ABD'de "seçim ve Kürt sorunu" paneli: Suriye ve Türkiye politikalarıyla ilgili neler konuşuldu?

Panelin gündeminde SDG ve DEAŞ vardı

Panelde, ABD başkanlık seçimlerinin Ortadoğu'daki Kürt meselesini nasıl etkileyeceği değerlendirildi (@KurdishPeaceOrg/Twitter)
Panelde, ABD başkanlık seçimlerinin Ortadoğu'daki Kürt meselesini nasıl etkileyeceği değerlendirildi (@KurdishPeaceOrg/Twitter)
TT

ABD'de "seçim ve Kürt sorunu" paneli: Suriye ve Türkiye politikalarıyla ilgili neler konuşuldu?

Panelde, ABD başkanlık seçimlerinin Ortadoğu'daki Kürt meselesini nasıl etkileyeceği değerlendirildi (@KurdishPeaceOrg/Twitter)
Panelde, ABD başkanlık seçimlerinin Ortadoğu'daki Kürt meselesini nasıl etkileyeceği değerlendirildi (@KurdishPeaceOrg/Twitter)

ABD'de 29 Ekim'de düzenlenen panelde, 5 Kasım'da yapılacak başkanlık seçimleri ve Kürt sorunu ele alındı. 

Amerikan Üniversitesi Uluslararası Hizmet Okulu ve Kürt Barış Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen panelde, ABD'de yapılacak başkanlık seçimlerinin Ortadoğu'daki Kürt sorununa etkileri değerlendirildi. 

ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, etkinlikte yaptığı konuşmada, Washington'ın "resmi olarak bir Kürt sorununu tanımadığını" savunarak şu iddiaları paylaştı: 

Ne Trump'ın ne de Harris'in bir 'Kürt politikası' olacak. Bizim yürüttüğümüz politika, bölgede istikrarı korumaya çalışmak ve bu istikrara katkıda bulunmak isteyen kişilerle çalışmaktır.

Türkiye'de Kürtlerle devam eden görüşmelere dikkat çeken Jeffrey, Ankara'nın diplomatik çabalarına destek verilmesi gerektiğini söyleyerek şöyle devam etti: 

Elinden geldiğince bunu teşvik etmek ABD'nin çıkarınadır. Bu, Türkiye'nin iç meselesidir, savaşta olmayan istikrarlı bir Türkiye istiyoruz.

2015-2017'de ABD'nin Bahreyn Büyükelçisi olarak görev yapan William Roebuck, ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in seçimleri kazanması durumunda, DEAŞ'in Ortadoğu'da yarattığı tehdide odaklanmayı sürdüreceğini belirtti.

DEAŞ'la Mücadele Küresel Koalisyonu eski özel temsil yardımcısı Roebuck, ABD'nin Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) verdiği desteğin DEAŞ  tehdidine karşı önemli olduğunu da savundu. SDG'nin çatısını, Türkiye'nin terör örgütü olarak kabul ettiği YPG oluşturuyor. Ankara'nın tepkilerine rağmen ABD, SDG'yle işbirliğini sürdürüyor. 

Diğer yandan Donald Trump'ın, DEAŞ'in büyük ölçüde yenilgiye uğratıldığına inandığını belirten Roebuck, Cumhuriyetçi liderin yurtdışındaki askeri müdahaleyi azaltmaya yönelik politika izleyebileceğine işaret etti. 

Roebuck, bunlara ek olarak Ortadoğu'daki durum bağlamında ABD-Türkiye ilişkilerinin "karmaşık olduğunu" da vurgulayarak şu yorumları yaptı: 

Türkiye'nin Kuzeydoğu Suriye ve SDG'nin Suriye'deki varlığına dair çok karmaşık hesapları var.

ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Jeffrey, Amerikan askerlerinin Irak'tan çekilmesinin, zorunlu olarak Suriye'den çekilme gibi bir duruma yol açmayacağını savunurken Roebuck, ABD güçlerinin çekilmesinin Suriye'nin kuzeyinde "ciddi istikrarsızlığa yol açacak bir boşluk oluşturabileceğini" iddia etti. 

