Cibuti Cumhurbaşkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Kızıldeniz’deki gelişmeleri takip ediyoruz. Topraklarımızın herhangi bir bölümünün hedef alınmasını kabul etmiyoruz

Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, Krallık ile deniz ve hava taşımacılığı alanındaki projeler ve bir Suudi serbest bölgesinin kurulması hakkında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)
TT

Cibuti Cumhurbaşkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Kızıldeniz’deki gelişmeleri takip ediyoruz. Topraklarımızın herhangi bir bölümünün hedef alınmasını kabul etmiyoruz

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, ülkesinin Babu’l Mendeb bölgesi ve Aden Körfezi’nde son gelişmeleri yakından takip ettiğini, Kızıldeniz ve stratejik boğazın güvenliğini sağlamaya ve uluslararası ticaretin önündeki engelleri kaldırma arzusunu ifade etti.

Cumhurbaşkanı Gulleh, cumhurbaşkanlığı karargahından Şarku’l Avsat’a ABD, Fransa, İngiltere ve Suudi Arabistan Krallığı başta olmak üzere Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkeler de dahil büyük güçlerle ‘deniz taşımacılığını korumak, terörle mücadele etmek ve bölgeyi ve tüm dünyayı rahatsız eden güvenlik sorunlarıyla yüzleşmek’ için koordinasyon ve işbirliği konusunda kapsamlı bir röportaj verdi.

FOTO: Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulle, Şarku’l Avsat’a konuşurken (Fotoğraf: Turki el-Akili)
 Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, Şarku’l Avsat’a konuşurken (Fotoğraf: Turki el-Akili)

Cumhurbaşkanı, Cibuti’nin kendi topraklarındaki herhangi bir tarafın hedef alınmasını reddettiğini vurgularken, ülkedeki uluslararası askeri üslerin uluslararası barış ve güvenliği korumayı, terörizm ve deniz korsanlığı ile mücadele etmeyi ve dünyanın bu önemli stratejik konumunda seyrüseferi korumayı amaçladığını söyledi.

Cumhurbaşkanı ayrıca, Çin’in İpek Yolu projesi ve bunun Afrika Boynuzu bölgesine etkisi, Cibuti’nin askeri üslerin varlığıyla izlediği tarafsızlık politikası ve diğer konular da dahil olmak üzere birçok önemli meseleye değindi.

İşte Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

Cibuti’nin Suudi Arabistan ile ilişkileri

*Sayın Cumhurbaşkanı, mevcut durumda Cibuti- Suudi Arabistan ilişkilerini, iki ülke arasındaki koordinasyon düzeyini ve özellikle ekonomik ve siyasi işbirliği alanlarındaki gelişme potansiyelini nasıl tanımlıyorsunuz?

-Öncelikle Şarku’l Avsat gazetesinin, medya alanındaki öncü rolünü ve Arap okurunu dünyada, özellikle bölgemizde olup bitenler konusunda aydınlatmaya yönelik çabasını takdir ediyorum. Cibuti- Suudi Arabistan ilişkileri ise güçlü ve köklüdür. Cibuti’nin 1977’deki bağımsızlığından bu yana bu ilişkiler, güçlenmeye ve çeşitli bölgesel ve uluslararası meselelere ilişkin siyasi vizyonlar açısından daha uyumlu olmaya devam etti.

Cibuti ve Suudi işadamları için ortak bir konseyin varlığına ek olarak, güvenlik ve askeri de dahil birçok komitede ve iki ülke arasındaki ikili işbirliğinin çeşitli alanlarda yer aldığı genel bir çerçeveyi temsil eden Cibuti- Suudi Arabistan Komitesi’nde devam eden işbirliği ve koordinasyon açıkça görülüyor. İki ülke arasında 200 yılından bu yana çeşitli alanlarda 30’a yakın anlaşma ve mutabakat zaptı imzalandı.

Limanlar alanında son yirmi yılda nicelik ve nitelik açısından kaydettiğimiz muazzam gelişmeye dayanarak, iki kardeş ülke arasında deniz taşımacılığı, lojistik hizmetler ve limanlar alanında iş birliğinin güçlendirilmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.

FOTO: Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, geçen Aralık ayında Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulle’yi Riyad’da kabul etti (SPA)
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, geçen Aralık ayında Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh’yi Riyad’da kabul etti (SPA)

Doğrudan deniz ve hava taşımacılığı alanında ortak projelerin oluşturulması, Cibuti’deki uluslararası serbest ticaret bölgesi içerisinde Suudi ihracatı ve ürünleri için serbest bölge ve depoların kurulması yönünde çalışmalar sürüyor. Bu durum da Suudi ihracatının Afrika kıtasına akışını artırmaya katkıda bulunuyor.

*Cibuti, iki taraf arasında bir köprü olarak Arap- Afrika ilişkilerinin geliştirilmesinde nasıl bir rol oynayabilir?

-Kızıldeniz’in güneybatı kıyısında, kardeş Yemen’e yaklaşık 25 kilometre uzaklıktaki coğrafi konumu, Cibuti Cumhuriyeti’ni Afrika kıtası ile Arap Yarımadası’nı birbirine bağlayan hayati bir köprü haline getiriyor. Ülkemizin bu coğrafi avantajı Arap-Afrika ilişkilerinin gelişmesine katkı sağlayacak ve Arap ulusal güvenliğinin korunmasında önemli rol oynayacaktır.

Ekonomik düzeyde Cibuti Cumhuriyeti, Cibuti limanlarındaki gelişmiş altyapıya ek olarak Kızıldeniz’deki IGAD ve COMESA ülkelerine açılan bir kapı konumundadır ve bunların hepsi Arap- Afrika ilişkilerinin Türkiye'de gelişmesine büyük katkı sağlayan faktörlerdir.

Kızıldeniz meselesi

*Cibuti’nin bu bölgeye yakın stratejik konumu göz önüne alındığında, Babu’l Mendeb, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ndeki son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Babu’l Mendeb Boğazı civarındaki son gelişmeleri yakından takip ediyor, Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb Boğazı’nın güvenliğini sağlamayı ve uluslararası ticaretin önündeki engelleri kaldırmayı hedefliyoruz. Bu nedenle Kızıldeniz’de seyir güvenliğinin ve emniyetinin korunması için bölgedeki çeşitli krizlerin çözülmesi ve çeşitli bölgesel ve uluslararası düzeyde bir araya gelmenin gerekli olduğuna inanıyoruz.

Gazze’de Ekim 2023’ten bu yana devam eden savaşı da büyük bir kaygıyla takip ediyoruz. Birçok kez dile getirdiğimiz gibi, Gazze'deki kardeşlerimizin kuşatma, barbarca katliam ve altyapının korkunç şekilde tahrip edilmesi gibi maruziyetlerini güçlü bir şekilde reddettiğimizi bildiriyoruz. Uluslararası toplumu sorumluluklarını üstlenmeye ve en kötü türde öldürmelere ve zorla yerinden edilmeye maruz kalan savunmasız Filistin halkına koruma sağlamaya çağırıyoruz.

*Kızıldeniz’de seyrüseferin korunması için bölgedeki ve dünyadaki müttefiklerinizle koordinasyonunuz var mı?

-Cibuti Cumhuriyeti, küresel ticaret için büyük stratejik, ekonomik ve politik öneme sahip olan Babu’l Mendeb Boğazı’na bakmaktadır. Bu, onu uluslararası güvenlik ve istikrarı koruma çabalarında önemli bir ülke haline getiriyor. Deniz taşımacılığını korumak, terörle mücadele etmek ve bölgeyi ve tüm dünyayı rahatsız eden güvenlik sorunlarıyla yüzleşmek için ABD, Fransa ve İngiltere gibi büyük güçlerin yanı sıra Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkelerle, özellikle Suudi Arabistan Krallığı ve diğerleri ile koordinasyon ve işbirliği yapıyoruz.

