Türkiye Afrika Boynuzu'ndaki rolünü güçlendiriyor

Ankara son dönemde ‘kara kıtada’ önemli bir ortak olarak öne çıktı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının ardından resminin önünde Türk bayrağıyla poz veren Somalili bir çocuk, 29 Mayıs 2023 (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının ardından resminin önünde Türk bayrağıyla poz veren Somalili bir çocuk, 29 Mayıs 2023 (AFP)
TT

Türkiye Afrika Boynuzu'ndaki rolünü güçlendiriyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının ardından resminin önünde Türk bayrağıyla poz veren Somalili bir çocuk, 29 Mayıs 2023 (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının ardından resminin önünde Türk bayrağıyla poz veren Somalili bir çocuk, 29 Mayıs 2023 (AFP)

Ömer Önhon

Etiyopya ve Somaliland arasında geçtiğimiz ocak ayında bir mutabakat zaptı imzalandı. Hemen ardından Türkiye ile Somali arasında başka bir anlaşmaya imza atıldı. Bu gelişmeler, stratejik önemi ve tarihi değişimleriyle bilinen bir bölge olan Afrika Boynuzu’nda (Eritre, Cibuti, Somali ve Etiyopya'yı içine alan, Afrika'nın doğusunun en uç noktası) halihazırda karmaşık olan dinamiklere başka karmaşık katmanlar ekledi.

Jeostratejik değere ve doğal kaynaklara sahip bölgelerin sık sık kendi avantajlarının kurbanı olduğunun en iyi örneklerinden biri olan Afrika Boynuzu’nun deniz güvenliği ve denize erişimdeki hayati rolü stratejik önemini artırıyor. Uluslararası ticaretin yaklaşık yüzde 12'si Avrupa ile Asya arasındaki en kısa deniz yolunun güney kapısı olan Babu’l Mendeb Boğazı’ndan gerçekleşiyor. Ancak Babu’l Mendeb Boğazı’nın bu önemli konumu, deniz korsanlığı vakaları ve Husilerin ticari ürünler ve enerji kaynakları taşıyan gemilere ve tankerlere yönelik saldırılarının hedefi haline gelmesine yol açtı.

Yüzyıllardır sömürgeci güçlerin ve uluslararası çıkarları olan ülkelerin dikkatini çeken bu bölgenin önemi, 19. yüzyıldaki "Afrika Mücadelesi", Avrupa ülkelerinin kıtayı bölüp sömürgeleştirmesine neden oldu. Afrika ülkeleri 1960'lı yıllarda bağımsızlıklarını ilan etmeye başlayınca, daha önce ele geçirilen topraklarını geri almak gibi göz korkutucu bir görevle karşı karşıya kaldılar. Bu da çoğu zaman rakip taraflarla anlaşmazlıklara ve çatışmalara yol açtı.

Somali ile Somaliland ve Etiyopya ile Eritre arasındaki çatışmalar bunun sadece iki örneğidir. 1993 yılında Eritre'nin ayrılması, Etiyopya'yı, 800 kilometreden uzun kıyı şeridinin tamamından mahrum bırakarak dünyanın en kalabalık kara ülkesi haline getirdi.

Etiyopya'nın böyle bir durumu nasıl kabul edebildiğini anlamak gerçekten güç. Neden birkaç kilometre de olsa sahil şeridine sahip olmak için mücadele etmedi? Nedeni ne olursa olsun bugünün Etiyopyalı yetkilileri, o zamanın Etiyopyalı yetkililerinin hatalarını düzeltecek adımlar atıyorlar.

Etiyopya, Cibuti ile Berbera Limanı'nı kullanmasına izin veren bir anlaşma imzaladıysa da bu anlaşma, Etiyopya’nın artık kendi sahiline ve limanına sahip olduğu anlamına gelmiyor. Etiyopya, denize kesintisiz olarak ulaşma arayışı çerçevesinde geçtiğimiz ocak ayında Somaliland ile bir anlaşma imzaladı. Anlaşma, Etiyopya’nın denize erişimi karşılığında Somaliland’ın bağımsızlığını tanımasını öngörüyor.

Eski bir İngiliz kolonisi olan Somaliland, 1991 yılında tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti. Ancak şimdiye kadar hiçbir ülke tarafından tanınmadı. Somali’nin, Somaliland’ın ayrılmasıyla ilgili haberleri gayet açık olan sebeplerden ötürü çok da iyi karşılamadığı kesin. Somali bu konuda yalnız değildi, zira Afrika Birliği (AfB) de dahil olmak üzere uluslararası toplum, bu ayrılığın gerilimi artıracağı yönündeki endişelerini dile getirdi.

Bölgedeki ana aktörlerden biri olan Somali 3 bin 300 kilometre uzunluğunda bir kıyı şeridine sahip. Bu da Somali'yi Afrika'nın en büyük münhasır ekonomik bölgelerinden birine sahip bir ülke haline getiriyor. Somali aynı zamanda karada ve denizde petrol sahalarına sahip olmanın yanı sıra balıkçılıkta ve mineraller bakımından zengin bir ülke.

AfB Somali Misyonunun (AMISOM) 2024 sonunda Somali’den çekilecek ve Somali ordusu daha fazla sorumluluk alacak.

Bunca zenginliğe rağmen kıtlık, kuraklık ve güvenliğin bozulması dahil çeşitli sorunlarla karşı karşıya olan Somali, kaynaklarından yeterince yararlanamazken şu an dünyanın en fakir ülkeleri arasında 11. sırada yer alıyor.

