Karbonu betona hapsetmede çığır açacak yöntem

Dayanıklılıktan ödün vermiyor

 Araştırmacılar karbon eklenmiş su çözeltisi kullanarak, karbondioksiti depolamanın yeni bir yolunu keşfetti (Alessandro Rotta Loria/Northwestern University)
Araştırmacılar karbon eklenmiş su çözeltisi kullanarak, karbondioksiti depolamanın yeni bir yolunu keşfetti (Alessandro Rotta Loria/Northwestern University)
TT

Karbonu betona hapsetmede çığır açacak yöntem

 Araştırmacılar karbon eklenmiş su çözeltisi kullanarak, karbondioksiti depolamanın yeni bir yolunu keşfetti (Alessandro Rotta Loria/Northwestern University)
Araştırmacılar karbon eklenmiş su çözeltisi kullanarak, karbondioksiti depolamanın yeni bir yolunu keşfetti (Alessandro Rotta Loria/Northwestern University)

Bilim insanları betonun üretim sırasında yüksek miktarda karbon depolamasını sağlayan bir yöntem geliştirdi. Yeni yaklaşım, betonun dayanıklılığından ödün vermemesiyle öne çıkıyor. 

Küresel çapta insan kaynaklı sera gazı salımlarının üçüncü en büyük sebebi olan betonun karbon depolamada kullanılması 1970'lerden beri öneriliyor. Fakat son yıllarda popülarite kazanan bu çevreci yaklaşımın bazı sınırlamaları var. 

Beton; su, çimento ve agrega denen kum ve çakılların birleştirilmesiyle üretiliyor. Bu süreçte beton, karbondioksitin bir kısmını emse de daha büyük bir bölümü salınıyor. 

Karbon depolamadaki mevcut yöntemlerin birinde katı haldeki betona karbondioksit enjekte ediliyor. Diğer teknikteyse su, çimento ve agrega karışımına karbondioksit gazı ekleniyor.

Fakat bu iki yaklaşımda hem düşük miktarlarda karbondioksit hapsediliyor hem de beton daha dayanıksız hale geliyor. 

ABD'deki Northwestern Üniversitesi'nden araştırmacılar, yeni bir yöntemle beton üretiminde enjekte edilen karbondioksitin neredeyse yarısının depolanmasını sağladı. 

Communications Materials adlı hakemli dergide çarşamba günü yayımlanan araştırmayı yürüten ekip, karbondioksit gazını az miktarda çimentoyla karıştırılmış suya enjekte etti. Bu karışımın çimentonun geri kalanı ve agregayla birleşmesi sonucu beton, üretilirken karbonu emmeyi başardı. 

Yapılan testlerde beton, üretiminde kullanılan karbondioksitin yüzde 45'ini yakalayıp sakladı. Araştırmacılar ayrıca bu şekilde yapılan betonun gücünün, normal betonlara yakın olduğunu gözlemledi. 

Çalışmaya liderlik eden Alessandro Rotta Loria, "Deneylerimize bakarak dayanıklılığın aslında daha da yüksek olabileceğini gösteriyoruz" diyor:

Daha fazla test yapmamız gerekiyor fakat en azından dayanıklılıktan ödün vermediğini söyleyebiliriz.

Rotta Loria, bu şekilde üretilen inşaat malzemesinin kolonlardan döşemelere kadar betonun olduğu her yerde kullanılabileceğini söylüyor. 

"Artık elimizde, beton üretimi sonucunda ortaya çıkan karbondioksitin bir kısmını aynı malzemede yeniden kullanabilen yeni bir yöntemimiz var" diyen Rotta Loria şöyle ekliyor: 

Ve çözümümüz teknolojik açıdan o kadar basit ki, bunun sektörde uygulanması nispeten kolay olacaktır.

Independent Türkçe, IFL Science, Phys.org, Communications Materials



Dinozorların neslinin tükenmesi üzümlerin dünyaya yayılmasını sağlamış

(AFP)
(AFP)
TT

Dinozorların neslinin tükenmesi üzümlerin dünyaya yayılmasını sağlamış

(AFP)
(AFP)

Vishwam Sankaran Bilim ve Teknoloji Muhabiri 

Bilim insanlarının yeni bir araştırmada keşfettiği en eski üzüm fosili, dinozorların neslinin tükenmesinin meyve ve bağlantılı türlerin dünyada yayılmasının önünü açtığını ortaya çıkardı.