Cibuti’deki uluslararası askeri üsler, uluslararası barış ve güvenliğin korunması, terörizm ve deniz korsanlığıyla mücadele ve dünyadaki bu önemli stratejik konumda seyrüseferin korunması konularındaki işbirliğinin yalnızca birkaç yönüdür.

*Küresel ticaretin ve enerji kaynaklarının geçişinde önemli bir arter oluşturan bu bölgede gerilimin azaltılması yönünde vizyonunuz nedir?

-Vizyonumuz, Kızıldeniz’in güvenliğini korumak ve bu çok önemli bölgede deniz ulaşımının sorunsuz olmasını sağlamak için deniz taşımacılığını güvenli hale getirmek amacıyla çeşitli bölgesel ve uluslararası düzeylerde işbirliği yapmaktır.

*Kızıldeniz’e Sınırı Olan Ülkeler Forumu’nun bu tür krizlerdeki rolünü ve önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cibuti Cumhuriyeti, Cibuti’nin yanı sıra Suudi Arabistan, Mısır, Somali, Yemen, Sudan, Ürdün ve Eritre’yi içeren Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ne bakan Arap ve Afrika Devletleri Konseyi’nin kurulmasını onaylayan ilk ülkelerden biridir.

Bu bölge ülkelerini bir araya getirecek, aralarında çeşitli alanlarda koordinasyon ve iş birliği yapılmasında önemli rol oynayacak bir oluşuma duyulan ihtiyacın ve öneminin bilincindeyiz.

1956’dan bu yana Kızıldeniz güvenlik sistemi fikriyle ilk girişimleri başlatan konsey olması nedeniyle, bu konseyin genel merkezinin kardeş Suudi Arabistan Krallığı’nda olmasını daha önce teklif etmiştik. Kızıldeniz’e uzanan Suudi kıyıları, Kızıldeniz’e sınırı olan diğer ülkeler arasında en uzundur. Bu nedenle bu yeni oluşan konsey, üye devletler tarafından memnuniyetle karşılanan bir Suudi önerisi olmasının yanı sıra, bu denizde olup bitenlerin tehlikelerine karşı daha savunmasızdır.

FOTO: Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulle, geçen Ocak ayında Uganda’da düzenlenen IGAD organizasyonunun 42. özel oturumuna katılırken (Reuters)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, geçen Ocak ayında Uganda’da düzenlenen IGAD organizasyonunun 42. özel oturumuna katılırken (Reuters)

Bu gibi krizlerde bu Konseyin öneminin daha da arttığına inanıyorum. Bu da Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ne kıyısı olan ülkelerin işbirliğini, bu önemli bölgenin güvenliğinin sağlanması için acil bir gereklilik haline getiriyor. Bu nedenle bölgedeki gelişmelere ayak uydurmak için bu konseyin etkinleştirilmesi ve başlatılması çağrısında bulunuyoruz. Üye devletler arasında Konsey’in kurulmasına yönelik istişareler sırasında gözlemlediklerimiz ve isteklilik göz önüne alındığında, bu Konseyin kendisine verilen görevleri yerine getirmesi için sunduğu fırsatların çok sayıda olduğu görülmektedir. Bölgenin aşırıcılık, terörizm ve yasadışı göç gibi pek çok zorlukla çevrili olduğunu ve bunların küresel ve bölgesel dayanışmayla aşılabileceğini herkes biliyor.

*ABD’nin Husileri hedef alacak füze platformu kurma talebi vardı ve bu, Cibuti tarafından reddedildi. Gazze krizinin yansımaları ve Kızıldeniz’deki saldırılarla nasıl başa çıkıyorsunuz?

-Bizim topraklarımızdan hiçbir tarafın hedef alınmaması yönündeki tavrımız nettir. Bu, bizim bağlı olduğumuz egemenlik meselesidir. Ama aynı zamanda bölgedeki krizlerin çözümü için iş birliği ve dayanışma çağrısında bulunuyoruz.

*Bu hayati bölgede istikrarın sağlanmasında ve gerilimin hafifletilmesinde Cibuti ve Suudi Arabistan’ın rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Güvenlik, ticaret ve enerji gibi alanlarda işbirliğine yönelik ortak girişimler var mı?

-Birçok kez vurguladığımız gibi Cibuti Cumhuriyeti, Babu’l Mendeb Boğazı üzerindeki stratejik konumu nedeniyle Kızıldeniz’in güvenliğinin korunması açısından önemli bir ülkedir. Çeşitli kardeş ve dost ülkelerle dengeli ilişkilere sahiptir ve çalkantılı bir bölgede istikrar ve barışı teşvik etme konusunda iyi bir üne sahiptir. Suudi Arabistan Krallığı, siyasi ve ekonomik ağırlığının yanı sıra dini statüsü nedeniyle de kardeş ve önemli bir ülkedir. İki kardeş ülkenin güvenlik, ticaret ve enerji başta olmak üzere pek çok alanda ortak iş birliği bulunuyor. Şüphe yok ki bu ikili işbirliği, hayati önem taşıyan bu bölgede istikrarın sağlanmasında önemli bir role sahiptir.

Somali- Etiyopya

*Cibuti, Etiyopya ile Somaliland arasında yakın zamanda açıklanan anlaşmayı ve bunun Afrika Boynuzu bölgesindeki yansımalarını nasıl değerlendiriyor?

-Somali ve Etiyopya, Afrika Birliği’nin (AfB) yanı sıra Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) de üyesidir. Her iki örgütün tüzüklerinde üye devletlerin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gereğinin öngörüldüğü bilinmektedir. Cibuti, IGAD’ın mevcut oturumunun başkanı sıfatıyla, üye devletlerin bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne bağlılığını teyit eder. Komşu Somali ile Etiyopya arasındaki krizin tırmanmasından derin endişe duyuyoruz ve anlaşmazlığı diyalog yoluyla sonlandırmaya çağırıyoruz. Bölgemizin daha fazla krize dayanamayacağına, bu nedenle ekonomik entegrasyona ve kalkınmaya odaklanmamız gerektiğine, bunun da ancak ilgili ülkeler arasındaki diyalog ve koordinasyonla sağlanabileceğine inanıyoruz.

Sudan meselesi

*Cibuti, IGAD üyesi olarak Sudan’daki çatışmanın durdurulması için büyük çaba harcıyor. Bu konuda çalışmalarınız nereye ulaştı?

-Kardeş Sudan Cumhuriyeti, IGAD’ın kurucu üyesi ve organizasyonda önemli bir ülke olduğu için istikrarı, bölge ve dünya açısından önem taşıyor. Bu açıdan bakıldığında Sudan’da savaşın başladığı 15 Nisan 2023’ten bu yana çatışmaların derhal durdurulması ve çatışmanın iki tarafının müzakere masasına getirilmesi çağrısında bulunan bir girişimi hızla hayata geçirdik. Örgütün mevcut oturumuna şu anda Cibuti Cumhuriyeti başkanlık ediyor. Bu kardeş ülkede devam eden çatışmaya çözüm bulmak amacıyla diğer üye ülkeler ve uluslararası toplumla koordineli olarak yoğun ve sürekli çaba gösteriyoruz.

