Al Majalla Refah’ta: İsrail tankları ve bilinmezlik arasında kalan yerinden edilmiş Filistinliler

İsrail ordusu, bir yandan ilerlerken diğer yandan daha fazla bölgenin tahliye edilmesi emri verdi

Refah'ın güneybatı sınırında tahliye edilmeden önce görülen yerinden edilen kişilerin çadırları, 7 Mayıs 2024 (Salim er-Reyyis)
Refah'ın güneybatı sınırında tahliye edilmeden önce görülen yerinden edilen kişilerin çadırları, 7 Mayıs 2024 (Salim er-Reyyis)
TT

Al Majalla Refah’ta: İsrail tankları ve bilinmezlik arasında kalan yerinden edilmiş Filistinliler

Refah'ın güneybatı sınırında tahliye edilmeden önce görülen yerinden edilen kişilerin çadırları, 7 Mayıs 2024 (Salim er-Reyyis)
Refah'ın güneybatı sınırında tahliye edilmeden önce görülen yerinden edilen kişilerin çadırları, 7 Mayıs 2024 (Salim er-Reyyis)

Salim er-Reyyis

İsrail'in Refah'taki kara harekâtının başlamasından ve İsrail ordusunun Refah Sınır Kapısı’nı yeniden işgal etmesinden üç hafta sonra, İsrail ordusu 7 Mayıs'tan bu yana kapalı olan sınır kapısının kontrolünü halen elinde tutuyor.

İsrail ordusu, Refah’a kara saldırısının başlamasından bu yana Refah Sınır Kapısı’nın yanı sıra İsrail’in Gazze’deki savaşı başlatmasından bu yana geçen yedi aydan uzun bir süredir malların ve hatta insani yardımların ana giriş noktası olan Kerem Şalom Sınır Kapısı’nın da bulunduğu Refah’ın güneydoğu bölgesine odaklandı ve böylece Gazze’ye gıda, tıbbi yardım ve yakıt tedarikini durdurdu. İsrail, ABD'nin baskısı üzerine sebze, meyve ve gıda maddesi yüklü bazı tırların sadece Gazze Şeridi'nin güneyine girmesine izin verirken, Gazze'nin merkezindeki ve güneyindeki pazarlarda satılan malların girişine ise izin vermedi.

ABD ordusu, sınır kapılarının kapatılmasını haklı göstermek ve yardım akışını durdurmak için Gazze Şehri'nin güneybatısında bir yüzer liman inşa etti. Bu liman Yunanistan'daki bir limandan gelen ve İsrail'in denetiminden ve gözetiminden sonra yüklerini boşaltmalarına izin verilen yardım gemilerini kabul etmeye başladı. Uluslararası kuruluşlar ve BM kurumları, Gazze Şeridi'nin güneyine ulaştırılmak üzere tonlarca gıda yardımını teslim almaya başlarken, İsrail ordusu, liman Gazze Şehri'nin merkezinden birkaç kilometre uzakta olmasına rağmen Gazze şehri ve Gazze Şeridi'nin kuzeyinde yaşayanların gıda yardımı almasını kasıtlı olarak engelliyor.

İsrail’in kara saldırısı başlamadan önce Refah’ın üçte ikisinden fazlası Gazze Şeridi'ndeki çeşitli şehirlerden ve mülteci kamplarından yerinden edilen yaklaşık 1,2 milyon Gazzeliye ev sahipliği yapıyordu. ABD, yerinden edilenlerin de aralarında olduğu yoğun bir nüfusa sahip olması nedeniyle kara saldırısını onaylamadığını ifade etmişti. Ancak İsrail ordusunun kara saldırısının başlangıcında doğu bölgelerinde yaşayanlardan bölgeyi boşaltmalarını talep etmesi ve birkaç gün sonra da Refah'ın merkezine kadar uzanan yeni meydanların ve mahallelerin boşaltılmasını istemesiyle birlikte 700 ile 800 bin arasında Gazzeli bölgeyi terk etmek ve Nuseyrat Mülteci Kampı’na, Gazze’nin merkezindeki Deyr el-Beleh semtine ve bir önceki kara saldırısında yerle bir olan Han Yunus'un batısına kaçmak zorunda kaldı.

