Yemenliler, alım gücündeki düşüş nedeniyle tavuk ürünlerinden kaçınıyor

Husiler, tavuk ürünlerine uygulanan vergi ve harçlardan günlük bir milyon dolar kazanıyor

Husiler, tavukçuluk sektöründen alınan vergilerle aylık milyonlarca dolar kazanıyor (Facebook)
Husiler, tavukçuluk sektöründen alınan vergilerle aylık milyonlarca dolar kazanıyor (Facebook)
TT

Yemenliler, alım gücündeki düşüş nedeniyle tavuk ürünlerinden kaçınıyor

Husiler, tavukçuluk sektöründen alınan vergilerle aylık milyonlarca dolar kazanıyor (Facebook)
Husiler, tavukçuluk sektöründen alınan vergilerle aylık milyonlarca dolar kazanıyor (Facebook)

Müşteri azlığı ve alım gücündeki düşüş nedeniyle maddi kayıplara uğrayan Melaçıf, bir hafta önce, Yemen başkenti Sana'daki tavukçuluk dükkanını kapattı. Ekonomik kötüleşme nedeniyle çoğu insanın sadece ekmek sağlamakla yetindiği ve bu durumun yerel pazarda durgunluğa ve talep azalmasına yol açtığı bildiriliyor.

Altı çocuk babası Melaçıf, dükkanını tekrar açma ve daha önceki aylarda olduğu gibi tavuk alımlarını yeniden başlatma konusunda endişelerini dile getiriyor. İnsanların alım yapmaması ve tavukların stokta kalması riskinden korktuğunu belirten Melaçıf, pazardaki durumu günlük olarak takip ediyor; umutla, hatta küçük de olsa bir iyileşme gözlemlemeyi umuyor, ancak şu ana kadar bu çabaları sonuçsuz kalmış durumda.

Yemen'in El-Hudeyde ilinde, bir müşterisine iki tavuk gösteren seyyar satıcı (Getty)
Yemen'in El-Hudeyde ilinde, bir müşterisine iki tavuk gösteren seyyar satıcı (Getty)

Sana ve Husilerin kontrolü altındaki diğer şehirlerdeki çoğu tavuk pazarı, halkın satın alamaması nedeniyle şu anda büyük bir durgunluk ve satış hareketlerinde düşüş yaşıyor. Bu durum, ekonomik ve yaşam koşullarının sürekli kötüleşmesi, maaşların ödenmemesi ve iş fırsatlarının azlığından kaynaklanıyor.

Sana'daki tavuk tüccarları, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalarda, mallarını ekonomik durgunluktan dolayı satamadıklarından şikayetçi oldular. Bunun nedeni olarak, insanların eskisi gibi tavuk satın almaya şu anda ilgi göstermemelerini; kötüleşen durumların bir sonucu olarak gösteriyorlar.

Miktarı azaltma

Tavuk satışı yapan dükkan sahipleri, pazar hareketlerindeki düşüş nedeniyle, ticaret yaptıkları günlük tavuk miktarlarını azaltmak zorunda kaldıklarını belirtiyorlar. Bu durum, vatandaşların alım gücündeki sürekli düşüş nedeniyle satış yapamama korkularından kaynaklanıyor.

Ebeveynine tavuk yetiştirerek yumurta üretimine yardım eden Yemenli çocuk, Ebyen ilinde (Birleşmiş Milletler)
Ebeveynine tavuk yetiştirerek yumurta üretimine yardım eden Yemenli çocuk, Ebyen ilinde (Birleşmiş Milletler)

Bu zorluklar sadece tavuk eti tüccarları ve satıcıları ile sınırlı kalmıyor, aynı zamanda Sana ve diğer bölgelerde yaşayan milyonlarca insanı da etkiliyor. Bu insanlar daha önce olduğu gibi, hâlâ çocuklarına haftada bir kez bile olsa çeşitli et ürünlerini sağlayamadıklarını ifade ediyorlar.

