Hizbullah'ın zayıflaması ve bunun İran rejimi üzerindeki bölgesel yansımaları

Hizbullah'ın zayıflaması ve bunun İran rejimi üzerindeki bölgesel yansımaları
TT

Hizbullah'ın zayıflaması ve bunun İran rejimi üzerindeki bölgesel yansımaları

Hizbullah'ın zayıflaması ve bunun İran rejimi üzerindeki bölgesel yansımaları

İran Ulusal Direniş Konseyi (NCRI) Birleşik Krallık Temsilci Yardımcısı Huseyin Abidini

Son dönemdeki güç kaymalarının dengeler üzerindeki etkisi

Lübnan'da Hizbullah'a vurulan son darbeler ve önde gelen liderlerinden bazılarının öldürülmesi, İran rejiminin bölgesel ve uluslararası ilişkileri üzerinde geniş kapsamlı etkiler meydana getirdi. Hizbullah, 1980'lerde İran İslam Cumhuriyeti'nin desteğiyle kurulduğundan bu yana İran'ın bölgedeki en önemli vekil güçlerinden biri oldu. Hizbullah, Tahran'ın stratejik hedeflerine ulaşmasında önemli bir rol oynadı. Ancak artan baskı ve askeri saldırılarla birlikte İran rejimi, Lübnan ve hatta Suriye'nin çok ötesinde yansımaları olacak yeni zorluklarla karşı karşıya kaldı.

Mollaların bölgesel stratejisinde Hizbullah'ın rolü

İran'da mollaların iktidara gelmesinden bu yana devrim yapmak ve bölgesel nüfuzunu genişletmek, rejimin en önemli dış politika hedeflerinden biri oldu. İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), özellikle de onun dış kolu olan Kudüs Gücü, bu politikanın yürütme kolu olarak görev yaptı. İran rejimi tarafından silah, para ve istihbarat ile desteklenen Hizbullah, bu stratejinin ana araçlarından biri oldu. Böylece Hizbullah, Suriye, Irak ve Yemen'de etkin bir rol oynadı. Ancak Hizbullah'ın son dönemde hem askeri hem de siyasi açıdan zayıflaması ve yara alması, bu vekil gücün sınırlarını daha iyi gösterdi. Suriye ve Lübnan'da Hizbullah'ın üst düzey liderlerini hedef alan operasyonlar ve son suikastlar, muhalif güçlerin stratejisindeki bir değişimi yansıtmakla beraber, İran iktidarındaki mollaların askeri ve siyasi kollarından birini zayıflatma girişimini de yansıtıyor. Hizbullah'ın zayıflamasının DMO için de bazı sonuçları olacaktır. Lübnan'da Hizbullah'ın zayıflaması, liderini ve üst düzey komutanlarını kaybetmesi hiç şüphesiz DMO, özellikle de Kudüs Gücü üzerindeki baskıyı artıracaktır. İran’ın bölgedeki nüfuzunun korunması ve genişletilmesindeki kilit rolü göz önüne alındığında, Hizbullah'ın gücü ve etkinliği azaldıkça bu güçler yeni operasyonel zorluklarla karşılaşacaktır. Bölgedeki vekalet savaşlarında rejimin baş gücü olarak bilinen Hizbullah'ın zayıflaması, İran'ın Suriye, Irak ve hatta Yemen'e nüfuz etme kabiliyetinin azalması anlamına gelebilir. Aynı zamanda DMO ve Kudüs Gücü bu darbeyi telafi etmek için bu ülkelerdeki askeri varlığını doğrudan artırmak zorunda kalabilir.

Lübnan’daki siyasi ve sosyal yansımalar

Hizbullah'ın etkisinin azalması sadece Ortadoğu'daki güç dengelerini etkilemekle kalmayacak, aynı zamanda Lübnan içinde de geniş kapsamlı sonuçlar doğuracaktır. Lübnan'da her zaman en önemli siyasi ve askeri aktörlerden biri olarak rol oynamış olan Hizbullah, zayıfladıkça daha fazla iç muhalefetle karşılaşabilir. Bu zayıflama Hizbullah'ın Lübnan içindeki gücünün azalmasına, siyasi reformlar için baskının artmasına ve grubun etkisinin azalmasına yol açabilir. Sonuç olarak, Hizbullah'ın zayıflaması, Lübnan'daki diğer siyasi gruplara ve hatta halk hareketlerine İran rejiminin ve DMO'nun ülkedeki etkisinin sınırlandırılmasını daha güçlü bir şekilde talep etmeleri için yeni bir alan sağlayabilir. Bu gelişmeler İran'ın Lübnan'daki varlığının azalmasına ve Tahran'ın ülkeyi lojistik ve operasyonel bir üs olarak kullanma kabiliyetinin düşmesine sebep olabilir.