Ben de yaklaşık beş ay kaldığım Refah'tan kaçmak ve Han Yunus'a sığınmak zorunda kaldıktan birkaç gün sonra Refah'ın batısına dönmeye karar verdim. Yolda, savaş sırasında Nuseyrat Mülteci Kampına yerleştirilen ve daha sonra Refah'a geri dönmek zorunda kalan Gazzeli Atiya Hamid (54) ile tanıştım.

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a yönelik askeri operasyonun başlamasıyla, ailesiyle birlikte Han Yunus'un batısındaki Mevasi bölgesine gitmek zorunda kalan Hamid, “Çadırımızı nereye kuracağımızı bilmiyoruz. Her seferinde yeni bir yere taşınmak zorunda kalıyoruz. Taşınmanın ve yeni başlangıçların maliyetine katlanmak zorundayız. İsrail siviller olarak hayatlarımızı koruma bahanesiyle bizim bir noktada istikrarlı olmamızı istemiyor” ifadelerini kullandı.

700 ile 800 bin arasında Gazzeli bölgeyi terk etmek ve Nuseyrat Mülteci Kampı’na, Gazze’nin merkezindeki Deyr el-Beleh semtine ve bir önceki kara saldırısında yerle bir olan Han Yunus'un batısına kaçmak zorunda kaldı.

Kişisel kullanım ve içmek için su temininde pek çok sorun ve krizle karşılaşan Hamid, çocuklarıyla birlikte yeni yaşam alanlarını düzenledikten sonra Mevasi’de her şeye sıfırdan başladı. Hamid, burası Han Yunus’tan daha kalabalık, çadır kuramıyorsunuz ve oturacak yer yok. Sıcaktan ve nemden çadırda bile oturamıyoruz. Nereye gideceğimizi ya da ne yapacağımızı bilmiyoruz, yavaş yavaş ölüyoruz” dedi.

xcdvfr
İsrail ordusunun emriyle yerinden edilen kişilerin Refah'tan tahliye edilmesinin ardından Refah'ın güneybatı sınırı, 23 Mayıs 2024 (Salim er-Reyyis)

Hamid’in aksine Yahya Abdusselam (47) hala ailesiyle birlikte Refah'ın batısındaki çadırında yaşıyor ve şimdilik ayrılmayı düşünmüyor. Kendisiyle konuştuğumda bana gidecek başka bir yeri ve bunu yapacak parası olmadığını söyleyen Abdusselam, “Nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Henüz Refah'ın batısındaki bölgeyi boşaltmamız söylenmedi. Ordu her an tahliye etmemizi isteyebilir. Ancak gerçekte nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Çünkü ordunun bize gitmemizi söylediği bölgelerde yerinden edilenlerin çadırları yığılmış durumda” diye konuştu. Abdusselam nakliye ve yeni bir çadır için 500 dolardan fazla paraya ihtiyacı olduğunu, ancak artık boyacı olarak çalışamadığı için taşınma masraflarını karşılayamadığını belirtti.

İsrail ordusu, askeri ilerleyişini Gazze Şeridi ile Mısır'ın Sina Yarımadası arasındaki sınır şeridinde yoğunlaştırırken İsrail Ordu Radyosu, ordunun yaklaşık 14 kilometre uzunluğunda olduğu tahmin edilen Philadelphia (Salahaddin) Koridoru'nun üçte ikisini kontrol ettiğini duyurdu.

İsrail ordusunun bulunduğu noktaya yakın noktalara ulaşmak için hayatlarını tehlikeye atan diğer gazetecilere göre Kara saldırısının başlamasının ikinci haftasının sonunda ağır topçu ateşi ve hava saldırılarının ardından Refah'ın güneyindeki Brezilya Mahallesi’ne kadar ilerleyen İsrail ordusu tankları ve buldozerleriyle ilerleyerek evleri yıktı, sokakları talan etti ve bölgedeki altyapıyı tahrip etti.

Refah'ın coğrafi yapısı nedeniyle kentin merkezi batısından birkaç metre daha yüksekte yer alıyor. Bu da kentin merkezinde konuşlanan İsrail ordusunun kentin batısında 6 kilometreden daha fazla bir alanı gözetlemesine olanak sağlıyor. Burası aynı zamanda Akdeniz'e bakan deniz sınırıdır. Yüzlerce aile, ordu tarafından tahliye edilmeleri istenmeksizin çeşitli yerleşim yerlerinden sürüldü. Bunun tek nedeni ordunun yaklaşmasından ve ilerlemesinden, Gazze şehri ve Gazze Şeridi'nin kuzeyinde neden olduğu ve olmaya devam ettiği yıkım ve ölüm manzaralarından duyulan korkuydu. İsrail ordusunun Refah'a kara saldırısı çerçevesinde Cibaliye Mülteci Kampı’na karadan girmesi Cibaliye sakinlerini kaçmaya zorladı.

