İsrail'in savaş silahı olarak kullandığı "açlık" Gazze'de 16 çocuğu öldürdü

Gazze'de yetersiz beslenme sonucu ölen Filistinli çocuktan geriye bir deri bir kemik fotoğrafları kaldı (AA)
Gazze'de yetersiz beslenme sonucu ölen Filistinli çocuktan geriye bir deri bir kemik fotoğrafları kaldı (AA)
TT

İsrail'in savaş silahı olarak kullandığı "açlık" Gazze'de 16 çocuğu öldürdü

Gazze'de yetersiz beslenme sonucu ölen Filistinli çocuktan geriye bir deri bir kemik fotoğrafları kaldı (AA)
Gazze'de yetersiz beslenme sonucu ölen Filistinli çocuktan geriye bir deri bir kemik fotoğrafları kaldı (AA)

İsrail yaklaşık 5 aydır yıkıcı saldırılarını sürdürdüğü Gazze Şeridi'ne yardım girişini engelleyerek bölgede büyük bir "insani felakete" neden olurken, İsrail'in "aç bırakma politikası" şu ana kadar en küçüğü 14 günlük bebek olmak üzere 16 çocuğun ölümüne yol açtı.

Yerel ve uluslararası kuruluşların felaketi önlemek için Gazze'ye acil insani yardım girişi sağlanmasına yönelik çağrılarına rağmen İsrail, abluka altında tuttuğu bölgeye su, yiyecek, ilaç, yakıt ve elektrik ulaştırılmasına izin vermiyor.

Son dönemde İsrail'in Gazze'ye uyguladığı "aç bırakma politikası"ndan kaynaklanan yetersiz beslenme nedeniyle aralarında bebek ve yeni doğanların da bulunduğu çocuk ölümlerinde artış görülüyor.

Gazze Şeridi'ndeki sağlık yetkililerinin açıkladığı son verilere göre, 4 Mart itibarıyla yetersiz beslenme nedeniyle yaşamını yitiren çocuk sayısı 16'ya ulaştı.

Gazze kentinin yanı sıra Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya, Beyt Hanun ve Cibaliya'da gıda yetersizliği, dehidrasyon (sıvı kaybı) ve elektrik kesintileri nedeniyle 15, güneydeki Refah kentinde de bir çocuk yaşamını yitirdi.

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı, 27 Şubat'ta, Beyt Lahiya'da bulunan Kemal Advan Hastanesi'ne yetersiz beslenme ve dehidrasyon (sıvı kaybı) nedeniyle hayati tehlikesi bulunan çok sayıda bebek getirildiğini duyurdu.

- En küçüğü 14 günlük, en büyüğü 10 yaşında

İsrail'in "aç bırakma politikası" sonucu Gazze'de hayatını kaybeden çocukların en küçüğü 14 günlük iken en büyüğü 10 yaşında.

Söz konusu çocukların isimleri ve yaşları ise şöyle:

Yezen el-Kefarne (10 yaş), İbrahim el-Batş (3 yaş ), Halid Ahmed Hicazi (2,5 yaş ), Mira Salih Abdunnebi (2 yaş ), Mahmud Aben (1 yaş ), Enver el-Hudari (9 aylık), Yusuf Sami et-Teramsi (6 aylık), Minnetullah Ebu Umeyra (6 aylık), Abdülaziz Salim (2 aylık), Muhammed ez-Zayiğ (45 günlük), Seher ez-Zubde (40 günlük) ve Musab Ebu Asr'ın (yaşı bilinmiyor) yanı sıra ismi bilinmeyen 2 yaşındaki bir erkek çocuğu ile isimleri bilinmeyen 40 gün, 33 gün ve 14 günlük 3 kız çocuğu.

- "Yetersiz beslenme nedeniyle hastaneye getirilen çok sayıda çocuk var"

Kemal Advan Hastanesi Müdürü Husam Ebu Safiye, çocuk ölümlerine ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, hastanede yetersiz beslenme nedeniyle 15 çocuğun hayatını kaybettiğini söyledi.

