İsrail'in Halep'e düzenlediği hava saldırıları bölgeyi geniş çaplı bir çatışmaya sürükler mi?

Cuma günü sabaha karşı Halep'e düzenlenen hava saldırıları yıkıma neden oldu (Aleppo Now adlı internet sitesi)
Cuma günü sabaha karşı Halep'e düzenlenen hava saldırıları yıkıma neden oldu (Aleppo Now adlı internet sitesi)
TT

İsrail'in Halep'e düzenlediği hava saldırıları bölgeyi geniş çaplı bir çatışmaya sürükler mi?

Cuma günü sabaha karşı Halep'e düzenlenen hava saldırıları yıkıma neden oldu (Aleppo Now adlı internet sitesi)
Cuma günü sabaha karşı Halep'e düzenlenen hava saldırıları yıkıma neden oldu (Aleppo Now adlı internet sitesi)

İsrail, cuma günü Gazze Şeridi'nde savaşın başladığı 7 Ekim'den bu yana Suriye'ye en kanlı hava saldırısını gerçekleştirdi. Son gelişmeler, Ortadoğu’daki çatışmanın topyekûn bir savaşa dönüşebileceği yönündeki korkuları artırdı.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) aktardığına göre İsrail’in Halep Uluslararası Havalimanı yakınlarındaki bölgeleri hedef alan saldırılarında 7'si Lübnan Hizbullahı'ndan, 38'i Suriye rejimi güçlerinden ve 7'si İran destekli silahlı gruplardan olmak üzere 52 kişi öldü. Suriye Savunma Bakanlığı, İsrail’e ait savaş uçakları tarafından düzenlenen hava saldırısında sivil ve asker çok sayıda kişinin ölümüne yol açtığını açıklamakla yetindi.

SOHR, İsrail’in hava saldırılarını Suriye'ye yönelik son 3 yılın en ağır ve aynı zamanda Gazze'deki savaşın başlamasından bu yana gerçekleşen en ölümcül saldırılar olarak tanımladı.

Suriyeli siyasi analist Alaa el-Esferi Londra merkezli Arap Dünyası Haber Ajansı'na (AWP) yaptığı değerlendirmede, İsrail'in Suriye'yi hedef alan hava saldırılarının dozunu artırarak, ‘tüm bölgeyi topyekûn bir savaşa sürüklemek istediğini ve sıfır saatine yaklaşıldığını’ söyledi.

Esferi, sözlerini şöyle sürdürdü:

Cuma günü sabaha karşı düzenlenen hava saldırısının yıllardır eşi ve benzeri görülmemişti. Bu menfur saldırıda onlarca kişi hayatını kaybetti. Öte yandan hava saldırıları terör örgütlerinin eylemleriyle aynı döneme denk geldi. Bu da İsrail'in ABD liderliğindeki bu terör örgütleriyle tam bir koordinasyon içinde olduğunu gösteriyor.

dvbfr
Suriye'nin İsrail sınırı yakınlarına bomba bırakan bir savaş uçağı (Arşiv - Reuters)

Bölgenin büyük bir patlamanın eşiğinde olduğunu söyleyen ve bu tür eylemlerin tekrarlanmasının bölgede herkesin iyi hazırlandığı topyekûn bir savaşa yol açacağını düşünen Esferi, “İsrail'in direniş hareketlerini (İran destekli silahlı gruplar) silahlandırmasını engellemek için artık çok geç, dolayısıyla Suriye bu meselenin kalbi. İşlerin daha da karışacağına inanıyorum. Öncesi ile sonrası aynı değil” şeklinde konuştu.

Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e saldırması sonrası Gazze’de savaşın başlamasından bu yana İsrail, Lübnan ve Suriye'de Hizbullah'ı hedef alan saldırılarını yoğunlaştırırken Suriye'deki İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) üyelerini hedef aldı.

