İran’ın nükleer doktrinini değiştirme tehdidi ve nükleer bomba yapma kararı

İran geçtiğimiz nisan ayında İsrail ile yaşanan gerilimin ardından nükleer doktrinini değiştirmekle tehdit etti

Tahran'da İran-Irak Savaşı ile ilgili kurulan bir müzede sergilenen İran füzeleri, 7 Şubat 2024 (AFP)
Tahran'da İran-Irak Savaşı ile ilgili kurulan bir müzede sergilenen İran füzeleri, 7 Şubat 2024 (AFP)
TT

İran’ın nükleer doktrinini değiştirme tehdidi ve nükleer bomba yapma kararı

Tahran'da İran-Irak Savaşı ile ilgili kurulan bir müzede sergilenen İran füzeleri, 7 Şubat 2024 (AFP)
Tahran'da İran-Irak Savaşı ile ilgili kurulan bir müzede sergilenen İran füzeleri, 7 Şubat 2024 (AFP)

Hanan Azizi

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in Dış Politika Danışmanı ve İran Dış İlişkiler Stratejik Konseyi Başkanı Kemal Harrazi, İsrail'in İran’ın bekasını tehdit etmesi halinde Tahran'ın nükleer doktrinini değiştirebileceğini söyledi.

Harrazi, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, “İran henüz nükleer bomba yapmaya karar vermedi, ama eğer bekası tehdit edilirse askeri doktrinini değiştirmekten başka çaresi kalmaz. Siyonist oluşum (İsrail) nükleer tesislerimize saldırırsa caydırıcılığımız değişir. İran nükleer silah üretebilecek teknik kapasiteye sahip” ifadelerini kullandı.

Harrazi’nin bu açıklamasından kısa bir süre önce Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi, İran'a yaptığı son ziyaret sırasında Tahran'ı UAEA müfettişleriyle iş birliği yapmadığı ve çözüm bekleyen sorunları masaya yatırmadığı için eleştirmişti.

İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Nükleer Merkezleri Koruma Birlikleri Komutanı Tuğgeneral Ahmad Haktaleb, geçtiğimiz nisan ayında İsrail'in nükleer tesisleri vurmakla tehdit ederek İran üzerinde baskı kurmaya çalışması halinde İran'ın nükleer politikalarını gözden geçirebileceğini açıklamıştı.

İran Meclisi Ulusal Güvenlik Konseyi Üyesi Cevad Kerimi Kuddusi, iznin çıkarılmasıyla ilk nükleer silah denemesinin yapılması arasındaki sürenin bir hafta olduğunu söyledi.

Civan gazetesinde Hamid Habiri imzasıyla yayınlanan ‘(İsrail ile İran arasındaki) gerilim nisan ayında artarken İran nükleer doktrinini değiştiriyor’ başlıklı makalede şu ifadeler yer aldı:

“İsrail'in İran'ın Şam’daki konsolosluğuna düzenlediği hava saldırısından İran’ın İsrail’e düzenlediği el-Vaat es-Sadık Operasyonu arasında geçen 18 gün içinde İran ile Siyonist oluşum arasında eşi ve benzeri görülmemiş bir gerilim yaşanırken birçok şey de değişti. Artık daha büyük gelişmeler ve değişimler de olacak. Dış İlişkiler Stratejik Konseyi Başkanı Kemal Harrazi’nin de belirttiği gibi, bu saldırılardan sonra değişebilecek şeylerden biri de İran'ın nükleer programının yönüdür.”

Hamid Habiri: İsrail'in İran'ın Şam’daki konsolosluğuna düzenlediği hava saldırısından 18 gün sonra İran ile Siyonist oluşum arasında eşi ve benzeri görülmemiş bir gerilim sırasında birçok şey de değişti.

Bu değişimin nedeninin temelde Tahran ve Tel Aviv arasındaki eşi ve benzeri görülmemiş gerginlik döneminden kaynaklandığını belirten Habiri, “Bu gerginlik dönemi bir ölçüde ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki 1962 Küba Füze Krizi benzetilebilir” yazdı.