"Gazze Şeridi'nin kuzeyinde gerçek anlamda bir kıtlık yaşanıyor, yetersiz beslenme nedeniyle hastaneye getirilen çok sayıda çocuk var." diyen Ebu Safiye, Dünya Sağlık Örgütü'ne ve uluslararası kuruluşlara "Gazze Şeridi'nin kuzeyine acil gıda ulaştırılması" çağrısında bulundu.

Ebu Safiye, 28 Şubat'ta yaptığı açıklamada, hastanenin yakıt yetersizliği nedeniyle hizmet dışı kaldığını duyurmuştu.

- Gazze'nin özellikle kuzey bölgelerinde gerçek bir kıtlık yaşanıyor

İsrail'in devam eden saldırıları ve kısıtlamaları nedeniyle Gazze kentinde ve özellikle kuzey bölgelerde binlerce Filistinli sivil, gıda, su, ilaç ve yakıt sıkıntısı nedeniyle gerçek anlamda kıtlığı yaşıyor.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölge Direktörü Adele Khodr, İsrail'in saldırı ve ablukası altındaki Gazze'de yeterli beslenemeyen bebeklerin ölümlerine ilişkin 3 Mart'ta yaptığı yazılı açıklamada, yetersiz beslenmenin Gazze Şeridi'ni kırıp geçirdiğini ve korkulan çocuk ölümlerinin yaşandığını ifade etti.

Khodr, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi'nde son günlerde en az 10 çocuğun yetersiz beslenme ve sıvı kaybı nedeniyle hayatını kaybettiğine dikkati çekti.

- "Bu trajik ve korkunç ölümler, tahmin edilebilir ve tamamen önlenebilir"

Gazze'de kalan birkaç hastanede muhtemelen hayat mücadelesi veren daha fazla çocuk olduğunu, kuzeyde ise bakıma ulaşamayan daha fazla çocuk bulunduğunu belirten Khodr, "bu trajik ve korkunç ölümlerin tahmin edilebilir ve tamamen önlenebilir" olduğunu vurguladı.

Khodr, besleyici gıda, temiz su, sağlık hizmetleri konusunda yaygın eksikliğin yanı sıra insani yardımlara erişimin engellenmesinin, özellikle kuzey kesimi olmak üzere bebekler, çocuklar ve anneleri etkilediğinin altını çizerek, insanların aç, bitkin ve travma halinde olduğunu ifade etti.

UNICEF ve Dünya Gıda Programı'nın (WFP) Gazze'nin kuzeyinde ocak ayında yaptığı yetersiz beslenme taramasına göre, 2 yaşın altındaki çocuklardan yüzde 16'sı, güneydeki Refah kentinde ise yüzde 5'i şiddetli yetersiz beslenme durumuyla karşı karşıya.

Açıklamada, UNICEF gibi insani yardım kuruluşlarına Gazze'deki insani krizin tersine çevrilmesi, kıtlığın engellenmesi ve çocukların hayatlarının kurtarılması konusunda olanak sağlanması talebinde bulunularak, bunun için kuzey kesimi dahil olmak üzere yardımların erişiminin engellenmemesi ve geciktirilmemesi çağrısı yapıldı.

Açıklamada ayrıca, "Gazze'de yetersiz beslenen bebekler dünyanın gözü önünde yavaş yavaş can veriyor. Daha binlerce bebek ve çocuğun hayatı, şu an alınacak acil önlemlere bağlı." ifadeleri kullanıldı.



Yeni Suriye: Geçici bir dönem mi yoksa siyasal İslam deneyimlerinden radikal bir kopuş mu?

Şam'da Beşşar Esed rejiminin düşüşünü kutlayan Suriyeliler (Reuters)
Şam'da Beşşar Esed rejiminin düşüşünü kutlayan Suriyeliler (Reuters)
TT

Yeni Suriye: Geçici bir dönem mi yoksa siyasal İslam deneyimlerinden radikal bir kopuş mu?

