Gazete: İsrail, ABD’li yetkililerle yaptığı görüşmede Refah operasyonuna ilişkin net yanıtlar vermedi

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bulunan en-Neccar Hastanesi'nde sevdiklerinin cesetleri başında gözyaşı döküyor. (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bulunan en-Neccar Hastanesi'nde sevdiklerinin cesetleri başında gözyaşı döküyor. (AFP)
TT

Gazete: İsrail, ABD’li yetkililerle yaptığı görüşmede Refah operasyonuna ilişkin net yanıtlar vermedi

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bulunan en-Neccar Hastanesi'nde sevdiklerinin cesetleri başında gözyaşı döküyor. (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bulunan en-Neccar Hastanesi'nde sevdiklerinin cesetleri başında gözyaşı döküyor. (AFP)

Times of Israel'in bugün (salı) ismini vermediği bir kaynağa dayandırdığı haberine göre İsrail, ABD’li yetkililerle yaptığı görüşmede Refah operasyonuna ilişkin net yanıtlar vermedi.

Arap Dünyası Haber Ajansı'na (AWP) göre bu gelişme, Beyaz Saray'ın dün ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine düzenlemekle tehdit ettiği askeri operasyonla ilgili olarak İsrailli yetkililerle bir toplantı gerçekleştirdiğini duyurmasının ardından geldi.

Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada, video konferans yoluyla gerçekleştirilen ve iki saat süren görüşmede İsrail tarafını İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi ve Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer'in temsil ettiği ve ‘Refah'a ilişkin yapıcı tartışmaların yapıldığı’ belirtildi.

Açıklamada, “İsrail tarafı, Washington'un Refah'a ilişkin endişelerini dikkate almayı kabul etti” denildi ve önümüzdeki hafta başlarında yapılacak görüşmeler de dahil olmak üzere uzmanlar arasında daha fazla görüşme yapılması kararlaştırıldı.

Gözlemciler ABD'nin Refah'ta bir askeri operasyon fikrine karşı olmadığını, sadece operasyonun yürütülme şekli konusunda çekinceleri olduğunu düşünüyor. Gözlemciler ayrıca, ABD’nin tek istediğinin çatışmalar sırasında daha fazla sivilin ölmesini engellemek olduğuna inanıyor.



Belgeler, eski Prens Andrew'in Epstein'a yalvarışını ortaya koyuyor: Artık dayanamıyorum

Eski İngiliz Prensi Andrew (AFP)
Eski İngiliz Prensi Andrew (AFP)
TT

Belgeler, eski Prens Andrew'in Epstein'a yalvarışını ortaya koyuyor: Artık dayanamıyorum

Eski İngiliz Prensi Andrew (AFP)
Eski İngiliz Prensi Andrew (AFP)

Dün yayımlanan belgeler, İngiltere’nin eski prensi Andrew’in (Andrew Mountbatten Windsor), cinsel istismar ve reşit olmayanlara yönelik suçlarla itham edilen milyarder Jeffrey Epstein ve onun ortağı Ghislaine Maxwell’e, “Artık buna daha fazla dayanamayacağım” dediğini ortaya koydu. Andrew bu ifadeyi, 14 yıl önce bir İngiliz gazetesinin kendileriyle ilgili bir haber yayımlamaya hazırlandığı bilgisini ilk kez aldığında kullandı.

Eski prensin ikiliyle yaptığı e-posta yazışmaları, Epstein dosyasına ilişkin belgeler arasında yer aldı. Belgelerde ayrıca ABD Başkanı Donald Trump’a dair göndermeler de bulunuyor.

Prens Andrew’in bu yanıtı, Maxwell’e Mart 2011’de Mail on Sunday gazetesi tarafından gönderilen ve yanıt hakkı talep eden, aynı zamanda Andrew hakkında çeşitli iddialar içeren bir e-postanın kendisine iletilmesinin ardından geldi.

Belgelerde yer alan yanıta göre Andrew şöyle yazdı: “Bu da ne demek oluyor? Bu konuyla ilgili hiçbir bilgim yok! Lütfen bunu sen söyle. Bunun benimle hiçbir ilgisi yok. Artık buna daha fazla dayanamayacağım.”

