Moskova ile Kiev arasındaki “kilise savaşı” İskenderiye'ye kadar uzandı

Hem Rusya hem de Ukrayna, dini söylemi milliyetçi gündemlerini desteklemek için kullandı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’e çiçek verirken (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’e çiçek verirken (AFP)
TT

Moskova ile Kiev arasındaki “kilise savaşı” İskenderiye'ye kadar uzandı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’e çiçek verirken (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’e çiçek verirken (AFP)

İsa en-Nehari

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş, yalnızca Kiev, Zaporijya ve Donetsk’te değil, kilisede de yaşanıyor. Kilisenin savaşa dahil olması, her iki ülkenin medya ve siyasi çevrelerinin kitlelerin sempatisini kazanma çabalarında ve milliyetçilik odaklı nüfuz mücadelesinde dinin rolünü ortaya koyuyor.

'Kilise savaşı', Rus Ortodoks Patriği Kirill'in Rusya-Ukrayna savaşında Rusya’nın yanında yer almasıyla daha da netleşti. Kirill'in Patrik olarak seçildiği 2009 yılındaki törene dönemin başbakanı olarak katılan Vladimir Putin ile arasındaki giderek yakınlaşan ilişkisi göz önüne alındığında Kirill’in ağırlığını Rusya’dan yana koyması şaşırtıcı olmadı.

Öte yandan Ukrayna hükümeti 2019 yılında Batı yanlısı bir Ortodoks kilisesinin kurulmasına destek verdi. Dünyada ‘Constantinopolis Ekümenik Patrikhanesi’ olarak bilinen İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi tarafından bağımsızlığı tanınan Ukrayna Ortodoks Kilisesi, hükümet tarafından 1970 yılında kurulan Ukrayna'daki daha büyük kilisenin etkisine ve nüfuzuna karşı koymak için kullanıldı. Ukrayna Ortodoks Kilisesi (Kiev Patrikliği), bağlarını koparıp tam bağımsızlığını ilan ettiği Mayıs 2022'ye kadar Rusya Ortodoks Kilisesi’ne (Moskova Patrikliği) bağlıydı.

Kilise savaşı, Rusya ve Ukrayna sınırlarında kalmadı. Moskova, Ortadoğu ve Afrika'da kendi davası için destek toplamaya devam etti. Ukrayna'daki yeni kiliseyi tanıyan kiliselere karşı çıktı. Ayrıca bazı ABD’li Hıristiyanları ve Amerikan sağını da yanına çekmeye çalıştı. Putin'in Batılı liberal değerleri kınayan açıklamaları, muhafazakarların Rusya'ya yönelik olumlu duygularını harekete geçirdi.

Ukrayna savaşının ardından ortaya çıkan kilise savaşı, 2023 yılında yayımlanan “Kutsal Rusya mı? Kutsal Savaş mı? Rus Ortodoks Kilisesi Neden Ukrayna'ya Karşı Putin'i Destekliyor?” (“Holy Russia? Holy War?: Why the Russian Church is Backing Putin Against Ukraine”) adlı kitabı kaleme alan ABD’li araştırmacı yazar Dr. Katherine Kelaidis’e ilham verdi. Dr. Kelaidis kitabında, Rusya Devlet Başkanı Başkan Putin ile Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill arasındaki çarpıcı ittifakı ve bunun Moskova'nın uluslararası imajı üzerindeki etkilerini ele aldı.

Kutsal Rusya mı? Kutsal Savaş mı? Rus Ortodoks Kilisesi Neden Ukrayna'ya Karşı Putin'i Destekliyor? kitabının kapağı (Amazon)

“Ahlak bekçisi” olarak Rusya

Dr. Kelaidis, Independent Arabia'ya verdiği röportajda Rusya'nın kimliğinin büyük bir kısmının geçmişteki ‘Ortodoksluğun koruyucusu’ algısına dayandığını ve Hıristiyan ahlakının koruyucusu olarak görüldüğünü söyledi. Dr. Kelaidis’e göre Rusya, Ukrayna'ya karşı savaş başlattığında bu imajını destekleyen yoğun çabalar sarf etti ve savaşı ‘Doğu'nun Hıristiyanlığı’ ile ‘Batı'nın çöküşü’ arasındaki bir mücadele olarak göstermeye çalıştı. Dr. Kelaidis, Moskova’nın aynı zamanda Ukrayna'yı farklı kılan kültürü ve Kiev'in Slav inancının merkezi olma statüsünü de silmeye çalıştığını vurguladı.

