Mecdel Şems saldırısı İsrail'in kuzey cephesi planlarını bozdu mu?

İsrail güvenlik birimleri, roket saldırısından sonraki 24 saat boyunca nasıl bir misillemede bulunacaklarına karar vermeye çalıştı

Mecdel Şems saldırısı kuzey cephesi sorununu İsrailli karar alıcıların gündeminin üst sıralarına taşıdı (AFP)
Mecdel Şems saldırısı kuzey cephesi sorununu İsrailli karar alıcıların gündeminin üst sıralarına taşıdı (AFP)
TT

Mecdel Şems saldırısı İsrail'in kuzey cephesi planlarını bozdu mu?

Mecdel Şems saldırısı kuzey cephesi sorununu İsrailli karar alıcıların gündeminin üst sıralarına taşıdı (AFP)
Mecdel Şems saldırısı kuzey cephesi sorununu İsrailli karar alıcıların gündeminin üst sıralarına taşıdı (AFP)

Emel Şehade

Golan Tepeleri’ndeki Mecdel Şems beldesine isabet eden ve aralarında gençlerin ve çocukların olduğu 12 kişinin ölümüne, en az 30 kişinin de yaralanmasına neden olan roket saldırısının ardından İsrail'de Lübnan'a yönelik yaklaşan askeri hamleye ilişkin görüşler çeşitlilik gösterdi. Bu görüşler, saldırıları geniş çaplı bir savaşa dönüştürmeden sert bir karşılık vermekle Hizbullah hedeflerine karşı ordunun daha önce gerçekleştirmediği büyüklükte saldırılar düzenlemesi arasında değişiyordu. Hizbullah liderlerine yönelik suikastlar sonuç vermediği için bazıları bu konuda hüküm vermekten kaçınırken Hizbullah, İsrail'in askeri ve stratejik hedeflerine yönelik roket ve insansız hava aracı (İHA) saldırılarını yoğunlaştırmaya devam etti.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Mecdel Şems saldırısı, yaklaşık 10 aydır devam eden gerginlik boyunca bu bölgeyi çatışmalardan uzak tutan ve Gazze Şeridi’ndeki savaş ile İsrailli rehinelerin kurtarılmasına odaklanan karar alıcıların gündeminde kuzey cephesi dosyasını en üst sıraya taşıdı. Gerilimin başlamasından bu yana kuzeyde gerçekleşen en büyük ve en tehlikeli olarak değerlendirilen bu olayın sonuçları, bölgenin yerel yetkilileri ve sakinleri tarafından ‘ihmal edilmiş’ olarak nitelendirilen kuzey cephesi hakkında karar verilmesini gerektirdi.

İsrailli aşırı sağcı sesler, roketli saldırının gerçekleşmesinden sonraki 24 saat boyunca, Lübnan’a derhal savaş açılması ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in istediği gibi Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın öldürülmesi çağrısında bulunurken, güvenlik güçleri ve Kuzey Komutanlığı bombardımana verilecek yanıta karar vermek için hummalı bir çalışmaya girişti.

İsrail hükümetinin çoğu bakanı, muhalefet üyeleri ve parti liderleri pazar sabahından itibaren, çocuk-genç 12 kişinin cenaze törenlerine katılmak üzere Golan Tepeleri’ne giderken, Güvenlik Bakanı Yoav Gallant, Mecdel Şems Belediye Başkanı ile birlikte saldırının gerçekleştiği futbol sahasını ziyaret etti. Gallant, burada yaptığı açıklamada saldırıya karşı misillemenin Hizbullah’ın beklediğinden daha sert olacağını söyledi. İsrail Genelkurmay Başkanı Hertzi Halevi de olay yerine gelerek tüm kuzey sakinlerine, ordunun onları evlerine geri getirmek için güvenliği sağlama sözü verdiği mesajını iletti.