Sudan’daki kriz taraflarını, görüşlerini ve çözüm vizyonunu dinlemek üzere Cibuti’de ağırladık. Herkes, savaşın ülke ve Sudan halkının yetenekleri üzerindeki ciddi yansımaları göz önüne alındığında, savaşın derhal sona erdirilmesi arzusunu vurguladı. Savaşın durdurulması için çabalarımızı sürdüreceğiz. Bu çabaların kalıcı ve koşulsuz ateşkese yol açacağı ve kardeş Sudan halkını içinde bulunduğu zorlu krizden çıkaracak çözümlere ulaşacağı konusunda iyimseriz. Sudan, Arap ve Afrika ağırlığıyla önemli bir ülkedir ve şüphe yok ki içinde bulunduğumuz kriz, Afrika Boynuzu bölgesi ve komşu ülkelerin istikrarını olumsuz etkiledi. Bu nedenle savaşın sona erdirilmesinin ve bu kardeş ülkenin iç savaşa sürüklenme riskinden korunmasının gerekliliğini vurguluyor, bu savaşın sona erdirilmesi yönündeki uluslararası çağrılara herkesin yanıt vermesini umuyoruz.

FOTO: Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı, 2023’ün sonunda Cibuti’de IGAD Sekreteri ile buluşuyor (Egemenlik Konseyi Medyası)
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı, 2023’ün sonunda Cibuti’de IGAD Sekreteri ile buluşuyor (Egemenlik Konseyi Medyası)

*17 Şubat’ta yapılacak Afrika Zirvesi’nin masasındaki en önemli konular ve sonuçlarına ilişkin beklentileriniz nelerdir?

-Yaklaşan Afrika zirvesi, Afrika Boynuzu başta olmak üzere bazı Afrika ülkelerindeki zorlu koşullar ışığında gerçekleştirilecek. Zirve gündeminin ön sıralarında en çok öne çıkan çetrefilli konuların ve güncel krizlerin yanı sıra çeşitli etkili jeopolitik gelişmelerin yer alması bekleniyor.

Cibuti’deki askeri üsler

*Afrika Boynuzu bölgesinde tarafsızlık politikası izleyen Cibuti’nin birçok büyük ülkeye ait askeri üsleri bulunuyor. Bu üslerin Cibuti açısından önemi nedir?

-Cibuti Cumhuriyeti, Afrika Boynuzu bölgesinde ve dünyada tarafsızlık politikası izlemektedir. Tüm kardeş ve dost ülkelerle dengeli ilişkiler içindedir. Bu, 1977’deki bağımsızlıktan bu yana Cumhuriyet ilkelerinin dayandığı bir politikadır. Cibuti topraklarında uluslararası askeri üslere ev sahipliği yapma konusuna gelince bu, çeşitli ülkelerle ulusal egemenliği dikkate alan bir çerçeve içerisinde ilişkilerde dengeli bir yaklaşım dahilindedir. Bu askeri üslerin terörle, aşırıcılıkla ve deniz korsanlığıyla mücadele etmek ve Cibuti Cumhuriyeti ile üssün ait olduğu ülke arasında ikili anlaşmalar uyarınca Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb Boğazı’nda seyrüseferi güvence altına almak amacıyla işbirliği ve koordinasyon çerçevesinde bulunduğunu defalarca vurguladık.

Bu bölgenin, terörizm, aşırılık ve korsanlık gibi birçok riskin de tehdidi altında olduğu ve bölgedeki birçok çatışmadan etkilendiği bilinmektedir. Dolayısıyla bu askeri üslerin Kızıldeniz bölgesinin güvenliğinin korunmasındaki önemli rolü ortadadır. Dünya kıtalarını birbirine bağlayan, uluslararası ticaretin büyük bir kısmının geçtiği hayati önem taşıyan stratejik bir bölge olması, bunun güvence altına alınmasında uluslararası işbirliğini zorunlu kılmaktadır.

*Peki komşu ülkelerin bu üslerin varlığına ilişkin endişeleriyle nasıl ilgileniyorsunuz?

-Komşu ülkelerden bu konuda herhangi bir endişe işitmedik. Gerçekten endişe duyuluyor mu?

*Cibuti, topraklarındaki iki karşıt ülkeyi, ABD ve Çin’i birbirine yakın askeri üslerle bir araya getirerek nasıl uzlaşabilir?

-Dediğim gibi, çeşitli büyük güçlerle dengeli ilişkilerimiz var ve bunlardan herhangi biriyle egemenlik ve ulusal çıkarlar çerçevesinde işbirliği yapma veya anlaşma yapma hakkına sahibiz. Bu yaklaşım, eğer istek varsa bir arada yaşayabileceğimizin kanıtıdır. Cibuti’deki uluslararası askeri üsler öncelikle Kızıldeniz bölgesinin, Aden Körfezi’nin ve genel olarak Afrika kıtasının güvenliğinin korunmasında işbirliğine yöneliktir. Cibuti’de askeri üsleri bulunan birçok ülke, ticari ve yatırım çıkarlarını koruma konusundaki çıkarlarını teyit ediyor. Buna göre Amerikan ve Çin üsleri, bölgede uluslararası seyrüseferin güvence altına alınması ve terörle, aşırıcılıkla ve uluslararası istikrarı istikrarsızlaştıran diğer konularla mücadeleyi amaçlayan ortak hedefler kapsamına girmektedir.

*Çin ve bazı bölge ülkelerinin açıkladığı İpek Yolu projesinin güvence altına alınması konusunda ülkenizin tutumu nedir?

- Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesi doğası gereği ticari bir projedir ve Cibuti Cumhuriyeti’nin stratejik konumu, onu bu dev projenin merkezine yerleştirmektedir. Pekin’in Afrika kıtasının en büyük serbest ticaret bölgesi olan Cibuti’deki uluslararası serbest ticaret bölgesine katkısının yanı sıra, başkent Cibuti’yi Addis Ababa’ya bağlayan hızlı tren dahil Çin’in ülkemizdeki yatırımlarına değer veriyoruz. Çin’in, İpek Yolu’nun geçtiği ülkelerdeki dev yatırım girişimiyle ekonomik büyümeyi hızlandırma yeteneğine sahip olduğuna inanıyoruz.



Sudan'da ‘devletin laikleştirilmesi’ konusunda anlaşma

Kenya Devlet Başkanı William Ruto, anlaşmayı imzalayan taraflara başkanlık etti. (Şarku'l Avsat)
Kenya Devlet Başkanı William Ruto, anlaşmayı imzalayan taraflara başkanlık etti. (Şarku'l Avsat)
TT

Sudan'da ‘devletin laikleştirilmesi’ konusunda anlaşma

Kenya Devlet Başkanı William Ruto, anlaşmayı imzalayan taraflara başkanlık etti. (Şarku'l Avsat)
Kenya Devlet Başkanı William Ruto, anlaşmayı imzalayan taraflara başkanlık etti. (Şarku'l Avsat)

Sudanlı siyasi çevreler dün (Pazar), Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum) Başkanı ve eski Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk'un Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM) Başkanı Abdulvahid Muhammed Nur ve Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) lideri Abdulaziz el-Hilu ile savaşın sona erdirilmesini, din ve devlet işlerini birbirinden ayıran ‘laik bir devlet’ kurulmasını ve Sudanlı gruplara şartlı olarak kendi kaderlerini tayin hakkı tanınmasını öngören bir siyasi anlaşma imzaladığını açıklamasıyla şaşkınlığa uğradı.

Kenya Devlet Başkanı William Ruto'nun himayesinde imzalanan Nairobi Deklarasyonu, tüm dinlere, kültürlere ve kimliklere eşit mesafede duran, partizan olmayan ‘laik bir devlet’ kurulmasını, tüm Sudanlıların eşit pay aldığı sivil bir hükümet oluşturulmasını, güç ve zenginliğin adil bir şekilde paylaşılmasını ve düşünce ve din özgürlüğünün garanti altına alınmasını öngörüyor.

