Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: “UNRWA’ya sağlanan fonun iadesi, devam eden soruşturmaların sonuçlarına bağlıdır”

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
TT

Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, Gazze’deki insani durumun ‘felaket’ olduğunu söyleyerek, Riyad ile Viyana arasındaki ilişkiler stratejisini ve Ortadoğu bölgesindeki mevcut gerilimleri kontrol altına almak için birlikte çalışma stratejisine dikkati çekti. Tel Aviv’in Filistinlilere uyguladığı çifte standartların haksız olduğunu belirten Schallenberg, Batı Şeria’daki yerleşimlerin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurguladı.

Schallenberg, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İsrailli yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aşırılık yanlısı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum” diyerek, aynı zamanda 7 Ekim’de yaşanan olayın sonuçlarından da Hamas’ı sorumlu tuttu.

Ülkesinin UNRWA’ya sağladığı fonun askıya alınmasıyla ilgili olarak Schallenberg, yöneltilen suçlamalara ilişkin bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yürütülmesinin gerekli olduğunu söyledi. Hükümetinin fonları geri çekmediğini, bunun yerine ajansa fon sağlamayı geçici olarak durdurduğunu belirterek, Avusturya’nın 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladığını açıkladı.

İkili ilişkiler düzeyinde ise Schallenberg, “Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır. Ekonomik açıdan iddialı Suudi 2030 Vizyonu, Avusturya kurumları ve şirketlerine, özellikle yenilenebilir enerjiye, ilgi çekici fırsatlar sunmaktadır. Avusturya’yı 2023 yılında 200 bine yakın Suudi turist ziyaret etti. Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasındaki çalışmalarına yeniden başlandı” dedi.

Öte yandan Schallenberg, Husilerin Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırılarını pervasız ve rastgele olarak nitelendirirken, bunların uluslararası hukuku ihlal ettiğini, bölgesel güvenliğe zarar verdiğini ve küresel ticaretin yüzde 15’ini tehdit ettiğini belirtti. Ayrıca ticari gemilerin Ümit Burnu’na yönlendirilmesinin, gıda, ilaç ve enerji fiyatlarında küresel olarak artışa yol açtığını vurguladı.

ABD eski Başkanı Donald Trump’ın NATO’nun Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarına ilişkin olarak ise Schallenberg, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını frenlemek için Washington’un güçlü ortaklara ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Alexander Schallenberg ayrıca, “Şu anda Rusya ve Ukrayna arasında yapıcı bir diyalogdan çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi kilit aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ukrayna’yı insani alanda destekledik, ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle asla askeri teçhizat açısından destek vermedik” açıklamasında bulundu.

İşte Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

-İsrail’in Gazze, Refah ve Han Yunus’a yönelik saldırıları konusunda Avusturya’nın tutumu nedir?

*Gazze’deki her geçen gün daha da kötüleşen felaket niteliğindeki insani durumdan derin endişe duyuyorum. Orada tanık olduğumuz muazzam insani acılar kimseyi bu konuya donuk bırakamaz. Filistinli sivil nüfusa yardım etmek ve onları korumak için elimizden gelen her şeyi yapmamız zorunludur. Bu, İsrail için de geçerli. İsrail’in, Hamas’ın barbar terörüne karşı uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk uyarınca kendisini savunma hakkını kabul ederken, sivillerin korunmasının da güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyoruz. İsrail, daha fazlasını yapmalı ve ordu, askeri ve sivil hedefler arasında net bir ayrım yapmalıdır. Filistinlilerin Gazze Şeridi’nden sürülmesi çağrısının çözüm olmadığı açıktır. Acilen ihtiyacımız olan şey, güney üzerinden Gazze’ye daha fazla yardım (yiyecek, su ve tıbbi bakım) ulaştırmak için insani bir ateşkestir.

dsfvdf
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

Planlanan kara saldırısına gelince, İsrail açısından Refah’ta Hamas’a ve sivillerin arkasına saklanan teröristlere karşı önlem alınması gerektiğini anlıyorum. Dünyanın hiçbir ülkesi 7 Ekim’de yaşananları kabul etmeyecektir. Ancak sivil halkı Gazze’nin güneyine kaçmak zorunda bırakıp, ardından güneyin saldırı bölgesi ilan edilmesi benim anlayabileceğim bir mantık değil. İsrail hükümeti, güney Gazze’deki sivil nüfusu nasıl korumayı planladığı konusunda inandırıcı bir planı masaya koymalı. Bölge ziyaretimde bu planın savunuculuğunu yapacağım.

Aynı zamanda sivil halkın acılarına çifte standart uygulamanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. İnsanların çektiği acıların hiyerarşisi yoktur. Yaklaşık beş aydır Gazze’de hala 130’dan fazla rehinenin tutulduğunu unutmamalıyız; aralarında Avusturyalı iki çocuk babası da var. Hamas bir terör örgütüdür ve amacı İsrail’de ve Gazze’de yıkım, korku, acı ve sefalet yaymaktır. Masum Filistinlilerle, erkeklerle, kadınlarla ve çocuklarla yaptıkları ticaret de dahil olmak üzere onların ticareti ölümdür.

-Bazı gözlemciler, Avusturya’nın UNRWA’ya yaptığı yardımın durdurulmasına ilişkin gerekçelerin ikna edici olmadığına inanıyor. Ajansı finanse etmeye ne zaman devam edeceksiniz?

*Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıda UNRWA çalışanlarının parmağı olduğuna ilişkin iddialar son derece kaygı verici. Başta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri olmak üzere UNRWA ve Birleşmiş Milletler adına tam şeffaflık çağrısında bulunuyoruz. Bu bizim için çok üzücü, çünkü biz Avusturya vatandaşlarının BM ile özel bir ilişkisi var. BM’nin genel merkezlerinden birine Viyana’da ev sahipliği yapıyoruz. Ancak bu suçlamalarla ilgili bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yapılması gerekiyor. Tüm iddialar incelenene ve ortaya çıkan sonuçlar netlik kazanana kadar Avusturya, uluslararası ortaklarla koordineli olarak UNRWA’ya yapılan tüm ek ödemeleri askıya aldı. Bir kez daha açıklığa kavuşturmak gerekirse, parayı geri çekmedik, bunun yerine ödemeyi şimdilik durdurduk ve soruşturmanın sonuçlarını bekliyoruz. Ne olursa olsun Avusturya, diğer uluslararası yardım kuruluşları, Dünya Gıda Programı ve Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu aracılığıyla Gazze’deki sivil nüfusu desteklemeye devam ediyor. Avusturya, insanların çektiği acıları hafifletmek amacıyla 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladı.

-İsrailli yerleşimcilerin Filistin’de uyguladığı şiddeti nasıl değerlendirirsiniz?

* Batı Şeria’daki yerleşimler uluslararası hukuka aykırı. İsrailli yerleşimcilerin uyguladığı şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aslında aşırıcı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum ve bunu başından beri de söyledim.

-İsrail’in bölgede yarattığı gerilim, savaşın kapsamını ne kadar genişletebilir?

*Savaşı kimin çıkardığını unutmamak gerekiyor. Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırı, Ortadoğu’daki mevcut gerilimlerden bağımsız olarak suçu yalnızca İsrail’e atmıyor, meseleleri aşırı basite indirgemek anlamına geliyor. Gerçekten de diğer bölgesel aktörler, Hamas saldırısını kendi siyasi gündemlerini sürdürmek için bir fırsat olarak kullandılar. Husilerin ticari gemilere yönelik saldırıları bu pervasız davranışın bir örneğidir. Bölge, gerilimin daha da artmasına tahammül edemez. Geçtiğimiz haftalarda iki kez görüştüğüm Suudi Dışişleri Bakanı Prens Bin Farhan da dahil olmak üzere Arap ortaklarla yaptığım ikili görüşmelerde, bu kısır döngüye son verme yönündeki ortak hedefimizin net olmasını büyük takdirle karşılıyorum.

swevfedv
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

-Kızıldeniz’de seyrüseferi güvence altına almak için ABD liderliğindeki koalisyon hakkında ne düşünüyorsunuz?

*Husilerin Kızıldeniz’deki sivil kargo gemilerine yönelik pervasız ve ayrım gözetmeyen saldırıları uluslararası hukuku ihlal ediyor. Bölgesel güvenliği baltalıyor ve küresel ticareti ve tedarik yollarını tehdit ediyor. Dolayısıyla Kızıldeniz’deki güvensizliğin küresel ekonomi ve refah üzerinde büyük etkisi var. Çoğu çatışmanın sadece bölgesel olmadığını görebiliyoruz ve bu belki de yirmi birinci yüzyılın özel bir özelliğidir. Tıpkı Rusya’nın saldırgan savaşının küresel yansımaları olduğu gibi Orta Doğu’daki çatışmanın da etkileri var. Husi saldırıları nedeniyle ticari gemiler, Ümit Burnu’na yönlendirilmek zorunda kaldı. Bu durumun maliyeti yüksektir ve dünya genelinde gıda, ilaç ve enerji fiyatlarının daha yüksek olmasına yol açmaktadır.