Savaş devam ederken Rusya, siyasi değil tarihi nedenlerle Rus Ortodoks Kilisesi’ne bağlı olan Ukrayna'nın en eski ve en büyük kilisesi olan Ukrayna Ortodoks Kilisesi'ni destekliyordu. Ancak Ukrayna Ortodoks Kilisesi savaşı protesto etmek amacıyla Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrıldı. Dr. Kelaidis’e göre Ukrayna hükümeti, bundan önce Rusya ile olan bağlarını bir tehdit olarak gördüğünden Ukrayna Ortodoks Kilisesi'ni baskı altına almak için çeşitli önlemler almış ve Moskova'yı bazı din adamlarını ve dini mekanları casusluk amacıyla kullanmakla suçlamıştı.

Dr. Kelaidis, Patrik Kirill'in bir arada yaşamayı ve Kremlin'in izin verdiği ölçüde kilisenin başı olarak etkisini en üst düzeye çıkarmayı seçtiğini söylüyor (Athens Democracy Forum/Atina Demokrasi Forumu)

Ukrayna hükümetinin Rusya karşıtı milliyetçi söylemlerini yoğunlaştırdığı bir dönemde, İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi, Ukrayna Ortodoks Kilisesi'nin bağımsızlığını tanıdı. Dr. Kelaidis, Ukrayna Ortodoks Kilisesi'nin bağımsızlık kararının arkasında ‘açıkça siyasi nedenler’ olduğunu, Kiev hükümetinin İstanbul Rum Ortodoks Patrikliğine kilisenin bağımsızlığını tanıması için baskı yaptığını ve kendilerine sorulması halinde kilisenin ‘köklerinin Slav Ana Kilisesine dayandığını’ ve bir yenilik olmadığını söyleyeceklerini vurguladı.

Yom Kippur vaazı

Rusya’da milliyetçiliği teşvik etmek için dini söylemin kullanılmasının en bariz örneği, Patrik Kirill’in 2022 martında Yom Kippur'da verdiği vaaz oldu. Patrik Kirill, Batı'nın Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy hükümetine verdiği desteği ‘yozlaşmış’ diyerek eleştirdiği vaazında, Rusya'nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın iyi ve kötü güçler arasında kutsal bir savaş olduğunu ve Rusya'nın Slav inancının anası olan Ukrayna'yı savunmak için Tanrı tarafından seçildiğini açıkça ifade etmişti.

Dr. Kelaidis kitabında, Patrik Kirill’in Rusya Ortodoks Kilisesi’ni Kremlin’e yaklaştırarak eski prestijini yeniden kazandırma çabalarına ve 2009 yılında Patrik olduktan sonra Putin yönetimiyle derinleşen ilişkisine ve aynı yıl, Putin'in büyükannesinin torununu bebekken vaftiz ettirmek istediğinde St. Petersburg'daki bir rahibe götürdüğüne ve bu rahibin Kirill'in babası olduğuna dair uydurma olması muhtemel bir hikâyenin dilden dile nasıl dolaştığına işaret ediyor.

Kitabında kilise ile Kremlin arasındaki bu ittifakı Kirill’in şahsı üzerinden anlamak için Kirill'in aile geçmişine ışık tutan Dr. Kelaidis, Kirill'in büyükbabasının, Sovyetler Birliği'nin ikinci lideri Joseph Stalin döneminde hapse atılan ve komünist ayaklanmaya katılmayı reddettiği için toplama kampında ölen bir din adamı olduğunu, ancak babasının bir rahip olarak Sovyetler Birliği'nin yapısına uygun hareket ettiğini aktarıyor. Yazar Dr. Kelaidis’e göre Kirill’e anlatılan hikayelerde ‘hükümete direnmek ya da onunla bir arada yaşamak’ şeklinde iki seçeneğe yer verildiğinin altını çiziyor.

Kirill’in, Kremlin’in izin verdiği ölçüde kilisenin başı olarak varlığını sürdürmeyi ve nüfuzunu en üst düzeye çıkarmayı seçtiğini ve kürtaj gibi Kremlin'i kızdırabilecek dini konulara girmekten kaçındığını belirten Dr. Kelaidis, şunları söylüyor:

“Rusya dünyada kürtajın en çok yapıldığı ülkelerinden biri, ancak Kirill devlete meydan okumaktan kaçınıyor. Bununla birlikte Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ayasofya'yı camiye çevirmeye karar verdiğinde tek kelime dahi etmedi.”

