Bahreyn Zirvesi’nin nihai bildiri taslağında iki devletli çözüm beklentisiyle BM koruma güçlerinin konuşlandırılması çağrısı yapıldı

Bahreyn'deki Arap Birliği Zirvesi’ne katılan ülkelerin bayraklarının yer aldığı bir pankart  (Reuters)
Bahreyn'deki Arap Birliği Zirvesi’ne katılan ülkelerin bayraklarının yer aldığı bir pankart  (Reuters)
TT

Bahreyn Zirvesi’nin nihai bildiri taslağında iki devletli çözüm beklentisiyle BM koruma güçlerinin konuşlandırılması çağrısı yapıldı

Bahreyn'deki Arap Birliği Zirvesi’ne katılan ülkelerin bayraklarının yer aldığı bir pankart  (Reuters)
Bahreyn'deki Arap Birliği Zirvesi’ne katılan ülkelerin bayraklarının yer aldığı bir pankart  (Reuters)

Şarku’l Avsat, Bahreyn’de bugün yapılması planlanan Arap Birliği Zirvesinin sonuç bildirisinin resmi olmayan taslağının bir kopyasına ulaştı. Bildiri taslağında ‘siyasi süreç ve müzakereler için bir zaman sınırı koyulması’ gerektiği de vurgulandı. İki devletli çözümün uygulanması için net adımlar atılması vurgulanan taslak bildiride iki devletli çözümün hayata geçirilmesini, BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) BM Şartı'nın VII. Bölüm’ü kapsamında alacağı kararlarla 4 Haziran 1967 öncesi sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan, yaşayabilir ve toprakları bütün bir Filistin devleti kurulması, Filistin topraklarındaki her türlü işgalin sona ermesi ve İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki şehirlerin ve sivil altyapının yıkımından sorumlu tutulması şeklindeki adımların takip etmesi gerektiğinin altı çizildi.

Gazze’deki savaşla ilgili taslak bildirinin metni şöyle:

Bölgede son dönemde yaşanan askeri tırmanıştan ve bunun bölgesel güvenlik ve istikrar üzerindeki yansımalarından duyduğumuz ciddi endişeyi ifade ediyor, tüm tarafları itidalli davranmaya, bölgeyi ve halklarını savaşın ve artan gerilimin tehlikelerinden korumaya çağırıyoruz. BM Güvenlik Konseyi'nden (BMGK) uluslararası barışın ve güvenliğin korunmasına yönelik sorumluluğunu üstlenmesini, Gazze'de kalıcı ateşkese ilişkin kararlarını uygulamasını ve Ortadoğu'da krizin şiddetlenmesini ve savaşın yayılmasını önlemesini istiyoruz. Uluslararası topluma, İsrail ile birlikte güvenlik ve barış içinde yaşamak üzere, uluslararası meşru kararları ve kabul edilen referanslar uyarınca 4 Haziran 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngören iki devletli çözüme dayalı adil ve kapsamlı bir barışa ulaşmak amacıyla barış sürecini ilerletme çabalarını takip etmek üzere sorumluluklarını üstlenmesi çağrısında bulunuyoruz. İki devletli çözüm hayata geçirilene kadar işgal altındaki Filistin topraklarında BM barış gücü ve barışı koruma güçlerinin konuşlandırılmasına çağırıyoruz. Bu çerçevede BMGK’nın iki devletli çözümün hayata geçirilmesi için net adımlar atma sorumluluğunun altını çiziyor ve siyasi süreç ve müzakereler için bir zaman sınırı koyulması gerektiğini vurguluyoruz. Bunu BMGK’nın 4 Haziran 1967 öncesi sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan, yaşayabilir ve toprakları bütün bir Filistin devleti kurulması, Filistin topraklarındaki her türlü işgalin sona ermesi ve İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki şehirlerin ve sivil altyapının yıkımından sorumlu tutulması için BM Şartı'nın VII. Bölüm’ü kapsamında alacağı kararlar takip etmeli.

İsrail'in Gazze'ye saldırısının kınandığı nihai bildiri taslağında saldırının durdurulması, İsrail işgal güçlerinin Gazze Şeridi'nin tüm bölgelerinden çekilmesi, Gazze Şeridi’ne uygulanan ablukanın sonlandırılması, tüm engellerin kaldırılması, Gazze Şeridi'nin tüm bölgelerine yeterli insani yardımın girmesi için tüm sınır kapılarının açılması ve başta BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) olmak üzere ilgili BM kuruluşlarının Gazze’de özgürce ve güvenli bir şekilde faaliyet göstermesi ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiği vurgulandı.