Refah sakinlerinden biri, Han Yunus'ta daha önce kendisiyle görüştüğümde, ailesinin can güvenliği için onlarla birlikte erkenden kaçmak zorunda kaldığını söyledi. Refahlı adam, “Ben çocuklarımı sokakta bulmadım. Onları enkaz altından çıkarmak için de büyümedim ve onlar için çok çalıştım. Gazze Şeridi'nde güvenli bir yer yok, ama Refah'ta evde kalırken kendimi rahat hissetmiyordum” dedi.

Gazze Şeridi'nde askeri operasyonlara katılan İsrail ordusunun on tugayından beşi Refah'ta eş zamanlı olarak çeşitli bölgelerde hareket ediyor. İsrail ordusu, Refah’taki kara saldırısına odaklandığından şehrin doğusunda ve güneydoğusunda tüneller olduğu ve buralardan roketatarlar fırlatıldığı iddia edilen çok sayıda video ve fotoğraf yayınladı. İsrail ordusu ayrıca Filistinli silahlı örgütlerin üyelerinin okullarda ve BM merkezlerinde faaliyet gösterdiğini iddia eden videolar yayınlayarak askerlerine herhangi bir kısıtlama ya da yasaklama olmaksızın tüm yerleri hedef alması için yeşil ışık yaktı.

Refah'ın en güneybatı kısmından, Mısır sınırındaki caddeden geçmeye çalıştım. Doğuya doğru gitmeye niyetliydim, ancak oraya vardığımda korktum. Çünkü bölge, savaş sırasında yaklaşık beş ay boyunca orada kalan ailelerin terk edilmiş çadırlarıyla doluydu. Yoluma devam etmeyip geri dönmeye karar verdim. Ana caddeden geçerek şehir merkezine yakın eş-Şabura Mahallesi’ndeki Kuveyt Hastanesi'ne doğru gittim.

Yerinden edilen Gazzelilerden biri olan Hamid, kişisel kullanım ve içmek için su bulmakta birçok sorunla ve krizle karşılaşmış ve çocuklarıyla birlikte yeni bir düzen kurduktan sonra  herşeye sıfırdan başlamak üzere Han Yunus'un batısındaki Mevasi bölgesine gitmek zorunda kaldı.

Şehrin içlerine doğru ilerlerken yolda yayalar, araba kornaları, satıcılar ve yerlerinden edilen Gazzelileri taşıyan hayvan arabaları yoktu. Görünmeyen hedeflere ateş eden tankların sesleri arasında hastaneye vardım. Vardığımda hastane neredeyse boştu. Ne doktorlar ne hemşireler ne de hastalar vardı. Sadece birkaç personel ve birkaç yatak bulunuyordu. Hastane sadece cenazeleri kabul ediyordu. Sadece ilk yardımda bulunulan yaralılar, Refah'ın batısında Sağlık Bakanlığı tarafından Gazze'de kurulan sahra hastanelerine naklediyordu.

dcvfrb
Refah'ın Tel el-Sultan bölgesindeki bir sağlık merkezinde İsrail bombardımanında vefat edenler için yas tutan kadınlar ve çocuklar, 26 Mayıs 2024 (AFP)

Hastanenin sağlık personelinden biri bana özel bir hastane olduklarını ve savaş nedeniyle şu an daha önce kabul ettikleri vakaları kabul edemediklerini söyledi. Ancak Refah'ın doğusunda bulunan ve Gazze'deki Sağlık Bakanlığı'na bağlı olan Ebu Yusuf en-Neccar Hastanesi, şehre yönelik askeri kara harekatının başlamasından bu yana kapalı kalmaya devam ediyor. Hastanenin sağlık personeli, tıbbi hizmet vermek için çalışmalarını kısmen sürdürmek zorunda kalırken ancak hastaneye ait ambulanslar, İsrail ordusunun savaş sırasında diğer bölgelerde ambulansları, sağlık personelini ve hatta hastaneleri hedef alındığı gibi burada da hedef alınması korkusuyla şehrin derinliklerine ulaşamıyor.