ABD liderliğindeki Refah Muhafızı operasyonu, Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğünün sağlanmasına yönelik uluslararası çabaların omurgasını oluşturuyor. Ayrıca Avrupa Birliği (AB), bölgedeki deniz güvenliğine katkı sağlamak amacıyla hızla ASPIDES operasyonunu başlattı. Avusturya, küresel ticarette güvenliği desteklemek amacıyla ticari gemileri denizdeki saldırılardan korumayı amaçlayan bu deniz varlığına katılacak.

-Suudi Arabistan- Avusturya ilişkilerinin geleceği nedir? En önemli işbirliği alanları nelerdir? İki ülke arasında üzerinde çalışılan bir işbirliği projesi var mı?

*Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır ve iki ülke arasında özellikle siyasi ve ekonomik alanlardaki yakın ilişkileri takdir ediyorum. Geçtiğimiz aylarda çok sayıda üst düzey ikili ziyaret gerçekleşti. Ekonomik açıdan bakıldığında iddialı Suudi 2030 Vizyonu, özellikle yenilenebilir enerji söz konusu olduğunda Avusturyalı işletmelere ve şirketlere ilginç fırsatlar sunuyor. Avusturya uzun yıllara dayanan deneyime sahip ve bu alanda iyi durumda olan birçok şirkete sahipken, iki ülke arasındaki temaslar da yoğunlaşıyor. 2023 yılında yaklaşık 200 bin Suudi turist, Avusturya’yı ziyaret etti. Avusturya’nın Riyad Büyükelçiliği de Krallık’taki Suudi ve Avrupalı ​​ortaklarla çok çeşitli kültürel projeler uygulayarak ikili kültürel alışverişi geliştirmek için çalışıyor. Bu vesileyle, Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasında çalışmalarına yeniden başlandı.

-Körfez- Avrupa Bakanlar Konseyi toplantıları ne gibi sonuçlar doğurdu? Şu anda ortak bir proje yürütülüyor mu?

*Bu düzenli bakanlar düzeyindeki toplantılar, AB ile Körfez ülkeleri arasındaki stratejik işbirliğini güçlendirmeyi, koordine etmeyi ve genişletmeyi amaçlıyor. Ortaklığımız ticaret, enerji ve yeşil geçiş gibi karşılıklı çıkarları ilgilendiren birçok konuyu kapsamaktadır. Geçen yılki toplantı, Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla aynı zamana denk gelen 7 Ekim’den hemen sonra Maskat’ta yapılmıştı. Bu koşullar altında olağanüstü bir toplantıydı. Ancak bu, Körfez ülkeleri ve Avrupa’nın hem İsrailliler hem de Filistinliler için iki devletli çözümü yeniden canlandırma konusundaki kararlılığını ortaya koydu. Hepimiz istikrarlı ve müreffeh bir Orta Doğu istiyoruz. Bu, aynı zamanda Arap ülkeleri ile İsrail arasında devam eden normalleşmeyi de içeriyor elbette.

-Donald Trump’ın, NATO’nun AB ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*NATO’nun diğer tarafıyla ilgili açıklamaların özellikle seçim öncesi abartılmaması gerekiyor. Özellikle seçim öncesi dönemde ABD gibi küresel bir oyuncunun bile güçlü ortaklara ihtiyacı var ve Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı göz önüne alındığında, birbirimize yakın durmamız her zamankinden daha önemli. Avusturya bu transatlantik ortaklığı güçlendirmeye tamamen kararlıdır. Biz NATO’da müttefik değiliz. Ancak demokratik değerler ve ortak çıkarlar çerçevesinde birleştiğimiz ABD ile yakın ilişkilerimize değer veriyoruz.

-Rusya karşısında Ukrayna’ya silahlı maddi desteğinize rağmen Rusya ile diyalog kapısının açık tutulmasını talep ediyorsunuz. Bunun sırrı nedir?

*Savaşlar nadiren savaş alanında, çoğunlukla da müzakere masasında biter. Bu amaçla, iletişim kanallarını sürdürmek için BM ve hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın bağlı olduğu Viyana merkezli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi diyalog platformlarına ihtiyacımız var. Bu en iyi haliyle klasik çoğulculuktur. Kendi dış politikamızın ‘yankı odalarına’ girme eğiliminin hayatlarımıza yönelik bir tehdit olduğuna inanıyorum. Elbette şu anda Rusya ile Ukrayna arasında yapıcı bir diyalog yürütmekten çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi büyük aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Ancak bir şey çok açık: Ukrayna müzakereleri Ukrayna olmadan yürütülemez. Rusya’nın egemen bir ülkeyi, neo-emperyalist güdüsüyle, bu ülkenin var olma hakkına sahip olmadığına inanarak işgal ettiğini unutamayız. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü yasadışı ve haksız saldırı savaşında uluslararası hukuku ve insancıl hukuku bariz bir şekilde ihlal etmesi karşısında Avusturya, siyasi açıdan tarafsız kalamaz ve kalmayacaktır. Ukrayna’yı ilk günden itibaren insani alanda güçlü bir şekilde destekledik. Ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle hiçbir zaman askeri teçhizat konusunda desteklemedik.

-Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının Avusturya’nın güvenliği ve ekonomisi üzerindeki etkisi nedir?

*Size bir örnek vereyim: Ukrayna’nın Lviv şehri Viyana’ya Avusturya’nın batı kesiminden daha yakın. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının başlangıcından bu yana, yerinden edilmiş 107 bin Ukraynalı Avusturya’da kayıt altına alındı. Yaklaşık 70 bin kişi şu anda Avusturya’da ikamet ediyor ve 40 binden fazla kişi destek alıyor. Gördüğünüz gibi bu savaş sadece Avusturya’yı değil tüm Avrupa’yı etkiledi. Ancak bu bir Avrupa savaşı değil. Ancak etkileri küresel ölçeğe ulaştı. Küresel gıda fiyatlarını veya enerji güvenliğini düşünün. Rusya’nın yakın çevremiz olan Batı Balkanlar’da yarattığı istikrarsızlığa da tanık oluyoruz. Bu da endişeyle takip ettiğimiz bir diğer gelişme.

-Bazı tarafsız Avrupa ülkelerinin NATO’ya katılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*Her ülkenin kendi tarihi ve kendi coğrafi konumu vardır. Rusya’nın doğrudan tehdidine ve Ukrayna’ya yönelik askeri saldırganlığına yanıt olarak Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılma kararına saygı duyuyoruz. Ancak Avusturya’nın durumu farklı. Askeri tarafsızlık ve Avrupa dayanışması güvenlik politikamızın ayırt edici özellikleridir ve biz buna çok değer veriyoruz. En önemlisi, hiçbir zaman siyasi ve ideolojik olarak tarafsız olmadık. Uluslararası hukuk kırmızı çizgimiz olmaya devam ediyor. BM Tüzüğü saldırıya uğradığında asla sessiz kalmayacağız. AB’nin onursal üyesi ve NATO’nun uzun vadeli ortağı olarak, kriz yönetimi görevlerinde kuvvetler ve polisle birlikte çalışmak da dahil olmak üzere, Avrupa ve ötesinde barış ve güvenliğe katkıda bulunmaya devam edeceğiz.

-Avusturya’nın Sudan krizi konusundaki tutumu nedir?

*Şu anda sorunlu alanlara inanılmaz derecede odaklanıyoruz. Ancak Ukrayna’da, Ortadoğu’da ve Sahel’de olup bitenlerin ortasında, çok endişe verici diğer gelişmeleri de unutmamalıyız. Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki silahlı çatışma, Sudan’ı sivil halk için insani bir kabusa sürükledi. Her iki tarafı da saldırıları derhal durdurmaya, müzakere masasına dönmeye ve sivil yönetime sorunsuz ve hızlı bir geçişin önünü açmaya çağırıyoruz. Ancak aynı zamanda, ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerinin faillerinden, hangi savaşan gruba mensup olduklarına bakılmaksızın hesap sorulmalıdır.



Hamas'ın önündeki hem kendisi hem de Filistinliler için ağır bedelleri olan sınırlı seçenekler

İllüstrasyon: Lina Jaradat
İllüstrasyon: Lina Jaradat
TT

Hamas'ın önündeki hem kendisi hem de Filistinliler için ağır bedelleri olan sınırlı seçenekler

İllüstrasyon: Lina Jaradat
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Macid Keyali

İsrail'in Gazze’deki savaşı, Filistin ulusal hareketinin gelişimi ve İsrailliler ile Filistinliler arasındaki çatışma açısından ve belki bununda ötesinde İsrail'in bölgedeki konumunun belirlenmesi, Arap ülkeleri ile İsrail ilişkilerinin şekli ve ABD'nin Ortadoğu'daki düzenlemelerinin geleceği de dahil olmak üzere bundan sonra yaşanacakların temelini oluşturacak çok önemli bir olay olarak tarih sayfalarındaki yerini alacak. Gazze'deki savaşın ‘ertesi günü’ olarak adlandırılan günün en doğru anlamı bu olabilir.