Şarku’l Avsat’ın ulaştığı bilgiye göre Nairobi Deklarasyonu, devletin laikliği, sivil yönetim ve deklarasyonun diğer ilkelerinin ülkenin kalıcı anayasasına dahil edilmesi konusunda bir anlaşma sağlanamaması durumunda, ‘Sudan halklarına kendi kaderini tayin hakkı’ tanıyor.


İsrail Sullivan'ı Gazze'ye yönelik ağır bombardımanla karşıladı

Gıda yardımı almaya giden Filistinli çocuklar (AFP)
Gıda yardımı almaya giden Filistinli çocuklar (AFP)
TT

İsrail Sullivan'ı Gazze'ye yönelik ağır bombardımanla karşıladı

Gıda yardımı almaya giden Filistinli çocuklar (AFP)
Gıda yardımı almaya giden Filistinli çocuklar (AFP)

İsrail dün (pazar) Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ı, Gazze Şeridi'ndeki sağlık yetkililerine göre 24 saat içinde 70'ten fazla kişinin ölümüne yol açan yoğun bir bombardımanla karşıladı. Sullivan dün, ABD'nin hedef odaklı askerî harekât çağrısı yaptığı bir ortamda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi. Görüşme öncesinde Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada “Sullivan'ın İsrail'e Hamas militanlarının peşine Gazze Şeridi'nin en güneyindeki şehir olan Refah'a geniş çaplı bir saldırıyla değil, hedef odaklı bir şekilde düşmesi için baskı yapması bekleniyor” denildi.

İsrail, Mısır sınırı yakınlarındaki Refah'a saldırılar düzenlerken, Tel Aviv bu kentin Hamas'ın son kalesi olduğunu iddia ediyor. İsrail ordusu ile Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları arasında Gazze Şeridi'nin kuzey ve orta kesimlerinde büyük çatışmalar yaşanmaya devam ediyor.

Bu arada ABD Başkanı Joe Biden, Gazze Şeridi'nde yaşananların ‘trajik ve durdurulması gereken bir insani kriz’ olduğunu belirterek, Gazze Şeridi'nde derhal ateşkes çağrısında bulundu. Biden dün Georgia'da yaptığı bir konuşmada, “Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için daha fazla yardım almak üzere uluslararası bir çabaya ihtiyacımız var. Ben ateşkes, kalıcı barışın inşası ve iki devletli çözüme giden bir yol olduğundan emin olmak için gece gündüz çalışıyorum” ifadelerini kullandı.

Bu arada Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini dün yaptığı açıklamada, UNRWA personelinin İsrail tarafından gözaltına alındığını, işkence gördüğünü ve işlemedikleri suçları itiraf etmeye zorlandıklarını bildirdi.


Gazze: Acil durumlar için gerekli ilaç ve tıbbi sarf malzemeleri tükenmek üzere

İsrail'in açtığı ateş sonucu yaralanan Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Aksa Hastanesi'nde tedavi görüyor. (Reuters)
İsrail'in açtığı ateş sonucu yaralanan Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Aksa Hastanesi'nde tedavi görüyor. (Reuters)
TT

Gazze: Acil durumlar için gerekli ilaç ve tıbbi sarf malzemeleri tükenmek üzere

İsrail'in açtığı ateş sonucu yaralanan Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Aksa Hastanesi'nde tedavi görüyor. (Reuters)
İsrail'in açtığı ateş sonucu yaralanan Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Aksa Hastanesi'nde tedavi görüyor. (Reuters)

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı bugün (Pazar) hastanelerde acil hizmetler, ameliyatlar ve birinci basamak sağlık hizmetleri için gerekli olan ilaç ve tıbbi sarf malzemelerinde ciddi bir eksiklik olduğu uyarısında bulunarak bunların hacminin neredeyse ‘sıfıra’ indiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı’ndan (AWP) aktardığı habere göre bakanlık, söz konusu durumun hastaların hayatını tehdit ettiğini belirtti.

Bakanlık, tüm insani yardım kuruluşlarına, Birleşmiş Milletler'e (BM) ve uluslararası örgütlere ‘İsrail'in devam eden saldırganlığı ve Gazze Şeridi'nin tüm sınır kapılarını işgali ışığında’ ilaç ve malzeme sağlamak için çalışma çağrısında bulundu.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, İsrail'in son tahliye emirlerinin ve yoğun bombardımanın sivillerin hayatını ‘ciddi tehlikeye’ attığını söyledi.

Ghebreyesus X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, “Gazze Şeridi'nde temel ilaç ve yakıt tedariki son derece düşük ve güvenlik kısıtlamaları nedeniyle hareket kısıtlı” dedi.

Gazze'nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi yakınlarındaki askerî harekât ve yoğun bombardımanla ilgili endişelerini dile getiren Ghebreyesus, “Gazze'nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi yakınlarındaki yoğun çatışma haberleri ve hastaneye artan yaralı akını, hastanenin sınırlı bakım kapasitesi göz önüne alındığında son derece endişe verici. Gazze Şeridi'ndeki durumu tarif etmekte zorlanıyoruz. Artık oradaki siviller için ateşkes ve barış zamanı geldi” ifadelerini kullandı.

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne yönelik savaşında ölen Filistinlilerin sayısının 35 bin 456'ya, yaralı sayısının ise 79 bin 476'ya yükseldiğini duyurdu.


Kudüs sokaklarını kapatan İsrailli protestocular hükümetin düşmesini talep etti

Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)
Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)
TT

Kudüs sokaklarını kapatan İsrailli protestocular hükümetin düşmesini talep etti

Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)
Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)

Görgü tanıkları bugün (Pazar) Kudüs'ün, Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması için Hamas'la bir esir takası anlaşması yapılmaması halinde Binyamin Netanyahu hükümetinin düşmesi ve erken seçime gidilmesi çağrısında bulunan İsrailliler tarafından düzenlenen gösterilere sahne olduğunu bildirdi.

Arap Dünyası Haber Ajansı'na (AWP) konuşan bir görgü tanığı, yüzlerce göstericinin Kudüs girişlerindeki ana yolları kapatarak trafiği engellediğini ve polisin göstericileri dağıtmaya çalıştığını söyledi.

scdfb g
Kudüs girişinde Netanyahu hükümetine karşı düzenlenen protesto sırasında polis memurları bir adamı yoldan kaldırmaya çalışıyor. (Reuters)

Bir başka görgü tanığı da Kudüs'e onlarca araçla gelen protestocuların seçim sandığını andıran bir maketle erken seçim çağrısı yaptıklarını ifade etti.

İsrail'de muhalefet, Netanyahu hükümetinin düşmesi ve erken seçime gidilmesi çağrısında bulunan gösterilere öncülük ediyor.

dcvfrbt
Bir seçim sandığı maketinin içindeki protestocular (Reuters)

İsrail Savaş Kabinesi bu akşam Refah'taki operasyonu ve Kudüs'teki durumu görüşmek üzere bir toplantı yapacak. Toplantıda alınan kararların bugün İsrail'e gelmesi beklenen ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan'a sunulması bekleniyor.


2017'den beri ses çıkmıyordu: Kamalmaz, Suriye'de öldü

14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)
14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)
TT

2017'den beri ses çıkmıyordu: Kamalmaz, Suriye'de öldü

14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)
14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)

2017'de Suriye'de alıkonan Majd Kamalmaz'ın yaşamını yitirdiği bildirildi. Amerikalı rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması için uğraşan Bring Our Families Home Campaign adlı hareketin sözcüsü Jonathan Franks dün yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

Trajik bir şekilde, hapishanelerin vahşi koşullarına dayanamadı. Dava, duruşma ve ailesiyle herhangi bir iletişim olmadan 7 uzun yıl geçti. Bir oğul, eş, baba, dede ve amca olarak iyi kalpli, sevgi dolu ve etrafındakileri umursayan biriydi.