El Kaide bağlantılı eş-Şebab Örgütü, eylemleriyle 1990'lı yıllarda ülkeyi kaosa ve yıkıma sürüklemişti. Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud, eş-Şebab’ı ortadan kaldırmayı bir öncelik olarak belirledi ve bazı başarılar elde etti. Ancak örgüt halen etkili olmaya devam ediyor. Somali'nin orta ve güney bölgeleri üzerinde bölgesel kontrole sahip olan örgüt, başta başkent Mogadişu ve çevresi olmak üzere, ülke genelinde terör eylemleri gerçekleştiriyor.

sd vdcf
İstanbul'da düzenlenen 3. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi katılımcıları hatıra fotoğrafı çektirdi, 18 Aralık 2021 (AFP)

Somali, ordusunun operasyonel kabiliyetlerini güçlendirmeyi amaçlayan anlaşmalarla Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), ABD ve Türkiye gibi birçok ülkenin verdiği destekten yararlandı. Somali Ordusu'nun AMISOM’un 2024 sonuna kadar Somali’den çekilmesiyle sorumluluklarının artacağı göz önüne alındığında, bu destek hayati önem taşıyor.

Türkiye son dönemde Afrika'da, özellikle de Somali'de, karşılıklı çıkarlara dayalı ortaklık modeliyle önemli bir ortak olarak öne çıkıyor. Afrika genelinde yatırımları olan bir Türk iş adamının da ifade ettiği üzere bu yaklaşım, sömürge yönetiminin özelliklerinden biri olan sömürücü ilişkilerden tamamen farklı bir model oluşturuyor. Diğer ülkelerin Somali'den kaçındığı bir dönemde, Türk liderlerin Somali’ye üst düzey resmi ziyaretlerde bulunması ülkede memnuniyet yaratırken, ikili ilişkilerin ilerlemesine de büyük ölçüde katkı sağladı.

Somali, kurumsal bir çerçevenin oluşturulmasına ve altyapının geliştirilmesine büyük ihtiyaç duyuyor. Türkiye bu alanlarda yardımcı olmak istediğini daha önce ifade etti. Türk şirketleri halihazırda Mogadişu Uluslararası Havalimanı ve Mogadişu Limanı’nı işletirken, Türk Hava Yolları (THY) da Mogadişu'ya geniş çaplı bağlantı sağlıyor. Tüm bunlar, Türkiye'nin Somali'deki hem sivil hem de savunma sektörlerindeki aktif rolünün teyit ediyor.

Somali, denizcilik haklarını korumak için Türkiye'nin desteğine güvenerek denizcilik yeteneklerini geliştirmeyi hedefliyor

2012 yılında imzalanan askeri eğitim ve işbirliği anlaşması kapsamında Somali'deki Türk Görev Gücü Komutanlığı'nın Mogadişu'daki üssünden operasyonlara başlaması, Somali ordusunun muharebe kabiliyetinin güçlendirilmesini sağladı. Türkiye ile Somali arasında 8 Şubat 2024 tarihinde imzalanan “Savunma ve Ekonomik İşbirliği Çerçeve Anlaşması” bu işbirliğinin düzeyinin daha da ivme kazanmasını hedefliyor. Anlaşmanın kesinleşmiş şartları henüz açıklanmamış olsa da Somali'yi kalkındırmaya ve ulus inşasına yönelik savunma ve ekonomik unsurları içerdiği biliniyor.

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud, anlaşmanın terörle, dış tehditler, deniz korsanlığı ve yasadışı balıkçılık faaliyetleriyle mücadelenin yanı sıra, kıyıların korunması ve deniz kaynaklarının geliştirilmesi gibi meselelere odaklandığını söyledi. Bir deniz gücüne sahip olmayan Somali, deniz yetenekleri geliştirmeyi hedeflerken, denizcilik haklarını korumak için de Türkiye'nin desteğine güveniyor.

Somali tarafından onaylanan anlaşmanın Türkiye’deki onay süreci halen devam ediyor. Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Mahmut arasında Antalya Diplomasi Forumu'nda (ADF) gerçekleşen görüşme ve sonrasında imzalanan petrol ve doğal gaz alanında iş birliğine ilişkin mutabakat zaptı da dahil olmak üzere gerçekleşen üst düzey görüşmeler, iki ülke arasındaki ilişkilerin derinleştiğinin ve ortak çıkarların altını çiziyor.

Hiç şüphe yok ki, çıkarları çatışan ya da örtüşen diğer paydaşlar da bu gelişmeleri yakından takip ediyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Milyarderlerin "Filistin eylemlerine müdahale" baskısı ifşa oldu

Filistin destekçisi eylemciler, gösterilerde Columbia Üniversitesi'ndeki Hamilton Hall binasını işgal etmişti (Reuters)
Filistin destekçisi eylemciler, gösterilerde Columbia Üniversitesi'ndeki Hamilton Hall binasını işgal etmişti (Reuters)
TT

Milyarderlerin "Filistin eylemlerine müdahale" baskısı ifşa oldu

Filistin destekçisi eylemciler, gösterilerde Columbia Üniversitesi'ndeki Hamilton Hall binasını işgal etmişti (Reuters)
Filistin destekçisi eylemciler, gösterilerde Columbia Üniversitesi'ndeki Hamilton Hall binasını işgal etmişti (Reuters)

İş insanlarının Columbia Üniversitesi'ndeki Filistin eylemlerine polis müdahalesi için New York Belediye Başkanı Eric Adams'a baskı yaptığı ortaya çıktı.

Amerikan gazetesi Washington Post (WP), gıda şirketi Kind'in kurucusu Daniel Lubetzky, risk fonu Third Point'in kurucusu Daniel Loeb, Warner Music Group'un sahibi Len Blavatnik ve gayrimenkul yatırımcısı Joseph Sitt'in, Adams'la 26 Nisan'da Zoom'dan görüştüğünü yazdı.

Görüşmenin, New York Polis Teşkilatı'ndan (NYPD) ekiplerin Columbia Üniversitesi'ne girdiği 18 Nisan'dan yaklaşık bir hafta sonra yapıldığına dikkat çekildi. 