Şam'da Beşşar Esed rejiminin düşüşünü kutlayan Suriyeliler (Reuters)
Şam'da Beşşar Esed rejiminin düşüşünü kutlayan Suriyeliler (Reuters)

Ahmed Mahir

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera, kendisini Esed ailesinin uyguladığı acımasız diktatörlüğe ve yarım yüzyılı aşkın bir süredir iktidarlarına yönelik her türlü tehdidi bastıran merkezi siyasi sisteme karşı umut verici bir alternatif olarak sunuyor.

Ahmed eş-Şera’nın okumalarıyla sahadaki yönetimin gerçekliği arasında açık bir uçurum söz konusu. Bu uçurum son on yılda Ortadoğu'daki diğer İslamcı hareketlerin gerilemesine, başarısızlığına ve çöküşüne doğrudan katkıda bulundu.

Mısır, Tunus, Libya ve Fas gibi ülkelerde siyasal İslamcı hareketlerin faaliyet gösterdiği siyasi süreçler başlangıçta aldıkları ihtiyatlı desteğin ardından kamuoyunda meydana gelen geniş çaplı değişimlerden büyük ölçüde etkilenerek değişim yaşadı. Bu değişken ortam, bu ülkelerin yakın tarihi göz önüne alındığında, Ahmed eş-Şera’nın ya da başka herhangi bir İslamcı grubun, HTŞ’yi lağvetse bile, konumlarının istikrarını korumasını zorlaştırıyor.

fdvrgbt
Ahmed eş-Şera Şam'da askeri grupların liderleriyle bir araya geldi, 21 Aralık 2024 (AFP)

Peki Ahmed eş-Şera bu kez farklı olduğunu kanıtlayacak ve daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir siyasi dönüşümü gerçekleştirebilecek mi?

İslamcı camia içindeki bu çeşitlilik, İslam dinin ilkelerine göre yönetmenin ne anlama geldiğine dair çok sayıda gündem, strateji ve yoruma yol açıyor. Bu da yönetim şekli için bir uzlaşıya ya da ortak bir formüle ulaşmayı oldukça güç hal getiriyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre Ahmed eş-Şera, 8 Aralık'tan bu yana basına ve medya kuruluşlarına verdiği röportajlarda ve yaptığı açıklamalarda laiklik ve din arasındaki sınırları bulanıklaştırmayı başardı. Böylece bir zamanlar El Kaide ve DEAŞ gibi bazı terörist grupların ideolojileriyle ilişkilendirilen İslamcı bir liderken şimdi seküler bir retorik kullanan ve önümüzdeki aylarda seküler politikalara yönelebilecek bir imaj çizerek dikkat çekici bir paradoksa yol açtı.

cdfvergt
Humus'taki Azize Meryem Ana Kilisesi'nde Noel ağacının önünde poz veren Suriyeli Hristiyanlar, 20 Aralık 2024 (AFP)

Ahmed eş-Şera’nın okumalarıyla sahadaki yönetimin gerçekliği arasında açık bir uçurum söz konusu. Bu uçurum son on yılda Ortadoğu'daki diğer İslamcı hareketlerin gerilemesine, başarısızlığına ve çöküşüne doğrudan katkıda bulundu.

Bu strateji, Esed rejimi tarafından toplu olarak travmatize edilen ve tek parti yönetimi modeli karşısında hayal kırıklığına uğrayan Suriyelilerin büyük bir kesimine hitap etmeyi amaçlıyor.

Suriye gibi çeşitli tarafları barındıran bir ülkede laiklik, dini ve mezhepsel aidiyetleri aşan bir ulusal kimliği korumanın bir yolu olarak görülebilir. Örneğin geçtiğimiz 18 Aralık’ta Şam'da düzenlenen bir gösteri sırasında silahlı bir HTŞ üyesi mikrofonu eline alarak mezhepçilik ve bölünme karşıtı bir konuşma yaptı. Konuşması kalabalık tarafından büyük alkış aldı.

Ancak, İslam tarihinden esinlenen bir model olarak Şeriat temelli yönetimden bahsetmeye başlar başlamaz, kalabalık ‘laiklik… laiklik’ ve ‘Dini yönetime hayır’ gibi sloganlar atarak seslerini yükseltti. Durumu kontrol altına almaya çalışan konuşmacı, Suriye'nin özgür ve kapsayıcı bir ülke olarak kalacağını vurgulayarak kalabalığı rahatlatmaya çalıştı.