Hizbullah tarafından cuma günü yapılan açıklamada İsrail’in Lübnan’a düzenlediği hava saldırılarında, İsrail ordusunun Hizbullah’ın roket ve füze biriminin komutan yardımcısı olduğunu açıkladığı Ali Naim'in de aralarında bulunduğu yedi Hizbullah üyesinin öldürüldüğü duyuruldu. Açıklamada İsrail’e ait savaş uçaklarından birinin Naim'i Lübnan'ın güneyindeki Bazuriye bölgesinde hedef aldığı belirtildi.

İsrail ve Hizbullah, aralarında 2006 temmuzunda patlak veren ve bir ay süren savaştan bu yana en büyük sürtüşmeyi yaşıyorlar. İsrail ve İran destekli Hizbullah, 7 Ekim'den bu yana İsrail-Lübnan sınırında karşılıklı olarak birbirlerine ateş açıyorlar.

İsrail ve Hizbullah arasındaki çatışmalarda şimdiye kadar 270'ten fazla Hizbullah üyesi ve 50 Lübnanlı sivilin yanı sıra İsrail'in kuzeyinde 10 İsrail askeri ve altı sivil öldü.

sdevre
İsrail’in Deyrizor'da düzenlediği hava saldırısında vurulan bir bina, 26 Mart 2024 (AFP)

Askeri ve siyasi analist Kemal el-Ceffa AWP'ye yaptığı açıklamada, Suriye topraklarını hedef alan hava saldırılarının bölgenin genelinde yaşananlardan ayrı tutulamayacağını belirterek, “Bu cepheler birbiriyle ve bölge genelinde güvenlik ve istikrarın temellerini sarsan tek bir merkezi sorunla ilişkili ki o da Arap bölgesindeki tüm savaşların ve yıkımın ana nedeni olan İsrail işgalidir” ifadelerini kullandı.

İsrail'in Suriye'ye düzenlediği hava saldırılarının, İranlı ya da Lübnanlı bir direniş grubuyla yahut Suriye rejimi güçleriyle ya da vekil güçlerle ilgili olmadığını, daha çok tüm kırmızı çizgileri bir kenara bırakarak çok ileri giden bir İsrail politikasından ibaret olduğunu vurguladı.

Ceffa, sözlerini şöyle sürdürdü:

İsrail'in bu büyük saldırısının zamanlaması, askeri operasyonların gerçekleştiği sahayla ilişkili. Bu operasyonlar tüm bölgeyi kasıp kavururken operasyonların kapsamının direniş ekseni gruplarının (İran destekli silahlı gruplar) cephelerine yayılması tehdidi söz konusu. Ayrıca Gazze meselesinde çıkmaza giren İsrail, Suriye'yi savaşın içine çekmek istiyor ve bu savaşın bir sonraki hedef Lübnan olabilir.

Ceffa, askeri operasyonların kapsamının genişlemesinin ölçüsünün İsrail'in sahadaki konumuyla ve savaşı Gazze'den Lübnan ya da Suriye'ye taşıma kabiliyetiyle bağlantılı olduğunu da sözlerine ekledi.

Öte yandan askeri operasyonların caydırıcılık ve hedef alma kapsamının genişletilip genişletilmeyeceğine ya da son aylarda çizilen angajman kuralları dahilinde kalıp kalmayacağına direniş ekseni gruplarının karar vereceğini söyleyen Ceffa, “Arap ülkeleri ve Suriye'nin müttefikleri, ABD'yi tüm bölgeyi yok edebilecek bölgesel bir savaşa dahil etmek isteyen İsrail'in aksine askeri operasyonların kapsamının genişlemesini istemiyor” diye konuştu.

Ceffa’ya göre İsrail'e herhangi bir karşılık verilmez ya da ağır bir darbe indirilmezse ister Suriye devletine ister İranlı destekli gruplara ya da Hizbullah'a ait hayati ve ekonomik üslere ve tesislere yönelik olsun ucu hayati öneme sahip alanlara ve altyapıya kadar uzanacak başka hava saldırılarının da gerçekleşeceğine şüphe olmadığını vurguladı.

