Asur krallarının Kedar Araplarının kraliçeleriyle olan mücadelesi: Hamile kadınların karınları yarılıp fetüsleri çıkarılıyordu

Hamile kadınların karınları yarılıp fetüsleri çıkarılıyordu.

Asur krallarının Kedar Araplarının kraliçeleriyle olan mücadelesi: Hamile kadınların karınları yarılıp fetüsleri çıkarılıyordu
TT

Asur krallarının Kedar Araplarının kraliçeleriyle olan mücadelesi: Hamile kadınların karınları yarılıp fetüsleri çıkarılıyordu

Asur krallarının Kedar Araplarının kraliçeleriyle olan mücadelesi: Hamile kadınların karınları yarılıp fetüsleri çıkarılıyordu

Teysir Halef

British Museum'un bir salonunun duvarında, ‘BM 124927’ müze kodu ve korkunçluğuyla etkileyici bir tablo asılı. Tablo, Ninova'daki Asur Sarayı'nın (MÖ 627-685) keşiflerinden, Adummatu yakınlarında (bugünün Kuzey Suudi Arabistan'ı, Dumet-ul Cendel) Kedar Araplarına ait bir kampı işgal eden Asur askerlerini tasvir ediyor. Çadırların ateşe verildiği ve askerlerin hançerleriyle hamile kadınların karnını yarıp fetüsleri çıkardığı sahneleri gösteriyor. Bu tablo, Asur zorbalığında bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Zira bu halkın kadınlarının ve kraliçelerinin savaşlardaki rolü, onları kralların kayıtlarında ölümsüzleştirmeyi hak ettiği düşünülüyor.

Kedar halkı

Yeni Asur devletinin belgelerinde, ister Asurluların onlara karşı kazandığı abartılı zaferleri temsil eden duvar resimlerinde, ister Asur krallarına ödedikleri haraçlarda olsun Kedar Arapları develerle ilişkilendirildi. Ancak tüm bunların dikkat çekici yanı, Arap Yarımadası'nın kuzeyinden Şam bölgesi ve Irak'a kadar geniş alanlara yayılmış büyük bir halk olmalarıdır. Bir kronolojik kayda göre Kedar Araplarının, Şam bölgesinin kuzeyindeki Hama'dan güneydeki Muab'a, yani 500 kilometreden fazla bir mesafeye kadar batı krallıklarına bir saldırı başlattıklarından bahsediliyordu. Bu, Kedar halkının bölgedeki özel konumunu güçlendiriyor. Asurluların, Kedar halkına karşı kazandıkları zaferleri aşırı derecede abartarak kutlamalarını, kraliyet kayıtlarında saldırılarını, sürgünlerini ve mallarını yağmalamalarını ya da Kalhu ve Ninova gibi sarayları süsleyen duvar resimlerinde yenilmiş ve Asur Krallarının ayakları altında eğilen Kedar Araplarını tasvir etmelerini sağlıyordu. Asur Krallarının Arap halkına karşı kazandığını iddia ettiği zaferler ve katliamlarla birlikte Kedar daha sonra genişleyerek deltanın doğusuna ulaştı. Kedar Krallarından biri olan olan Kinu bin Ceşm'e ait yazıtlar, Tel el-Mashuta'da bulundu, o, tanrıçası Lat'a bir adak sunduğundan bahsediliyor. Yunan Tarihçi Herodot'un bahsettiği ve Persli Kambises’in Mısır'ı fethinde yardımcı olan Araplar'ın Kedar Arapları olduğuna dair neredeyse evrensel bir uzlaşı söz konusu.

Kedar Arapları ister Asurluların onlara karşı kazandığı abartılı zaferleri temsil eden freskler ister Asur krallarına ödedikleri vergiler nedeniyle develerle ilişkilendirildi.

