Uluslararası Adalet Divanı'ndaki 17 yargıç İsrail aleyhindeki davaya karar veriyor. Peki, bu 17 yargıç kimdir?

Yargıçlar bugünkü oturuma başlamak için Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nın salonuna girdiler (EPA)
Yargıçlar bugünkü oturuma başlamak için Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nın salonuna girdiler (EPA)
TT

Uluslararası Adalet Divanı'ndaki 17 yargıç İsrail aleyhindeki davaya karar veriyor. Peki, bu 17 yargıç kimdir?

Yargıçlar bugünkü oturuma başlamak için Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nın salonuna girdiler (EPA)
Yargıçlar bugünkü oturuma başlamak için Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nın salonuna girdiler (EPA)

Birleşmiş Milletler'in en yüksek mahkemesi, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarının Filistinlilere yönelik devlet eliyle soykırım olduğu yönündeki Güney Afrika’nın suçlamalarına ilişkin kararını bugün açıklayacak. Mahkeme, davanın tarafları adına davaya katılan iki yargıcın yanı sıra 15 yargıçtan oluşuyor.

Uluslararası Adalet Divanı, Birleşmiş Milletler'in ana yargı organıdır ve merkezi Amerika’nın New York şehrinde bulunan Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul gibi diğer ana Birleşmiş Milletler organlarının aksine, merkezi Hollanda'nın Lahey şehrinde bulunmaktadır.

csde
“Barış Sarayı”, Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nın genel merkezi (Uluslararası Adalet Mahkemesi)

Mahkeme 1946 yılında faaliyete geçmiş ve İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra yerini "Birleşmiş Milletler"e bırakan "Milletler Cemiyeti"nin bir parçası olan Uluslararası Daimî Adalet Mahkemesi’nin alternatifi haline gelmiştir. Mahkeme, yargı yetkisini, üyelelerini, yargıçları seçme yöntemini, dava prosedürlerini ve Mahkemenin çalışmalarına ilişkin diğer teknik ayrıntıları tanımlayan Mahkeme Tüzüğüne ek olarak Birleşmiş Milletler Şartı'na dayalı olarak faaliyet göstermektedir.

Barış Sarayı

Uluslararası Adalet Divanı'nın genel merkezi olan Barış Sarayı, Lahey'in kalbinde yer almakta olup, 1907-1913 yılları arasında Amerikalı iş adamı Andrew Carnegie tarafından bağışlanan arazi üzerine inşa edilmiştir. Önce Uluslararası Daimî Adalet Mahkemesi’nin merkezi, çalışmalar tamamladıktan sonra da Uluslararası Adalet Divanı'nın merkezi olmuştur.

1946'dan sonra saray çeşitli genişletmelere, hakimlerin ofislerini barındıracak yeni binaların inşasına ve müzakere odasının kurulmasına tanık oldu. Sarayda ayrıca uluslararası hukuk kitaplarının bulunduğu genel “Barış Sarayı Kütüphanesi” ve Uluslararası Adalet Divanı'nın eserlerinin yer aldığı bir müze de bulunuyor.

Mahkeme şekli

Mahkeme, Birleşmiş Milletler Meclisi Genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi tarafından ayrı ayrı seçilen 15 yargıçtan oluşur ve görev süresi 9 yıldır. Aday gösterilen yargıç, iki organda da oyların salt çoğunluğunu elde ederse mahkemenin üyesi olur. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi, genellikle birden çok kez oylama yapılmasını gerektirir.

Mahkeme tüzüğünün 3. maddesi, Mahkeme’nin bağımsızlığının sağlanması için aynı ülkeden birden fazla üyeye sahip olamayacağını öngörmektedir. Mahkeme Tüzüğü ayrıca, bir mahkeme üyesinin idari veya siyasi görev üstlenmesine veya herhangi bir davada temsilci, danışman veya avukat olarak çalışmasına izin vermez.

dhb5r
Yargıç ve Mahkeme Başkanı Joan E. Donoghue (Uluslararası Adalet Divanı)

Mahkemenin mevcut üyeleri aşağıdaki isimlerden oluşmaktadır:

1- Joan E. Donoghue - Baş Yargıç (Amerika Birleşik Devletleri)

1956 doğumlu Amerikalı bir avukat, hukuk araştırmacısı ve Uluslararası Adalet Divanı'nın şu anki başkanıdır.

Mahkemeye ilk kez 2010 yılında, ikinci kez 2014 yılında seçilmiş, 2021 yılında ise Uluslararası Adalet Divanı yargıçları tarafından Mahkeme Başkanı olarak görev yapmak üzere seçilmiştir. British Broadcasting Corporation'ın (BBC) web sitesine göre kendisi, Uluslararası Adalet Divanı'na seçilen üçüncü ve Mahkeme Başkanı olarak seçilen ilk Amerikalı kadındır.

Donoghue, 1978 yılında Rusya'daki Kaliforniya Üniversitesi Rusya Çalışmaları ve Biyoloji bölümünden mezun oldu. 1981 yılında ise California Üniversitesi'nden Hukuk Doktorasını aldı.

Nikaragua-Amerika Birleşik Devletleri davasında ABD'de hukuk müşaviri olarak görev yapmış, 2007'den 2010 yılına kadar ABD Dışişleri Bakanlığı'nda baş hukuk müşaviri yardımcısı olarak görev yapmıştır. ABD Hazine Bakanlığı Genel Danışmanı olup, burada uluslararası finans kurumları da dahil olmak üzere bakanlık çalışmalarını her yönüyle denetlemiştir.

Uluslararası hukukun ve insan hakları hukukunun uygulanmasıyla ilgili olarak, eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Başkan Barack Obama'ya uluslararası hukukun her alanında danışmanlık yaptı.

Amerika Birleşik Devletleri'nin uyguladığı ekonomik yaptırımlara ilişkin olarak Avrupa ülkeleriyle yapılan müzakerelerde hukuk danışmanı olarak çalıştı.

rth
Yargıç Kirill Gevorgyan (Uluslararası Adalet Divanı)

2- Kirill Gevorgyan-Mahkeme Başkan Yardımcısı (Rusya)

8 Nisan 1953'te Moskova'da doğdu. Uluslararası hukuk eğitimi aldı ve aynı alanda uzmanlaştı. 6 Şubat 2015'te Uluslararası Adalet Divanı üyeliğine seçildi ve 8 Şubat 2021'den itibaren Mahkeme Başkan Yardımcısı oldu.

2009 yılından 2015 yılına kadar Rusya Dışişleri Bakanlığı'nda Hukuk Memuru ve Rusya'nın Hollanda'daki Olağanüstü ve Tam Yetkili Büyükelçisi olarak, 2003-2009 yılları arasında ise Rusya Federasyonu'nun Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nde Daimî Temsilcisi olarak görev yaptı.

Uluslararası Adalet Divanı önündeki çeşitli davalarda Rusya'yı temsil etti; bunların en önemlisi, Rusya'nın 2008 yılında Her Tür Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına Dair Sözleşme'yi ihlal etmesiyle ilgili olarak Gürcistan tarafından açılan davanın yanı sıra Kosova'nın tek taraflı bağımsızlık ilanı davasıydı. 2009 yılında Lahey'de düzenlenen Afganistan Konulu Bakanlar Konferansı'nda Rusya Federasyonu heyetinin üyesi olarak bulundu.

fve
Yargıç Peter Tomka (Uluslararası Adalet Divanı)

3- Peter Tomka (Slovakya)

1956 yılında Çekoslovakya'da doğdu. Yüksek lisans ve doktora derecelerini sırasıyla 1979 ve 1985 yıllarında Prag'daki Charles Üniversitesi'nden aldı.