Polis, üniversitenin talebi üzerine eylemcilere müdahale etmiş, en az 100 kişiyi gözaltına almıştı. Adams da polis müdahalesini savunarak, eylemlerin "dış etkilerin güdümünde" örgütlendiğini ve radikalleşmenin önüne geçilmesi gerektiğini iddia etmişti.

Haberde, Zoom görüşmesine katılan iş insanlarından Lubetzky'nin, 2025'te yapılacak belediye başkanlığı seçimlerinde Adams'ın yürüteceği kampanyaya maddi destek sağlanması çağrısı yaptığı belirtildi.

Gazete, Blavatnik'in nisanda 2 bin 100 dolar bağış yaptığını yazdı. WP, diğer bağışçıların kimliklerinin tespit edilemediğini aktardı.

Zoom görüşmesinde ayrıca Columbia Rektörü Minouche Shafik'le iletişime geçilmesi ve kampüse polisin girmesine müsaade etmesinin sağlanması istendi.

Ayrıca iş insanlarının Adams'tan, protestoların bastırılması ve eylemcilerin sorgulanması için NYPD'nin özel dedektiflerle çalışmasına izin vermesini istediği öne sürüldü. Haberde, Adams'ın bu seçeneğe sıcak yanaştığı savunuldu. 

Adams'ın yardımcısı Fabien Levy, WP'ye açıklamasında iddialara doğrudan yanıt vermezken, polisin kampüse üniversite yönetiminden gelen talep üzerine iki kez girdiğini söyledi. 

NYPD ekipleri, 30 Nisan'da tekrar Columbia kampüsüne girmiş, birçok akademisyen ve öğrenciyi gözaltına almıştı. Gazete, Shafik'in talebi üzerine polislerin halen kampüste olduğunu aktardı. 

İkinci polis müdahalesinin ardından yaptığı açıklamada Adams, "Barışçıl protestolar Yahudi düşmanı gösterilere döndüğü için harekete geçtik" demişti.

Milyarderlerin WhatsApp grubu

WP, Zoom görüşmesine katılan kişilerin yanı sıra aralarında Starbucks'ın eski CEO'su Howard Schultz, Dell CEO'su Michael Dell ve eski ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı Jared Kushner'ın kardeşi Joshua Kushner'ın yer aldığı isimlerin bir WhatsApp grubu kurduğunu aktardı.  

Kimliğinin paylaşılmamasını isteyen kaynaklar, "İsrail'de mevcut durum" adlı sohbet grubunun Gazze savaşının başladığı 7 Ekim'den kısa süre sonra kurulduğunu söyledi. 

WhatsApp'taki yazışmaların, Amerikalı gayrimenkul yatırımcısı Barry Sternlicht'in bir çalışanı tarafından başlatıldığı, iş insanının gruba doğrudan üye olmadığı ifade edildi. 

Gazete, çalışanın 12 Ekim'de gruba attığı mesajla misyonu şu şekilde belirlediğini aktardı:  

İsrail savaşı cephede kazanmak için mücadele ederken, sohbet grubunun üyeleri Hamas karşıtı bir bilgilendirme kampanyasını finanse ederek, ABD kamuoyunu kendi tarafına çekip savaşın kazanılmasına destek sağlayacak.

Amerikan haber sitesi Semafor, kasımdaki haberinde Sternlicht'in 50 milyon dolarlık bir Hamas karşıtı medya kampanyası başlattığını öne sürmüştü. WP, kampanyaya WhatsApp grubundaki bazı kişilerin de katıldığını iddia etti.

WP, ayrıca gruptaki bazı isimlerin, İsrail Savaş Kabinesi Üyesi Benny Gantz, eski İsrail Başbakanı Naftali Bennet ve İsrail'in ABD Büyükelçisi Michael Herzog'la görüştüğünü aktardı.  

Eski Starbucks CEO'su Schultz'un, 16 Ekim'de gruba attığı mesajda Bennet'in özellikle görüşmeden memnun kaldığını yazdığı belirtildi.

Haberde, sohbet grubunun mayıs başında kapatıldığı aktarıldı.

Independent Türkçe, Washington Post, Semafor


Çin'in gözü Norveç'in Svalbard takımadasında

Svalbard takımadası kömür, bakır ve çinko kaynakları açısından zengin (Aktieselskabet Kulspids)
Svalbard takımadası kömür, bakır ve çinko kaynakları açısından zengin (Aktieselskabet Kulspids)
TT

Çin'in gözü Norveç'in Svalbard takımadasında

Svalbard takımadası kömür, bakır ve çinko kaynakları açısından zengin (Aktieselskabet Kulspids)
Svalbard takımadası kömür, bakır ve çinko kaynakları açısından zengin (Aktieselskabet Kulspids)

Norveç'e bağlı Svaldbard takımadasındaki son özel mülk 300 milyon euroya satılığa çıkarıldı. 

Fransız haber ajansı AFP'nin aktardığına göre, Arktik Okynausu'ndaki satılık arazi yaklaşık 60 kilometrekare büyüklüğünde. Üzerinde hiçbir yapının yer almadığı arazininyaklaşık 5 kilometre uzunluğunda kıyı şeridi var.

Takımadaların batısındaki Wedel Jarlsberg bölgesinde yer alan Sora Fagerfjord adlı arazi, Norveçli Aktieselskabet Kulspids firmasına ait. 

Şirketin avukatı Per Kyllingstad, firmanın Oslolu sanayiciler tarafından bölgede asbest madenciliği yapmak için kurulduğunu fakat bununla ilgili arazide hiçbir çalışılma yürütülmediğini belirtti. 

Avukat, satışın Norveç'in Svalbard üzerindeki egemenliğini tanıyan Svalbard Anlaşması uyarınca yapılacağını söyledi.

