Bilim insanları, gizemli gezegen sisteminde uzaylı teknolojisinin izlerini arıyor

Bilim insanları gelecekte benzer gezegen sistemlerinde de uzaylı teknolojisinin izlerini aramayı umuyor

(Thibaut Roger/NCCR PlanetS)
(Thibaut Roger/NCCR PlanetS)
TT

Bilim insanları, gizemli gezegen sisteminde uzaylı teknolojisinin izlerini arıyor

(Thibaut Roger/NCCR PlanetS)
(Thibaut Roger/NCCR PlanetS)

Bilim insanları, gezegenlerin bugüne kadar görülen en mükemmel matematiksel hizalanma ve senkronizasyona sahip uzak bir güneş sisteminde uzaylı teknolojisine dair kanıt arıyor.

Bizimkinden yaklaşık 100 ışık yılı uzaklıktaki güneş sisteminde HD 110067 adlı turuncu bir cüce yıldızın etrafında dönen 6 gezegen bulunuyor.

Araştırmacılar, gezegenlerin her birinin son derece nadir ve mükemmel bir senkronizasyonla birlikte komşusuyla uyum içinde yörüngede döndüğünü ve bir milyar yıl önceki oluşumlarından bu yana muhtemelen bozulmadan kaldıklarını söylüyor.

Bilim insanları, 6 gezegenin "hassas" ve "çok düzenli" olan, rezonans diye bilinen mükemmel senkronize bir senfoniye benzer şekilde hareket ettiğini buldu.

Bern Üniversitesi'nden bu gezegen sistemini bulan ekibin biri parçası olan Hugh Osborn, "Ne Güneşimiz dışındaki yıldızların yörüngesinde keşfedilen 5 binden fazla ötegezegen arasındaki rezonanslar ne de birkaç gezegene sahip sistemler nadir görülen bir durum. Ancak son derece nadir olan şey, rezonansların 6 gezegenden oluşan bu kadar uzun bir zincire yayıldığı sistemler bulmak" dedi. 

Gökbilimciler, Neptün'ün boyutundan daha küçük olan bu gezegenlerden gelen ve muhtemelen geçmiş ya da günümüz uzaylı teknolojisine ya da teknolojik işaretlere dair kanıtlara gösterebilecek radyo sinyalleri arıyor.

Gökbilimciler, diğer gezegenlerdeki "teknolojik işaretler" arama fikrini yarım yüzyıldan fazla bir süredir değerlendiriyor. 

Örneğin Dünya'da geceleri şehir ışıklarından yayılan emisyon, bu tür teknoloji işaretlerinin en güçlüsü. 

Ancak Samanyolu Galaksisi çok büyük olduğu için bu tür işaretleri kullanarak uzaylı uygarlıkların izlerini bulmak zor.

Araştırmacılar, Dünya merkezli teknolojiden üretilen radyo emisyonlarının spektrumunu inceleyerek ve  bundan yola çıkarak bir uzaylı gezegeninde üretilebilecek şeyleri tahmin edebiliyor.

Araştırmacılar diğer gezegenlerdeki teknolojik işaretleri ararken genellikle ünlü "Wow!" sinyali (15 Ağustos 1977'de SETI projesi kapsamında uzaydan tespit edilen radyo sinyali -ed.n) gibi radyo sinyallerine odaklanıyor.

Son çalışmada bilim insanları ABD'nin Batı Virginia eyaletindeki Green Bank Teleskobu'nu (GBT) kullanarak 1 ile 11,2 gigahertz arasındaki frekansları inceledi.

Araştırmacılar mevcut çalışmada herhangi bir teknolojik işaret bulamadı ancak bu "olağandışı" güneş sisteminin, bu gezegenlerden bazılarının sıvı suya sahip olma olasılığı nedeniyle uzaylı yaşamının belirtilerini aramak üzere gelecekteki çalışmalar için ilginç bir hedef olmaya devam ettiğini söyledi. 