Ukrayna'nın Kiev kentinde Uluslararası Hukuk ve Uluslararası İlişkiler Fakültesi'nde, Fransa'nın Nice kentinde Barış ve Kalkınma Hakları Enstitüsü'nde, Yunanistan'ın Selanik kentinde Uluslararası Kamu Hukuku ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde ve Hollanda da Uluslararası Lahey Hukuk Akademisi'nde çalışmalar yaptı.

1990 yılında Slovakya Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Hukuk Departmanı Başkanlığı görevini üstlenen Tomka, ardından Slovakya'nın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi seçildi.

Uluslararası Adalet Divanı yargıçları 6 Şubat 2009'da Tomka'yı Başkan Yardımcısı olarak, 6 Şubat 2012'den 2015'e kadar 3 yıllık bir dönem için de Mahkeme Başkanı olarak seçtiler.

2011 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi tarafından Uluslararası Adalet Divanı'na 9 yıllık ikinci bir dönem ve 2020 yılında Uluslararası Adalet Divanı'nda 9 yıllık üçüncü bir dönem için yeniden seçildi.

th6ju
Yargıç Ronnie İbrahim (Uluslararası Adalet Divanı)

4- Ronnie İbrahim (Fransa)

5 Eylül 1951'de Mısır'ın İskenderiye şehrinde doğdu. Paris Üniversitesi'nde kamu hukuku okudu.

Çeşitli Fransız üniversitelerinde doçent olarak çalıştı. 1998 yılına kadar Paris Siyasi Araştırmalar Enstitüsü'nde uluslararası hukuk profesörü olarak görev yaptı.

Fransa Dışişleri Bakanlığı'nda hukuk biriminin başına geçti ve 1998'den 2004'e kadar Fransa'yı uluslararası ve Avrupa mahkemeleri önünde birçok davada temsil etti. Bu davaların en önemlileri, Sırbistan- Karadağ'ın Uluslararası Adalet Divanı'nda Fransa'ya karşı geçici tedbirlere atıf yapılmasının istendiği Kongo-Fransa davasına ek olarak, güç kullanımının yasallığı konusunda açtığı davaydı.

İbrahim ayrıca, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından sunulan bir talepte, 2004 yılında işgal altındaki Filistin topraklarında ırkçılık duvarı inşa edilmesinin sonuçları hakkında Adalet Divanı'na hukuki görüş sunarken Fransa'yı temsil etti.

2015-2018 yılları arasında Uluslararası Adalet Divanı Başkanlığı görevini yürüttü. İlk kez 2005 yılında Divan üyeliğine seçildi, 2009 yılında yeniden seçildi ve 2018 yılında Mahkeme Başkanlığı görevini tamamladıktan sonra üçüncü kez yeniden seçildi.

fgtrbhy6
Yargıç Muhammed Benune (Uluslararası Adalet Divanı)

5- Muhammed Benune (Fas)

1943 yılında Fas'ın Marakeş kentinde doğdu. Nancy Üniversitesi ve Paris Üniversitesi'nde hukuk ve siyaset bilimi okudu, burada uluslararası hukuk alanında doktora yaptı. Ayrıca 1970 yılında Lahey'deki Uluslararası Hukuk Akademisi'nden mezun oldu.

V. Muhammed Üniversitesi'nde profesör olarak çalıştı ve 1998'den 2001'e kadar Fas'ın Birleşmiş Milletler nezdinde daimî temsilcisi olarak çalıştı, ardından Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargıç olarak çalıştı. 2006'dan beri Uluslararası Adalet Divanı'nda yargıç olarak görev yapmaktadır.

Fas'ın Birleşmiş Milletler nezdindeki büyükelçisi ve daimî temsilcisi olarak görev yaptıktan sonra Uluslararası Adalet Divanı'nda Benin ile Nijer arasındaki sınır anlaşmazlığı dosyasında yargıç olarak görev yaptı. Yugoslavya’nın Uluslararası Ceza Mahkemesindeki davasında hâkim idi ve Birleşmiş Milletler'in daimî büyükelçi yardımcısıydı.

Benune, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 59. oturumu sırasında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Altıncı Komitesi Başkanı olarak görev yaptı, Cenevre'deki Birleşmiş Milletler Tazminat Komisyonu Başkanıydı ve birkaç yıl boyunca Fas'ın hukuk danışmanlığını yaptı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun birçok oturumunda delegasyon ve 1974'ten 1982'ye kadar Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı'nda Fas delegasyonunun bir üyesi idi.

ax
Yargıç Abdülgavi Ahmed Yusuf (Uluslararası Adalet Divanı)

6- Abdülgavi Ahmed Yusuf (Somali)

Somali vatandaşıdır ve 1980 yılında Cenevre Üniversitesi'nden siyaset bilimi ve uluslararası hukuk alanında doktora derecesine sahiptir. London College ve 1. Paris Üniversitesi'nden hukuk alanında onur derecesiyle doktoraya ve Hindistan'daki KIT Üniversitesi'nden fahri doktora derecesine sahiptir.

İlk kez 2009 yılında Mahkeme üyeliğine seçildi, 2018 yılında tekrar seçildi. 2015-2018 yılları arasında Mahkeme Başkan Yardımcısı, 2018-2021 yılları arasında ise Mahkeme Başkanı olarak görev yaptı.

Ceza davalarında karşılıklı yardımlaşma konusuyla ilgili olarak Cibuti'nin Fransa'ya karşı açtığı bir davada Uluslararası Adalet Divanı'nda özel hâkim olarak görev yaptı, tahkim organlarında ve yatırım anlaşmazlıklarının çözümüne yönelik merkezlerde görev aldı. Ayrıca hukukçu ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) danışmanı olarak çalıştı.

dfv
Yargıç Xue Hanqin (Uluslararası Adalet Divanı)

7- Xue Hanqin (Çin)

1955'te doğdu ve 2010 yılında Shi Jiuyong'un 28 Mayıs 2010'da istifasıyla boşalan koltuğu doldurmak üzere seçildi. Uluslararası Adalet Divanı'nda görev yapan 3 kadın yargıçtan biri ve aynı zamanda Uluslararası Adalet Divanı'ndaki Çinli beşinci ve Çin Halk Cumhuriyeti'ni temsil eden üçüncü yargıçtır.

Xue Hanqin, 1980'de Pekin Yabancı Çalışmalar Üniversitesi'nden Sanat Lisansı, 1982'de Pekin Üniversitesi'nden Uluslararası Hukuk alanında Yüksek Lisans Diploması ve 1983 ve 1995'te Columbia Hukuk Fakültesi'nden Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini aldı. Çin Dışişleri Bakanlığı'nın Antlaşma ve Hukuk Dairesi'nde çalıştı.

2003 yılında Çin'in Hollanda büyükelçisi olarak atandı ve 2008 yılına kadar görev yaptı. Aynı yıl Çin'in Güneydoğu Asya Birliği’ndeki ilk büyükelçisi oldu.

Xue, 2018 yılında Uluslararası Adalet Divanı Başkan Yardımcısı olarak atandı. Xue, 2022'de Rus yargıç Kirill Gevorgyan ile birlikte Rusya'nın Ukrayna'daki askeri operasyonlarını askıya almasını gerektiren geçici emre karşı oy kullandı.

fdbrtnyju
Yargıç Julia Sibutende (Uluslararası Adalet Divanı)

8- Julia Sibutinde (Uganda)

1954 yılında Uganda'da doğdu. İlk kez 2012 yılında Adalet Divanı üyeliğine seçildi, 2021 yılında ise yeniden seçilmiştir.