Maryam Kamalmaz da babasının ölümünü "7 yıldır babamın yokluğunu kabullenmekte zorlanıyoruz. Ailemin çektiği acı ve duygusal karmaşa hayatımızı derinden etkiledi. Kendisini çok özleyeceğiz. İhtiyaç sahiplerine yardım konusunda bıraktığı mirasın pek çok kişi tarafından sürdürülmesini umuyoruz" diyerek açıkladı. 

New York Times, ay başında Amerikan istihbaratından yetkililerin aileye ölümü bildirdiğini duyurdu. Ölümün yıllar önce gerçekleşmiş olabileceği de haberde vurgulandı.

Kamalmaz'ın ölümünü sitesinde hâlâ doğrulamayan FBI, kaybolduğundan beri ABD yurttaşından haber alınamadığını belirtiyor.

Kayıp kişilerle ilgili sitedeki "Savaş ve doğal afetlerden etkilenmiş kişilerle çalışan travma psikoloğu Majd Kamalmaz, 2017'de bir akrabasını ziyaret etmek için Suriye'ye gitti. Şubat 2017'de kaybolduğundan beri ne görüldü ne de sesi duyuldu" ifadeleri değişmedi.

fvrbgtny
1958 doğumlu Kamalmaz, Suriye ve ABD pasaportlarına sahipti (CNN)

Lübnan'da kurduğu merkezle mültecilere yardım etmeye çalışan Teksaslı psikoterapist, 7 yıl önce kansere yakalanmış bir akrabasını ziyaret için gittiği Suriye'nin başkenti Şam'daki bir kontrol noktasında alıkonmuştu. 

Suriye yönetimi Kamalmaz'ı hapse attığını hiçbir zaman doğrulamadı. 

Donald Trump yönetimindeki yetkililerin 2020'de Şam'ı ziyaret etmesi, kendisinden haber alamayan ailesini umutlandırsa da herhangi bir sonuç çıkmamıştı. 

Önceki aylarda diğer Amerikalı rehineler ve tutukluların aileleriyle birlikte ABD Başkanı Joe Biden'ı ziyaret etmek isteyen Maryam Kamalmaz sonuç alamamış ve "Görünmezmişiz gibi hissediyoruz" demişti. 

Independent Türkçe, CNN, New York Times


Arzu edilen etik ile erdemsiz siyaset hakkında

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Arzu edilen etik ile erdemsiz siyaset hakkında

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Husam İytani

Herhangi bir çağdaş olguda etik ile siyasi veriler arasında bir ayırıcı çizgi çizmek, otomatik veya kolay bir süreç değildir. Sonuçları her zaman bunu yapan kişinin lehine değildir. Çünkü bir faktörün ilerleyişine aşırı şekilde bağlılık göstermek ve ona değer olarak öncelik vermek çoğu zaman hem siyaset hem de etiğin birlikte ortadan kalkmasına yol açar.

Etik ve siyaset iç içe geçer, karışır ve birini diğerinden çıkarmak beyhude bir mesele haline gelir.

ABD ve Avrupa üniversitelerindeki öğrenci gösterilerini ele alıp, katılımcıların etik üstünlüğünü, sloganlarını ve taleplerini göz önünde bulundurarak onları siyasi olarak değerlendirmek istersek, hızlı bir analiz ile bunun Joe Biden yönetimi ile İsrail arasındaki derin ittifakı gösterdiğini görürüz. Bu ittifakın amacı, Hamas hareketini yenilgiye uğratmak, Gazze Şeridi'nin yönetici organı konumuna geri dönmesini engellemek ve silahlı varlığına son vermektir. Washington'un İsrail ordusuna uçaklarda kullanacağı füzelerin sevkiyatını askıya almasının ardından ortaya çıkan anlaşmazlığı, Amerikalılar görüş farklılığı bağlamına yerleştirirken, Binyamin Netanyahu ve hükümetindeki aşırı dinci sağ korosu, bunu İsrail'in kendisini savunmasını engelleme girişimi olarak göstermeye çalıştı.

Biden'ın 7 Ekim saldırısını takip eden ilk saatlerden bu yana İsrail'e verdiği mutlak desteğe Arap Amerikalıların dile getirdiği derin itiraza, Amerikan yönetiminin gösterilere tepkisi, öğrencilerin tutuklanması ve binlerce öğrencinin geleceğinin yok edilmesi noktasına varılması ekleniyor. Bu iki faktörün birleşimi, Biden'ın gençlerin ve Arap Amerikalıların oylarını kazanma konusunda zaten zayıf olan şansına ciddi bir darbe indirecek. Biden'ın başkanlık seçimleri kampanyasına Demokrat adayın göç politikasının başarısızlığı ve ileri yaşına, tökezlemelerine ve gaflarına güçlü bir şekilde odaklanılması gibi başka zayıflık faktörleri de ekleniyor. Bu durumda görünen o ki tüm soruşturmalara ve popülist söylemlere rağmen Cumhuriyetçi aday Donald Trump'a Beyaz Saray'a dönme konusunda ciddi bir şans veren kamuoyu yoklamaları, Amerikan toplumundaki derin kutuplaşma durumu göz önüne alındığında büyük bir güvenilirliğe sahip.

Buraya dikkatli bakıldığında öğrencilerin, istemeden ve dilemeden, İsrail'in işgal altındaki Suriye’nin Golan bölgesini ilhak etmesini tanıyan ve Amerikan büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyan Trump'ın, Biden’a karşı önemli bir ilerleme kaydetmesini sağladıkları görülüyor. Hem de Demokrat Parti'nin yıldızlarından biri olduğu dönemde Kongre'de yaptığı ünlü konuşmasında Biden’ın kendisinin de, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana gerçekleştirdiği en önemli eylemin "İsrail'e yatırım yapmak" olduğu değerlendirmesinde bulunmasına rağmen.

Dikkatli bakıldığında öğrencilerin, istemeden ve dilemeden, İsrail'in işgal altındaki Suriye’nin Golan bölgesini ilhak etmesini tanıyan ve Amerikan büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyan Trump'ın, Biden’a karşı önemli bir ilerleme kaydetmesini sağladıkları görülüyor.

İki pozisyon arasındaki etik çizgi nerede?

Öğrenciler doğal olarak Trump'ın kampanyasına destek vermek istemiyorlar. Aynı zamanda İsrail'in Gazze'deki katliamına yönelik mutlak Amerikan desteğinin devam etmesini de istemiyorlar. Ne var ki etik yükseklik savunucularının nefret ettiği ve küçümsediği "gerçeklik" şu denklemi dayatıyor: Biden'a ister destek verin ister muhalif olun, başkanlık seçimleri sonrasında Beyaz Saray'da kimin ikamet edeceğine bakılmaksızın ABD'nin İsrail'e desteği devam ediyor. Buradan hareketle madem ki Trump ile Biden aynı, o zaman öğrencilerin katliamı reddettiklerini ifade etmek için gösteri yapmalarının daha iyi olacağını söyleyenler olabilir. Buna karşılık bazıları da, sonuç aynı olduğu sürece, yani ABD'nin İsrail'e desteği her türlü devam edecekse, öğrencilerin gösteri yapıp üniversitelerinin meydanlarında çadır kurmalarının veya hiçbir şey yapmamalarının bir önemi olmadığını söyleyecektir. Başka bir deyişle, “etiği” bir eylem kılavuzu olarak benimsemek kolay, ancak seçimler söz konusu olduğunda siyasi etkinliğini hesaplamak zor. Basitleştirme çoğu zaman eleştirel düşünmeyi, verilerin çokluğunu ve örtüşmesini hesaba katmayı reddetmenin bir işaretidir.

