Hizbullah'ın simyacısı Şeyh Naim Kasım

Hizbullah propaganda makinesi, “şeyh” ile “seyyid” arasındaki uçurumun genişliğinin farkında

Görsel: Lina Jaradat/Al Majalla
Görsel: Lina Jaradat/Al Majalla
TT

Hizbullah'ın simyacısı Şeyh Naim Kasım

Görsel: Lina Jaradat/Al Majalla
Görsel: Lina Jaradat/Al Majalla

Badia Fahs

Hizbullah'ın yeni Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım hakkındaki bilgiler öyle sanıldığı gibi az değil, aksine gayet yeterli. Şeyh Kasım, adının öne çıktığı günden bu yana kamuoyunda ve medyada pek ilgi görmedi. Ne gözler onu aradı ne de kameralar onu takip etti. Selefi Hasan Nasrallah'ın karizmasına da sahip değil. Tüm bunlar, kimya alanında uzman olması ve on yılı aşkın bir süredir bu alanda ders vermesine rağmen, çevresiyle etkileşime girmesini engelleyen çok katı bir kişiliğe sahip olmasından kaynaklanıyor.

Uzmanlık alanı ile karakteri arasındaki bu çelişki son zamanlarda kamuoyu ve medya söyleminde başlıca gündem maddesi olmuş durumda. Öyle ki Hizbullah’ın yeni Genel Sekreteri’nin inandığı ve başarmaya çalıştıkları arasında tam bir uyum gösterdiği pek çok şeyi gölgede bırakıyor.

Lübnan'daki İslami hareketin kurucularından ve ilk liderlerinden biri olan Şeyh Kasım’ın muhafazakâr karakteri, onun gençliğinden itibaren dini akımlara ilgi duymasına neden olduç Şeyh Kasım henüz 18 yaşındayken Beyrut'taki camilerde ve hüseyniyelerde fıkıh ve akaid dersleri vermeye başladı.

Şeyh Kasım, 1970'li yılların başında bir grup arkadaşıyla birlikte Lübnan'da İslami düşünceyi yaymak amacıyla Müslüman Öğrenciler Birliği'ni kurdu ve bu birliğin başkent Beyrut'un Musaytbe bölgesinin sorumluluğunu üstlendi.

İmam Musa es-Sadr'ın ‘Mahrumlar’ hareketinin başlangıcında düzenlediği ilk toplantılarda (İran uyruklu) Mustafa Çamran ile birlikte aktif olarak yer alan Şeyh Kasım, Şii toplumunda İslami kültür, davranış ve dini tezahürlerin yayılmasıyla ilgilendiği için harekette kültürel ve dini alanlarda sorumluluklar üstlendi.

Dini fikirleri doğrultusunda, Şii toplumunu yavaş yavaş ‘mezhepçi cahiliyeden Velayet-i Fakih'e’ taşıyan İslami Dini Eğitim Derneği'ni kurdu. Dernek zamanla kendi kitaplarını yayınlamayı ve Şeyh Kasım’ın gözetiminde, okullarda dini eğitimin ve direniş kültürünün yayılmasında önemli bir rol oynayan öğretmenler yetiştirmeyi başardı. Daha sonra El-Mustafa Lisesi gibi liseler, okullar ve kız çocuklarının tesettüre girme yaşına geldiklerinde düzenlenen törenler ve ‘Aşura Meclisleri’ gibi bilinçlendirme faaliyetleri için merkezler kuruldu.

Şeyh Kasım, İran’daki İslam Devrimi'nden bir yıl sonra kendisini kimyaya bağlayan son ipleri de keserek Mahrumlar Hareketi’ndeki ve akademik alandaki tüm görevlerinden istifa etti. Derin eğitim deneyimi onu ‘önde gelen bir dini entelektüel’ haline getirdiği için ilahiyat alanında eğitime yönelmeye karar verdi. Beyrut'taki ilahiyat fakültelerinde dini ilimler okudu ve dini bilinçlendirme faaliyetini camilerde ve hüseyniyelerde sürdürdü.