Birleşik Krallık'taki Edinburgh Üniversitesi'nden fahri hukuk doktorası sahibidir ve 2005 ile 2011 yılları arasında Sierra Leone Özel Mahkemesi'nde yargıç olarak görev yapmadan önce birçok adli ve hukuki görevde bulunmuştur.

Başkanlığı sırasında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlemekle suçlanan Liberya Devlet Başkanı Charles Gankai Taylor'a karşı açılan dava da dahil olmak üzere birçok savaş suçu davasına bakan Sibutinde, ayrıca Uganda Yüksek Mahkemesi'nde hukuk ve ceza davalarında hâkim olarak görev yaptı. 1999'dan 2000 yılına kadar Uganda polisindeki yolsuzluğu araştıran Yargı Komisyonu’nun başkanıydı.

dcrg
Yargıç Dalvir Bahendra (Uluslararası Adalet Divanı)

9- Dalveer Bhandrai (Hindistan)

1947'de doğdu, Hindistan Yüksek Mahkemesi yargıcı olarak görev yaptı ve aynı zamanda eski Bombay Yüksek Mahkemesi Baş Yargıcı ve Delhi Yüksek Mahkemesi yargıcıdır.

Bhandari, Delhi Yüksek Mahkemesi hâkimi olarak Delhi Yüksek Mahkemesi Hukuk Hizmetleri Komitesine başkanlık etti. Aynı zamanda Dövizin Korunması ve Kaçakçılık Faaliyetlerinin Önlenmesi Yasasına ilişkin Delhi Eyalet Danışma Konseyi'nin de Başkanıydı.

Bhandari, Başbakan olarak atanmak üzere görevinden istifa eden Ürdünlü Yargıç Avn el-Hasaveneh’in yerine, Ocak 2012'de Hindistan Hükümeti tarafından Uluslararası Adalet Divanı'nda yargıçlık pozisyonuna resmi aday olarak aday gösterildi.

dfrgth6y
Yargıç Patrick Lipton Robinson (Uluslararası Adalet Divanı)

10- Patrick Lipton Robinson (Jamaika)

1944'te Jamaika'da doğdu. 30 yıldan fazla bir süre Jamaika hükümetinde çalıştı. 2015 yılında Uluslararası Adalet Divanı'na seçildi.

Başsavcılıktaki Veliaht Prens Danışmanı ve Başsavcı Birinci Asistanlığının yanı sıra kısa bir süre Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği yaptı.

26 yıl boyunca Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Altıncı Hukuk Komitesi'nde Jamaika temsilcisi olarak görev yaptı.

dfb
Yargıç Nevaf Selam (Uluslararası Adalet Divanı)

11- Nevaf Selam (Lübnan)

Lübnanlı Nevaf Selam 1953'te doğdu ve Uluslararası Adalet Divanı'nda yargıç olarak görev yapıyor. 1992 yılında Paris'teki Siyasal Araştırmalar Enstitüsü'nden siyaset bilimi alanında doktora derecesini, Harvard Hukuk Fakültesi'nden hukuk alanında yüksek lisans derecesini ve Sorbonne Üniversitesi'nden tarih alanında doktora derecesini aldı.

Avukatlık mesleğinin yanı sıra Sorbonne Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Selam, 2007'den 2017'ye kadar Lübnan'ın New York'taki Birleşmiş Milletler büyükelçisi ve daimî temsilcisi olarak görev yaptı.

Selam Birleşmiş Milletler'deki görevi süresince, Güvenlik Konseyi'nde Lübnan'ın egemenliğine saygı gösterilmesi, Suriye çatışmasından ayrılma politikasının güçlendirilmesi ve eski Başbakan Refik Hariri’ye yönelik suikast davasında Lübnan için Özel Uluslararası Mahkeme kurulması yoluyla dokunulmazlığın sona erdirilmesi için defalarca çağrıda bulundu. Ayrıca, kendi kaderini tayin hakkı ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması dahil, Filistin halkının ulusal haklarını savunma konusunda ısrar etti.

cvgfrbvf
Yargıç Iwasawa Yugi (Uluslararası Adalet Divanı)

12- Iwasawa Yugi (Japonya)

1954'te Tokyo'da doğdu. 2018'de mahkeme üyesi oldu ve 2021'de yeniden seçildi. 1977'de Tokyo Üniversitesi'nden hukuk diplomasına ve 1977'de Harvard Hukuk Fakültesi'nden hukuk alanında yüksek lisans derecesine sahiptir. 1978'de mezun oldu ve 1977'de Tokyo Virginia Üniversitesi'nden hukuk doktorası aldı.

Aralarında Japonya, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Hollanda'nın da bulunduğu birçok ülkede çeşitli üniversite ve enstitülerde akademisyen olarak çalıştı.

2007'den 2017 yılına kadar ICCPR'nin üyesi, başkanı ve başkan yardımcısı olarak görev yaptı. Japonya Uluslararası Hukuk Derneği'nin yedek üyesi, başkanı ve başkan yardımcısı olarak görev yaptı.

dj7k8l9ş0i
Yargıç George Nolte (Uluslararası Adalet Divanı)

13- Georg Nolte (Almanya)

1959 yılında Almanya'nın Bonn şehrinde doğdu. Berlin Humboldt Üniversitesi'nde uluslararası hukuk profesörü olarak görev yaptı. Birleşmiş Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu üyesiydi ve 2017 yılında başkanlığını yaptı.

2020 yılında 193 oydan 160'ını alarak Uluslararası Adalet Divanı hâkimi seçildi ve 2021 yılında 9 yıllık görevine başladı.

Özgür Berlin Üniversitesi ve Cenevre Üniversitesi'nde hukuk, uluslararası ilişkiler ve felsefe okudu ve Heidelberg Üniversitesi'nden hukuk doktorası aldı.

juk
Yargıç Hilary Charlesworth (Uluslararası Adalet Divanı)

14- Hilary Charlesworth (Avustralya)

Belçika'nın Leuven şehrinde doğdu, Avustralya vatandaşlığına sahip ve 2021'den beri mahkeme üyesidir. Melbourne Üniversitesi'nden hukuk lisans ve yüksek lisans derecesine, Harvard Hukuk Fakültesi'nden hukuk bilimleri alanında doktora derecesine sahiptir.

Avustralya Yüksek Mahkemesi ve Victoria Yüksek Mahkemesinin avukatıdır. 2021 yılında Guyana'nın Venezuela'ya karşı açtığı davada verilen tahkim kararında Uluslararası Adalet Divanı'nda özel hakimlik pozisyonu başta olmak üzere çeşitli akademik pozisyon ve görevlerde bulunmuştur. Ayrıca 2021 yılında Uluslararası Adalet Divanı'nda özel hâkim olarak görev yapmıştır. Avustralya'nın Japonya'ya karşı açtığı Antarktika balina avcılığı davasında 2011-2014 yılları arasında Birleşmiş Milletler'de İnsan Hakları Üyesi olarak görev yaptı.

gth6yj7ı
Yargıç Leonardo Nemer Caldeira Brandt (Uluslararası Adalet Divanı)

15- Leonardo Tiger Caldera Brant (Brezilya)

1966'da Brezilya'da doğdu ve 2022 yılında mahkemeye seçildi. Fransa'daki Paris Üniversitesi'nden doktorasının yanı sıra, Cenevre'deki Birleşmiş Milletler Çalışmaları Programı'ndan ileri düzey çalışmalar alanında diplomaya sahiptir. Fransa'daki Uluslararası İnsan Hakları Enstitüsü'nden ve Lahey'den uluslararası hukukta ileri çalışmalar alanında diplomaları vardır.