Aynı zamanda İran’ın Dini Lideri Hamaney’in dış politika danışmanı olan Harrazi'nin sözlerinin nedenlerini sorgulayan Habiri, “Harrazi’nin sözlerinin nedenleri konusunda, (ABD Başkanı Joe) Biden yönetimini İran'la müzakere masasına oturmaya zorlamak için tehditkâr bir tutum olduğunu söyleyenlerin yanı sıra bunun İran'ın nükleer bombaya yaklaştığına dair bir tehdit olduğunu düşünenler de olduğundan farklı analizler ve görüşler söz konusu” ifadelerini kullandı.

Bazı uzmanların Harrazi’nin sözlerini 7 Ekim'den sonraki gelişmelerin bir parçası olduğunu düşündükleri belirtilen makalede, “Gazze’deki savaş devam ederken İran, UAEA ile iş birliğini azaltmış ve UAEA Başkanı Raphael Grossi'nin İran'ın nükleer bomba yapmaya yaklaştığından bahsetmesine yol açmıştı” denildi.

xcvfgb
İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney Tahran'da düzenlenen bir toplantıda İranlı din adamlarına hitap ederken, 16 Ocak 2024 (AFP)

Uluslararası Kriz Grubu (Crisis Group) İran Program Direktörü Ali Vaez, Gazze’deki savaşın koşullarının İran'ı nükleer bir güç olmaya doğru ittiğini ve Tahran'ın Gazze’deki savaştan sonra daha güçlü olduğunu, ancak kendisini her zamankinden daha savunmasız hissettiğini değerlendirdi.

Mevcut şartların durumu Tahran ve Tel Aviv arasında nisan ayında yaşanan gerginlikten daha fazla kötüleşmesine yol açtığını söyleyen Vaez, “Çünkü Tahran, İsrail'in nükleer tehdidine maruz kalabileceğini düşünüyor. Askeri liderler kriz zamanlarında en kötüsünü beklerler. Bu yüzden Tahran ve İsrail arasında nisan ayında yaşanan gerilimin ardından İran rejiminin üst düzey yetkililerinin gerilimin tırmanması halinde nükleer bir devletle nasıl baş edebileceklerini düşünmeye başlamış olabilirler” ifadelerini kullandı.

Harrazi’nin sözleriyle ilgili olarak BBC Farsça'ya konuşan Uluslararası ilişkiler uzmanı Sina Hadadi, “Harrazi'nin tehdidini dikkate almalıyız. Çünkü İran nükleer silah yapabilecek kapasiteye, teknolojiye, bilime ve kapsamlı bilgiye sahip bir ülke. İran şu an tarihi bir dönüm noktasında. Nükleer doktrinini yeniden gözden geçirebilir. Harrazi'nin sözleri, ABD ve İsrail'e yönelik doğrudan bir tehdit ve uyarı niteliği taşıyor” yorumunda bulundu.

İran Şura Meclisi Ulusal Güvenlik Komitesi eski üyesi Ahmed Ardestani, Ham-Mihan gazetesi tarafından aktarılan açıklamasında “İran'ın nükleer bombayı çoktan yaptığını ve Harrazi'nin sözlerinin Tahran'ın nükleer silah elde ettiğinin duyurulmasının bir başlangıcı olduğunu düşünüyorum” dedi. Ham-Mihan gazetesi tarafından Ardestani'nin açıklamalarına dair “Bu açıklamalar pek inandırıcı olmayabilir, ancak gerçek şu ki nisan ayında İran ve İsrail arasında yaşanan askeri gerilim İran'ın nükleer programı konusundaki tutumunda radikal bir değişikliğe yol açtı” değerlendirmesi yapıldı.

Tahran, Gazze’deki savaştan sonra daha güçlü, ama kendini her zamankinden daha savunmasız hissediyor.

