ABD'nin rejim değişikliği maceralarından çıkarılacak dersler

Hedef her zaman demokrasi olmuyor, Washington çoğu zaman ilkelerini ikinci plana atıyor.

Dönemin ABD Başkanı George W. Bush'a Irak ziyareti sırasında, ABD politikasını ve ülkenin çehresini değiştiren savaşı protesto etmek için ayakkabı fırlatıldığı an. (AFP)
Dönemin ABD Başkanı George W. Bush'a Irak ziyareti sırasında, ABD politikasını ve ülkenin çehresini değiştiren savaşı protesto etmek için ayakkabı fırlatıldığı an. (AFP)
TT

ABD'nin rejim değişikliği maceralarından çıkarılacak dersler

Dönemin ABD Başkanı George W. Bush'a Irak ziyareti sırasında, ABD politikasını ve ülkenin çehresini değiştiren savaşı protesto etmek için ayakkabı fırlatıldığı an. (AFP)
Dönemin ABD Başkanı George W. Bush'a Irak ziyareti sırasında, ABD politikasını ve ülkenin çehresini değiştiren savaşı protesto etmek için ayakkabı fırlatıldığı an. (AFP)

İsa Nehari

Başkan George W. Bush'un görevden ayrılması ve ‘yeni muhafazakarların’ ortadan kaybolmasının ardından Washington, hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi çevrelerde giderek daha yüksek sesle dile getirilen rejim değişikliği karşıtı söylemin yükselişine tanık oldu. Afganistan ve Irak'taki savaşlara atıfta bulunan her iki partiden birçok kişi, ABD müdahalelerinin beklenen getirilere kıyasla yüksek maliyetli olmasını eleştirmeye başladı.

Ancak savaşlara ve darbelere karşı gözlemlenen nefret, Amerikan tarihinde ABD politikalarına düşman hükümetleri devirmeye yönelik pek çok girişim kadar yaygın değil. ABD, 1898'den 1994'e kadar Latin Amerika'da en az 41 başarılı rejim değişikliği girişiminde bulundu. Bu ortalama her 28 ayda bir gerçekleşiyordu. Söz konusu girişimlerin 17'sinde askeri güç ve istihbarat ajanları ya da ABD hükümeti için çalışan yerel vatandaşlar kullanılarak doğrudan müdahalede bulunuldu.

1947-1989 yılları arasındaki Soğuk Savaş dönemi boyunca ABD 72 kez başka ülkelerin hükümetlerini değiştirmeye teşebbüs etti. Washington, Ortadoğu'da, 1953'te İran Başbakanı Muhammed Musaddık hükümetine karşı CIA tarafından planlanan darbe ve 2003 savaşından sonra Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in devrilmesi gibi, çıkarlarına ve politikalarına karşı olan rejimleri devirmek için hem askeri hem de istihbarat güçlerini kullandı.

Kalıcı özellik ve gerici yaklaşım

ABD'nin hükümetleri devirmeye yönelik birçok girişimi, rejim değişikliğinin ABD dış politikasının DNA'sında mı yer aldığı yoksa Beyaz Saray'ın çıkarlarını koruması gerektiğinde acil bir durum mu olduğu gibi soruları gündeme getiriyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre İngiltere'deki Birmingham Üniversitesi'nde Ortadoğu uzmanı olan Ömer Kerim, rejim değişikliğinin ABD dış politikasının ‘değişmez bir özelliği’ olduğunu ve İsrail dışında bölgedeki hemen her ülkeye uygulandığını söyledi. Kerim, ABD'nin zaman zaman bölgedeki politikalarına karşı çıkan ülkelere karşı ABD yanlısı güçleri desteklediğini de sözlerine ekledi.

Kerim, bu yaklaşımın etkililiğinin zamanla azaldığını ve giderek zayıflayacağını ifade etti. Zira Amerikan operasyonlarına ilişkin bilgilere ve detaylara erişim, son yıllarda bilginin artması ve sosyal medya aracılığıyla bilgiye ulaşmanın kolaylaşmasıyla birlikte kamuoyu tarafından bilinir hale geldi.

ABD tarihi, bazıları gerçekleştikten sonra ortaya çıkan ve Amerikan istihbaratının bu girişimlere karıştığını kabul ettiği rejimleri devirmeye yönelik pek çok girişimle doludur. Bu yazıda, söz konusu başarılı ve başarısız girişimlerden bazılarını ve bunlardan çıkarılabilecek dersleri gözden geçiriyoruz.

Muhammed Musaddık'ın devrilmesi

Muhammed Musaddık, 1951 yılında İran Başbakanı seçildi ve başta 1913 yılında İngilizlerin yardımıyla kurulan petrol endüstrisinin millileştirilmesi olmak üzere bir dizi siyasi ve ekonomik reform başlattı.

