Tarihteki en büyük etkiyi yaratan “bel altı” askeri operasyonlar

Teknoloji ve siber güvenlik dünyasında ‘truva atı’ terimi, zararsız görünen ancak bilgisayar sistemlerine sızmayı ve bilgi çalmayı amaçlayan kodları gizleyen bir tür kötü niyetli yazılım anlamına geliyor

Lübnan'ın güneyindeki Beyrut semtinde, 18 Eylül 2024'te yüzlerce çağrı cihazının patlaması sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze töreni sırasında meydana geldiği bildirilen cihaz patlamasının ardından halk tepki gösteriyor. (AFP)
Lübnan'ın güneyindeki Beyrut semtinde, 18 Eylül 2024'te yüzlerce çağrı cihazının patlaması sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze töreni sırasında meydana geldiği bildirilen cihaz patlamasının ardından halk tepki gösteriyor. (AFP)
TT

Tarihteki en büyük etkiyi yaratan “bel altı” askeri operasyonlar

Lübnan'ın güneyindeki Beyrut semtinde, 18 Eylül 2024'te yüzlerce çağrı cihazının patlaması sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze töreni sırasında meydana geldiği bildirilen cihaz patlamasının ardından halk tepki gösteriyor. (AFP)
Lübnan'ın güneyindeki Beyrut semtinde, 18 Eylül 2024'te yüzlerce çağrı cihazının patlaması sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze töreni sırasında meydana geldiği bildirilen cihaz patlamasının ardından halk tepki gösteriyor. (AFP)

Fidel Sbeity

İsrail Savaş Kabinesi, dün Lübnan'da çağrı cihazlarının eş zamanlı olarak patlatılmasıyla biri çocuk 9 Lübnanlının ve iki Hizbullah üyesinin ölümüne, yaklaşık 3 bin kişinin yaralanmasına yol açan saldırıyı ‘Bel Altı Operasyonu’ (Operation Below the Belt) olarak adlandırdı. Bu isimlendirme, askeri bilimde ve muharebelerin sınıflandırılmasında ‘bel altı’ olarak kategorize edilen operasyonların gerçekleşme biçiminden kaynaklanıyor. Bel altı operasyonlar, ister sivilleri kuşatarak, doğrudan bombalayarak ya da imha ederek, ister zehirli gazlar ve nükleer silahlar gibi kullanılan silahların türüyle olsun, boyutları ve geçtikleri kırmızı çizgiler açısından askeri operasyonların kabul edilmiş normlarını ihlal eden ve savaşlarda uluslararası yasaları ve ilkeleri ihlal eden operasyonlardır.

Truva atı

Tarih boyunca 'bel altı’ olarak kategorize edilebilecek çok sayıda operasyon gerçekleştirildi. Yunanların (Truva Savaşı sırasında Truva şehrine girmek ve savaşı kazanmak için kullandığı söylenen tahta bir at olan) Truva Atı da bel altı askeri operasyonlara örnek olarak gösterilir. Teknoloji ve siber güvenlik dünyasında ‘truva atı’ terimi, zararsız görünen ancak bilgisayar sistemlerine sızmayı ve bilgi çalmayı amaçlayan kodları gizleyen bir tür kötü niyetli yazılım anlamına geliyor.

Yunan efsanesi Truva Atı, Truva şehrinin on yıl boyunca başarısızlıkla sonuçlanan kuşatmasından sonra Yunanlıların teslim olduklarının, barış ve savaştan çekilme işareti olarak şehir surlarının önüne bıraktıkları devasa bir tahta atı kullanarak hile yaptıklarını anlatır. Düşmana güven verip sonra da onları kandırmak askeri geleneklere aykırı olduğu için belden aşağı askeri bir eylem olarak kabul edildiğinden, atın içinde saklanan askerler dışarı çıktılar. Gizlice Yunan ordusunun geri kalanına şehrin kapılarını açtılar ve böylece Yunanlılar şehre girmeyi ve savaşı kazanmayı başardılar.