Eğitim sektöründe çalışan Sana'daki bir memur olan Usame, ailesinin ve kendisinin, sekiz kişiden oluşan ailesiyle birlikte, maddi durumların kötüleşmesi nedeniyle tavuk eti, diğer hayvansal etler ve balık tüketiminden vazgeçtiklerini anlatıyor.

Usame, Şarku’l Avsat’ yaptığı açıklamada, başkentteki çoğu insanın, darbe ve Husi grubunun ateşlediği savaş yıllarında gıda çeşitliliğinden yoksun masalara oturduklarını belirtiyor.

Art arda gelen krizler

Husi grubunun kontrolü altındaki Yemen şehirlerinde yaşayan milyonlarca insan, Husilerin yoksullaştırma politikaları nedeniyle sürekli gıda krizi yaşıyor. Bu politikalar, devlet sektörlerinde çalışan personelin maaşlarının ödenmemesi, temel ve gerekli malzemelerin sıkıntısı gibi krizlerin yaratılmasını ve yakıt, gaz, gıda maddelerinin kara borsaya yönlendirilmesini içeriyor. Bu kara borsa, Husi liderler ve tüccarlar tarafından yönetiliyor.

Amran ilinde yaşayan bir Yemenli, bir yardım kuruluşu tarafından sağlanan gıda yardımını alıyor (EPA)
Amran ilinde yaşayan bir Yemenli, bir yardım kuruluşu tarafından sağlanan gıda yardımını alıyor (EPA)

Bunun yanı sıra, tüccarlar, iş adamları, şirketler ve ticari kuruluşlar üzerinde uygulanan vergi ve haraçlar da var. Bu durum, maliyetlerin fiyatlara yansıtılmasıyla telafi ediliyor, bu da vatandaşın yoksullaşmasına, alım gücünün zayıflamasına ve birçok temel malzeme ve hizmetten vazgeçmek zorunda kalmasına neden oluyor.

Daha önceki bir Birleşmiş Milletler raporu, Husilerin kontrolü altındaki bölgelerde, tavuk ve yumurtası fiyatlarının, kontrol noktalarında tavuk ve yumurtaya uygulanan vergilerin son zamanlarda artmasıyla büyük oranda yükseldiğini doğrulamıştı.

Birleşmiş Milletler Kıtlık Erken Uyarı Ağı'na (FEWSNET)  göre, bu durum milyonlarca ailenin protein ve diğer besin maddelerine erişimini kısıtlıyor. Ayrıca, Birleşmiş Milletler raporu Yemen'deki hayvan fiyatlarının yükseldiğini de belirtiyor.

İşsizler Sana'daki bir ticari kuruluşun avlusunun önünde uyuyor (Şarku'l Avsat)
İşsizler Sana'daki bir ticari kuruluşun avlusunun önünde uyuyor (Şarku'l Avsat)

Raporda, sadece başkent Sana'nın günlük canlı ve dondurulmuş tavuk tüketiminin yaklaşık iki milyon tavuğa ulaştığı belirtiliyor. Husiler ise her bir tavuk için 300 Yemen Riyali (2010 yılına kadar 10 Riyal idi) vergi alıyorlar (Husilerin kontrolündeki bölgelerde dolar yaklaşık 530 Yemen Riyaline denk geliyor).

Birleşmiş Milletler raporuna göre Husiler, sadece başkent Sana'ya giren yaklaşık iki milyon canlı ve dondurulmuş tavuktan (günlük) yaklaşık bir milyon dolarlık vergi ve haraç geliri elde ediyor.



Yeni Suriye: Müttefikler çatışması ve Rusya'nın dönüşü

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
TT

Yeni Suriye: Müttefikler çatışması ve Rusya'nın dönüşü

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera

İbrahim Hamidi

Kesin olan şu ki, Şam'ın müttefiklerinin ajandalarının öne çıktığı ve çatıştığı, Suriye üzerine mücadelenin yeniden alevlendiği yeni bir aşamayla karşı karşıyayız.