Şeyh Kasım, İran'ın Lübnan'daki varlığı arttıkça, siyasi faaliyetlere katılmaya karar verdi.

Hizbullah içinde

İran'ın Lübnan'daki varlığının artmasıyla birlikte Şeyh Naim siyasi faaliyetlerde bulunmaya karar verdi. Lübnan'da İslam devrimini destekleyen bir grup kişiyle birlikte, 1980'li yılların başında sosyal ve kültürel olarak aktif olan ve İran’daki İslam Devrimi ile özdeşleşme çağrısında bulunan bir sivil dernek olan İslami Komiteler’i kurdu.

Hizbullah'ın bir fikir olarak İslami Komiteler’den ortaya çıktığı ve İran'a bağlı bir Şii siyasi partinin kurulması gerektiği konuşulan 1982 yılına gelindiğinde Şii toplumu içinde geniş bir siyasi gruplaşmaya dönüştüğü söylenebilir. Eski kimyacı ve yeni din adamı Şeyh Kasım, kurucu çizgideki en önde gelenlerden biriydi ve Hizbullah’ın düşünce ve ideolojisine ideolojik dokunuşlarını yaptı.

Hizbullah’ı örgütledikten sonra Beyrut'ta eğitim ve keşif alanlarında sorumluluklar üstlendi. Daha sonra Abbas Musevi'nin Hizbullah Genel Sekreteri olarak atanmasının ardından önce Genel Sekreter Yardımcısı, ardından da Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı oldu. Musevi’nin bir suikasta kurban gitmesinden sonra Hasan Nasrallah, genel sekreterliğe yükseldi, Şeyh Kasım ise görevine devam etti. Nasrallah’ın suikast sonucu öldürülmesinin ardındansa yerine Haşim Safiyuddin geçti. Şeyh Kasım yine aynı görevde kaldı. Nasrallah’ın hemen ardından Safiyuddin'in de suikasta uğramasıyla, Şeyh Kasım’ın 32 yıllık durağanlık sonrası terfi etmesi, tepki vermedeki yetersizliğinin reddedilemez bir kanıtıydı.

Ülke içinde

Hizbullah’ın ilk kez parlamentoya girdiği 1992 yılındaki savaş sonrası Lübnan’da yapılan ilk seçimlerde Şeyh Kasım, seçimler için genel koordinatörlük görevini üstlendi. Daha sonra Hizbullah üyesi milletvekillerinin çalışmalarını, açıklamalarını, siyasi faaliyetlerini, fonlarının hareketliliğini ve resmi maaşlarını izleyen Hükümet Çalışma Komisyonu'nu yönetmekle görevlendirildi.

Hizbullah'ın ilk kez hükümete katılmasından bu yana, birbiri ardına kurulan hükümetlerde karar alma süreçlerinde önemli roller üstelenen Şeyh Kasım, ‘Şii İkilisi’ni oluşturan Hizbullah ve Emel Hareketi üyesi bakanlar aracılığıyla, Lübnan'ın siyasi ve kültürel yüzüne, rolüne, Arap ve bölgesel ilişkilerine aykırı bir siyasi çizgi dayattı.

Şeyh Kasım’ın kimya öğretimi konusundaki akademik uzmanlığı ve Fransızcayı çok iyi bilmesi, Hizbullah ile Lübnan'daki siyasi partiler ve örgütler arasında siyasi bağlar kurmasına yardımcı oldu. Sorumluluklarından biri de partinin müttefik Lübnanlı bileşenlerle ilişkilerini geliştirmek ve daha fazla ittifak, anlaşma ve anlaşma yapmaktı.

“Birbiri ardına kurulan hükümetlerde karar alma süreçlerinde önemli roller üstelenen Şeyh Kasım, Şii İkilisi’ni oluşturan Hizbullah ve Emel Hareketi üyesi bakanlar aracılığıyla, Lübnan'ın siyasi ve kültürel yüzüne, rolüne, Arap ve bölgesel ilişkilerine aykırı bir siyasi çizgi dayattı.

