Biden yönetimi İran'ın ateşi altında

Cumhuriyetçiler Tahran'a ‘doğrudan’ yanıt verilmesi çağrısında bulundu.

Ürdün'ün kuzeydoğusunda Kule 22 olarak bilinen Amerikan askeri üssünün uydu görüntüsü (AP)
Ürdün'ün kuzeydoğusunda Kule 22 olarak bilinen Amerikan askeri üssünün uydu görüntüsü (AP)
TT

Biden yönetimi İran'ın ateşi altında

Ürdün'ün kuzeydoğusunda Kule 22 olarak bilinen Amerikan askeri üssünün uydu görüntüsü (AP)
Ürdün'ün kuzeydoğusunda Kule 22 olarak bilinen Amerikan askeri üssünün uydu görüntüsü (AP)

Ürdün-Suriye sınırında Amerikan kuvvetlerine yapılan saldırı, Joe Biden yönetimi ile bölgedeki İran vekil güçlerinin art arda saldırıları sonucu Amerikan kayıplarına aşırı öfkelerini dile getiren Cumhuriyetçiler arasındaki büyük ayrılığı perçinledi.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM), Ürdün'de Suriye sınırındaki bir Amerikan üssüne gerçekleştirilen insansız hava aracı (İHA) saldırısı sonucu 3 ABD Ordusu personelinin öldüğünü, 34 kişinin de yaralandığını doğrulamasının ardından Senato ve Temsilciler Meclisi'ndeki Cumhuriyetçiler, Biden'ın Tahran'a yönelik ‘yumuşak’ politikasını eleştirdi. Cumhuriyetçi isimlerden bazıları da Biden'ı, İran'a net ve doğrudan yanıt verme konusunda kesin bir karar almadığı için bu tür saldırıların artmasına neden olmakla suçladı.

ABD Temsilciler Meclisi'nin Cumhuriyetçi Başkanı Mike Johnson, X platformu aracılığıyla ABD yönetimine, “Güçlerimize yönelik saldırıların hoş görülmeyeceğine dair tüm dünyaya açık bir mesaj göndermeliyiz” çağrısında bulundu.

ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Michael McCaul, sert bir dille yaptığı açıklamada, “İran’ın vekil güçlerinin ekim ayından bu yana Amerikan kuvvetlerine 150'den fazla saldırı düzenlediğini” kaydetti.

Ancak pazar günü Ürdün'ün Suriye ile kuzeydoğu sınırı yakınında “Kule 22” olarak bilinen uzak bir bölgeye düzenlenen saldırıya kadar, ABD askerleri ölmemiş veya pek çok kişi yaralanmamıştı. Bu Biden'a, Tahran'la doğrudan bir savaş riskine girmeden, İran destekli güçlere kayıplar verdirerek ABD'nin tepkisinin yükünü dağıtmak için siyasi alan sağladı.

McCaul, sert bir ses tonuyla yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

Biden yönetiminin Ortadoğu'daki başarısız politikası, ABD'nin Ortadoğu'daki düşmanlarına karşı caydırıcılık politikasını yok etti. Ulusal güvenlik çıkarlarımızı korumak ve caydırıcılığı yeniden tesis etmek için Ortadoğu'daki politikamızı radikal bir şekilde yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.

Doğrudan müdahale ile ‘caydırıcılığı yeniden tesis etme’ arasında

ABD’li siyasiler, İran'a yanıt vermek için yönetimin önündeki seçenekleri gözden geçirdi. En ‘cesur’ teklif, Pentagon'a “İran'ı doğrudan hedef alma” çağrısında bulunan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham'dan geldi.

Graham, yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Biden yönetimi İran'ın tüm vekil güçlerini hedef alabilir ancak bu İran'ın saldırılarını durdurmayacaktır. Biden yönetimini, yalnızca güçlerimizin öldürülmesine karşılık vermek için değil, aynı zamanda gelecekteki saldırılara karşı caydırıcı olmak için İran içindeki önemli hedefleri vurmaya çağırıyorum.

Graham bununla yetinmedi ve şöyle devam etti:

“İran rejiminin anladığı tek şey güçtür. Rejim bunun bedelini altyapısı ve personeliyle ödeyene kadar ABD güçlerine yönelik saldırılar devam edecek.”

Cumhuriyetçi Senatör Tom Cotton ise şunları söyledi:

Biden yönetimi güçlerimizi kolay hedef olarak bıraktı. Bu saldırılara verilecek tek yanıt, İran ve Ortadoğu'daki İranlı terörist güçlere karşı yıkıcı bir askeri misilleme olmalıdır.