Modern zamanlarda, bel altı askeri operasyonlar terimi, haksız veya ahlaksız olarak kabul edildiği için belden aşağı vurmanın yasak olduğu boks sporundan alınan bir ifade. Bu ifade askeri bağlamda, etik ya da geleneksel olmadığı düşünülen yahut sivilleri hedef almak ya da aldatıcı veya yasadışı taktikler kullanmak gibi kabul edilen savaş kurallarının ötesine geçen ve uluslararası hukuk ve insan hakları ihlalleri yapılan askeri operasyonlara ve saldırılara atıfta bulunmak için kullanılır.

Modern savaş tarihine gelince Altı Gün Savaşı olarak bilinen 1967 Arap-İsrail Savaşı da ‘bel altı’ kategorisinde kabul edilir. Mısır’ın pistlerde henüz havalanmamış savaş uçaklarına önleyici olarak hava saldırısı düzenleyen İsrail, bir saat içinde Mısır’ın sahip olduğu 400 savaş uçağından 300’ünü yok etti. Bu ani saldırı, Ortadoğu’daki jeopolitik durumun sonucunu değiştirecek bir etkiye sahipti.

“Etik olmayan” askeri operasyonlar

Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sırasında dünya, zehirli gazlar da dahil olmak üzere kimyasal silahların yaygın ve daha önce eşi benzeri görülmemiş bir şekilde kullanılmasına tanık oldu. Bu durum dünyanın birçok yerinde büyük insani ve askeri travmalara sebep oldu. Bu zehirli gazlarla yapılan saldırıların çok sayıda insanın ölümüne yol açması, insan uygarlığı hakkında insani ve felsefi soru işaretlerinin ortaya çıkmasına yol açtı. Örneğin, 22 Nisan 1915 tarihinde Almanya, Fransa ve Kanada ordularına karşı bir savaşta klor gazı kullanmış ve bu gaz havayı kirleterek akciğerlerde, ciltte ve gözlerde ciddi yanıklara sebep olurken binlerce kişinin boğularak ölmesine sebep oldu. Savaşın ilerleyen dönemlerinde, renksiz olduğu ve ancak çok geç olduğunda tespit edilen klordan daha ölümcül olan fosgen gazı geliştirildi. Hardal gazı ise en ünlü ve en korkulan gazdı ve ilk kez 1917 yılında Almanlar tarafından kullanıldı.

Bel altı olarak sınıflandırılan en kötü şöhretli askeri operasyonlardan biri, Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında Pearl Harbor’a gerçekleştirdiği askeri saldırıydı. Resmi bir savaş ilanı ve herhangi bir uyarı olmaksızın gerçekleştirildiği için bu kategoriye girmeyi hak ediyor. Bu saldırı ABD’nin İkinci Dünya Savaşı'na girmesinin en önemli nedenlerinden biriydi. Saldırının ertesi günü Japonya'ya savaş ilan edildi.

ABD’nin savaşa girmesinin yansımalarından biri de Hiroşima’nın Little Boy (Küçük Çocuk) adı verilen ve şehrin yaklaşık 600 metre yukarısında patlayan bir nükleer bombayla bombalanması oldu. Bu bomba 2 kilometrelik bir alandaki binaların çoğunun yerle bir olmasına ve yaklaşık 140 bin Japon’un ölümüne yol açtı. Üç gün sonra Nagazaki’ye bir nükleer bomba daha atıldı. Bu bel altı operasyon, savaşın sona ermesine yol açsa da bugün halen insanlık tarihinde travmatik bir an olarak hatırlanıyor.

“Bel altı soykırım”

Ruanda'da 1994 yılında yaşanan soykırım, yirminci yüzyılın insanlığa karşı işlenmiş en korkunç suçlarından biri. Yaklaşık 100 gün içinde, çoğunluğu Tutsilerden oluşan yaklaşık 800 bin kişi radikal Hutular tarafından öldürüldü. Bu acımasız saldırı, onlarca yıldır süregelen etnik gerilimlerin ve nefretin bir sonucuydu. İnsanlar açıkça etnik kökenleri nedeniyle öldürüldü ve bu bir ‘yok etme’ ve ‘bel altı’ operasyon olarak değerlendirildi.