Brezilya'daki Minas Gerais Federal Üniversitesi'nde uluslararası hukuk profesörü olarak çalışmakta olup, Brezilya'daki ve uluslararası enstitü ve kolejlerdeki birçok akademik pozisyonun yanı sıra hukuk üzerine birçok araştırma ve makalesi bulunmaktadır.

Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi Adaylık Komitesi Danışma Komitesi üyesiydi.

Mahkeme tüzüğünün 31. maddesinde, mahkemede davanın tarafları arasından bir hâkimin bulunmaması halinde, taraflardan her birinin bir hâkim seçebileceği belirtiliyor.

Buna göre, bu davada (Güney Afrika / İsrail), Uluslararası Adalet Divanı'nın on beş yargıcına, Güney Afrika'dan özel olarak atanmış bir yargıç ve İsrail'den başka bir yargıç katılmaktadır. Onlar kendi ülkelerinin iki seçkin şahsiyetidir ve sıra dışı bir kişisel geçmişe sahiptirler.

Mahkemenin basit çoğunlukla vereceği kararları hukuki açıdan bağlayıcı, ancak mahkemenin bunları uygulayacak bir mekanizması yok.

h5yj67j
Yargıç Aharon Barak (sağdaki fotoğrafın ortasında) ve yanında Uluslararası Adalet Divanı'nda Yargıç Dikgang Moseneke (soldaki fotoğrafın ortasında) var (AP)

16- Dikgang Moseneke

Reuters'e göre 76 yaşındaki Moseneke, ırkçılığa karşı mücadele eden ve ülkenin demokrasiye geçişinde önemli rol oynayan Güney Afrika'nın en kıdemli emekli yargıçlarından biridir. 15 yaşındayken ırkçılığı protesto ettiği için hapse atıldı ve Güney Afrika'daki kötü şöhretli Robben Adası hapishanesinde Nelson Mandela ile arkadaş olarak 10 yıl geçirdi.

Moseneke, üniversite eğitimini parmaklıklar ardında okudu ve serbest bırakıldıktan sonra avukat olarak çalıştı. Mandela ondan Güney Afrika'nın geçici anayasa taslağının hazırlanmasına yardım etmesini ve ilk demokratik seçimleri denetlemesini istedi. 2002 yılında Güney Afrika Anayasa Mahkemesi'ne atandı. 2005 yılında Yüksek Mahkeme Baş Yargıç Yardımcılığına atandı ve 2016 yılında emekli olana kadar bu görevi sürdürdü.

Oxford Üniversitesi ile 2021 yılında yaptığı otobiyografik bir röportajda, çocukluğunda derin bir doğru ve yanlış anlayışına sahip olduğunu belirtti. "Irkçılık gerçekten büyük bir öğretmendi, çoğu ülke gibi insanlara eşitsizliği öğretti" dedi.

Pretoria Üniversitesi'nde uluslararası insan hakları hukuku profesörü Frans Viljoen, Moseneke'nin, "davaların gerçeklerini takip eden, geniş vizyona sahip, adil bir yargıç" olarak tanındığını söylüyor.

17- Aharon Barak

87 yaşındaki Aharon Barak Holokost'tan sağ kurtulanlardan biri. 1936'da Litvanya'da doğdu ve İsrail'de Yüksek Mahkeme Başkanı olarak görev yaptı. Litvanya'nın merkezindeki Kovno (Kaunas) kentindeki gettodan, annesi tarafından orada üretilen üniformalarla dolu bir çantanın içine saklanarak kaçırıldı. İsrail Devleti'nin kuruluşunun ilanından bir yıl önce, 1947'de İngiliz mandasına tabi olan Filistin'e göç etti. 1975 ila 1978 yılları arasında İsrail Başsavcısı olarak görev yaptı. 1978'de Yüksek Mahkeme'ye atandı ve 1995'ten emekli olduğu 2006 yılına kadar Baş Yargıç olarak görev yaptı.

Barak, Yüksek Mahkeme'nin güçlü bir destekçisi olarak biliniyor ve geçen yıl yargı sistemini elden geçirme çabaları kamuoyunda kutuplaşmaya yol açan Başbakan Binyamin Netanyahu'yu ağır bir şekilde eleştirdi. Şarku’l Avsat’ın ulaştığı bilgilere göre geçtiğimiz kasım ayında Kanada'nın günlük gazetesi The Globe and Mail'e verdiği röportajda Barak, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarına desteğini dile getirdi. Barak şöyle dedi: “Hükümetin yaptıklarına tamamen katılıyorum.” İsrail'in Gazze'de soykırıma yönelik bir savaş yürüttüğü yönündeki suçlamalara ilişkin bir soruya yanıt veren Barak, bu terimin Hamas hareketinin İsrail'e yönelik 7 Ekim'de başlattığı saldırıları tanımlamak için kullanılması gerektiğini ifade ederek, "Bizim yaptığımız, onların bu konuyu tekrarlamalarını engellemektir" ifadelerini kullandı.



Mahmud Abbas'ın ABD'nin vize yasağının ardından Londra’ya gerçekleştirdiği ziyaretin arka planında ne yatıyor?

Mahmud Abbas pazartesi günü Keir Starmer ile görüştü (AFP)
Mahmud Abbas pazartesi günü Keir Starmer ile görüştü (AFP)
TT

Mahmud Abbas'ın ABD'nin vize yasağının ardından Londra’ya gerçekleştirdiği ziyaretin arka planında ne yatıyor?

Mahmud Abbas pazartesi günü Keir Starmer ile görüştü (AFP)
Mahmud Abbas pazartesi günü Keir Starmer ile görüştü (AFP)

İsa en-Nehar

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, göreve geldiğinden bu yana Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantılarına katılmayı yıllık bir gelenek haline getirdi. BM kürsüsüden, en az 20 dakika, bazen de bir saate kadar süren konuşmalar yaptı. En dikkat çekici konuşması, 2011 yılında ülkesinin tam üyelik başvurusunu duyurduğu konuşmaydı.

Ancak, 2005 yılından bu yana BM'de düzenli bir şekilde konuşmacı olarak yer alan 90 yaşındaki Abbas, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, İsrail'in ‘iki devletli çözüm’ konferansını reddetmesine destek olarak Filistin heyetinin New York'a girişini engelleme kararı nedeniyle 2025 yılında konferansa katılamayabilir.

Abbas, Filistin devletinin tarihi bir olay olarak tanınmasını kaçırmak istemiyor, ancak bunu New York'tan izlemenin ne kadar zor olacağını da biliyor. ABD’nin baskısı, Batılı ülkelerin Filistin devletini tanıyacaklarına dair verdikleri taahhütleri güvence altına almak için ‘önleyici’ önlemler almasını zorunlu kılınca bu hafta İngiltere’nin başkenti Londra'ya sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi.

Independent Arabia Abbas'ın İngiltere ziyaretinin ayrıntıları, öncelikleri ve ABD'yi vize yasağı kararını geri almaya ikna etmek için devam eden çabalarının yanı sıra Filistin'in ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'ya gönderdiği mektup hakkında Filistin Yönetimi'nden dört diplomat ve üst düzey yetkiliyle görüştü.

Abbas-Starmer görüşmesi

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Abbas, İngiltere’nin 22 Eylül'de Filistin devletini tanıdığının duyurulması beklenen açıklamasına birkaç hafta kala, ABD'nin Gazze'de ateşkes için açıkladığı öneriden bir gün sonra, pazartesi günü İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile bir araya geldi.

Independent Arabia’ya konuşan Filistinli bir diplomat, Abbas'ın İngiltere ziyaretinin başlıca amacının, Avrupa'yı bir araya getirerek ABD'yi Filistin heyetinin New York'a girişini yasaklama kararını geri almaya ikna etmek olduğunu açıkladı.