Refah'ın batısında beş saat geçirdikten sonra daha fazla kalamayacağım için hava kararmadan önce Han Yunus'a döndüm. Başka mahallelerin ve yerleşim yerlerinin tahliye edilmesini istemesi beklenen İsrail ordusunun ilerleyişini izliyor ve takip ediyordum. Mahalleler çoğunlukla boştu. Sadece birkaç mahalle sakini vardı. Öte yandan İsrail ordusu ve komutanları, geçtiğimiz aylarda Gazze Şeridi'ndeki diğer şehirlerde ve kamplarda yaptıkları gibi Hamas ve üyelerini ortadan kaldırmaya çalıştıkları iddiasıyla Refah’ı yok etmek ve kontrolünü ele geçirmek için ilerlemekte kararlı görünüyorlar.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Afrika'daki stratejik boşlukta ABD’nin yaklaşımı

Buganda yakınlarında, Kongo'dan gelen ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı'nın (USAID) son yardımlarından gıda yardımı almayı bekleyen mültecilerle konuşan Burundi hükümet yetkilisi, 6 Mayıs 2025 (AFP)
Buganda yakınlarında, Kongo'dan gelen ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı'nın (USAID) son yardımlarından gıda yardımı almayı bekleyen mültecilerle konuşan Burundi hükümet yetkilisi, 6 Mayıs 2025 (AFP)
TT

Afrika'daki stratejik boşlukta ABD’nin yaklaşımı

Buganda yakınlarında, Kongo'dan gelen ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı'nın (USAID) son yardımlarından gıda yardımı almayı bekleyen mültecilerle konuşan Burundi hükümet yetkilisi, 6 Mayıs 2025 (AFP)
Buganda yakınlarında, Kongo'dan gelen ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı'nın (USAID) son yardımlarından gıda yardımı almayı bekleyen mültecilerle konuşan Burundi hükümet yetkilisi, 6 Mayıs 2025 (AFP)

Sergey Eledinov

ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, 20 Ekim 2025 tarihinde ABD yönetiminin Cezayir ve Fas arasında arabuluculuk yaptığını ve iki ay içinde bir barış anlaşmasına varılmasını umduğunu açıkladı. Görünüşte bu, dikkat çekici ve belki de stratejik bir adım gibi görünüyordu. Ancak ne yazık ki bu açıklama, ABD'nin Afrika politikasındaki stratejik boşluğu ortaya çıkardı. Zira bu politikada, stratejinin yerini kolaylaştırma, eylemin yerini ise açıklamalar aldı.

Trump yönetiminin Afrika sahnesine çıkışı, gürültülü ‘mısır patlaması’ gibiydi. Bunu eski ABD Başkanı Joe Biden döneminin mirasını ortadan kaldırma girişimlerinin yol açtığı bir kargaşa dalgası izledi. Birçok program askıya alındı veya tamamen sonlandırıldı. Dışişleri Bakanlığı'nın Afrika bölümleri kısmen felç oldu ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı'nın (USAID) kıtadaki faaliyetleri fiilen donduruldu.

Ancak, USAID'in faaliyetlerinin askıya alınması tüm sonuçları ortadan kaldırmadı. USAID, kronik verimsizliğinin yanı sıra Afrika siyasi elitinin bazı kesimleri için verimli bir zemin haline geldi. Kurumları güçlendirmek yerine, yapısal hoşnutsuzluğu pekiştirdi. Bu da kağıt üzerinde yararlı görünen programlara rağmen, ABD’nin varlığına karşı derin ve kalıcı bir düşmanlık yarattı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Washington’ın Afrika'ya yönelik yeni stratejisi, 2025 yılında birkaç sembolik dönüm noktasıyla şekillenmeye başladı. Önce geçtiğimiz haziran ayında Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda arasında imzalanan barış anlaşması, ardından temmuz ayında Atlantik Afrika ülkeleriyle yapılan mini zirve ve daha sonra ağustos ayında ABD Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) yeniden yapılandırılması geldi. Bu stratejinin temel ilkeleri, ‘yardım yerine ticaret’, ‘güvenlik için kaynaklar’ ve ‘sadakat için yatırım’ gibi sloganlarla somutlaştırıldı. Bu gösterişli sloganlar iddialı, fakat boş sözler olmanın yanında ABD politikasını uzun süredir zayıflatan yapısal zayıflıkları ele almadan müdahaleyi yeniden ifade etmekten ibaretti.

