Rusya-ABD-Batı denklemi çökmenin eşiğinde

Çatışma ve hedefler artık taktiksel değil, statü ve hatta varoluşla bağlantılı

Ukrayna savaşında devam eden tırmanma sınır çatışmasını aştı (AFP)
Ukrayna savaşında devam eden tırmanma sınır çatışmasını aştı (AFP)
TT

Rusya-ABD-Batı denklemi çökmenin eşiğinde

Ukrayna savaşında devam eden tırmanma sınır çatışmasını aştı (AFP)
Ukrayna savaşında devam eden tırmanma sınır çatışmasını aştı (AFP)

Nebil Fehmi

Geçtiğimiz yıl boyunca ve son haftalara kadar, bir yanda Rus yetkililerin ve uzmanların, diğer yanda Batılı yetkililerin katıldığı Ukrayna ile ilgili etkinlik ve tartışmalara katılma fırsatım oldu. Her iki cepheden yetkililerin, özellikle de Rus ve Amerikalı yetkililerin karşılıklı açıklamalarını ilgi ve dikkatle takip ettim.

Konunun önemi ve hassasiyeti göz önüne alınırsa, gerekçelerimi açıklamaya geçmeden önce tüm bunlardan yola çıkarak vardığım çıkarımımla başlamam doğru olur. Buna göre Ukrayna'daki çatışma artık sadece Ukrayna ile ilgili değil, Rusya-ABD ve onlarla birlikte, çatışmayı koruyan ve gerginleştiren tehlikeli bir yol ayrımına gelmiş olan Batı ile ilişkilerle de ilgili. Bu taraflardan her biri, daha öldürücü silahların kullanıldığı daha geniş askeri operasyonlara dair tasavvurları ile daha tehlikeli bir gerilimi artırmanın kapısını araladılar. Bu nedenle çatışma ve hedefler artık taktiksel olmaktan çıkıp, bundan daha geniş ve çok daha tehlikeli bir şeye dönüşerek, statü ve hatta varoluşla bağlantılı hale geldi.

Bu ilişkilerin geldiği noktayı ve her iki tarafın sorumsuzca gerilimi ve tansiyonu yükseltmesini düşünürken, Eylül 1978'de genç bir Mısırlı diplomat olarak, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararıyla oluşturulan ve BM’nin Cenevre'de bulunan Avrupa ofisinde toplanan Uluslararası Silahsızlanma Komitesi'nin salonuna girdiğim günü hatırladım.

Komite kapsamında yapılan müzakerelerin ilk günlerinde, Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri büyükelçileri ve diplomatlarının, o dönemde aralarındaki güvenlik ve istikrarın “karşılıklı garantili yıkım” teorisi olarak adlandırılan politika ve kavramların benimsenmesiyle sağlandığını söyleyerek övünmeleri beni şaşırtmıştı.

Bu sunum ve BM Güvenlik Konseyi'nin iki daimî üyesinin, aralarındaki karşılıklı ve dengeli tehdidin güvenlik ve emniyeti sağlamanın en iyi yolu olduğu yönündeki kanaatleri karşısında duyduğum şaşkınlığı çok iyi hatırlıyorum. Bunlar zayıf ve saçma teoriler çünkü güç dengeleri sabit değil, iki tarafta da ulusal siyasi akımlar değişiyor ve yanlışlıkla da olsa savaş tehlikesi yükselen tansiyon ile birlikte artıyor. Ayrıca bu yaklaşım, BM Güvenlik Konseyi'nin daimî üyeleri olmaları nedeniyle, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasına yönelik anlaşmanın kendilerine yüklediği sorumluluklarla da çelişiyor.

Rus ve Batı tarafından dostlar ve uzmanlarla görüştüm ve bu görüşmelerden her iki tarafın da geçen yüzyıldaki liderlerine rahmet okuyarak ayrıldım. Çatışmanın kasıtlı veya kasıtsız olarak genişlemesi ve derinleşmesi ihtimalini ve tehlikesini artıracak, çatışan tarafları son derece tehlikeli silahlarla kaçınılmaz bir çatışmaya itecek, kaygan bir zeminin eşiğinde duruyor olmamızdan korktum.