Asur kronolojik kayıtlarında adı geçen ilk Kraliçe Zebiba'dır. Asur Kralı 3. Tiglat-Pileser'in M.Ö. 738 yılındaki kayıtlarında bahsedilen Zebiba, Şam Bölgesi Krallıklarından birçok kralın vergi ödediği bu Asur kralına karşı çıkan bir dizi kral arasında yer alıyor. Zebiba hakkındaki bilgiler oldukça kısıtlıdır ve önceki kayıtlarda verilen bilgilerden fazlasını içermez. Ancak tarihi kayıtlardan anladığımız kadarıyla, Zebiba'nın tüm Arap kabilelerinin kraliçesi olduğunu ve geniş bir bakış açısına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Asur kralına vergi ödeme konusunda tercih yapması, krallığının ticaret hatlarının Asurluların olası müdahalelerine maruz kalmamasını sağlamak için bir strateji olmuş olabilir. Kraliçe Zebiba'nın Asur kralına sunduğu vergiler arasında altın, gümüş, kurşun, demir, fillerin derileri, fildişi, renkli kumaşlar ve keten, mavi ve kırmızı ipek, kalas ve nadir ağaç türleri, kraliyet hazineye ait her türlü değerli eşya, canlı koyunlar, kırmızı mor renkli yünleri olan koyunlar, mor renkli kanatlı kuşlar, atlar, katırlar, sığır sürüleri, develer ve deve yavruları yer alıyordu. Bu vergiler yılda bir defa Asur'a teslim ediliyordu.

Savaşçı Kraliçe Şemsi

Asur kraliyet kayıtlarında adı geçen ikinci Kraliçe, Şemsi veya belki de Şemse olarak adlandırılan kişi. Muhtemelen Zebiba'nın halefi olan bu kraliçe hakkında daha fazla detaylı bilgi bulunuyor. Asur Kralı 3. Tiglat-Pileser ve sonra 2. Sargon (M.Ö.705-722-) ile ilişkiler yaşadı. İlişkisi Asur krallığıyla birkaç dönemde farklı şekillerde ilerledi. Kraliçe Şemsi M.Ö. 732'de 3. Tiglat-Pileser'in öfkesini celbederek, ona kendi adını taşıyan güneş tanrısının büyük yeminine ihanet etmekle suçlandı. Hangi yemini ihlal ettiğini bilinmiyor ancak politik bir anlaşma üzerine bir yemin edilmiş olabileceği sonucuna varılabiliyor. Bazı tarihçiler, Kraliçe Şemsi'nin, Asur güçlerinin Şam bölgesinin güneyinin istilasından sonra kontrolünü ele geçirdiği bir kervan yolunu savunmak için mücadele ettiğini iddia ediyor. Ayrıca, Edom Krallığı'nın kontrolünü sıkılaştırdığı veya Şam kralı Rezon'un Asur hakimiyetine karşı ayaklanmasına yardım ettiği öne sürülüyor. Diğerleri ise Kraliçe Şemsi'nin, halkına dayatılan ağır vergiyi ağır bulduğu için, sonuçları iyi hesaplanmayan büyük bir savaşta Asurlulara meydan okuduğunu öne sürerler. Nedeni ne olursa olsun, Kraliçe Şemsi, Asurlularla büyük bir savaşa girdi ve mağlup oldu, ana şehirleri işgal altına alındı ve kendisi çölde kaçmaya mecbur kaldı. Gücüne güvenen Kraliçe, Asurlular karşısında boyun eğmek zorunda kaldı ve halkının dört liderinin sunduğu ağır haraçları ödedi.

ALAMY
ALAMY

Albert Olmstead (1880-1945) tarafından belirtildiğine göre bu zafer, bir levhada tasvir edildi. Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına Levhada iki Asur savaşçısının mızraklar taşıdığı ve bir Arap savaşçısını takip ettiği görülüyor. Arap savaşçısı, bir devede otururken betimleniyor. Asur askerlerinin atlarının yularları altında, öldürülmüş Arap savaşçılarının cesetleri bulunuyor. Bu savaşçıların başlarında uzun saçlar ve sık sakalları var. Vücutları ise yalnızca kemerle bağlanmış bir kıyafetle kaplanmıştır. Kraliçe Şemsi ise çıplak ayaklı, saçları dağınık bir şekilde betimlenmiş ve söylenene göre açlık nedeniyle ruhu kırıldıktan sonra sunulan 11 kurban kabından birini dikkatlice dengeliyor.

Kedar kraliçelerine saldırılar

Üçüncü kraliçe, Asur kraliyet yıllıklarında bahsedilen ve muhtemelen Şemsi'den sonra gelen Yatie'dir. Onun tanındığı kaynak, 2. Sargon'un (M.Ö 681-705) oğlu Sanherib hükümdarlığının ilk askeri seferine dair bir kayıt. Bu kronolojik kayda göre M.Ö. 703 yılında gerçekleşen seferde, Kraliçe Yatie’nin kardeşi Basqanu'yu, Babil bölgesinde Senharib'e karşı isyan eden Bayt Yaqin'den Keldani kralı Merodak-Baladan'ı desteklemek için askeri bir gücün başına gönderdi. İsyanın başarısız olduğu anlaşılıyor. Zira Merodak-Baladan’ın üvey oğlu Adinu ve kraliçe Yatie'nin kardeşi Basqanu'nun canlı yakalandığı ve savaş araçlarının, taşıma araçlarının, atların, katırların, eşeklerin, develerin ve savaşa katılan deve sürülerinin ele geçirildiği belirtiliyor.