1920'de yapılan anlaşmada, aralarında Türkiye'nin yanı sıra Çin, ABD, Suudi Arabistan ve Japonya'nın da bulunduğu 46 ülkenin imzası var.

Kyllingstad, anlaşma gereği tüm ülkelerin satın alma sürecine eşit şekilde dahil olabileceğini söylerken, "Uzun süredir Kuzey Kutbu ve Svalbard'a gerçekten ilgi gösterdikleri için Çinliler, araziyi satın alabilecek potansiyel müşteriler arasında" dedi. 

Avukat, Norveç'in Svalbard'daki Longyearbyen bölgesine havalimanı ve ev inşa ettiğine dikkat çekti. 

Ayrıca Barentsburg bölgesinde de Rusya'ya ait bir kömür madeni faaliyet gösteriyor. Anlaşmaya göre Svalbard'a askeri üs inşa edilmesi yasak.

Kyllingstad, 2018-2019'da arazinin satışı için Norveç devletiyle görüşüldüğünü fakat fiyatta anlaşılamadığı için sürecin olumsuz sonuçlandığını söyledi. 

Arazinin satış işlemlerine destek sağlayan hukuk firması Zeiler Floyd Zadkovich'ten avukat Jonathan Webb, potansiyel alıcılar arasında çeşitli devletlerin yanı sıra ultra yüksek gelirli kişilerin olduğunu söyledi. 

Norveç'teki Fridtjof Nansen Enstitüsü'nden Andreas Osthagen, bölgenin 50 ila 100 yıl sonra çok değerlenebileceğine işaret ederek, Çinlilerin araziyi satın almaya çalışmasının Norveç makamlarını harekete geçirecek bir hamle olacağını belirtti.

Independent Türkçe, AFP, CNN


İsveç polisi İsrail'in Stokholm Büyükelçiliği’nin bulunduğu bölgeyi kordon altına aldı

İsveç’in başkenti Stokholm'deki İsrail Büyükelçiliği (Reuters)
İsveç’in başkenti Stokholm'deki İsrail Büyükelçiliği (Reuters)
TT

İsveç polisi İsrail'in Stokholm Büyükelçiliği’nin bulunduğu bölgeyi kordon altına aldı

İsveç’in başkenti Stokholm'deki İsrail Büyükelçiliği (Reuters)
İsveç’in başkenti Stokholm'deki İsrail Büyükelçiliği (Reuters)

İsveç polisi bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, devriye ekiplerin silah sesi olduğundan şüphelendikleri bir ses duyması üzerine birkaç kişiyi gözaltına aldıklarını ve Stokholm'de geniş bir alanı kordon altına aldıklarını belirterek, polis tarafından kordon altına alınan bölgede İsrail Büyükelçiliği’nin de bulunduğunu kaydetti.

İsveç polisinin internet sitesi üzerinden yapılan açıklamada, “Stokholm'deki Strandvagen'de devriye ekipleri bir ses duydu ve bunun bir silah sesi olduğundan şüphelendi” ifadesi yer aldı. Açıklamada, söz konusu bölgenin başkentteki Djurgarden Köprüsü, Nobel Parkı ve Oscar Kilisesi arasında yer aldığına dikkat çekildi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre polis, birkaç kişiyi gözaltına aldıklarını ve olayla ilgili soruşturma başlattıklarını belirtti.


ABD Kongresi'ndeki Demokratlar, İsrail'e silah sevkiyatına ilişkin tasarının kabul edilmesini eleştiriyor

Washington'daki ABD Kongre Binası (Reuters)
Washington'daki ABD Kongre Binası (Reuters)
TT

ABD Kongresi'ndeki Demokratlar, İsrail'e silah sevkiyatına ilişkin tasarının kabul edilmesini eleştiriyor

Washington'daki ABD Kongre Binası (Reuters)
Washington'daki ABD Kongre Binası (Reuters)

ABD Temsilciler Meclisi'nde Başkan Joe Biden'ın İsrail'e silah sevkiyatını engelleme yetkisini zayıflatan bir karar tasarısının onaylanmasına karşı çıkan İsrail yanlısı bazı Demokrat üyeler, oylamayı ‘İsrail'i ve Yahudi toplumunu ABD'nin siyasi mücadelesinde kullanmaya yönelik utanç verici bir girişim’ olarak nitelendirerek şiddetle eleştirdi.

Söz konusu gelişme, ABD Temsilciler Meclisi'nin İsrail'e silah sevkiyatını zorunlu kılan bir tasarıyı onaylamasının ardından geldi. Cumhuriyetçiler, yedi ayı aşkın bir süredir Gazze Şeridi'nde Hamas'la savaşan İsrail'e mühimmat sevkiyatını askıya alma kararı alan Başkan Joe Biden üzerindeki baskıyı arttırmaya çalışıyor.

Şarku’l Avsat’ın Axios'tan aktardığı habere göre, Demokrat üyeler Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson'a ‘tek taraflı yasa tasarıları’ politikasını durdurması ve İsrail'i destekleyen iki partili bir konsensüsü yeniden tesis etmesi çağrısında bulunuyor.

Demokrat üyeler tarafından yapılan açıklamada, ABD-İsrail ilişkilerinin tehlikeye atılmaması, Hamas'ın ortadan kaldırılması ve Gazze Şeridi'nde Hamas ve diğer Filistinli gruplar tarafından tutulan tüm esirlerin geri dönmesinin sağlanması için Cumhuriyetçi meslektaşlarıyla birlikte çalışmaya hazır oldukları ifade edildi.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığına göre tasarı, Biden'ın Kongre tarafından İsrail'e onaylanan herhangi bir silah sevkiyatını engelleme, durdurma veya iptal etme kabiliyetini zayıflatıyor.