Filistin halkının Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs de dâhil olmak üzere Batı Şeria'daki topraklarından zorla yerinden edilmesine yönelik her türlü girişimin kategorik olarak reddedildiği taslakta Gazze Şeridi'nde derhal ve kalıcı bir ateşkes sağlanması ve saldırganlığın sona erdirilmesi, sivillerin korunması ve rehineler ile tutukluların serbest bırakılması için acil tedbirler alınması çağrısı bir kez daha yapıldı.

Taslakta Arap ülkelerinin Filistin meselesini çözümü için BM himayesinde uluslararası bir konferans düzenlenmesine dair ortak çağrısının yinelendi. Söz konusu konferansta amacın adil ve kapsamlı bir barışa ulaşmak için uluslararası meşru kararlar çerçevesinde bağımsız ve yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulmasını somutlaştıracak şekilde iki devletli bir çözümün önünün açılması ve bunun sürdürülebilirliği için gerekli teminatların verilmesi olduğu belirtildi.

Taslakta ayrıca Arap ülkelerinin dışişleri bakanlarını derhal harekete geçmeye, Batılı ülkelerin ve diğer ülkelerin dışişleri bakanlarıyla iletişim kurarak Filistin devletini bir an önce tanımaları için çalışmaya teşvik edildi.

Dışişleri bakanlarının nasıl harekete geçeceklerine dair istişarede bulunmaları ve Arap Birliği Genel Sekreterliğine bununla ilgili rapor vermeleri istenen taslakta Arap ülkelerinin Filistin devletinin BM'de bağımsız ve egemen bir devlet olarak tam üyelik kazanması ve tanınması çabalarının yanı sıra BMGK üyesi tüm ülkelerle ortak çabaların yoğunlaştırmasının desteklendiği vurgulandı.

Terörizm ve radikalizm

Devletlerin egemenliği dışında faaliyet gösteren ve Arap ülkelerinin yüksek menfaatleriyle çelişen yabancı gündemleri takip eden ve onları uygulayan silahlı gruplara ve milislere yönelik her türlü desteğin tam ve güçlü bir şekilde bir kez daha reddedildiği taslakta ülkelerin egemenliklerini ve toprak bütünlüklerini savunmak ve ulusal kurumlarını saldırganlığa, nüfuz dayatmaya, egemenliği zayıflatmaya ve Arap ülkelerinin çıkarlarını tehlikeye atmaya yönelik her türlü dış girişime karşı korumak konusunda tüm Arap ülkeleri arasındaki dayanışma teyit edildi.

Taslakta şu ifadeler yer aldı:

Terörizmin her türlü şekline ve tezahürüne karşı kararlı duruşumuzu ve terörizmin gerekçelerini ve nedenlerini kategorik olarak reddettiğimizi güçlü bir şekilde teyit ediyoruz. Terörün finans kaynaklarını kurutmak, radikal terör örgütleriyle mücadeleye yönelik uluslararası çabaları desteklemek, finansmanlarını önlemek ve terörizmin bölge üzerindeki tehlikeli yansımaları ile uluslararası barışa ve güvenliğe yönelik tehdidiyle mücadele etmeye çalışıyoruz.

Taslakta toplumsal ve uluslararası barışın ve güvenliğin sürdürülebilirliği üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olan, dünya genelinde çatışmaların yayılmasını, tırmanmasını ve tekrarlanmasını sağlayan, güvenliği ve istikrarı bozan radikalizm, nefret söylemi ve provokasyonla mücadele için caydırıcı tedbirler alınması ve bu eylemlerin nerede meydana gelirse gelsin kınanması çağrısında bulunuldu. Bu çağrının Arap Birliği ve BMGK tarafından alınan kararlarla uyumlu olduğu belirtildi.