Ayrıca Roebuck, Türkiye'deki Kürt meselesinde uzlaşma sağlanmasının "istikrarı teşvik edebileceğini" ve özellikle "ABD'nin muhtemel çekilmesi bağlamında SDG'ye seçenekler sunabileceğini" savundu. 

Paneldeki konuşmacılar arasında, eski CIA danışmanı Henri Barkey de yer aldı. Enstitünün Twitter sayfasından yapılan paylaşımlarda aktarıldığına göre Barkey, Washington'ın "asıl meselesinin Kürtler değil DEAŞ  olduğunu" savundu ve şu iddiaları ekledi:

Suriye'nin kuzeyindeki Kürt yönetiminin çökmesi DEAŞ'in geri dönmesi anlamına gelecektir, bunu da kimsenin istediğini sanmıyorum.

Diğer yandan Ankara'daki Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ) binasına 23 Ekim'de düzenlenen saldırı dünya gündeminde geniş yankı bulmuştu. SDG'nin komutanı Mazlum Kobani, Fransız haber ajansı AFP'ye açıklamasında, saldırganlarla birlikte 7 kişinin öldüğü ve 22 kişinin yaralandığı olayla bağlantılarının olmadığını öne sürmüştü. Kobani, ayrıca Ankara'yla diyaloğa açık olduklarını da savunmuştu. TUSAŞ saldırısını daha sonra PKK üstlenmişti.

Independent Türkçe, Npasyria, AFP



Trump'ın eski danışmanı: İsrail, İran'ın nükleer programını çökertmek için mükemmel bir fırsatı kaçırdı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant bir yeraltı karargahında 26 Ekim 2024 tarihinde İran'a yapılan saldırıyı izliyor. (İsrail Savunma Bakanlığı)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant bir yeraltı karargahında 26 Ekim 2024 tarihinde İran'a yapılan saldırıyı izliyor. (İsrail Savunma Bakanlığı)
TT

Trump'ın eski danışmanı: İsrail, İran'ın nükleer programını çökertmek için mükemmel bir fırsatı kaçırdı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant bir yeraltı karargahında 26 Ekim 2024 tarihinde İran'a yapılan saldırıyı izliyor. (İsrail Savunma Bakanlığı)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant bir yeraltı karargahında 26 Ekim 2024 tarihinde İran'a yapılan saldırıyı izliyor. (İsrail Savunma Bakanlığı)

ABD eski Başkanı Donald Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, İsrail'in bu hafta İran'a düzenlediği saldırıda İran'ın nükleer programını çökertmek için mükemmel bir fırsatı kaçırdığını söyledi.

Bolton, New York Post gazetesinde yayınlanan makalesinde, “Hava savunma ve füze üretim tesisleri gibi seçilen hedefler tamamen meşruydu. İran'ın savunma ve saldırı kabiliyetlerinin önemli ölçüde zarar gördüğüne şüphe yok, ancak bu yeterli değil. Joe Biden yönetiminin yoğun baskısı altında olan Başbakan Binyamin Netanyahu hükümeti en ciddi tehdidi vurmadı” ifadelerini kullandı.

Bolton, “İranlı mollaların nükleer emelleri -Tahran'ın nükleer cihazları uluslararası terörist gruplara aktarma tehdidi de dahil olmak üzere- ABD ve diğer birçok ülke için ciddi riskler oluşturuyor. Ancak bu tehdit halen devam ediyor. Bu hata Biden ve danışmanlarının vicdanlarında ağır bir yük oluşturmalı.”

Eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biden ve danışmanları, İran'ın Yahudi devletine yönelik ‘ateş çemberi’ stratejisinde sadece bir cephe olan Gazze'ye odaklanmaya devam ediyor. Ancak Biden, İran'ın sadece İsrail için değil, ABD için de oluşturduğu stratejik tehdidi ve İran'ın kitle imha silahları edinmesini engelleme konusundaki çıkarlarımızı ele almak bir yana, hiçbir zaman anlamadı. 2023'teki Hamas saldırısından bu yana Beyaz Saray tehdidin nedenlerine (Tahran'daki rejime) değil, belirtilerine odaklandı ama seçim gününden sonra İsrail'in eline bir fırsat daha geçecek. Biden artık İsrail'i, İran'ın nükleer hedeflerine karşı kararlı bir saldırı başlatarak ABD politikasına müdahale etmemesi konusunda uyaramaz. Kazananı belirlemek uzun zaman alabilir ama seçim oyları kullanılmış olacak.”

ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton (AFP) ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton (AFP)

Bolton, “Elbette İsrail zayıf bir başkanın seçim sonrası misillemelerinden muaf olmayacak. Barack Obama 2016 sonunda İsrail'in sınırlarıyla ilgili bir Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararını veto etmeyi reddettiğinde bunu kanıtladı ama en azından ABD'deki seçim sonuçları korkusu bir engel teşkil etmeyecek. Diğer yandan İran da 5 Kasım'dan sonra İsrail'e karşı harekete geçmek için bekleyebilir. Kimin kazanacağını ya da sonucu ne zaman öğreneceğimizi kimse bilmiyor ve kazananın politikaları bile net değil.”

Bolton, “Kamala Harris'in İsrail'e karşı Biden'dan daha az dostane olması muhtemel. Donald Trump'ın pozisyonu ise belirsiz. Trump'ın ilk döneminde yaptığı gibi İsrail'i destekleyeceğini düşünenler için sadece şunu söylüyorum: ‘Bir daha düşünün.’ Trump'ın Netanyahu'ya olan nefreti aşikâr ve anayasanın bir dönem daha kazanmasını yasaklamasıyla birlikte Trump için ABD seçim politikasının önemi eskisinden çok daha az olacak.”

Eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton şu ifadelerle devam etti: “Trump 2019'da eski İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'le görüşmeye çok yakındı ve ikinci döneminde de bunu kolayca yapabilir. O her zaman bir anlaşma peşinde, kendisini iyi göstereceğini düşündüğü herhangi bir anlaşma… Her halükârda karar nihai olarak İsrail'in. İran'ın nükleer faaliyetlerine karşı 5 Kasım'dan önce harekete geçmeyen İsrail, bundan sonra harekete geçip geçmeyeceğine karar vermeli.”

Bolton, “Bazı gözlemciler İsrail'in İran'ın son derece hassas olan petrol ve gaz altyapısına saldırması gerektiğine inanıyor. Örneğin, ihracat tesislerinin yok edilmesi İran'ı uluslararası kazançlarının neredeyse tamamından mahrum bırakacak, bu da ülke ekonomisini büyük ölçüde etkileyecek. Diğer yandan bu, rejime giderek daha fazla düşman olan İran halkının tekrar ona sempati duymasına neden olabilir.”

Bolton, “Elbette İran'ın nükleer programını vurmak küresel anlamda herhangi bir ekonomik zarara yol açmayacak. İran kamuoyundan sadece olumsuz tepkiler gelecek. Gerçekten de rejimin nükleer silah elde etmek için uzun süredir devam eden nükleer programını ortadan kaldırmak, İran içindeki güvenilirliğine ölümcül bir darbe olacak. İran nükleer ve konvansiyonel yetenekler için sayısız milyarlar harcadı, ancak İsrail saldırısı bu yeteneklerin tamamen yetersiz olduğunu kanıtladı.”

Bolton makalesini şu sözlerle noktaladı: “Nükleer programın kaybı mollaları daha fazla iç muhalefete maruz bırakabilir ve rejimin kendisini tehdit edebilir. İsrail, İran'ın nisan ayındaki füze ve insansız hava aracı saldırılarının (İHA) ardından Biden'ın baskısına boyun eğdi. Ardından ekim ayında İran'ın ikinci saldırısına maruz kaldı ve güçlü bir karşılık vermesine rağmen bu yeterli olmadı. 5 Kasım'dan sonra şunu hatırlayın, zira İsrail bununla yaşamak zorunda kalacak: İran'ın üçüncü girişimi nükleer olabilir.”