Aynı durum, 1975-1979 yılları arasında eski Kamboçya Başbakanı Pol Pot'un Kızıl Kmerler adlı hareketinin üyeleri tarafından işlenen ve ‘Ölüm Tarlaları’ olarak bilinen soykırım için de geçerli. Komünist lider Pol Pot, Kamboçya'yı komünist bir tarım devletine dönüştürme planını hayata geçirme kararı alınca yaklaşık 8 milyonluk nüfusa sahip ülkede 1,5 ila 2 milyon kişi öldürüldü. Modernleşme ve kapitalizmin tüm izlerini ülkeden silmek isteyen Pol Pot, bu yüzden milyonlarca Kamboçyalıyı şehirleri terk etmeye ve kolektif çiftliklerde yaşamaya zorlamaya başladı. Kamboçya’da bu yaşananlar bir ‘bel altı’ operasyonu olarak kabul ediliyor.

Leningrad Kuşatması

Leningrad Kuşatması, şimdiki adıyla St Petersburg, İkinci Dünya Savaşı'nın en acımasız bölümlerinden biriydi. Sovyetler Birliği-Almanya Savaşı sırasında 1941-1944 yılları arasında, Almanya'nın bel altı askeri operasyonlarından biri olarak sınıflandırılan Barbarossa Operasyonu'nun bir parçasıydı. Şiddetli gıda ve temel kaynak yetersizliği, tifo gibi salgın hastalıkların yayılmasıyla birlikte büyük bir kıtlığa yol açtı. Kuşatma altındaki Leningrad’da yarım milyon insan öldü. Nazilerin bu acımasız kuşatması bel altı bir operasyon olarak değerlendirildi.

Öte yandan 11 Eylül 2001 sabahı El Kaide üyesi 19 silahlı adam dört Amerikan ticari uçağını kaçırdı. Bunlardan ikisinin New York'taki İkiz Kulelere, üçüncü uçağın ABD Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) Washington'daki binasına, dördüncü uçağın ise başkent Washington’daki başka bir hedefe yöneldiği, ancak Pennsylvania'da bir tarlaya düştüğü saldırılar, bel altı operasyon olarak nitelendiriliyor. Dördüncü uçağın hedefinin Beyaz Saray ya da Kongre Binası olduğu, ancak yolcular uçağın kontrolünü hava korsanlarından almaya çalıştıkları için uçağın Pennsylvania'da düştüğü tahmin ediliyor. Çarpışma nedeniyle yakıt yüklü uçaklar büyük yangınlara yol açtı. Bunun sonucunda önce Güney Kule, birkaç saat sonra da Kuzey Kule çöktü ve toplam 2 bin 977 sivil hayatını kaybetti.

Bu saldırının ardından ABD terörizme savaş açtı. ABD'nin ilk büyük askeri müdahalesi, El Kaide'ye güvenli bir sığınak sağlayan Taliban rejimini devirmek için Afganistan'a oldu. Ardından El Kaide'yi desteklemekle suçlanan Saddam Hüseyin rejimini devirmek için Irak işgal edildi.

Diğer taraftan 2011 yılında başlayan Suriye savaşı, uluslararası yasaklı silahların kullanımı ve sivillere karşı işlenen suçlar da dâhil olmak üzere birçok insani ve uluslararası kırmızı çizginin ciddi şekilde ihlal edilmesine sahne oldu. 21 Ağustos 2013 tarihinde Şam kırsalındaki Doğu Guta'da sarin gazı ile gerçekleştirilen kimyasal silah saldırısı sonucunda yüzlerce sivil hayatını kaybetti. Tüm dünya zehirli gazların etkisiyle acı çeken çocukların ve kurbanların görüldüğü görüntüler karşısında şoke oldu. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama saldırının ardından kimyasal silah kullanımının ‘kırmızı çizgiyi aşmak’ olduğunu söyledi, ancak gerçekte askeri operasyonlarda bu saldırı bel altı olarak sınıflandırılıyor. Suriye savaşında, Suriye ordusu ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimi tarafından kullanılan varil bombaları da bel altı silahlar olarak kabul edildi. Bu bombalar, yerleşim bölgelerine helikopterlerden atılan patlayıcı ve şarapnel dolu büyük varillerdir. Belli hedefleri olmaması nedeniyle geniş çaplı bir yıkıma neden olurken ayrım gözetmeksizin ve sivillere herhangi bir uyarı yapılmadan gerçekleştiğinden çok sayıda sivilin ölümüne yol açıyor.