Cenaze törenine katılan bazı bakanlar, Lübnan'a sert bir karşılık verilmesi ve Hizbullah genel sekreterinin hedef alınması çağrısında bulunurken bölge sakinlerinin çoğu, çocuklarının ölümünden ‘savaşı sürdürme konusunda uzlaşmaz bir politika sürdüren ve kuzeye ikinci sınıf bölge muamelesi yapan’ Binyamin Netanyahu hükümetini sorumlu tuttu.

Cenaze törenlerine katılmak üzere bölgeye gelen Maliye Bakanı Smotrich, ‘çocukların kanı üzerinde dans eden bir katil’ denilerek Mecdel Şems’ten derhal kovulmasını isteyen gençlerin saldırısına uğradıktan sonra hızla alandan ayrıldı. Ölenlerin yakınları, Smotrich Mecdel Şems’ten ayrılırken İsrailli gazetecilere onun savaşın sürmesinden sorumlu olduğunu söylediler.

Mecdel Şems'in Suriyeli sakinleri, işgal altındaki bu bölgede barınacak bir yerleri olmadığı ve özellikle açık bir alan olan futbol sahasından uzaklaşmalarını sağlayacak sirenlerin bulunmaması nedeniyle roketin düşmesi herkesi şoke ettiğinden kendilerine yönelik ihmalden duydukları öfkeyi ifade ettiler.

Saldırıların kapsamı genişleyebilir

Planlanandan üç saat önce Tel Aviv'e varmak üzere Washington'dan ayrılan Netanyahu, Gallant, Halevi ve güvenlik servislerinin başkanlarıyla bir istişare toplantısı yaptı. Toplantıda Lübnan devletinin altyapısının hedef alınması da dâhil olmak üzere ordunun askeri operasyona ilişkin önerileri ele alındı.

Yetkililere göre siyasiler, saldırıların Beyrut'a ulaşabileceği ihtimalini göz ardı etmeden, ancak bunu topyekûn bir savaşa dönüştürmeden, Lübnan'a güneyde benzeri görülmemiş sertlikte bir karşılık verilmesini destekliyor.

İsrail ordusunun sadece silah ve savunma sistemlerinin yetersizliği açısından değil, aynı zamanda iç cepheyi koruma açısından da Lübnan'a karşı tam ölçekli bir savaş veremeyeceğine işaret eden birkaç raporun ardından ortaya çıkan bu eğilim çoğunluğun desteğini aldı.

İsrail Askeri İstihbarat Dairesi (AMAN) eski Başkanı Amos Yadlin, ABD'nin desteği ve Washington'ın göndermeyi reddettiği silah sevkiyatının garanti altına alınmadan Lübnan'da geniş çaplı bir savaşa karşı uyardı. Yadlin, misillemenin Hizbullah hedefleriyle sınırlı kalmayıp geniş çaplı ve sert olmasının en iyisi olacağını düşünüyor.

Uzmanlara ve yetkililere göre Netanyahu ile Gallant arasındaki ilişkinin kötü olması ve İsrail Başbakanı’nın yakında Gallant'ı görevden alması tahminleri çerçevesinde hükümetin iç durumu da savaşın geniş çaplı bir savaşa dönüşmemesi yönünde baskı yapıyor. Öte yandan Likud Partisi’nin bakanları ve üyeleri ile aşırı sağcı koalisyon hükümetinin bakanları ve üyeleri arasında çok sayıda yetkili isim, Lübnan'a yönelik savaşın esir takası anlaşmasının Gazze Şeridi’ndeki savaşın sona ermesinden sonraya ertelenmesi olasılığı konusunda uyardı.

İçerideki gerilim Mecdel Şem saldırısına verilecek karşılığın niteliğine de yansıdı. Netanyahu saldırıdan bir saat sonra Washington'dan Zoom üzerinden Gallant ve Halevi ile görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmelerde, Hizbullah'a savaş kurallarını değiştirmenin bedelini ödetecek bir misilleme yapılmasının yanı sıra savaşı durduracak ve geniş çaplı bir savaşa dönüşmesini önleyecek bir sınır noktasının belirlenmesi gerektiği konuşuldu.