Vardığım bu sonuç, şahsen uluslararası hukukun ihlali olarak gördüğüm Ukrayna'daki operasyonları ilk etapta desteklemeyenler de dahil olmak üzere Ruslardan duyduklarıma dayanıyor. Bunlar, Batı'nın sadece Ukrayna ile ilgilenmediğini, her türlü araçla mücadele edilmesi gereken Rusya'yı stratejik olarak zayıflatmak istediğini de vurguladılar.

Durumun ciddiyetine dair vardığım sonuç, Amerikalı ve Batılı dost ve uzmanlardan duyduklarıma da dayanıyor ve destekleniyor. Zira yorumları ve pozisyonları, Rus sağının Sovyetler Birliği'nin sahip olduğu statüyü geri kazanmaya ve o dönemdeki koşulları yeniden tesis etmeye çalıştığına, Putin sahneden çekilse bile, bu tehlikenin devam edeceğine inanmak arasında gidip geliyordu.

Bu nedenle artık Putin'i sahneden uzaklaştırmanın, hatta Rusya'nın Ukrayna'da kazanmasını engellemenin yeterli olmadığına, Rusya'nın gerçek konumuna yerleştirilmesi ve gerçek ağırlığıyla ele alınması gerektiğine inananlar var. Hatta tartışma ve değerlendirmeler daha da ileri giderek, Rusya'yı sınırlı ekonomik kapasiteye sahip, siyasi nüfuzu zayıflayan, büyük bir ülke değil, daha ziyade nükleer silahlara sahip benzin istasyonu sahibine benzeyen bir ülke olarak tanımlama noktasına ulaştı.

Her iki taraftan yapılan varoluşsal meydan okumaların gerçeğe dönüştüğü ve stratejik değişim yaratma fırsatının bulunduğu değerlendirmeleri çok tehlikeli. Çünkü tarafları, programlama ve silahlanma açısından, kasıtlı veya kazara, çatışma olasılığını artıracak, askeri çatışmayı tırmandıracak şekilde hazırlık ve plan yapmaya itiyor. Son zamanlarda Ukrayna'nın Rus topraklarını ve mevzilerini uzun menzilli füzelerle vurmasına izin verilmesi konusundaki tartışma ile buna tanık olduk. Rus yetkililer, Batı'nın cephaneliklerinden temin edilebilen bu füzelerin atılmasının, NATO'nun Rusya ile savaşa girdiği anlamına geleceğini açıkladı. Rus uzmanların Rusya'nın nükleer silahları kontrol etme ve kullanma politikasını gözden geçirme çağrısı da bu tartışmalar ile aynı zamana denk geldi. Rusya ayrıca, uzun menzilli füzelerle hedef alınması halinde, Ukrayna hedeflerini tamamen yok etmek ve yakmakla tehdit etti.

Şu anda gözlemlediğimiz tehlike, karşılıklı etkili açıklamalardan ya da Rusya, ABD ve Batı'nın Ukrayna ile ilgili tutum farklılığından ibaret değil. Aksine, gerçek tehlike şurada yatıyor; bir taraf varoluşsal olarak veya en azından uluslararası düzeyde önemli ve aktif bir ülke olarak hedef alındığını hissediyor ve bunun da askeri gerilimi yükseltmeyi ve stratejik silah kullanımını haklı gösterebileceğini düşünüyor. Diğer bir taraf ise Rusya'nın siyasi ve stratejik emelleri konusunda derin endişe duyuyor ve bu emellerin ciddiyetinin yanı sıra Rusya'nın sınırlı ekonomik, siyasi ve askeri yetenekleri nedeniyle, onlarla şimdi yüzleşmenin önemine inanıyor. Dolayısıyla, tırmandırma eğilimini körükleyen tehlike ve uygun koşullar bulunuyor.

