa uzay savaşlarına değil, karakterlerinin yaralı ruhlarına ve aralarındaki bağa odaklanarak fark yarattı. İngilizce ve Çincenin bir arada konuşulduğu çok kültürlü gelecek tasviri ise temsil eksikliklerine rağmen cesur ve ileri görüşlüydü. 

Yayından kaldırılması, hayranlarının gözünde onu daha da özel bir yere taşıdı ve dizi kült statüsüne yükseldi. 2005'te vizyona giren Serenity, hikayeyi beyazperdede noktalasa da Firefly'ın asıl mirası hayranlarının bağlılığı ve sonraki bilimkurgu yapımlarına verdiği ilham oldu. Kısacık ömrüne rağmen Firefly, televizyon tarihinin en çok "Keşke bitmeseydi" dedirten dizilerinden biri olmaya devam ediyor.

Nereden izlenir: Disney+
IMDb: 8,9

Dark

Dark, çok emek isteyen ama izleyicisine karşılığını fazlasıyla veren bilimkurgu dizilerinden biri. 2017'de sessizce başlayan hikaye, üç sezon sonunda televizyon tarihinin en karmaşık ve en incelikli yapbozlardan birine dönüştü.

Winden adlı küçük Alman kasabasında bir çocuğun kaybolmasıyla başlayan olaylar, kısa sürede 4 ailenin kaderini kuşaklar boyunca süren bir zaman yolculuğu labirentine sürüklüyor. Her bölümde yüzler, ilişkiler ve gizler birbirine ekleniyor; seyirci ise hem geçmişi hem geleceği aynı anda çözmeye çalışıyor.

rgty
Fotoğraf: Dark

Dizinin cesareti, hiçbir noktada izleyicinin elinden tutmamasında yatıyor. Dark, karmaşık kurgusunu kolaylaştırmaya çalışmadan, izleyiciyi dikkatle düşünmeye zorluyor. Zaman döngüleri, determinist paradokslar ve kuantum ihtimalleri öyle ustaca işleniyor ki, izleyici her seferinde yeni bir ayrıntıyı fark ediyor. Jonas karakteri etrafında şekillenen bu hikaye, kişisel seçimlerin yalnızca geleceği değil, geçmişi de değiştirdiğini gösteriyor.

Atmosferi, müzikleri ve kasvetli görselliğiyle Dark, yalnızca bir bilimkurgu değil, aynı zamanda insan doğasının karanlık yönlerine ayna tutan bir dram. Finalinde akılda hâlâ onlarca soru bırakıyor ama işte bu sorular diziyi unutulmaz kılıyor. Dark, izleyiciyi zihin açıcı bir yolculuğa çıkaran, zaman ve kader üzerine kurulmuş en çarpıcı televizyon deneyimlerinden biri.

Nereden izlenir: Netflix
IMDb: 8,7

Severance

Ofis koridorlarının bu kadar ürkütücü olabileceğini hiç düşünmüş müydünüz? Severance, bilimkurguyu uzay gemilerinden ya da uzak geleceklerden değil, hepimizin çok yakından bildiği iş hayatının soğuk duvarlarından çıkarıyor. Apple TV+ yapımı dizi, Lumon Industries adlı şirketin çalışanlarının hafızalarını iş ve özel hayat arasında cerrahi bir operasyonla ayırdığı distopik bir düzeni anlatıyor. Bu düzen, "içerideki" ve "dışarıdaki" benlikleri birbirinden tamamen farklı iki kişiye dönüştürüyor ve izleyiciyi kimlik, özgürlük ve aidiyet üzerine rahatsız edici sorularla baş başa bırakıyor.

uı8
Fotoğraf: Apple

Adam Scott'ın canlandırdığı Mark, kaybının acısıyla bu işe sığınırken, içerideki benliği adeta bir labirentin içinde sıkışıp kalıyor. John Turturro'nun hayat verdiği Irving'in iş yerinde filizlenen kırılgan ilişkisi ise insanın en karanlık yerde bile umut bulabileceğini hatırlatıyor. Dizinin retro-fütüristik tasarımı, beyaz koridorlar ve yeşil masalarla modern kapitalizmin ruhsuzluğunu neredeyse kabus gibi gözler önüne seriyor. Ben Stiller'ın yönetmenliği ve Dan Erickson'ın senaryosu, bu soğuk atmosferi bir gerilim ve gizem oyununa dönüştürüyor.