Suriye yeni bir aşamaya girdi. Rejimin geçen yıl sonunda devrilmesinden bu yana süregelen “balayı” sona erdi. Fırat'ın doğusundaki Haseke'de düzenlenen “Bileşenler Birliği Konferansı”, “Kürt dosyası” konusundaki Fransa-Türkiye anlaşmazlığı, “Dürzi dosyası” ile ilgili Amman Diyaloğu ve Rusya'nın rolünün temkinli bir şekilde geri dönüşü gibi birçok gelişme buna işaret ediyor.

Kuzeydoğu Suriye'deki Özerk Yönetim tarafından düzenlenen “Bileşenler Konferansı”nın Fransa'nın desteği ve ABD'nin onayı olmadan düzenlenmesi imkânsız. Çünkü her iki ülkenin askeri ve özel kuvvetleri, uluslararası koalisyonun bir parçası olarak Fırat'ın doğusunda bulunuyor. Dürzi Şeyhi Hikmet el-Hicri ve “Alevi Konseyi” Başkanı Gazal Gazal'ın konferansa katılımı da salt bir tesadüf olarak değerlendirilemez. Aksine bu, hükümetin ve “Sünni çoğunluğun” tutumuna karşı çıkan bir “Azınlık ittifakı”nın oluşumunun başlangıcını işaret ediyor.

Öyleyse Suriye'de ademi merkeziyetçi sisteme doğru bir eğilim var. Bu eğilim, konferansın sonunda ademi merkeziyetçilik ilkesini, yeni anayasa taslağının hazırlanmasını ve ülkede yeni bir ordu kurulmasını destekleyen sonuç bildirgesinde açıkça görülüyordu. Daha sonra atılan adımlar da bu eğilimi pekiştirdi; üç Dürzi dini otorite, tutumlarını birleştirme yönünde adımlar attı. Şeyh Hamud el-Hinavi ve Yusuf el-Cerbu, Hicri'nin açıkladıklarına benzer tutumlar içeren ve hükümeti ve davranışlarını açıkça eleştiren, ayrıca uluslararası soruşturma çağrısında bulunan, İsrail de dahil olmak üzere birçok ülkenin tutumlarını referans gösteren bir video yayınladılar.

Bileşenler Birliği Konferansı’nı takip eden bir diğer adım, Ürdün ve ABD'nin Amman'da hükümet ile Dürzi dini otoriteleri arasında, çeşitli ülkelerden yetkililerin katılımıyla, bakanlar düzeyinde bir müzakere süreci için hazırlıklara başlamasıydı. Aslında bu süreç iki karmaşık meselenin, yani Kürt meselesi ile Dürzi meselesinin ele alınmasında uluslararası Paris sürecine bölgesel bir alternatif oluşturma arzusunu yansıtıyor.

Tüm bilgiler, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın birkaç gün önce Şam'da eş-Şara ile yaptığı görüşmede verdiği mesajın, Paris sürecini dondurmayı amaçladığını gösteriyor. “Bileşenler Konferansı” da Fransız sürecini baltalama arzusunu pekiştirdi

Paris, Ürdün sınırındaki güney şehirlerinin geleceğini görüşmek üzere Suriye-İsrail görüşmelerine ev sahipliği yapmıştı. Tel Aviv, güneydeki tüm ağır ve orta silahların çekilmesi Süveyda, Dera ve Kuneytra illerinde İsrail hava desteğiyle yerel konseyler ve bağımsız yönetimlerin kurulması da dahil olmak üzere bir talep listesi sunmuştu. Paris ayrıca, 10 Mart'ta Kürt meselesini ve Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile Suriye Demokratik Güçleri Lideri Mazlum Abdi arasındaki anlaşmanın uygulanmasını ele alan Suriye-Amerikan-Fransız görüşmelerine de ev sahipliği yaptı.

