Savaş El-Fetih ile Hamas arasındaki buzları eritmedi

El-Habbaş, Hamas’ın kendilerine ve gözlemcilere danışmadan Filistinlileri yok edilmeye doğru götürdüğünü savunurken gözlemcilere göre İlk ‘Oslo’ gözden geçirilmeli.

Savaş El-Fetih ile Hamas arasındaki buzları eritmedi
TT

Savaş El-Fetih ile Hamas arasındaki buzları eritmedi

Savaş El-Fetih ile Hamas arasındaki buzları eritmedi

Halil Musa

Filistinli yetkililer, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki insani ve maddi kayıpları açısından benzeri görülmemiş operasyonları sona ermeden önce, Hamas hareketinin yaklaşımının ve geçtiğimiz 7 Ekim'de başlattığı saldırının gözden geçirilmesi çağrısında bulundu. Yapılan diğer çağrılarda da Filistin Otoritesi’nin yaklaşımının Oslo Anlaşmaları temelinde yeniden değerlendirilmesi talep edildi.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a yakın çevreler ise 100 binin üzerinde Filistinlinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olması, kendilerine danışmadan Filistin halkını savaşa sürüklemesi ve Filistin halkının menfaatlerini ve birliğini riske atması nedeniyle Hamas’ın ‘sert bir hesap’ vermesini gerektiği görüşünde.

Hamas ve İslami Cihad hareketleri ile Filistin Kurtuluş Örgütü'nün bazı grupları, İsrail'in ‘yalnızca güç dilinden anladığını’ savunuyor. Onlara göre Filistin halkı, meşru haklarını inşa etmenin ve elde etmenin mümkün olduğu tarihi bir zafere ulaştı.

Hiç kimse eleştiriden hariç değildir

Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi'nin yaptığı ankete göre Filistinlilerin yüzde 72'si Hamas saldırısını destekliyor. Bunların yüzde 82'si Batı Şeria'da ve yüzde 57'si de Gazze'de bulunuyor. Anket, Filistinlilerin yüzde 52'sinin Gazze Şeridi halkının acı çekmesinden İsrail'i, yüzde 26'sının ise Washington'u sorumlu tuttuğunu gösterdi. Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin yüzde 19'u savaş belasının sorumlusu olarak Hamas'ı işaret etti.

Filistin Devlet Başkanı Danışmanı Mahmud El-Habbaş şunları söyledi:

Hamas'a hesap sorulmadan bu savaş defteri kapanmayacak. Böyle olursa Filistin halkına karşı suçlu oluruz.

Habbaş bu hesap sormanın keyfiyeti ile ilgili konuşmasa da açıklamalarının, ‘Hamas'ın, hareketten memnun olmayan Filistinlilerin görüşlerini ifade etmesini engelleme çabalarına’ yanıt olarak geldiğini  vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığına göre Habbaş  yaptığı açıklamada, hareketin Gazze Şeridi halkını kendilerine danışmadan savaşa götürdüğünü söyledi. Filistin Devlet Başkanı Danışmanı, “Kim olursa olsun, hiç kimse eleştiriden ve sorumluluktan hariç değildir. Şimdiki öncelik İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki halkımıza karşı yürüttüğü soykırım savaşını durdurmak. Bu sona erdiğinde hesap verebilirlik olacak” diye konuştu.

Gazze Şeridi'nde 20 bine yakın Filistinlinin ölümüne, 1,9 milyona yakın kişinin evlerinden olmasına, on binlerce evin yıkılmasına ve yaşanan açlığa rağmen Hamas ve El-Fetih hareketleri arasındaki iletişim halen kopuk.

Habbaş sözlerini şöyle sürdürdü:

Hamas liderleri dünyada masaya oturmadık hiçbir yetkili bırakmadı. Ancak Filistin halkının lideri, FKÖ'nün başı ve onun tek meşru temsilcisi olan Başkan Abbas'la temasa geçip ona danışma zahmetine girmediler. Hareket, örgütün liderliğini değiştirmek ve kontrol altına almak istiyor.