Gazze’deki savaş, İsrail'in savaşları arasında 1948 ve 1967 yıllarında yaşanan en önemli iki savaşı kadar önem taşıyacak. Bunlardan ilki olan 1948 yılındaki savaş, Nekbe’ye (Büyük Felaket), İsrail Devleti'nin doğuşuna ve mülteci sorununun ortaya çıkmasına neden oldu. İkincisi savaş ise İsrail'in Arap dünyası tarafından tanınan bir devlet olmasına ve Filistin ulusal hareketinin yükselişe geçerek Filistinlileri temsil eden siyasi bir oluşuma dönüşmesine yol açtı. Gazze’deki mevcut savaş aynı zamanda işgal altındaki topraklarda ilki 1987-1993 yılları arasında ikincisi ise 2000-2004 yılları arasında patlak veren iki intifada gibi (ayaklanma) tarihe bir dönüm noktası olarak geçecek. Birinci İntifada 1993 yılında Oslo Anlaşması’nın imzalanması ve Filistin ulusal hareketinin bir ulusal kurtuluş hareketinden bir otoriteye dönüşmesiyle, Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) rolünün azalmasıyla, mülteci meselesinin marjinalleştirilmesiyle ve 1967 yılında işgal edilen Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, toprakların bir bölümünde halkın bir kısmı için bazı haklara sahip bağımsız bir devlet kurulmasına odaklanılmasıyla sonuçlandı. İkinci İntifada ise Hamas Hareketi’nin statü, liderlik ve güç dengesinde Fetih Hareketi’ne (El Fetih) rakip olarak Filistin sahnesinde yükselişiyle sonuçlandı. Bu yükseliş, Filistin ulusal hareketinin doğasında, mücadele biçimlerinde ve söylemlerinde bir değişimi, halk düzeyinde ve Filistin siyasi sistemi içinde ve dış bağlantıları nedeniyle dayattığı bölünme halinin bir göstergesiydi.

Hamas Hareketi ve iktidar

Hamas, Birinci İntifada’nın (1987) başlarında Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın (İhvan-ı Müslimin) bir uzantısı olarak Filistinliler ve Ürdünlüler tarafından kuruldu. El Fetih tarafından 1960'lı yılların ortasında başlatılan silahlı mücadeleye katılmayan Hamas Hareketi, bundan 22 yıl sonra FKÖ çatısı altına da girmedi. Bu durum, El Fetih ile arasında anlaşmazlıklara, rekabete ve çatışmalara sebep oldu. Bu da Filistinli taraflar arasında iç anlaşmazlığa, çekişmeye ve bölünmeye yol açtı.

Hamas Hareketi, kuruluşundan kısa bir süre sonra onlarca yıldır Filistin hareketine hakim olan El Fetih’e rakip oldu. Ardından 2006 yılındaki seçimlerde onu yenilgiye uğrattı ve böylece Filistin hükümetini kurmaya hak kazandı. Hükümet, tüm yetkinin devlet başkanında olduğu siyasi sistemin doğasından ve iki hareketin gündemleri arasındaki farktan dolayı başarısız oldu. Başarısızlığın bir diğer sebebi de İsrail'in çözüm sürecinden kaçması nedeniyle El Fetih seçeneğine başkaldırıydı. Bununla birlikte Hamas birçok konuda başarısız oldu, uygun ve net bir siyasi ve mücadele stratejisinden yoksundu. Batı Şeria'daki rakibi El Fetih'ten daha iyi bir model sunamadan sadece Gazze'yle sınırlı bir otoriteye dönüştü.

Hamas’ın sorunu, kendi tutumlarını ve dünya görüşünü Gazze'deki Filistinlilere zorlayıcı yöntemlerle ve tedbirlerle dayatmaya çalışmasıydı.

Hamas'ın bir otorite olarak sorunu, Gazze'deki kaynakları, kararları ve silahları tekeline almasının yanı sıra kendi tutumlarını ve dünya görüşünü Gazze'deki Filistinlilere zorlayıcı yöntemlerle ve tedbirlerle dayatmaya çalışmasıdır. Bu da kendi seçmen kitlesi dışındaki popülaritesini etkiledi. Hamas'ın İslamcı bir hareket olarak imajı ulusal bir hareket olmasının önüne geçti.

Bu yüzden Hamas, siyasi bir hareketle dini bir hareket olmak, ulusal bir hareket olmakla siyasal İslamcı bir hareket olmak ya da bir kurtuluş hareketi olmakla bir otorite olmak arasında kalarak tüm bunların kendine özgü gereklilikleri, işlevleri ve hedefleri olduğundan bocaladı.

Sonuç olarak Hamas, güvenlik aygıtı, vergilendirme ve yönetimin askeri boyutunun sosyal ve ekonomik kalkınma boyutunun önüne geçmesiyle, kontrol ettiği topraklarda toplumu yönetmede başarılı olamadı. Batı Şeria’daki El Fetih yönetiminin eleştirilerine bile kulak asmadı. Siyasi tercihler konusundaki kararları tekeline alıp sivil toplumu zayıflatmaya çalışmıştı. Bunu yaparken de siyasal İslamcı hareketlerin diğer görüşlere saygı duymayı, toplumdaki çeşitliliği ve çoğulculuğu zenginleştirmeyi, katılımcılığı ve iktidarın dönüşümlü olması ilkesini kabul etmeyi öngören demokratik bir yapıya dönüşebileceğine dair güven vermeyi başaramadı.

Hamas Hareketi elbette iktidardan vazgeçebilir, bir ulusal kurtuluş hareketi, bir direniş hareketi olarak kalabilir ve Filistin Yasama Meclisi’nde (PLO) bir parti ve Filistin liderliği üzerinde bir baskı gücü olarak varlığını sürdürebilirdi.

Ancak Hamas’ın farkına varamadığı en önemli şey, kaynakları yetersiz olan ve iki milyondan fazla Filistinlinin yaşadığı ve toplam alanı Filistin topraklarının yüzde 1,3'ü ve Batı Şeria'nın yüzde 6'sı kadar olan Gazze Şeridi ile gerçekçi bir şekilde ilgilenmesi gerektiğiydi. Hamas, Gazze Şeridi’ni sadece kurtarılmış bir bölge olarak değil, aynı zamanda Filistin'in kurtuluşu için bir üs ya da bir diğer deyişle roket savaşı modeline göre ‘direniş ve Batı Şeria'dan işgalci İsrail’i yenmek için bir üs’ olarak gördü. Bu durum İsrail’in 2007 yılından bu yana Gazze Şeridi’ne sıkı bir abluka uygulamasına ve (2008, 2012, 2014, 2021, 2023 ve devam etmekte olan) birçok yıkıcı savaşa yol açtı.

Gazze'deki Filistinliler tüm dünyanın gözü önünde İsrail tarafından yürütülen soykırımcı bir savaşla karşı karşıya kaldılar

Hamas, Gazze Şeridi'ni olgunlaşmış bir Filistin yönetimi altında, dünyaya gelecekteki Filistin devleti için bir model sunacak, eğitim, kalkınma ve kurumların inşasına önem veren kurtarılmış bir bölgeye dönüştürme seçeneğine sahipti. Dünyadaki tüm Filistinliler için bir varış noktası haline gelebilir, böylece uluslararası toplumda ve Arap dünyasında uygun koşulları sağlayarak Filistinlilerin ulusal hedeflerine ulaşmayı amaçlayan bir Filistin ulusal süreci için büyük bir değer olabilirdi.

Hamas, Gazze Şeridi'ni dünyadan, gerçeklikten, uluslararası toplumdan ve Arap dünyasından izole edilmiş bir bölgeymiş gibi, kaderci ve iradeci bir zihniyetle, abartılı davranışlar ve gerçekçi olmayan bahislerle, neyi yapıp neyi yapamayacağını tam olarak tanımlamadan ve halkına ne istediğini ve taleplerini nasıl elde edeceğini açıklamadan El Fetih'ten iktidarı almaya odaklandı. İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukayı kaldıramamasına, devam eden savaşlarda Filistinlileri ölüm ve yıkımdan kurtaramamasına ve tüm bunların sonucunda Filistinlilerin içinde bulundukları koşulların kötüleşmeye devam etmesine rağmen ‘İsrail’in altındaki halıyı çekmekten’, ‘angajman kurallarından’, ‘karşılıklı caydırıcılıktan’, ‘terör dengesinden’ ve ‘bölgelerin birliğinden’ bahsetmeye devam etti.

zxscdefr
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Gerçek şu ki, bu zor, karışık ve tehlikeli deneyimin tüm karmaşıklığına rağmen Hamas, Arap dünyasındaki siyasal İslamcı ya da seküler, solcu ya da sağcı, ulusçu, milliyetçi ya da uluslararasıcı tüm siyasi hareketler gibi eleştiriye alışık değildi. Siyasal İslamcı hareketlerin diğerleriyle arasındaki bir diğer fark da politikalarına ve tutumlarına bir tür kutsallık atfetmeye çalışmaları ve böylece fedakarlığı kutsallaştırma bahanesiyle kendilerini hesap verebilirlik, eleştiri ve hesap sorulabilirlik çerçevesinden çıkarmalarıdır.