Suriye'deki güç dengesi üzerindeki etki

İran rejimi ve Hizbullah'ın ana etki alanlarından biri olan Suriye, Hizbullah'ın zayıflamasından şüphesiz etkilenecektir. Suriye iç savaşında Beşşar Esed rejiminin desteklenmesinde kilit bir rol oynayan Hizbullah, askeri gücü düştükçe, Suriye'deki savaşlarda eskisi kadar etkili olamayabilir. Bu zayıflık, Esed yanlısı muhalif güçlerin ve hatta Suriye'de bulunan yabancı kuvvetlerin işine yarayabilir. Muhaliflere karşı savaşta Suriye ordusunun başlıca destekçileri olarak bilinen İran ve Hizbullah'ın vekil güçleri, operasyonel ve askeri kapasiteleri azaldıkça bu zayıflıklarla karşı karşıya kalacaktır. Bu mesele nihayetinde Suriye'deki saha denklemlerini ve hatta siyasi müzakereleri değiştirebilir.

Hizbullah ve DMO'nun saldırılarının bölgesel etkisinin genişlemesi

Lübnan'da Hizbullah'a yönelik son saldırılar sadece DMO'ya stratejik bir darbe teşkil etmekle kalmadı, aynı zamanda İran rejiminin bölgesel politikaları açısından da daha geniş sonuçlar doğurdu. DMO, mollaların iktidarının ilk yıllarından bu yana, ülke içinde egemenliğini korumak ve İran'ın bölge ülkelerindeki nüfuzunu sürdürmek için sözde devrim, terörizm ve savaş kışkırtıcılığında rejimin ana kolu olarak görev yaptı. DMO'nun bölgedeki en önemli vekil gücü olan Hizbullah, özellikle son yıllarda bu stratejide kilit bir rol oynadı. Ayrıca İran'ın Ortadoğu'daki nüfuzunu genişletmesinde en önemli faktörlerden biri haline geldi. Hizbullah'ın operasyonel kabiliyetlerinin, liderliğinin ve komuta yapısının azalmasıyla birlikte bu son darbenin etkileri, İran'ın bölgedeki diğer ülkelerle olan ilişkilerine ve nüfuzuna doğrudan yansıyacaktır. Örneğin, rejimin Yemen'deki Husiler ve Iraklı milisler gibi Hizbullah'ın destek ve eğitim ağına büyük ölçüde bel bağlamış vekil güçleri, kısa ve orta vadede lojistik ve istihbarat desteğinde bir azalmayla karşı karşıya kalabilir. Destekteki bu azalma söz konusu grupların operasyonel kabiliyetlerini zayıflatabilir. Özellikle Suriye ve Yemen'de Hizbullah'ın çeşitli operasyonlarda askeri koordinatör ve danışman rolüne güvenen grupların çeşitli operasyonlardaki etkinlikleri zayıflayabilir.

İran'ın uluslararası ilişkilerinin zayıflaması

Hizbullah'ın saldırıları İran rejiminin uluslararası ilişkilerini de etkiledi. Rejimin Hizbullah gibi terörist gruplara verdiği destek nedeniyle pek çok ülke İran'a daha fazla yaptırım uygulanması yönünde baskı altında. Hizbullah'ın ve onunla bağlantılı kaçakçılık ağlarının zayıflatılması, İran rejiminin bölgede ve küresel sahnede manevra kabiliyetinin azalmasına yol açabilir. Bu durum, İran'ın vekalet faaliyetlerinden her zaman güvenlik endişesi duymuş olan Batılı ülkeler ve İran'ın bölgesel komşuları için özellikle önemlidir. Nitekim Hizbullah'ın zayıflatılması, İran'ın diplomatik müzakereler ve bölgesel politikalardaki en önemli kozlarından birinin zayıflatılması anlamına geliyor. Öte yandan bu zayıflık, rejimi, nüfuzunu korumak için daha agresif ve şiddet yanlısı yöntemler kullanmaya itebilir ki, bu da bölgedeki gerilimin tırmanmasına ve askeri çatışma ihtimalinin artmasına neden olabilir.