Başkan Abbas'ın en yakın işbirlikçilerinden biri olarak kabul edilen FKÖ Yürütme Komitesi Sekreteri Hüseyin eş-Şeyh’in değerlendirmesi ise şöyle oldu:

Savaşın sonucunda 100 bin ölü ve yaralının kaydedilmesinin ardından ciddi ve cesur bir değerlendirmeye ihtiyacımız var ve herkes üzerine düşeni yapmalı. Gazze'de akan kanın hesabı sorulmadan bu defter kapanmayacak. Tüm politika ve programlarımızı yeniden gözden geçirene kadar Gazze bir değerlendirme istasyonu kurmalıyız.

Her ne kadar Şeyh, El-Fetih'in öncülük ettiği ‘çözüm yaklaşımının’ Filistin halkının umutlarını karşılamadığını açıkça belirtmiş olsa da Hamas'a, ‘politikalarının ve yöntemlerinin Filistin halkı için zafer kazandırdığını iddia etmemesi’ çağrısında bulundu.

Şeyh, Hamas’a gönderme yaptığı açıklamasına şöyle devam etti:

Filistin meselesinin geleceği hakkında net ve kapsamlı bir vizyon geliştirebilmemiz için ciddi ve kapsamlı bir Filistin değerlendirmesi yapılmalı. Filistinlilerin kararının şu ya da bu başkente bağlı kalması ya da başkaları adına savaşılması mantıklı değil.

Şeyh, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin FKÖ'ye katılmasının memnuniyetle karşılanacağını belirtse de ‘Oslo Anlaşmaları’na atıfta bulunarak, tarafları örgütün politikalarını ve programlarını kabul etmeye çağırdı.

Hamas yanıt veriyor

Hamas hareketi ise lideri Usame Hamdan aracılığıyla şeyhin açıklamalarına şu şekilde yanıt verdi:

Bu açıklamalar ulusal sorumluluğu ifade etmiyor. İsrail direnişi yok etmek istiyor ve bizi sorumlu tutmaktan bahsedenler var. Direniş ilk günden bu yana zafer kazandı ve biz de şu anda zaferi korumak için çalışıyoruz. Haklarına ve direnişine bağlı kalan Filistin halkının ruh hali okunmalı. Kurtuluş ve devlet kurmaya dönüş için direnişten başka yol yoktur. Direniş, kararlılık ve stratejik vizyon sayesinde siyasi kazanımlar elde edecektir. Direniş iç kazanımlar elde etme hedefini yüceltmediği için çıkarların paylaşılması ilkesini reddetti.

ABD yönetiminin, Filistin Otoritesi'nin modernizasyon ve rehabilitasyonunun ardından Gazze'ye iade edilmesi yönündeki çabalarına atfen Hamdan, “Liderliğini seçen ve ulusal sorumlulukları belirleyen Filistin halkıdır” dedi.

Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi Siyasi Büro ve FKÖ Yürütme Komitesi üyesi Remzi Rabah, Abbas'ı ‘anlaşmanın imzalanmasından 30 yıl sonra yerleşim ve Yahudileşmeden başka bir şey getirmeyen Oslo deneyimini’ değerlendirmeye çağırdı.

Rabah konuya dair şunları söyledi:

Filistin Otoritesi tüm tavizleri vermiş olsa da ABD yönetimi onları değiştirmek istiyor. Washington iki devletli çözüme ilişkin açıklaması çatışmayı yönetmeye ve bitirmemeye yönelik yalanlardan ve boş sloganlardan oluşan bir parça. Saldırıyı durdurmaya, Gazze Şeridi kuşatmasını sona erdirmeye ve siyasi ve saha mücadelesini yönetmede Filistinlilerin konumunu birleştirmeye öncelik verilmeli. Buna ulaşmak için FKÖ çerçevesinde hızlı ve acil bir diyalog yürütülmeli ve Washington'un Filistin otoritesinin yenilenmesi talebine yanıt olarak dünyaya tek bir liderlik referansıyla hitap edilmeli.