Filistinli diplomat, BM Genel Kurul toplantılarına birkaç gün kala 17 Eylül'de Londra'yı ziyaret edecek olan ABD Başkanı Donald Trump'ın İngiltere'ye Filistin'i tanımayı ertelemesi için baskı yapacağına dair endişeler olduğunu doğruladı.

Bu yüzden Abbas, İngiltere'ye aceleyle gitti ve Londra’nın Filistin devletini tanınmasını sağlamak için proaktif çabalar gösterdi. İngiltere’nin ardından, Suudi Arabistan ile birlikte ‘iki devletli çözüm konferans’ için öncülük eden Fransa'nın da tanıma kararı alması bekleniyor.

Londra'dan olumlu göstergeler

Bu hafta Yvette Cooper'ın David Lammy'nin yerine Dışişleri Bakanı olarak atanmasının ardından Filistinliler, bu gelişmenin Lammy'nin görev süresi boyunca daha katı bir tutum sergileyen İngiltere'nin özellikle de sağ kanadın Başbakan Starmer'a baskıları nedeniyle politika değişikliği yapması beklentisi varken İsrail'e yönelik söylemlerinde bir değişikliğe yol açacağından endişe duyuyor. Bu endişeler, Cooper'ın İçişleri Bakanı olarak, İngiltere genelinde İsrail'e karşı kitlesel gösteriler düzenleyen Palestine Action grubunu ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırmak için çaba sarf ettiği önceki çabaları yüzünden daha da arttı.

Ancak Filistinli diplomatlara göre Abbas, Starmer'dan İngiltere'nin Filistin'i tanıma kararını uygulamaya devam edeceğine dair güven verici mesajlar ve taahhütler aldı. Londra'nın Trump'a Filistin heyetine getirdiği vize yasağını kaldırması için müdahale edip etmeyeceği henüz belli değil, ancak Filistinliler, Washington'dan geri adım atmasını ve Filistin heyetinin New York'a girmesine izin vermesini isteyen Avrupa Birliği'ne (AB) güveniyor.

Independent Arabia ile yaptığı röportajda, Filistin Yönetimi siyasi danışmanı Munir el-Cagub, ülkesinin İngiltere Başbakanı'ndan bu ay Filistin Devleti'ni resmen tanıma taahhüdünü teyit eden olumlu sinyaller aldığını söyledi.

Abbas-Starmer görüşmesinde ayrıca Filistin devletinin tam sorumluluk üstlenerek iyileştirme ve yeniden inşa planını uygulamasına olanak sağlanması ve ‘sömürgeci yerleşim birimlerinin genişletilmesi, yerleşimci terörizmi ve ilhak’ dahil olmak üzere tüm tek taraflı önlemlerin durdurulması konuları ele alındı.

Filistin Devlet Başkanı Abbas, Londra'yı ziyaret ederken, İsrail Devlet Başkanı Isaac Herzog'un salı günü Londra’yı ziyaret etmesi planlanıyor. Buna karşın İşçi Partisi'nin önde gelen isimleri, İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşını protesto etmek amacıyla Starmer'ın Herzog ile görüşmeyi reddetmesi çağrısında bulundu.

ABD’nin Filistin heyetine getirdiği vize yasağının arka planında ne var?

Filistinli yetkililer, ABD'nin iki devletli çözüm konferansını reddetmesi karşısında şaşırmış değiller, ancak Washington'ın Filistin heyetinin New York'a girişini engellemesini de beklemiyorlardı. Bazıları, vize yasağının Batı'nın Filistin devletini tanımasının ciddiyetini ve etkisini gösterdiğini belirtirken, yetkililerden biri Washington'ın gözünde en katı çizgide olan İranlı yetkililerin, eski ABD’li yetkililerin onları engelleme taleplerine rağmen daha önce Genel Kurul'a katılmalarına izin verildiğine dikkati çekti.

Independent Arabia’ya konuşan Filistinli bir diplomat, Filistin Yönetimi'nin Washington'a ABD'ye giriş için başvuruda bulunduğunu ve resmi olarak reddedildiğine dair herhangi bir bildirim almadığını söyledi. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 29 Ağustos'taki açıklamasından sonra vize yasağını basından öğrendiklerini belirten Filistinli diplomat, ayrıca, bu kararın sadece New York'a giden heyete değil, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın muafiyet tanıyacağını açıklamasına rağmen, Filistin'in BM daimi temsilciliğindeki diplomatlara da uygulandığını kaydetti.

Filistinli diplomatın açıklamasına göre Filistin Yönetimi, iki devletli çözüm konferansını Cenevre'deki BM’nin ikinci genel merkezine taşımak da dahil olmak üzere alternatif seçenekleri değerlendirdi, ancak henüz bu konuda bir karar almadı. Filistin Yönetimi, Batılı ülkeleri, Trump yönetiminin kararını yeniden gözden geçirmeye çağırmak için çabalarını sürdürürken, ABD’nin Filistin heyetine getirdiği vize yasağı 1988 yılında Yaser Arafat'ın New York'a girişinin yasaklanmasını akıllara getirdi.

Kararın alınmasından birkaç gün sonra, Filistin Devlet Başkanı Yardımcısı Hüseyin eş-Şeyh de dahil olmak üzere üst düzey Filistinli yetkililer, Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap ülkeleri ve Batı ülkeleriyle konferans hakkında görüşmek üzere derhal harekete geçerek Filistin Yönetimi'nin 1947 BM Genel Kurul kararının ihlali olarak gördüğü bu kararı ABD'nin geri almasını talep ettiler.

Filistinli diplomatlardan bir diğeri, Hüseyin el-Şeyh'in geçtiğimiz hafta Suudi Arabistan'ı ziyaretinin ardından ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'ya doğrudan bir mesaj göndermeye karar verdiğini söyledi. Filistinli diplomata göre Hüseyin el-Şeyh mesajda, ABD'nin vize yasağı getirme gerekçelerini çürüttü ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın iddialarının aksine, Filistin Yönetimi'nin antisemitizmi reddettiğini ve askeri çözümleri teşvik etmediğini vurguladı.

Öte yandan Trump yönetimi, Filistin Yönetimi'ni ‘terörizmi ve 7 Ekim saldırısını kınamamakla’ suçlayarak tartışmalı kararını savunurken Filistin Yönetimi'nin Filistin devletinin tek taraflı olarak tanınması için gösterdiği çabaları kınadı.

ABD'nin Gazze'deki savaşı sona erdirmeye yönelik önerisi

İngiltere, Filistin ve İsrail ile görüşmelerini sürdürürken İsrail, Hamas'ı teslim olmaya ve rehineleri serbest bırakmaya zorlamak için ‘devasa bir fırtına’ ile Gazze'de yıkımı artıracakları tehdidinde bulundu. Tel Aviv, ABD'nin ateşkes önerisini kabul ederken Hamas, ABD'nin önerisini değerlendirdiğini açıkladı.

ABD Başkanı Trump pazar günü yaptığı açıklamada Gazze için Hamas'ın elinde tuttuğu tüm rehinelerin serbest bırakılmasına yönelik bir anlaşmanın yakında sağlanabileceğini belirtti. Öte yandan İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in ABD'nin önerisini kabul ettiğini ve rehinelerin serbest bırakılması ve hareketin silahlarını teslim etmesini de içeren savaşı sona erdirecek kapsamlı bir anlaşmayı kabul etmeye hazır olduğunu söyledi.

Savaş, 2023 yılında Hamas ve diğer Filistinli silahlı grupların İsrail'in güneyine düzenlediği saldırının ardından patlak verirken aralıklarla varılan iki ateşkes anlaşmasıyla kesintiye uğradı. Bunlardan ilki 2023 kasım ayında yapıldı, ikincisi ise bu yılın ocak ayından mart ayına kadar sürdü.