Resul Salimi, KhabarOnline tarafından yayınlanan ‘İran'ın Nükleer Yaklaşımını Değiştirmek: Tahran tarafından gönderilen önemli mesaj ne?’ başlıklı makalesinde, Dış İlişkiler Stratejik Konseyi Başkanı Kemal Harrazi’nin İran'ın nükleer programının askeri niteliğine değindi.

xcfvgbnth
Arad bölgesinde İran’a ait bir füzenin parçalarını inceleyen İsrail askerleri, 24 Nisan 2024 (AFP)

Makalede eski İran Dışişleri Bakanı ve Atom Enerjisi Kurumu eski Başkanı Ali Ekber Salihi’nin şubat ayında yaptığı bir açıklamada nükleer bombanın bir arabaya benzediğini, İran’ın bu arabanın tüm parçalarına sahip olduğunu, ancak bunları başka amaçlar için kullandığını söylediği hatırlatıldı.

Makalede şöyle deniyordu:

“Yetkililer nükleer silahların İslam hukukunda yer olmadığını altını her zaman çizdiler. Buna Hamaney'in nükleer bomba ve tüm kitle imha silahlarının üretiminin haram olduğuna dair fetvası da dahil. Ancak İran'ın nükleer doktrini Gazze'deki savaş ve İsrail'in artan tehditleri sonrasında taktiksel bir değişim geçirdi. Kemal Harrazi'nin açıklaması, İran'ın nükleer doktrininin yeniden gözden geçirilmesinin İran'ın bekasına yönelik bir tehditle karşı karşıya kalmasına bağlı olduğunu ve ülkenin siyasi ve askeri yetkililerinin İran'ın konvansiyonel silahlarının kullanımını yeniden tanımlayacağı konusunda hemfikir olduklarını gösteriyor. Dolayısıyla siyaset uzmanları, İran'ın nükleer tesislerinin hedef alınmasının, İran için bekasına yönelik bir tehdit oluşturan ülkelere karşı caydırıcılığı arttırmak amacıyla nükleer silah yapımına yönelik ilk adımların başlangıcı olacağını düşünüyorlar. Kemal Harrazi'nin sözleri ve İranlı yetkililerin İran'la gayri resmi olarak savaş halinde olan ülkelere yaptıkları uyarılar, İranlı siyasetçilerin kararlarını öngörülebilir kılmaya çalıştıklarını gösteriyor. Çünkü İran'ın öngörülemeyen eylemlerden uzak durması, uluslararası sahnede bilinçli hareket eden aktif bir devlet olduğunun önemli bir göstergesidir. İran'ın nükleer doktrinini yeniden gözden geçirmesine yol açan faktörlere ABD ve İsrail'in nasıl tepki vereceği ve Batılı ülkelerin sahadan ziyade diplomasiye yönelip yönelmeyeceği ise henüz netleşmiş değil.”

İran'ın yarı resmi ajansı ISNA, ‘İran askeri doktrinini yeniden mi gözden geçiriyor?’ başlıklı bir haber yayınladı. İran’ın nükleer doktrinin değiştirilmesinin çeşitli programların ve projelerin hayata geçirilmesi anlamına geldiği belirtilen haberde, “Ancak bu İranlı yetkililer tarafından yasaklanan ve UAEA tarafından kabul edilmeyen nükleer bir bomba yapılması anlamına gelmiyor” denildi.

Siyaset uzmanları, İran'ın nükleer tesislerinin hedef alınmasının, İran için bekasına yönelik bir tehdit oluşturan ülkelere karşı caydırıcılığı arttırmak amacıyla nükleer silah yapımına yönelik ilk adımların başlangıcı olacağını düşünüyorlar.