Rabah, Hamas'ın FKÖ'ye katılamamasını ‘hareketin değişen konumu ve iki devletli çözümü kabul etmesine rağmen ABD-İsrail'in bunu reddetmesine’ bağladı.

Beş ay önce Filistinli gruplar arasında yapılan El-Alameyn toplantısında, gruplar arasındaki farklılıkları tespit etmek ve bunlara çözüm bulmak amacıyla bir takip komitesi kurulması konusunda anlaşmaya varılmış olmasına rağmen komite, tavsiyelerini grup liderlerine sunmak için toplanmamıştı.

Rabah, ulusal diyalogun savaş sonuna kadar ertelenmesini eleştirdi. Bunun, ABD'nin güvenlik çözümlerine dayalı planının başarısına katkı sağladığına dikkat çekti.

İlk Oslo’nun gözden geçirilmesi çağrısı

Hebron Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Bilal eş-Şevbeki, Gazze Şeridi'ndeki savaşın Hamas ve El-Fetih hareketleri arasındaki bölünmenin ortasında gerçekleştiğini belirttiği açıklamasında şunları söyledi:

Filistin Yönetimi'ne ‘olup bitenlerin bir kısmından hareketi sorumlu tutma’ yönündeki uluslararası baskı kurulmasının ışığında Hamas'a karşı eleştiriler arttı. Ancak savaş bitene ve sonuçları bilinene kadar Filistin'in iç sorunları hakkında konuşmamak akıllıca olacaktır. Hamas FKÖ'ye alternatif olmaya çalışmıyor. Hamas saldırıları bazı Fetih liderleri tarafından kınandı. Bu El- Fetih'in İkinci İntifada da dahil olmak üzere birçok tarihi dönemde silaha başvurmayı kınamasını hatırlattı. Filistin Yönetimi, uluslararası güçlerden ayrı olarak bağımsız yetenekler geliştirmedi. Diğer yandan Filistin rejimi tamamen dış dünyaya açık durumda ve Filistinlilerin genel ruh haline yakın olabilecek her türlü karar uluslararası alanda dikkate alınacak.

Filistin Ulusal Girişimi Genel Sekreteri Mustafa Berguti, ‘Hamas'ın politikasının gözden geçirilmesi çağrısı yerine Oslo Anlaşmalarının kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmesi’ çağrısında bulundu.

Berguti, “Savaşın başlangıcından itibaren gösterdiği korkunç ihmal ve savaşın ilk ayındaki olumsuz tutumundan dolayı sorumlu tutulması gereken merci otoritedir” dedi.

Siyasi analist Muhammed Meşarika ise Şeyh’in Hamas hareketine yönelik tehditkar açıklamalarını ‘Otoriteye ve onun mali ve idari kurumlarına bağlı olduğundan beri yoğun bakımda yatan FKÖ'nün vücuduna bir merhamet kurşunu’ olarak nitelendirdi. Hamas'ın tarihi çatışmada yeni bir aşamayı başlatan ‘devrimci bir eylem’ gerçekleştirdiğine dikkat çeken Meşarika açıklamasının devamında “Filistin Yönetimi, Filistin halkının ve Filistin-İsrail çatışmasında sürdürülebilir bir çözüme katkıda bulunabilecek tarafların temsilinin araştırılmasıyla ilgili tüm başkentlerde gizlice hazırlanan tartışmalara katılmadı” ifadelerini kullandı.

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Yeni Suriye: Geçici bir dönem mi yoksa siyasal İslam deneyimlerinden radikal bir kopuş mu?

Şam'da Beşşar Esed rejiminin düşüşünü kutlayan Suriyeliler (Reuters)
Şam'da Beşşar Esed rejiminin düşüşünü kutlayan Suriyeliler (Reuters)
TT

Yeni Suriye: Geçici bir dönem mi yoksa siyasal İslam deneyimlerinden radikal bir kopuş mu?