Sosyal medyada hızla yayılan bu olaydaki protestocuların, bu İslami ideolojiyi ulusal birliğe ve kültürel değerlere yönelik bir tehdit olarak gördükleri anlaşılıyor. Bu durum, siyasal İslam ile gerilimi derinleştirebilir.

fvegbhn
Şam'daki Emevi Meydanı'nda demokrasi ve kadın hakları talebiyle düzenlenen protesto gösterisine katılan Suriyeliler, 19 Aralık 2024 (AFP)

Bu olay, siyasal İslam ve kültürel çeşitlilik arasındaki uyum olasılığına ilişkin teorik tartışmaların ve soyut yaklaşımların pratik gerçeklere dayanamayacağına dair ampirik kanıtlar sunuyor. Ahmed eş-Şera, gerçek siyasi bağlamlarda İslamcı grupların dinamiklerini anlamak için sadece teorik çerçevelere odaklanmak yerine, diğer ülkelerin deneyimlerinden faydalanabilir.

Örneğin Mısır'da 2011 yılındaki devrimden sonra Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin), Muhammed Mursi liderliğinde iktidara geldiğinde kendisini büyük zorluklarla karşı karşıya buldu. Pek çok vatandaş, grubun kendi siyasi gündemini hayata geçirmeye aşırı odaklandığını, bunun da ekonomik ve sosyal meseleleri göz ardı etmek anlamına geldiğini düşündü. Bu da nüfusun çoğunluğu arasında genel bir hoşnutsuzluğa yol açtı.

vrgth
Beşşar Esed’in Şam'da yere atılmış bir fotoğrafı (AFP)

Müslüman Kardeşler'in yönetime yaklaşımı Mısır'ın siyasi kutuplaşmasına önemli ölçüde katkıda bulunarak laik ve liberal grupları marjinalleştirdi. Ulusal öncelikleri ele alan kapsayıcı bir yaklaşım benimsemek yerine, gücünü pekiştirmeye ve İslam dinin ilkelerine dayanan bir yönetime giden politikalar uygulamaya odaklandı. Bu durum geniş çaplı protesto gösterilerinin patlak vermesine ve halkın muhalefet etmesine yol açtı. Mısırlıların çoğu, siyasal İslam'ı istikrarsızlık ve otoriterlikle ilişkilendirdi.

Mısır’da siyasal İslam'ın reddedilmesinin nedeni, halkın laikliğe olan bağlılığından ziyade, siyasal İslam çizgisinde bir yönetimi reddetmesiydi.

Mısır’da siyasal İslam'ın reddedilmesinin nedeni, halkın Mısır'ı Tunus'tan ayıran laikliğe olan bağlılığından ziyade siyasal İslam çizgisinde bir yönetimi reddetmesiydi. Ancak her iki ülke de daha önce seküler Batılı güçler, yani İngiliz sömürgeciliği ve Fransız sömürgeciliği tarafından sömürgeleştirildikleri ortak bir kaderi de paylaşıyor.

Tunus'ta, 1956 yılında Fransa'dan bağımsızlığını kazanmasının ardından dönemin Cumhurbaşkanı Habib Burgiba, Tunus toplumunda laikliği sağlamlaştırmak için geniş kapsamlı bir reform sürecine öncülük etti. Bu süreç, başta kadınlara erkeklerle eşit haklar tanıyan Bireysel Statü Kanunu olmak üzere, devleti dinden ayıran laik yasalarla başarılmıştır.

Bu yasalar, siyasi ya da dini eğilimleri ne olursa olsun Tunuslular arasında büyük saygı görüyor. Tunus'ta 2013 yılında Selefi bir liderle yaptığım röportajı hatırlıyorum. Kendisine İslam dininde izin verildiği üzere çok eşliliği destekleyip desteklemediğini sorduğumda gülerek “Elbette hayır, çünkü ülkenin çok eşliliği yasaklayan yasalarına saygı duyuyorum” yanıtını vermişti.