Yıllıktan Kraliçe Zabibe'nin tüm Arap kabilelerinin kraliçesi olduğu ve Asur kralına vergi ödemeyi kabul ettiği için ileri görüşlü olduğu sonucunu varılıyor.

Dördüncü kraliçe, Talmi-Khunnun, sadece bir kraliçe değil, aynı zamanda bir rahibeydi. Aynı zamanda rahibe olan Tebua adında bir kızı vardı ve eş hükümdarı Kedar Kralı Hazael'di. Kral 2. Senharib, M.Ö. 688 yılındaki kayıtlarda, çöldeki kraliçenin ordusunu yendiği için övünüyor. Savaştan kaçtıktan sonra onu Domata'ya (Dumet-ul Cendel) kadar takip etti, kuşatmanın ardından şehri ele geçirdi ve kamyonların, baharatların ve mücevherlerin yanı sıra tanrıçaların heykelleriyle birlikte kraliçe ve kızını esir aldı ve onları Asur başkenti Ninova'ya taşıdı. Bu nedenle Tabua, kraliyet sarayında on yıl boyunca Asur kralı Esarhaddon tarafından büyütüldü. Sonra onu Arap ülkesinin kraliçesi olarak atadı, babası tarafından ele geçirilen Arap tanrılarının heykellerini de yanında gönderdi. Ayrıca Hazael'in ödediği vergiye 50 deveyi, 10 mene altını, bin değerli taş ve bin demet aromatik bitki eklendi.

Fotoğraf Altı: British Museum'daki bir Asur hiyeroglifi. (The Trustees of the British Museum)
British Museum'daki bir Asur hiyeroglifi. (The Trustees of the British Museum)

Altıncı kraliçe, Kedar ve Arabistan Kralı Uveyd bin Bardada'nın (M.Ö. 644-633) eşi Adiyya. Asurbanipal'in (M.Ö. 668-627) kronolojik kayıtlarda bu kralın Arabistan’a yaptığı iki seferle adı geçiyor. MÖ 648 yılında yazılan Asurbanipal kayıtları, onun Asur kralına biat eden Kraliçe Adiya'nın kocası Uveyd bin Bardada'ya çok kızdığını ve yemininden döndüğünü anlatıyor. Asurbanipal kayıtlarında şu ifadelere yer veriliyor:

“Halkını büyük bir katliama maruz bırakan Arabistan kraliçesi Adiya, tanrılar Asur ve İştar'ın emriyle onu yakaladı ve kampındaki ganimetlere el koydu. Adiya’nın çadırı ateşe verildi ama o canlı yakalandı.”

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Ahmed eş-Şera'nın cumhurbaşkanlığı koltuğunda 100’üncü günü… Kâr-zarar dengesinde Suriye

Şam'daki bir kafede Ahmed eş-Şera'nın yaptığı konuşmayı takip eden Suriyeliler (Şarku’l Avsat)
Şam'daki bir kafede Ahmed eş-Şera'nın yaptığı konuşmayı takip eden Suriyeliler (Şarku’l Avsat)
TT

Ahmed eş-Şera'nın cumhurbaşkanlığı koltuğunda 100’üncü günü… Kâr-zarar dengesinde Suriye

Şam'daki bir kafede Ahmed eş-Şera'nın yaptığı konuşmayı takip eden Suriyeliler (Şarku’l Avsat)
Şam'daki bir kafede Ahmed eş-Şera'nın yaptığı konuşmayı takip eden Suriyeliler (Şarku’l Avsat)

Esed rejiminin Aralık 2024'te düşmesi, Suriye'de daha iyi bir gelecek için büyük umutlar doğurdu. Peki ya iktidardaki 100 günün ardından Ahmed eş-Şera (Heyetu Tahriru’ş-Şam lideri Ebu Muhammed el-Culani) ve müttefikleri tarafından yönetilen yeni yönetimin siyasi değerlendirmesi nedir?