Tasarı ayrıca İsrail'in askıya alınan silah sevkiyatlarının yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren 15 gün içinde teslim edilmesini gerektiriyor.

CNN’e göre Demokratların kontrolündeki Senato'nun tasarıyı reddetme olasılığı düşükken, Beyaz Saray'ın da Biden'ın Kongre'den geçen yasayı onaylayacağını söylediği belirtildi.


Fransa'nın kuzeybatısında sinagogu ateşe vermeye çalışan bir şahıs polis tarafından vuruldu

Fransız polisi (Reuters - arşiv)
Fransız polisi (Reuters - arşiv)
TT

Fransa'nın kuzeybatısında sinagogu ateşe vermeye çalışan bir şahıs polis tarafından vuruldu

Fransız polisi (Reuters - arşiv)
Fransız polisi (Reuters - arşiv)

Fransız polisi, ülkenin kuzeybatısındaki Rouen'de bir sinagogu ateşe vermeye çalışan bıçaklı ve demir sopalı bir şahsı etkisiz hale getirdi.

Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “Fransız polisi Rouen'de bu sabah erken saatlerde kentteki sinagogu ateşe vermek isteyen silahlı bir kişiyi etkisiz hale getirdi. Gösterdikleri tepki ve cesaretten ötürü kendilerini kutluyorum” ifadelerini kullandı.

Dosyaya yakın kaynağa göre, sinagogu ateşe vermeye çalışan adamın elinde ‘bıçak ve demir sopa’ vardı. Ateş açan polislere yaklaşan şahıs öldürüldü.


İsrail, Uluslararası Adalet Divanı önünde Güney Afrika'nın ‘soykırım’ suçlamalarına yanıt veriyor

Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki durumla ilgili Lahey'deki Barış Sarayı'nda yapılan duruşma sırasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları mahkeme salonuna giriyor, 16 Mayıs 2024. (AFP)
Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki durumla ilgili Lahey'deki Barış Sarayı'nda yapılan duruşma sırasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları mahkeme salonuna giriyor, 16 Mayıs 2024. (AFP)
TT

İsrail, Uluslararası Adalet Divanı önünde Güney Afrika'nın ‘soykırım’ suçlamalarına yanıt veriyor

Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki durumla ilgili Lahey'deki Barış Sarayı'nda yapılan duruşma sırasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları mahkeme salonuna giriyor, 16 Mayıs 2024. (AFP)
Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki durumla ilgili Lahey'deki Barış Sarayı'nda yapılan duruşma sırasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları mahkeme salonuna giriyor, 16 Mayıs 2024. (AFP)

İsrail bugün Uluslararası Adalet Divanı (UAD) önünde, Güney Afrika'nın Refah'taki askeri operasyonla Gazze Şeridi'ndeki ‘soykırımı’ devam ettirdiği yönündeki suçlamalarına cevabını sunacak.

Pretorya, UAD'dan İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırmak için gerekli olduğunu söylediği Refah saldırısını durdurmasını talep etti.

İsrail daha önce uluslararası hukuka bağlılığının ‘sarsılmaz’ olduğunu vurgulamış ve Güney Afrika'nın açtığı davayı ‘tamamen temelsiz’ ve ‘ahlaki açıdan iğrenç’ olarak nitelendirmişti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas'ın son kalesi olarak gördüğü Refah'ta geniş çaplı bir kara harekâtının Hamas’ı ortadan kaldırmak için gerekli olduğunu söylüyor.

İsrail dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, yoğun nüfuslu bu kente yönelik geniş çaplı bir saldırıya karşı uluslararası uyarılara rağmen, Refah'taki kara operasyonlarını ‘yoğunlaştıracağını’ duyurdu. İsrail'in Refah'ta ‘insani bir felaketi’ önlediğini düşünen Netanyahu, ofisi tarafından Arapça olarak yayınlanan açıklamasında “Şu ana kadar Refah'taki yaklaşık yarım milyon insan çatışma bölgelerinden tahliye edildi. Bahsettikleri insani felaket gerçekleşmedi ve gerçekleşmeyecek” ifadelerini kullandı.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise Refah'taki askeri operasyonun ‘takviye kuvvetlerin girişiyle devam edeceğini’ duyurdu.


Arap-İran diyalogu mümkün mü?

Dini Lider Ali Hamaney, 10 Mayıs 2024'te Tahran'da tekrarlanan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmaya geldiğinde (AFP)
Dini Lider Ali Hamaney, 10 Mayıs 2024'te Tahran'da tekrarlanan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmaya geldiğinde (AFP)
TT

Arap-İran diyalogu mümkün mü?

Dini Lider Ali Hamaney, 10 Mayıs 2024'te Tahran'da tekrarlanan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmaya geldiğinde (AFP)
Dini Lider Ali Hamaney, 10 Mayıs 2024'te Tahran'da tekrarlanan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmaya geldiğinde (AFP)

Hüda Rauf

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile İranlı ve Arap düşünür ve uzmanlardan oluşan seçkin bir grubun katılımıyla, 13 Mayıs 2024 tarihinde el-Cezire Araştırmalar Merkezi ve İran Dış İlişkiler Stratejik Konseyi tarafından İran'ın başkenti Tahran'da düzenlenen Arap-İran Diyalog Konferansı'nın üçüncü oturumunun faaliyetleri "İşbirliği ve Etkileşim için Diyalog" başlığı altında başladı.

Diyalogun üçüncü oturumu marjında İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan şunları söyledi: "Bu tür konferansların karşılıklı etkileşimin artması, bölgede barış, istikrar ve güvenliğin tesisi ile sonuçlanabileceğine eminim." Ardından "Bugün İran-Arap diyalogu aşamasını geçip bölgesel diyalog ve iş birliği aşamasına girmiş bulunuyoruz. Eğer bu toplantının kurucuları da aynı görüşte olursa, gelecekte İran-Arap diyalogunun yerini bölgesel diyalog alabilir. Çünkü birbirimizin yanındayız ve olumlu, güçlü bir bölgesel diyalog ve iş birliğinin olumlu bir aşamasındayız" diye ekledi.