ABD’liler Putin'e güveniyor

Rusya'nın Hıristiyan dünyasını etkileme çabalarında en büyük rakibi ABD'nin bazı çevrelerinin entelektüel ve siyasi kalelerine nüfuz etmiş olmasının dikkat çekici olduğunu vurgulayan ABD’li araştırmacıya göre Kremlin, Rusya Ortodoks Kilisesi'ni yumuşak gücünün bir aracı olarak kullanmasaydı ve ‘kutsal savaş’ gibi ifadeleri öne çıkarmasaydı, bu gerçekleşemezdi.

Dr. Kelaidis, şöyle devam etti:

“Eğer elinizde bir zaman makinesi olsaydı ve 1961 yılına gitseydiniz, Cumhuriyetçi Parti'nin çoğunluğunun bir gün Rusya devlet başkanına ABD başkanından daha fazla güveneceğine dair bahse girseydiniz, bu bahsi kesinlikle kaybederdiniz.”

Yazara göre Putin'in ‘Batılı değerler’ aleyhinde konuşması ve ‘Batı gündeminin dayattığı cinsel sapkınlıkları’ eleştirmesi doğaçlama değil, aksine Putin'in geleneksel muhafazakâr bir adam imajıyla kendi tarafına çekmek istediği dünyanın dört bir yanındaki muhafazakâr Hıristiyanların endişelerini yansıtıyor.

Ülkelerin sınırları içinde kalmayan bir kavga

Moskova ve Kiev arasındaki kilise savaşı, Hıristiyanlığın İslam'dan sonra nüfus olarak en yaygın ikinci din olduğu Mısır'a kadar uzandı. Dr. Kelaidis’e göre bu savaş Rusya, Mısır ve Sahra altı Afrika'daki kiliseler üzerinde otoritesi olan İskenderiye Ortodoks Kilisesi'nin de altını oymaya çalıştı. Şarku’l Avsat’ın Independet Arabia’dan aktardığı analize göre Kahire'de ayrılıkçı bir kilisenin kurulmasına destek verildi ve İskenderiye Ortodoks Kilisesi, Kiev’in desteklediği Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin bağımsızlığını tanıdığı için eleştirildi.

Rusya, Kosta Rika gibi nüfusunun çoğunluğu Hıristiyan olsa bile, dış politikası açısından önemli olmayan ülkelerde bu tür bir baskı uygulama ihtiyacı duymuyor.

Bu savaştaki büyük resim, Batı'daki insanların geleneksel olarak dini anlama biçimlerinin değişmekte olduğunu gösteriyor. Batı’da insanlar artık teolojik varsayımları ve meseleleri önemsemiyor. Oysa 16. yüzyılda Hıristiyanlar ‘arınma ve vaftiz’ gibi meseleler yüzünden birbirlerini öldürüyorlardı. Bugün ise Ukrayna'nın NATO üyeliği gibi, Dr. Kelaidis’in ‘laikliğin nihai zaferi’ olarak tanımladığı siyasi meseleler yüzünden savaşıyorlar.

Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.



Mücteba Hamaney, babasının izinden giden dini lider Ali Hamaney’in oğlu

Orta düzey bir din adamı olan Mücteba Hamaney, Kum'daki muhafazakâr din adamlarından eğitim aldı (Reuters)
Orta düzey bir din adamı olan Mücteba Hamaney, Kum'daki muhafazakâr din adamlarından eğitim aldı (Reuters)
TT

Mücteba Hamaney, babasının izinden giden dini lider Ali Hamaney’in oğlu

Orta düzey bir din adamı olan Mücteba Hamaney, Kum'daki muhafazakâr din adamlarından eğitim aldı (Reuters)
Orta düzey bir din adamı olan Mücteba Hamaney, Kum'daki muhafazakâr din adamlarından eğitim aldı (Reuters)

İran’ın Dini Lideri (Rehber)Ayetullah Ali Hamaney'in oğlu olan Mücteba Hamaney, babasının başkanlık ettiği dini kurumlarda en etkili şahsiyetlerden biri ve ülkenin liderliğini devralması muhtemel adaylar arasında gösteriliyor.

Orta düzey bir din adamı olan Mücteba, Kum'daki muhafazakâr din adamlarından eğitim aldı. Hamaney'in 1989 yılından beri liderliğini yaptığı, İran'ı korumakla görevli Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ile yakın ilişkileri olan muhafazakâr bir isim.