ABD Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komisyonu Başkanı Cumhuriyetçi Temsilci Mike Rogers da Tahran'a karşı eylem çağrısında bulundu.

Rogers, “Aslında çok uzun zaman oldu. Bırakın Başkan Biden nihayet terörist İran rejimini ve onun aşırıcı müttefiklerini gerçekleştirdiği saldırılardan sorumlu tutsun” dedi.

Bazıları, bu keskin tutumları benimsemenin, ABD'yi bölgede şiddetli bir çatışmaya sürükleyecek çok taraflı bir kriz yaratacağı konusunda uyardı. Biden ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Kirby aracılığıyla “uygun yer ve zamanda” yanıt vereceğine söz veren ABD yönetiminin korktuğu da bu söz konusu kriz.

Kirby, CNN'e verdiği röportajda şunları söyledi:

Başkan Biden saldırıya uygun şekilde karşılık verecektir, ancak biz İran'la savaş peşinde değiliz. Ortadoğu'da daha geniş bir çatışma istemiyoruz.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, saldırıda Amerikan askerlerinin öldürülmesinden duyduğu üzüntüyü ve öfkeyi dile getirerek, kendisinin ve Biden'ın ABD kuvvetlerine yönelik saldırılara tolerans göstermeyeceğini, onları savunmak için ‘gerekli tüm adımları’ atacaklarını vurguladı.

Ancak görünen o ki Cumhuriyetçiler bu sefer kararlı ve doğrudan bir tepkinin önemi etrafında birleşti. ABD Senatosu'ndaki Cumhuriyetçilerin liderleri Mitch McConnell, “ABD'nin düşmanlarını caydırmadaki başarısızlığı bir kez daha Amerikalıların can kaybına yansıdı. Bu şiddetli saldırıya tereddütle ve yetersiz tedbirlerle cevap verme lüksümüz yok” dedi.

Bu yılki başkanlık seçimlerinde Biden'a rakip olmak için hazırlanan eski Başkan Donald Trump, saldırıyı “Joe Biden'ın zayıflığının ve teslimiyetinin bir sonucu” olarak nitelendirdi.

Demokratların çekincesi

Demokratlar ise Biden'ın politikasını alenen eleştirme ve herhangi bir doğrudan tepkiyi destekleme konusunda isteksizdi. Bu nedenle Temsilciler Meclisi'ndeki liderleri Hakeem Jeffries, basitçe şunları söyledi:

Saldırılardan sorumlu olan her unsur sorumlu tutulmalıdır.

Demokrat bir politikacı, Biden'ın Gazze Şeridi'nde İsrail ile Hamas arasındaki çatışmayı kontrol altına alma stratejisinin başarısızlığıyla ilgili endişesini açıkça dile getirdi.

İsrail ile Hamas arasındaki savaşta ateşkes çağrısını yineleyen Demokrat Temsilci Barbara Lee, “Şu anda gördüğümüz gibi, durum kontrolden çıkıyor ve bölgesel bir savaş gibi görünmeye başlıyor. Ne yazık ki bu ABD'yi ve güçlerimizi zarar görmeye açık hale getiriyor” ifadelerini kullandı.

Irak'ta dört dönem Deniz Piyadesi olarak görev yapan Demokrat Temsilci Seth Moulton, Cumhuriyetçilerin savaş çağrılarına karşı çıkarak şunları söyledi:

“Caydırıcılık zordur ve savaş daha kötüdür.”

Moulton sözlerini şöyle sürdürdü:

İran'la savaş çağrısı yapan korkaklar! Eylemleriniz düşmanın çıkarınadır. Oğullarınızı ve kızlarınızı savaşa göndermenizi görmek isterim. Şartlarımıza ve zaman çizelgemize uygun, etkili bir stratejik tepkiye sahip olmalıyız.

Yanıt seçenekleri

Reuters'e göre uzmanlar, Biden'ın yanıt seçeneklerinin yurtdışındaki ve hatta İran içindeki rejim güçlerini hedef almaktan, İran tarafından desteklenen saldırıdan sorumlu militanları hedef almakla sınırlı, daha temkinli bir misilleme saldırısı gerçekleştirmeyi seçmeye kadar değişebileceğini söylüyor.