Kendisini etik açısından üstün görse bile bir tutumun tam tersine dönüşmesine, düşmanlarına hizmet eder hale gelmesine başka örnekler de mevcuttur. Post-kolonyal ekollerin takipçileri ekranlarda rakiplerini alt edip galip geldiklerine inandıkları hüzünlü müdahalelerde bulunurlar. Ama güç dengesini ve dünya haritasını belirleyen temel gerçekleri görmezden gelen bu müdahaleleri, aslında yaşadıkları kafa karışıklığının, bugün ve geleceğe yönelik giderek daha karmaşık, kompleks ve belirsiz hale gelen geçmişçi bakış açılarının bir başka kanıtıdır. Muhaliflerin, post-kolonyalistlerin, yeni ve eski solun, siyasi İslam'ın takipçilerinin görüşlerinin bu karışımı rahatlatıcı bir şey değil. Etiğin bu grupların karışımını gerektirdiğini söylemek, kimsenin nasıl sözde ideolojik düşmanı ile el ele tutuştuğunu sorgulamadan tek bir konu üzerinde buluştuğu bu farklı fikirlerin ve geçmişlerin doğasının derinlemesine yeniden düşünülmesini gerektiriyor.

Bu sözler, Filistinlilerin öldürülmesinin durdurulması ve topraklarında bağımsız bir devlet kurulması da dahil olmak üzere meşru haklarının iade edilmesi amacıyla üniversitelerde veya sokaklarda gösteri yapılmaması yönünde bir çağrı mı içeriyor? Tabi ki hayır. Aksine seçim yapmanın zorluğunu gösteriyor. Bu seçimde bir yanda, vekilliği veya bir davayı sahiplerinden ayrı olarak temsil etmeyi hesaba katmadan etik bütünlüğü ön planda tutan pozisyon vardır. Diğer yanda ise sözde "dürüstlük", tüm olumsuzlukları, katliamları, Gazze ve diğer yerlerde çocukların ölümü ile gerçekliği olduğu gibi okumanın somut siyasi yansımaları vardır. İşte yukarıda zikredilenler, bu seçimin Filistin kefiyesi takıp zafer işaretleri yapmak kadar basit bir iş olmadığına işaret ediyor.

Etik ve siyaset arasındaki bu okyanus, temel yazılarda ve kamusal tartışmalara yapılan katkılarda her zaman eksiktir. Yakın zafer fikirlerini yaymak için mükemmel bir fırsatı temsil etmektedir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


İsrail'in Nuseyrat Mülteci Kampı’na düzenlediği bombalı saldırıda 31 kişi hayatını kaybetti

Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki Filistinliler yardım dağıtılan alana yürüyor. (DPA)
Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki Filistinliler yardım dağıtılan alana yürüyor. (DPA)
TT

İsrail'in Nuseyrat Mülteci Kampı’na düzenlediği bombalı saldırıda 31 kişi hayatını kaybetti

Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki Filistinliler yardım dağıtılan alana yürüyor. (DPA)
Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki Filistinliler yardım dağıtılan alana yürüyor. (DPA)

El-Aksa TV bugün (Pazar), İsrail'in dün gece Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nın batısına düzenlediği saldırının ardından 31 kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi. Kurbanlar, İsrail savaş uçaklarının Nuseyrat Mülteci Kampı’nın batısındaki Hasan ailesinin evini hedef almasının ardından birkaç evin enkazından çıkarıldı.

Filistin Kızılayı bugün erken saatlerde, İsrail'in Nuseyrat Mülteci Kampı’na düzenlediği saldırıda beş kişinin öldüğünü açıkladı. Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre Gazze Şeridi'nin merkezindeki Aksa Şehitleri Hastanesi daha önce yaptığı açıklamada, “Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nın kuzeyindeki yeni kampta bulunan Hasan ailesinin evini hedef alan İsrail bombardımanı sonucunda 20 kişinin öldüğünü ve çok sayıda yaralı olduğunu” duyurdu.

Görgü tanıklarına göre saldırı gece saat 3 sularında gerçekleşti.

İsrail ordusu olayı soruşturduğunu söyledi.

Dün gece İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinin merkezinde bir apartman dairesine düzenlediği hava saldırısında en az üç Filistinli ölmüş, diğerleri de yaralanmıştı. Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre yerel kaynaklar, kurtarma ekiplerinin Refah'ın merkezindeki el-Beled bölgesinde bulunan Ebu Haşim binasındaki bir apartman dairesinin İsrail savaş uçakları tarafından bombalanmasının ardından enkazdan üç ölü çıkardığını bildirdi.

İsrail güçlerinin 8 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne karadan, denizden ve havadan düzenlediği saldırılarda çoğu kadın ve çocuk 35 bin 386 sivil hayatını kaybetti, 79 bin 366 kişi de yaralandı.


ABD'nin Gazze'de ‘ertesi gün’ için planı yok… Hamas'ın ortadan kaldırılması öncelik olmaya devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
TT

ABD'nin Gazze'de ‘ertesi gün’ için planı yok… Hamas'ın ortadan kaldırılması öncelik olmaya devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşını sona erdirmeyi ve Filistinli tutuklular karşılığında İsrailli esirleri serbest bırakmayı amaçlayan görüşmeler tıkanırken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti, savaşı sona erdirmek ve Hamas'ı ortadan kaldırmak için kilit bir hedef olarak gördüğü Refah'ın işgali için bastırmaya devam ediyor.

Bazılarının ‘amaçtan’ ziyade ‘araçlar’ etrafında döndüğünü düşündüğü ‘anlaşmazlıklara’ rağmen, ABD'li yetkililer İsrail'in Gazze savaşından sonraki ‘ertesi güne’ ilişkin bir ‘planın’ olmadığından bahsediyor. Peki ABD'nin planı ne?

Analistler, Hamas'ın geçen yıl 7 Ekim'de başlattığı ve devam eden savaşı tetikleyen saldırının sadece İsrail'i değil, ABD, İran, bölge ülkeleri ve Filistinlileri de şaşırttığını söylüyor.

Ancak saldırının yankıları, savaşın İsrail ve Filistin arasındaki önceki savaşlara benzemeyeceğini gösterdi. Netanyahu açıkça “bunun bölgenin çehresini değiştirecek uzun bir savaş olacağını” ifade etti.

Savaşın başlamasından yedi aydan fazla bir süre sonra bugün, Gazze'de ‘ertesi gün’ ile ilgili sorular yoğunlaşırken, Bahreyn Zirvesi bildirisine göre iki devletli bir çözüme hazırlık olarak Filistin topraklarında güvenliği devralacak çok uluslu güçlerin oluşturulması da dahil olmak üzere öneriler ve senaryolar ortaya atılıyor.

dsfdvf
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan (Reuters)

Öte yandan, Hamas'ın kontrolünün sona erdirilmesi koşuluyla, güvenliğin yeniden sağlanması ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına katılmak üzere ortak güçlerin Gazze Şeridi'nde konuşlandırılmasına ilişkin, bazıları ABD tarafından ortaya atılan ‘fikirler’ öne sürülüyor.

Stratejik ikilemler

Bazı raporlar, konunun hem ABD'nin hem de İsrail'in karşı karşıya olduğu stratejik ve siyasi ikilemleri ortaya koyduğuna ve Başkan Joe Biden yönetiminin çatışmayı sona erdirmek için yeni bir girişimde bulunmadığına inanıyor. Çünkü çok az ABD'li yetkili Arap ülkeleriyle aralarındaki farklılıkların çözülmeye yakın olduğuna dair herhangi bir iyimserlik ifade etti.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve bir dizi üst düzey ABD'li yetkilinin geçtiğimiz hafta Pazar günü Riyad ve diğer Arap başkentlerini de kapsayan bir turla İsrail'e gelmesiyle birlikte Biden yönetimi Refah ve ötesindeki seçenekleri, özellikle de buradaki askeri operasyon ve Gazze'nin geleceğini görüşmek istiyor.