Caydırıcılığın ve bu ihlallere son verilmesinin, direniş ekseni gruplarının ve Suriye'nin müttefiklerinin tepkilerine ve İsrail'in kendisi için maliyeti düşük olan ve bu yüzden durdurmasına gerek olmayan hava saldırıları sonucunda katlanabileceği acı eşiğine bağlı olduğunun altını çizen Ceffa, İsrail'in Suriye topraklarına yönelik saldırılarını ısrarla sürdürmesinin ve yoğunluğunu arttırmasının Suriye'nin müttefiklerini buna karşılık vermeye itebileceğini ifade etti.



Rusya’nın Ukrayna cephesindeki kayıpları artıyor

Ukrayna savaşında çatışmalar sürerken, taraflar arasındaki müzakerelerde henüz somut ilerleme kaydedilemedi (AP)
Ukrayna savaşında çatışmalar sürerken, taraflar arasındaki müzakerelerde henüz somut ilerleme kaydedilemedi (AP)
TT

Rusya’nın Ukrayna cephesindeki kayıpları artıyor

Ukrayna savaşında çatışmalar sürerken, taraflar arasındaki müzakerelerde henüz somut ilerleme kaydedilemedi (AP)
Ukrayna savaşında çatışmalar sürerken, taraflar arasındaki müzakerelerde henüz somut ilerleme kaydedilemedi (AP)

Birleşik Krallık istihbaratına göre Ukrayna cephesinde bu yıl 400 binden fazla Rus asker öldürüldü ya da yaralandı.

Londra yönetiminin ekimde yayımladığı son savunma istihbarat raporuna göre, Şubat 2022'de başlayan savaştan bu yana Rus ordusunda toplamda 1 milyon 118 bin asker yaralandı ya da öldü.

Telegraph'ın aktardığına göre bu rakam, savaş öncesi Rus ordusunun toplam büyüklüğünden daha fazla.

Analizde, Rus ordusunun cephede “kıyma makinesi” diye de adlandırılan yoğun saldırı taktiklerini kullandığına, bunun da kayıpları artırdığına dikkat çekiliyor.

Economist'in bu ay yayımladığı çalışmada da Rusya'nın kayıplarının 1,35 milyona vardığı savunulmuştu. Ayrıca son üç yılda Rusya'nın Ukrayna topraklarının sadece yüzde 1,45'ini ele geçirebildiği belirtilmişti.

Rusya olası barış anlaşması çerçevesinde, Ukrayna'ya ait Herson, Zaporijya, Donetsk ve Luhansk'tan Kiev güçlerinin çekilmesini istiyor. Bu bölgelerin bir kısmı halihazırda Moskova'nın kontrolünde.

Economist'in haberinde, Rusya'nın sözkonusu bölgeleri askeri harekatla ele geçirmesinin Mayıs 2028'i bulacağı, bu süreçte ciddi kayıplar verilebileceği savunulmuştu.

Diğer yandan Ukrayna ordusu, Donetsk'teki Siversk kentinden çekildiğini dün duyurdu.

Ukrayna Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamasında, askerlerin can güvenliği ve kaynakların korunması için geri çekilme kararı alındığı bildirildi.

New York Times'ın analizinde, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden önce yaklaşık 10 bin nüfusa sahip olan kentin, Donetsk bölgesinin savunmasında büyük rol oynadığına dikkat çekiliyor.

Şehrin kaybıyla Donetsk üzerindeki kontrolü zayıflayan Kiev'in müzakerelerde dezavantajlı konuma düşebileceği belirtiliyor.

Rusya ve Ukrayna arasındaki müzakerelerde Kiev yönetimi, Moskova'nın toprak tavizi taleplerini reddetmişti. ABD arabuluculuğunda yürütülen görüşmelerde Ukrayna, herhangi bir anlaşmayı kabul etmeden önce Batılı müttefiklerden güvenlik garantileri istiyor.