Ayrıntılara girmeden önce, Suriye'nin bugün karşı karşıya olduğu zorlukların siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan çok büyük olduğunu kabul etmeliyiz. Ülke bölgesel ve siyasi olarak parçalanmış durumda, çeşitli yabancı etki ve işgal biçimlerinden etkileniyor ve büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya. Nitekim Suriye'de yeniden yapılanmanın maliyetinin 250 ila 400 milyar dolar arasında olduğu tahmin edilmekte. Suriyelilerin yarısından fazlası halen ülke içinde ve dışında yerlerinden edilmiş durumda. Nüfusun yüzde 90'ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve Birleşmiş Milletler'in (BM) 2024 rakamlarına göre 16,7 milyon kişi (Suriye'deki her 4 kişiden 3'ü) insani yardıma muhtaç durumda. Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, Esed’in yerine geçecek herhangi bir siyasi aktörü zorlu bir görev bekliyor.

Dolayısıyla yeni yönetimin, özellikle de geçmişi göz önüne alındığında, dış kaygıları nispeten yatıştırabilmesi ve bölgesel ve uluslararası güçlerle resmi ilişkiler kurabilmesi kayda değer bir başarıdır. Pek çok bölgesel ve uluslararası aktör yeni otoriteyi tanıdı ve onunla ilişki kurmaya başladı. Avrupa Birliği (AB) ve Birleşik Krallık, bazı kuruluşlara yönelik yaptırımları önemli ölçüde askıya aldı. Son olarak Paris eş-Şera'yı Fransa’ya davet etti.

Donald Trump başkanlığındaki ABD yönetimi henüz Suriye'ye yönelik net bir politika belirlemedi ve Biden yönetiminin Ocak 2025'te enerji sektörü ve finansal işlemler üzerindeki yaptırımları hafifleten adımlarına karşı çıkmamasına rağmen genel olarak Suriye'ye uyguladığı yaptırımları sürdürdü.

asdfrgt
Şam'ın merkezinde bir hediyelik eşya dükkânı (AFP)

Ancak yeni yönetimin ilk 100 günü mutlak anlamda olumlu ya da ülkenin uzun vadede doğru yönde ilerlediğine dair yeterli bir kanıt olarak değerlendirilemez. Zira asıl mesele yönetimin siyasi ve ekonomik düzeylerdeki genel yönelimlerinin yanı sıra toplumsal vizyonunda yatıyor.

Devlet kurumları ve güvenlik hizmetleri

İlk olarak, Heyetu Tahriru’ş-Şam (HTŞ) liderliğindeki yeni iktidar, geçiş dönemini devlet kurumları üzerindeki gücünü pekiştirmek için kullandı. Esed rejiminin devrilmesinin ardından, Mart 2025'in sonunda yeni bir hükümet kurulana kadar sadece HTŞ üyelerinden veya HTŞ'ye yakın olanlardan oluşan bir geçici hükümet kuruldu.

Benzer şekilde eş-Şera, çeşitli bölgeler için HTŞ veya HTŞ'ye yakın silahlı grupların üyesi olan yeni güvenlik yetkilileri ve valiler atadı. Yeni yönetim yetkilileri, yeni bir Suriye ordusu kurdu ve yeni Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra'nın general olarak atanması gibi eski HTŞ komutanlarını en yüksek rütbeli subaylar arasına atadı. Aynı zamanda yeni yönetim, ekonomik ve sosyal aktörler üzerindeki kontrolünü güçlendirmek için tedbirler aldı. Örneğin, iç seçimler yapılmadan bile bir dizi sendika, meslek birliği ve ticaret odasına kendi yakın çevresinden yeni liderler atadı.

ı8o9
Yeni Suriye hükümetinin ilan edilmesinin ardından, ortada Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın yer aldığı bir hatıra fotoğrafı (SANA)

Kapsamlı bir demokratik sürecin yokluğu, katılımcı olması ve ülkenin geleceği için ilk temelleri atması beklenen çeşitli girişimlere, konferanslara ve komitelere de yansıdı. Önemli bir örnek olarak Suriye Ulusal Diyalog Konferansı, özellikle oturumlar için ayrılan sınırlı zaman açısından hazırlık, temsil ve ciddiyet eksikliği nedeniyle yaygın bir şekilde eleştirildi.

Eş-Şera tarafından imzalanan geçici anayasa, başta taslak komitesinin seçim kriterleri veya içeriğinin şeffaf olmaması nedeniyle olmak üzere, birçok siyasi ve sosyal aktör tarafından eleştirildi. Geçici anayasa resmi olarak kuvvetler ayrılığını ilan ederken, uygulamada cumhurbaşkanlığına verilen geniş yetkilerle bunu engelliyor.