Emir Abdullahiyan "Bugün, anlaşmalara varmak için diyalogu sürdürmeye ve aramızdaki etkileşimi artırmak için bölgesel iş birliğine ve tabii ki zorlukların farkına varmaya ihtiyacımız var” diye vurguladı. "Ortak noktaların yapay ve dışarıdan empoze edilen anlaşmazlık noktalarından çok daha fazla olduğuna" dikkat çekti.

İranlı yetkili "Bugün, bazıları tarihi olayların yanlış yorumlarının yankısı olan ve birçoğu da çağdaş döneme ait, yabancı kökenli, bölge ülkeleri arasında anlaşmazlık yaratmak için gündeme getirilmiş olan algıları gözden geçirmek için kararlılığa ve cesarete ihtiyacımız var" açıklamasında da bulundu.

Teorik olarak Abdullahiyan'ın açıklamaları kusursuz sayılabilir, zira bölgenin ihtiyacı olan şey diyalog, anlayış ve ardından iş birliği. Ancak gerçek, açıklama ve konuşmalardan tamamen farklı çünkü Ortadoğu, kendisini oluşturan devletlerin etkileşimlerinin rekabet ve çatışmaya dayalı olduğu, çatışmalı doğaya sahip bir bölge olarak nitelendiriliyor.

Aslında herhangi bir bölgesel ortamın rekabetçi doğası, ülkeleri arasında diyalog ve iş birliğini engellemez. Avrupa ülkeleri onlarca yıl süren savaşların ardından birbirleriyle ilişkiler kurdular. Avrupa Birliği kuruldu ve Batılı siyaset bilimciler, demokratik ülkelerin birbirleriyle savaşa girmediğini söyleyen demokratik sistemler teorisini oluşturdular.

Ortadoğu'da ise pek çok çevre arasında bir rekabet ve çatışma hali mevcut, bu da Arap ülkeleri ile Türkiye, İran ve İsrail gibi diğer komşu ülkeler arasında rekabet ve çatışmaya neden oluyor. Öte yandan Arap olmayan komşu ülkelerin de kendi aralarında rekabet ve çatışma var. Burada İran ile İsrail arasındaki çatışmayı gözden kaçıramayız.

Ortadoğu'da çatışma ve rekabet halinden bölgesel iş birliği durumuna geçiş, bölgesel topluluk durumuna geçiş demektir. Burada bölgesel sistemi oluşturan ülkeler birbirlerinin çıkarlarını tanır, tehdit kaynaklarını tespit eder ve bölgesel iş birliği ile entegrasyonu sağlamak için bölgenin kaynaklarını seferber etmeye çalışırlar.

Teorik olarak dünyadaki bölgeler, ülkeler arasında var olan düşmanlık ve dostluğun derecesi üzerine inşa edilmiştir. Dostluk, ülkeler arasındaki, gerçek dostluk ile koruma veya destek beklentisi arasında değişen ilişkileri ifade eder. Düşmanlık kelimesi ise ülkeler arasında şüphe ve korkuyla koşullanan ilişkileri ifade eder.

Dostluk ve düşmanlık kalıpları, sınır anlaşmazlıklarından ideolojik ittifaklara, olumlu ya da olumsuz uzun süredir devam eden tarihsel bağlara kadar çeşitli konulardan doğar. Araplarla İsrailliler ya da İranlılar ile Iraklılar arasında olduğu gibi, özellikle halklar arasında tarihi bir nitelik kazandığında düşmanlığın sürmesi mümkündür.

Bölgesel sistemin durumu, Barry Buzan'ın ülkeler arasındaki dostluk ve düşmanlık kalıplarından kaynaklanan oluşumları adlandırmak için kullandığı "güvenlik kompleksi" terimini içerir. Güvenlik topluluğu, bu terimi “temel güvenlik çıkarları birbiriyle yakından bağlantılı olan, dolayısıyla ulusal güvenlikleri birbirinden ayrı düşünülemeyecek bir devletler grubu” olarak tanımlar. Dolayısıyla terim, grubu tanımlayan özelliğin doğasını ve herhangi bir grubu komşularından ayıran karşılıklı bağımlılık kavramını ifade eder. Güvenlik toplulukları buradaki karşılıklı bağımlılık ve rekabetin yanı sıra, ortak çıkarların da altını çizer.

Güvenlik kompleksi tanımını uygularsak, Ortadoğu'yu temel güvenlik çıkarları, ulusal güvenlikleri tek başına istikrara kavuşturulamayacak kadar yakından birbirine bağlı devletlerden oluşan bir bölge olarak tanımlayabiliriz.

İran Dışişleri Bakanı'nın Arap-İran diyalogunda yaptığı çağrıya dönersek şu soru ortaya çıkıyor: İran ile Arap ülkeleri arasında diyalogun, iş birliğinin ve ortak çıkarların gerçekleşmesini engelleyen nedir? Öncelikle bir diyalog ve uzlaşının bulunması, çıkarların eşgüdümünün sağlanması ve her ülkenin diğer ülkelerin çıkarlarını tanıdığı ve onlara tehdit oluşturmadığı bir bölgesel topluluk durumuna geçmek mümkündür. Burada rekabet, herhangi bir insani organizasyonunun temeli olduğu için halen mevcut olabilir, ancak her zaman şüphe ve korku yaratan çatışma, anlaşmazlık ve artan güvenlik ikilemleri olmadan.