Ortadoğu'daki durumla ilgili endişelerime öncelik veriyor, Filistin halkının İsrail’in suçlarından dolayı çektiği acıları tamamen reddediyor, ateşkesi sağlayacak, durumu istikrara kavuşturacak ve iki devletli çözüme yönelik aktivizmi canlandırmaya yönelik bir değişimin başlamasını sağlayacak daha güçlü ve sağlam Arap pozisyonlarının benimsenmesini umut ediyor olsam da; BM Genel Sekreteri'nin yanı sıra Ortadoğu dışından ve çatışmanın iki kutbu Rusya ve Batı ile bağlantısı olmayan uluslararası toplumun bilge adamlarının, Ukrayna'daki olaylar ve tanık olunan siyasi ve askeri gerilim nedeniyle, Rusya-Batı ilişkilerine daha fazla ilgi göstermeleri gerektiğine inanıyorum. Zira artık hepimizin çıkarlarını etkileyen çok tehlikeli bir yol ayrımına doğru giden köklü bir dönüşüme tanık oluyoruz.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



'İlkel şifreli mesajlar’ savaş zamanlarında hayatta kalmak için kullanılmaya devam ediyor

Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)
Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)
TT

'İlkel şifreli mesajlar’ savaş zamanlarında hayatta kalmak için kullanılmaya devam ediyor

Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)
Sinvar, tünellerin dışındaki dünya ile elle yazılmış şifreli mesajlar aracılığıyla iletişim kuruyor (Getty Images)

İnci Mecdi

ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) El Kaide lideri Usame bin Ladin'i 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra 2011 yılında İslamabad'da bulması ve Bin Ladin’in ABD Donanması Özel Hareket Kuvvetleri (Navy SEALs) tarafından öldürmesi neredeyse on yıl sürdü. El Kaide lideri Afganistan dağlarında ve ötesindeki ceplerde izini kaybettirmenin bir yolunu bulmuştu. Bazen videoların içine gizlenen mesajlar ve şifrelerle dünyanın en tehlikeli terör örgütünü oradan yönetti.

Ölümünden sonra Pakistan'daki gizli bir karargâhta bulunan mektuplarına göre Bin Ladin, dış dünyaya mesaj göndermek için çoğunlukla kuryeleri kullanıyordu. Çünkü şifreli e-postaların, takip edilmesini engellemeye yeteceğine inanmıyordu. Aynı geleneksel iletişim yöntemi, İsraillilerin Hamas Hareketi’nin bazı liderlerinin, son olarak da Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin geçtiğimiz temmuz ayında İran'ın başkenti Tahran'da kaldığı konutta tasfiye edilmesine rağmen, neden Hamas lideri Yahya es-Sinvar'a ulaşamadıklarını açıklayabilir.

Elle yazılan mektup ve notlar

ABD merkezli gazete Wall Street Journal (WSJ), Sinvar'ın İsrail'in kendisini takip edememesi ve nerede saklandığını bulamaması için telefon görüşmeleri, cep telefonu mesajları ve diğer dijital iletişim araçları, hatta şifrelenmiş olanlar da dahil olmak üzere dış dünyayla iletişim kurmak için teknolojiyi kullanmaktan büyük ölçüde kaçındığını ve ‘tünellerde saklanırken Hamas’ın operasyonlarını yönetmek için karmaşık bir kod sistemi ve elle yazılan notlar’ kullandığını ortaya çıkardı.

