Pakistan ve Afganistan uçurumun kenarında

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin üçüncü yıldönümünde İslamabad sahneyi nasıl görüyor?

Bannu'da ordu karargahına düzenlenen intihar saldırısının ardından protestocular barış çağrısında bulundu, 26 Temmuz 2024
Bannu'da ordu karargahına düzenlenen intihar saldırısının ardından protestocular barış çağrısında bulundu, 26 Temmuz 2024
TT

Pakistan ve Afganistan uçurumun kenarında

Bannu'da ordu karargahına düzenlenen intihar saldırısının ardından protestocular barış çağrısında bulundu, 26 Temmuz 2024
Bannu'da ordu karargahına düzenlenen intihar saldırısının ardından protestocular barış çağrısında bulundu, 26 Temmuz 2024

Kaswar Klasra

ABD'nin 2021 yılında Afganistan’dan kaotik bir şekilde çekilmesinin ardından Taliban’ın ülkenin kontrolünü yeniden ele geçirdi. ABD Başkan Joe Biden, Afganistan’da Taliban iktidarının başlamasının üzerinden bir yıldan az bir süre geçmişken, bir zamanlar Usame bin Ladin'in sığınağı olan ülkenin ‘bir daha asla teröristler için güvenli bir sığınak olmayacağı’ konusunda dünyaya güvence verdi. Ancak gerçekler, Biden'ın verdiği güvencenin garanti olmadığını açıkça ortaya koydu.

Kabil'deki Taliban yönetimi, ABD'nin çekilmesinin üçüncü yıldönümünü kutlamaya hazırlanırken Afganistan bağlantılı uluslararası terör tehditlerindeki artış, hükümetleri bir zamanlar 11 Eylül 2001 saldırılarının arkasındaki beyinlere ev sahipliği yapan ülkenin yeniden küresel emelleri olan militan grupların yuvası haline gelmesinden endişeleniyorlar.

Aralarında Pakistan Talibanı'nı (Tehrik-i-Taliban Pakistan/TTP) ve DEAŞ’ın da bulunduğu terörist gruplar Afganistan'da kendilerine sığınak bulmuş durumdalar ve kontrol alanlarını genişletmeye çalışıyorlar.

Batılı yetkililer, TTP ve Taliban'ın Ortadoğulu baş düşmanı olan radikal grubun Afganistan kolu Horasan Vilayeti İslam Devleti’nin (ISKP) dünya barışı için potansiyel tehditler olarak ortaya çıktığını düşünüyorlar. Pakistan ise Afganistan'a yakınlığı nedeniyle ABD'nin çekilmesinden bu yana yeni bir terör dalgasıyla karşı karşıya.

ABD'nin Afganistan'dan çekilmesinden bu yana Pakistan'da sınır ötesi saldırılar arttı. Pakistan hükümeti, Afganistan ile gerilimin ciddi bir şekilde tırmanması üzerine Pakistan'ın kuzeybatısındaki Bannu eyaletinde bulunan Bannu Komutanlığı’na düzenlenen silahlı saldırıyı protesto amacıyla Afganistan’dan üst düzey bir diplomatı çağırdı. 15 Temmuz'da meydana gelen saldırıda bir teröristin patlayıcı yüklü bir aracı komutanlığın dış duvarına çarpmış ve ardından Pakistan askerleriyle saldırganlar arasında çatışma çıkmıştı. Olayda 8 Pakistan askeri ölürken 10 kişilik saldırgan grubun tamamı da yaralanmıştı.

Pakistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan ve sert bir dil kullanılan açıklamada, Afganistan merkezli Hafız Gul Bahadur grubunu saldırıyı düzenlemekle suçladı. Bakanlık, Kabil'in TTP ve DEAŞ da dahil olmak üzere Afgan topraklarından faaliyet gösterdiğini iddia eden gruba ve diğer terör örgütlerine karşı derhal ve kararlı bir şekilde harekete geçmesini istedi.

Pakistan’a karşı ‘organize bir komplo’ olarak tanımladığı olayla ilgili derin endişesini dile getiren İslamabad hükümeti, özellikle Belucistan ve Hayber Pahtunhva eyaletlerinde son zamanlarda artan terör saldırılarına dikkati çekti. Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif, 25 Temmuz'daki Bakanlar Kurulu toplantısında Pakistan'ın sınır ötesi saldırılara müsamaha göstermeyeceğini söyledi. Şerif, Kabil hükümetini, Pakistan ile ateşkes anlaşmasının 2022 yılında sona ermesinin ardından saldırılarına yeniden başlayan TTP’ye karşı harekete geçmeye çağırdı.