Hizbullah'ın İran için öneminden ve Hasan Nasrallah'ın oynadığı eşsiz rolden bahsederken, İran'ın siyasi analistlerinden Muhammed Sadık Şahbazi'nin Ufuk televizyonuna verdiği röportajdaki ifadelerine değinmek yerinde olacaktır. Şahbazi bu röportajda, Hasan Nasrallah'ın direniş eksenindeki tarihi ve seçkin rolünü ve bu figürün derin etkisini ele aldı.

Muhammed Sadık Şahbazi, İran'daki siyasi ve kültürel aktivistlerden biridir. Sosyal, siyasi ve medya konuları da dahil olmak üzere çeşitli alanlarda faaliyet göstermiş ve İran'daki çeşitli kurumlar ve entelektüel eğilimlerle iş birliği yapmıştır. Şahbazi, İslam Devrimi, direniş ve bölgesel meselelerle ilgili konularda analist ve yazar olarak bilinmektedir. İç siyasi eğilimleri eleştirmek ve direniş ekseniyle (Hizbullah ve Hasan Nasrallah gibi figürler de dahil) ilgili konuları analiz etme noktasında aktif rol oynamaktadır.

Şahbazi İran'daki bazı politikaları eleştiriyor ve bu görüşlerini medya ve sanal alemde açıkça ifade ediyor. Muhammed Sadık Şahbazi söz konusu röportajda, Hasan Nasrallah'ı direniş ekseninin önde gelen ve yeri doldurulamaz bir figürü olarak takdim ediyor. Nasrallah'ın kaybının direniş hareketi için büyük ve yeri doldurulamaz bir trajedi olduğunu belirtiyor. Şahbazi bu kaybı, Kasım Süleymani ve İbrahim Reisi'nin öldürülmesi gibi diğer acı olaylarla karşılaştırıyor ve Nasrallah'ı kaybetmenin acısının ve trajedisinin daha derin ve etkili olduğunu vurguluyor. Ayrıca bu kaybın kendisinin ve diğerlerinin yüreğini yakmaya devam ettiğini ifade ediyor. Şahbazi, Ufuk televizyonunda katıldığı programda, mevcut iç ve bölgesel koşulların hassasiyeti konusunda, 1988, 1996, 98 olayları da dahil olmak üzere İran İslam Cumhuriyeti'nin içinden geçtiği çalkantılı dönemlerin mevcut durum kadar hassas ve önemli olmadığını belirtti. Dayatılan savaşın bile büyük önem taşımadığını söyledi.

x

Şahbazi, geçmişte yaşanan bazı krizlere ve Sadık Vaat Operasyonu da dahil olmak üzere çeşitli operasyonlara atıfta bulunarak, bu operasyon daha önce başlatılmış olsaydı, Nasrallah'ın halen hayatta olabileceğini büyük bir üzüntüyle vurguladı. Direniş ekseninin bölgedeki eylemlerine de değinen Şahbazi, Aksa Tufanı Operasyonu başladığı andan itibaren İran'ın bölgesel denklemlerden çıkarıldığını söyledi.

Şahbazi, İran'ı ve direniş eksenini zayıflatmaya çalışan İbrahim Anlaşmaları ve Yüzyılın Anlaşması gibi bazı uluslararası programların devam ettiğini belirtti. Direnişin arenaya geri dönebildiğini ve bölgesel denklemlerde önemli bir rol oynayabildiğini belirtti.

Program sunucusu, bazılarının Aksa Tufanı Operasyonu’nun yüksek maliyetini sorgulayabileceğini belirtti. Ancak Şahbazi bu operasyonun, İran İslam Devrimi'nden sonra İslam dünyasının İsrail'e karşı verdiği ilk büyük tepki olduğunu vurguladı. Son olarak Şahbazi, direniş ekseninin sahnede kalması halinde düşmanlara karşı daha fazla zafer elde edileceğini kaydetti. Tabii ki bu zaferin nasıl elde edileceği konusunda bir şey söylemedi...