Petrol endüstrisinin millileştirilmesi İran çevrelerinde memnuniyetle karşılandı ve Musaddık'ın popülaritesi arttı. Ancak bu durum, İran'daki nüfuzlarının azalmasından ve petrol çıkarlarının zarar görmesinden korkan ABD ve İngiltere ile ilişkileri üzerinde olumsuz bir etki yarattı. Bu korkular, 1953'te Amerikan ve İngiliz istihbaratının müdahalesiyle Musaddık hükümetinin devrilmesine ve Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin otoritesinin 25 yıldan fazla bir süre güçlendirilmesine yol açtı.

Musaddık'a yapılan darbe, ABD'nin sandık yoluyla iktidara gelen bir hükümeti devirmeye müdahale edecek kadar kendi çıkarlarına duyduğu endişeyi gösteriyor. ABD'nin müdahalesi aynı zamanda Washington'un o dönemde petrole verdiği önemi ve enerjiye dayalı stratejik çıkarlarını ne ölçüde savunacağını da yansıtıyor.

1950'lerde İran petrol endüstrisinin millileştirilmesi, ABD'yi karardan sorumlu hükümeti değiştirmeye itmek için yeterliyken, bugün ABD, İran'ı doğrudan ve dolaylı olarak Amerikan askerlerini, üslerini ve çıkarlarını hedef almakla suçlamasına rağmen İran rejimini değiştirme politikasından kaçınıyor. Bütün bunlar Washington'u, Musaddık hükümetini deviren Ajax Operasyonu’na benzer çaba ve büyüklükte bir girişim başlatmaya sevk etmedi.

Ajax Operasyonu, Mart 1953'te ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles'ın, küçük kardeşi Allen Dulles başkanlığındaki CIA'ya İran Başbakanı’nı devirmeye yönelik bir plan geliştirmesi talimatını vermesinin ardından başlatıldı. 4 Nisan'da Amerikan istihbaratı bu amaç için hızla bir milyon dolar ayırdı ve Tahran'daki istasyonu Musaddık'a karşı propaganda kampanyası başlatmaya başladı.

Haziran ayında ABD ve İngiliz istihbarat yetkilileri, ABD Başkanı Theodore Roosevelt'in torunu olan CIA Yakın Doğu ve Afrika Şefi Kermit Roosevelt'in Tahran'dan yönettiği İran rejim değişikliği stratejisine son şeklini vermek üzere Beyrut'ta bir araya geldi.

Ajax Operasyonu, Muhammed Rıza Pehlevi'yi Musaddık'ı görevden alan bir kararname çıkarmaya ikna etmeye odaklandı. Ancak Şah o zamanlar böylesine ‘tehlikeli ve sevilmeyen’ bir adım atmaktan korkuyordu. Amerikan ve İngiliz girişim ve baskıları sonrasında Şah fikrini değiştirdi.

Operasyona katılan istihbarat görevlisi Donald Wilbur, Ağustos ayı başlarında İran'daki CIA ajanlarının sosyalist ve milliyetçi gibi davrandıklarını ve dini liderleri Musaddık'a karşı çıkmaları halinde acımasız cezalarla tehdit ederek Musaddık'ın muhalifleri bastırdığı izlenimini verdiğini söyledi.

sdvef
İran Başbakanı Muhammed Musaddık (sosyal medya)

CIA tarafından 2017 yılında yayımlanan gizliliği kaldırılmış belgeler, Şah'ın İtalya'ya kaçmasının ardından CIA’in darbenin başarısız olduğuna inandığını ortaya koydu. Musaddık hükümetinde İçişleri Bakanı olarak görev yapan General Fazlullah Zahidi'nin ilk başarısız darbesinin ardından CIA, 18 Ağustos 1953'te Roosevelt'e bir telgraf göndererek İran'ı derhal terk etmesini istemiş, ancak Roosevelt bunu dikkate almayarak ikinci darbe üzerinde çalışmaya başlamış ve Musaddık'ın tahtı ele geçirmeye çalıştığına ve İranlı ajanlara rüşvet verdiğine dair yanlış bir anlatı yaymıştır.

CIA'in planı protestoculara para ödemeyi, Musaddık'ı evde kalması için kandırmayı, subaylara rüşvet vermeyi ve onları Musaddık'a karşı harekete geçirmeyi, Musaddık'ın evinin önünde askeri bir çatışmaya yol açmayı ve aşiret mensuplarının ABD fonlarından yararlanan monarşi karşıtı ve yanlısı protestocularla birlikte darbeye yardım etmeye hazırlanmasıyla Tahran'da ve başka yerlerde Musaddık karşıtı gösterilerin yaygınlaşmasını içeriyordu.

Protestolar giderek şiddetlendi ve yaklaşık 300 kişi öldü. General Zahidi'nin Musaddık'ın tutuklanma emrini radyodan duyurması ve daha sonra Musaddık’ın askeri bir hapishaneye nakledilmesiyle söz konusu protestolar sona erdi.