Afganistan, TTP ve DEAŞ üyeleri için güvenlik bir sığınak olduğu iddialarını sürekli olarak reddetti. Ancak iki ülke arasındaki gerilim Afganistan'da teröristlerin saklandığına dair haberlerle daha da kötüleşti. Teröristlere güvenli liman olan bölgeler, Pakistan ve Afganistan arasında başlıca anlaşmazlık nedeni haline geldi. Taliban hükümetinin Afganistan'daki terörist gruplara karşı harekete geçememesi, İslamabad'ın teröristlerin sığınaklarına askeri operasyonlar düzenlemesine neden oldu, ancak operasyonlar Taliban hükümetini kızdırdı.

Pakistan’a karşı ‘organize bir komplo’ olarak tanımladığı olayla ilgili derin endişesini dile getiren İslamabad hükümeti, son zamanlarda artan terör saldırılarına dikkati çekti.

Pakistan Savunma Bakanı Khawaja Muhammad Asif, geçtiğimiz ay Pakistan'ın bahsi geçen terör örgütlerinin mevzilerini hedef alan hava saldırıları düzenlediğini doğruladı. Geçtiğimiz mart ayında bu türden sadece bir saldırı gerçekleştirdiğini kabul ederken, Pakistan'ın Afganistan'daki operasyonlarına devam edeceğini belirten Asif, bu eylemlerin meşruiyetine ilişkin endişeleri reddederek ülkesinin meşru müdafaa hakkını savundu.

asdefrgt
Pakistan’ın Bannu eyaletinde bir komutanlık binasına düzenlenen intihar saldırısının ardından yükselen dumanlar, 15 Temmuz 2024 (AFP)

Pakistan Savunma Bakanı, geçtiğimiz ay İslamabad'da gazetecilere yaptığı açıklamada, “Afganistan'da operasyonlar yürüttüğümüz doğru ve bunu yapmaya devam edeceğiz. Onlara kek ve pasta ikram edecek değiliz. Eğer saldırıya uğrarsak karşılık veririz” ifadelerini kullandı. Asif, ayrıca Pakistan'ın Taliban'ı olası saldırılar konusunda bilgilendirmediğini söyleyerek saldırıların önceden bilindiğine dair iddiaları reddetti.

Pakistan ordusunun, Afganistan topraklarında gerçekleştirdiği operasyonlara sert tepki gösteren Taliban, hava saldırılarını Afganistan'ın egemenliğinin ihlali olarak nitelendirdi ve saldırıların devam etmesi halinde ‘sonuçlarına katlanılacağı’ uyarısında bulundu. Afganistan geçici hükümeti Savunma Bakanı Sözcüsü İnayetullah Harezmi, Asif'in ‘sorumsuzca ve bölgesel istikrarı tehdit edici’ olarak nitelendirdiği açıklamalarını kınadı.

Taliban’ın 2021 yılında ülkenin kontrolünü ele geçirmesinden bu yana Pakistan ve Afganistan arasındaki gerilim arttı ve Pakistan, TTP’nin bir uzantısının Afganistan'da saklandığını iddia ediyor. Pakistanlı yetkililer, basına yaptıkları açıklamalarda, TTP’nin Pakistan'a saldırmak için Afganistan topraklarını kullanmasına izin verilmemesini talep etmelerine rağmen Taliban’ın TTP’ye karşı harekete geçme konusunda isteksiz davrandığını söylediler.

Ancak TTP, Pakistan'a karşı terör eylemleri düzenlemeyi sürdürüyor. Pakistan kolluk kuvvetleri ve Pakistan genelinde yaşayan Çinliler TTP tarafından mağdur edilmeye devam ediyor. Geçtiğimiz mart ayında bir intihar bombacısının aracını Pakistan'ın kuzeybatısındaki bir hidroelektrik projesinde çalışan bir grup Çinli mühendisin üzerine sürmesi sonucu beş Çinli mühendis hayatını kaybetti. Pakistan ordusu, saldırının komşu ülke Afganistan'da planlandığını ve bombacının da bir Afgan vatandaşı olduğunu iddia etti.