Arif Dehgan Dar, İtimad gazetesinde yayınlanan ‘İran ve gizli caydırıcılık stratejisi’ başlıklı makalesinde, Kemal Harrazi'nin sözlerinin, İsrail'in eylemlerini kontrol altına almak için bir baskı aracı olarak kullanılmak istendiğini öne sürdü. DMO Nükleer Merkezleri Koruma Birlikleri Komutanı Tuğgeneral Haktaleb’in İran’n nükleer tesislerinin hedef alınmasının İran'ın nükleer ve savunma doktrininde değişikliğe yol açabileceğini söylediğini hatırlatan Dar, “Bu açıklamaların ardından İran ve İsrail arasındaki gerginliğin büyük ölçüde azaldığını, nükleer ve uranyum zenginleştirme tesislerini hedef alınmadığını gördük” diye yazdı.

Arif Dehgan Dar, makalesinde şu ifadelere yer verdi:

Ancak her şey bölgedeki gelişmelere, Gazze'deki savaşın devam etmesine ve İran ile ABD arasında yeni bir müzakere turunun başlamasına bağlı. İranlı yöneticiler, Gazze'de derhal ateşkes talep etmeli ve ABD’lilerle müzakerelerde Gazze'deki savaşın sona ermesini ve İsrail'in ateşkesi kabul etmesini şart koşmalı.



Bulgaristan'da siyasi kriz: Euro karşıtları, "bağımsızlık" talebiyle sokakta

"Vazrazhdane" taraftarları BNB önünde protesto düzenledi / Fotoğraf: BTA
"Vazrazhdane" taraftarları BNB önünde protesto düzenledi / Fotoğraf: BTA
TT

Bulgaristan'da siyasi kriz: Euro karşıtları, "bağımsızlık" talebiyle sokakta

"Vazrazhdane" taraftarları BNB önünde protesto düzenledi / Fotoğraf: BTA
"Vazrazhdane" taraftarları BNB önünde protesto düzenledi / Fotoğraf: BTA

Bu insanlara iki şeyi anlatacağız: Bulgaristan'a hoş gelmediklerini ve Bulgaristan'ın euro istemediğini. Bizi zorla euro bölgesine soksalar bile, bunun sonuçları onların bile tahmin edemeyeceği kadar ağır olur. Euro bölgesi çökecek, Bulgaristan finansal bağımsızlığını yeniden kazanacak.

Bu ifadeler, Bulgaristan'da NATO ve Avrupa Birliği (AB) karşıtı siyasi pozisyonuyla tanınan, "Rusya yanlısı" ve "aşırı sağcı" kabul edilen Diriliş Partisi (Vazrajdane) lideri Kostadin Kostadinov'a ait. 

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde'ı karşılamak üzere Bulgaristan Merkez Bankası (BNB) binasının önünde bir araya gelen Diriliş Partisi, "Leva Cephesi" gibi sivil toplum örgütleriyle birlikte ülkenin 1 Ocak 2026'dan itibaren euro'ya geçişine karşı çıkan kesimlerin merkezinde bulunuyor. 

Bulgaristan hükümetinin "Avrupa entegrasyonu" söylemiyle euro'ya geçiş kararı, halkın geniş kesimlerinde egemenlik ve ekonomik bağımsızlık kaygılarını tetikledi.

Kararın açıklandığı günden bu yana, ülke genelinde binlerce kişi sokaklara döküldü ve milliyetçi ve sol gruplar "Brüksel'in ekonomik vesayetine" karşı söylem birliği geliştirdi. 

Avrupa entegrasyonu ve beraberinde atılan adımlar, aynı Romanya ve Moldova gibi diğer "eski sosyalist" Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Bulgaristan'da da siyasetini ikiye böldü.
 

gthyu
Protesto, şehir merkezinin büyük bölümünde trafiği durma noktasına getirdi / Fotoğraf: Anastas Tarpanov,

Bulgaristan'da gençliği de kapsayan kent merkezleri, orta-üst gelir ve eğitim düzeyine sahip kesimler Avrupa yanlısı, ülkenin kırsal kesimlerinde yaşayan, alt gelir düzeyine sahip ve çoğunluğu işçi/köylü kümesine dahil emekçi kesimler ise NATO, AB ve Batı karşıtı bir pozisyona sahip. 