Severance, büyük bir bilimkurgu hikayesinin uzaylılara ya da galaksilere ihtiyaç duymadığını, asıl gücünü cesur bir fikir ve güçlü bir anlatımdan aldığını kanıtlıyor. Çünkü bazen en ürkütücü distopya, sabah işe gitmek için açılan kapının ardında gizlidir.

Nereden izlenir: Apple TV+
IMDb: 8,7

Battlestar Galactica

Bilimkurgunun televizyon tarihindeki en çarpıcı örneklerinden biri olan Battlestar Galactica, uzayın sonsuzluğunu bir geminin dar koridorlarına sığdırarak insan hikayelerinin gücünü kanıtladı. Birkaç dakika içinde yok edilen 12 koloni, geriye kalan yalnızca 49 bin insan ve yeni bir yurt arayışı... İşte dizinin tüm ağırlığı bu umutsuz başlangıca yaslanıyor. Filonun son savunma hattı, yıpranmış bir savaş gemisi olan Galactica ve onun karizmatik komutanı William Adama. Ancak asıl tehlike, yalnızca dışarıdaki düşman değil; kime güvenileceğini bilemediğiniz bir dünyada insanın insana yabancılaşması.

frgthy
Fotoğraf: Sci-Fi

Dizi, yoğun aksiyon sahneleriyle izleyiciyi nefessiz bırakırken, kimlik, sadakat ve insan olmanın anlamına dair felsefi sorularla zihni sürekli uyanık tuttu. Özellikle Cylonlar, yalnızca birer robot değil, insanlığın kendi kusurlarının ve ikilemlerinin aynasıydı. 11 Eylül sonrası döneme denk gelen dizi, politik göndermeleri ve sosyal eleştirileriyle çağının ruhunu yakaladı.

4 sezon boyunca sürükleyici, paranoya dolu bir atmosfer kuran Battlestar Galactica, bilimkurgu televizyonunu 21. yüzyılda yeniden tanımlayarak gelecek kuşaklara ilham verdi.

Nereden izlenir: Türkiye'de bir platformda bulunmuyor
IMDb: 8,7

The Expanse

Bilimkurguya bilimsel titizlikle yaklaşan bir dizi arıyorsanız, The Expanse tam da bu beklentiyi fazlasıyla karşılıyor. James S.A. Corey'nin romanlarından uyarlanan dizi, insanlığın Güneş Sistemi'ni kolonileştirdiği bir gelecekte geçiyor. Dünya, Mars ve Kuşak arasındaki gerilim, her an büyük bir savaşa dönüşebilecek kırılgan bir denge üzerinde ilerliyor.

Tüm bu politik kargaşanın ortasında Rocinante gemisinin mürettebatı kendilerini insanlığın kaderini değiştirecek bir komplonun merkezinde buluyor. James Holden, Naomi Nagata, Amos Burton ve Alex Kamal gibi karakterler, sıradan kahraman klişelerinin ötesine geçiyor: Kusurları, çelişkileri ve insanlıklarıyla gerçeğe dokunan figürler.

frg
Fotoğraf: Syfy

Diziyi ayrıcalıklı kılan unsurlardan biri, sıfır yerçekiminin fiziksel gerçekçiliğinden, farklı kültürlerin dillerine kadar her detaya gösterilen özen. Politik entrikalar, ekonomik sömürü ve sınıf çatışmaları, uzak bir geleceğin değil bugünün dünyasının da aynası gibi. The Expanse bilimkurguyu sadece bir tür değil, insanlığın neye dönüşebileceğini gözler önüne seren güçlü bir hikaye aracı haline getiriyor.

Her sezon farklı bir olay örgüsüne odaklansa da tüm hikayeler büyük resmin içinde ustaca birleşiyor. Gerçekçi yaklaşımı ve sürükleyici karakterleriyle The Expanse, modern televizyonun en etkileyici bilimkurgu destanlarından biri olarak izleyicinin hafızasında yer ediyor.
    