Savaş boyunca, savaşı sona erdirmek için yapılan müzakereler, İsrail'in Hamas'ın tüm rehineleri serbest bırakmasını ve silahlarını teslim etmesini şart koşması, Hamas'ın ise Filistinliler bağımsız bir devlete kavuşana kadar silahlarını teslim etmeyeceğini söylemesi nedeniyle tıkanmış durumda.


Sahel bölgesindeki hükümet yanlısı milisler ve devletin kontrolü dışındaki silahlar

Menaka dışındaki çölde toplanan Mali'nin Azavad bölgesinde faaliyet gösteren silahlı siyasi hareket Azavad Kurtuluş Hareketi üyeleri, 14 Mart 2020 (AFP)
Menaka dışındaki çölde toplanan Mali'nin Azavad bölgesinde faaliyet gösteren silahlı siyasi hareket Azavad Kurtuluş Hareketi üyeleri, 14 Mart 2020 (AFP)
TT

Sahel bölgesindeki hükümet yanlısı milisler ve devletin kontrolü dışındaki silahlar

Menaka dışındaki çölde toplanan Mali'nin Azavad bölgesinde faaliyet gösteren silahlı siyasi hareket Azavad Kurtuluş Hareketi üyeleri, 14 Mart 2020 (AFP)
Menaka dışındaki çölde toplanan Mali'nin Azavad bölgesinde faaliyet gösteren silahlı siyasi hareket Azavad Kurtuluş Hareketi üyeleri, 14 Mart 2020 (AFP)

Sergey Eledinov

Afrika'daki Sahel bölgesinde güvenlik durumu son derece istikrarsız olmaya devam ediyor. Nijer, Burkina Faso ve Mali'de cihatçı ve ayrılıkçı gruplarla şiddetli çatışmalar sürerken, şehirlere ve askeri üslere yönelik saldırılar hız kaybetmiyor ve sivil kayıpların sayısı artıyor.

G5 Sahel grubu ülkelerinin hükümetleri bu zorlukları aşmak için çabalarını artırırken silah ve askeri teçhizat tedarikini sürdürüyor, Rus ve Türk uzmanların ve askeri eğitmenlerin yardımını alıyor. Ayrıca Mali ordusu ile ortak operasyonlarda Rusya'nın Afrika Kolordusu'ndan birlikler destek veriyor. Bunun yanında ek seferberlik ilan eden hükümetler, subay ve astsubayları eğiten askeri akademilerden mezun olanların sayısı arttırdı.

Ancak, ulusal orduların sınırlı kaynakları nedeniyle, 2025 yılında koalisyon devletlerinin himayesinde kurulan düzensiz silahlı oluşumlar olan hükümet yanlısı milisler, cihatçı gruplarla mücadelede giderek daha önemli bir rol oynamaya başladı.

Nijer Garkuwar Kassa programını başlattı

Nijer 19 Ağustos'ta, M62 Hareketi (Nijer'deki askeri liderlik), orduyu desteklemek için gönüllü birlikler oluşturmak amacıyla ‘vatanın kalkanı’ anlamına gelen ‘Garkuwar Kassa’ adlı sivil milisleri seferber etmek için bir program başlattı. Program kapsamında gönüllüler, ulusal güvenlik güçleriyle birlikte çatışma bölgelerine gönderilmeden önce başkent Niamey'de eğitim alıyor.

Nijer, geçmişte milisler yüzünden büyük acılar yaşamış olsa da aşırılık yanlıları bu grupları kendi amaçları için kullandıklarında, kaynakların kıtlığı şimdi yetkilileri bir kez daha büyük riskler almaya itiyor. Bölgesel açıdan bu modeli benimsemede nispeten geç kalan Nijer, Burkina Faso'nun Vatan Savunması Gönüllüleri’ni (Volontaires Pour la Défense de la Patrie/ VDP) örnek alıyor.

Burkina Faso’nun VDP’si

VDP, Burkina Faso'nun devlete bağlı paramiliter yapılarından biri. Cihatçı gruplara karşı mücadelede ordu ve güvenlik güçlerine destek olmak amacıyla 2020 yılında Cumhurbaşkanı Roch Marc Christian Kaboré tarafından imzalanan kararnameyle resmi olarak kuruldu.

Ülke genelinde kendiliğinden ortaya çıkan öz savunma gruplarının ardından kurulan bu gruplar, Sahra altı Afrika'da yaygın olan geleneksel kapalı avcı kardeşliklerine dayanıyor. Geçmişte ‘yol kesen haydutlar’ olarak bilinen yasadışı çetelerle mücadele eden bu avcı kardeşlik gruplarının başında ‘Dozolar’ (Donzolar) geliyor.

Bu marjinal yapı, bu grupların kıtadaki silahlı çatışmalara karışmasına neden oldu. Doussolar, 2002 ile 2011 yılları arasında Fildişi Sahili'ndeki ve 2012 ile 2019 yılları arasında Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki savaşlara katıldı. Daha sonra bu grup Burkina Faso'da ülkenin en büyük etnik grubu olan Mossilerin ana dili Mooré'de ‘orman muhafızları’ anlamına gelen ‘Koglweogo’ adını aldı.

Yerleşik Mossi ve göçebe Fulani arasındaki, çoğunlukla toprak kullanımıyla bağlantılı tarihsel gerilimler, daha tehlikeli bir aşamaya girdi. Çoğunlukla Mossilerden oluşan hükümet yanlısı birlikler, cihatçı grupların üyelerinin çoğunun mensubu olduğu Fulanilere karşı ‘etnik temizlik niteliğinde ihlallerde bulunmakla’ suçlanıyor.

Gönüllüler topluluğu kuruluşundan bu yana, üye edinme, oluşum ve eğitim, maaş, ikmal ve tıbbi destek, teçhizat ve ulaşım ile silahlanma gibi birçok açıdan ulusal ordudan farklıydı.

Gönüllü birlikler kuruluşundan bu yana, üye edinme, oluşum ve eğitim, maaş, ikmal ve tıbbi destek, teçhizat ve ulaşım ile silahlanma gibi birçok açıdan ulusal ordudan farklıydı. Ordudan ve hükümetten arta kalan kaynaklarla geçinen gönüllü birliklerin koşulları, onları ‘bizim Wagner'imiz’ olarak tanımlayan Burkina Faso Geçici Devlet Başkanı İbrahim Traoré'nin göreve gelişiyle gözle görülür bir iyileşme sağlamadı. Ancak ironik bir şekilde, gönüllülerin hoşnutsuzluğu hükümete veya Traoré'ye değil, ulusal orduya yönelik oldu.