Huccetu’l-İslam unvanına sahip olan Mücteba (55), İran hükümetinde hiçbir resmi görevde bulunmadı. İranlı gözlemcilere göre babasının muhafızı olarak perde arkasında nüfuzunu kullandı.1979'da ABD destekli Şah'ı deviren bir ülkede, aile siyasetine herhangi bir atıfta bulunulmasını reddeden eleştirmenler ve Hamaney'in kendisinin aile veraseti fikrine karşı olduğunu ifade etmesi nedeniyle, rolü İran içinde tartışmalara neden oldu.

ABD yaptırımları

ABD Hazine Bakanlığı, 2019 yılında Mücteba Hameney’i yaptırımlar uygulanan kişiler listesine ekledi ve onun, babasının ofisinde çalıştığı dönem dışında hiçbir zaman seçilmediği veya atanmadığı halde resmi olarak en üst düzey isim olduğunu vurguladı.

Bakanlığın internet sitesinde, Hamaney'in bazı sorumluluklarını, DMO’nun yurtdışı kolu Kudüs Gücü ve Besic Güçleri komutanlarıyla yakın iş birliği içinde çalıştığı belirtilen Mücteba'ya devrettiği bildirildi.

Kaynaklar, 20 yıl boyunca Devrim Muhafızları ile yakın ilişkiler kurduğunu ve bu sayede siyasi ve güvenlik kurumlarında ilave nüfuz kazandığını belirtti. Mücteba, 2009 yılından bu yana, özellikle 2022 yılında ülkedeki katı kıyafet kurallarını ihlal ettiği iddiasıyla gözaltına alınan bir genç kızın polis nezaretindeyken ölmesi üzerine İran'ın dört bir yanında başlayan ayaklanmalar sırasında, protestocuların öfkesinin hedefi olmuştu.

Mücteba, rejimi destekleyen toplantılarda boy gösterdi, ancak kalabalığın önünde nadiren konuştu. 2024 yılında, Kum'da verdiği İslam hukuku derslerini askıya aldığını duyurduğu birçok kez paylaşılırken, bu açıklamanın nedenleri hakkında spekülasyonlar başladı.

Dini niteliklerin eksikliği

Babasına çok benzeyen Mücteba, siyah takke takıyor, bu da onun seyyidlerden olduğunu, yani ailesinin Hz. Muhammed'in soyundan geldiğini gösteriyor. Mücteba’yı eleştirenler, onun en yüksek liderlik pozisyonu için gerekli dini niteliklerden yoksun olduğunu söylüyorlar, çünkü Huccetu’l-İslam rütbesi, babasının ve İran İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu Ruhullah Humeyni'nin ulaştığı Ayetullah rütbesinden daha düşük bir rütbedir.

Liderliğe giden yol

2007 yılında yazılan ve WikiLeaks tarafından yayınlanan bir Amerikan diplomatik telgrafında, üç İranlı kaynağın Mücteba'yı Hamaney'e ulaşmanın yolu olarak tanımladığı ve Mücteba'nın Batı ile iş birliğini tercih eden ve eski cumhurbaşkanları Muhammed Hatemi ve Hasan Ruhani gibi isimlerin temsil ettiği İranlı reformistlere karşı çıktığı belirtildi. Mücteba Hamaney’in 2005 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhafazakâr aday Mahmud Ahmedinejad'ın ani yükselişinin arkasında olduğu düşünülüyordu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre 2005 seçimlerinde aday olan reformist din adamı Mehdi Kerrubi, o dönemde Hamaney'e bir mektup yazarak Mücteba’nın Ahmedinejad'ı desteklediğini iddia etti, ancak Hamaney bu iddiayı reddetti.

frgtyhu7
İran Dini Lideri Ali Hamaney (Reuters)

Mücteba, 2009 yılında yeniden aday olan ve tartışmalı seçimlerde ikinci kez göreve gelen Ahmedinejad’ı bir kez daha destekledi. Seçim sonuçlarının duyurulmasıyla hükümet karşıtı protestolar başladı. Protesto gösterileri, Besic ve diğer güvenlik güçleri tarafından şiddetle bastırıldı.

Bir diğer detay olarak Mücteba’nın eşi, eski parlamento başkanı ve en önde gelen muhafazakârlardan biri olan Gulam Ali Haddad Adil'in kızıdır.

Mücteba Hameney, 1969 yılında Meşhed şehrinde doğdu ve Şah'a karşı muhalefet hareketini yöneten babasının yanında büyüdü. Gençliğinde de İran-Irak savaşına katıldı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.