ABD'li milletvekilleri Andrew'den soruları yanıtlamasını talep etti

Bu son belge grubu, ABD Kongresi'ndeki Demokrat milletvekillerinin, 2019 yılında seks ticareti suçlamasıyla yargılanmayı beklerken hapishanede ölen Epstein hakkındaki soruşturma kapsamında eski prensin soruları yanıtlamasını talep etmesinin ardından geldi.

Temsilciler Meclisi Denetim Komitesi üyesi Demokrat milletvekili Suhas Subramanyam, BBC Two'ya verdiği demeçte, Andrew'in komitenin ifade verme davetine henüz yanıt vermediğini söyledi.

Giuffre ile uzlaşma

Epstein'ın en önde gelen suçlayıcılarından biri olan Virginia Giuffre, Andrew'i, kendisi henüz genç bir kızken üç kez kendisiyle cinsel ilişkiye girmekle suçladı.

Andrew bu iddiaları reddetti, ancak 2022'de Giuffre ile mahkeme dışında bir anlaşmaya vardı; herhangi bir sorumluluk kabul etmedi veya özür dilemedi.

Bu ayın başlarında Giuffre'nin ölümünden sonra yayınlanan bir kitap, Andrew'in Epstein ve Ghislaine Maxwell ile olan bağlarına yeniden dikkat çekince, Andrew tüm unvanlarından mahrum bırakıldı.

z
Eski Prens Andrew ve Virginia Giuffre (AFP)

Son zamanlarda ortaya çıkan belgeler, eski prensin Epstein ile olan ilişkisi hakkında daha fazla ayrıntı ortaya koyuyor. Bir e-posta, Andrew'in 17 yaşındaki Virginia Giuffre'yi koluna doladığı bir fotoğrafın gerçekliğini doğruluyor gibi görünüyor.

2011 yılının temmuz ayında bir gazeteciyle yaptığı mesajlaşmada Epstein, Giuffre ve fotoğraf hakkında şöyle dedi: “Evet, o benim uçağımdaydı. Birçok çalışanım gibi o da Andrew ile fotoğraf çekildi.”

“Hatırlamıyorum.”

Andrew, 2019 yılında verdiği bir röportajda, fotoğrafı çektiğini hatırlamadığını söylemiş ve bunun sahte olabileceğini ima etmişti.

Bu yazışma, 4 Mart 2011 tarihli Mail on Sunday gazetesinden ‘cevap hakkı talep eden’ bir e-postanın gönderilmesinden dört ay sonra gerçekleşti.

Mesajda, adı belgelerden çıkarılmış bir kadının 2001 yılında Maxwell'in Londra'daki evinde Epstein tarafından Andrew ile tanıştırıldığı ve bu kadının Andrew ile samimi bir ilişki yaşadığını iddia ettiği belirtiliyor.

6 Mart 2011'de gazete, Andrew ve Giuffre'nin ünlü fotoğrafını da içeren haberini yayınladı.

Mesajda ayrıca, bir masöz ile başka bir genç kızın Epstein’ın New York’taki dairesinde Andrew’in dizine oturmalarının istendiği ve onun tarafından tacize uğradıkları iddiaları da yer alıyor. Ayrıca, kızlardan birinin Maxwell tarafından Andrew ile ilişkiye girmesi yönünde talimat aldığı da öne sürülüyor.

fgt
Jeffrey Epstein (AP)

Görünüşe göre e-posta, önce Maxwell’in bir temsilcisine gönderildi, ardından Epstein’a iletildi ve oradan da ‘Dük’ olarak anılan gizli bir e-posta adresine aktarıldı.

Gazetenin Giuffre hakkındaki haberini yayımladığı gün (6 Mart 2011) Epstein, Dük’e bir mesaj göndererek şöyle yazdı: “İyi misin? Bu hikâyeler tamamen hayal ürünü ve asılsız.”

Aynı yılın temmuz ayında medya sorumlusuna gönderdiği başka bir mesajda Epstein şöyle yazdı: “Prens Andrew'i suçlayan kızın yalan söylediği kolayca kanıtlanabilir. Buckingham Sarayı'nın bunu memnuniyetle karşılayacağını düşünüyorum. Kraliçe'nin oğluna tüm bu sorunları çıkaran kız, Virginia Roberts Giuffre’yi araştırması için birini görevlendirmelisiniz. Sizi temin ederim ki o bir sahtekâr. Siz ve ben hayatımızın geri kalanında Ascot'a gidebileceğiz.”