Independent Türkçe, Telegraph, New York Times


İsrailli teknoloji şirketleri, Gazze savaşına rağmen Avrupa’da gücünü artırıyor

Gazze savaşının patlak vermesiyle Fransa'da İsrail karşıtı protestolar düzenlemişti (AP)
Gazze savaşının patlak vermesiyle Fransa'da İsrail karşıtı protestolar düzenlemişti (AP)
TT

İsrailli teknoloji şirketleri, Gazze savaşına rağmen Avrupa’da gücünü artırıyor

Gazze savaşının patlak vermesiyle Fransa'da İsrail karşıtı protestolar düzenlemişti (AP)
Gazze savaşının patlak vermesiyle Fransa'da İsrail karşıtı protestolar düzenlemişti (AP)

İsrailli teknoloji şirketleri, Gazze savaşı sırasında Avrupa'daki işgücünü artırdı.

İsviçreli risk sermayesi fonu Planven ve Britanya merkezli danışmanlık şirketi KPMG'nin araştırmasında, İsrailli teknoloji firmalarının Avrupa'daki faaliyetlerini genişlettiği ve daha fazla çalışan istihdam ettiği belirtiliyor.

Avrupa Birliği'ne (AB) bağlı Avrupa İnovasyon ve Teknoloji Enstitüsü'nün İsrail'deki inovasyon merkezi IT Hub Israel de salı günü yayımlanan çalışmaya katkı sağladı.

Araştırmaya göre, Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı saldırısıyla  patlak veren Gazze savaşından bu yana İsrail teknoloji şirketlerinin Avrupa'daki istihdamı ortalama yüzde 5 arttı.

Ocak 2025 itibarıyla Avrupa'da faaliyet gösteren toplam 1686 İsrailli teknoloji şirketi, çalışan sayısını 32 bin 617'ye çıkardı. Bu sayı 2024'te 30 bin 936, 2023'teyse 29 bin 317'ydi.

Avrupa'da en fazla sayıda İsrailli teknoloji şirketine ev sahipliği yapan ülke Birleşik Krallık. Ülkede 704 İsrail teknoloji şirketi, 6 bin 724 çalışanıyla faaliyet gösteriyor.

415 şirket ve 2 bin 131 çalışanla Almanya ikinci, 312 şirket ve 2 bin 598 çalışanla da Ukrayna üçüncü sırada geliyor.

Fransa'da 279 teknoloji şirketinde 1750 kişi çalışırken, Polonya'da 257 firmada 1734 kişilik istihdam var. İspanya'da 356 şirket faaliyet gösterirken, bu firmalarda 1415 kişi çalışıyor.

Avrupa'da Gazze savaşı nedeniyle İsrail karşıtı görüşlerin artmasına rağmen firmaların istihdam kapasitesini geliştirdiği görülüyor.

Planven'den Elle Taitou Spruch, araştırma bulgularına ilişkin Times of Israel'e şunları söylüyor:

Veriler savaş gibi zor zamanlarda bile, Avrupa'dan çok fazla eleştiri aldığımız halde, uzun vadeli varlıklarını geliştiren İsrailli girişimlerin sürekli büyüdüğünü ortaya koyuyor. İnsanlar hâlâ yatırımlarını artırmayı tercih ediyor.

Avrupa Komisyonu, AB ve İsrail arasında 5,8 milyar euroluk ihracatı etkileyecek karşılıklı ticaret anlaşmasının askıya alınabileceğini eylülde duyurmuştu. Brüksel henüz bu yönde bir adım atmadı.

Birleşmiş Milletler de İsrail ordusunun Gazze'de soykırım yaptığını bildiren çalışmasını eylülde kamuoyuyla paylaşmıştı.

Independent Türkçe, Times of Israel, Guardian


Netanyahu yeni Trump’ı anlamaya çalışıyor

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eşi Sara, 7 Temmuz 2025'te Beyaz Saray'ın güney girişinde sohbet ederken (DPA)
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eşi Sara, 7 Temmuz 2025'te Beyaz Saray'ın güney girişinde sohbet ederken (DPA)
TT

Netanyahu yeni Trump’ı anlamaya çalışıyor

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eşi Sara, 7 Temmuz 2025'te Beyaz Saray'ın güney girişinde sohbet ederken (DPA)
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eşi Sara, 7 Temmuz 2025'te Beyaz Saray'ın güney girişinde sohbet ederken (DPA)

ABD-İsrail ilişkileri, bugün olduğu kadar çalkantılı bir dönem yaşamamıştı. Washington’un İsrail’e yönelik güvenlik, siyaset ve ekonomi alanlarındaki stratejik desteğine ve ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya verdiği güçlü desteğe rağmen, Tel Aviv’de artan bir kaygı ve yanıtsız kalan çok sayıda soru dikkat çekiyor. Trump’ın, Netanyahu’nun yargılandığı yolsuzluk davalarının düşürülmesini talep eden tutumu dahi bu belirsizlikleri gidermiş değil.