2025 baharında yapılan Eurobarometer ve benzeri anketlerde de, Bulgar kamuoyunun euroya karşı bölündüğü, yaklaşık yüzde 43 civarı destek, yüzde 50 karşı gibi rakamlarla rapor edildi.

sdfr
Fotoğraf: Anastas Tarpanov

Yine aynı şekilde, diğer Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Bulgaristan'da da "aşırı sağ" ve sol, bu kesim içerisinde örgütleniyor. 

Söz konusu "euro rahatsızlığı" ise yeni değil, tarihi, Bulgaristan'ın Avrupa'ya uyum tarihiyle paralel ilerliyor. 
 

ERM II sistemi nedir?

Bulgaristan, 2020'den bu yana Avrupa Döviz Kuru Mekanizması II (ERM II) sistemine dahil.

Bu mekanizma, euroya geçmeden önce aday ülkelerin para birimlerini euroya sabitlemelerini ve mali disiplin kriterlerine uymalarını şart koşuyor.

Yani bu sistem, euroyu kabul etmek isteyen ülkelerin para birimlerini euroya sabitlemek zorunda olduğu bir nevi "bekleme odası"... 

Bu mekanizmaya dahil olan bir ülke, ulusal parasının kurunu euroya bağlar, bütçe, borçlanma, enflasyon gibi ekonomik politikalarını Brüksel-Frankfurt ekseninin onayladığı çerçeveye göre belirler ve en az 2 yıl boyunca bu kur rejiminden çıkamaz.

AB'nin "adaptasyon süreci" olarak tanımladığı bu dönem, AB karşıtı çevreler açısından "ekonomik karantina" olarak görülüyor.

Bulgaristan da dahil olmak üzere, ERM II sürecindeki ülkelerde stagnasyon, kamu sektöründe küçülme, genç nüfusun göç etmesi, ucuz işgücü nedeniyle yabancı sermayenin avantajlı konuma sahip olması ve kamu sektörünün küçülmesi gibi "kaçınılmaz ortak sonuçlar" görülüyor. 

Dolayısıyla bu süreç, Bulgaristan için gönüllü bir tercih olmaktan çok Brüksel'in sistematik baskısının sonucu olarak görülüyor.

Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası, Bulgaristan'ın enflasyon oranlarının hala yüksek olmasına rağmen, euroya geçiş takvimine "geri dönülmez biçimde" bağlanmasını istiyor.

Başbakan Dimitar Glavchev, süreci "Euroya geçiş, Bulgaristan'ın Avrupa'nın kalbine entegre olma kararlılığının göstergesidir" ifadeleriyle açıklasa da, bu vaatler ülkenin geniş kesimini oluşturan yoksullar için inandırıcı olmaktan çok uzak. 

frgthy
Fotoğraf: Dessislava Kulelieva/BNT

Böyle bir siyasi ve ekonomik ortamda, euro karşıtı cephenin merkezindeki Diriliş Partisi, ulusal paranın kaldırılmasını "yeni bir bağımlılık biçimi" olarak tanımlıyor.

Partinin lideri Kostadinov, süreci "Leva bizim bağımsızlığımızın sembolüdür. Euro, Brüksel'in boyunduruğudur" ifadeleriyle açıklıyor.  

​​​​​​"Referandum yapıls​ın" talebi

Diriliş Partisi ayrıca, kararın "halka sorulmamasını" da kampanyasında öne çıkararak, ülke çapında euroya geçiş için referandum kampanyası başlattı ve "Euroyu değil, levayı savun" çağrısıyla binlerce kişi sokaklara çıktı.

Bu arada euro referandumu, yalnızca Diriliş partisinin değil, doğrudan Cumhurbaşkanı Rumen Radev'in de önerisiydi, ancak bu öneri parlamento tarafından reddedildi.

Öte yandan, euro karşıtları yalnızca milliyetçilerden ibaret değil.

Komünistler, sol sendikalar, küçük çiftçi birlikleri ve bağımsız ekonomistler de euroya geçişin Bulgaristan'ı "Avrupa'nın ucuz işgücü deposu" haline getireceği söylemiyle euro karşıtı cephede yer alıyor. 

