James Webb Uzay Teleskobu, ilk kez bebek bir galakside yıldız kümesi keşfetti

SPT-CL J0615−5746 galaksi kümesi sayesinde, Kozmik Cevherler'in detaylıca incelenmesi mümkün oldu (ESA/NASA/CSA)
SPT-CL J0615−5746 galaksi kümesi sayesinde, Kozmik Cevherler'in detaylıca incelenmesi mümkün oldu (ESA/NASA/CSA)
TT

James Webb Uzay Teleskobu, ilk kez bebek bir galakside yıldız kümesi keşfetti

SPT-CL J0615−5746 galaksi kümesi sayesinde, Kozmik Cevherler'in detaylıca incelenmesi mümkün oldu (ESA/NASA/CSA)
SPT-CL J0615−5746 galaksi kümesi sayesinde, Kozmik Cevherler'in detaylıca incelenmesi mümkün oldu (ESA/NASA/CSA)

James Webb Uzay Teleskobu (JWST), evrenin en eski yıldız kümelerinden birini keşfetti. Bulgular evrendeki ilk galaksilerin nasıl oluştuğuna dair yeni bir fikir veriyor. 

Büyük Patlama'dan yaklaşık 460 milyon yıl sonra oluşan Kozmik Cevherler Yayı denen galakside son derece yoğun 5 tane küresel yıldız kümesi tespit edildi. Kütleçekim etkisiyle bir arada duran milyonlarca yıldızdan oluşan bu kümeler, ilk defa bebeklik dönemindeki bir galakside gözlemlendi. 

Resmi adı SPT0615-JD1 olan galaksideki hem muazzam büyüklükte hem de epey yoğun olmalarıyla önem arz eden yıldız kümeleri, Reiyonizasyon Çağı denen kritik dönemin fitilini ateşlemiş olabilir. 

Yaklaşık 13,8 milyar yıl önce gerçekleştiği kabul edilen Büyük Patlama'dan 400 milyon yıl kadar sonra başladığı düşünülen Reiyonizasyon Çağı'nda evrendeki ilk ışık kaynakları oluşmaya başladı. 

Bu dönemde meydana gelen galaksi ve yıldızlar elektronları hidrojenlerden ayıran enerjiyi sunarak evrendeki maddenin iyonlaşmasını sağladı. 

Reiyonizasyon Çağı'nda oluşan Kozmik Cevherler Yayı'ndan gelen ultraviyole ışığın büyük bir bölümü, yeni keşfedilen yıldız kümelerinden yayılıyor. Bu nedenle araştırmacılar bu yoğun kümelerin, reiyonizasyon sürecinin başlıca itici gücü olabileceğini düşünüyor. 

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 24 Haziran'da yayımlanan çalışmanın başyazarı Angela Adamo, Live Science'a yaptığı açıklamada "Erken evren beklediğimiz gibi değil" diyor. 

Galaksiler daha parlak, yıldızları son derece hızlı oluşturuyorlar ve bunu büyük ve yoğun yıldız kümelerinde yapıyorlar. Erken galaksilerin nasıl oluştuğuna dair yeni bir anlayış inşa ediyoruz.

"Başka hiçbir teleskop bu keşfi yapamazdı"

Gökbilimciler Reiyonizasyon Çağı'na dair incelemeler sayesinde evrenin ilk dönemlerinde maddenin nasıl dağıldığı, ilk galaksi ve galaksi kümelerinin nasıl oluştuğu hakkında daha iyi bir fikir ediniyor. 

Yeni çalışmada gözlemenen yıldız kümeleriyse ömrünün başındaki galaksilerde yıldız oluşumunu inceleme açısından eşsiz bir fırsat sunuyor. 

Öte yandan bu kadar eski galaksiler çok zayıf ışıklar yaydığından bunları gözlemlemek pek kolay olmuyor. JWST, kütleçekimsel merceklenme denen bir olgudan yararlanarak bu gözlemi yapmayı başardı. 

Albert Einstein'ın görelilik teorisine göre madde ve enerji, uzay-zaman dokusunun bükülmesine yol açıyor. Kütleçekimin aslında bu bükülmeyi ifade ettiğini söyleyen teoriye göre, ışığın izlediği yol da bükülmenin gerçekleştiği yerden geçerken kavisli bir hal alıyor. 

Güneş Sistemi'yle Kozmik Cevherler Yayı arasında yer alan SPT-CL J0615-5746 adlı bir galaksi kümesi, Kozmik Cevherler'den gelen ışığı bükerek büyümesine neden oluyor. 

JWST bu sayede, Dünya'dan 13,3 milyar ışık yılı uzaktaki galaksiden yayılan ışığı tespit etti. 

Adamo, "JWST görüntülerini ilk açtığımızda yaşadığımız şaşkınlık inanılmazdı" diyor.

JWST olmasaydı, böylesine genç bir galaksideki yıldız kümelerine baktığımızı bilemezdik!

Makalenin ortak yazarı Larry Bradley ise "Başka hiçbir teleskop bu keşfi yapamazdı" ifadelerini kullanıyor. 

Yeni çalışmadaki kümeler bugüne kadar gözlemlenen ilk kümeler arasında yer alıyor. Ancak Adamo, bunların var olan ilk kümeler olup olmadığının belirsizliğini koruduğunu belirtiyor.