Bu nedenle İran, İbrahim Reisi'nin çağrıda bulunduğu ve Arap, Körfez ülkelerinin de karşılık verdiği komşuluk diplomasisi ilkesine dayanarak deklare edilen ilkeden gerçekçi uygulamaya geçiş yapmalı. Bunun için de dosyaları iç içe geçirme, Arap gerilim noktaları ile Filistin sorununun çözümünde ortak bir görüşe varmak için yapılan diyalogları kızıştırma politikasından vazgeçmeli. Her şeyden önce de çerçevesini bölgesel hegemonyanın, Arap meselelerini kullanarak bölgesel statünün büyük güçler tarafından tanınmasını sağlamaya çalışmanın oluşturduğu siyasi söylemi terk etmeli. Tarihin ve geçmişin komplekslerini ve bunların İranlı karar alıcının kendi bölgesel rolüne ilişkin algısı üzerindeki etkilerini bir kenara bırakmalı, çünkü benlik algısı, İran dış politikasının psikolojik çerçevesini temsil ediyor.

O zaman Abdullahiyan'ın Arap-İran diyaloguna ilişkin açıklamaları; ekonomik, siyasi ve güvenlik açısından bütünleşmiş bir bölgesel ortam için gerçeğe dönüştürülebilir.


İsrail'in savaştan sonra oluşacak Gazze yönetimini silahlandırma planı ortaya çıktı

ABD, İsrail ordusunun Refah'ın doğusunda sürdürdüğü kara harekatının tüm şehre yayılmasından endişeleniyor (AFP)
ABD, İsrail ordusunun Refah'ın doğusunda sürdürdüğü kara harekatının tüm şehre yayılmasından endişeleniyor (AFP)
TT

İsrail'in savaştan sonra oluşacak Gazze yönetimini silahlandırma planı ortaya çıktı

ABD, İsrail ordusunun Refah'ın doğusunda sürdürdüğü kara harekatının tüm şehre yayılmasından endişeleniyor (AFP)
ABD, İsrail ordusunun Refah'ın doğusunda sürdürdüğü kara harekatının tüm şehre yayılmasından endişeleniyor (AFP)

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın, savaş sonrası Gazze'yi yönetecek birimlerin silahlandırılmasını istediği savunuldu.

İsrail Hayom gazetesinin aktardığına göre Gallant, Gazze'de çeşitli yerel yönetim birimlerinin kurulmasını ve bunların başına Batı Şeria'daki Filistin Ulusal Yönetimi'ne bağlı isimlerin getirilmesini istiyor.

Bu isimlerin Hamas'la bağlantılı olup olmadığının netleştirilmesi için Filistin Ulusal Yönetimi'nden istihbarat yetkilileriyle birlikte çalışılması da planlanıyor. 

Gallant'ın, Hamas'ın düzenleyebileceği saldırılara karşı kendilerini koruyabilmeleri için bu birimlere hafif silahlar sevk edilmesini hedeflediği öne sürüldü.

Özel takip cihazları yerleştirilecek silahların İsrail ordusu tarafından takip edileceği, böylelikle bunların Hamas'ın eline geçmesinin engelleneceği savunuldu. 

Ayrıca ABD'nin de desteğiyle Arap devletlerinden oluşan uluslararası bir yapı üzerinden yeni Gazze yönetimine para akışı sağlanması hedefleniyor. Plana göre Gazze Şeridi'ndeki sivil yönetim hem İsrail hem de uluslararası oluşum tarafından denetlenecek.

Gazete, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun savaş sonrası Gazze Şeridi'nin yönetimi için halen net bir plan sunmadığına da dikkat çekti. Haberde, "Netanyahu karar vermedikçe Hamas, İsrail Savunma Kuvvetleri'nin çekildiği bölgelerde yeniden güçleniyor" dendi.

İsrail'in radikal sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ise Gallant'ın planına karşı çıkarak "ABD'ye şirin görünmek istiyor, Gazze'de terör devleti kurulmasının önünü açmak istiyor" dedi. 

Son dönemde savaşın ardından Gazze'nin idaresi meselesi Tel Aviv yönetiminde ihtilaf yaratmıştı. Netanyahu, idarenin Filistin Ulusal Yönetimi'ne devredilmesine başından beri karşı çıkıyor. 

Gallant ise ABD'ye daha yakın bir pozisyonda. Washington yönetimi bölgenin kontrolünün "yenilenmiş" Filistin Ulusal Yönetimi'ne devredilmesi gerektiğini savunuyor. Diğer yandan Gallant, ABD'nin talep ettiği gibi iki devletli çözüme yanaşmayacağını da belirtmişti.

İsrail ordusunun 6 Mayıs'ta Refah'ın doğusuna başlattığı kara harekatı sürerken ABD, Gazze Şeridi'ne kurduğu yüzer limandan yardım sevkıyatına başlandığını duyurdu. 

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'ndan yapılan açıklamada, bugün 09.00'da karaya yardım taşınmaya başlandığını bildirdi. 

Hiçbir Amerikan askerinin karaya çıkmadığı belirtilirken, "birkaç ülke ve insani yardım kuruluşunun bağışladığı malzemelerin taşındığı" ifade edildi.

Gazze Şeridi, 1996-2006'da Filistin Ulusal Yönetimi'ne bağlıydı. Ancak Hamas, 2006'da yapılan seçimlerde, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın partisi Fetih'i geçerek 132 sandalyeli mecliste 74 koltuk kazanmış, Fetih ise 45 sandalyede kalmıştı. Daha sonra taraflar arasında yaşanan anlaşmazlık nedeniyle 2007'de Gazze'de patlak veren çatışmalarda, Hamas bölgenin kontrolünü ele geçirmişti.