Öne çıkan soruların başında Trump’ın kendisi geliyor: İlk başkanlık dönemindeki Trump ile bugünkü Trump aynı mı? ‘İsrail’in küçük bir devlet olduğu ve genişlemeye ihtiyaç duyduğu’ yönündeki yaklaşımlarından vazgeçti mi?

Trump yönetiminin Aralık 2025’in başında yayımladığı ve yönetimin stratejik hedeflerini ortaya koyan belgede, Filistin meselesinin yakın vadede çözülebilir olmadığı ifade edildi. Bu durum, Gazze Şeridi’nde savaşı durdurmayı ve Ortadoğu’da kapsamlı bir barış tesis etmeyi amaçlayan Trump planının rafa kaldırılabileceği anlamına mı geliyor? Eğer öyle değilse, Trump İsrail üzerinde bir uzlaşıyı dayatacak baskı uygulayabilir mi? İsrail’e verilecek desteğin sınırları nerede başlayıp nerede bitecek? Trump, görev süresi boyunca önümüzdeki on yıl için İsrail’e nasıl bir askerî ve ekonomik yardım anlaşması sunacak?

sdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump, 13 Ekim 2025'te İsrail'i ziyareti sırasında Ben Gurion Uluslararası Havalimanı'nda parmağıyla İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu işaret ediyor. (Reuters)

Netanyahu’nun yakın çevresinde, ikili ilişkilerin sağlamlığına dair iyimser açıklamalara rağmen tablo net değil. Hatta kendisini ‘ABD meselelerinde İsrail’in en büyük uzmanı’ olarak gören Netanyahu’nun dahi Trump’ın gerçek tutumunu tam olarak kestiremediği, yeni Trump’ın kişiliğini anlamak için uzun saatler harcadığı ifade ediliyor.

Netanyahu uzun süre ABD'de yaşamıştı

Siyasi tarihe göre, bugüne kadar İsrail’i yöneten 13 başbakandan 8’i, ABD’de altı aydan uzun süre yaşamış durumda. ABD’de en uzun süre kalan başbakan 18 yıl ile Golda Meir olurken, onu 16 yıl ile Binyamin Netanyahu izliyor. Her iki lider de ABD’de uzun yıllar yaşamış olmaları sayesinde ABD’yi ‘içeriden en iyi tanıyan’ siyasetçiler olmakla övünüyordu.

Ancak İsrailli tarihçiler bu tabloyu tersinden okuyor. Gazeteci ve tarihçi Tani Goldstein, bazı çevrelerin Golda Meir ile Netanyahu’yu İsrail’in ABD ile ilişkilerinde en başarısız iki başbakan olarak gördüğünü belirtiyor. Goldstein’a göre, her iki lider de görev dönemlerinde iki ülke ilişkilerinde en fazla krize yol açan isimler olarak tarihe geçti.

Golda Meir, 1958 yılında İsrail Dışişleri Bakanı olduğu dönemde, ABD’nin Lübnan’daki anayasal kriz sırasında ülkeye müdahalesi esnasında, Başbakan David Ben-Gurion ile anlaşarak İsrail istihbarat servislerini Amerikan güçlerinin hizmetine sundu. Bu adım, Tel Aviv ile Washington arasındaki ilk güvenlik iş birliğinin temelini oluşturdu. Üç yıl sonra ise bir İsrail Başbakanı ile ABD Başkanı arasında ilk resmî görüşme gerçekleşti; o dönemde Beyaz Saray’da John F. Kennedy bulunuyordu. Ancak Meir’in kendisi, İsrail Başbakanı olduktan sonra, ilişkilerde ilk büyük krizi tetikleyen isim oldu.