Blinken Trump'a savaş sonrası Gazze için ‘kapsamlı bir plan’ sunacak

TT

Blinken Trump'a savaş sonrası Gazze için ‘kapsamlı bir plan’ sunacak

Blinken Trump'a savaş sonrası Gazze için ‘kapsamlı bir plan’ sunacak

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, önümüzdeki hafta başında Başkan Joe Biden'ın görev süresinin sona ermesinden önceki son konuşmasında uluslararası toplumu, Gazze Şeridi'nin yönetimi ve yeniden inşası için Filistinli ve uluslararası ortak bir güç kurulmasını öngören savaş sonrası Gazze planını desteklemeye çağırdı. Blinken bu planın yeni Başkan Donald Trump yönetimine teslim edileceğini açıkladı.

Blinken, Lübnan'da Joseph Avn'ın cumhurbaşkanı seçilmesini ve Nevvaf Selam'ın yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmesini ‘egemen bir devlet olma yolunda önemli adımlar’ olarak nitelendirdi.

ABD'li üst düzey diplomat, beş gün sonra sona erecek olan Biden yönetiminde Dışişleri Bakanı olarak son konuşmasını yaptığı Atlantik Konseyi düşünce kuruluşunda ABD'nin Ortadoğu'daki dış politikasını ele aldı. İlk olarak, özellikle bölgedeki entegrasyon, Arap devletleri ile İsrail arasındaki ilişkileri normalleştirmek için İbrahim Anlaşması’nın genişletilmesi, terörle mücadele ve İran'ın nükleer dosyası ile ilgili olarak son dört yılda elde edilen başarıları özetledi. Başkan Biden'ın ‘İran'ın kendi gözetiminde nükleer silah elde etmeyeceği taahhüdünü yerine getirdiğini’ vurguladı.

Gazze hakkında konuşmaya başlar başlamaz katılımcılardan biri bağırarak Blinken'ı Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere karşı ‘soykırımı’ desteklemekle suçladı.

ascdvfgrt
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın Washington'da yaptığı konuşma sırasında bir protestocu salondan çıkarıldı. (AFP)

ABD'nin ‘Suudi Arabistan ile stratejik ortaklığı güçlendirecek kapsamlı bir anlaşmaya doğru önemli bir ilerleme kaydettiğini’ ve bu anlaşmanın İsrail ile normalleşmeden önce ‘Filistin devletine giden inandırıcı bir yol’ bulmaya odaklandığını belirtti. Blinken, Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki saldırısının zamanlamasının ‘tesadüf olmadığını’ yineledi.

İran zayıfladı

Salonda bulunan bir başka kadın ayağa kalkarak Blinken'ı Filistinli çocukların öldürülmesine katkıda bulunmakla suçladı ve salondan çıkarıldı.

Ancak Blinken, ‘Hamas'ın askeri ve hükümet kapasitesini yok etmek, saldırının arkasındaki beyni öldürmek’ ve özellikle Lübnan'da Hizbullah'ın, liderliğinin ve altyapısının ortadan kaldırılmasının ardından ‘Tahran'ı savunmaya geçirmek’ hakkında konuşmaya devam etti.

Blinken sözlerini şöyle sürdürdü: “İran Hizbullah'a karadan ikmal yolunu kaybetti… İsrail, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejiminin yasadışı kimyasal silahlar da dahil olmak üzere birçok silahını, fabrikalarını ve üslerini imha etti.”