Nereden izlenir: Amazon Prime Video
IMDb: 8,5

Utopia

"Jessica Hyde nerede?" sorusu, televizyon tarihinin son yıllardaki en ürkütücü ve unutulmaz repliklerinden biri haline geldi. Utopia, sıradan bir çizgi roman takıntısını, insanlığı hedef alan karanlık bir komploya dönüştüren benzersiz bir hikayeyle izleyiciyi yakaladı. Dennis Kelly'nin 2013'te ekranlara taşıdığı dizi, renkleriyle hipnotize, şiddetiyle rahatsız eden ve zekasıyla büyüleyen bir yapımdı. Komplo teorilerinin gündelik sohbetlere karıştığı bir dünyada Utopia, bu paranoyayı en uç noktaya taşıdı. Çizgi romanın sayfalarından fırlayan karanlık bir örgüt, masum insanların üzerine acımasızca çökerken, biz de gerçeğin peşinde koşan sıradan karakterlerin çaresizliğine tanık olduk. 

fg
Fotoğraf: Channel 4

Dizi, cesur anlatımı ve stilize şiddetiyle sınırları zorlayarak izleyiciye rahatsız edici ama gözlerini alamadığı bir deneyim sundu. Fiona O'Shaughnessy'nin canlandırdığı Jessica Hyde, televizyon tarihinin en unutulmaz ve tehlikeli kadın karakterlerinden biri olarak akıllara kazındı. Utopia'nın kısa ömrü, onun kült statüsünü daha da güçlendirdi zira dizi tam zirvedeyken sona erdi. Amerikan uyarlaması ise bütçesine rağmen orijinalin ruhunu yakalayamadı. Ve geriye, hâlâ zihinlerde yankılanan o soru kaldı: "Jessica Hyde nerede?"

Nereden izlenir: Türkiye'de bir platformda bulunmuyor
IMDb: 8,4

Orphan Black

Orphan Black bilimkurgunun en çarpıcı klon hikayelerinden birini sunarken, merkezine tek bir oyuncunun çoklu kimliklerini yerleştirerek fark yaratıyor. Kanadalı yıldız Tatiana Maslany'nin olağanüstü performansı sayesinde Sarah, Alison, Cosima, Helena ve Rachel yalnızca farklı kişilikler değil, sanki bambaşka oyuncular tarafından canlandırılmış insanlar gibi görünüyor. 

Dizi, şirket komploları ve genetik deneyler gibi ağır bilimkurgu ögelerini işlerken asıl gücünü bu karakterlerin etkileşimlerinden alıyor; Alison'la Helena'nın komik anları ya da Sarah'yla Cosima'nın kırılgan dostluğu, hikayeye duygusal bir katman ekliyor. Bu da Orphan Black'i yalnızca bir bilimkurgu komplosu değil, aynı zamanda güçlü bir kimlik ve aidiyet anlatısı haline getiriyor. 

rgthy
Fotoğraf: Space

Kadın bedeninin ve biyolojisinin güç odaklarınca metalaştırılmasına karşı verdiği mesaj, diziyi adeta feminist bir televizyon manifestosuna dönüştürüyor. Emmy ödüllü Maslany'nin 11 farklı karakteri canlandırma becerisi, diziyi unutulmazlar arasına sokuyor. Bu gerilim, bilimsel doğruluğa verdiği önemle de dikkat çekiyor; danışmanların katkısıyla genetik temalar gerçekçi bir zemine oturtuluyor. Her bölüm, yüksek konseptli bir bilimkurgu fikrini insani ilişkilerle harmanlayarak izleyiciyi hem düşündürüyor hem de içine çekiyor. 

Orphan Black, karmaşık komplolarla dolu evrenini; kaybolmadan, akıcı bir anlatıyla izleyiciye sunmayı başarıyor. Sonuç olarak dizi, son yılların en yaratıcı ve sürükleyici bilimkurgu işlerinden biri olarak hâlâ hafızalarda.

Nereden izlenir: Türkiye'de bir platformda bulunmuyor
IMDb: 8,3

Legion

Şu sıralar ortamlarda Alien: Earth'ü överken adını sık sık zikrettiğimiz Noah Hawley, Fargo'ya UFO'ları taşıdığında aslında bizi Legion'a hazırlıyordu... X-Men evreninden beslenen bu dizi, süper kahraman klişelerinden çok daha fazlasını vaat ediyor. Legion'un merkezinde David Haller var: Çocukluğundan beri şizofreni teşhisiyle yaşayan ama aslında dünyayı altüst edebilecek kadar güçlü bir mutant. İzleyiciye sürekli şu soruyu düşündürüyor: David deli mi, yoksa dehası gerçeği mi büküyor?

fgthy
Fotoğraf: FX

Legion'un büyüsü, hikayeyi onun karmaşık zihninin merceğinden aktarmasında yatıyor. Çarpıcı görseller, doğrusal olmayan anlatı ve bilinç akışı estetiği, izleyiciyi başkarakterle birlikte kaybolmaya davet ediyor. Aubrey Plaza'nın sınırları zorlayan performansı ise diziyi bambaşka bir boyuta taşıyor. Hawley, Kubrick göndermelerinden müzikal sekanslara kadar, bir dizide cesaretle nelerin yapılabileceğini gözler önüne seriyor.