Şam'da Beşşar Esed rejiminin düşüşünü kutlayan Suriyeliler (Reuters)
Şam'da Beşşar Esed rejiminin düşüşünü kutlayan Suriyeliler (Reuters)

Ahmed Mahir

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera, kendisini Esed ailesinin uyguladığı acımasız diktatörlüğe ve yarım yüzyılı aşkın bir süredir iktidarlarına yönelik her türlü tehdidi bastıran merkezi siyasi sisteme karşı umut verici bir alternatif olarak sunuyor.

Ahmed eş-Şera’nın okumalarıyla sahadaki yönetimin gerçekliği arasında açık bir uçurum söz konusu. Bu uçurum son on yılda Ortadoğu'daki diğer İslamcı hareketlerin gerilemesine, başarısızlığına ve çöküşüne doğrudan katkıda bulundu.

Mısır, Tunus, Libya ve Fas gibi ülkelerde siyasal İslamcı hareketlerin faaliyet gösterdiği siyasi süreçler başlangıçta aldıkları ihtiyatlı desteğin ardından kamuoyunda meydana gelen geniş çaplı değişimlerden büyük ölçüde etkilenerek değişim yaşadı. Bu değişken ortam, bu ülkelerin yakın tarihi göz önüne alındığında, Ahmed eş-Şera’nın ya da başka herhangi bir İslamcı grubun, HTŞ’yi lağvetse bile, konumlarının istikrarını korumasını zorlaştırıyor.

fdvrgbt
Ahmed eş-Şera Şam'da askeri grupların liderleriyle bir araya geldi, 21 Aralık 2024 (AFP)

Peki Ahmed eş-Şera bu kez farklı olduğunu kanıtlayacak ve daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir siyasi dönüşümü gerçekleştirebilecek mi?

İslamcı camia içindeki bu çeşitlilik, İslam dinin ilkelerine göre yönetmenin ne anlama geldiğine dair çok sayıda gündem, strateji ve yoruma yol açıyor. Bu da yönetim şekli için bir uzlaşıya ya da ortak bir formüle ulaşmayı oldukça güç hal getiriyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre Ahmed eş-Şera, 8 Aralık'tan bu yana basına ve medya kuruluşlarına verdiği röportajlarda ve yaptığı açıklamalarda laiklik ve din arasındaki sınırları bulanıklaştırmayı başardı. Böylece bir zamanlar El Kaide ve DEAŞ gibi bazı terörist grupların ideolojileriyle ilişkilendirilen İslamcı bir liderken şimdi seküler bir retorik kullanan ve önümüzdeki aylarda seküler politikalara yönelebilecek bir imaj çizerek dikkat çekici bir paradoksa yol açtı.

cdfvergt
Humus'taki Azize Meryem Ana Kilisesi'nde Noel ağacının önünde poz veren Suriyeli Hristiyanlar, 20 Aralık 2024 (AFP)

Ahmed eş-Şera’nın okumalarıyla sahadaki yönetimin gerçekliği arasında açık bir uçurum söz konusu. Bu uçurum son on yılda Ortadoğu'daki diğer İslamcı hareketlerin gerilemesine, başarısızlığına ve çöküşüne doğrudan katkıda bulundu.

Bu strateji, Esed rejimi tarafından toplu olarak travmatize edilen ve tek parti yönetimi modeli karşısında hayal kırıklığına uğrayan Suriyelilerin büyük bir kesimine hitap etmeyi amaçlıyor.

Suriye gibi çeşitli tarafları barındıran bir ülkede laiklik, dini ve mezhepsel aidiyetleri aşan bir ulusal kimliği korumanın bir yolu olarak görülebilir. Örneğin geçtiğimiz 18 Aralık’ta Şam'da düzenlenen bir gösteri sırasında silahlı bir HTŞ üyesi mikrofonu eline alarak mezhepçilik ve bölünme karşıtı bir konuşma yaptı. Konuşması kalabalık tarafından büyük alkış aldı.

Ancak, İslam tarihinden esinlenen bir model olarak Şeriat temelli yönetimden bahsetmeye başlar başlamaz, kalabalık ‘laiklik… laiklik’ ve ‘Dini yönetime hayır’ gibi sloganlar atarak seslerini yükseltti. Durumu kontrol altına almaya çalışan konuşmacı, Suriye'nin özgür ve kapsayıcı bir ülke olarak kalacağını vurgulayarak kalabalığı rahatlatmaya çalıştı.