Bu birliklerin genişlemesi, hükümeti onları barındıracak resmi bir çatı kuruluş kurmaya itti. VDP güçleri başından beri ağırlıklı olarak yerleşik bir tarım topluluğu olan Mossi üyelerinden oluşuyordu. Bu durum, uzun süredir toprak ve otlatma hakları konusunda çatıştıkları göçebe Fulaniler ile aralarındaki tarihi gerilimi daha da körükledi. Cihatçı grupların üyelerinin çoğunu oluşturan Fulaniler olmasına rağmen, VDP Fulanilere karşı ‘ihlaller ve hatta etnik temizlik yapmakla’ suçlanıyor.

sdfrgty
Vagadugu eyaletinde VDP programına kaydolmak için başvuru formlarıyla sıraya giren erkekler, Kasım 2022 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre VDP, kurulduğu günden bu yana, üye edinme, eğitim yapısı, maaş düzeyleri, ikmal ve tıbbi destek, silahlanma ve ulaşım açısından düzenli ordudan farklılık gösterirken genellikle ordu ve hükümetten geriye kalan kaynaklarla geçimini sağlıyor. Burkina Faso Geçici Devlet Başkanı İbrahim Traoré'nin onları ‘bizim Wagner'imiz’ olarak tanımlamış olmasına rağmen VDP’nin koşullarında gözle görülür bir iyileşme olmadı. Ancak gönüllüler, hoşnutsuzluklarını hükümete veya Traoré'ye değil, orduya yönelttiler. Bu da hükümeti 50 bin gönüllüyü daha silah altına alma programını uygulamaya koymaya itti. Program başarılı olurken VDP’nin 2022 yılının kasım ayı itibarıyla üye sayısı 90 bine ulaştı. Düzenli ordunun personel sayısı ise sadece 14 binle sınırlı kaldı. Ancak, ekipman ve malzeme açısından yetersiz olan bu devasa kitle, cihatçı saldırıların şiddetlenmesiyle ağır kayıplar vermeye başladı ve isyancılara karşı ‘savaşın yakıtı’ haline geldi.

Ordu, jandarma ve polis güçlerinden farklı olarak, bazı gönüllü birliklerin ‘topluluklar’ olarak adlandırılıyordu ve tarihsel olarak bulundukları bölgelerde düzeni sağlamakla görevlendirilmişlerdi. Bu toplulukların ordu birliklerinden uzaklığı ve ordunun hareket kabiliyetinin yetersizliği, yerel gönüllülerin kendi kaynaklarına güvenmelerini ve konumlarını güçlendirmelerini sağladı.

gh
Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'nun (ECOWAS) Nijerya'nın başkenti Abuja’da düzenlenen 66. Olağan Oturumu sırasında Burkina Faso, Nijer, Mali ve Gine temsilcilerine ayrılan yerler, 15 Aralık 2024 (Reuters)

Merkezi hükümetin otoritesinin zayıflamasıyla birlikte, gönüllü birlikler kontrol ettikleri bölgelerde fiilen yerel otoriteler haline geldi. Bu birliklerin bazıları, gasp, yağma, arazi gaspı, yargısız infazlar, etnik temizlik ve hatta cihatçı gruplarla iş birliği yapmakla suçlanıyor. Bu uygulamalar, yarı-hükümet işlevlerine denk geliyor.

Gönüllüler ile ordu arasındaki artan düşmanlık, gönüllülerin kontrolü altındaki bazı bölgelerin, başkent Vagadugu’ya sadece nominal bağlılık gösteren yarı özerk bölgeler haline gelmesine yol açtı. Yerel bölgelerde gönüllü grupların varlığı, cihatçıların yeni saldırılara yol açarken gönüllü birliklerin halk arasında iş birlikçi olduğu iddia edilen kişileri daha yoğun bir şekilde takip etmesine neden oldu. Bu durum, toplumsal gerilimi artırdı ve genel güvenlik durumunun kötüleşmesine katkıda bulundu.

Burkina Faso hükümeti 30 Ağustos 2025'te, 2 bin 500 Dozo avcısının ülkenin topraklarının kontrolünü ele geçirmek için güçlerini birleştirmeye hazır olduğunu duyurdu.

Tuareg oluşumları ve Dozo Öz Savunma Birlikleri

Mali'deki hükümet yanlısı paramiliter gruplar oldukça çeşitli ve geniş bir alana yayılmış durumda. Bunlar arasında, Bamako'ya sadık Tuareg silahlı oluşumlar öne çıkıyor. Azavad Kurtuluş Hareketi (MSA) ve Imghad Tuareg ve Müttefikleri Öz Savunma Grubu (GATIA) tarafından yönetilen bu oluşumlar, etnik kimliklerini Tuaregler içindeki Dawsahaq ve Imghad kabilelerinden alırken Dawsahaqlardan yaklaşık 3 bin, Imghadlardan ise bin üyesi bulunuyor.

Bağımsız bir Azavad devleti kurma fikri, Tuareg toplulukları arasında oybirliği ile destek görmezken çatışmanın başlıca nedeni siyasi yönelimden çok iç kabile mücadelesiydi. Asil kabileler olarak kabul edilmeyen Imghad ve Dawsahaq kabileleri, yeni devletin liderliğini üstlenen asillerden Ifoghas kabilesinin hakimiyetine boyun eğmeyi reddettiler.

Devletin mali olarak zayıf olması nedeniyle, silahlı grupların oluşumu tek savunma aracı haline geldi ve bu da ayrılıkçıların kuzeyde tam kontrolü ele geçirmelerini engelledi. Ayrılıkçıların kuzeyi tamamen kontrol altına alması engellense de çatışma daha da kötüleşti.

Hem MSA hem de GATIA, DEAŞ hücreleriyle şiddetli çatışmalar yaşıyor. Azavad ayrılıkçıları ve El Kaide'nin bölgesel kolu olan Cemaat Nusrat el-İslam vel-Müslimin (JNIM) ile gergin ilişkilere sahipler. Hayatta kalabilmelerinin tek yolu, devlete sadık olmaları.

drf
Mali'nin Azavad bölgesindeki silahlı siyasi hareket MSA'nın silahlı adamları Menaka dışındaki çölde bir kamyonetin arkasına monte edilmiş bir uçaksavar silahıyla birlikte, 14 Mart 2020 (AFP)

MSA ve GATIA kendi etki alanlarında gerginliğin tırmanmasını önlemek istese de yasadışı faaliyetler yaygın ve ekonomik faaliyetler büyük ölçüde onların kontrolü altında. Her iki grup da özellikle devletten düzenli destek gelmediği için, özyönetimden vazgeçmeye hiç istekli görünmüyor.

Geleneksel Dozolardan oluşan yerel öz savunma grupları, Mali'deki en büyük hükümet yanlısı güçleri oluşturuyor.

Bu grupların büyüklüğü, onlarca kişiden yüzlerce kişiye kadar değişiyor. Coğrafi konumları da farklılık göstermekle birlikte, genel özellikleri ortak. En belirgin özellikleri, coğrafi istikrarları ve köken bölgelerine güçlü bağlılıkları ile tek etnik kökenden gelmeleri ve çoğunlukla yerleşik çiftçilerden oluşuyorlar.

Bu gruplar devletten sistematik destek almıyor. Devlete olan bağlılıkları büyük ölçüde resmi nitelikte kalıyor ve kontrol ettikleri bölgelerde devletin otoritesini resmi olarak tanımakla birlikte, pratikte fiili otorite olarak hareket ederek devlet kurumlarının yokluğunu kısmen telafi ediyor.

Gasp, yasal çerçeve dışında yaptırımlar uygulama, arazi ve mülklerin ele geçirilmesi ve etnik temizlik uygulamalarına karıştığına dair sık sık haberler geliyor.

Dogonlar ülkesi

Mali'deki en önde gelen paramiliter grup, Dogon dilinde ‘Tanrı'ya güvenenler’ anlamına gelen Dan Na Ambassagou Ulusal Koordinasyonu (Coordination Nationale Dan Na Ambassagou/CNDA) adını kullanıyor. Dogonlardan oluşan bu savunma gücü, yerleşik çiftçiler ile göçebe çobanlar olan Fulaniler arasında kıt otlak ve tarım arazileri nedeniyle geçmişten beri süren çatışmalara yanıt olarak 2016 yılında “Dogon Ülkesi” olarak bilinen bölgede kuruldu.