İslamabad'ın TTP’nin Afganistan'da bu tür saldırılara karıştığına ve saklandığına dair ‘çürütülemez’ kanıtlar sunmasına rağmen Taliban hükümetinin henüz harekete geçmemesi, Pakistan'ı dehşete düşürdü. Pakistan’ın eski Geçici Başbakanı Enver-ul Hak Kakar, gazetecilere yaptığı açıklamada, Pakistanlı yetkililerin topraklarının herhangi bir ülkeye karşı kullanılmasını önlemek için defalarca kez talepte bulunmalarına rağmen, Taliban yönetiminin bu tür saldırıları ‘kolaylaştırdığına’ dair çürütülemez kanıtlar topladıklarını vurguladı. Kakar, Pakistan'da on beş Afgan vatandaşının intihar saldırılarına karıştığını ve Pakistan kolluk kuvvetleriyle çıkan çatışmalarda 64 kişinin öldüğünü de sözlerine ekledi.

Pakistan'ın elinde Afganistan'da teröristlerin saklandığına ve Taliban hükümetinin onlara gizli destek verdiğine dair çok sayıda kanıt olduğunu söyleyen Kakar, İslamabad’ın tüm bu kanıtları Kabil'le defalarca kez paylaştığını, ama hiçbir sonuç alamadığını belirtti.

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından temmuz ayı ortalarında yayınlanan ve Pakistan'ın iddialarını doğrulayan bir rapor, durumu daha da karmaşık hale getirdi. Rapo TTP’nin tahminen 6 bin ila 6 bin 500 üyesiyle Afganistan'daki ‘en büyük terörist grup’ olarak tanımlıyordu. Grubun El Kaide'den destek ve eğitim aldığı belirtilen raporda, bölgede şiddet ve istikrarsızlığın artma potansiyeline ilişkin endişeler dile getirildi. Raporda ayrıca Taliban'dan TTP’ye yapıldığı iddia edilen silah ve mali destek transferlerinin ayrıntıları da yer aldı.

“Pakistanlı yetkililer, Afganistan topraklarının herhangi bir ülkeye karşı terör eylemleri düzenlemek amacıyla kullanılmasına izin verilmemesi için defalarca kez talepte bulunmalarına rağmen, Taliban yönetiminin bu tür saldırıları ‘kolaylaştırdığına’ dair çürütülemez kanıtlar toplandı.

Taliban’ın Afganistan'da ISKP dışında yabancı terörist grup bulunmadığı yönündeki iddialarına rağmen BM Analitik Destek ve Yaptırımları İzleme Ekibi’nin 10 Temmuz 2024 tarihli raporuna göre BM üyesi ülkeler, yirmiden fazla grubun ülkede faaliyet göstermeye devam ettiğini, fiili makamların gözetimi ve İstihbarat Genel Müdürlüğü'nün denetimi altında hareket özgürlüğünün tadını çıkardığını bildirdi.

guk
TTP tarafından dağıtılan ve bazı üyelerinin açıklanmayan bir yerde çekilmiş bir fotoğrafı, 17 Aralık 2014 (AFP)

BM’nin yayınladığı rapor, TTP ile El Kaide arasındaki iş birliğinin artmasının örgütü ‘dış bölgesel bir tehdide’ dönüştürebileceği endişesini dile getirdi. El Kaide tarafından verilen eğitimin, TTP'nin taktiklerini değiştirmesine ve sağlam hedeflere karşı üst düzey saldırılar düzenlemesine yol açtığı belirtilen raporda, TTP’ye silah transferinin yanı sıra DEAŞ’lı mahkumların yasaklı Pakistan uzantısına katılmaları için gerekli onayın alınmasından sonra yerel hapishanelerden salıverildikleri vurgulandı.

Raporda, Taliban'ın TTP üzerinde finansman yoluyla nasıl baskı kurduğu ayrıntılı olarak anlatıldı. Raporda ayrıca Taliban’ın TTP lideri Müftü Nur Veli Mesud’a aylık olarak 3,5 milyon Afgan lirası (50 bin 500 dolar) verirken aynı zamanda onu bağışçılardan ek gelir kaynakları aramaya yönlendirdiği bildirildi.