Euro karşıtları birkaç haftadır Sofya, Plovdiv, Varna ve Burgaz başta olmak üzere birçok kentte binlerce kişi sokaklara döküldü.

Gösterilerde "Leva bizimdir", "Euro'ya hayır", "Brüksel değil, Sofya karar verir" gibi sloganlar öne çıktı.

Göstericilerle güvenlik güçleri arasındaki çatışmaların sayısı da günden güne artıyor.

Son olarak Sofya'da parlamento önünde toplanan göstericilerle polis arasında kısa süreli gerginlik yaşandı. 

Bazı protestocular Avrupa Birliği bayraklarını yakarken, çiftçiler de traktörleriyle yolları kapattı.

Diriliş partisinin dışında, protestolara destek veren Sol Alternatif Hareketi ve bazı sendikalar da "Euroya geçiş Bulgaristan'ı kendi ekonomisini yönetemez hale getirecek" açıklamaları yaptı.

Hükümet ise, euro'ya geçiş kararının arkasında.

Maliye Bakanı Lyudmila Petkova, "Euroya geçiş fiyat istikrarı sağlayacak ve yatırımcı güvenini artıracaktır" savunmasıyla protestolara rağmen hükümetin geri adım atmayacağını belirtti.

Ancak Bulgaristan'da Batı karşıtı kesimlere göre bu tür söylemler, AB finansal kurumlarının dayattığı neoliberal reçeteleri meşrulaştırmaktan başka bir anlam taşımıyor.

Zira Bulgaristan ekonomisi, düşük ücret, yüksek enflasyon ve sermaye bağımlılığı arasında sıkışmış durumda.

Aynı şekilde Bulgaristan, 2007'de AB'ye üye olmasına rağmen hala Avrupa'nın en düşük gelirli ülkesi konumunda.

Euro tartışması, Bulgaristan için salt bir ekonomik konu değil; bağımsızlık ve egemenlik meselesi haline gelmiş durumda.

"Ekonomik entegrasyon" politikaları, hükümetleri ikna etse de, yaşanan ekonomik kriz, Avrupa'da AB karşıtı dip dalgayı büyütüyor. 

Independent Türkçe


İspanya İç Savaşı'na katılan yabancı gönüllülerin torunlarına vatandaşlık verildi

Franco'ya bağlı birlikler, 1939'da Madrid'i ele geçirmişti (Reuters)
Franco'ya bağlı birlikler, 1939'da Madrid'i ele geçirmişti (Reuters)
TT

İspanya İç Savaşı'na katılan yabancı gönüllülerin torunlarına vatandaşlık verildi

Franco'ya bağlı birlikler, 1939'da Madrid'i ele geçirmişti (Reuters)
Franco'ya bağlı birlikler, 1939'da Madrid'i ele geçirmişti (Reuters)

İspanya, iç savaşta Francisco Franco diktatörlüğüne karşı çatışmalara katılan yabancı savaşçıların akrabalarına vatandaşlık verdi. 

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, 31 Ekim'de yaptığı açıklamada, iç savaşta diktatörlüğe karşı silahlı mücadeleye katılan Uluslararası Tugaylar'daki (Brigadas Internacionales) gönüllü savaşçıların torunlarına vatandaşlık verildiğini duyurdu. 

Bu uygulama kapsamında 170 kişiye İspanyol vatandaşlığı hakkı tanındığı bildirildi.

Franco'nun darbesiyle 1936'da patlak veren iç savaş 1939'da sona ermişti. Diktatörlüğe karşı Cumhuriyetçilerin safında yer almak için yaklaşık 32 bin gönüllü Uluslararası Tugaylar'a katılmıştı. 

Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) lideri Sanchez, başkent Madrid'deki konuşmasında anti-faşist direnişe katılanlar hakkında şunları söyledi: 

Onları yurttaşlarımız olarak adlandırmak bizim için bir onurdur. Biz de dünya çapında tehdit altında olan aynı demokrasinin savunulması için onların yaptığı gibi çağrıda bulunuyoruz.