Eski CENTCOM Komutanı General Joseph Votel, Şarku'l Avsat'a şunları söyledi:

Herhangi bir yanıtın belirsizlikten uzak olması ve bu saldırıdan İran'ı doğrudan sorumlu tuttuğumuzu göstermesi gerektiğine inanıyorum. Bu, saldırının Tahran'ın değer verdiği ve kaybının onlara bu kaybın sonuçlarını hissettirmesi gereken bir şeye karşı olması gerektiği anlamına geliyor. İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) liderleri iyi bir örnek ama başka seçenekler de var.

Votel, ABD'nin bu tür bir tepkisinin çatışmanın kapsamını genişleteceği teorisine karşı çıkarak, “Cevabımızın çatışmanın kapsamını genişletmek veya İran'a karşı savaş başlatmak anlamına geldiğini düşünmüyorum” dedi.

Votel sözlerini şöyle sürdürdü:

Kule 22'ye yapılan bu saldırı herhangi bir provokasyon olmadan gerçekleşti. Güçlerimiz, egemen bir ülkenin isteği üzerine DEAŞ'la mücadele amacıyla oradaydı. Ancak bu saldırının cezasız kalmasına izin veremeyiz. Cevabımız İran'a, bu saldırıdan ve ajanlarının bölgede Irak, Lübnan, Suriye ve denizde gerçekleştirdiği diğer saldırılardan onları tamamen sorumlu tuttuğumuza dair açık ve doğrudan bir mesaj vermelidir.

Uzmanlar, doğrudan İran kuvvetlerine yönelik herhangi bir saldırının, Tahran'ı güçlü bir karşılık vermeye zorlayabileceği ve ABD'yi Ortadoğu'da büyük bir savaşa sürükleyebilecek şekilde durumu gerginleştirebileceği konusunda uyardı.

Center for a New American Security (CNAS) Ortadoğu Güvenlik Programı Direktörü Jonathan Lord, doğrudan İran'ın içine saldırmanın Tahran'da rejimin hayatta kalması konusunda soru işaretleri yaratacağını ifade ederek, “Bir şeyleri açıkça yaptığınızda bu İranlılar açısından büyük bir gerginlik teşkil ediyor” dedi.

Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsü'nden Charles Lister, olası bir tepkinin Irak veya Suriye'deki İran destekli gruplarda önemli veya öne çıkan liderlik pozisyonunu hedef almak olabileceğini söyledi.

Lister, şu ifadeleri kullandı:

Bu sabah yaşananlar, bu ajanların son iki ya da üç ayda yaptıklarından tamamen farklı bir düzeydeydi. Fakat İran içinde bir şeyler yapılması yönündeki tüm çağrılara rağmen, bu yönetimin bu yemi yutacağını düşünmüyorum.

İsminin gizli kalmasını isteyen bir ABD Savunma Bakanlığı yetkilisi, Reuters'e verdiği demeçte, İran'ı takip etmenin ikinci ve üçüncü etkilerinin ne olabileceğinin net olmadığını söyledi.

Yetkili, “Eğer ABD topyekûn bir savaşa hazır değilse İran'a saldırmak bize ne kazandıracak?” diye sordu.

Uzmanlar, İsrail'in, 20 Ocak'ta Şam'da dört DMO yetkilisinin öldürülmesi de dahil olmak üzere, İran'ı durdurmadan yıllardır Suriye'deki İran hedeflerini vurduğunu söyledi.

ABD son birkaç ayda yurt dışında İran'la bağlantılı hedefleri vurdu. ABD ordusu kasım ayında sadece İran destekli bir grup tarafından değil, aynı zamanda DMO tarafından da kullanılan bir tesisi vurduğunu açıklamıştı.

Ancak Lister, ABD'nin daha önce İran dışındaki İranlıları hedef aldığını, örneğin 2020'de DMO’nun dış operasyonlarını yürüten Kasım Süleymani'yi hedef alan bir operasyon gerçekleştirildiğini ve Tahran'ın buna yalnızca sınırlı bir süre içinde yanıt verdiğini söyledi.

Lister, “Eğer yeterince yüksek düzeyde ve ciddi bir saldırı olursa, bir dereceye kadar İran'ın ilk önce geri çekilebileceğini gösteren bir geçmişimiz var” dedi.