Pakistan, bir yandan tansiyon yükselirken artan gerilimi dizginlemek ve sınırları içerisinde faaliyet gösteren terörist grupları hedef almak amacıyla 'İstikrar için Kararlılık' adını verdiği yeni bir askeri operasyon başlattı. Ancak operasyon eleştirilere ve bölgesel güvenlik açısından daha geniş kapsamlı sonuçlarına ilişkin soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Bazı analistler operasyonun, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) ile bağlantılı projelerde çalışan vatandaşlarının güvenliği konusunda endişelerini dile getiren Çin’in baskısıyla başlatılmış olabileceğini öne sürdüler.

Geçtiğimiz mart ayında Pakistan'ın kuzeybatısındaki bir hidroelektrik projesinde çalışan beş Çinli mühendis intihar saldırısında hayatını kaybetti. Pakistanlı yetkililer, intihar saldırısının Afganistan'da planlandığını iddia ettiler.

Pakistan, terörist grupların yarattığı tehdide ve Afganistan'la olan karmaşık jeopolitik dinamiklere direnmeye devam ederken, uluslararası toplum da bu durumu yakından izliyor.

Her ikisi de önemli stratejik ve güvenlik çıkarlarına sahip olan iki ülke arasında devam eden anlaşmazlık, terörle mücadele ve bölgede istikrarın korunmasına yönelik daha kapsamlı zorlukları ortaya koyuyor. Gergin diplomatik kanallar ve tırmanan askeri eylemlerle birlikte, daha ciddi bir çatışma potansiyeli ortaya çıkıyor ve Güney Asya’da barış ve güvenlik için ciddi bir tehdit oluşturuyor.

Bannu saldırısı ve sonrasında yaşananlar Pakistan ve Afganistan arasındaki geçmişten beri süregelen sorunları yeniden gündeme getirdi. Sadece ilgili iki ülke için değil, tüm bölge için potansiyel yansımaları olan bu durum son derece istikrarsız bir şekilde devam ediyor. Uluslararası toplumun arabuluculuk yapma ve bu gerilimleri ele alma konusundaki rolü, gerilimin daha da tırmanmasını önlemenin yanında barışa ve istikrara giden yolu açması açısından da hayati bir önem taşıyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



'İlkel şifreli mesajlar’ savaş zamanlarında hayatta kalmak için kullanılmaya devam ediyor

Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)
Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)
TT

'İlkel şifreli mesajlar’ savaş zamanlarında hayatta kalmak için kullanılmaya devam ediyor

Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)
Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)

İnci Mecdi

ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) El Kaide lideri Usame bin Ladin'i 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra 2011 yılında İslamabad'da bulması ve Bin Ladin’in ABD Donanması Özel Hareket Kuvvetleri (Navy SEALs) tarafından öldürmesi neredeyse on yıl sürdü. El Kaide lideri Afganistan dağlarında ve ötesindeki ceplerde izini kaybettirmenin bir yolunu bulmuştu. Bazen videoların içine gizlenen mesajlar ve şifrelerle dünyanın en tehlikeli terör örgütünü oradan yönetti.

Ölümünden sonra Pakistan'daki gizli bir karargâhta bulunan mektuplarına göre Bin Ladin, dış dünyaya mesaj göndermek için çoğunlukla kuryeleri kullanıyordu. Çünkü şifreli e-postaların, takip edilmesini engellemeye yeteceğine inanmıyordu. Aynı geleneksel iletişim yöntemi, İsraillilerin Hamas Hareketi’nin bazı liderlerinin, son olarak da Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin geçtiğimiz temmuz ayında İran'ın başkenti Tahran'da kaldığı konutta tasfiye edilmesine rağmen, neden Hamas lideri Yahya es-Sinvar'a ulaşamadıklarını açıklayabilir.

Elle yazılan mektup ve notlar

ABD merkezli gazete Wall Street Journal (WSJ), Sinvar'ın İsrail'in kendisini takip edememesi ve nerede saklandığını bulamaması için telefon görüşmeleri, cep telefonu mesajları ve diğer dijital iletişim araçları, hatta şifrelenmiş olanlar da dahil olmak üzere dış dünyayla iletişim kurmak için teknolojiyi kullanmaktan büyük ölçüde kaçındığını ve ‘tünellerde saklanırken Hamas’ın operasyonlarını yönetmek için karmaşık bir kod sistemi ve elle yazılan notlar’ kullandığını ortaya çıkardı.