Bulanık güçler

Bu bağlamda, yakın zamanda açıklanan yeni Suriye hükümeti, bir kadın bakan ile dini (Alevi ve Dürzi) ve etnik (Kürt) azınlıklardan bakanların atanmasıyla daha kapsayıcı olarak nitelendirildi. Ancak kilit mevkilerde eş-Şera'ya yakın isimler bulunuyor. Örneğin Esad Hasan eş-Şeybani ve Murhaf Ebu Kasra sırasıyla Dışişleri ve Savunma bakanlıklarındaki pozisyonlarını korurken, Enes Hattab İçişleri Bakanlığı'na ve Şadi el-Veysi Adalet Bakanlığı'na atandı.

Dahası, özellikle de ülkenin güvenlik ve siyasi politikalarını koordine etmek ve yönetmek üzere Ahmed eş-Şera başkanlığında Suriye Ulusal Güvenlik Konseyi kurulduğu için bu hükümetin gerçek yetkileri belirsizliğini koruyor.

dfrgthy
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Kara ve Deniz Limanları Genel İdaresi ile bir Fransız şirketi arasında imzalanan anlaşmanın imza törenine katıldı. (AFP)

Benzer şekilde mart ayı sonunda Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Siyasi İşler Genel Sekreterliği kuruldu. Görevleri arasında siyasi faaliyet ve etkinliklerin yönetimini denetlemek, siyasi işlerde genel planların hazırlanması ve formüle edilmesine katılmak ve Baas Partisi ve Ulusal İlerici Cephe partilerinin varlıklarını yeniden kullanmak yer alıyor.

Neoliberal ekonomi

Ekonomi cephesinde, hükümetin yönü yakın çevresi dışında kimseyle tartışılmadı veya paylaşılmadı. Dahası, mevcut hükümetin iktidara geldiğinden bu yana aldığı kararlar geçici görev süresinin ötesine geçmiş ve pratikte kendi ekonomik vizyonunu Suriye'nin uzun vadeli gelecek modeli olarak dayatmış veya desteklemiştir ki bu model ekonomik neoliberalizme dayanmaktadır. Bu durum, devlet varlıklarının özelleştirilmesi, piyasanın serbestleştirilmesi, ekmek ve ev tüplerine verilen sübvansiyonların azaltılması gibi kemer sıkma önlemlerinde görülebilir ve bunların hepsi zaten zor durumda olan halk sınıflarını olumsuz ve doğrudan etkilemektedir. Bu tür ekonomi politikaları genellikle iş adamlarının ve ekonomik elitlerin lehinedir.

Buna ek olarak, Ekonomi ve Dış Ticaret Bakanlığı ülkedeki işgücünün yaklaşık üçte birinin, yani yeni otoriteye göre ‘maaşı ödenen ancak çalışmayan’ çalışanların işten çıkarılacağını duyurdu. O tarihten bu yana, işten çıkarılan toplam çalışan sayısına ilişkin resmi bir veri bulunmazken, bazıları şu anda üç aylık ücretli izinde statülerinin ve istihdam edilip edilmediklerinin netleşmesini bekliyor. Söz konusu kararın ardından ülke genelinde işten çıkarılan ya da açığa alınan işçilerin protesto gösterileri patlak verdi.

urety
Şam'da bir döviz bürosu (AFP)

Bu arada yılın başından bu yana yeni yönetim yetkilileri, devlet çalışanlarının maaşlarını yüzde 400 artırarak en az 1 milyon 123 bin 560 Suriye lirasına (yaklaşık 86 dolar) çıkarma sözü verdi. Bu doğru yönde atılmış bir adım olmakla birlikte henüz uygulamaya geçirilmedi ve kötüleşen ekonomik kriz ışığında geçim masraflarını karşılamak için yetersiz. Mart 2025 sonu itibariyle Şam'da beş kişilik bir ailenin asgari aylık harcamasının 8 milyon Suriye lirası (666 dolar) olduğu tahmin ediliyor.

Buna ek olarak Şam, 260'tan fazla Türk ürününe uygulanan gümrük vergilerini düşürerek, halihazırda Türk ithalatının rekabetinden mustarip olan sanayi ve tarım sektörleri başta olmak üzere ulusal üretime zarar verdi. Türkiye Ticaret Bakanlığı'na göre Türkiye'nin Suriye'ye ihracatı bu yılın ilk çeyreğinde 508 milyon dolara ulaşarak 2024'ün aynı dönemine (yaklaşık 387 milyon dolar) kıyasla yüzde 31,2 artış gösterdi.