CIA darbesi, yetkilerini genişleten ve 25 yılı aşkın bir süredir ABD ile dostane ilişkilerle karakterize edilen yönetiminin temellerini sağlamlaştıran Muhammed Rıza Pehlevi'nin yolunu açtı. Tahran, İran petrolünü büyük miktarlarda küresel pazarlara geri döndürmek için yabancı petrol şirketleriyle bir anlaşmaya vardı ve bu, restore edilen İngiliz mülklerinden aslan payını ABD ve İngiltere'ye verdi.

Salvador Allende'nin devrilmesi

1973'te ABD yine demokrasileri destekleme ilkesini terk ederek, sosyalist eğilimleri nedeniyle Salvador Allende'nin seçilmiş Şili hükümetine karşı komplo kurdu. Washington, Allende'ye karşı çıkan güçleri finanse edip silahlandırarak 1990'a kadar iktidarda kalan General Augusto Pinochet liderliğindeki askeri rejimin önünü açtı.

Gözlemciler, darbe koşullarının yaratılmasında CIA'in oynadığı rol ve ardından ABD'nin yeni rejime verdiği destek göz önüne alındığında, ABD müdahalesinin Şili'deki demokrasi deneyini öldürdüğüne inanır. Bu durum, Latin Amerika içinde ve dışında, Washington'un demokrasiyi savunduğu iddialarına rağmen, kendi etki alanı içinde olduğunu düşündüğü bölgelerde iktidarı ele geçiren bağlantısız veya demokratik yollarla seçilmiş sol eğilimli hükümetlerle uğraşmaktansa ‘dost’ otoriter rejimleri tercih ettiği yönünde bir kamuoyu algısı yaratmıştır.

Henry Kissinger'ın Richard Nixon'a verdiği gizli bir brifinge göre  ABD Başkanı ülkesinin rolünün açığa çıkmasından korkmuş ve ona “Parmak izlerimiz görünmüyor, değil mi?” diye sormuş. Kissinger da ona “Bunu biz yapmadık” yanıtını vermiştir.

dsfvedfv
Eski Şili Devlet Başkanı Salvador Allende. (Reuters)

‘Pinochet Dosyası’ (The Pinochet File) kitabının yazarı Peter Kornbluh, daha önceki bir röportajında ​​Kissinger'ın ABD ajanlarının tank kullandığı, istihbarat sağladığı ve La Moneda Sarayı’nı bombalayan uçakları uçurduğu gerçeğini görmezden geldiğini hatırlattı.

Kornbluh, ABD'nin Şili'deki darbede doğrudan bir rolü olmadığını ve Şili ordusunun ABD'nin kuklası olmadığını, ancak Washington'un ordunun harekete geçmesi için toplumsal baskıyı artıracak koşulların yaratılmasına yardımcı olduğunu ve ordunun da bunu yaptığını açıkladı.

Saddam Hüseyin'in devrilmesi

Washington, kendisi ve müttefiklerinin Irak'ın kimyasal ve biyolojik silahlar gibi kitle imha silahlarına sahip olduğu için uluslararası güvenliğe tehdit oluşturduğunu iddia etmesinin ardından 2003 yılında Irak'ı işgal ederek Ortadoğu'daki maceralarını yeniledi.

ABD, Saddam Hüseyin'i devirmeyi ve demokrasi deneyini başlatmayı başarmış olsa da, İran'ın Irak'taki nüfuzunun artması, silahlı milislerin oluşması, terörizmin, aşırıcılığın ve mezhepçiliğin yayılması ve demokratik kurumların karşılaştığı engeller gibi savaşın yansımaları, ABD'nin askeri güç kullanarak rejim değişikliğine müdahalesinin sorunlu doğasının kanıtıdır.

Guatemala darbesi

1950'lerde Guatemala Devlet Başkanı olarak Jacobo Arbenz'in seçilmesi, iktidara gelmesinden üç yıl sonra bölgedeki komünist etkisinden korktuğu için hükümetini devirmekte gecikmeyen Washington'un hoşuna gitmedi. CIA, Arbenz hükümetini devirmek için Albay Carlos Castillo Armas liderliğindeki bir grup Guatemalalı sürgünü destekleyip silahlandırarak PBSUCCESS kod adlı bir operasyon yürüttü ve sonunda Haziran 1954'te Arbenz'i devirdi.

Guatemala'ya müdahale, ABD'nin Latin Amerika'da komünizmin yayılmasını engellemeye yönelik Soğuk Savaş stratejisinin bir parçası olarak görülse de, ABD şirketlerinin çıkarları da bu müdahalede rol oynamıştır. Zira Arbenz, 1951'de seçilmesinin ardından ‘Guatemala Baharı’ olarak bilinen ve Guatemala'da geniş arazilere sahip bir ABD şirketi olan United Fruit'in çıkarlarını tehdit eden, büyük toprak sahiplerinden köylülere toprağın yeniden dağıtılmasına yönelik toprak reformunu da içeren bir dizi ilerici reform başlatmıştır.