Savaş gibi dramatik bir şekilde yeni Ortadoğu'ya doğru

Netanyahu’nun iki hafta içinde bölgedeki sonraki adımlara ilişkin mevcut temasları tamamlamak üzere Washington'ı ziyaret etmesi bekleniyor (AFP)
Netanyahu’nun iki hafta içinde bölgedeki sonraki adımlara ilişkin mevcut temasları tamamlamak üzere Washington'ı ziyaret etmesi bekleniyor (AFP)
TT

Savaş gibi dramatik bir şekilde yeni Ortadoğu'ya doğru

Netanyahu’nun iki hafta içinde bölgedeki sonraki adımlara ilişkin mevcut temasları tamamlamak üzere Washington'ı ziyaret etmesi bekleniyor (AFP)
Netanyahu’nun iki hafta içinde bölgedeki sonraki adımlara ilişkin mevcut temasları tamamlamak üzere Washington'ı ziyaret etmesi bekleniyor (AFP)

Emel Şehade

Washington ve Tel Aviv arasında, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer'in de katılımıyla İran'a karşı savaşın nihai hedefini gerçekleştirmek için bu günlerde yüksek ve hızlı bir tempoda çalışmalar ve koordinasyonlar yürütülüyor. Gazze'deki savaşının sona ermesini ve Suriye'nin İbrahim (Abraham) Anlaşmalarına dahil edilmesini öngören kapsamlı bir anlaşmayla Lübnan meselesini sona erdirecek adımların atılmasına başlandı. Batı Şeria ise, bazı bölgelerinin ilhakı ve İsrail'in bu bölgeleri ilhakının tanınmasıyla İsrail'e verilen bir hediye olacak.

Bağımsız bir Filistin devletinin kurulması meselesine gelince İsrail'in raporuna göre ikincil bir konu olarak ele alındı. İsrail, Filistinlilerle olan savaşın iki devletli çözüm fikri çerçevesinde çözülmesine hazır olduğunu belirtirken bunun için Filistin Yönetimi'nde reformlar yapılmasını şart koştu. ABD ise Batı Şeria'da belirli bir İsrail egemenliğini tanıyacağını bildirdi.

‘Büyük anlaşmanın’ gerçekleşmesi umuduyla, Netanyahu'yu yargılanmaktan kurtarmak ve İsraillilerin onun için öngördüğü hapishaneden uzak bir siyasi hayat sürmesini sağlamak için her türlü çaba gösteriliyor. Bu, yıllardır onu takip eden ve savaşları uzatmasına neden olan bir kabus.

İki hafta içinde Netanyahu’nun Washington’ı ziyaret etmesi ve orada Ortadoğu'da atılacak dramatik adımlarla ilgili mevcut görüşmeleri sonuçlandırması bekleniyor.

Netanyahu, ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff, İbrahim Anlaşmalarının genişletilmesine ilişkin iyimserliğini dile getirmesinin ardından İsrail halkına seslendiği kısa bir videoda şunları söyledi:

"İran'a karşı cesurca savaştık. Savaşta büyük ve önemli bir zafer elde ettik. Bu zafer, barış anlaşmalarının dramatik bir şekilde genişletilmesi için bir fırsat yaratacak. Kaçırılan vatandaşlarımızın kurtarılması ve Hamas'ın yenilgiye uğratılması için büyük bir gayretle çalışıyoruz. Ek barış anlaşmalarını ilerletmek için kaçırılmaması gereken stratejik bir fırsat yakaladık, bir günü bile boşa harcamamalıyız.”

Gazze'den başlıyor

İsrail kaynakların görüşmelerin gidişatını yakından takip eden siyasi ve güvenlik kaynaklarından aktardığı bilgilere göre Netanyahu, Gazze’deki savaşı iki hafta içinde sona erdirme önerisine karşı çıkmadı. Anlaşma, İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasını da içeriyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) de dahil olmak üzere dört Arap ülkesinin, Gazze'nin yönetimine müdahil olması öngörülüyor. İsraillilere göre bu ülkeler Gazze Şeridi'nin yönetiminden uzaklaştırılacak olan Hamas’ın yerine Gazze'nin işlerini yönetecek.

Siyasetçiler ve konuyla ilgili gelişmeleri yakından takip edenler, böyle bir adımın İsrail’deki mevcut hükümet koalisyonu iktidardayken kolayca geçmeyeceğini tahmin ediyorlar. İbrahim Anlaşmalarının genişletilmesi olasılığı hakkında yorum yapan İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, “Bu harika bir şey, ancak ülkenin bölünmesi, düşmana toprakların teslim edilmesi ve Filistin terör devletinin kurulması şeklinde varlığımı tehdit eden parlak bir ambalaj. Biz bunu istemiyoruz, teşekkürler” ifadelerini kullandı.

Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir de Smotrich’e katılarak, “Başbakanın geçmişteki hataları tekrarlamasına ve Filistin terör devletinin kurulmasına veya tehlikeli tavizlere yol açacak müzakerelere girmesine inanmak zor. İsrail halkı zafer istiyor, barış kisvesi altında teröristlerle uzlaşı girişimleri değil” dedi.

İsrailli analist Itamar Eichner, yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

“Trump, İsrail muhalefetini de bölgesel adımlarla ilişkilendirebilir. Naftali Bennett, Yair Lapid ve Benny Gantz gibi isimler, Smotrich ve Ben-Gvir'in hükümetten ayrılması durumunda Netanyahu'ya siyasi bir güvenlik ağı oluşturmak için daha sonraki bir aşamada Beyaz Saray'a davet edilebilir.”

Anahtar ülke Suriye

İsrailliler, Suriye'nin Abraham Anlaşmalarına katılan ilk ülke olacağını düşünüyorlar. Hatta İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Tzachi Hanegbi'nin bu konuyu bizzat takip ettiği ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara yönetimiyle doğrudan görüşmelerde bulunduğu ortaya çıktı. Hanegbi’nin İsrail parlamentosu Knesset’in Dışişleri ve Güvenlik Komitesi'ndeki konuşmasından, Suriye'nin ötesinde daha büyük hedefleri olduğu anlaşılıyor. Suriye ile barışın sadece zaman meselesi olduğunu söyleyen Hanegbi, Lübnan ile anlaşmanın çok yakında imzalanabileceğini belirtti.

İsrailliler, Hanegbi’nin Lübnan ile ilgili sözlerine hassas bir konu olduğundan itiraz ettiler. Öte yandan Hizbullah, askeri gücünü artırmaya devam ederken siyasi açıdan da halen önemli bir konuma sahip. Suriye konusunda ise İran ve Hizbullah'ın Suriye'de yeniden kontrolü ele geçirmesine izin vermemek konusunda İsrail ve Suriye ortak çıkarları olduğunda hemfikirler.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, İsrail televizyonu KAN’a verdiği röportajda Suriye ile barış konusunda sorulan bir soruya, Şara ile İsrail'in güvenliğini garanti altına alacak şekilde barış görüşmeleri başlatabileceklerini ve Suriye'nin artık kendileri için stratejik bir tehdit olmadığını, şu anda tehdidin İran olduğunu ve diğer ülkelerinse İsrail’in uyum sağlaması gereken zorluklar olduğunu söyledi.

Katz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Witkoff’un Arap ülkeleriyle yapılan anlaşmalar konusundaki iyimserliği, 10 yılı aşkın bir süredir ortaya koyduğumuz vizyonu yansıtıyor ve İran böyle bir barışı engellemeye çalışıyor. Bugün durum daha kolay çünkü bu ülkelerin bazıları İsrail ile yakınlaştı. Bizim büyük bir güç olduğumuzu anladılar. Bu yüzden bölgedeki barış konusunda iyimserim.”

ABD’li bir kaynağa göre İsrail, Suriye konusunda kırmızı çizgilerini ortaya koydu. Bunlar arasında Türkiye’nin Suriye’de asker bulundurmaması ve İran ile Hizbullah'ın geri dönmelerinin engellenmesi yer alıyor. İsrail ayrıca Suriye’nin güneyinin silahsızlandırılmasını talep etti. İsrailli üst düzey bir yetkiliye göre İsrailliler ABD'li Temsilci Witkoff’a İsrail’in ülkenin güneyindeki silahsızlandırma tamamlanana kadar Suriye'deki güçlerini muhafaza edeceği mesajını iletti. İsrail'in, kuzey sınırında konuşlu Birleşmiş Milletler (BM) güçlerine ABD askerlerinin de eklenmesini istediği belirtildi. Buna karşılık, İsrailli yetkili, Suriye hükümetinin müzakereler sırasında Golan Tepeleri konusunu gündeme getireceğini, ancak Beşşar Esed rejiminden daha esnek davranacağını tahmin ettiklerini ifade etti.