Mısır, Katar ve ABD’nin arabuluculuğunda 31 Temmuz öncesinde yürütülen ateşkese yönelik müzakerelerde bulunan Hamas Siyasi Büro Başkanı Heniyye'nin öldürülmesinden ve Sinvar'ın Hamas’ın başına geçmesinden sonra Sinvar’ın, Heniyye ile nasıl iletişim kurduğuna dair soru işaretleri oluştu. WSJ’ye göre Sinvar mektuplarını el yazısıyla yazıyor ve Hamas'ın güvenilir bir üyesine iletiyor. O da mesajı, bazıları sivil de olabilen bir kuryeler zinciri ile yerine ulaştırıyor. Mektuplardaki yazılar genellikle şifreli oluyor. Farklı zamanlarda ve koşullarda farklı alıcılar için farklı kodlardan oluşuyor. Bu sistem, Sinvar ve diğer Hamas üyeleri tarafından İsrail hapishanelerinde kaldıkları sırada geliştirildi. Son olarak mektup, Gazze'deki bir Arap aracıya ya da telefonla yahut başka yollarla yurtdışındaki Hamas üyelerine ileten bir Hamas ajanına ulaşıyor.

WSJ’ye göre İsrail'in başta Hamas'ın askeri kanadının kurucularından Salih el-Aruri'yi Beyrut’ta düzenlediği suikast olmak üzere, Sinvar’ın yakın çevresinden kişileri bulup öldürmeyi başarmasından bu yana Sinvar'ın iletişim yöntemleri daha tedbirli ve karmaşık hale geldi. WSJ’ye konuşan Arap aracılara göre Aruri'nin ölümünden bu yana Sinvar neredeyse tamamen elle yazılan mektuplara ve sözlü iletişime geçti. Bazen ses kayıtlarını küçük bir yardımcı çemberi aracılığıyla dağıtıyor.

İsrail askeri istihbaratının Filistin işlerinden sorumlu eski başkanı Michael Milstein, İsrail ordusunun Sinvar'ı bulamamasının ana nedenlerinden birinin tüm şahsi hareketlerini çok sıkı bir şekilde koruması olduğuna inanıyor.

Gazze'de yaşayan Uluslararası Kriz Grubu (ICG) araştırmacısı Azmi Kişavi, Sinvar’ın Hamas’ın eski iletişim yöntemlerine geri döndüğünü söyledi. ICG’den başka araştırmacılar da Sinvar'ın Hamas üyeleri ve dış dünya ile iletişim kurmaya yönelik mevcut ilkel yaklaşımının, Hamas'ın ilk günlerinde kullandığı ve Sinvar'ın 1988 yılı ve sonrasında İsrail hapishanelerinde tutukluyken bizzat benimsediği bir sisteme dayandığını söyledi.

Sinvar hapse atılmadan önce İsrail'le iş birliği yaptığından şüphelenilen kişileri yakalamak üzere Hamas'ın Mecd adlı iç güvenlik teşkilatını kurmuştu. Mecd, İsrail hapishanelerinde de çalışmalarını sürdürdü. İsrail casusuna dönüşen eski bir Hamas üyesi tarafından yazılan ‘İbn Hamas’ (Hamas’ın oğlu) adlı kitaba göre Mecd’in hapishanelerde ‘es-Sevaid’ adı verilen ve şifreli mesajları bir koğuştan diğerine dağıtan ajanları vardı.

Yine aynı kitapta, es-Sevaid’lerin el yazısıyla yazılmış mektupları ekmeğin içine sarıp top haline getirip kuruttuktan sonra beyzbol oyuncuları gibi bu ekmek toplarını hapishanenin bir koğuşundan diğerine fırlatarak ‘Özgürlük savaşçılarından mektup var!’ diye bağırdıkları yazıyor.

Sabit telefon

Aralarında CIA Başkanı William Burns'ün de bulunduğu ABD'li üst düzey yetkililer, haziran ayında İsrail ve Hamas'ı ateşkese varmaya zorlamak için Ortadoğu'ya gittiler. Burns, Katar’ın başkenti Doha'da Katar Başbakanı Muhammed bin Abdurrahman bin Casim es-Sani ve Mısır İstihbarat Başkanı Abbas Kamil ile görüşmeler yaptı. Ardından Hamas yetkililerine bir anlaşma yapmaları için baskı uygulamak üzere Heniyye ile bir araya geldi.