Guatemala'daki iktidar değişikliğinin sonuçları, ABD'nin Armas'a verdiği desteğin istenmeyen sonuçlarını ve Washington'un darbeyi mümkün kıldıktan sonra ortaya çıkabilecek hükümet biçimine (ülkeyi siyasi ve ekonomik istikrarsızlık, sosyal huzursuzluk ve silahlı çatışma döngüsüne sürükleyen bir askeri diktatörlük olsa bile) kayıtsız kalmasını yansıtmaktadır ki olan da budur.

Kontraların desteklenmesi

Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan'ın 1981'de Nikaragua'daki sosyalist Sandinista hükümetini devirmek istediği dönemde Amerikan ilkeleri ikinci planda kaldı ve ABD, devrimci solcu Sandinista hükümetine karşı savaşan bir muhalefet hareketi olan Kontraları destekledi.

Nikaragua'da 1979 yılında Anastasio Somoza Debayle'nin otoriter rejimini devirerek iktidara gelen Sandinista hükümeti, Sovyetler Birliği ve Küba ile yakın bağları ve komşu ülkelerdeki solcu isyanlara verdiği destek nedeniyle ABD tarafından bir tehdit olarak görülüyordu.

Tehditlerini etkisiz hale getirmek ve Orta Amerika'daki komünist nüfuzu yenmek için Reagan yönetimi, Kontra hareketini aktif olarak destekleme politikasını benimsedi. Kuvvetlerine mali, askeri ve lojistik destek sağlayarak Sandinista askeri hedeflerine ve altyapısına saldırılar düzenlemelerine olanak sağladı.

CIA ayrıca Nikaragua'da, Sandinista hükümetini istikrarsızlaştırmak ve iktidar üzerindeki hakimiyetini zayıflatmak amacıyla yabancı silah sevkiyatını önlemek için Nikaragua limanlarına mayın yerleştirmek ve Kontra isyancılara istihbarat sağlamak da dahil olmak üzere gizli operasyonlar yürüttü. ABD, Kontralara askeri desteğin yanı sıra Sandinista hükümetine ekonomik yaptırımlar ve diplomatik izolasyon uyguladı. Ayrıca Kontralara uluslararası desteği harekete geçirdi.

Reagan yönetimi, Sandinista hükümetini şeytanlaştırmak ve Kontraları komünist zulme direnen özgürlük savaşçıları olarak göstermek için bir propaganda kampanyası başlattı. Bu anlatı, medya kanalları ve yönetim yetkililerinin kamuya açık konuşmaları aracılığıyla desteklendi.

ABD'nin Kontralara verdiği destek, Reagan yönetiminin İran'la yaptığı silah anlaşmasından gelen parayla hareketi finanse etme planının ortaya çıkmasının ardından gün yüzüne çıktı.

Çatışma yüz binlerce insanın ölümüne, yerinden edilmesine ve ülkenin altyapısının büyük ölçüde tahrip olmasına neden oldu. ABD yaptırımları Nikaragua'da büyük ekonomik zorluklara, yoksulluğun ve işsizliğin artmasına ve sermaye kaçışına yol açtı. Amerikan müdahalesi, Sandinista hükümetini devirmek şeklindeki ana hedefine ulaşamadı. Bunun yerine çatışmayı uzattı, insanların acılarını artırdı ve Nikaragua'da ABD'ye karşı bir güvensizlik ve nefret mirası bıraktı.



Trump yönetimi, Bolsonaro davasını yöneten yargıca yaptırımı kaldırdı

Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
TT

Trump yönetimi, Bolsonaro davasını yöneten yargıca yaptırımı kaldırdı

Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)

ABD, Brezilya Yüksek Mahkemesi Yargıcı Alexandre de Moraes'e uyguladığı yaptırımı kaldırdı.

ABD Hazine Bakanlığı'ndan cuma günü yapılan açıklamada, Moraes'e 30 Temmuz'da getirilen yaptırımların kaldırıldığı duyuruldu.

Donald Trump yönetimi, Moraes'in eşi Viviane Barci de Moraes ve onun hukuk eğitim şirketi Instituto Lex'i de yaptırım listesinden çıkardı.

Açıklamada, "Moraes'e yaptırımın sürdürülmesi, ABD'nin dış politika çıkarlarıyla bağdaşmamaktadır" dendi.

Moraes, 2022 seçimlerinin ardından darbe planladığı gerekçesiyle eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro hakkında başlatılan hukuki süreci yürütüyordu.

Davada 70 yaşındaki Bolsonaro'ya 27 yıl 3 ay hapis cezası verilmişti. Radikal sağcı siyasetçinin avukatları, sağlık sorunları nedeniyle eski liderin ev hapsinde kalmasını talep etmişti. Ancak Yüksek Mahkeme yargıcı, geçen ay yaptığı açıklamada davanın tüm hukuki süreçlerinin tamamlandığını ve temyiz yolunun bulunmadığını bildirmişti. Hapis cezasının kesinleştiğine ve infazının başlatılmasına hükmetmişti.

Brezilya'da 2022'de düzenlenen devlet başkanı seçimini ikinci turda solcu Lula da Silva kazanmış, 1 Ocak 2023'te parlamentoda yemin ederek göreve başlamıştı.