Kongo'nun kuzeyinde silahlı çatışmalar yeniden başladı ve Washington’ın basına yaptığı açıklamalarda anlaşma sonrası yapıya ilişkin vaatleri giderek kayboldu.

ABD’nin Afrika için zaten bir stratejisi var. Bu strateji, ilk olarak 2020 yılında kabul edilen ve 2023 yılında Biden tarafından güncellenen ABD’nin Sahra Altı Afrika Stratejisi. Bu stratejinin 2025 yılındaki Trump versiyonu, yeni bir stratejiden çok ‘kozmetik dokunuşlar’ yapılan bir yenilenme ve pratik hiçbir içeriği olmayan, sadece yeniden yayınlanmış bir belgeden ibaret. Gerçekte de net hedefleri, pratik araçları veya gerçek koordinasyon mekanizmaları olmayan, ayrı ayrı açıklamalar, pilot projeler ve yerel programların bir araya getirilmesinden oluşan bir strateji.

‘Yatırım, garanti ve nüfuz’ kavramları, stratejik bir ilke olmaktan çok, bir ön pazarlama modeli gibi görünüyor. Trump yönetiminin 2025 yılında Angola'daki Lobito Koridoru için taahhüt ettiği 550 milyon dolar bile, önceki yönetimlerin mirasının bir devamı niteliğinde olsa da yeni fikirler yahut yenilikler içermeyen bir sürünceme olarak kalmaya devam ediyor.

ABD sistemi strateji oluşturma konusunda yetkinliğini korurken, bunları gerçeğe dönüştürme becerisini kaybetti ve kurumsal eylemlerin yerini görkemli açıklamalar aldı, bu da parlak bir strateji kisvesi altında pratik bir felce yol açtı. Bu durum, barışın bir yaklaşımdan ziyade bir anlaşma olarak ele alındığı karşılıklı barış örneği olan Trump'ın Kongo'da öncülük ettiği ‘anlaşmada’ açıkça görüldü. Anlaşma, sahada uygulanabilecek herhangi bir yürütme çerçevesi veya mekanizması olmadan kağıt üzerinde kaldı. Geçtiğimiz ekim ayına gelindiğinde, Kongo'nun kuzeyindeki silahlı çatışmalar başladı ve Washington’ın basına yaptığı açıklamalarda anlaşma sonrası yapıya ilişkin vaatleri giderek kayboldu.

ABD Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı (Pentagon) ve Amerikan iş çevrelerinden üst düzey yetkililer, bu yılın başlarından bu yana, Afrika başkentlerini ziyaret ederek buradaki muhataplarıyla görüşüyorlar. Bu ziyaretler, ABD’nin yeniden artan ilgisini coşkuyla aktaran manşetlere konu oldu, ancak somut sonuçların olmaması, bu ziyaretlerin büyük ölçüde sembolik olduğunu, sanki gezilerin kendisi arzu edilen hedef haline gelmiş gibi olduğunu gösterdi.

ABD’li kurumlar, ilk olarak hangi adımı atacakları konusunda belirsizlik yaşayan, ‘yengeç sendromu veya Humphrey Yasası’ olarak adlandırılabilecek bir durumla karşı karşıya. Kurumsal boşluklar, Büyükbaba Krylov'un yengeç, kuğu ve turna balığı hakkındaki masalını hatırlatıyor. Her iki taraf da ortak bir hedef doğrultusunda iş birliği yapmak yerine, göldeki balık ağını kendi yönlerine çekiyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, bir kuğu gibi, dikkatini diplomasiye, ittifaklara, Çin ve Rusya ile rekabete ve değerlerini tanıtmaya odaklanırken AFRICOM, bir yengeç gibi, bazen diplomasiyle çelişen kararlı eylemlere yöneliyor. USAID, bir turna balığı gibi, risk ve potansiyel kayıplardan uzak, karlı yatırımlar arıyor. Bu üç kurum resmi olarak müttefik olsa da farklı mantıklar, dönemler ve idari kültürler doğrultusunda faaliyet gösteriyor.