1970’lerin başında ABD, Dışişleri Bakanı William Rogers’ın adıyla anılan bir İsrail-Arap barış planını gündeme getirdi. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır’ın ölümünün ardından, Enver Sedat bu girişimleri güçlü biçimde canlandırmaya çalıştı ve barışa açık bir tutum sergiledi. ABD Başkanı Richard Nixon, Golda Meir’in kendisiyle stratejik bir ortak ve müttefik olarak hareket edeceğini, İsrail’e barışı getirecek bir anlaşmaya sıcak bakacağını düşünüyordu. Ancak Meir’in bu öneriyi reddetmesi, Nixon için büyük bir hayal kırıklığı oldu.

dfer
Eski ABD Başkanı Jimmy Carter, Eylül 1978'de Beyaz Saray'da İsrail Başbakanı Menachem Begin'in Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ı kucaklamasını alkışlıyor. (AFP)

1973 Savaşı sırasında İsrail ciddi bir güvenlik kriziyle karşı karşıya kaldığında ve Mısır ile Suriye ordularının ülkenin varlığını tehdit ettiğini hissettiğinde, ABD Başkanı Richard Nixon, Golda Meir’i affetti. Nixon, İsrail’e büyük çaplı silah sevkiyatları ve Amerikan Hava Kuvvetleri pilotları tarafından kullanılan savaş uçakları gönderdi; bu uçaklar Mısır ve Suriye’ye karşı yürütülen savaşta fiilen yer aldı.

ABD-İsrail ilişkileri konusunda uzman tarihçi Prof. Dr. Eli Lederhendler’e göre, Golda Meir’in ‘ABD’yi içeriden tanıdığı’ yönündeki iddiaları İsrail açısından olumsuz sonuçlar doğurdu. Lederhendler, Meir’in kendine aşırı güvenen bir tutum sergilediğini ve ABD’ye dair bilgisinin İsrail’in çıkarlarına ters yönde işlediğini savunuyor.

Binyamin Netanyahu da ABD’yi içeriden bildiği düşüncesiyle benzer bir özgüvene sahip. Ancak birçok gözlemciye göre Netanyahu, ülke yönetiminde bulunduğu yıllar boyunca, ABD-İsrail ilişkilerinde Golda Meir’i hem kriz sayısı hem de bu krizlerin derinliği bakımından geride bıraktı. Netanyahu, 2015 yılında İran’la nükleer anlaşmanın imzalanmasını engellemek amacıyla ABD Başkanı Barack Obama’ya karşı açık bir siyasi mücadele yürüttü.

Netanyahu, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın saldırısının ardından İsrail’in yardımına koşan ve Gazze’de ateşkesi sağlamaya çalışan dönemin ABD Başkanı Joe Biden ile de ciddi bir kriz yaşadı; Biden’ın girişimlerini boşa çıkardı. İsrail başbakanlarının çoğu, ülkenin hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçilerden destek alabilmesi için iki partiyle dengeli ilişkiler kurmaya çalışırken, Netanyahu ABD iç siyasetine müdahil olarak Cumhuriyetçi adayları destekledi ve Demokratlarla sorunlar yaşadı.

asdfrt
Gazze Şeridi sınırına yakın bir noktada konuşlanmış tankın kulesinin üzerinde duran İsrail askerleri (AFP)

Washington’daki Netanyahu karşıtları, İran nükleer anlaşmasının Trump’ın ilk başkanlık döneminde iptal edilmesinde Netanyahu’nun belirleyici rol oynadığını savunuyor. Netanyahu’nun, ABD’yi savaşa sürüklemek isteyen bir lider olarak anılmaya başlandığına dikkat çekiliyor. Nitekim son bir yıl içinde bu değerlendirme kısmen doğrulandı ve ABD, kısa süreli ve sınırlı olsa da İran’la bir savaşa girdi. Netanyahu’nun bununla yetinmediği, ABD Başkanı’nı İran’a karşı yeni bir askerî harekâta ya tamamen Amerikan ya da iki ülkenin ortak yürüteceği bir savaşa ikna etmeye çalıştığı ifade ediliyor.