Ancak radikal sağcı Bolsonaro destekçileri, önce ülkede günlerce süren otoyol kapatma eylemleri yapmış, 8 Ocak 2023'te de Ulusal Kongre binasını basmıştı.

Olaylar, 6 Ocak 2021'de Trump destekçilerinin ABD Kongresi'ni basmasına benzetilmişti.

Trump ise Bolsonaro hakkındaki davayı "cadı avı" diye nitelemiş, yargıç Moraes'e yaptırım kararı almıştı. Washington ayrıca Lula yönetimine yüzde 50 gümrük vergisi de getirmişti.

Brezilya'da Bolsonaro'nun hapis cezasının düşürülmesi için Temsilciler Meclisi'ne sunulan teklif çarşamba günü onaylanmıştı. Tasarının yasalaşması için Senato'dan geçmesi ve Lula tarafından da onaylanması gerekiyor.

Teklif kapsamında Ulusal Kongre baskınında yer aldıkları gerekçesiyle hapse atılanların da serbest bırakılması veya cezalarının azaltılması isteniyor.

Tartışmalı teklif için Temsilciler Meclisi'nde düzenlenen oturumda siyasetçiler arasında arbede yaşanmıştı. Solcu parlamenter Glauber Braga, meclis başkanının koltuğuna oturup kalkmamış, "darbe girişimi hamlesine karşı protesto düzenlediğini" söylemişti.

Polisin müdahale ettiği olayda bazı parlamenterler ve gazeteciler de dışarı çıkarılmıştı.

Independent Türkçe, New York Times, Washington Post


Erdoğan: İsrail, Gazze'de hayatın normale dönmesine izin vermeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Erdoğan: İsrail, Gazze'de hayatın normale dönmesine izin vermeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı açıklamada, İsrail’in verdiği sözleri yerine getirmesi ve Gazze’de ateşkese tam anlamıyla uyması gerektiğini söyledi.

Erdoğan, İsrail’in Gazze Şeridi’nde hayatın yeniden normale dönmesine izin vermesi gerektiğini vurguladı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise İsrail’in Filistin’in birçok kentinde etnik temizlik uyguladığını ifade etti.

İstanbul’da konuşan Fidan, Türkiye’nin Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ihlallerini durdurmak için çalıştığını belirterek, ülkesinin bu anlaşmaya varılmasında arabulucularla birlikte etkin bir rol oynadığını kaydetti.

İsrail ile Hamas arasında, ABD Başkanı Donald Trump’ın barış planı çerçevesinde Şarm eş-Şeyh’te yapılan görüşmelerde mutabakata varılmış, anlaşma geçtiğimiz ekim ayında yürürlüğe girmişti.

Gazze’de iki yıldır süren çatışmayı sona erdirmeyi amaçlayan Trump planının bir sonraki aşamasını hayata geçirmek için görüşmeler sürüyor.

Plan, Gazze Şeridi'nde uluslararası bir barış konseyi tarafından denetlenen ve çok uluslu bir güvenlik gücü tarafından desteklenen geçici bir Filistin teknokrat yönetimi kurulmasını öngörüyor. Ancak bu gücün oluşturulması ve yetki alanı konusunda yürütülen müzakerelerin zorlu geçtiği belirtiliyor.


Avrupa askeri ulusal hizmeti yeniden başlatıyor: Barış geliri dönemi sona erdi

Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
TT

Avrupa askeri ulusal hizmeti yeniden başlatıyor: Barış geliri dönemi sona erdi

Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)

Christopher Phillips

Fransa, artan Rus askeri tehdidi karşısında zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırmak için ciddi adımlar attıktan sadece birkaç gün sonra Almanya da aynı yolu izledi. Kasım ayı sonlarında, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, genç erkek ve kadınlara on aylık askeri eğitim karşılığında maaş teklif eden, gönüllülük esaslı bir program başlatma niyetinde olduğunu açıkladı. Birkaç gün sonra aralık ayı başlarında, Bundestag (Alman Parlamentosu), 18 yaşındaki tüm gençlere silahlı kuvvetlere katılmaya hazır olup olmadıklarını soran bir anket göndermeyi içeren benzer programı oyladı. Bu, her iki hükümetin de zorunlu askerlik hizmetini çok uzun zaman önce kaldırmış olduğu göz önüne alındığında, radikal bir değişim. Zorunlu askerlik yapan son Fransız erleri 2001 yılında terhis edilirken, Angela Merkel Almanya'da askerlik hizmetini 2011 yılında sona erdirdi. Her iki ülke de Soğuk Savaş sonrası “barış geliri” programından faydalandı; bu dönem savaş tehdidinin azalmasıyla Batı ordularının küçülmesine sahne oldu. Barış geliri, bir ülkenin askeri harcamalarının azalmasından elde ettiği ekonomik fayda olarak tanımlanır; bu da fonların sosyal programlara, altyapıya ve eğitime yönlendirilmesine veya vergilerin düşürülmesine olanak tanıyarak, çatışmaya odaklanmak yerine büyüme ve kalkınmayı teşvik eder. Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Avrupa başkentlerinde on yıllarca süren göreceli gevşeme dengelerini alt üst etti. Anormal olmaktan çok uzakta Paris ve Berlin’in planları, kıta genelinde savunma stratejilerinin temel bir bileşeni olarak “ulusal hizmete” dönüşe doğru yönelimi yansıtıyor.