ABD planı yok

Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı olan Gays el-Ömeri, ABD'nin bir planı olmadığını, zira ABD'nin ‘savaşın bir parçası olmadığını’ vurguladı. Şarku’l Avsat'a konuşan el-Ömeri, “ABD'nin İsrail'e Washington'un şehir savaşları konusundaki deneyimlerine dayanarak tavsiyelerde bulunduğunu, ancak ABD savaşın bir tarafı olmadığı için plan yapmanın ABD'nin yetkisinde olmadığını” söyledi. El-Ömeri, “Bunun yerine ABD net hedefler belirledi: İsrail'in Refah'a yönelik herhangi bir operasyonda sivilleri korumak için inandırıcı planlar sunması gerekiyor. İsrail'in planları bu hedefe göre değerlendirilecektir” ifadelerini kullandı.

dsfv
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)

Demokrasileri Savunma Vakfı'nda kıdemli araştırmacı olan Richard Goldberg Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte şu ifadeleri kullandı: “Biden yönetimi nihayetinde İsrail için kabul edilemez olan bazı parametreler konusunda rahat. Söz konusu parametreler şunlar: ‘Hamas'ın El Fetih ile birleşmiş bir siyasi parti olarak kalması, Filistin Yönetimi liderliğindeki hükümetin Gazze Şeridi'ni yönetmesinin desteklenmesi ve Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) birincil sosyal ve insani yardım sağlayıcısı olarak kalması’. Biden için bu, bir Filistin devletine giden yoldur. İsrail içinse bu, 7 Ekim'e giden bitmeyen bir yoldur.”

Çok uluslu güç ölü mü, yoksa henüz vakti mi değil?

Arap Birliği, Gazze Şeridi de dahil olmak üzere iki devletli çözüm beklentisiyle Filistin topraklarına çok uluslu güçlerin gönderilmesini tavsiye etti. Bu önerinin Amerikan pozisyonuyla uyumlu olmadığı ve İsrail'in bunu reddettiği açıkça görüldü.

El-Ömeri, “ABD, Hamas'ı yenilgiye uğratma ve esirlerin serbest bırakılmasını sağlama hedeflerini İsrail ile paylaşıyor. Şu anda uluslararası bir güç oluşturulması Washington'da erken bir fikir olarak görülüyor. Bu fikir, savaş sona erdikten sonra ABD'nin sıcak bakabileceği bir şey. Ancak buna rağmen uluslararası güç fikri, bu gücün yapısıyla ilgili pek çok soruyu da gündeme getiriyor: Bu gücün içinde Arap kuvvetleri olacak mı? Bu gücün görev alanı nedir? Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki kalıntılarıyla savaşabilecek mi? Gücünün kaynağı ne olacak?” ifadelerini kullandı.

sxdvfb
Bahreyn'deki 33. Arap Birliği Zirvesi’nden (EPA)

İsrail'e gelince, el-Ömeri, Netanyahu'nun Gazze Şeridi'ndeki savaştan sonraki gün için herhangi bir siyasi ya da güvenlik fikrini tartışmayı reddettiğini belirtti. Zira Netanyahu, koalisyonunu kaybetme korkusuyla uluslararası güçleri bile tartışmak istemiyor. El-Ömeri, “Ancak İsrail Savunma Bakanı'nın son açıklamaları, Netanyahu üzerinde ertesi günün senaryosunu ortaya koyması için baskı yaratıyor. Buna savaştan sonra Gazze Şeridi'nde güvenliği kimin sağlayacağı sorusu da dahil” dedi.

Goldberg, çok uluslu bir güç oluşturma önerisinin iki nedenden ötürü duyurulduğu günden bu yana ölü doğduğunu düşünüyor: “Birincisi, böyle bir öneri, Kudüs ve gelecekteki herhangi bir barış anlaşmasında İsrail'in kontrolünde kalması muhtemel bölgeler üzerindeki İsrail egemenliğini silmeyi amaçlıyor. İkincisi, İran'ın Hamas'ı sadece Gazze Şeridi'nde değil Batı Şeria'da da yeniden inşa etmesinin önünü açıyor.” Goldberg, “Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün İran destekli terör örgütleriyle nasıl başa çıktığı konusunda daha fazla bilgi edinmek istiyorsak, son 17 yılda Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) ile Hizbullah arasında neler yaşandığını gözden geçirelim” ifadesini kullandı.

Öncelik Hamas'ı yenmek

Bazı ABD'li yetkililer, İsrail'in stratejisinin Hamas'ı yenmekte başarısız olduğunu ve dolayısıyla Refah operasyonunun da başarısız olduğunu söylese de el-Ömeri, “Bunun Washington'un görüşünü tam olarak yansıttığından emin değilim. Biden yönetimi Hamas'ı yenme kararlılığını sürdürüyor, ancak bu hedefe sivilleri koruyan bir askeri operasyonla ulaşılabileceğine inanıyor. İsrail'le aralarındaki gerilim ise hedefle değil yöntemlerle ilgili” dedi.

dsvfbgn
ABD Başkanı Joe Biden (AFP)

Goldberg şu değerlendirmede bulundu: “Bu, Hamas'ı olduğu gibi bırakan bir ateşkesi zorlamayı haklı çıkarmak için mümkün olduğunca çok argüman yaratmayı amaçlayan siyasi bir iletişim çabası gibi görünüyor. Hem ABD hem de İsrail gerçeklerle ve ayrıntılarla uğraşsa daha iyi olur: Hamas bugün ne kadar güçlü? Hâlâ nerelerde faaliyet gösteriyor? Gazzelilerin Hamas'ın bir daha iktidara gelmeyeceğine inanması için kalan birimlerin dağıtılması, Hamas liderliğinin ve kontrolünün ortadan kaldırılması ve üst düzey liderlerinin öldürülmesi için ne gerekiyor?”


İdlip’te Cevlani'nin düşmesi ve İdlib’teki Genel Güvenlik Servisi’nin lağvedilmesi talebiyle protesto gösterileri düzenlendi

İdlib'in Binniş beldesinde göstericilerin yolunu kesen HTŞ üyeleri, 17 Mayıs Cuma (AP)
İdlib'in Binniş beldesinde göstericilerin yolunu kesen HTŞ üyeleri, 17 Mayıs Cuma (AP)
TT

İdlip’te Cevlani'nin düşmesi ve İdlib’teki Genel Güvenlik Servisi’nin lağvedilmesi talebiyle protesto gösterileri düzenlendi

İdlib'in Binniş beldesinde göstericilerin yolunu kesen HTŞ üyeleri, 17 Mayıs Cuma (AP)
İdlib'in Binniş beldesinde göstericilerin yolunu kesen HTŞ üyeleri, 17 Mayıs Cuma (AP)

Mustafa Rüstem

Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib ilinde düzenlenen protesto gösterilerinde cuma günü göstericilerin Heyetu Tahrir’uş-Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Cevlani'nin gitmesini talep eden sloganlar atmaları ve ardından HTŞ’nin gösterileri dağıtmak için aşırı güç kullanmasıyla İdlib’teki halk hareketi yeni bir sürece girdi.

Halk hareketi yeniden başladı

İdlib’in kentsel kesiminin yanı sıra Taftanaz, Hazano, Binniş, Cisr es-Şuğur, Kefer Takharim ve diğer bazı kırsal bölgelerde HTŞ'nin İdlib’i kontrolüne karşı protesto gösterileri düzenlendi.