Çatışmadan savaşa ve Nekbe'ye

Savaş, Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları'nın iyi hazırlanmış olduğu anlaşılan bir operasyonla Gazze Şeridi sınırındaki İsrail yerleşimlerine ve askeri üslerine saldırmasıyla başladı. Hamas’ın saldırısı, İsrail için büyük ve benzeri görülmemiş bir güvenlik, istihbarat ve askeri darbe oluştururken aralarında sivillerin ve askerlerin olduğu yaklaşık bin 200 kişinin ölümü ve 234 kişinin rehin alınmasıyla İsrail'e ağır insani kayıplar verdirdi.

Hamas'ın saldırısı sadece birkaç saat sürse de İsrail bunu 7 Ekim 2023'ten bu yana, yani 200 günü aşkın bir süredir devam eden yıkıcı bir savaşa dönüştürdü. Dahası, saldırı inisiyatifi İsrail ordusuna geçtikten sonra Hamas saldırıdan savunmaya geçti. Savaş sahası da Gazze'nin çevresindeki İsrail yerleşimleriyken Gazze Şeridi'nin tüm şehirlerine dönüştü.

Sonuç olarak Hamas ne halkını savunabildi ne İsrail ordusunun Gazze’nin dört bir yanında ilerlemesini durdurabildi ne de çok sayıda Filistinlinin bir bölgeden diğerine göç etmesini ve 100 binden fazlasının Gazze'den ayrılmasını engelleyebildi. İsrail’in iki milyondan fazla Filistinlinin evleri, hastaneler, okullar, üniversiteler, kamu binaları, sokaklar ve altyapı dahil olmak üzere Gazze Şeridi'nin yüzde 70’ini, hatta daha fazlasını yok etmesine engel olamadı.  Gazze'deki şehirlerin çoğuna su, gıda, elektrik, yakıt ve ilaç tedarikini kesmesini önleyemedi. Gazze'deki Filistinliler tüm dünyanın gözü önünde İsrail tarafından yürütülen soykırımcı bir savaşla karşı karşıya kaldılar.

İsrail'in yaklaşık 7 aydır sürdürdüğü soykırım savaşı, gerçek amacının nehirden denize kadar tüm Filistinlileri terörize etmek olduğunu gösteriyor.

Hamas, her ne kadar çatışmaya devam edebilmiş ve İsrail ordusunun rehineleri kurtarmasını engelleyebilmiş olsa da büyük bir felaketle sonuçlanan bu deneyim, Hamas yönetiminin bu savaş için toplumunu hazırlama ve İsrail'in misillemelerine karşı kendilerini koruma konusunda iyi hesap yapamadığını ortaya koydu. Ayrıca 7 Ekim'deki saldırıyla neyi hedeflediği de halen belirsizliğini koruyor.

İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Deyf'in 7 Ekim’deki açıklamasına göre bu bir ‘kurtuluş savaşı, işgalci İsrail’in yenilgisi ve işgalci İsrail’in yenilgiye uğratılması için vaat edilmiş bir gündü’ ve Deyf, ‘nehirden denize ve sığınılan ülkelerdeki tüm Filistinlileri, Arap ve Müslüman ülkelerini her şekilde bu savaşa katılmaya’ çağırdı.

Ayrıca Hamas'ın başarısızlığının sebebi, direniş ile savaş arasında kafa karışıklığı yaşamasıydı. Direniş orduya ordu, rokette roket şeklindeki savaştan farklıdır. Direnişle ‘halk savaşı’, ‘vur-kaç’ ve ‘zayıfın güçlüye karşı savaşı’ kurallarına göre düşmanın zayıflıklarını hedef alarak, güçlü yanlarından kaçınarak, ordusunu mümkün olduğunca etkisiz hale getirerek, askeri cephaneliğini kullanmasını zorlaştırarak ve toplumunun parçalanmasına yol açan ya da çelişkilerini güçlendiren ve birleşmesini değil tükenmesini sağlayan operasyonlar yürüterek mücadele etme seçeneği vardı. Direniş, fedakarlıkların ve kahramanlıkların çarçur edilmesine ya da halkına kat be kat pahalıya mal olmasına değil, bunlardan yararlanılmasına olanak tanıyan kademeli ve uzun soluklu bir eylemdir.

Olaylara gerçekçi bir açıdan bakarsak, koşulları, olanakları ve yansımaları bakımından direnişten farklı bir nakavt savaşı başlatan ya da bu savaşın içine çekilen bir Filistin hareketiyle karşı karşıyayız. Bu savaş Filistin halkı için yeni bir felaketle sonuçlandı. Bunun Hamas'ın doğasıyla hiçbir ilgisi yoktu. Zira aynı durum, siyasi ya da mücadele seçeneğinin değerlendirilmesi, Filistin’in, Arap ülkelerinin ve uluslararası toplumun şartlarına uygunluğu, doğruluk derecesi ve fedakarlıkların siyasi kazanımlara yatırılabilmesi açısından El Fetih ya da sol görüşlü diğer hareketler için de geçerli.

Özetle taktiksel açıdan savaşta başarılı olduğunu söyleyen Hamas, İsrail'in gücünü takdir etmediği, güvenliğinin ve üstünlüğünün uluslararası çevrelerce garanti altına alındığını anlamadığı, olumsuz Arap gerçekliğinden kopuk olduğu ve Gazze'deki halkını böylesine uzun ve yorucu bir savaşa hazırlamadığı için bu saldırıyı gerçekleştirme kararı alırken stratejik açıdan başarısız oldu.

Dün dünde kaldı

Öte yandan İsrail, Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşın amacı Hamas'ı ortadan kaldırmak, İsrailli rehineleri kurtarmak ve yeni bir 7 Ekim'in daha yaşanmasını engellemek olduğunu öne sürüyor. Ancak İsrail'in yaklaşık 7 aydır sürdürdüğü soykırım savaşı, bu savaşın asıl amacının nehirden denize kadar tüm Filistinlileri terörize etmek, İsrail'in tarihi Filistin topraklarındaki hegemonyasını güçlendirmek, Gazze Şeridi'ni yaşanmaz bir yere dönüştürmek ve Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin demografik ağırlığını zorla ya da (zorlayıcı yollarla) gönüllü olarak mümkün olduğunca azaltmak olduğunu ortaya koyuyor.

İsrail'in gerçek hedefleri bunlar olsa da Hamas, bu hedefleri saptırma girişiminde sınırlı seçeneklere sahip. Çünkü İsrail ordusunu yenebilecek gücü yok. Zaten bunu yapması da beklenemez. Dahası Hamas, İsrail’in Gazze Şeridi'nin herhangi bir yerine saldırısını püskürtemeyeceği gibi, acı ve feci tecrübelerin de ortaya koyduğu üzere Gazze’deki halkını koruyabilecek yeteneklere de sahip değil. Bununla birlikte uluslararası alanda kendisine uygulanan baskılar ve Arap ülkeleri düzeyinde dışlanmasının yanı sıra iki milyondan fazla Filistinlinin yerinden yurdundan edilmiş, evlerinin dışında, yaşamın temel ihtiyaçlarından yoksun bırakılmış halde olmasından kaynaklanan mali, ahlaki ve siyasi açıdan büyük baskıyla birlikte çatışmanın devam etmesiyle elindeki imkanlar da yitip gidiyor.

Dolayısıyla Filistin halkının ve Filistin ulusal hareketinin yaşamında çok önemli bir tarihi dönüm noktasındayız. Ancak burada ve şimdi, Filistinlilere karşı yürütülen en uzun, en ölümcül ve en yıkıcı savaş olan bu savaştan ya da Nekbe'den sonra Hamas'a ne olacağı sorusunun sorulması gerekiyor.

Hamas'ın Filistin ulusal hareketinin çatısı altına girmesi senaryosuna bazı Arap ülkeleri ve uluslararası taraflar itiraz edebilir.