Günümüzün Afrika elitleri teknokratik, küresel olarak birbirine bağlı ve Küresel Güney, Asya ve Ortadoğu'da hakim olan eğilimlerle uyumlu.

Temel sorun, Trump yönetiminin önceki yaklaşımdan uzaklaşmasına rağmen, Afrika'ya karşı kurumsal bir ilgisizlik yapısının derin köklerini miras almış olmasıdır. Bu bilişsel ve kavramsal çarpıklık, kıtayı aktif bir ortak olarak değil, etkilenmesi ve sömürülmesi gereken bir nesne olarak görüyor. Washington, her zamanki gibi, Afrika'yı ‘operasyonların kontrol edilmesi’ mantığına göre kontrol edilen topraklar topluluğu gibi görürken, Afrika siyaseti dağıtılmış egemenlik altında işliyor ve devletler farklı alanlar üzerinde giderek daha fazla kontrol sahibi oluyor. ABD güçlerinin Nijer'den çıkarılması, Afrika'nın artık dış kontrolüne tabi olmadığını teyit ediyor. Afrika, süper güçler arasındaki rekabeti kendi yararına kullanarak, topraklarında kimin hangi koşullarda bulunabileceğini belirliyor.

Bilişsel önyargının Amerikalıların algısını çarpıttığına şüphe yok. Afrika, gerçek haliyle değil, sadece bir kriz bölgesi, kaynak ve zenginlik deposu veya süper güçler arasındaki rekabet arenası olarak gören modası geçmiş yaygın algılar aracılığıyla görülüyor. Bu yanlış algı, gerçeklerle uyumlu stratejilerin önündeki bir engel. Araştırma merkezleri ve düşünce kuruluşları, paydaşların çıktılarını küçümsemesi ve bilginin anlamlı stratejilere dönüştürülememesi nedeniyle genellikle etkisiz kalıyor. Bunun yerine, bu bilgiler, Yunan mitolojisinde kendisine konuk olan yolcuların boylarını yatağa uydurmak için kol ve bacaklarını çekip uzatan ya da kırıp kısaltan sadist ruhlu dev Procrustes'in yatağını akla getiren bazı yanlış algılar  altında, herkesin kendine özgü özelliklerine bakılmaksızın uygulanan keyfi yaklaşımlara dönüştürdü.

zxdfr
Batı Sahra'daki Laayoune şehrinin girişi, 6 Kasım (AFP)

Bu bilişsel körlük, uygulamada açıkça görülmektedir. Washington, silahlı çatışmalar veya insani felaketler gibi krizlerde müdahale ederek dış arabulucu rolünü sürdürüyor. Bu yaklaşım, sahada ‘güvenlik balonlarının’ oluşmasına neden oluyor. Bu balonlar, yönetim ve kontrol altında olan, ulusal ekonomilerden ve kurumlardan izole edilmiş, iç gelişme olmaksızın dış kontrol modelleri olarak işlev gören istikrarlı bölgeler.

ABD politikası, müzakere platformları oluşturmak, diyaloglar düzenlemek, süreçleri izlemek ve resmi destek sağlamak gibi yollarla işleri daha fazla kolaylaştırma yönünde ilerliyor. Washington, yatırım yapmadan etki yaratmaya ve sorumluluk almadan süreci yönlendirmeye çalışıyor. Bu, taahhütte bulunmadan ‘oyunda’ kalmasını sağlayan uygun bir alternatif strateji. Ancak, özellikle Afrika'daki kargaşa göz önüne alındığında, ABD'nin etkisi veya nüfuzu olmayan süreçleri kolaylaştırmak neredeyse imkansız.

Temel olarak yetenek ve niyetten yoksun olan bu yaklaşım, beyan niteliğindeki açıklamalar ve girişimlerle birleştiğinde, gereksiz ve ters etki yaratır. Afrika, dışardan gelen bir arabulucu veya kriz yöneticisi değil, sorunları çözebilecek stratejik bir ortağa ihtiyaç duyuyor.

Günümüzün Afrika elitleri teknokratik, küresel olarak birbirine bağlı ve Küresel Güney, Asya ve Ortadoğu'da hakim olan eğilimlerle uyumlu. Resmi anlatıların kabul ettiğinden daha fazla ve daha derin bir şekilde görüyor ve anlıyorlar. ABD’nin ortaklık söyleminin arkasında, kalkınma yükünü paylaşma konusunda hissedilir bir isteksizlik yatıyor.