Mısır, Katar ve ABD’nin arabuluculuğunda 31 Temmuz öncesinde yürütülen ateşkese yönelik müzakerelerde bulunan Hamas Siyasi Büro Başkanı Heniyye'nin öldürülmesinden ve Sinvar'ın Hamas’ın başına geçmesinden sonra Sinvar’ın, Heniyye ile nasıl iletişim kurduğuna dair soru işaretleri oluştu. WSJ’ye göre Sinvar mektuplarını el yazısıyla yazıyor ve Hamas'ın güvenilir bir üyesine iletiyor. O da mesajı, bazıları sivil de olabilen bir kuryeler zinciri ile yerine ulaştırıyor. Mektuplardaki yazılar genellikle şifreli oluyor. Farklı zamanlarda ve koşullarda farklı alıcılar için farklı kodlardan oluşuyor. Bu sistem, Sinvar ve diğer Hamas üyeleri tarafından İsrail hapishanelerinde kaldıkları sırada geliştirildi. Son olarak mektup, Gazze'deki bir Arap aracıya ya da telefonla yahut başka yollarla yurtdışındaki Hamas üyelerine ileten bir Hamas ajanına ulaşıyor.

WSJ’ye göre İsrail'in başta Hamas'ın askeri kanadının kurucularından Salih el-Aruri'yi Beyrut’ta düzenlediği suikast olmak üzere, Sinvar’ın yakın çevresinden kişileri bulup öldürmeyi başarmasından bu yana Sinvar'ın iletişim yöntemleri daha tedbirli ve karmaşık hale geldi. WSJ’ye konuşan Arap aracılara göre Aruri'nin ölümünden bu yana Sinvar neredeyse tamamen elle yazılan mektuplara ve sözlü iletişime geçti. Bazen ses kayıtlarını küçük bir yardımcı çemberi aracılığıyla dağıtıyor.

İsrail askeri istihbaratının Filistin işlerinden sorumlu eski başkanı Michael Milstein, İsrail ordusunun Sinvar'ı bulamamasının ana nedenlerinden birinin tüm şahsi hareketlerini çok sıkı bir şekilde koruması olduğuna inanıyor.

Gazze'de yaşayan Uluslararası Kriz Grubu (ICG) araştırmacısı Azmi Kişavi, Sinvar’ın Hamas’ın eski iletişim yöntemlerine geri döndüğünü söyledi. ICG’den başka araştırmacılar da Sinvar'ın Hamas üyeleri ve dış dünya ile iletişim kurmaya yönelik mevcut ilkel yaklaşımının, Hamas'ın ilk günlerinde kullandığı ve Sinvar'ın 1988 yılı ve sonrasında İsrail hapishanelerinde tutukluyken bizzat benimsediği bir sisteme dayandığını söyledi.

Sinvar hapse atılmadan önce İsrail'le iş birliği yaptığından şüphelenilen kişileri yakalamak üzere Hamas'ın Mecd adlı iç güvenlik teşkilatını kurmuştu. Mecd, İsrail hapishanelerinde de çalışmalarını sürdürdü. İsrail casusuna dönüşen eski bir Hamas üyesi tarafından yazılan ‘İbn Hamas’ (Hamas’ın oğlu) adlı kitaba göre Mecd’in hapishanelerde ‘es-Sevaid’ adı verilen ve şifreli mesajları bir koğuştan diğerine dağıtan ajanları vardı.

Yine aynı kitapta, es-Sevaid’lerin el yazısıyla yazılmış mektupları ekmeğin içine sarıp top haline getirip kuruttuktan sonra beyzbol oyuncuları gibi bu ekmek toplarını hapishanenin bir koğuşundan diğerine fırlatarak ‘Özgürlük savaşçılarından mektup var!’ diye bağırdıkları yazıyor.

Sabit telefon

Aralarında CIA Başkanı William Burns'ün de bulunduğu ABD'li üst düzey yetkililer, haziran ayında İsrail ve Hamas'ı ateşkese varmaya zorlamak için Ortadoğu'ya gittiler. Burns, Katar’ın başkenti Doha'da Katar Başbakanı Muhammed bin Abdurrahman bin Casim es-Sani ve Mısır İstihbarat Başkanı Abbas Kamil ile görüşmeler yaptı. Ardından Hamas yetkililerine bir anlaşma yapmaları için baskı uygulamak üzere Heniyye ile bir araya geldi.