İngiltere’nin istihbarat paylaşımını dondurması, Washington ile krizi derinleştiriyor

ABD Başkanı Donald Trump ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer, 2025 NATO Zirvesi sırasında (AP)
ABD Başkanı Donald Trump ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer, 2025 NATO Zirvesi sırasında (AP)
TT

İngiltere’nin istihbarat paylaşımını dondurması, Washington ile krizi derinleştiriyor

ABD Başkanı Donald Trump ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer, 2025 NATO Zirvesi sırasında (AP)
ABD Başkanı Donald Trump ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer, 2025 NATO Zirvesi sırasında (AP)

İnci Mecdi

Birleşik Krallık, artan gerilimler ve özellikle 6 Ocak 2021'de ABD Başkanı Donald Trump'ın takipçilerini şiddete kışkırttığını ima eden bir belgesel ile ilgili BBC skandalının ardından daha da kötüleşmesi beklenen bir krizin ortasında, tarihi transatlantik müttefiki Amerika Birleşik Devletleri ile daha geniş çaplı bir diplomatik çatışmaya doğru gidiyor gibi görünüyor.

 

İstihbarat iş birliğinin askıya alınması

Şarku’l Avsat’ın ABD merkezli CNN’den aktardığı analize göre Birleşik Krallık’ın Karayipler'de uyuşturucu kaçakçılığı yaptığından şüphelenilen gemilerle ilgili olarak Washington ile istihbarat paylaşımını askıya aldığını açıkladı. Nedeni de Birleşik Krallık’ın, ABD askeri saldırılarına ortak olmak istememesi ve bu saldırıların yasadışı olduğunu düşünmesi. Bu, Birleşik Krallık ile en yakın müttefiki arasında önemli bir kopuşu temsil etmesinin yanı sıra, uluslararası toplumun dikkatini Latin Amerika'daki ABD askeri harekâtının yasallığına çekebilir.

ABD’li haber ajansına konuşan kaynaklara göre, kendisine bağlı istihbarat birimlerinin konuşlandığı Karayipler'deki birçok bölgeyi kontrol eden İngiltere, yıllardır ABD Sahil Güvenlik Güçleri’nin uyuşturucu taşıdığından şüphelenilen gemileri engellemesi için, Washington’a bu gemilerin tespit edilmesinde yardım ediyor. Sahil Güvenlik Güçleri bu kapsamda gemileri durduruyor, gemilere çıkıyor, mürettebatlarını gözaltına alıyor ve uyuşturuculara el koyuyordu.

İstihbarat bilgileri genellikle, uyuşturucu ticareti ile mücadele etmek için çalışan, birkaç ortak ülkenin temsilcilerinden oluşan Florida merkezli bir görev gücü olan Ortak Kurumlar Arası Güney Görev Gücü'ne gönderiliyordu.

Ancak ABD'nin eylül ayında teknelere karşı ölümcül saldırılar düzenlemeye başlamasından kısa bir süre sonra Birleşik Krallık, Washington'un hedefleri belirlemek için kendisi tarafından sağlanan istihbaratı kullanıyor olabileceğinden duyduğu endişeyi dile getirmeye başladı. Kaynaklar, İngiliz yetkililerin 76 kişinin ölümüne yol açan ABD askeri saldırılarının uluslararası hukuku ihlal ettiğine inandığını ve istihbarat paylaşımının bir aydan uzun bir süre önce askıya alındığını belirtti.

Trump yönetimi, saldırılarının, Trump'ın “yabancı terör örgütleri” olarak nitelendirdiği Latin Amerika'daki uyuşturucu kartelleriyle mücadele etmek için gerekli olduğunu savunuyor. Bununla birlikte yönetim, Kongre'ye verdiği brifingde, hedef alınan kişilerin kimliklerini kesin olarak bilmediğini de itiraf etti.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, geçen ay bu saldırıların uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve “yargısız infaz” teşkil ettiğini belirtirken, CNN'e konuşan kaynaklar, Birleşik Krallık'ın bu değerlendirmeye katıldığını doğruladı.