Bir uzlaşı söz konusu mu?

Genelkurmay Başkanı Halevi'nin Kuzey Komutanlığı'nda gerçekleştirdiği bir değerlendirme toplantısında, toplantı öncesinde İsrailli bakanların ve milletvekillerinin Lübnan'a savaş açmaktan Hasan Nasrallah'a suikast düzenlemeye ve ordunun Hizbullah'a Beyrut'a kadar uzanan hedefleri de kapsayacak şekilde sert bir karşılık verilmesi arasında değişen tehditleri ele alındı. Mecdel Şems saldırısına yanıt olarak Lübnan'da bazı savaş planları onaylanan toplantıda bu planlar, kara harekatının olmadığı ve savaşın bölgesel bir savaşa dönüşmemesini sağlayacak güçlü bir karşılık verilmesi gerektiğine ikna olan siyasetçiler düzeyinde bir karara dönüştürüldü.

Hizbullah liderlerine yönelik suikastlarda taktiksel başarılar elde edildiği, ancak stratejik bir dönüm noktası oluşturmadığı belirtilen toplantıda, Hizbullah'ın suikastlara yüzlerce roket ve İHA ile karşılık vermesinin hatta İsrail için yeni bir meydan okuma ve tehlike oluşturan Kariş Doğalgaz Platformu’nu hedef alacak kadar ileri gitmesinin ardından, liderlere yönelik suikastların İsrail'e yardımcı olmadığı ve kazanım sağlamadığı sonucuna varıldı.

İsrailli askeri analist Yossi Yehoshua, Mecdel Şems saldırısına sert bir karşılık verilmesi çağrısının geniş kapsamlı bir savaşa yol açmayacağını düşünüyor. Yehoshua’ya göre Mecdel Şems saldırısı askeri bir operasyona meşruiyet kazandırıyor ve bu operasyonun uygulanması için sağlam, koordineli ve hızlı bir medya hamlesi gerekiyor. Şimdiye kadar böyle bir hamlenin gelmediğini söyleyen Yehoshua, “Başbakan ve Savunma Bakanı arasında bozulan ilişkiler çerçevesinde bu hamle gerçekleşmeyebilir” yorumunda bulundu.

Öte yandan güvenlik uzmanlarına göre Netanyahu hükümetinin bir stratejisinin olmaması, güneyde Hamas ile esir takası ve ateşkes anlaşmasına varılamaması da kuzeyle ilgili alınacak kararları zorlaştırabilecek ve bölgeyi diken üstünde durmak zorunda bırakabilecek nedenler.

İsrail Bakanlar Kurulu, Mecdel Şems saldırısına misillemede bulunmak üzere askeri ve güvenlik kurumlarıyla istişarelerde bulunurken Lübnan'a yönelik geniş çaplı bir savaşın İsrail'e zararının faydasından çok daha büyük olacağı uyarısında bulunan bir rapor yayınlandı.

İsrail ordusunun Gazze Şeridi’nde karşılaştığı tünellere ve Gazze Şeridi'ne girmeden önce bu tünellerin ayrıntılarını bilememesine, hatta dokuz aylık savaşın ardından tünellerin yüzde 30'undan fazlasına ulaşamamasına değinilen raporda, ordunun Hizbullah'ın yer üstündeki hedeflerine saldırdığı, dolayısıyla bu hedeflerle ilgili tüm ayrıntıları bildiği ve elinde tuttuğu, ancak yer altındakileri bilmediği ve bu nedenle Lübnan'a karadan girmenin İsrail'e büyük kayıplar verdireceği belirtildi.

İsrailli askerleri isimlere göre İsrail'in savunma sistemleri Hizbullah'ın İHA’ları ve füzeleriyle baş edemiyor. Bu da başlı başına bir zafiyet olarak görülüyor.