Sonuç olarak Hamas sınırlı seçeneklerle karşı karşıya. Sorun ise özellikle tüm bu olanlardan sonra şartlarını kabul ettiremediğinden İsrail'in soykırım savaşını durduracak ve bu elverişsiz koşullarda hedeflerini saptıracak bir çıkış ya da geri çekilme planı hazırlamamış olması. Bırakın şu anki savaşı, daha önceki savaşlarda bile bunu başaramadı. İsrailli rehineler kartının da Hamas’ın iddialarının aksine zayıf ve güvenilmez olduğu ortaya çıktı. Aynı durum, İsrail'in İran’ın Şam’daki konsolosluk binasını bombalamasının ve ABD'nin uzlaştırıcılığında İran’ın İsrail’e sınırlı bir misillemeyle karşılık vermesinin ardından tecrübe edildiği üzere İran, bu savaştan ve İsrail ile ABD’yi karşısına almaktan uzak durmaya kararlıyken, İsrail'i Filistinlilere karşı savaşını hafifletmeye itecek kadar etkilemeyen ‘meydanların birliği’ şeklindeki dayanaksız bahis için de geçerli.

xscdvfb
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Dolayısıyla Hamas, ateşkes olsun ya da olmasın, savaş dursun ya da durmasın bir ikileme düşmüş durumda. İsrail, Gazze'ye yönelik saldırılarını durdursa bile, yüzde 70’i ve belki daha fazla yok olan Gazze Şeridi artık insani, mimari ve ekonomik olarak var olmayacak. Tüm bunlar, 7 Ekim öncesine, yani savaş öncesine dönme fikrinin ne kadar içi boş bir argüman olduğunu da ortaya koyuyor. Çünkü geçmişe dönmek mümkün değil. Yıkılanlar, yok edilenler ve hatta Hamas bile artık savaştan önceki gibi değil. Nihayetinde Filistin, İsrail, Arap ülkeleri ve uluslararası tarafların şartları, verileri ve kaynakları izin verirse, Gazze Şeridi'nin 7 Ekim öncesine geri dönmesi için onlarca yıla ve on milyarlarca dolara ihtiyacı var. Etkili, nüfuzlu ve kararlı tüm tarafların, savaşın ya da Nekbe’nin ertesi günüyle ilgili ciddi bir konuşma yapılmasının ön şartı olarak Hamas'ın sahneden çıkarılmasını açıklamaları, durumu daha da kötüleştiriyor.

Ertesi gün senaryoları

Yukarıda bahsedilenler çerçevesinde, tüm bu yaşananlardan sonra duygulardan, isteklerden ve partizan ya da ideolojik fanatizmden uzak bir şekilde olgusal temellere ve verilere göre Hamas'ın geleceği tartışılabilir ve önündeki siyasi seçeneklere ilişkin senaryolar üretilebilir. Bu senaryolardan bazıları şöyle:

1- Onurlu bir çıkış ya da geri çekilme senaryosu. Ürdün'den (1970) Lübnan'a (1982) ve Oslo Anlaşması'nın (1993) imzalanmasıyla bir kurtuluş hareketinden otoriteye geçişle birlikte Filistin ulusal hareketinin geçmiş deneyiminde buna tanık olduk. Gazze'deki Hamas liderlerinin yurtdışına gideceğine dair sızıntılar var ki Hamas'ın Filistin, Arap dünyası ve uluslararası düzeyde bazı düzenlemeler yapılmadığı sürece bunu kabul etmesi pek mümkün değil. Bu da Hamas'ın siyasi ve ideolojik bir yapı olarak, Filistin halkının ve Filistin ulusal hareketinin dokusunun bir parçası olarak kalacağı, yani yok olmayacağı anlamına geliyor.

2- Entegrasyon senaryosu. Bu senaryo Hamas'ı Filistin ulusal hareketinin, FKÖ'nün ve Filistin Yönetimi'nin çatısı altına almak ve aynı zamanda bağımsız bir Filistin devleti kurulması temelindeki çözümü kabul etmek anlamına gelmektedir. Hem Hamas hem de Filistinliler için bu uygun bir senaryo. Ancak bazı Arap ülkeleri ve uluslararası taraflar buna itiraz edebilirler. Dolayısıyla Filistin Yönetimi’nin, Hamas'ın sınırlandırılması, belki FKÖ çatısı altına girmesi ve iktidar rolü üstlenmemesi ya da Filistin Yönetimi hükümetinde yer alması ve bunun Araplar ve uluslararası toplum tarafından kabul edilmesi koşulları dışında böyle bir durumu kabul edip etmeyeceği şüpheli.

Hamas’ın önündeki tüm seçenekler zorlu, ağır bedelleri olan ve hem Hamas hem de Filistinliler açısından acı verici.

3- Arap ve uluslararası güç senaryosu. Özellikle İsrail'in Gazze'nin Filistin Yönetimi'ne devredilmesiyle sonuçlanabilecek ya da sonuçlanmayacak bir geçiş aşaması konusundaki ısrarıyla gündeme gelen bu seçenek, Filistinlilerin korunmasını, gözetilmesini ve onlara yardım ulaştırılmasını sağlayacak ve Gazze'yi yeniden inşa edecek bir uluslararası himaye altında gerçekleştirileceğinden masada yer alıyor.

4- “Filistin'in Hizbullah'ı” olarak Hamas ya da Hamas içindeki eğilimler bir noktada Lübnan'daki Hizbullah ve Irak'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) deneyimlerini taklit etmeye doğru kaymış olabilir. Böylece iktidar olmanın sonuçlarından ya da şüphelerinden kaçınmasına, sonuçların sorumluluğundan kurtulmasına ve bir direniş hareketi olarak konumunu güçlendirmesine, muhtemelen Filistin halkı nezdindeki konumunu pekiştirmesine, Filistin Yönetimi üzerinde baskı kurmasına ve (Lübnan'da olduğu gibi) siyasi seçeneklerine kısıtlamalar getirmesine izin verebilir. Ancak sorun şu ki, daha önce var olan bu seçenek, Gazze’deki savaştan sonra ilgili tüm taraflar için imkansız olmasa da zor hale gelmiş olabilir. Halk düzeyinde ise bu durum Gazzelilerin geniş bir kesimi, özellikle de her şeylerini kaybettikten sonra kendi işlerine dönmek isteyenler için kabul edilebilir olmayabilir.

5- En uzak seçenek senaryosu. “Cihat; ya zafer ya şehitlik” sloganıyla son nefese kadar savaşmaya devam etmek anlamına geliyor. Bu seçenek her  ne kadar kahramanca bir seçenek olsa da aynı zamanda İsrail'in Hamas'tan kıyas dahi edilemeyecek kadar fazla kaynağa sahip olması ve dünyanın en güçlü ülkelerinden aldığı desteğin fazlalığı nedeniyle trajik bir seçenektir.

Elbette bu seçeneğin İsrail'in Gazze'yi yeniden işgal etmesi, sivil bir İsrail yönetiminin ya da ona yakın bir yönetimin dayatılması, Gazze'nin Batı Şeria'dan ayrı tutulması ve nüfusunun büyük bir bölümünün yurt dışına sürülmesi gibi çeşitli yansımaları da olacaktır.

Dolayısıyla Hamas’ın önündeki tüm seçenekler zorlu, ağır bedelleri olan ve hem Hamas hem de Filistinliler açısından acı verici. Bu yüzden özellikle de Hamas artık herhangi bir şart öne sürecek durumda olmadığından İsrail’in yukarıda bahsedilen hedeflerini saptıracak seçenekler araması gerekiyor. Ancak bu senaryoların hiçbirinin Filistinlileri yeni Nekbe'nin yansımalarından kurtaramayacağından korkuluyor. Ne yazık ki, özelde Gazzelilerin, genel olarak ise tüm Filistinlilerin başına gelenlerin Nekbe’den başka bir adı yok.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli  Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Uydu görüntüleri ortaya koydu: "Kim Jong-un kışlık sarayını yıkıyor"

40 yaşındaki Kim, 2011'den bu yana Kuzey Kore'nin lideri konumunda (Reuters)
40 yaşındaki Kim, 2011'den bu yana Kuzey Kore'nin lideri konumunda (Reuters)
TT

Uydu görüntüleri ortaya koydu: "Kim Jong-un kışlık sarayını yıkıyor"

40 yaşındaki Kim, 2011'den bu yana Kuzey Kore'nin lideri konumunda (Reuters)
40 yaşındaki Kim, 2011'den bu yana Kuzey Kore'nin lideri konumunda (Reuters)

Uydu görüntüleri, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un kışlık sarayındaki bazı binaların yıkıldığını ortaya koydu.

Twitter'da @NobodyGerman adlı kullanıcının 4 Mayıs'ta paylaştığı uydu görüntülerinde, başkent Pyongyang'ın kırsal bölgesinde yer alan Ryokpo Sarayı'ndaki bazı yapıların yıkıldığı dikkat çekti. 

Kimliği bilinmeyen Twitter kullanıcısı, gönderisinde "Son uydu görüntüleri, Kim Jong-un'un Ryokpo Saray Konutu'nun bazı bölümlerinin yıkıldığını ya da renove edildiği gösteriyor" ifadelerine yer verildi. 

Kuzey Kore'ye odaklanan araştırma platformu NK Pro da uydu görüntülerinin analiz edildiğini ve arazide büyük çaplı bir inşaat yürütüldüğünü aktardı.

Platform, ana konutların ve bunlara bağlı diğer küçük binaların 21 ila 25 Nisan'da yıkılmış olabileceğini savundu.

NK Pro'ya konuşan uzmanlar, saray arazisindeki çalışmaların yüksek ihtimalle askeri amaçlarla yürütüldüğünü iddia etti. 

Haberde, arazide yeni askeri binalar ve tesisler inşa edilebileceği ileri sürüldü. 

Kim'in saray arazisindeki inşaata yönelik iddialar, Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki gerginliğin arttığı bir döneme denk geliyor. 

Güney Kore'yle ABD, 12 Nisan'da yaklaşık 100 savaş uçağının katılımıyla Kuzey Kore'nin askeri tehditlerine karşı kapasitelerini güçlendirmek için tatbikat başlatmıştı. 