Ülkede silahlı çatışmaların patlak vermesiyle, Dogonlar ve diğer yerleşik topluluklar tarafından marjinalleştirildiğini düşünen Fulanilerden bazıları, toprağın adil bir şekilde yeniden dağıtılacağı vaadinde bulunan cihatçı gruplara katıldı. Buna karşın Dogonlar, avcı kardeşliklerinin geleneklerine dayanan CNDA’yı kurdu. Yaklaşık 5 bin üyesi olduğu tahmin edilen CNDA, devletten herhangi bir finansman almıyor ve silahlanma için eski av tüfekleri veya cihatçılardan ele geçirilen silahlara güveniyor.

CNDA, hükümetin desteğinin olmaması nedeniyle önemli ölçüde özerklik kazanan Dogonlar Ülkesi’nde cihatçılarla iktidarı paylaşıyor. CNDA, yerel halkı korumayı ve İslamcı aşırılıkçılarla savaşmayı amaçlasa da bölgedeki kontrolünü pekiştirmek için cihatçı grupları desteklediğinden şüphelenilen Fulaniler ve diğer sivillere sık sık saldırılar düzenliyor.

Silahlı gruplara güvenmenin riskleri

Sahel bölgesinde paramiliter güçlere güvenilmesi, ulusal orduların ve kolluk kuvvetlerinin cihatçı grupların isyanlarını bastırma, organize suçları önleme ve bölgeler üzerinde tam kontrol sağlama konusunda yetersiz kalmasından kaynaklanıyor. Bu paramiliter oluşumlar kısa vadede kazanımlar elde edebilse de genişlemeleri bölgenin uzun vadeli istikrarını tehdit eden yavaş yanan bir fitil gibidir.

Bu milislerin sağladığı güvenlik avantajları aldatıcı ve geniş alanlara yayılmış olmaları ve küçük cihatçı hücreleri dağıtma kapasitesine sahip olmalarına rağmen, organize savaş birimleriyle yüzleşemeyecek durumda olmaları, sivil kayıplar da dahil olmak üzere zayiatı artırıyor. Varlıkları misilleme saldırılarına neden olurken, toplumun giderek silahlanması gerilimin azalması ve barışın tesis edilmesi ihtimalini zayıflatıyor.

Bu grupların yasalara aykırı yöntemlere başvurması, sosyal dokuyu zayıflatmakta, rekabeti körüklemekte ve şiddet döngüsünü besliyor. Birçok bölgede devlet otoritesi gerilemekte ve yerini fiili otoriteler almaktadır. Milisler, bir zamanlar kamu kurumlarının tekelinde olan işlevleri üstlenmekte ve bunları gayri resmi ve çoğu zaman yasadışı yollarla yerine getiriyor. Sonuç olarak, siviller kendilerini ordu, hükümet yanlısı savaşçılar ve cihatçılar arasında, devletten korku ve güvensizlik ortamında buluyor.

Ekonomik boyut da aynı derecede ciddi bir konu. Çatışmayla ilgili faaliyetler milislerin kontrolündeki bölgelerde yaygınlaşıp ekonomiyi zayıflatırken yatırımların yapılmasını da engelliyor. Bu gruplar silahlandıklarında, nadiren iktidarlarını bırakmaya istekli, bağımsız gündemleri olan fiili otoriteler haline dönüşüyor.

Orta Afrika'daki Anti-Balaka'dan Sudan'daki Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki M23 Hareketi’ne kadar diğer deneyimlerden yeterince ders çıkarılmış değil. Sonuç ise hem devlet hem de toplum için uzun vadeli stratejik tehditler pahasına, anlık taktiksel kazançlar elde edilen riskli bir uzlaşıdan ibaret.


Trump: Epstein'a gönderilen mektuptaki imza benim değil

ABD Başkanı Donald Trump Washington'da (AP)
ABD Başkanı Donald Trump Washington'da (AP)
TT

Trump: Epstein'a gönderilen mektuptaki imza benim değil

ABD Başkanı Donald Trump Washington'da (AP)
ABD Başkanı Donald Trump Washington'da (AP)

ABD Başkanı Donald Trump bugün, 2003 yılında cinsel suçlarla suçlanan iş adamı Jeffrey Epstein'a gönderildiği düşünülen ve pazartesi günü Demokratlar tarafından yayınlanan bir doğum günü tebrik kartındaki imzanın ‘kendi imzası olmadığını’ doğruladı.

Trump, Washington'daki bir restoranın önünde kendisine sorular yönelten basın mensuplarına şunları söyledi: “Bu benim imzam değil ve konuşma tarzım bu değil. Uzun süredir beni takip eden herkes bunun benim dilim olmadığını bilir. Bu çok saçma.”

Bu, mektubun yayınlanmasından bu yana başkanın konuyla ilgili ilk yorumu. Trump'ın yalanlaması, Beyaz Saray'ın bu davada başkana atfedilen imzaları çürütmek için el yazısı uzmanları tutacağını açıklamasının ardından geldi. Bu durum, Cumhuriyetçi yönetim için büyük bir utanç kaynağı oldu.

Demokrat milletvekilleri pazartesi günü, Trump'ın 2003 yılında Epstein'ın 50’nci yaş gününde gönderdiği iddia edilen bir mektubu yayınladı. Cinsel suçlar ve reşit olmayanlara cinsel istismar suçlamalarıyla yargılanmadan önce 2019 yılında hücresinde ölü bulunan finansçının davası, ABD'de büyük tartışmalara yol açtı.

El yazısı uzmanlarının kullanılması olasılığıyla ilgili bir soruya yanıt veren Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, “Elbette bunu destekleriz” dedi.

“Başkanın imzası, yıllardır dünyanın en tanınabilir imzalarından biri… Başkan bu mektubu yazmadı, bu mektubu imzalamadı. Bu nedenle hukuk ekibi Wall Street Journal'ı dava ediyor” diyen Leavitt, hukuk mücadelesinin ‘devam edeceğini’ belirtti.

Wall Street Journal, geçtiğimiz temmuz ayında bu mektubun varlığını ilk kez ortaya çıkaran yayın organı oldu. Mektupta çıplak bir kadının çizimi yer alıyor ve Trump ile Epstein arasında paylaşılan bir sırdan bahsediliyor. Mektup, “Doğum günün kutlu olsun, her günün harika bir yeni sırla dolu olsun” cümlesiyle sona eriyor.

sgthyu
ABD Başkanı Donald Trump'ın Jeffrey Epstein'a yazdığı iddia edilen doğum günü mektubu (Reuters)

Demokratlar pazartesi günü, Epstein'ın Donald Trump'ın adını taşıyan 22 bin 500 dolarlık devasa bir çeki tutan insanlarla çekilmiş bir fotoğrafını paylaştı. Fotoğrafın yanındaki metinde, ‘Donald Trump'a uygun fiyata satılan’ bir kadından bahsediliyordu. Leavitt, “Bu çekin üzerindeki imzayı gördünüz mü? Bu Donald Trump'ın imzası değil. Kesinlikle değil, başkan bu çeki imzalamadı” ifadelerini kullandı.

Trump destekçileri yıllardır Epstein davasını yakından takip ediyor ve çoğu, derin devletteki elit isimlerin Epstein'ın Demokrat Parti ve Hollywood'daki ortaklarını koruduğuna inanıyor. Ancak, FBI ve Adalet Bakanlığı temmuz ayında Epstein'ın hücresinde intihar ettiğini, hiçbir önemli kişiye şantaj yapmadığını ve ‘müşteri listesi’ tutmadığını doğruladıktan sonra, Cumhuriyetçi milyarderin bazı destekçileri hayal kırıklığına uğradı.

ABD Başkanı, seçmen tabanına da sıçrayan Epstein davası hakkındaki hararetli tartışmaları yatıştırmak için çabalarını yoğunlaştırıyor.