Arakçi Kahire'ye gerçekleştirmesi beklenen ziyaretinde hangi dosyaları ele alacak?

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, New York'taki BM toplantıları çerçevesinde İranlı mevkidaşı Abbas Arakçi ile bir araya geldi. (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, New York'taki BM toplantıları çerçevesinde İranlı mevkidaşı Abbas Arakçi ile bir araya geldi. (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
TT

Arakçi Kahire'ye gerçekleştirmesi beklenen ziyaretinde hangi dosyaları ele alacak?

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, New York'taki BM toplantıları çerçevesinde İranlı mevkidaşı Abbas Arakçi ile bir araya geldi. (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, New York'taki BM toplantıları çerçevesinde İranlı mevkidaşı Abbas Arakçi ile bir araya geldi. (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin yaklaşık iki ay önce göreve gelmesinden bu yana Kahire'ye ilk ziyaretini, Tahran'ın da çatışmaların taraflarından biri olduğu Ortadoğu'daki gerilimin arttığı bir dönemde yapması bekleniyor. Arakçi'nin diplomasi çantasında pek çok dosya var.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlara göre, İranlı resmi kaynakların ‘yakında Kahire'ye yapılacağını’ söylediği ziyaret, ‘Gazze ve Lübnan dosyalarının yanı sıra ikili ilişkiler ve İsrail'in bölgeyi kapsamlı bir savaşa sürükleyecek tepkisini önleyecek herhangi bir ateşkeste Kahire'nin arabuluculuğu’ başta olmak üzere kilit dosyalar taşıyacak.

Bu ayın başlarında İran, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın geçen ay sonunda Beyrut'a düzenlenen bir İsrail saldırısında ve Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin temmuz ayında Tahran'da düzenlenen bir İsrail saldırısında öldürülmesine tepki olarak İsrail'e bir füze saldırısı düzenledi.

Tahran, İran'ın nükleer ya da petrol tesislerinin hedef alınabileceği ve bunun da bölgede ciddi bir gerilime yol açabileceği korku ve uyarıları arasında İsrail'in vereceği yanıtı bekliyor.

Bölge turu kapsamında uçağı dün (pazar) Bağdat Havaalanı’na indiğinde kısa bir açıklama yapan Arakçi, Bağdat ziyaretinin amacının ‘bölgeyi herhangi bir savaş felaketinden uzak tutmak için Irak hükümetiyle istişarelerde bulunmak’ olduğunu belirtti. Arakçi, “Bölge temkinli bir durum yaşıyor. Genişleyerek kapsamlı bir savaşa yol açabilecek çatışmaların şiddetlenme ihtimali var” ifadelerini kullandı.

 xcfdbgn
İsrail'in bir eve düzenlediği saldırının ardından meydana gelen yıkımdan (Reuters)

Bağdat ziyareti öncesinde İranlı medya kuruluşları, İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'ne bağlı Noor News'in Irak Dışişleri Bakanlığı'ndan bir kaynağa dayandırdığı haberine göre Arakçi'nin önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın ‘bölgeyi sakinleştirecek önlemler’ konulu yazılı mesajıyla Kahire'ye gideceğini bildirdi. İran resmi haber ajansı IRNA da dün (Pazar) medya kaynaklarına dayandırdığı haberinde Arakçi'nin yakında Mısır'ı ziyaret edeceğini duyurdu. Arakçi'nin Kahire ziyareti sırasında Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, İstihbarat Şefi Abbas Kamil ve Mısırlı mevkidaşı Bedr Abdulati ile görüşeceği belirtilirken, “Kahire'den Arakçi'nin ziyaretine ilişkin herhangi bir teyit gelmedi” denildi.

İran Dışişleri Bakanı geçtiğimiz iki gün içinde Katar ile Suudi Arabistan'a iki resmi ziyarette bulundu ve bu iki ülkenin yetkilileriyle ikili ve bölgesel konularda görüşmeler yaptı.

İran uzmanı ve İran Politikaları Analizi Arap Forumu Başkanı Dr. Muhammed Muhsin Ebu’n Nur'a göre bu ziyaret, İran'ın Kahire'den destek alma ya da İsrail'le gerilimin artırılması konusunda istişare veya koordinasyon sağlama girişimini içeriyor.