İsrail, Hamas'ın tünellerde sabit hatlı bir telefon sistemi kurduğunu en az on yıldır biliyor. Şarku’l Avsat’ın Indepenedent Arabia’dan aktardığı analize göre İsrail’in Hamas ile arasında 2018 yılında günlerce sürecek bir çatışmaya yol açan başarısız operasyonu, İsrail ordusunun Hamas’ın telefon ağına girme girişimiydi.

Arabulucular, Gazze Şeridi’ndeki mevcut savaşın başlarında İsrail ile Hamas arasında İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgalini önleyecek bir rehine anlaşması yapmaya çalışıyorlardı. Hamas'ın silahlı kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları’nın üyeleriyle görüşmek ve şifreli mesajlar iletmek üzere Gazze'ye haberciler gönderdiler.

WSJ’ye konuşan aracılar, Sinvar'ın Hamas'ın sabit hat ağındaki aracılarla tünellerde telefon görüşmeleri yaptığını, gün ve saati belirlemek için kodlar kullandığını söylediler. Aracıların aktardığına göre telefon görüşmelerinin ayarlanması için Sinvar, mesajlarda takma isimlerin yanı sıra bazen gerçek kimliğini gizlemek için hapishanede birlikte kaldığı kişilerin isimlerini de kullandı.

İletişim kurmanın yaygın yolları

Gözlemcilere göre son yirmi yılda teröristler ve organize suçlular için mevcut seçeneklerin sayısı arttı. Tabii ki sıradan, yasalara saygılı vatandaşların birbirleriyle iletişim kurma olanakları da dijital teknolojideki büyümeye paralel olarak gelişti. Ancak radikal teröristler, izlenebilir bir 'dijital ayak izi' bırakmanın ve asıl göndericinin kimliğinin tespit edilmesini tehlikelerinin tamamen farkındalar. ABD istihbaratının, mesaj ve verileri elden teslim eden kuryelere güvenen Usame bin Ladin'in izini bulması da bu yüzden bu kadar uzun sürdü.

Dijital olsalar da anonim olarak satın alınabilen, cep telefonuna takılan, bir kez kullanılıp atılan ucuz ve yasal sim kartları gibi iletişim kurmanın yaygın yolları da var. Bu sim kartları Rusya ve Çin'deki şirket yöneticileri tarafından da cep telefonlarının hacklenmesine karşı bir önlem olarak kullanılıyor. Bununla birlikte sosyal medyada, sohbet odalarında ve oyunlarda da şifreli dil kullanılabilir. Bu yüzden e-oyun oynayanlar arasındaki yazışmalarda mesajları gizlemenin giderek yaygınlaşan bir yolu olarak karşımıza çıkıyor.

Terör eylemlerinin planlayıcıları da hedeflerini müzakere ederken kod ya da metaforlar kullanarak iletişim kurarlar. Örneğin, ABD’de gerçekleşen 11 Eylül saldırısının planlayıcılarından Muhammed Atta ve Remzi bin eş-Şibh, Dünya Ticaret Merkezi'nden ‘İmara’ (mimari), ABD Savunma Bakanlığı’ndan (Pentagon) ‘funun’ (sanat) ve Beyaz Saray'dan ‘siyase’ (siyaset) olarak bahsetmişlerdir.

Uydu telefonları, Mısır'daki 25 Ocak devrimi sırasında, hapishaneden kaçan Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan-ı Müslimin) üyelerinin iletişim kurmak için Thuraya mobil uydu telefonları kullandıkları söylentisiyle gündeme gelmişti. Bu telefonlar şifreleme teknolojisine sahip olsa da gizli dinlemeye karşı savunmasız bir yapıya sahip. Terör örgütlerinin liderleri, uzak ve az nüfuslu bölgelerde bile bu telefonların kullanımına karşı uzun zamandır temkinli davranıyor. Ancak gözlemcilere göre bu telefonlar, terör örgütlerinin liderleri arasında popüler bir iletişim aracı olmaya devam ediyor ve takip edilmelerini zorlaştırıyor.