Uluslararası Tugaylar'a katılanlardan yaklaşık 2 bin 500 kişi Britanya ve İrlanda vatandaşıydı. Guardian'ın aktardığına göre bu gönüllü savaşçılardan 530'u çatışmalarda can verdi.

Londra'daki Uluslararası Tugaylar Anma Vakfı Başkanı Jim Jump, Sanchez yönetiminin kararına ilişkin şunları söyledi: 

İspanyol hükümetinin kararı, Franco diktatörlüğünün zehirli mirasını silme iradesini vurguluyor. Uluslararası Tugaylar'a katılanların ailelerinden birçok kişi, o karanlık yıllarda İspanya'da demokrasinin yeniden tesis edilmesi için mücadeleye devam etmişti.

Franco'ya bağlı birliklerin iç savaşı kazanmasıyla İkinci İspanya Cumhuriyeti sonlanmıştı. General Franco ise ülkeyi 1975'te ölene dek yönetmişti.

Tugalyar'da savaşanların torunlarına vatandaşlık verilmesi, İspanya'daki hak gruplarının uzun süredir yürüttüğü kampanyaların bir sonucu. 2009-2013'te Uluslararası Tugaylar'dan o dönemde hayatta olan 23 gönüllü savaşçıya vatandaşlık hakkı verilmişti.

Independent Türkçe, Guardian, Spanish Eye


UAEA: İran iş birliğini ciddi şekilde geliştirmeli

İran'ın Buşehr Nükleer Santrali (AP)
İran'ın Buşehr Nükleer Santrali (AP)
TT

UAEA: İran iş birliğini ciddi şekilde geliştirmeli

İran'ın Buşehr Nükleer Santrali (AP)
İran'ın Buşehr Nükleer Santrali (AP)

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Rafael Grossi, İran'ın Batı ile gerginliğin artmasını önlemek için UAEA müfettişleriyle iş birliğini ‘ciddi şekilde iyileştirmesi’ gerektiğini söyledi.

Grossi, Financial Times’a verdiği demeçte, UAEA'nın haziran ayında İsrail ile savaşından bu yana İran'da 10'dan fazla denetim gerçekleştirdiğini, ancak ABD tarafından bombalanan Fordo, Natanz ve İsfahan gibi nükleer tesislere erişim izni verilmediğini bildirdi.

Grossi ekim ayında İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stokunun yakınında hareketlilik tespit edildiğini, ancak bunun ‘zenginleştirme faaliyeti olduğu anlamına gelmediğini’ ifade etmişti.

Bu açıklamaların ardından İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Grossi'nin İran'ın nükleer programının ‘barışçıl niteliğini tam olarak anladığını’ ve bu konuda ‘asılsız görüşler’ belirtmemesi gerektiğini söyledi.

xscdfr
İsrail saldırılarında hayatını kaybeden İranlı askeri liderlerin ve nükleer bilim adamlarının fotoğrafları, Tahran'ın güneyindeki Beheşti Zehra Mezarlığı (Reuters)

İranlı yetkililer, UAEA'yı, Yönetim Kurulu’nun İran'ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ettiğini ilan etmesinden bir gün sonra başlayan İsrail bombardımanını meşrulaştırmakla suçladı.

Grossi, Financial Times'a verdiği demeçte, UAEA’nın İran ile ‘gergin’ ilişkileri anlayışla ele almaya çalıştığını, ancak Tahran'ın yine de yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini söyledi.

Grossi, “Hiç kimse ‘Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'na bağlıyım’ deyip sonra yükümlülüklerini yerine getirmemezlik edemez” dedi.

Grossi, “Kimse UAEA'nın ‘Savaş olduğu için siz farklı bir kategoridesiniz’ demesini bekleyemez... Aksi takdirde, bu malzemelere erişimimi tamamen kaybettiğimi ilan etmek zorunda kalırım” ifadelerini kullandı.