Diğer taraftan İsrail donanması, Hayfa Körfezi'ne yakın konumu nedeniyle en stratejik bölge olan Hayfa Limanı’nda, limanın Hizbullah tarafından hedef alınma ihtimaline karşı hazırlıklara başladı. Donanma, Hava Kuvvetleri ile koordineli iki çıkarma gemisini limana konuşlandırdı.

Hayfa Limanı’nın hedef alınması ve felce uğratılması korkusu, orduyu Lübnan ile bir savaş durumunda alternatif olarak güneydeki Aşdod Limanı’nı hazırlamaya itti. Hayfa, çok sayıda önemli stratejik hedefi barındırması nedeniyle yoğun saldırılara karşı en savunmasız şehir olabilir.



İran Cumhurbaşkanı: Hasar gören nükleer tesislerimizi yeniden inşa edeceğiz

İran Atom Enerjisi Örgütü'nün yayınladığı, Pezeşkiyan'ın dün bir nükleer laboratuvara yaptığı ziyaretten
İran Atom Enerjisi Örgütü'nün yayınladığı, Pezeşkiyan'ın dün bir nükleer laboratuvara yaptığı ziyaretten
TT

İran Cumhurbaşkanı: Hasar gören nükleer tesislerimizi yeniden inşa edeceğiz

İran Atom Enerjisi Örgütü'nün yayınladığı, Pezeşkiyan'ın dün bir nükleer laboratuvara yaptığı ziyaretten
İran Atom Enerjisi Örgütü'nün yayınladığı, Pezeşkiyan'ın dün bir nükleer laboratuvara yaptığı ziyaretten

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, ülkesinin haziran ayındaki Amerikan-İsrail saldırıları sonucu zarar gören nükleer tesislerini yeniden inşa edeceğini söyledi. Ancak Tahran'ın nükleer silah üretmeye çalıştığı iddialarını yalanladı.

Pezeşkiyan'ın açıklamaları, Tahran'ın nükleer programını ihtiyaçlarına uygun olarak "istikrarlı bir şekilde" sürdüreceğini vurguladığı İran Atom Enerjisi Kurumu'na yaptığı ziyaret sırasında geldi. Hükümet sözcüsü Fatma Muhacerani mesajlar aldığını ve müzakerelerin detaylarının zamanı geldiğinde açıklanacağını duyurdu.

Bu arada, Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Laricani, Washington’un baskısına karşı "ulusal bir direniş" oluşturulması çağrısında bulunarak, "düşmanın taleplerinin sınırsız" olduğunu ve "koşulsuz tavizlerle durdurulamayacağını" ifade etti.


Trump: ABD ordusu Nijerya'ya asker konuşlandırabilir veya hava saldırıları düzenleyebilir

Boko Haram'a karşı düzenlenen operasyon sırasında Nijerya askerleri (Arşiv- Yerel basın)
Boko Haram'a karşı düzenlenen operasyon sırasında Nijerya askerleri (Arşiv- Yerel basın)
TT

Trump: ABD ordusu Nijerya'ya asker konuşlandırabilir veya hava saldırıları düzenleyebilir

Boko Haram'a karşı düzenlenen operasyon sırasında Nijerya askerleri (Arşiv- Yerel basın)
Boko Haram'a karşı düzenlenen operasyon sırasında Nijerya askerleri (Arşiv- Yerel basın)

ABD Başkanı Donald Trump dün yaptığı açıklamada, ABD ordusunun Afrika ülkesindeki Hristiyanlara yönelik toplu katliamı durdurmak için Nijerya'ya asker konuşlandırabileceğini veya hava saldırıları düzenleyebileceğini söyledi.

Nijerya'ya kara birlikleri konuşlandırmayı mı yoksa hava saldırıları düzenlemeyi mi düşündüğü sorulduğunda Trump, "Olabilir. Yani, belki başka şeyler de olabilir. Birçok şey hayal ediyorum. Nijerya'da rekor sayıda Hristiyan öldürüyorlar... Çok büyük sayılarda Hristiyan öldürüyorlar. Buna izin vermeyeceğiz" dedi.