Tüm bilgiler, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın birkaç gün önce Şam'da Şara ile yaptığı görüşmede verdiği mesajın, Paris sürecini dondurmayı amaçladığını gösteriyor. Ankara Paris'i “Kürtlere taraftar”, Paris de Ankara'yı Şara hükümetine taraftar gördüğünden, “Bileşenler Konferansı” Fransız sürecini baltalama arzusunu pekiştirdi. Sonuç olarak Suriye hükümeti, Paris'te Kürtlerle müzakerelerin askıya alındığını resmen duyurdu.

Kürtlerle ilgili Fransa-Türkiye ve Dürzi sorunu ile güneydeki düzenlemeler konusunda Türkiye-İsrail arasındaki çatışma, Suriye hükümetinin “müttefik ittifakı”nda çatlakların oluşmaya başladığının göstergeleri. Arap, bölge ve Batı ülkelerinin Şam'ın tutumunu desteklediği aylar sona erdi ve Suriye'de dış ajandalar arasındaki çatışma dönemi başladı.

Kartları daha da karıştırmaya başlayan bir diğer gelişme ise Batı'nın tutumundaki değişim belirtilerinin ardından, Rusya'nın Suriye'deki rolünün geri döneceğine dair göstergedir

Kartları daha da karıştırmaya başlayan bir diğer gelişme ise Rusya'nın Suriye'deki rolünün geri döneceğine dair göstergedir. Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve İstihbarat Direktörü Hüseyin Selame'nin Moskova ziyareti ve Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rus yetkililerle yaptıkları görüşmeler, Şam ile Moskova arasında yeni bir ilişkinin başlangıcı niteliğinde ve şu temel konuları ele alıyor: Suriye'ye yeniden Rus silahlarının tedarik edilmesi, Hmeymim ve Tartus üslerinin ortak yönetimi, ekonomik ilişkiler, Suriye'nin çeşitli bölgelerinde Rus devriyeleri yapılması ve Beşşar Esed ile Moskova'da ikamet eden üst düzey rejim yetkililerinin kaderi.

Son yedi ayda “sınırsız Batı desteği” alan Şam, sahil bölgesi ve Süveyda'daki olaylar ve İsrail'in devam eden saldırı ve işgallerinin ardından büyük olasılıkla Batılı ülkelerin söylemlerinde, taleplerinde ve eylemlerinde bir değişim algılamaya başladı. Bu sebeple de Rusya'ya belirli hedefler doğrultusunda el uzatmak istedi. Bu hedefler; Batı ile birlikte doğulu bir denge kurmak, İsrail hareketlerini kontrol etmek, Suriye sahil bölgesinde istikrarı sağlamak, Kamışlı Havalimanı'nı işleterek ve kuzeydoğu Suriye'de devriye gezerek sahada askeri bir denge sağlamak. Türkiye’nin Moskova ile yeni Suriye arasındaki yakınlaşmadan uzak olması mümkün değil.

ABD ve Avrupa ülkeleri, Ukrayna'da savaşan Rusya'nın Suriye'ye dönmesine izin verecek mi? Şam, ademi merkeziyetçi idareleri kabul edecek mi? Bileşenler arasındaki koordinasyon siyasi koordinasyondan askeri koordinasyona mı kayacak? Şam, değişen sahneye, taleplere ve söylemlere nasıl yanıt verecek? Askeri olarak dahil olan taraflar -ABD, Türkiye, Rusya ve İsrail- arasındaki ilişkinin niteliği nedir?

Bu soruların birçok cevabı var, ancak kesin olan bir şey var; Şam'ın müttefiklerinin ajandalarının öne çıktığı ve çatıştığı, Suriye üzerindeki ve içindeki çatışmanın yeniden alevlendiği yeni bir aşamayla karşı karşıyayız.