İlişkinin gücü

İsrail ile ABD arasındaki ilişkilerin stratejik ve güçlü olduğu konusunda kuşku yok; bu durum Trump döneminde de geçerliliğini koruyor. Ancak değişen bir unsur var ve bu durum İsrail’de kaygı yaratması gereken bir gelişme olarak görülüyor. Nitekim Tel Aviv’de bu endişe şimdiden hissedilmeye başlandı.

ABD ile kurulan ittifakın sağlamlığı, İsrail’in Ortadoğu’da genel olarak Batı’nın, özel olarak da ABD’nin çıkarları için ilk savunma ve saldırı hattı olmayı kabul eden tek ülke olmasından kaynaklanıyor. NATO’nun eski komutanlarından ve ABD’nin eski dışişleri bakanlarından General Alexander Haig, İsrail’i ‘Amerikan askerleri sahaya inmeden savaş yürüten Ortadoğu’daki Amerikan uçak gemisi’ olarak tanımlamıştı. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz de İsrail’in ‘Batı adına kirli işler yaptığını’ ifade etmişti.

İsrail’in bu denli güçlü destek görmesinin temelinde bu yaklaşım yatıyor. Geçtiğimiz on yıllarda ABD’nin İsrail’e sağladığı askerî yardımlar önemli ölçüde arttı. 1998 yılında yıllık yaklaşık 1,8 milyar dolar olan yardım miktarının, 2028 itibarıyla yıllık 3,8 milyar dolara ulaşması öngörülüyor.

tyu
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz, ordu karargahında yaptıkları bir toplantı sırasında (İsrail hükümeti)

İsrail, önümüzdeki dönemde bu desteğin daha da artırılmasını talep ediyor. Bu rakamlara, Gazze savaşı sırasında ABD’nin sağladığı ve 22 milyar doları aşan destek dâhil değil. Haaretz gazetesinin 18 Aralık 2025 tarihli haberine göre, ABD son iki yılda savaş nedeniyle İsrail’e toplamda yaklaşık 32 milyar dolarlık yardımda bulundu. Gazete, Kongre Araştırma Servisi ve Washington’daki Brown Üniversitesi’ne dayandırdığı haberinde, Yemen ve İran’daki ABD askerî operasyonları gibi doğrudan maliyetlerin yanı sıra, Washington’un son iki yılda İsrail güvenlik kurumlarına 21,7 milyar dolar aktardığını yazdı. Buna ek olarak, ABD Temsilciler Meclisi 2025’in başında 26 milyar dolarlık özel bir askerî yardım paketini onayladı; bu paketin yaklaşık 4 milyar doları füze savunma sistemi kapsamında önleyici füzeler için, 1,2 milyar doları ise yeni lazer savunma sistemi Or Eitan için ayrıldı.

ABD-İsrail stratejik ittifakı, uzun yıllar boyunca iki ülkenin ‘ortak değerleri’ ve örtüşen çıkarları üzerine inşa edildi. Ancak Gazze savaşı, bu temellerde ciddi bir sarsıntıya yol açtı. Bu sarsıntı, Ortadoğu’da ‘gözde müttefikini’ sahiplenen bir süper gücün dayandığı dengeleri de derinden etkiledi.

Trump öngörülemez biri

Netanyahu, İsrail’in ABD’ye sunduğu stratejik hizmetin gücünün farkında ve bunu özellikle Obama ve Biden yönetimleri döneminde sert biçimde kullandı. Ancak Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, denklemi Netanyahu ve hükümeti açısından sarsacak ölçüde değiştirdi ve onları temkinli adımlar atmaya zorladı. ABD’nin değişmekte olduğu gerçeği, Trump yönetiminin ilk yılında belirgin biçimde ortaya çıktı.