1950'lerde RAND Corporation, Batı Avrupa'da yaklaşık 900 bin NATO askerinin konuşlandırıldığı, bunların yarısının ABD’den, geri kalanının ise çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerinden olduğu tahmininde bulunmuştu

Yükselme ve gerileme arasında Avrupa'da ulusal hizmet

Bir ülkenin silahlı kuvvetlerine zorunlu veya gönüllü olarak katılma anlamına gelen ulusal hizmet, Avrupa'da binlerce yıl öncesine dayanan bir kavram. Örneğin, Roma lejyonları zorunlu askerlik yapan erlerden oluşurken, orta çağ orduları büyük ölçüde feodal beyler tarafından savaşmaya zorlanan köylülerden oluşuyordu. Avrupa'nın 19. ve 20. yüzyıllarda imparatorluk hanedanlarının egemen olduğu bir kıtadan ulus devletler topluluğuna dönüşümü, zorunlu askerliğin doğasını değiştirdi, ancak savaşın temel bir yönü olmayı sürdürdü. Toprak sahiplerinin kiracılarını savaşmaya zorlaması yerine, ulusal hükümetler vatandaşların ülkeleri için savaşma görevi anlayışını yerleştirdi. 1789'daki Fransız Devrimi'nin liderleri, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganlarıyla, “kardeşliğin” tüm Fransız halkını Fransa için savaşmaya mecbur kıldığına inanıyorlardı; böylece “vatandaş askerlere” yönelik zorunlu askerlik uygulaması resmileştirildi. Bu, sonraki on yıllarda diğer birçok Avrupa ülkesi tarafından da izlenen bir model oldu.

 Alman ordusu (Bundeswehr) askerleri, Berlin'deki Reichstag binasının önünde düzenlenen bir askere alma töreninde saf halinde duruyorlar, 20 Temmuz 2011 (Reuters)Alman ordusu (Bundeswehr) askerleri, Berlin'deki Reichstag binasının önünde düzenlenen bir askere alma töreninde saf halinde duruyorlar, 20 Temmuz 2011 (Reuters)

Bu, iki dünya savaşındaki büyük oyuncuların çoğunun erlerden oluşan büyük ordular ile savaştığını gösteriyor. İngiltere, 1914'te tamamen gönüllü birliklere güvenerek bir istisna oluştursa da ağır kayıplar, 1916'da askerlik hizmetini zorunlu hale getirmesine neden oldu. İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında da zorunlu askerliği yeniden uygulamaya koydu. Fransa, Almanya ve İtalya gibi diğer büyük oyuncular ise savaş boyunca zorunlu askerlik uygulamasını sürdürdüler. Sovyetler Birliği 1945'ten sonra Doğu Avrupa'ya yayılmış devasa ordularını korurken, ABD ve Kanada ile NATO'yu kuran Batı Avrupa ülkeleri zorunlu askerlik sistemini sürdürdü. 1950'lerde RAND Corporation, Batı Avrupa'da yaklaşık 900 bin NATO askerinin konuşlandırıldığı, bunların yarısının ABD’den, geri kalanının ise çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerinden olduğu tahmininde bulunmuştu.

Trump'ın askerlerini geri çekmesi durumunda, Batı Avrupa'da konuşlandırılmış yaklaşık 84 bin Amerikan askerinin yerine yenilerinin konuşlandırılması gerekecek

Gelgelelim değişen koşullar ulusal hizmete yönelik tutumları da yavaş yavaş değiştirdi. İngiltere, zorunlu askerliği kaldıran ilk NATO üyesi oldu ve 1960 yılında, İngiltere içinde zorunlu askerliğe halk desteğinin düşük olması ve nükleer çağda savaşın değişen doğası nedeniyle daha küçük, profesyonel gönüllülerden oluşan bir ordunun daha tercih edilebilir olduğu sonucuna vardı. Diğer Avrupa ülkeleri, belki de Sovyet güçlerine karşı Manş Denizi gibi doğal bir savunmadan yoksun oldukları için benzer adımları atma konusunda Soğuk Savaş'ın sonuna kadar beklediler. Belçika 1992'de zorunlu askerliği askıya aldı ve 1995'te tamamen gönüllülerden oluşan bir orduya geçiş yaptı. Fransa ve Hollanda aynı yıl 1997'de zorunlu askerliği askıya aldı. İspanya 2001'de, İtalya 2005'te ve Almanya 2011'de onları takip etti. Avusturya ve Yunanistan gibi bazı Batı Avrupa ülkeleri ile Danimarka, Norveç, İsveç ve Finlandiya ise bu uygulamayı sürdürdü. Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı işgal ettiği zamana kadar çoğu Avrupa ülkesi daha küçük, daha profesyonel orduları tercih etti.