Tüm bunların bir sonucu olarak, Afrika hükümetleri genellikle Washington'ın hoşgörülü ve kolaylaştırıcı yaklaşımını meşruiyet, geçici garantiler ve siyasi alan kazanmak için kullanırken, aynı zamanda Afrika'nın ABD'nin öncelikler hiyerarşisindeki konumunun gerilemesi konusunda uyarı sinyalleri gönderiyorlar.

Beyaz Saray yaklaşımını değiştirmedikçe, ABD nüfuzunu giderek yitirdiği bir kıtada dışlanmış bir ülke olarak kalmaya devam edecek.

ABD, 1990'lı yıllarda ve 2000'li yılların başlarında burslar, teknoloji ve start-up'lar aracılığıyla Afrika için ‘dünyaya açılımın’ sembolü ve geleceğe açılan kapısıydı. Bugün, geleneksel olarak ABD ile müttefik olan ülkeler bile (Kenya, Nijerya, Gana ve Senegal gibi) Çin, Rusya ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerini çeşitlendirmeye ve derinleştirmeye çalışıyor. Afrika artık Washington'ı istikrarın tek garantörü olarak görmüyor. Artık bu rol, daha görünür ve somut bir angajman ve katılım sunan aktörler tarafından üstlenildi.

dsvd
ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, Miami'deki Amerikan İş Forumu'nda konuşurken, 6 Kasım 2025 (AFP)

Çin'in kapsamlı ekonomik genişlemesi, Türkiye'nin insani, ticari ve askeri-teknik iş birliğini birleştiren esnek yaklaşımı, Körfez devletlerinin yatırımları ve İslami bankacılık hizmetleri ile Rusya'nın güvenlik ihracatı, Afrika'da somut gerçeklikler olmanın yanında ihtiyaç duyulan, sofistike ve büyüyen unsurlar. Öte yandan Washington'ın girişimleri, varlığını taklit eden, ancak somut stratejik angajmandan yoksun, gürültülü bir medya gösterisinden, bir bilgi bombardımanından ibaret.

Beyaz Saray yaklaşımını değiştirmedikçe, ABD nüfuzunu giderek yitirdiği bir kıtada dışlanmış bir ülke olarak kalmaya devam edecek ve Donald Trump’ın hiçbir garanti olmadan ilk adımı atması için Albert Camus'nün dediği gibi bir inanç sıçraması ve gerçek cesarete ihtiyacı olacak. Bu da ABD'nin Afrika politikasını yeniden düşünmek, yanlış algıları gidermek ve uygulanabilir mekanizmalar ve araçlar oluşturmak anlamına geliyor.

Burada birden fazla cevabı olan bir soru yanıt bekliyor: ABD dış politikasının önceliği bu mu?


İslamabad'da mahkeme binası önünde intihar bombası saldırısı: En az 12 kişi hayatını kaybetti

Pakistan'ın Multan kentinde bir tankerin patlamasının ardından yanmış bir arabayı inceleyen itfaiyeci (Arşiv – AFP)
Pakistan'ın Multan kentinde bir tankerin patlamasının ardından yanmış bir arabayı inceleyen itfaiyeci (Arşiv – AFP)
TT

İslamabad'da mahkeme binası önünde intihar bombası saldırısı: En az 12 kişi hayatını kaybetti

Pakistan'ın Multan kentinde bir tankerin patlamasının ardından yanmış bir arabayı inceleyen itfaiyeci (Arşiv – AFP)
Pakistan'ın Multan kentinde bir tankerin patlamasının ardından yanmış bir arabayı inceleyen itfaiyeci (Arşiv – AFP)

Pakistan İçişleri Bakanı bugün, başkent İslamabad'daki bir mahkeme binası yakınında meydana gelen intihar saldırısında en az 12 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Patlama, İslamabad'daki bir mahkeme binasının yakınında meydana geldi. Avukat Rüstem Malik, patlamadan sonra AFP'ye verdiği demeçte, “Arabamı park edip mahkeme binasına girerken kapıda bir patlama sesi duydum” dedi.