Yeni bir gerilim dönemi

Birleşik Krallık’ın istihbarat alanında iş birliğini askıya almasının, Başbakan Keir Starmer'ın genellikle İngiliz yumuşak gücünün bir ayağı olan kamu yayın kuruluşunu savunur gibi göründüğü BBC kriziyle birleşmesi, Washington ve Londra arasındaki ilişkide yeni bir gergin dönemin başladığını gösteriyor. Bu arada The New York Times gazetesi, FBI Direktörü Kash Patel'in, İngiliz iç istihbarat teşkilatı MI5’deki mevkidaşlarını kızdırdığını bildirdi. Nedeni de kilit bir FBI ajanının MI5 ile gözetim teknolojileri konusunda çalışması görevi için fon bulma sözü vermesinin ardından, Beyaz Saray’ın bütçede kısıtlamaya gitmesi nedeniyle bu görevi sonlandırmasıydı.

Bu yılın başlarında, Washington'da görev yapmış eski Birleşik Krallık büyükelçileri, iki ülkenin bir dizi uluslararası konu ve dosyada görüşlerinin ayrışmasının gölgesinde, aralarındaki istihbarat iş birliğinin gerileyeceği tahmininde bulunmuşlardı. 2003-2007 yılları arasında büyükelçi olarak görev yapan Sir David Manning, mayıs ayında Lordlar Kamarası'nda yaptığı konuşmada, iki ülke arasındaki özel ilişkide köklü bir değişim yaşandığını ve bu değişimin geçici bir süreç olmadığını söyledi.

Washington'da görev yapmış diğer üç eski Birleşik Krallık büyükelçisiyle birlikte konuşma yapan Manning, politikalardaki görüş ayrılıkları kadar değerlerdeki ayrışmanın da iki ülkeyi birbirinden uzaklaştırdığını ekledi. Büyükelçilerin hepsi, Trump yönetimi ile bir zamanlar ilişkinin temel taşı olan istihbarat paylaşımının gelecekte daha da zorlaşacağı konusunda uyardı.

Washington Post gazetesi, bunun görünüşte bitmeyen bir ticaret anlaşmazlığının gölgesinde yaşandığını söylüyor. Birleşik Krallık, Trump yönetimi ile sığır eti, etanol ve otomobiller konusunda anlaşmaya varan ilk ülkeydi ve bu, Trump'ın yakın müttefiklerine ayrıcalıklı davranacağının bir işareti olarak görüldü. Ancak o tarihten bu yana ABD Başkanı, belirli ürünlere bir dizi gümrük vergisi getirdi ve İngiliz yetkililer bununla etkili bir şekilde başa çıkamadı.

BBC krizi

Bu arada, BBC krizi, özellikle The Guardian ve The Independent gibi sol eğilimli medya kuruluşlarının bunu sağ ve sol arasında ideolojik bir mücadele olarak ele aldıkları göz önüne alındığında, ABD yönetimi ile İngiltere’deki İşçi Partisi hükümeti arasındaki mevcut gerilimi derinleştiriyor. Bu kuruluşlara göre Trump’ın videosu ile oynandığına dair ifşaatların ve BBC'nin taraflılığına işaret eden diğer haberlerin arkasında muhafazakâr kişiler bulunuyor. 

İngiliz The Guardian gazetesine göre, BBC krizi ile ilgili medyada görülen cinnet hali, suçun kendisiyle orantısız olsa da, uzun süredir devam eden bir düşmanlıkla örtüşüyor. Yine gazeteye göre BBC, her zaman benzersiz konumunu ve ayrıcalıklı finansmanını kıskanan rakip haber kuruluşlarının hedef tahtasında oldu. Lisans ücreti modelinin ortaklaşa finanse edilen bir kamu yararı örneği olarak görülmesi nedeniyle aşırı sağ için ideolojik bir tehdit oluşturuyor. The Guardian’daki makalenin yazarı Raphael Behr, “BBC'nin düşmanlarını kışkırtmak için liberal-sol eğilimde olduğunu göstermesine gerek yok. Onlar kendisini zaten kültürel kolektivizmi teşvik eden bir fabrika olarak görüyorlar ve ulusun duyguları üzerindeki etkisinden dolayı onu kıskanıyorlar” dedi.