Fransız ordusunun yeni erleri, Marsilya yakınlarındaki Carpienne askeri üssünde bir yeterlilik eğitimi sırasında AMX tankları ile eğitim yapıyor, 15 Ekim 2001 (Reuters)Fransız ordusunun yeni erleri, Marsilya yakınlarındaki Carpienne askeri üssünde bir yeterlilik eğitimi sırasında AMX tankları ile eğitim yapıyor, 15 Ekim 2001 (Reuters)

Ufukta yeni bir tehlike beliriyor

Ukrayna savaşı, Avrupa liderleri arasında askeri hazırlık konusunda alarm zillerini çalmış olsa da Donald Trump'ın 2024 sonlarında yeniden seçilmesi, durumun aciliyetini ve ciddiyetini daha da artırdı. Trump, seçim kampanyası sırasında ABD birliklerini Avrupa'dan tamamen çekmekle defalarca tehdit etti ve Beyaz Saray'a döndüğünden beri NATO müttefiklerinin korkularını gidermekten çok uzak kaldı. Trump güçlerini geri çekerse, Batı Avrupa'da konuşlanmış yaklaşık 84 bin ABD askerinin yerine yenilerinin konuşlandırılması gerekecek. Vladimir Putin Ukrayna'da zafer ilan eder ve emellerini diğer Avrupa ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletirse, bu sayı da yetersiz kalabilir.

Rusya'nın şu anda 1,5 milyon aktif personele ilave olarak 2 milyon yedek personele sahip olduğu tahmin ediliyor. NATO güçlerinin toplam sayısı ise yaklaşık 3,4 milyon, yani sayı olarak Rus ordusundan daha fazla. Ancak ABD ordusu 1,3 milyon askeriyle ve Türk ordusu da (Ankara'nın Rusya ile iyi ilişkileri ve Ukrayna savaşındaki tarafsız duruşu göz önüne alındığında) 355 bin askeriyle Avrupa'yı kurtarmak için müdahale etmezse, kalan kuvvetlerin sayısı 1,75 milyonu geçmeyecektir. Bunun anlamı kalan 30 NATO üyesinin tam kadro silahlı kuvvetleriyle katılması gerektiğidir ki, bunu başarmak zor olabilir.

Batı Avrupa liderleri, zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırmanın, toplumlarını Rus tehdidinin ciddiyetine ikna etmeye katkıda bulunmasını da umuyorlar

Bu hesaplara dayanarak, Fransa ve Almanya gibi büyük güçler daha fazla personele ihtiyaç duydukları sonucuna vardılar. Alman ordusu (Bundeswehr) şu anda 182 bin personelden oluşuyor; bu sayı, nüfusu Almanya'nın yarısı ve ekonomisi Almanya'nınkinin beşte birinden daha küçük olan komşusu Polonya'dan yaklaşık 20 bin daha az. Berlin, silahlı kuvvetlerini yılda 20 bin personel artırarak 2035 yılına kadar 250 ila 260 bin arasına çıkarmayı hedefliyor. Ayrıca 200 bin personelden oluşan ek bir yedek kuvvet oluşturmayı da amaçlıyor. Bu, iki adımda gerçekleştirilecek; birincisi, büyük ölçekli bir askere alma kampanyası yürütülecek (Almanya şu anda Alman ordusu için yoğun pazarlama çalışmaları yürütüyor). İkincisi, yeni bir “ulusal hizmet” uygulaması yürürlüğe konulacak. Alman parlamentosu tarafından onaylanan mevcut teklif, erkekler için zorunlu, kadınlar için ise isteğe bağlı kaydolma şartıyla gönüllülük esasına dayanıyor. Yasa tasarısı ayrıca, hükümetin Alman ordusu için belirlediği hedeflere ulaşılmaması durumunda, parlamentonun bazı 18 yaşındaki gençler için zorunlu askerlik uygulamasını görüşmesine olanak tanıyan hükümler de içeriyor.

Benzer şekilde, Fransa'nın şu anda 47 bin yedek personele ek olarak yaklaşık 200 bin aktif görevli personeli bulunuyor. Ancak Macron, öncelikle yeni bir “ulusal hizmet” uygulaması yoluyla bu sayıya önümüzdeki on yılda 50 bin personel daha eklemeyi hedefliyor. Bu hizmet şimdilik isteğe bağlı olacak ve 18 yaşındakiler bu hizmete karşılık aylık en az 800 avro maaş alacaklar. Bu arada, Belçika da Eylül 2026'dan itibaren gönüllülük esasına dayalı olarak ulusal hizmeti yeniden yürürlüğe koymayı tercih etti; Hollanda'daki milletvekilleri de aynı şeyi yapmayı düşünüyor.