Nijerya, Batı Afrika ülkesinde Hristiyanlara yönelik kötü muamele nedeniyle ABD Başkanı'nın askeri müdahale tehditlerine yanıt olarak, toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi koşuluyla terörist militanlarla mücadelede ABD'nin yardımını memnuniyetle karşılayacağını açıkladı.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre Nijerya Devlet Başkanı Bola Tinubu'nun danışmanlarından Daniel Bwala, verdiği demeçte, "Toprak bütünlüğümüze saygı duyduğu sürece Amerikan yardımını memnuniyetle karşılıyoruz," dedi. Trump'ın Nijerya'yı "utanç verici" bir ülke olarak nitelendirmesine rağmen Bwala, iki ülke arasındaki gerginliği küçümsemeye çalıştı. "Donald Trump'ın Nijerya hakkında iyi düşündüğünü bildiğimiz için meseleleri ciddiye almıyoruz. Eminim ki bu iki lider bir araya gelip masaya oturduğunda, terörle mücadele konusundaki ortak kararlılığımızda daha iyi sonuçlar elde edeceğiz" ifadelerini kullandı.


Nijerya'da gerçekten mezhepçi şiddet var mı?

Nijerya ordusu ormanlarda teröristlerin peşine düştü (yerel basın)
Nijerya ordusu ormanlarda teröristlerin peşine düştü (yerel basın)
TT

Nijerya'da gerçekten mezhepçi şiddet var mı?

Nijerya ordusu ormanlarda teröristlerin peşine düştü (yerel basın)
Nijerya ordusu ormanlarda teröristlerin peşine düştü (yerel basın)

ABD Başkanı Donald Trump'ın, Hıristiyanları mezhep çatışmalarından korumak bahanesiyle Nijerya'ya askeri müdahale tehdidinde bulunması, Batı Afrika’daki bu ülkenin 15 yılı aşkın süredir artan terör sorunuyla boğuştuğu göz önüne alındığında, ülkedeki güvenlik durumunun gerçekliği ve Hıristiyanların gerçekten zulüm görüp görmediği konusunda soru işaretleri yarattı.

Trump cumartesi günü sosyal medya platformu Truth Social'da yaptığı bir paylaşımda şunları yazdı:

“Nijerya hükümeti Hıristiyanların öldürülmesine izin vermeye devam ederse ABD, Nijerya'ya tüm yardımları derhal durdurabilir ve bu korkunç zulmü işleyen İslamcı teröristleri ortadan kaldırmak için ağır silahlarla bu ülkeye girebilir.”

6y5
Lagos’un dış mahallelerindeki sakinler, bölgelerinde meydana gelen terör olayının ardından (Getty)

Nijerya dün ABD'nin tehdidini reddederek yanıt verdi. Nijerya Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, ABD'nin Nijerya’da Hıristiyanlara zulüm yapıldığı iddialarına dayanarak ülke içinde tek taraflı olarak herhangi bir askeri operasyon gerçekleştiremeyeceğini söyledi.

Nijerya Cumhurbaşkanı Bola Tinubu'nun Sözcüsü Daniel Bwala, Associated Press'e (AP) yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'ın askeri tehdidinin yanıltıcı haberlere dayandığını belirterek “Bu, Trump'ın insanları masaya oturup görüşmelere başlamaya zorlamak için güç kullanma yaklaşımının bir parçası gibi görünüyor” dedi.

Nijerya Cumhurbaşkanı Bola Ahmed Tinubu cumartesi günü yaptığı açıklamada, “Nijerya'yı dini açıdan hoşgörüsüz olarak tanımlamak ulusal gerçekliğimize aykırı” dedi. Nijerya Cumhurbaşkanlığı tarafından dün yapılan başka bir açıklamada ise ABD’nin ‘terörle mücadele’ konusunda sağladığı yardımı memnuniyetle karşıladığını duyurdu.