İsrail, Hamas'ın tünellerde sabit hatlı bir telefon sistemi kurduğunu en az on yıldır biliyor. Şarku’l Avsat’ın Indepenedent Arabia’dan aktardığı analize göre İsrail’in Hamas ile arasında 2018 yılında günlerce sürecek bir çatışmaya yol açan başarısız operasyonu, İsrail ordusunun Hamas’ın telefon ağına girme girişimiydi.

Arabulucular, Gazze Şeridi’ndeki mevcut savaşın başlarında İsrail ile Hamas arasında İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgalini önleyecek bir rehine anlaşması yapmaya çalışıyorlardı. Hamas'ın silahlı kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları’nın üyeleriyle görüşmek ve şifreli mesajlar iletmek üzere Gazze'ye haberciler gönderdiler.

WSJ’ye konuşan aracılar, Sinvar'ın Hamas'ın sabit hat ağındaki aracılarla tünellerde telefon görüşmeleri yaptığını, gün ve saati belirlemek için kodlar kullandığını söylediler. Aracıların aktardığına göre telefon görüşmelerinin ayarlanması için Sinvar, mesajlarda takma isimlerin yanı sıra bazen gerçek kimliğini gizlemek için hapishanede birlikte kaldığı kişilerin isimlerini de kullandı.

İletişim kurmanın yaygın yolları

Gözlemcilere göre son yirmi yılda teröristler ve organize suçlular için mevcut seçeneklerin sayısı arttı. Tabii ki sıradan, yasalara saygılı vatandaşların birbirleriyle iletişim kurma olanakları da dijital teknolojideki büyümeye paralel olarak gelişti. Ancak radikal teröristler, izlenebilir bir 'dijital ayak izi' bırakmanın ve asıl göndericinin kimliğinin tespit edilmesini tehlikelerinin tamamen farkındalar. ABD istihbaratının, mesaj ve verileri elden teslim eden kuryelere güvenen Usame bin Ladin'in izini bulması da bu yüzden bu kadar uzun sürdü.

Dijital olsalar da anonim olarak satın alınabilen, cep telefonuna takılan, bir kez kullanılıp atılan ucuz ve yasal sim kartları gibi iletişim kurmanın yaygın yolları da var. Bu sim kartları Rusya ve Çin'deki şirket yöneticileri tarafından da cep telefonlarının hacklenmesine karşı bir önlem olarak kullanılıyor. Bununla birlikte sosyal medyada, sohbet odalarında ve oyunlarda da şifreli dil kullanılabilir. Bu yüzden e-oyun oynayanlar arasındaki yazışmalarda mesajları gizlemenin giderek yaygınlaşan bir yolu olarak karşımıza çıkıyor.

Terör eylemlerinin planlayıcıları da hedeflerini müzakere ederken kod ya da metaforlar kullanarak iletişim kurarlar. Örneğin, ABD’de gerçekleşen 11 Eylül saldırısının planlayıcılarından Muhammed Atta ve Remzi bin eş-Şibh, Dünya Ticaret Merkezi'nden ‘İmara’ (mimari), ABD Savunma Bakanlığı’ndan (Pentagon) ‘funun’ (sanat) ve Beyaz Saray'dan ‘siyase’ (siyaset) olarak bahsetmişlerdir.

Uydu telefonları, Mısır'daki 25 Ocak devrimi sırasında, hapishaneden kaçan Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan-ı Müslimin) üyelerinin iletişim kurmak için Thuraya mobil uydu telefonları kullandıkları söylentisiyle gündeme gelmişti. Bu telefonlar şifreleme teknolojisine sahip olsa da gizli dinlemeye karşı savunmasız bir yapıya sahip. Terör örgütlerinin liderleri, uzak ve az nüfuslu bölgelerde bile bu telefonların kullanımına karşı uzun zamandır temkinli davranıyor. Ancak gözlemcilere göre bu telefonlar, terör örgütlerinin liderleri arasında popüler bir iletişim aracı olmaya devam ediyor ve takip edilmelerini zorlaştırıyor.