AFP’nin röportaj yaptığı tanıklardan biri olan Malik, “Tam bir kaos ortamıydı. Avukatlar ve insanlar sağa sola koşmaya başladı. Kapıda iki ceset vardı ve birkaç araba yanıyordu” ifadelerini kullandı.

Diğer yandan Pakistan güvenlik güçleri, Pakistan Talibanı (Tehrik-i-Taliban Pakistan) militanlarının Pakistan'ın Hayber Pahtunhva eyaletindeki bir askeri okulda öğrencileri kaçırma girişimini engelledi. Polis bugün yaptığı açıklamada, bir intihar bombacısının arabayla bombalı saldırı düzenlediğini ve beş militanın da okula yöneldiğini söyledi.

Saldırı dün akşam, intihar bombacısının Afganistan sınırına yakın Hayber Pahtunhva eyaletinin Vana kentindeki bir askeri okula saldırmaya çalışmasıyla başladı. Bu bölge, birkaç yıl öncesine kadar Pakistan Talibanı, El Kaide ve diğer yabancı militanların üssüydü.

Yerel polis şefi Alamgir Mahsud, Pakistan güçlerinin dün akşam iki silahlı saldırganı öldürdüğünü, diğer üçünün ise askeri okula girmeyi başardığını, ancak idari binada mahsur kaldıklarını bildirdi.

Mahsud, yaptığı açıklamada, “Tüm öğrenciler, öğretmenler ve personel güvende” dedi. Mahsud, askeri okulda konuşlu güvenlik güçlerinin saldırganların ana binaya ulaşmasını engellediğini belirtti. Mahsud’a göre, bomba yüklü araçla düzenlenen büyük çaplı intihar saldırısı, askeri okula yakın çok sayıda evde ağır hasara yol açtı ve en az 16 sivilin yaralanmasına neden oldu. Mahsud, çatışmada bazı askerlerin de yaralandığını ifade ederek, operasyonun tamamlanmasının ardından daha fazla bilginin paylaşılacağını söyledi.

Pakistan ordusu dün yaptığı açıklamada, saldırının ‘el-Havaric’ tarafından gerçekleştirildiğini duyurdu. El-Havaric terimi, hükümet tarafından yasaklanmış Tehrik-i-Taliban Pakistan hareketinin üyeleri için kullanılıyor. Bu hareket, ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılıyor.


İran, Irak seçimlerinin sonuçlarına ‘her ne olursa olsun’ saygı duyacağını açıkladı

Iraklı bir seçmen, Irak'ın güneyindeki Zikar vilayetinin Nasıriye kentindeki bir sandıkta oy kullanıyor. (AFP)
Iraklı bir seçmen, Irak'ın güneyindeki Zikar vilayetinin Nasıriye kentindeki bir sandıkta oy kullanıyor. (AFP)
TT

İran, Irak seçimlerinin sonuçlarına ‘her ne olursa olsun’ saygı duyacağını açıkladı

Iraklı bir seçmen, Irak'ın güneyindeki Zikar vilayetinin Nasıriye kentindeki bir sandıkta oy kullanıyor. (AFP)
Iraklı bir seçmen, Irak'ın güneyindeki Zikar vilayetinin Nasıriye kentindeki bir sandıkta oy kullanıyor. (AFP)

İran’ın Irak Büyükelçisi Muhammed Kazım Al Sadık bugün yaptığı açıklamada, ülkesinin ‘Irak’taki altıncı dönem parlamento seçimlerinden çıkacak her sonucu destekleyeceğini ve buna saygı göstereceğini’ belirtti. Al Sadık, iki ülke arasındaki ilişkilerin derinliğine vurgu yaptı.

İran’ın ISNA haber ajansına konuşan Al Sadık, mevcut seçimlerin ‘ülkenin gelecekteki cumhurbaşkanını, meclis başkanını ve başbakanını belirleyeceği için son derece önemli’ olduğunu söyledi.

Seçim sürecinin ‘yasal süreler içinde tamamlanmasını’ temenni eden Al Sadık, “Biz Irak halkının iradesine saygı duyuyoruz. Seçimlerden çıkacak her türlü sonucu İran olarak destekleyeceğiz” dedi.

Al Sadık, Tahran ile Bağdat arasındaki ilişkilerin derin ve kapsamlı olduğunu belirterek, “Yeni Irak hükümetinin bu ikili iş birliği ivmesini sürdürmesini umuyoruz” ifadesini kullandı.