Independent Türkçe



"Esrarengiz" kehribarda 116 milyon yıllık tsunaminin izleri keşfedildi

Japonya'nın Minamisoma kıyılarına 2011'de tsunami dalgaları vurmuştu (AFP)
Japonya'nın Minamisoma kıyılarına 2011'de tsunami dalgaları vurmuştu (AFP)
TT

"Esrarengiz" kehribarda 116 milyon yıllık tsunaminin izleri keşfedildi

Japonya'nın Minamisoma kıyılarına 2011'de tsunami dalgaları vurmuştu (AFP)
Japonya'nın Minamisoma kıyılarına 2011'de tsunami dalgaları vurmuştu (AFP)

Rachel Clun 

Bilim insanları 116 milyon yıllık bir tsunaminin kanıtını bir kehribar içinde bulduklarını ve bunun muhtemelen bu doğa olayına dair en eski kayıt olduğunu düşünüyor.

Japonya'nın kuzeyindeki Hokkaido Adası'nda derin deniz tortularını inceleyen araştırmacılar Aya Kubota, Yusuke Takeda, Keewook Yi, Shin-ichi Sano ve Yasuhiro Iba, erken Kretase dönemine ait tortularda 114 ila 116 milyon yıl öncesine tarihlenen "olağanüstü zengin kehribar konsantrasyonları" keşfetti.

Nature'ın Scientific Reports'unda yayımlanan bulgulara ilişkin raporda araştırmacılar, kehribarın bir veya daha fazla tsunami tarafından okyanusa sürüklenerek havayla çok az temas etmiş olabileceğini öne sürüyor.

Fosilleşmiş ağaç reçinesi olan kehribar, nispeten hızlı kuruyan bir madde. Araştırmacılar, kehribarın havaya maruz kaldığında genellikle bir hafta gibi kısa bir sürede katılaştığını söylüyor.

Ancak araştırmacıların incelediği tortularda, "belirgin şekilde deforme olmuş" kehribar birikintileri bulundu. Bazıları reçinenin akan su tarafından değiştirildiğini gösteren, alev yapıları denen bir şekilde deforme olmuşken, diğerleri yumuşak reçinenin "akarak deniz tabanına kıvamlı bir şekilde yayıldığına" işaret eden düz kehribar şeritlere sahipti.
 

Araştırmacılar, eski okyanus tortularını inceleyerek tsunamiye dair olası kanıtlar buldu (Aya Kubota/Yusuke Takeda/Keewook Yi/Shin-ichi Sano/Yasuhiro Iba)Araştırmacılar, eski okyanus tortularını inceleyerek tsunamiye dair olası kanıtlar buldu (Aya Kubota/Yusuke Takeda/Keewook Yi/Shin-ichi Sano/Yasuhiro Iba)

Araştırmacılar, "Bu esrarengiz kehribarın derin deniz ortamında bulunmasının en muhtemel nedeni, büyük çaplı tsunamiler" diyor.

Bu reçine deformasyonlarının su altında meydana gelmesi, ormandan pelajik deniz tabanına doğrudan taşındıklarını ima ediyor. Karadan okyanusa bu kadar hızlı ve doğrudan bir taşıma, bir tsunamiyle tetiklenmiş olabilir.

Araştırmacılar, antik tortulardaki diğer kanıtların da bu teoriyi desteklediğini belirtiyor. Bunlar arasında, karadan gelen büyük miktarda bitki kalıntıları ve büyük dalgaların sürüklediği odun parçaları da vardı ve bunların çok az çürüme izi taşıması, açık okyanusa "hızla taşındıklarına" işaret ediyor.

Makalede, "Kiltaşındaki kütüklerin varlığı, çok sayıda odunun bulanık akıntılarla taşınmak yerine kopup sürüklenerek pelajik deniz tabanına battığını gösteriyor" ifadeleri kullanılıyor.

Bilim insanları açık okyanuslardaki diğer tortuların, büyük ölçekli eski tsunamiler veya benzer olaylar hakkında daha fazla kanıt sağlayabileceğini öne sürüyor.

Araştırmacılar, Holosen döneminden, yani yaklaşık 4 bin 200 yıl öncesinden daha eski bir tarihten kalma tsunami tortularının normalde tespit edilmediğini ve bunun da kısmen, yol açtıkları geniş çaplı yıkımdan geriye net belirtilerin kalmamasından kaynaklandığını söylüyor.

Independent Türkçe,independent.co.uk/news