Üç sezonluk yolculuğu boyunca Legion, delilikle dahilik arasındaki çizgiyi ustalıkla siliyor. Ortaya çıkan sonuç ise hem aklın hem de bilimin sınırlarını zorlayan, türünün en özgün bilimkurgu dizilerinden biri.

Nereden izlenir: Disney+
IMDb: 8,1

Altered Carbon

Netflix'in bilimkurgu türündeki en cesur adımlarından biri olan Altered Carbon, Richard K. Morgan'ın romanından uyarlanan karanlık ve felsefi bir gelecek tasviri sunuyor. Dizi, bilincin farklı bedenlere aktarılabildiği bir dünyada kimliği, ölümsüzlüğü ve sınıf uçurumlarını sorguluyor. Ana karakter Takeshi Kovacs, bir askerin bilincini taşıyan bir dedektif olarak izleyiciyi hem kişisel hem de toplumsal çatışmaların içine çekiyor.

u78ı
Fotoğraf: Netflix

İlk sezonda Joel Kinnaman, ikinci sezonda ise Anthony Mackie'nin hayat verdiği Kovacs, farklı bedenlerde ama aynı kimlikle karşımıza çıkıyor. Altered Carbon, Japon animesi Akira ve video oyunu Cyberpunk 2077 gibi kült yapımlarla kıyaslanabilecek kadar stilize ve çarpıcı bir estetiğe sahip. Üstelik yalnızca görselliğe yaslanmıyor; noir atmosferiyle aynı zamanda derin bir polisiye de sunuyor. Ölümsüzlüğün yalnızca zenginlere ait bir ayrıcalık olduğu bu evrende, sınıf mücadelesi sert ve düşündürücü bir şekilde işleniyor.

İki sezonun ardından iptal edilse de türün meraklıları için hâlâ son yılların en özgün ve güçlü bilimkurgu dizilerinden biri olan Altered Carbon, izleyicisini hem büyüleyici görsellerle hem de zihni kurcalayan sorularla baş başa bırakıyor.

Nereden izlenir: Netflix
IMDb: 7,9

Devs

En son söylenecek şeyi baştan söyleyelim: Devs, bir Alex Garland harikası. Son olarak Çatışma (Warfare) ve İç Savaş (Civil War) gibi çarpıcı filmlerini izlediğimiz Garland'ın yarattığı, yazıp yönettiği Devs, izleyicisini yavaş temposuyla içine çeken ama bir daha çıkmasına izin vermeyen bir bilimkurgu deneyimi. Özgür irade, kader ve teknolojinin tanrısal ihtimalleri üzerine kurulu bu hikaye, adını bile bilinçli bir harf oyunuyla Latincede Tanrı anlamına gelen "Deus"a yaklaştırıyor. 

Hikayenin merkezinde Lily var; sevgilisi Sergei, Amaya adlı dev teknoloji şirketinde işe başladıktan yalnızca bir gün sonra gizemli bir şekilde ölüyor. Lily, sevgilisinin ölümünün ardındaki sırları araştırdıkça şirketin en karanlık projeleriyle ve Nick Offerman'ın canlandırdığı patronu Forest'ın gizli amaçlarıyla yüzleşmek zorunda kalıyor.

htyju
Fotoğraf: FX / Hulu

Garland, önceki işlerinde olduğu gibi burada da bilimin ve teknolojinin sınırlarında dolaşan derin sorular soruyor. Devs sadece bir ölüm gizemini çözmek için izlenmiyor; aynı zamanda bizi, geçmişin ve geleceğin gerçekten ne kadar değişmez olduğu üzerine düşünmeye zorluyor. Yavaş ilerleyişi, aslında dizinin felsefi derinliğinin bir parçası. Hal böyle olunca sabırla izleyenler için unutulmaz bir deneyim yaratıyor.

Karanlık ve melankolik atmosferiyle seyirciyi adeta bir meditasyona davet eden Devs, yalnızca bir bilimkurgu dizisi değil, aynı zamanda varoluşsal bir yolculuk. Final sahneleri ise şu soruyu izleyicinin zihnine kazıyor: 

Gerçeği bilmek mi, yoksa bilmemek mi daha ağır?

Nereden izlenir: Türkiye'de bir platformda bulunmuyor
IMDb: 7,6