Siyasi ve sosyal parçalanma

Ülkenin siyasi ve sosyal bölünmüşlüğü yeni yönetim tarafından büyük ölçüde ele alınmamıştır ve Şam hükümeti ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi arasındaki son mutabakat zaptı halen belirsizliğini korumaktadır. Suveyda bölgesindeki Dürzi nüfusun bazı kesimleriyle yakınlaşma girişimleri birçok eksiklikten ve örneğin geçici anayasayı ve çeşitli politikaları reddeden gösterilere tanık olan yerel toplulukların muhalefetinden mustariptir. Dahası, kıyı bölgelerinde başlayan ve yüzlerce sivilin ölümüyle sonuçlanan son olaylar mezhepsel gerilimleri daha da derinleştirdi.

dsfghtyju
Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) Mart 2025'te yeni Suriye devletinin kurumlarına entegre olmak için anlaşma imzalamasının ardından Kamışlı'da yapılan kutlamalardan (Reuters)

Şiddetin, güvenlik güçleri ve sivillere yönelik saldırıları koordine eden Esed rejimi kalıntıları tarafından gerçekleştirilen şiddetin ardından geldiği doğrudur, ancak ‘kalıntılarla’ mücadele bahanesi altında, genel olarak Aleviler ile eski rejim arasında sahte bir eşdeğerlik yaratarak nefret ve intikam mantığı hâkim olmuştur.

Yeni otorite krizi kontrol altına almaya ve yangını söndürmeye çalışsa da, pratikte şiddetin ve mezhepsel rekabetin artmasını engelleyemedi ve bu durum mezhep mensuplarıyla yaşanan son olaylara da yansıdı. Şam'daki otorite bu eylemleri münferit olarak nitelendirmeye devam etti ve failleri sorumlu tutmak için herhangi bir ciddi önlem almadan bunların ‘disiplinsiz unsurlardan’ kaynaklandığını söyledi.

asdfrgt
Şam'ın güneyindeki Ceramana'nın girişlerinden birinde bulunan kontrol noktasındaki güvenlik görevlileri (AP)

Son dönemde yaşanan dramatik olayların su yüzüne çıkardığı ülkenin temelindeki mezhepsel dinamiklerin yanı sıra, savaş suçlarına karışan tüm birey ve grupların cezalandırılmasını amaçlayan kapsamlı ve uzun vadeli bir geçiş dönemi adalet sürecini teşvik eden net bir mekanizmanın kurulamaması da önemli bir sorun teşkil etmektedir. Bu, misillemelerle ve mezhepsel gerilimin artmasıyla mücadelede çok önemli bir rol oynayabilirdi, ancak doğru şekliyle bir geçiş dönemi adaleti mekanizması mevcut otoritenin istemediği birçok dosyayı açabilir.

İran, İsrail ve Türkiye'nin çıkarları

Ülke içindeki güç dağılımının parçalı olduğu bu ortamda, başta İran ve İsrail olmak üzere bazı yabancı ülkeler, kendilerini belirli bir topluluğun savunucusu olarak gösterip daha fazla istikrarsızlık yaratarak istismar etmek amacıyla ülkedeki mezhepsel ve etnik gerilimleri körüklemekte çıkar görüyor. Örneğin, İsrailli yetkililer Suriye'deki Dürzi nüfusunu ‘korumak’ için askeri müdahaleye hazır olduklarını vurgulayan açıklamalarını sürekli yineliyor. Ancak başlıca Dürzi güçler, Suriye'ye ve ülkenin birliğine bağlılıklarını vurgulayarak bu çağrıları büyük ölçüde reddetti.

sdfrgt
Hama kentinde İsrail'in Suriye'ye müdahalesine karşı düzenlenen gösterilerden (Reuters)

Diğer yandan Türk ordusu, Şam ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi arasındaki anlaşmaya rağmen Suriye'nin kuzeydoğusundaki SDG mensuplarına yönelik operasyonlarını durdurmadı.

Sonuç olarak, yeni yönetimin ilk 100 günündeki uygulamalar, Suriye'nin demokratik ve adil geleceğine ilişkin başlangıçtaki iyimserliği dolaylı olarak baltalamış; tek taraflı ve dışlayıcı bir rejime kademeli geçiş korkularını meşrulaştırmıştır.