Muhafazakâr bir günlük gazete olan İngiliz The Daily Telegraph, son ABD başkanlık seçimlerinden bir hafta önce yayınlanan “Trump: İkinci Bir Şans mı?” başlıklı bir belgeselin, Başkan Donald Trump'ın 6 Ocak 2021'de Kongre binasına yönelik saldırıyı açıkça kışkırttığını ima edecek şekilde çekildiğine işaret eden sızdırılmış bir iç yazışmanın ayrıntılarını açıkladı. Yazışmaya göre, ABD Başkanı’nın yaklaşık 50 dakikalık aralıklarla yaptığı açıklamaların kareleri, şiddete teşvik ettiğini ima eden bir dizi halinde bir araya getirilmişti.

Sızdırılan yazışma, geçen haziran ayına kadar BBC'nin Yayın Standartları Komitesi’nde bağımsız danışman olarak görev yapan eski bir gazeteci olan Michael Prescott tarafından hazırlanmıştı. Skandal, BBC Genel Müdürü Tim Davie ve Haber Müdürü Deborah Turnes'in istifasına neden oldu, Davie hatayı kabul ederek sorumluluğu üstlendi.

Trump ise BBC'ye karşı yasal işlem başlatmakla tehdit etti. ABD Başkanı’nın avukatları, BBC'nin belgeselini önümüzdeki cuma gününe kadar yayından kaldırması gerektiğini, aksi takdirde “en az 1 milyar dolarlık” bir tazminat davası ile karşı karşıya kalacağını söyledi. BBC, bununla ilgili mektubu aldığını ve en kısa sürede yanıt vereceğini vurguladı.


Israel Hayom: Kushner ve İsrail, Trump'ın planının başarısız olması durumunda Gazze için ‘acil durum planları’ üzerinde çalışıyor

Beyaz Saray Danışmanı Jared Kushner (Reuters)
Beyaz Saray Danışmanı Jared Kushner (Reuters)
TT

Israel Hayom: Kushner ve İsrail, Trump'ın planının başarısız olması durumunda Gazze için ‘acil durum planları’ üzerinde çalışıyor

Beyaz Saray Danışmanı Jared Kushner (Reuters)
Beyaz Saray Danışmanı Jared Kushner (Reuters)

Israel Hayom gazetesi, Beyaz Saray Danışmanı Jared Kushner ve İsrail ordusunun, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi için hazırladığı planın başarısız olması durumunda uygulanacak acil durum planları geliştirmek için birlikte çalıştıklarını bildirdi.

Haberde, Kushner'ın bu hafta İsrailli bir kaynağa Gazze için alternatif bir plan üzerinde çalıştığını söylediği, Hamas'ın silahsızlandırılmasıyla ilgili karmaşıklıklara ve Gazze Şeridi'ne asker göndermeye istekli ülke bulmanın zorluğuna işaret ettiği belirtildi.

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel'den aktardığına göre İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir geçen hafta yapılan güvenlik kabinesi toplantısında ordunun Trump'ın planına alternatif bir plan hazırladığını ve ‘yakında bakanlara sunacağını’ söyledi.

Trump'ın Gazze Şeridi'nde ateşkes ve savaşın sona erdirilmesi planının ikinci aşamasına geçiş konusunda halen belirsizlik var ve bu da çatışmaların yeniden başlamasına dair endişeleri artırıyor.

İsrail, kalan dört rehine cesedinin teslim edilmesi, Gazze Şeridi'nin yönetimi konusunda net adımlar atılması, Filistinli grupların silahlarının teslim edilmesi ve kontrolü altındaki bölgelerde yeniden inşa sürecinin başlatılması konusunda ısrarcı. Bu konular, İsrail'in sarı hattın gerisine çekilmesinin tamamlanmasıyla temel olarak bağlantılı.

İsrail'in bu tutumuna karşılık, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinden kaynaklar, mevcut durumun devam etmesinin İsrail’in savaşı sürdürme hedeflerine hizmet ettiğini değerlendiriyor. Özellikle, İsrail güçlerinin Gazze’nin yüzde 53’ünden fazlasını (sarı hat olarak adlandırılan ilk çekilme hattının gerisindeki bölgeleri) kontrol etmesi, Refah Sınır Kapısı’nı kapatması ve insani yardımların girişini sınırlaması, bu kanaati güçlendiriyor.