Sosyal medyada hızla yayılan bu olaydaki protestocuların, bu İslami ideolojiyi ulusal birliğe ve kültürel değerlere yönelik bir tehdit olarak gördükleri anlaşılıyor. Bu durum, siyasal İslam ile gerilimi derinleştirebilir.

fvegbhn
Şam'daki Emevi Meydanı'nda demokrasi ve kadın hakları talebiyle düzenlenen protesto gösterisine katılan Suriyeliler, 19 Aralık 2024 (AFP)

Bu olay, siyasal İslam ve kültürel çeşitlilik arasındaki uyum olasılığına ilişkin teorik tartışmaların ve soyut yaklaşımların pratik gerçeklere dayanamayacağına dair ampirik kanıtlar sunuyor. Ahmed eş-Şera, gerçek siyasi bağlamlarda İslamcı grupların dinamiklerini anlamak için sadece teorik çerçevelere odaklanmak yerine, diğer ülkelerin deneyimlerinden faydalanabilir.

Örneğin Mısır'da 2011 yılındaki devrimden sonra Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin), Muhammed Mursi liderliğinde iktidara geldiğinde kendisini büyük zorluklarla karşı karşıya buldu. Pek çok vatandaş, grubun kendi siyasi gündemini hayata geçirmeye aşırı odaklandığını, bunun da ekonomik ve sosyal meseleleri göz ardı etmek anlamına geldiğini düşündü. Bu da nüfusun çoğunluğu arasında genel bir hoşnutsuzluğa yol açtı.

vrgth
Beşşar Esed’in Şam'da yere atılmış bir fotoğrafı (AFP)

Müslüman Kardeşler'in yönetime yaklaşımı Mısır'ın siyasi kutuplaşmasına önemli ölçüde katkıda bulunarak laik ve liberal grupları marjinalleştirdi. Ulusal öncelikleri ele alan kapsayıcı bir yaklaşım benimsemek yerine, gücünü pekiştirmeye ve İslam dinin ilkelerine dayanan bir yönetime giden politikalar uygulamaya odaklandı. Bu durum geniş çaplı protesto gösterilerinin patlak vermesine ve halkın muhalefet etmesine yol açtı. Mısırlıların çoğu, siyasal İslam'ı istikrarsızlık ve otoriterlikle ilişkilendirdi.

Mısır’da siyasal İslam'ın reddedilmesinin nedeni, halkın laikliğe olan bağlılığından ziyade, siyasal İslam çizgisinde bir yönetimi reddetmesiydi.

Mısır’da siyasal İslam'ın reddedilmesinin nedeni, halkın Mısır'ı Tunus'tan ayıran laikliğe olan bağlılığından ziyade siyasal İslam çizgisinde bir yönetimi reddetmesiydi. Ancak her iki ülke de daha önce seküler Batılı güçler, yani İngiliz sömürgeciliği ve Fransız sömürgeciliği tarafından sömürgeleştirildikleri ortak bir kaderi de paylaşıyor.

Tunus'ta, 1956 yılında Fransa'dan bağımsızlığını kazanmasının ardından dönemin Cumhurbaşkanı Habib Burgiba, Tunus toplumunda laikliği sağlamlaştırmak için geniş kapsamlı bir reform sürecine öncülük etti. Bu süreç, başta kadınlara erkeklerle eşit haklar tanıyan Bireysel Statü Kanunu olmak üzere, devleti dinden ayıran laik yasalarla başarılmıştır.

Bu yasalar, siyasi ya da dini eğilimleri ne olursa olsun Tunuslular arasında büyük saygı görüyor. Tunus'ta 2013 yılında Selefi bir liderle yaptığım röportajı hatırlıyorum. Kendisine İslam dininde izin verildiği üzere çok eşliliği destekleyip desteklemediğini sorduğumda gülerek “Elbette hayır, çünkü ülkenin çok eşliliği yasaklayan yasalarına saygı duyuyorum” yanıtını vermişti.