Nature Plants dergisinde yayımlanan çalışma Kolombiya, Panama ve Peru'da 60 ila 19 milyon yıllık fosilleşmiş üzüm tohumları buldu.

Chicago's Field Müzesi'nden araştırmacılar, bu tohumlardan birinin üzüm familyası türünün batı yarımküredeki en eski örneklerinden olduğunu söylüyor.

Müze küratörlerinden Fabiany Herrera yaptığı açıklamada, "Bu keşif önemli çünkü dinozorların soyunun tükenmesiyle üzümlerin gerçekten dünyaya yayılmaya başladığını gösteriyor" dedi.

Bulgular dinozorları öldüren ve kitlesel yok oluşa sebep olan olayın yalnızca gezegendeki hayvanları değil bitkileri de epey etkilediğini gösteriyor.

Dr. Herrera "Hep hayvanları, dinozorları düşünüyoruz çünkü en çok etkilenenler onlardı fakat yok oluş bitkiler üzerinde de büyük bir iz bıraktı. Orman kendisini bitkilerin yapısını değiştirecek şekilde yeniledi" dedi.

Nesli tükenmiş bitkileri anlamak zor olabiliyor çünkü meyveler gibi yumuşak dokular çok nadiren fosil olarak korunuyor ama tohumlar fosilleşerek eski türlerin sırlarını açığa çıkarabiliyor.

Araştırmacılar bilinen en eski üzüm tohumu fosilinin izini Hindistan'da yaklaşık 66 milyon yıl önce devasa bir asteroitin Dünya'ya çarpıp kitlesel bir yok oluşu tetikleyerek gezegendeki yaşamın gidişatını değiştirdiği zamana kadar sürebiliyor.

Dinozorların yok olmasının ormanların değişiminde etkisi olduğunu düşünüyorlar.

Pek çok dinozor kocaman olduğu için muhtemelen ağaçları devirerek ormanların günümüzdeki gibi daha açık olmalarını sağladılar.

Bu araştırma büyük dinozorların ortadan kalkmasıyla Güney Afrika'dakiler gibi bazı tropikal ormanların kalabalıklaştığını öne sürüyor.

Bu, ormanların orman altı ve kapalılıklara sahip ağaç katmanları oluşturmasına yol açtı.  

Dr. Herrera "Fosil kaydında bu zamanlarda üzüm gibi sarmaşıklarla ağaçlara tırmanan bitkileri daha fazla görmeye başlıyoruz" dedi.

Dinozorların yok oluşu üzüm tohumlarının dağılmasına yardımcı olacak kuşların ve memelilerin de çeşitlenmesini sağladı.

Görsel kaldırıldı.Fosil ve fosilin bilgisayarlı tomografiyle yeniden oluşturulmuş hali (Fabiany Herrera)


Bu son bulgulara, Dr. Herrera'nın 2022'de Kolombiya'da And Dağları'ndaki saha çalışmasında keşfettiği üzüm fosili sayesinde ulaşıldı.

Fosil 60 milyon yıllık bir kayanın içindeydi, böylelikle hem Güney Amerika'daki ilk üzüm fosili hem de dünyadaki en eski üzüm fosillerinden biri.

Araştırmacılar ilk aşamada tohumu şekli, boyutu ve diğer biçimsel özellikleri yoluyla saptayabildi.

Sonrasında bilgisayarlı tomografi taramalarıyla iç yapısı görüntülenerek tohumun tespiti tamamlandı.

Dr. Herrera "Fosil kaydı bize üzümlerin çok dayanıklı bir takım olduğunu gösteriyor. Orta ve Güney Amerika bölgesinde çok kez nesli tükenme sürecinden geçmelerine rağmen dünyanın farklı bölgelerine de uyum sağlamayı ve hayatta kalmayı başardılar" dedi.

Independent Türkçe