Pyongyang yönetimi de buna tepki olarak 23 Nisan'da, düşman hedeflerine nükleer misilleme senaryosu üzerinde çalışılan, çoklu roketatarların kullanıldığı bir tatbikat düzenlemişti.

Diğer yandan Kuzey Kore, Güney Kore'yle sınırını bağlayan ve Askerden Arındırılmış Bölge (DMZ) içerisinde yer alan yollara geçen ay mayın döşemişti. Kim, ocakta da sınır boyunca iki ülke arasındaki tüm iletişimin kesilmesi için sert önlemler alınması talimatını vermişti.

Independent Türkçe, Newsweek, New York Post, NK Pro


Haaretz, Türkiye'nin İsrail boykotunu yazdı: "Ne kadar etkili olacak?"

İstanbul'da geçen ay düzenlenen eylemlerde protestocular, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulmasını istemişti (AP)
İstanbul'da geçen ay düzenlenen eylemlerde protestocular, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulmasını istemişti (AP)
TT

Haaretz, Türkiye'nin İsrail boykotunu yazdı: "Ne kadar etkili olacak?"

İstanbul'da geçen ay düzenlenen eylemlerde protestocular, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulmasını istemişti (AP)
İstanbul'da geçen ay düzenlenen eylemlerde protestocular, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulmasını istemişti (AP)

İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz, Türkiye'nin Tel Aviv yönetimiyle ticareti durdurmasını yazdı. 

"Türkiye'nin ticari boykotu: İsrail ekonomisine ne kadar büyük bir darbe?" başlıklı analizde, Ankara'nın ticareti durdurma kararının, İsrail'in Refah operasyonuyla diğer ülkelere yayılabileceğinden endişelenildiğine dikkat çekildi. 

Meirav Arlosoroff imzalı yazıda, Türkiye'nin ticaret boykotunun İsrail açısından çok büyük zarara yol açmayacağı savunularak şu ifadelere yer verildi: 

İsrail için Türkiye nispeten küçük bir ticaret ortağı ve Türkiye'den ithal ettiğimiz neredeyse tüm ürünler başka yerlerde de mevcut. Bunların Türkiye'den alınmasının nedeni hem ürün hem de nakliye fiyatlarının görece düşük olması.

Yazıda, İsrailli firmaların ürünleri tedarik etmek için Türkiye yerine başka kaynaklar bulabileceği belirtilirken, bunun maliyetleri ister istemez artıracağı değerlendirmesi yapıldı. 

İsrail'de konut fiyatları başta olmak üzere yaşam maliyetlerinin ve enflasyonun artabileceğine işaret edildi.

Türkiye, geçen yıl İsrail'e 5,4 milyar dolarlık ihracat yapmıştı. Aynı yılın ithalat rakamıysa 1,64 milyar dolardı. 

Ticaret Bakanlığı'ndan 2 Mayıs'ta yapılan açıklamada, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulduğu bildirilmişti. Bakanlık geçen ay da 54 ürün grubunun İsrail'e satışını kısıtlamıştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın halktan gördüğü baskıyla ticareti durdurma kararı aldığının öne sürüldüğü analizde şu yorumlar paylaşıldı:

Türkiye'nin İsrail'e uyguladığı bir önceki kısmi boykotun aslında pratikte karşılığı yoktu. Bu kısıtlama hamlesi uygulamadan ziyade bir beyan niteliğindeydi. Fakat ortaya çıkan belirsizlik ve kafa karışıklığı yine de ciddi zarar yarattı. Erdoğan, Türkiye'deki popülist baskıları göğüslemek için yine benzer şekilde beyanda kalan bir tutum mu sergiliyor, yoksa bu gerçek ticari bir boykot mu? Bu henüz belli değil.

İsrail'de bazı kesimlerin Ankara'nın hamlesini gerçekçi bulmadığı, diğerlerininse gelişmeleri endişeyle izlediği aktarıldı. 

Analizde, iki ülke arasındaki tüm ticari bağların bir anda koparılmasının "uluslararası ticaret normlarının çok ötesine geçtiği ve son derece tehlikeli bir psikolojik sınırı aşabileceği" değerlendirmesi de yapıldı.

Independent Türkçe


ABD'nin Refah saldırısı nedeniyle silah sevkiyatını askıya alması İsrail'de "hayal kırıklığı" yarattı

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (Arşiv- Reuters)
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (Arşiv- Reuters)
TT

ABD'nin Refah saldırısı nedeniyle silah sevkiyatını askıya alması İsrail'de "hayal kırıklığı" yarattı

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (Arşiv- Reuters)
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (Arşiv- Reuters)

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Joe Biden'ın İsrail'e yüksek patlayıcılı mühimmat sevkiyatını askıya alma kararının, İsrail'in Refah'ta sivillerin korunmasına ilişkin yeni garantiler olmaksızın Washington'un karşı çıktığı bir saldırı başlatması nedeniyle alındığını söyledi.

Austin Senato'daki bir oturumda yaptığı açıklamada "İsrail'in Refah'ta, sivilleri dikkate almadan ve korumadan büyük bir saldırı başlatmaması gerektiği konusunda başından beri çok net olduk. Durumu tekrar değerlendirdikten sonra, bir parti yüksek patlayıcılı mühimmat sevkiyatını askıya aldık. Bu sevkiyatın nasıl devam edeceği konusunda henüz nihai bir karar vermedik" ifadelerini kullandı.

İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Gilad Erdan bugün yaptığı açıklamada, ABD'nin İsrail'e silah tedarikini durduracağına inanmadığını, ancak Washington'un bazı silah sevkiyatlarını durdurma kararını "büyük hayal kırıklığı, hatta sinir bozucu" olarak nitelendirdi. Erdan, İsrail'in Kanal 12 televizyonuna verdiği mülakatta, ABD Başkanı Joe Biden'ın "bir yandan Hamas'ı yok etme araçlarını geciktirirken, diğer yandan (Gazze savaşında) Hamas'ı yok etme hedefinde ortağımız olduğunu söyleyemeyeceğini" belirtti.

Axios sitesi bugün ismini açıklamadığı iki kaynağa dayandırdığı haberinde, üst düzey İsrailli yetkililer ABD'li muhataplarını, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin İsrail'e bazı silah sevkiyatlarını askıya alma kararının rehine müzakerelerini baltalayabileceği konusunda uyardığını bildirdi.

Üst düzey bir Amerikalı yetkili, bugün erken saatlerde yaptığı açıklamada, ABD'nin, Washington'un müttefikine yoğun nüfuslu ve güney Gazze Şeridi'nde yerlerinden edilenlerin yaşadığı Refah'a yönelik kapsamlı bir işgalden kaçınması ve ateşkes görüşmelerine daha fazla zaman verilmesi yönündeki baskısının bir parçası olarak, İsrail'e güçlü bomba sevkiyatını askıya aldığını duyurdu.

İsrail, Refah'ta saklandığını iddia ettiği binlerce Hamas savaşçısını yok etmeyi amaçladığını söyleyerek Refah'a büyük bir saldırı ve geniş çaplı bir işgal tehdidinde bulunuyor. Ancak Batılı ülkeler ve Birleşmiş Milletler, Refah'a yapılacak geniş çaplı saldırının insani bir felakete yol açacağı uyarısında bulunuyor.

ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını askıya alması, Biden yönetiminin 7 Ekim'deki Hamas saldırısının ardından İsrail'e tam destek vermesinden beri silah teslimatında yaşanan ilk gecikme oldu.

Washington İsrail'in en yakın müttefiki ve başlıca silah tedarikçisi. Reuters'a konuşan ve isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir İsrailli yetkili, "Tırnaklarımızla savaşmak zorunda kalsak da yapmamız gerekeni yaparız" dedi.

İsrail ordusu, ABD yönetiminin silah sevkiyatını askıya almasını küçümsedi ve iki müttefikin her türlü anlaşmazlığı "kapalı kapılar ardında" çözdüğünü belirtti.

İsrail ordu sözcüsü Daniel Hagari ise düzenlediği basın toplantısında, İsrail ve ABD arasındaki koordinasyonun "daha önce görülmemiş bir düzeye ulaştığına inanıyorum" dedi.


Biden yönetimi, İsrail raporunun yayım tarihini süresiz erteledi

ABD Başkanı Joe Biden, 7 Mayıs 2024'te konuşurken. Yeni bir haber, Biden yönetiminin İsrail'in olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturmayı süresiz olarak durdurduğunu ortaya koyuyor (AP)
ABD Başkanı Joe Biden, 7 Mayıs 2024'te konuşurken. Yeni bir haber, Biden yönetiminin İsrail'in olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturmayı süresiz olarak durdurduğunu ortaya koyuyor (AP)
TT

Biden yönetimi, İsrail raporunun yayım tarihini süresiz erteledi

ABD Başkanı Joe Biden, 7 Mayıs 2024'te konuşurken. Yeni bir haber, Biden yönetiminin İsrail'in olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturmayı süresiz olarak durdurduğunu ortaya koyuyor (AP)
ABD Başkanı Joe Biden, 7 Mayıs 2024'te konuşurken. Yeni bir haber, Biden yönetiminin İsrail'in olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturmayı süresiz olarak durdurduğunu ortaya koyuyor (AP)

Politico'nun içeriden bilgi sahibi 4 kaynağa dayandırdığı haberine göre, Başkan Joe Biden yönetimi İsrail'in Gazze'de işlediği olası savaş suçlarını araştıran bir raporu süresiz olarak erteledi.