Peki ya Libya? Muammer Kaddafi rejiminin 2011 yılında devrilmesi, ülkede geniş çaplı bir siyasi parçalanmaya yol açtı. Aralarında İslamcı grupların da olduğu çok sayıda silahlı grup iktidar için yarışarak kaotik bir siyasi ortam yarattı.

Söz konusu gruplar arasındaki güç mücadelesi, ülkeyi daha da istikrarsızlaştıran iç savaşın ana etkenlerinden biri oldu. Libya Şafağı (Fecr-i Libya) Koalisyonu gibi İslamcı gruplar, rakip milislerin ve laik ve milliyetçi güçler tarafından desteklenen Libya Ulusal Ordusu’nun (LUO) güçlü muhalefetiyle karşılaştı.

acdvfgrthy
Esed rejiminin düşüşünü kutlamak için Emevi Camii meydanında toplanan Suriyeliler, (Reuters)

Fas’ta anayasal reformların ardından İslamcı çizgideki Fas Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (PJD) elde ettiği seçim başarısına rağmen, ekonomik ve sosyal zorluklar vatandaşlar arasında yaygın bir hoşnutsuzluğa yol açtı. Özellikle gençler arasında işsizlik oranları artarken hayat pahalılığı tırmandı. Bu durum, ekonomik eşitsizliğe ve PJD’nin somut ekonomik reformlar gerçekleştirememesine duyulan öfkenin dile getirildiği protesto gösterilerine ve toplumsal hareketlere neden oldu.

PJD, 2021 yılındaki milletvekili seçimlerinde parlamentodaki sandalyelerinin önemli bir kısmını kaybederek ve iktidar koalisyonuna katılamayarak büyük bir gerileme yaşadı. Bu gerilene, seçmenler arasında artan hoşnutsuzluğu ve kamuoyunda PJD yönetimine ve politikalarına olan güven kaybını açıkça gösteren net bir değişimi yansıttı.

Kendisini Ahmed eş-Şera'nın güçlü bir destekçisi olarak sunan Türkiye'de bile devletin temellerinin laik ve 'Kemalist' miras üzerine kurulu olduğu göz önüne alındığında, siyasal İslam son derece bölücü bir konu olmaya devam ediyor. Modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 20’nci yüzyılın başlarında laik bir devlet kurarak din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını destekledi.

Kemalist ideolojiye dayanan laiklik, Türkiye'nin kimliğinin ve yönetim sisteminin temel yapı taşı oldu. Ancak siyasal İslam, bu köklü laik çerçeveye doğrudan bir meydan okumayı temsil ediyor. Bu da laik güçler ile İslamcılar arasında süregelen gerilimlere yol açıyor. 

Türklerin çoğu, dini siyasete alet edilmesine karşı çıkıyor. Bu durum laiklerin ve azınlıkların muhafazakar İslami değerlerin Türk toplumuna empoze edilebileceği endişesine kapılmasına neden oluyor. Bu endişe, zaman zaman ülke içinde geniş çaplı protesto gösterilerinin düzenlenmesine ve güçlü muhalefete neden oluyor.

Ahmed eş-Şera’nın Suriye'ye yönelik planları, demokratik ilkelerle uyumlu bir İslam vizyonunu teşvik etmenin yanı sıra demokratik tarafların ve sivil toplum örgütlerinin kurulmasına katkıda bulunmayı öngörüyor.

Ancak bu İslamcı siyasi liberalleşme ile HTŞ’nin bazı takipçilerinin katı tutumları ve aşırılık yanlısı ideolojilere sahip diğer İslamcı grupların radikalleşmesi arasındaki ilişki karmaşık olmaya devam ediyor. Bu karmaşıklık, özellikle de yeni yönetimin, ülkedeki sosyo-ekonomik sorunları ele almakta başarısız olması halinde parçalanmaya ve birliğin sağlanamamasına yol açarak ülkenin geleceği için umut verici bir İslamcı alternatif sunmayı zorlaştırabilir.