Netanyahu'nun yargılanması

İsrail sahnesine gelince iktidardaki koalisyon ortaklarından Likud Partisi tarafından Netanyahu'nun yargılanmasını iptal etmeyi amaçlayan bir hareketlilik başlatıldı. Parti ayrıca, Netanyahu'nun yargılanmasını iptal edebilecek bir yasa tasarısı hazırlayarak Knesset'e sunmaya hazırlanıyor. Netanyahu ise, ‘bölgesel, uluslararası ve güvenlikle ilgili son derece önemli gelişmelerle’ meşgul olduğu gerekçesiyle, önümüzdeki iki hafta içinde görülmesi planlanan hakkında davanın ertelenmesi için mahkemeye acil bir talepte bulundu.

Mahkemeye sunulan dilekçede, İran'a karşı savaşın ve bölgesel ve uluslararası gelişmelerin ardından, Başbakan Netanyahu’nun tüm zamanını ve enerjisini birinci dereceden siyasi, ulusal ve güvenlik meselelerine ayırması gerektiği, bunların arasında Gazze'ye karşı savaşın yönetimi ve rehinelerin kurtarılması dosyasının ele alınmasının da bulunduğu belirtildi.

Dilekçede ayrıca, “Bu olağanüstü koşullar altında, saygın mahkemenin, İran'a karşı savaşın ardından önümüzdeki iki hafta içinde Başbakan’ın ifade vermesi planlanan duruşmaları iptal etmesi talep ediliyor” ifadesi yer aldı. İsrail yargısı bu talebi reddetti.

İsrailli analist Eichner, ABD Başkanı Trump'ın Netanyahu'nun yargılanmasının iptalini talep ettiği dramatik paylaşımının, yargılamanın iptal edilmesi çağrısının bağlamından kopuk olmayan, aksine bir ‘paket anlaşmanın’ parçası olabileceği ihtimalini göz ardı etmemek gerektiğini belirterek “Trump, Netanyahu’ya açıkça ve muhtemelen pratik olarak da destek sağlarken, Başbakan Netanyahu’nun da Gazze’deki çatışmayı sona erdirmesi ve bölgesel hedeflerine doğru ilerlemesi için elinden geleni yapması bekleniyor. Bu daha geniş bir bağlamda atılan ilk adım olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Netanyahu da Trump'ın sözlerine yanıt verdi. Muhtemelen böyle bir anlaşmayla bağlantılı olabilir, çünkü Trump'ın paylaşımına katılarak “Başkan Trump, bana, İsrail’e Yahudi halkına verdiğiniz büyük destek için teşekkür ederim” yazdı. Netanyahu “Ortak düşmanlarımızı yenmek, kaçırılanlarımızı kurtarmak ve barış çemberini hızla genişletmek için birlikte çalışmaya devam edeceğiz” diye ekledi.

Affetmek yok

Öte yandan İsrail'de, Trump'ın Netanyahu'nun yargılanmasının iptal edilmesi talebiyle iç işlerine müdahale etmesini reddeden birçok ses yükseldi. Ayrıca, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'a, iddianamede yer alan ağır suçlamalar nedeniyle Netanyahu hakkında af çıkarmaması çağrısında bulundular.

İsrail gazetesi Haaretz geçtiğimiz cuma günü yayınlanan sayısını bu konuya ayırdı. Gazete Cumhurbaşkanı Herzog'dan baskıya boyun eğmemesini ve ‘rüşvet almak ve görevini kötüye kullanmakla’ suçlanan Başbakan hakkında af çıkarmamasını istedi. Trump'ın talebini büyük bir hata olarak değerlendiren gazeteye göre bu hem İsrail'in yasaları uygulama mekanizmasını zayıflatıyor hem kutuplaşmayı derinleştiriyor hem de Trump’ın bu ‘kaba’ müdahalesi İsrail'i ABD’ye bağlı bir devlet olarak gösteriyor.

Gazete ilgili haberinde şu ifadelere yer verdi:

“Netanyahu ise her zamanki gibi İran'a karşı mücadelede ulusal birliğin oluştuğu bir anı, hakkındaki davanın iptal edilmesi şeklinde kişisel çıkar sağlamak için kullanıyor. Aralarında Gideon Sa'ar, Yoav Kisch ve ve Shlomo Deri'nin bulunduğu bazı bakanların Başkan Trump'ın talebini desteklemesi, egemenlik, ulusal onur ve yönetim gibi kavramları bayrağına yazan hükümeti gülünç bir duruma düşürürken bu adımın gerçekte Netanyahu'nun yargılanmasının iptalini amaçlayan planlı bir siyasi hamle olduğunu gösteriyor.”