Independent Türkçe, İsrail Hayom, Times of Israel, Washington Post


1600 yıllık gizemli İrlanda taşı, İngiltere'de bir bahçeden çıktı

Üzerinde MS 4. yüzyılda ait İrlanda dilinde yazıtlar bulunan 1600 yıllık taş, Coventry'de bir coğrafya öğretmeni tarafından ortaya çıkarıldı (Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi)
Üzerinde MS 4. yüzyılda ait İrlanda dilinde yazıtlar bulunan 1600 yıllık taş, Coventry'de bir coğrafya öğretmeni tarafından ortaya çıkarıldı (Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi)
TT

1600 yıllık gizemli İrlanda taşı, İngiltere'de bir bahçeden çıktı

Üzerinde MS 4. yüzyılda ait İrlanda dilinde yazıtlar bulunan 1600 yıllık taş, Coventry'de bir coğrafya öğretmeni tarafından ortaya çıkarıldı (Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi)
Üzerinde MS 4. yüzyılda ait İrlanda dilinde yazıtlar bulunan 1600 yıllık taş, Coventry'de bir coğrafya öğretmeni tarafından ortaya çıkarıldı (Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi)

İrlanda'ya ait gizemli bir kadim taşın, İngiltere'deki bir bahçede keşfedilmesi arkeologları şaşkına çevirdi.

Üzerinde MS 4. yüzyıla ait İrlanda dilinde yazıtlar bulunan 1600 yıllık taş, 2020'de West Midlands bölgesindeki Coventry'de bir coğrafya öğretmeni tarafından ortaya çıkarıldı.

Nesneyi bulan Graham Senior, bu taşın bahçesinin aşırı uzamış bir kısmını temizlerken gözüne çarptığını ve bir tür takvim olduğunu düşündüğünü söyledi.

Ancak uzmanlar, bu keşfin "cevaptan çok soru" doğurduğunu ve nesnenin bölgeye seyahat eden İrlandalı Hristiyan rahiplere ait olabileceği yönünde spekülasyonların yapıldığını belirtti.

Birmingham Museums Trust'tan arkeolog Teresa Gilmore, Live Science'a verdiği röportajda, "Taşın buraya nasıl geldiğine dair birçok ihtimal var" dedi.

Bu tür harika keşiflerin en şaşırtıcı yanlarından biri de genelde cevaplardan çok soru doğurmaları.

Yaklaşık 139 gram ağırlığında ve yaklaşık 11 santimetre uzunluğundaki nesne, kumtaşından yapılmış. Bir isim olabileceği düşünülen yazıtın satırları taşın üç köşesine kazınmış. 

gtn
Graham Senior, kadim taşı bulduğunu söyledi (Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi)

Uzmanlara göre bu nesne; kazınmış dana derisi, parşömen ve kağıt kullanılmaya başlanmadan önce kadim Ogham dilini yazmanın yaygın bir yolu.

Senior bu taşı, Coventry'deki Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi'ne bağışladı. Taş, burada Nisan 2025'e kadar sergilenecek. 

Herbert müzesi küratörü Ali Wells, "Mael'in taşı nasıl kaybettiğini ve Coventry'deki bir bahçeye nasıl geldiğini asla öğrenemeyebiliriz ancak gelecekteki araştırmaların daha fazlasını ortaya çıkaracağını umuyorum" dedi.

humyum
Yaklaşık 139 gram ağırlığında ve yaklaşık 11 santimetre uzunluğundaki nesne, kumtaşından yapılmış (Herbert Sanat Galerisi ve Müzesi,)

Ocak ayında İspanya'da 2 bin yıllık kurşun nesne, üzerinde bir Roma diktatörünün adı yazılmış halde keşfedilmişti. Bu nesnenin, savaşan kabileler tarafından "mermi" olarak kullanıldığı bildirilmişti. 

4,5 x 2 santimetre boyutlarında ve 71 gram ağırlığındaki bu eserin, bir kalıbın içine erimiş kurşun dökülerek yapılmış olduğu düşünülüyor. Eser, uzmanlar tarafından "glans inscripta" diye biliniyor. 

Bir yüzünde muhtemelen bilinmeyen bir İspanyol kasabasının Latincesi olan "IPSCA", diğer yüzündeyse Sezar anlamına gelen "CAES" yazıyor. 
Independent Türkçe


Beyaz Saray: Gazze'ye iskele üzerinden birkaç gün içinde yardım ulaştırmayı umuyoruz

Gazze kıyısı açıklarındaki yüzer havuz (ABD Merkez Komutanlığı “X” hesabı)
Gazze kıyısı açıklarındaki yüzer havuz (ABD Merkez Komutanlığı “X” hesabı)
TT

Beyaz Saray: Gazze'ye iskele üzerinden birkaç gün içinde yardım ulaştırmayı umuyoruz

Gazze kıyısı açıklarındaki yüzer havuz (ABD Merkez Komutanlığı “X” hesabı)
Gazze kıyısı açıklarındaki yüzer havuz (ABD Merkez Komutanlığı “X” hesabı)

Beyaz Saray Sözcüsü Karine Jean-Pierre yaptığı açıklamada, ABD'nin önümüzdeki günlerde Gazze Şeridi'ne yüzer iskele aracılığıyla yakıt ve diğer yardımları getirmeyi umduğunu söyledi.

Reuters'ın haberine göre Pierre basın toplantsında, Beyaz Saray'ın sınırlı yardım operasyonları yoluyla Gazze'ye yardım ulaştırma konusundaki endişelerinin hala devam ettiğini söyledi.

ABD ordusu perşembe günü Gazze Şeridi açıklarındaki yüzen iskelenin tamamlandığını duyurdu ve yardım kamyonlarının birkaç gün içinde ulaşacağını belirtti.

Açıklamada, Gazze'de ABD askerlerinin bulunmadığı ve yardımın Birleşmiş Milletler tarafından dağıtılacağı ifade edildi.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) 25 Nisan'da en az 320 milyon dolara mal olacak iskelenin inşaatına başlandığını duyurmuştu.