HTŞ lideri Cevlani, 2017 yılından bu yana yönetimine karşı ayaklananların taleplerinin raydan çıktığını söyleyerek protesto gösterilerinin ‘kurtarılmış bölgede genel bir kargaşaya dönüştüğünü’ belirtti. Cevlani, kullandığı ‘kurtarılmış’ ifadesi, Şam'ın müttefikleri olan Rusya ve İran’ın durumu rejimin lehine çevirdiği ve Humus, Halep, Hama ve Dera’daki sailahlı muhalifleri püskürterek otobüslerle İdlib’e gönderdiği 2013 yılından bu yana yaşanan şiddetli çatışmaların ardından rejim güçlerinin çekilmesiyle ele geçirilen bölgeleri ifade ediyor.

Şarku’l Avsat’ın  Independent Arabia'dan aktardığı habere göre protestoları bastırmakla görevli askeri ve güvenlik güçlerinin geri çekildiğini ve mevzilerini boşalttıklarını belirten yerel kaynaklar HTŞ’nin askeri kanadında da huzursuzluklar yaşandığını ifade ettiler. söylediler. Gözlemciler ise meydanların güvenlik güçlerinden boşaltılmasının, şehirde fırtınalı ve öfkeli bir günün ardından normal hayata dönülmesine izin verdiği belirttiler.

dfvrgth
Binniş'teki bir gösteri sırasında Suriye Devlet Başkanı Esed, DEAŞ’ın eski lideri Bağdadi ve HTŞ lideri Cevlani'yi kınayan bir pankartı tutan bir protestocu, 17 Mayıs 2024 (AP)

İnsan hakları savunucusu Rıfat es-Seyyid Ömer, güvenlik güçlerinin, onların yorulmaları ve halk gösterilerinde alışılageldiği üzere önümüzdeki cuma günü daha büyük gösteriler yapılması beklentisi çerçevesinde geri çekildiklerini ya da sayılarının azaltıldığını düşündüğünü söyledi.

Ömer, protesto gösterilerinin mart ayında önde gelen isimlerin de aralarında olduğu bin kadar kişinin tutuklanmasının ardından olduğu gibi, bugün Genel Güvenlik Servisi'nin (GSS) feshedilmesi ve HTŞ’nin kontrolündeki cezaevlerinde tutulanların serbest bırakılması talebiyle yeniden başladığını belirtti.

Öte yandan Sugur eş-Şam ve HTŞ gruplarından bazı liderlerin yanı sıra HTŞ'nin askeri kanadının komutanlarından Ebu Hasan Halfaya, bir video kaydıyla ‘kurtarılmış’ bölgenin halkını savunmada askeri yeteneklerini geliştirdikten sonra devrimin kurumlarından ödün verilmesine karşı uyardılar. Videoda, “Bir sonraki savaşa hizmet edecek gücü geliştirmeye ve büyütmeye devam ediyoruz. Böyle bir kaos bu gücün gelişimini büyük ölçüde engelleyecek ve askeri yeteneklerinin güçlendirilmesini büyük ölçüde sekteye uğratacaktır” ifadelerini kullandılar.

Yeşil Şehir

Suriyelilerin ünlü zeytin ağaçları nedeniyle ‘Yeşil Şehir’ diye anılan İdlib’te devam eden olaylar, 2011 yılında HTŞ’nin eski adı olan Nusra Cephesi’nin lideri Cevlani'nin gölge adamı ve Nusra Cephesi’nin kurucularından Ebu Mariya el-Kahtani'nin hapse atılmasının ardından yaşanan gerilimi yeniden gündeme getirdi. Alınan bilgilere göre Cevlani’yi devirmeye çalışmak ve dış güçler için çalışmak gibi suçlamalarla tutuklanan Kahtani, altı ay hapiste kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Ancak Kahtani’nin serbest bırakıldıktan sonra İdlib kırsalındaki Sarmada beldesindeki misafirhanesinde bir bombanın patlaması sonucu ölmesi şaşkınlık yarattı.

Cevlani, siyasi söyleminde modern bir imaj çizmesine ve Batılı ülkelere yaklaşmaya çalışmasına rağmen HTŞ'yi terör örgütleri listelerinden çıkarmayı başaramadı. Birkaç katı görüşlü silahlı grubun yer aldığı Fethu'l Mubin adlı bir operasyon odası oluşturan ve İdlib’i askeri operasyonları için bir kale olarak kullanan HTŞ, rejime bağlı Suriye ordusunun yanı sıra Rus kuvvetleri ve İran güçleriyle savaşmaya devam ediyor.

Nusra Cephesi adıyla 28 Ocak 2017 tarihinde kurulan HTŞ, başta Fetihu’ş-Şam Cephesi olmak üzere Ensaruddin Cephesi, Ceyşu’l-Sünne, Liva el-Hak ve Nureddin el-Zengi Hareketi gibi silahlı grupları bira raya getiren katı Selefi bir gruptur.

Öte yandan Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), HTŞ’ye ait zırhlı araçların İdlib kırsalındaki Binniş beldesinde protestoculara sert müdahalesini belgeledi. SOHR’un belgelediği görüntülerde söz konusu araçlar, göstericileri ezmeye ve Cevlani’nin ve rejimin düşmesi için sloganlar atan protestocuları dağıtmaya çalıştılar. İdlib'in batı kırsalındaki Cisr es-Şuğur ilçesinde ise göstericilere sert müdahalede bulunan GSS üyeleri, göstericileri dağıtmak için ateş açarken bazılarını darp ettiler.

İdlib'deki gelişmelerle ilgili olarak gözlemciler, durumun son derece karmaşık olduğunu ve protestocuların taleplerinde ısrar etmeleri ve bu taleplerin karşılanmaması halinde gerilimin daha da tırmanabileceğini düşünüyorlar. Cevlani'nin görevinden ayrılmasının mümkün olmadığına inanan gözlemciler, gerilimin artacağını tahmin ediyorlar. Gözlemcilere göre Cevlani, muhaliflerini susturmak için düzenli ordu ile temas hatlarında yan çatışmalar başlatabilir. Tüm bunlar olurken Suriye düzenli ordusunun İdlib'i geri almak için ne zaman başlatılacağı belli olmayan bir askeri harekât hazırlığında olduğuna dair haberler dolaşıyor.


Gazze Sağlık Bakanlığı: İsrail bombardımanında ölenlerin sayısı 35,386'ya yükseldi

İsrail'in Gazze şehrine yönelik baskınları sonucu oluşan yıkım (AFP)
İsrail'in Gazze şehrine yönelik baskınları sonucu oluşan yıkım (AFP)
TT

Gazze Sağlık Bakanlığı: İsrail bombardımanında ölenlerin sayısı 35,386'ya yükseldi

İsrail'in Gazze şehrine yönelik baskınları sonucu oluşan yıkım (AFP)
İsrail'in Gazze şehrine yönelik baskınları sonucu oluşan yıkım (AFP)

Gazze Şeridi'ndeki Filistin Sağlık Bakanlığı dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, 7 Ekim'den bu yana İsrail bombardımanında ölenlerin sayısının 35.386'ya, yaralananların sayısının ise 79.366 kişiye yükseldiğini duyurdu.

Bakanlık basın açıklamasında, "İsrail işgalinin Gazze Şeridi'nde son 24 saatte 83'ü şehit, 105'i yaralı olmak üzere ailelere yönelik 9 katliam gerçekleştirdiği" belirtildi.

Açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'nde devam eden saldırısının 225'inci gününde, çok sayıda kurbanın hâlâ enkaz altında ve yollarda olduğu, ambulans ve sivil savunma ekiplerinin ise onlara ulaşamadığı ifade edildi.