Bu gelişmeden önce, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın raporu çarşamba günü yayımlaması bekleniyordu.

Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in uluslararası insani hukuku ihlal ettiğini saptasaydı, ABD dış yardım göndermeyi durdurmak zorunda kalabilirdi. Leahy Yasası uyarınca ABD yönetimi "ağır insan hakları ihlalleri" gerçekleştirdiği saptanan yabancı güvenlik güçlerine yardım edemiyor.

İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) Gazze'deki tutumunu açıkça eleştiren Demokrat Senatör Peter Welch, salı günü Biden yönetimine İsrail yardımını durdurma çağrısında bulunmuştu. Welch, ABD'nin halihazırda Leahy Yasası'nı ihlal ettiğini savunmuştu.

Welch, diğer 8 meclis üyesiyle birlikte imzaladığı mektupta, "ABD yönetiminin Leahy Yasası'nı Amerikan güvenlik yardımını alan tüm taraflara tutarlı uygulamamasına ilişkin endişelerimizi yazıyoruz" demişti.

Welch mektubuna şöyle devam etmişti: 

Son dönemde yayımlanan haberler, birbirini izleyen yönetimlerin Leahy Yasası'nı İsrail'e uygulamayı ihmal ettiklerini belgeledi.

Geçen hafta onlarca meclis üyesi de Biden yönetimini İsrail'e yardımı yeniden gözden geçirmeye çağırmıştı.

88 Demokrat üyeden oluşan bir koalisyon cuma günü Beyaz Saray'a bir mektup yazarak İsrail'in "ABD destekli insani yardım çabalarına getirdiği kısıtlamaların Filistinli siviller için eşi benzeri görülmemiş bir insani felaketi ve güvenilir haberlere göre Gazze'nin bazı bölgelerinde yaşanan kıtlığı daha kötü hale getirdiğini" savunmuştu.

Geçen ay Beyaz Saray, ABD'nin gelecekteki yardımlarının İsrail'in "sivillerin zarar görmesini, insani acıları ve yardım çalışanlarının güvenliğini ele almak için bir dizi belirli, somut ve ölçülebilir adım" açıklamasına bağlı olduğunu belirtmişti.

Öte yandan İsrail ordusu, İsrail güçlerinin Gazze'nin güneyinde Mısır'la sınırı olan Refah sınır kapısının Filistin tarafını kontrol altına aldığını doğruladı.

Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail'in Gazze'ye süregelen saldırılarında çoğu kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 35 bin kişinin öldüğünü açıkladı. Birleşmiş Milletler de insani yardıma getirilen kısıtlamaların "insan elinden çıkma bir kıtlık" yarattığını ve şeritteki 2,3 milyonluk nüfusun yarısının felaket boyutlarında açlık çektiğini belirtiyor.

Gazze'ye yönelik saldırılar, Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e sürpriz bir saldırı düzenleyerek yaklaşık 1200 kişiyi öldürmesi ve 250 kişiyi de rehin almasının ardından gelmişti.

Yine bu hafta Hamas, Gazze'deki savaşla ilgili önerilen bir ateşkes anlaşmasını kabul etti. Ancak İsrail bunu reddetti ve ateşkes görüşmelerinin sürdüğü söyleniyor.

The Independent yorum için ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ve Dışişleri Bakanlığı'yla temasa geçti ancak yanıt alamadı.

Independent Türkçe


Heyet halen Kahire'de olmasına rağmen İsrail Gazze ateşkes görüşmeleri konusunda karamsar

Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
TT

Heyet halen Kahire'de olmasına rağmen İsrail Gazze ateşkes görüşmeleri konusunda karamsar

Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)

İsrailli bir yetkili bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, İsrail'in Hamas ile Gazze Şeridi'ndeki bazı esirleri serbest bırakacak ateşkes için Mısır'ın arabuluculuğunda yürütülen görüşmelerde ilerleme kaydedileceğine dair bir işaret görmediğini, ancak müzakerecilerini şimdilik Kahire'de tuttuğunu bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün (Salı) yaptığı açıklamada, Hamas'ın son ateşkes önerisinin İsrail'in temel taleplerini karşılamadığını ve Gazze Şeridi'nde tutulan esirlerin geri getirilmesi için askeri baskının halen gerekli olduğunu belirtti.

Netanyahu, Mısır'ın başkenti Kahire'de bulunan müzakere heyetinden Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması için gereken koşullarda ısrar etmelerini istediğini söyledi. Netanyahu’nun Sözcüsü Ofir Gendelman ise “Bugün Kahire'ye giden heyete, esirlerin serbest bırakılması için gerekli koşullarda ve İsrail'in güvenliğini sağlamak için gerekli taleplerde ısrarcı olmaya devam etmeleri talimatını verdim” ifadesini kullandı.

İsrail Başbakanlık Ofisi, Savaş Kabinesi'nin İsrail'in Refah'taki operasyona devam etmesine, esirlerin serbest bırakılması için Hamas'a askeri baskı uygulamasına ve savaşın diğer hedeflerine ulaşmasına oybirliğiyle karar verdiğini açıkladı.

Açıklamada ayrıca, İsrail'in Kahire'nin ev sahipliği yaptığı müzakereleri tamamlamak üzere bir heyet göndermeye karar verdiği belirtildi.

Hamas tarafından onaylanan yeni ateşkes anlaşması, iki taraf arasında esir ve mahkumların değiş tokuşunu ve sürdürülebilir sükunetin geri gelmesini içeren temel ilkeleri öngörüyor.

Anlaşma metnine göre çerçeve anlaşma, İsrail hapishanelerinde üzerinde mutabık kalınan sayıdaki tutuklu karşılığında Gazze Şeridi'ndeki tüm İsrailli esirlerin, sivil ve askerlerin serbest bırakılmasını, sürdürülebilir sükûnete geri dönülmesini, kalıcı ateşkesi, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesini ve yeniden inşayı amaçlıyor. Çerçeve anlaşma birbiriyle bağlantılı ve birbirine bağlı üç aşamadan oluşuyor.

Diğer yandan Mısır-İsrail sınırındaki gerilim, İsrail'in Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını bombaladığına ve İsrail güçlerinin dün (Salı) sabah erken saatlerde Refah Sınır Kapısı’nın kontrolünü ele geçirdiğine dair haberlerin ardından son saatlerde arttı.


Kuzey Kore'nin ‘kişilik kültünün’ mimarı Kim Ki-nam hayatını kaybetti

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)
TT

Kuzey Kore'nin ‘kişilik kültünün’ mimarı Kim Ki-nam hayatını kaybetti

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)

Kuzey Kore Merkezi Haber Ajansı (KCNA) bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, Kim hanedanlığının ‘kişilik kültünün’ mimarı olarak kabul edilen Kuzey Kore'nin eski propaganda ustası Kim Ki-nam'ın dün (Salı) 94 yaşında hayatını kaybettiğini duyurdu.

KCNA, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un bu sabah Ki-nam'ın tabutu önünde ‘rejime sonsuz sadık kalan emektar bir devrimcinin kaybından duyduğu acı üzüntüyle’ sessizce yas tuttuğunu bildirdi.

XSDVF
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre, 2022 yılından bu yana hastanede tedavi gören Kim Ki-nam, yaşa bağlı rahatsızlıklar ve ‘çoklu organ yetmezliği’ nedeniyle yaşamını yitirdi.

Ki-nam, 1950'lerde Pekin Büyükelçiliği, 1970'lerde ise devlete ait Rodong Sinmun gazetesinin genel yayın yönetmenliği ve ülkenin iktidardaki İşçi Partisi'nin başkan yardımcılığını yaptıktan sonra 1989-2017 yılları arasında Kuzey Kore'nin propaganda ve ajitasyon departmanını yönetmesiyle tanınıyordu.

Sovyetler Birliği'nde eğitim gördükten sonra, kariyerine, 1948'de Japon işgalinin sona ermesinden 1994'teki ölümüne kadar Pyongyang'da iktidarı elinde tutan Kim İl-sung'un yanında başladı. İl-sung’un oğlu ve Kim Jong-un'un babası Kim Cong-il'in (1994-2011) yakın arkadaşı olarak kabul edildi.

SDEFR
Kuzey Kore'nin eski propaganda ustası Kim Ki-nam (AP)

Rejimin temel sloganlarının ve liderlerinin konuşmalarının yazarı olan Kim Ki-nam, aynı zamanda Kuzey Kore'yi üç kuşaktır demir yumrukla yöneten Kim ailesi etrafındaki ‘kişilik kültünün’ de mimarı. Ki-nam emekli olduktan sonra bu görev 2018 yılında Kim Jong-un'un kız kardeşi Kim Yo-jong'a verildi.