Afrika meseleleri üzerine araştırma yapan Nijeryalı araştırmacı Snoussi Hamid, ‘ABD’nin Nijerya'daki din kökenli şiddet olaylarına ilişkin iddiaları’ karşısında şaşkınlığını dile getirdi. ABD’nin Nijerya’nın komşu Nijer’de yaşanan ve Nijerya’yı da etkileyen olayların, yaklaşık 15 yıl önce başlayan çok uluslu terörist grupların saldırıları olduğunu ve kurbanların çoğunun Müslüman ve Hıristiyan siviller olduğunu göz ardı ettiğini söyleyen Hamid, “Tarım arazileri veya anlaşmazlıklar üzerine diğer çatışmalar da var, ancak bazı insanlar bunları mezhepsel olaylar olarak öne çıkarıyor” ifadelerini kullandı. Nijerya'nın ‘federal bir devlet olduğunu, yani her bölgenin kendi kendini yönettiğini ve Hıristiyanların, devlet başkanının da ait olduğu güney bölgesinde nüfusun çoğunluğunu oluşturduğunu’ belirtti.

xscdfgt
Nijerya Hava Kuvvetleri'nin yaklaşık iki ay önce terörle mücadele kapsamında düzenlediği tatbikatlardan bir kare (Nijerya Ordusu)

Hamid, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, Trump'ın açıklamalarının Nijerya'daki Hristiyanları Nijerya vatandaşları değil, ABD vatandaşlarıymış gibi ele aldığını, bunun Nijerya'nın egemenliğini ihlal ettiğini ve bu bahaneyle ülkenin iç işlerine müdahale etme ve egemenliğini ihlal etme niyetini yansıttığını söyledi. Nijeryalı araştırmacı ülkesinin Afrika'nın en büyük petrol üreticilerinden biri olarak ekonomik önemine dikkati çekti.

Afrika meseleleri araştırmacısı Hamid’e göre Boko Haram ve DEAŞ önderliğinde birçok terör örgütü Nijerya'ya, özellikle kuzey eyaletlerine ve hatta Nijer ve Çad'a sızıyor.

Nijerya tarafından dün yapılan açıklamada ‘terörle mücadele’ sınırları içinde kalması şartıyla ABD'nin yardımı memnuniyetle karşılandı. Reuters'a göre Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Daniel Bwala, “ABD'nin, topraklarımızın bütünlüğünü tanıdığı sürece yardımını memnuniyetle karşılıyoruz” dedi. Bwala, Cumhurbaşkanı Tinubu ve Başkan Trump, bir araya gelip görüşmeye başladığında, terörle mücadele konusundaki ortak kararlılığımızdan daha iyi sonuçlar alınacağını belirtti.

Trump, ABD’nin cuma günü Nijerya'yı ‘özel endişe duyulan ülkeler’ listesine yeniden eklemesinden bir gün sonra Nijerya’yı tehdit ederken bu liste, Washington’ın dini özgürlüklerin ihlaline karıştığını sınıflandırdığı ülkeleri içeriyor. Çin, Myanmar, Kuzey Kore, Rusya ve Pakistan gibi ülkeleri kapsıyor.

ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu (USCIRF) geçtiğimiz nisan ayında yayınlanan raporunda, ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu, “Nijeryalı Hristiyanlar sistematik, sürekli ve ağır inanç özgürlüğü ihlallerine maruz kalıyor” diyerek Nijerya'nın bu listeye eklenmesini tavsiye etti. ABD, 2020 yılında Nijerya'yı bu listeye eklemiş, ancak ertesi yıl listeden çıkarmıştı.

Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü'nden Nijeryalı araştırmacı Taiwo Hassan Adebayo, ülkesinin terörle mücadeleye yönelik resmi politikalarının başarısızlığını eleştirdi. Bu başarısızlığın ABD’nin tehdidine yol açtığını söyleyen Adebayo, terörün ülkede hem Müslümanları hem de Hıristiyanları etkilediğini belirtti. Adebayo, pazar günü Facebook sayfasında, Trump'ın Nijerya'ya yönelik eleştirilerinin boşuna olmadığını, ancak Nijerya'daki ardışık yönetimlerin vatandaşları korumadaki başarısızlığının ve Müslümanları ve Hıristiyanları, erkekleri ve kadınları her yerde etkileyen devam eden toplu katliamlar karşısında gerçek liderlik gösterememesinin doğrudan bir sonucu olduğunu söyledi.

ABD Kongresi üyeleri, sivil toplum kuruluşları gibi, Nijerya'da Hıristiyanlara yönelik mezhepçi şiddete ilişkin iddiaları destekledi. Nijerya'daki Hristiyanlara yönelik mezhepçi şiddeti izleyen ve Hristiyanların çoğunlukta olduğu güneyde bulunan Uluslararası Sivil Özgürlükler Örgütleri Ağı’nın (INCLO) geçtiğimiz ağustos ayında yayınladığı bir rapora göre 2025 yılında her gün yaklaşık 32 Nijeryalı Hristiyanın öldürüldüğü tahmin ediliyor.

Nijeryalı araştırmacı, silahlı ve terörist grupların, çetelerin, aşırılıkçıların ve diğer suçluların Nijerya'da masum vatandaşlara karşı katliamlar gerçekleştirdiğini ve hükümetin genellikle sessiz kaldığını veya yumuşak açıklamalar yaptığını söyleyerek bu iddiaları yalanlıyor. Bu ihlallerin sadece Hıristiyanlarla sınırlı olmadığını, ancak Orta Kuşak bölgesinde başlıca kurbanların Hıristiyanlar olduğunu belirtti. Buradaki motivasyonun mutlaka dini olmadığını ifade eden Adebayo aynı zamanda Müslümanlar, tüccarlar, çocuklar ve kadınların da katledildiğinin altını çizdi.

Aynı noktaya, ABD merkezli Silahlı Çatışma Konumu ve Olay Verileri Projesi (ACLED) Afrika meseleleri uzmanı olan Lad Serwat da değindi. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan Serwat, “Nijerya'da cihatçı gruplar tarafından işlenen şiddet eylemleri ayrım gözetmiyor” dedi. ACLED’in verileri, Müslüman kurbanların bazen Hıristiyan kurbanlardan daha fazla olduğunu gösterdi. 2009 yılından bu yana, Müslümanlar ve Hıristiyanlar dahil olmak üzere 52 bin 915 sivil, hedefli siyasi suikastlarda öldürüldü. Veriler, 2020 ile 2025 yılları arasında Hristiyanları hedef alan en az 389 şiddet olayı yaşandığını ve bu olaylarda en az 318 kişinin öldüğünü gösteriyor. AFP’ye göre aynı dönemde Müslümanları hedef alan 197 saldırı yaşandı ve bu saldırılarda en az 418 kişi öldü.

Sudanlı Afrika meseleleri araştırmacısı Muhammed Turshin ise iki ülke arasındaki gerginlikler göz önüne alındığında, ABD'nin ‘mezhepçilik’ kartını oynama tehdidinin Nijerya hükümetine baskı yapma girişimi olduğunu düşünüyor.

Turshin, Şarku’l Avsat’a yaptğı değerlendirmede Nijerya-ABD ilişkilerinin eski Cumhurbaşkanı Muhammadu Buhari döneminden beri istikrarsız olduğunu, ABD'nin ona terörle mücadele için gerekli askeri teçhizatı sağlamayı reddettiğini söyledi. Nijerya'nın önceki ve mevcut hükümetlerinin silah anlaşmaları için Çin ve Rusya'ya yönelmesinin ABD'yi öfkelendirdiğini ve ilişkilerin daha da kötüleştiğini belirten Turshin, “ABD şimdi bu tehditlerle Nijerya'ya baskı uygulamaya çalışıyor” diye ekledi.