İran'ın bölgedeki mevcut gerginliğe iki şekilde yaklaştığı kesin: Askeri ve diplomatik. İran'ın Kahire'ye gelmeden ve bu konuda Kahire'yle koordinasyon kurmadan bölgede herhangi bir diplomatik yaklaşımın sürdürülemeyeceğini düşünen Ebu’n Nur'a göre, ‘özellikle de Tel Aviv'in geçen mayıs ayında Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını ve Philadelphia Koridoru’nu kontrol altına almasının ardından Mısır ile İsrail arasında bir gerilim durumu söz konusu olduğundan’, Arakçi'nin ziyareti ikinci çerçeveye (diplomatik) giriyor. Bu ziyaret, bölge ülkelerini İsrail'e karşı harekete geçirmeyi, böylece ya tamamen Tahran'ın yanında yer almalarını ya da tarafsız kalmalarını sağlamayı amaçlıyor. Dolayısıyla İran, Kahire'nin desteğini arıyor ve İsrail'in sınırlı ya da büyük olması fark etmeksizin vereceği yanıtla ilgili tüm senaryolara hazırlık için Kahire'yle koordinasyonu sürdürüyor.

sxcdvg
Beyrut'un güneyindeki Choueifat kasabasında İsrail'in gece düzenlediği hava saldırısında hedef alınan fabrikadaki yıkımı inceleyen bir adam (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant birkaç gün önce yaptığı açıklamada, İran'a füze saldırısının ardından verilecek yanıtın ‘ölümcül, kesin ve şaşırtıcı’ olacağını söyledi. Amerikan Axios internet sitesi de kaynaklara dayanarak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ‘İran'a karşı büyük bir askeri harekata’ hazırlandığını aktardı.

Ebu’n Nur'a göre İran, İran-İsrail çatışmasında ‘Mısır'ın her zaman dürüst bir arabulucu’ olduğuna inanıyor. Bu nedenle İran diplomasisinin Kahire ile koordinasyon içinde olması ya da İsrail'e vereceği yanıtlar konusunda görüş alması veya istişare etmesi gerekiyor.

Mısır Dışişleri Bakanlığı'ndan daha önce yapılan açıklamalara göre Gazze ve Lübnan krizleri ve bölgedeki gerilimin azaltılması Mısır Dışişleri Bakanı'nın bölgedeki çeşitli taraflarla temas ve görüşmelerinde ön sıralarda yer alıyor. Son olarak Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Âl Sani ile Gazze Şeridi'ndeki son gelişmeler ve Lübnan'daki gelişmeler ele alındı.

İran uzmanı Vicdan Afravi, Tahran'ın, ABD ve diğer büyük ülkelerle olan iyi ilişkilerinin yanı sıra, Ortadoğu'da olumlu bir rol oynaması, taraf tutmaması, ülkelerin içişlerine olumsuz bir şekilde karışmaması ve Gazze'deki arabuluculuk dosyasına öncülük etmesi nedeniyle Mısır'a büyük önem verdiğini düşünüyor.

İranlı uzmana göre ziyaretin amacı Mısır'ın ateşkeste olumlu bir rol oynaması ve İsrail'in büyük bir saldırıda bulunarak İran'ın sert bir karşılık vermesini ve bunun da bölgedeki tehditleri arttırmasını önlemek. Arakçi'nin ziyaretinde iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin de ele alınacağını belirten Afravi, mevcut gerginlik ışığında ilişkilerin normalleşmesi ihtimalini dışladı.

Bedr Abdulati, eylül ayı sonunda New York'ta düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun üst düzey oturumları çerçevesinde İran Dışişleri Bakanı ile bir araya geldi. Mısır Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre görüşmede, ‘İsrail'in haksız hamleleri ve bunun bölge güvenliğine yansımaları ışığında Gazze, Batı Şeria ve Lübnan'daki tehlikeli gelişmeler başta olmak üzere ortak çıkarları ilgilendiren çeşitli konularda görüş alışverişinde bulunuldu ve gerilimin düşürülmesinin ve bölge halkının güvenlik ve istikrarını tehdit eden bölgesel bir savaşa sürüklenmesinin önlenmesinin önemi vurgulandı.’