Peki ya Libya? Muammer Kaddafi rejiminin 2011 yılında devrilmesi, ülkede geniş çaplı bir siyasi parçalanmaya yol açtı. Aralarında İslamcı grupların da olduğu çok sayıda silahlı grup iktidar için yarışarak kaotik bir siyasi ortam yarattı.

Söz konusu gruplar arasındaki güç mücadelesi, ülkeyi daha da istikrarsızlaştıran iç savaşın ana etkenlerinden biri oldu. Libya Şafağı (Fecr-i Libya) Koalisyonu gibi İslamcı gruplar, rakip milislerin ve laik ve milliyetçi güçler tarafından desteklenen Libya Ulusal Ordusu’nun (LUO) güçlü muhalefetiyle karşılaştı.

acdvfgrthy
Esed rejiminin düşüşünü kutlamak için Emevi Camii meydanında toplanan Suriyeliler, (Reuters)

Fas’ta anayasal reformların ardından İslamcı çizgideki Fas Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (PJD) elde ettiği seçim başarısına rağmen, ekonomik ve sosyal zorluklar vatandaşlar arasında yaygın bir hoşnutsuzluğa yol açtı. Özellikle gençler arasında işsizlik oranları artarken hayat pahalılığı tırmandı. Bu durum, ekonomik eşitsizliğe ve PJD’nin somut ekonomik reformlar gerçekleştirememesine duyulan öfkenin dile getirildiği protesto gösterilerine ve toplumsal hareketlere neden oldu.

PJD, 2021 yılındaki milletvekili seçimlerinde parlamentodaki sandalyelerinin önemli bir kısmını kaybederek ve iktidar koalisyonuna katılamayarak büyük bir gerileme yaşadı. Bu gerilene, seçmenler arasında artan hoşnutsuzluğu ve kamuoyunda PJD yönetimine ve politikalarına olan güven kaybını açıkça gösteren net bir değişimi yansıttı.

Kendisini Ahmed eş-Şera'nın güçlü bir destekçisi olarak sunan Türkiye'de bile devletin temellerinin laik ve 'Kemalist' miras üzerine kurulu olduğu göz önüne alındığında, siyasal İslam son derece bölücü bir konu olmaya devam ediyor. Modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 20’nci yüzyılın başlarında laik bir devlet kurarak din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını destekledi.

Kemalist ideolojiye dayanan laiklik, Türkiye'nin kimliğinin ve yönetim sisteminin temel yapı taşı oldu. Ancak siyasal İslam, bu köklü laik çerçeveye doğrudan bir meydan okumayı temsil ediyor. Bu da laik güçler ile İslamcılar arasında süregelen gerilimlere yol açıyor. 

Türklerin çoğu, dini siyasete alet edilmesine karşı çıkıyor. Bu durum laiklerin ve azınlıkların muhafazakar İslami değerlerin Türk toplumuna empoze edilebileceği endişesine kapılmasına neden oluyor. Bu endişe, zaman zaman ülke içinde geniş çaplı protesto gösterilerinin düzenlenmesine ve güçlü muhalefete neden oluyor.

Ahmed eş-Şera’nın Suriye'ye yönelik planları, demokratik ilkelerle uyumlu bir İslam vizyonunu teşvik etmenin yanı sıra demokratik tarafların ve sivil toplum örgütlerinin kurulmasına katkıda bulunmayı öngörüyor.

Ancak bu İslamcı siyasi liberalleşme ile HTŞ’nin bazı takipçilerinin katı tutumları ve aşırılık yanlısı ideolojilere sahip diğer İslamcı grupların radikalleşmesi arasındaki ilişki karmaşık olmaya devam ediyor. Bu karmaşıklık, özellikle de yeni yönetimin, ülkedeki sosyo-ekonomik sorunları ele almakta başarısız olması halinde parçalanmaya ve birliğin sağlanamamasına yol açarak ülkenin geleceği için umut verici bir İslamcı alternatif sunmayı zorlaştırabilir.