Tüm ülkelere hoşgörü, barış içinde bir arada yaşama ve insan kardeşliği değerlerini teşvik etme, nefret söylemi, mezhepçilik, hoşgörüsüzlük, ayrımcılık ve radikalizmin her türlüsünü reddetme çağrısı yapılan taslakta “Bölgede son dönemde yaşanan askeri tırmanıştan ve bunun bölgenin güvenliği ve istikrarı üzerindeki olumsuz yansımalarından duyduğumuz derin endişeyi ifade ediyor ve tüm tarafları itidalli davranmaya, bölgeyi ve halklarını savaşın tehlikelerinden ve artan gerginlikten korumaya çağırıyoruz. BMGK’dan uluslararası barışın ve güvenliğin korunmasına yönelik sorumluluğunu üstlenmesini, Gazze'de kalıcı ateşkese ilişkin kararlarını uygulamasını ve krizin daha da kötüleşmesinin yanı sıra savaşın Ortadoğu'daki başka yerlere yayılmasını önlemesini istiyoruz” denildi.

Arap ülkelerindeki sorunlar

Sudan meselesine değinilen bildiri taslağında Sudan’da devletin egemenliğinin ve devlet kurumların korunması, halkın acılarının hafifletilmesi ve bölgedeki barışı ve güvenliği tehdit edecek ve krizin uzamasına yol açacak her türlü dış müdahalenin önlenmesi için acil ve sürdürülebilir bir ateşkes için çağrıda bulunuldu.

Taslak bildiride Suriye kriziyle ilgili olarak ise krizin BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca ülkenin güvenliğini, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü koruyacak, halkının isteklerini yerine getirecek, terörden arındıracak ve mültecilerin gönüllü ve güvenli bir şekilde geri dönmelerine elverişli bir ortam sağlayacak şekilde sona erdirilmesi gerektiği vurgulandı. Bununla birlikte taslakta Suriye'nin iç işlerine müdahale edilmesi ve Suriye'de demografik değişikliklere yol açacak her türlü girişim reddedildi.

Taslakta Yemen'deki son duruma ilişkin, Yemen'de güvenliğin ve istikrarın sağlanması amacıyla Yemen hükümetinin halkın tüm kesimleri arasında ulusal uzlaşıya ve tarafların bir araya getirilmesine yönelik çabalarının desteklendiği belirtildi. Bunun yanında Körfez Girişimi ve Yemen Ulusal Diyalog Konferansı’nın sonuçları ve BMGK’nın 2216 sayılı kararı çerçevesindeki uluslararası taraflarca onaylanan referanslar uyarınca BM ve bölge ülkelerinin Yemen krizine kapsamlı bir siyasi çözüm bulunmasını amaçlayan çabalarının da desteklendiği vurgulandı.

Öte yandan Lübnan'a, egemenliğine, istikrarına ve toprak bütünlüğüne verilen desteğin yinelendiği taslakta, Lübnan'daki tüm taraflara cumhurbaşkanı seçimine öncelik vermeleri, anayasal kurumların işleyişini güçlendirmeleri, siyasi ve güvenlik sorunlarını ele almaları, gerekli ekonomik reformları hayata geçirmeleri ve ülkenin güvenliğini ve istikrarını sürdürmek ve sınırlarını korumak için ordu ve emniyet güçlerinin yeteneklerini arttırmaları çağrısı yapıldı.

Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Büyük Tunb, Küçük Tunb ve Ebu Musa adlı üç ada üzerindeki egemenliğinin teyit edildiği taslakta, “İran İslam Cumhuriyeti'ni, BAE’nin bu meseleye doğrudan müzakerelerde bulunma ya da Uluslararası Adalet Divanı'na (ICJ) başvurma yoluyla uluslararası hukuka ve BM Şartı’na uygun olarak barışçıl bir çözüm bulma ve böylece Arap (Basra) Körfezi bölgesinde güvenin tesis edilmesine ve güvenlik ve istikrarın arttırılmasına katkıda bulunma girişimine karşılık vermeye çağırıyoruz” denildi.

Son olarak Mısır ve Sudan ile su anlaşmazlığına yol açan Etiyopya tarafından Nil Nehri üzerine inşa edilen Rönesans (Nahda) Barajı konusuna değinilen taslakta, Kahire ve Hartum'un su güvenliğinin Arap ülkelerinin ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olduğu teyit edildi. Mısır ve Sudan’ın Nil Nehri suları üzerindeki haklarını etkileyecek her türlü eylem ya da uygulamanın reddedildiği belirtilen taslakta, iki ülkenin güvenliklerini ve su çıkarlarını korumak için gerekli gördükleri her türlü tedbiri almalarında kendileriyle dayanışma içinde olunduğu vurgulandı.



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.