Araştırmacılar JWST'yi kullanarak daha fazla analiz yapmayı ve evrenin ilk dönemlerindeki galaksi, yıldız ve yıldız kümeleri oluşumu hakkında daha fazla bilgi edinmeyi umuyor. 

Independent Türkçe, Space.com, Live Science, Science Daily, Nature



Mars'ta hayatta kalabilecek bir bitki bulundu

Mars'ta yaşamın varlığına dair henüz bir kanıt bulunmadı fakat çoğu bilim insanı gezegende bir zamanlar canlılar olduğunu düşünüyor (NASA)
Mars'ta yaşamın varlığına dair henüz bir kanıt bulunmadı fakat çoğu bilim insanı gezegende bir zamanlar canlılar olduğunu düşünüyor (NASA)
TT

Mars'ta hayatta kalabilecek bir bitki bulundu

Mars'ta yaşamın varlığına dair henüz bir kanıt bulunmadı fakat çoğu bilim insanı gezegende bir zamanlar canlılar olduğunu düşünüyor (NASA)
Mars'ta yaşamın varlığına dair henüz bir kanıt bulunmadı fakat çoğu bilim insanı gezegende bir zamanlar canlılar olduğunu düşünüyor (NASA)

Bilim insanları Mars'ta hayatta kalabilecek bir yosun türü belirledi. Zorlu koşullara dayanabilen bitki, Kızıl Gezegen'deki insan yaşamını başlatabilir. 

Sıcaklıkların -153 dereceye kadar düşebildiği Mars'ın, insanların yaşaması için uygun koşullara sahip olduğu söylenemez. İnce atmosferi Güneş'ten gelen ısıyı yakalayamadığı gibi, gezegeni ultraviyole radyasyona karşı da koruyamıyor. 

Bilim insanları Mars ortamında hayatta kalabilecek çeşitli mikroorganizmaları, alg ve likenleri daha önce test etmişti. The Innovation adlı hakemli dergide dün yayımlanan çalışmadaysa ilk defa bütün bir bitkinin sert koşullarda yaşayıp yaşayamayacağı araştırıldı. 

Syntrichia caninervis adlı çöl yosunu, Antarktika'dan Mojave Çölü'ne kadar çeşitli ortamlarda hayatta kalabiliyor. Araştırmacılar yeni çalışmada bu bitkinin -196 dereceye ve yüksek seviyelerde gama radyasyonuna da dayanabildiğini gösterdi. 

Ekip, yosunları önce -80 derecede 5 yıla kadar, daha sonra da -196 derecede 30 güne kadar tuttu. Donan bitkiler çözündükten sonra eski hallerine geri dönmeyi başardı. Araştırmacılar dondurulmadan önce kurutulan bitkilerin daha hızlı kendine geldiğini kaydetti. 

Çöl yosununun çoğu bitkiyi öldürecek seviyedeki gama radyasyonunda hayatta kaldığı, hatta 500 Gy'de daha iyi geliştiği görüldü. 50 Gy'lik gama radyasyonu, insanları öldürebilecek etkiye sahip. 

Ardından Çin Bilimler Akademisi Gezegen Atmosferleri Simülasyon Tesisi'nden yararlanan bilim insanları Mars'taki basınç, sıcaklık ve ultraviyole radyasyona sahip bir ortamda yosunları test etti. Bir hafta boyunca bu ortamda hayatta kalan bitkiler, simülasyondan çıkarıldıktan sonra eski hallerine geri döndü. 

Araştırmacılar makalede şöyle yazıyor:

Geleceğe bakacak olursak, bu umut verici yosunun Mars'a veya Ay'a götürülerek uzaydaki bitki kolonizasyonu ve büyümesi ihtimalinin daha fazla test edilebileceğini umuyoruz.

Florida Üniversitesi'nden yosun uzmanı Prof. Stuart McDaniel, yer almadığı çalışmanın önem arz ettiğini belirterek şöyle ekliyor:

Karasal bitkilerin yetiştirilmesi uzun vadeli uzay görevlerinin önemli bir parçası çünkü bitkiler karbondioksit ve suyu verimli bir şekilde oksijen ve karbonhidratlara, yani insanların hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu hava ve gıdaya dönüştürüyor. Çöl yosunu yenilebilir değil fakat uzayda başka önemli hizmetler sunabilir.

Öte yandan çalışmanın bazı sınırlılıkları var. Prof. McDaniel ve diğer uzmanlar, yosunların Mars toprağında yetişip yetişmeyeceğinin bilinmediğini vurguluyor. Uzmanlar ayrıca bitkinin önemli bir oksijen kaynağı olup olmayacağı sorusunun da cevapsız kaldığını söylüyor. 

Villanova Üniversitesi'nden Prof. Edward Guinan, yosunların Mars'ta yetişmek için suya ihtiyaç duyacağını söylese de çalışmanın etkileyici olduğunu da belirtiyor. "Önümüzde uzun bir yol var" diyen Prof. Guinan şöyle ekliyor:

Ancak bu mütevazı çöl yosunu, gelecekte Mars'ın küçük bölümlerini insanlığın yaşayabileceği bir hale getirme umudu veriyor.

Independent Türkçe, Science Daily, Guardian, The Innovation