Ortadoğu'daki güç dengesinin Hamas ve destekçilerinin umduğu ya da planladığı şekilde değil, dramatik bir şekilde değişmekte olduğunu vurgulayan Blinken, “Yine de bölge, Suriye'nin kırılgan siyasi geçiş sürecinden İran'ın caydırıcılığını yeniden kazanma çabasına ve bunun nükleer emelleri için ne anlama gelebileceğine, Husilerin İsrail'e ve uluslararası deniz taşımacılığına yönelik devam eden saldırılarına kadar risklerle dolu olmaya devam ediyor” şeklinde konuştu.

xcdvfgrthy
Husi füzesi nedeniyle hasar gören bir binada çalışan İsrail askerleri (Reuters)

Blinken, “Ortadoğu'da tüm insanların kendilerini daha güvende hissedecekleri yeni bir gerçeklik yaratmak için çalışmalıyız. Herkes kendi ulusal arzularını gerçekleştirebilir. Herkes barış içinde yaşayabilir” ifadelerini kullandı. Bu noktada bir başka kadın ayağa kalkarak Blinken'e bağırdı ve onu ‘soykırım’ yapmakla suçladı.

Entegre bir plan

Blinken, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirecek bir anlaşmanın yakın olup olmadığı sorusuna “Her zamankinden daha yakın. Ancak şu anda burada oturmuş Hamas'tan kabul ettiklerine dair son sözü bekliyoruz. Bu söz her an gelebilir. Önümüzdeki birkaç saat içinde gelebilir. Önümüzdeki günlerde de gelebilir. Biz de bunu bekliyoruz” yanıtını verdi. Blinken ayrıca, Başkan Biden'ın yönetiminin Başkan Trump'ın ekibine savaştan sonra Gazze Şeridi'nin yönetimi için uluslararası güçler ve Filistinlileri içeren geçici bir güvenlik gücünün ayrıntıları da dahil olmak üzere kapsamlı bir plan sunacağını açıkladı.

İran'la ilgili bir soruya ise şu yanıtı verdi: “İran şu anda nükleer silah için bölünebilir malzeme üretebilecek bir noktada. Bir ya da iki hafta içinde nükleer silaha sahip olabilirler. 2015 nükleer anlaşmasıyla onları bir kutuya koyduğumuz zamankinden çok daha tehlikeli bir yerdeler.” Başkan Trump'ın daha iyi bir anlaşma yapmaktan bahsettiğine dikkat çeken Blinken, “Bakalım. Belki bunu yapmak için bir fırsat vardır” ifadelerini kullandı.

Lübnan'daki durum

Blinken, İsrail ile Hizbullah arasındaki çatışmaya kalıcı bir çözüm bulmak, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek ve Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki ‘ilişkileri normalleştirmek’ gibi birbiriyle bağlantılı üç diplomatik hedeften söz etti. Lübnan'da hedefin ‘Hizbullah'ın İsrail'i tehdit edecek ya da Lübnan devletini ve Lübnan halkını rehin almaya devam edecek şekilde yeniden yapılanmasını önlemek’ olduğunu ifade eden Blinken, “Fransa ile vardığımız anlaşma bu kriterleri karşılıyor; Lübnan hükümetinin topraklarının kontrolünü yeniden ele geçirmesini sağlıyor, Lübnan ekonomisine ve güvenlik güçlerine çok ihtiyaç duyulan yardım ve desteği sağlıyor ve İsrail'in uluslararası hukuka uygun olarak kendini savunma hakkını koruyor” şeklinde konuştu.

sxdfr
Lübnan’da hükümeti kurmakla görevlendirilen Nevvaf Selam, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile görüşmeye gelirken (EPA)

Blinken sözlerini şöyle noktaladı: “ABD ve Fransa anlaşmayı izlemek ve ihlalleri ele almak için gece gündüz çalışıyor ve şimdi, anlaşmadan sadece altı hafta sonra, Lübnan parlamentosu yeni bir cumhurbaşkanı ve yeni bir başbakan seçmek için ezici bir çoğunlukla oy kullandı; güvenli, başarılı ve Lübnanlıların ihtiyaçlarına cevap veren egemen bir devlet olma yolunda iki önemli adım attı.”