Blinken, İsrailli aşırılık yanlılarının Gazze Şeridi'ne giden Ürdün yardım konvoylarına yönelik saldırılarını kınadı

Mısır Kızılayı’nın gönderdiği yardım tırları Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (Şarku’l Avsat)
Mısır Kızılayı’nın gönderdiği yardım tırları Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (Şarku’l Avsat)
TT

Blinken, İsrailli aşırılık yanlılarının Gazze Şeridi'ne giden Ürdün yardım konvoylarına yönelik saldırılarını kınadı

Mısır Kızılayı’nın gönderdiği yardım tırları Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (Şarku’l Avsat)
Mısır Kızılayı’nın gönderdiği yardım tırları Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (Şarku’l Avsat)

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi ile yaptığı telefon görüşmesinde, İsrailli aşırılık yanlılarının, yardımların Filistinli sivillere ulaşmasını engellemek amacıyla Ürdün'den Gazze Şeridi'ne giren insani yardım konvoylarına yönelik son saldırılarını kınadı.

Aşırılık yanlısı yerleşimciler, bu ayın başlarında iki konvoya daha saldırmalarının ardından, bu ay ikinci kez Beyt Hanun Sınır Kapısı üzerinden Gazze Şeridi'ne giden bir Ürdün yardım konvoyuna saldırdı.

ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada Blinken'in, ABD'nin İsrail hükümetinden ‘bu tür saldırıları önlemek ve sorumluları cezalandırmak için tam ve uygun adımlar atmasını’ beklediğini yinelediği aktarıldı.

İki taraf ayrıca Gazze Şeridi'nde acil bir ateşkes sağlanması ve esirlerin serbest bırakılması konularını ele aldı.


Pornografik film oyuncusu, Trump'ın duruşmasındaki ifadesinde itiraf etti: Bayıldım

Eski pornografik film oyuncusu Stormy Daniels (sosyal medya)
Eski pornografik film oyuncusu Stormy Daniels (sosyal medya)
TT

Pornografik film oyuncusu, Trump'ın duruşmasındaki ifadesinde itiraf etti: Bayıldım

Eski pornografik film oyuncusu Stormy Daniels (sosyal medya)
Eski pornografik film oyuncusu Stormy Daniels (sosyal medya)

Eski pornografik film oyuncusu Stormy Daniels, New York'ta görülen ve kendisinin de kilit isimlerden biri olduğu ceza davasında eski ABD Başkanı Donald Trump'a karşı jüri önünde ifade vermeden önce dün (Salı) yemin etti.

Gerçek adı Stephanie Clifford olan 45 yaşındaki aktris, Manhattan'daki kalabalık mahkeme salonuna girdi ve Trump'a bakan jürinin solundaki tanık kürsüsüne oturdu. Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre biraz gergin olan Daniels, 2006 yılında bir golf turnuvası sırasında Trump'la tanıştığında yaşananları anlattı.

İfadesi sırasında savcılar, Daniels ve Trump'ın yan yana durduğu ünlü bir fotoğrafı gösterdi.

dfvrbt
Stormy Daniels, dün (salı) New York'taki Manhattan Eyalet Mahkemesi'nde eski ABD Başkanı Donald Trump'ın ceza davası sırasında Yargıç Juan Merchan'ın karşısına çıktı. (Reuters)

Trump ile Tahoe Gölü'ndeki bir golf turnuvasında tanıştığını ifade eden Daniels, günün ilerleyen saatlerinde Trump'ın korumasının kendisine yaklaştığını ve Trump'ın kendisiyle akşam yemeği yemek istediğini söylediğini belirtti.

Başlangıçta reddettiğini, ancak yemeğin harika bir şekilde sona erebileceği konusunda ikna edildikten sonra fikrini değiştirdiğini ifade etti.

Otel süitinde aralarında geçen konuşmayı detaylı bir şekilde anlatan Daniels, otel süitine geldiğinde Trump'ın kendisini saten pijamalarla karşıladığını, Trump’tan kıyafetlerini değiştirmesini istediğini ve Trump'ın da buna kibarca karşılık verdiğini söyledi.

frthy
Eski ABD Başkanı Donald Trump, dün New York'taki Manhattan Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşması sırasında (AFP)

Siyah bir kıyafet giyen ve koyu renk gözlük takan Daniels, Trump'ın kendisini birden fazla kez takip etmesinden rahatsız olduğunu da sözlerine ekledi ve ona sordu: “Sen her zaman bu kadar kibirli ve kendini beğenmiş misin?”

Daniels, milyarderle otelindeki bir süitte cinsel ilişkiye girdiğini doğruladı, ancak Trump bu iddiayı reddetti.

sxd
Eski pornografik film oyuncusu Stormy Daniels ile yapılan bir röportajdan (sosyal medya)

Daniels, herhangi bir uyuşturucu madde ya da alkol kullanmamış olmasına rağmen Trump'ın odadan çıkmasını engellemesinin ardından ‘bayıldığını’ söyledi. Yatakta üzerinde hiçbir kıyafet olmadan uyandığını da sözlerine ekledi.

Trump ile cinsel ilişkiye girdiğini anlatmaya devam eden Daniels, “Tavana bakıyordum, oraya nasıl geldiğimi bilmiyordum, olanlardan başka bir şey düşünmeye çalışıyordum” ifadelerini kullandı.

AZSCDVF
Eski ABD Başkanı Donald Trump, avukatı Todd Blanche ile birlikte New York'taki Manhattan Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmasından önce basına demeç veriyor, 7 Mayıs 2024. (AFP)

Yaşananların ardından Trump ona ‘The Apprentice’ adlı televizyon programında yer almasını teklif etti, ancak bu gerçekleşmedi.

İddia edilen karşılaşma Trump'ın şimdiki eşi Melania ile evliliği sırasında gerçekleşti. Trump, Daniels ile herhangi bir cinsel ilişkiye girdiğini reddediyor.

XDVFBRT
Cumhuriyetçi başkan adayı ve eski ABD Başkanı Donald Trump, New York'ta ceza davası öncesinde. (Reuters)

Yargıç Juan Merchan daha önce Trump'ın hukuk ekibinin itirazlarına rağmen Daniels'ın jüri üyelerine Trump'la cinsel ilişkiye girdiğini söylemesine izin verilmesine karar vermişti.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre Daniels, dün mahkeme salonuna kaşlarını çatarak giren ve eski porno yıldızı konuşurken sessizliğini koruyan eski Cumhuriyetçi başkanın karşısında saatlerce ifade vermek zorunda kalabilir.

ASDCVFER
Eski ABD Başkanı Donald Trump, dün New York'taki Manhattan Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşması sırasında (AFP)

İkili arasında yaşananlardan on yıl sonra, Daniels'a 2016 başkanlık kampanyasının sonunda, Trump ile yaşadığını söylediği cinsel ilişki hakkında sessiz kalması karşılığında 130 bin dolar ödendi. Bu ödeme, 2024 başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi başkan adayına karşı açılan davanın merkezinde yer alıyor.

XSDFVBT
Eski ABD Başkanı Donald Trump, New York'taki Manhattan Ceza Mahkemesi'nde, 7 Mayıs 2024. (AFP)

Bu yılki başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçilerin adayı olan 77 yaşındaki Trump, 2016 seçimleri sırasında sessiz kalması için Daniels'a yaptığı 130 bin dolarlık ödemeyi örtbas etmek amacıyla iş kayıtlarında tahrifat yapmakla suçlanıyor.

Trump suçsuz olduğunu iddia etti ve Daniels ile cinsel ilişkiye girdiğini reddetti.


Rus ordusu Ukrayna'nın iki kasabasında kontrolü ele geçirdiğini duyurdu

Kiev yakınlarında yıkılan bir evin yanında yürüyen adam (EPA)
Kiev yakınlarında yıkılan bir evin yanında yürüyen adam (EPA)
TT

Rus ordusu Ukrayna'nın iki kasabasında kontrolü ele geçirdiğini duyurdu

Kiev yakınlarında yıkılan bir evin yanında yürüyen adam (EPA)
Kiev yakınlarında yıkılan bir evin yanında yürüyen adam (EPA)

Rus ordusu bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, Rus kuvvetlerinin, sahada, Ukrayna kuvvetlerindeki mühimmat ve asker eksikliğinden yararlanarak doğu ve kuzeydoğu Ukrayna'daki iki kasabanın daha kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu.

Rusya Savunma Bakanlığı açıklamasında, doğuda Donetsk bölgesinin eteklerindeki Novokalinovo ve Harkiv bölgesindeki Kislovka ​​kasabalarının "kurtarıldığını" duyurdu.

Fransız Haber Ajansı AFP'ye göre Ukrayna ordusu, geçen yaz başarısız olan karşı saldırısından beri hâlâ savunma pozisyonundaki durumunu koruyor.

Rusya ise asker bulmada zorluk yaşayan ve Batı yardımının yavaş gelmesi nedeniyle sıkıntı içinde olan Ukrayna ordusuna karşı inisiyatif alıyor.