Asker sayısını artırmak birincil amaç olsa da Batı Avrupa liderleri ulusal hizmeti yeniden canlandırmanın toplumlarını Rus tehdidinin ciddiyetine ikna etmeye katkıda bulunmasını da umuyorlar. Örneğin, BBC'ye göre, yeni atanan Fransa Genelkurmay Başkanı Orgeneral Fabien Mandon, Fransa'nın fedakarlık ruhundan yoksun olduğunu ve halkın savaşta çocuklarını kaybetmeye hazır olması gerektiğini belirtti. Ayrıca, Fransız askeri planlamasının üç veya dört yıl içinde Rusya ile bir savaş varsayımına dayandığını da söyledi.

Gelecekteki meydan okumalar

Bu açıklamalar, ulusal hizmeti yeniden canlandırmak isteyen liderlerin karşılaştığı en büyük engellerden birine işaret ediyor, yani kamuoyuna. Macron ve diğer Avrupalı ​​liderlerin de bu tür önlemlerin, 1960'taki İngilizler örneğinde olduğu gibi, hiçbir şekilde halk tarafından desteklenmeyeceğinin farkında oldukları açıkça görülüyor. Bu nedenle tüm yeni planlar zorunluluk değil, gönüllülük esasına dayanıyor. Fransa'da, öneriler genel olarak iyi karşılandı; Elabe gazetesinin bildirdiğine göre, ankete katılanların yüzde 73'ü önerileri destekledi. Hatta bu önerilerden en çok etkilenecek olan 25-34 yaş arası gençler bile, önerileri yüzde 60 oranında destekliyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Almanya'da durum farklı. Bundestag'ın yeni yasayı onaylamasının ertesi günü, öğrenciler 90'dan fazla şehirde greve gitti ve birçok kişi gençlerin muhalefet düzeyinin yüksek olduğuna inanıyor. Almanya'nın askeri faaliyetlerle ilişkisinin Nazizm mirası nedeniyle daha karmaşık olduğu ve özellikle sol kesimdeki birçok kişinin Rusya ile mücadele etmeyi amaçlayan yeni yeniden silahlanma çabalarına şüpheyle yaklaştığı unutulmamalı.

Paris ve Berlin, diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi, “barış geliri” döneminin geri dönmemecesine sona erdiğine inanıyor

Başka meydan okumalar da var. Fransa ve Almanya'nın attığı adımlara rağmen, diğer iki büyük Batı Avrupa gücü olan Birleşik Krallık ve İspanya henüz benzer adımlar atmadı. Birleşik Krallık da şüphesiz ordusunu genişletmeyi umuyor, ancak önceki Muhafazakar hükümetin yeni bir ulusal hizmet oluşturma önerisine rağmen, mevcut İşçi Partisi hükümeti bu yönde ilerlememeyi tercih etti. İspanya'nın da şu anda zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırma planı yok. Hem İngiltere'nin hem de İspanya'nın bu adımı atmakta isteksiz olması, Avrupa silahlı kuvvetlerinin büyümesini sınırlayabilir ve aynı zamanda Fransa ve Almanya'daki zorunlu askerlik hizmeti karşıtlarına kullanabilecekleri alternatif modeller sunabilir.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (ortada), Fransız Alpleri'ndeki Varces askeri üssünde yeni zorunlu askerlik hizmetini açıklayan konuşmasını yapmadan önce birlikleri denetliyor, 27 Kasım 2025 (AFP)Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (ortada), Fransız Alpleri'ndeki Varces askeri üssünde yeni zorunlu askerlik hizmetini açıklayan konuşmasını yapmadan önce birlikleri denetliyor, 27 Kasım 2025 (AFP)

Maliyet de göz ardı edilemeyecek meydan okumalardan biri olarak öne çıkıyor. Macron'un planının, Fransız ekonomisinin önemli meydan okumalar ile karşı karşıya olduğu bir dönemde, yaklaşık 2 milyar avroya mal olacağı tahmin ediliyor. Fransız gönüllülerin, Alman (2.600 avro) veya Belçikalı (2.000 avro) meslektaşlarına kıyasla çok daha düşük bir aylık maaş olan 800 avro alacaklarını da belirtmek gerekiyor. Bu eşitsizlik ve maaşın asgari ücretten de önemli ölçüde daha az olması birçok gönüllüyü bundan caydırabilir.

Doğal olarak, Macron, Alman Şansölyesi Friedrich Merz gibi, başka seçeneği olmadığını düşünüyor olabilir. Yaklaşan bir tehdit olarak algıladığı durum karşısında Fransa'nın yeniden silahlanması, asker sayısını artırması ve halkını gelecekteki olası bir çatışmaya karşı seferber olmaya ikna etmesi gerekiyor. 2022 sonrası yeni savunma ortamında, Paris ve Berlin, diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi, “barış geliri” döneminin geri dönmemecesine sona erdiğini düşünüyor. Nitekim savunma bütçeleri gittikçe artıyor ve askerlik hizmeti güçlü bir geri dönüş yaptı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.