ABD Başkanı Donald Trump, alışılmışın dışında ve kararları öngörülemez bir lider olarak görülüyor. Bu durum, onunla muhatap olanların önceki başkanlara kıyasla daha fazla dikkatli davranmasını gerektiriyor. İsrail basınına göre bu yaklaşım, Başbakan Binyamin Netanyahu’da da kaygı yaratıyor. Netanyahu’nun, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin maruz kaldığı türden aleni eleştirilerle karşı karşıya kalmaktan çekindiği ifade ediliyor. Trump, İsrail’in stratejik öneminin farkında olsa da, değerlendirmeler onun hesaplarının yalnızca bu unsurla sınırlı olmadığını gösteriyor.

Trump, İsrail’in çıkarlarını İsraillilerden ve liderlerinden daha iyi bildiğine inanan liderler arasında yer alıyor. İsrail’in yürüttüğü ve bedelini İsraillilerin hayatlarıyla ödediği, ABD’ye ise tek bir asker kaybı yaşatmayan savaşları yüksek takdirle karşılıyor.

İsrail’de yapılan kamuoyu yoklamalarını yakından takip eden Trump’ın, 21 Aralık 2025’te Yahudi Halkı Araştırmaları Enstitüsü tarafından yayımlanan ve İsraillilerin yüzde 60’ının Trump’ın İsrail’in çıkarlarını önceleyen bir vizyonla hareket ettiğine inandığını ortaya koyan araştırmayı da dikkate aldığı belirtiliyor.

ABD kamuoyunda ise İsrail’e yönelik desteğin keskin biçimde azaldığına dikkat çekiliyor. Tel Aviv merkezli Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nün (INSS) bir çalışmasında, ‘İsrail’in ABD’deki konumunda ciddi bir kriz yaşandığı ve bunun stratejik bir tehdide dönüşme riskinin bulunduğu’ değerlendirmesine yer verildi.

Aralık 2025’in başında yayımlanan ve Eldad Shavit ile Ted Sasson tarafından hazırlanan çalışmada, “İsrail’in ABD’deki konumu benzeri görülmemiş bir krize girmiş durumda. Geleneksel destek, Demokratlar arasında ve hatta Cumhuriyetçilerin bir bölümünde gözle görülür biçimde aşındı” değerlendirmesi yer aldı.

Anketler, İsrail’e yönelik kamuoyu tutumunun, savaş sırasındaki İsrail uygulamalarından ve Gazze Şeridi’ndeki insani durumdan doğrudan olumsuz etkilendiğini ortaya koyuyor. Özellikle liberal çevrelerdeki Yahudi toplumu içinde desteğin gerilediği, İsrail’e yönelik eleştirilerin arttığı gözleniyor. Bu eğilimin, İsrail’in siyasi ve askerî hareket serbestisini kısıtlayabileceği ve ülkenin güvenliği açısından gerçek bir tehdit oluşturabileceği belirtiliyor.

Trump’ın, tabanını korumak istemesi ve Netanyahu’nun yönetiminin planları önünde engel oluşturduğunu düşünmesi halinde, bu değişimleri görmezden gelmesinin mümkün olmadığı ifade ediliyor. Nitekim Trump daha önce, Netanyahu döneminde İsrail’in ABD dışında neredeyse hiç dostunun kalmadığını, İsrail’i destekleyen tek ülkenin kendisi olduğunu söylemiş ve Tel Aviv’in ABD’nin çıkar ve iradesini zedeleyecek adımlardan kaçınması gerektiğini vurgulamıştı.

ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarında da önemli bir değişim yaşandığına dikkat çekiliyor. Bu değişimin en belirgin göstergesi, Trump’ın bölgedeki Arap liderlerle kurduğu yeni söylem olarak öne çıkıyor. Netanyahu’nun bu ‘yeni dili’ dikkatle dinlediği ve sınırlarını anlamaya çalıştığı belirtiliyor.

ABD Başkanı’nın görevdeki bir yılının ardından, Netanyahu’ya yakın çevrelerde hâlâ yeni Trump’ın kişiliğini çözmeye çalıştığı, ABD’ye dair edindiği bilgilerin artık güncellenmiş bir anlayış gerektirdiği değerlendirmesi yapılıyor.