Dolayısıyla Lübnan siyasi hayatında, resmi törenlerde, halka açık etkinliklerde, basın toplantılarında ve hatta siyasi olayları yorumlayan açıklamalarda neredeyse her gün yer aldı.

Nasrallah'ın doğrudan temastan kaçınması ve suikast korkusuyla sadece televizyon ekranlarında görünmesiyle birleştiğinde bu durumun, Şeyh Kasım’a iyi bir etkileşim fırsatı sunması gerekirdi, ama o, bir yedek oyuncunun yapması gerektiği gibi bundan tam olarak yararlanmadı.

Karakteri

Şeyh Kasım, Nasrallah'ın öldürülmesinin ardından dört konuşma yaptı. Bu konuşmaların üçünde Hizbullah'ın ateşkes müzakerelerindeki tutumunu ve sınırdaki askeri durumu hakkında konuşan Şeyh Naim, dördüncüsünde ise Hizbullah’ın yeni Genel Sekreteri olarak kaçınılmaz zaferini ilan etti. Ancak bu konuşmaların hiçbirinde selefinin karizmasını ve hitabet yeteneğini ortaya koyamadı.

Büyük olasılıkla, Şeyh Kasım kendi kimyasını harekete geçirmekle ilgilenmiyor. Daha çok kasıtlı olarak katı muhafazakar bir çizgi çizen vücut dilinin, somurtkan yüz hatlarının ve tiz sesinin sert karakterini, yalnızlığını ve dışlanmışlığını aktarmasına izin veriyordu. Hizbullah destekçileri onu ne kadar çok görür ve duyarsa, selefi Nasrallah’a olan özlemleri de o kadar artıyor.

rfvbrftbv
Şeyh Naim Kasım'ın İsrail tarafından öldürülen Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin ile birlikte katıldığı Aşura yürüyüşünden bir kare (Reuters)

Kimya, edebiyat alanında Paulo Coelho tarafından kaleme alınan Simyacı adlı kitap sayesinde Coelho’yu dünyanın en ünlü yazarlarından biri haline getirirken bir kimya profesörü olan Şeyh Kasım, ünlü olduğundan beri çevresiyle etkileşime giremedi.

Kendisinden önceki dört genel sekreter arasında akademik açıdan en başarılı olanı ve içlerinde araştırma ve yazma faaliyetlerinde bulunan tek kişi olan Şeyh Kasım, başta İran devriminin lideri Ruhullah Humeyni hakkında yazdığı ‘Özgünlük ve Yenilikçilik” başlıklı bir kitap ve İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney hakkında Farsça'ya çevrilen ‘Yenilenen Muhafız’ adlı bir başka kitap daha olmak üzere yirmiye yakın kitap kaleme aldı. Şeyh Kasım, genç Müslüman kadınlara hitaben yazdığı ‘Benim Başörtü ile Hikâyem” adlı kitabında, bir vaazında da ifade ettiği üzere ‘kadınların’, özellikle de boşanmış kadınların toplum için algılanan tehlikelerine ilişkin uyarılarda bulunduğu görüşlerine yer veriyor.

İlham verici olmayan bir seçim

Şeyh Kasım’ın Genel Sekreterliğe atamasıyla Şeyh Subhi et-Tufeyli'den sonra bu makama bir kez daha bir beyaz sarıklı gelmiş oldu. On iki İmam’a bağlı olan Şiiler arasında siyah ve beyaz sarıklar arasında fark var. Siyah olan sarığı Peygamber efendinizin soyundan gelenler takıyor. Sosyo-politik, sınıf temelli bir yorum olan beyaz sarık ise bazı Şii din adamlarını ‘onurlandıran’ bir mertebe verir. Ancak bu ayrıntının Hizbullah destekçileri arasında uyumu etkilemesi kaçınılmaz olacağı ve Şeyh Kasım’ı istisnai bir lider yapan nesnel bir gereklilik olarak simyacı özelliklerinin eksikliğine katkıda bulunacağı kesin.

Şeyh Kasım, bu yüzden çevresini kayıplar aşamasından duygusal ve maddi telafi aşamasına taşıyabilmek için sert tutumlarını harekete geçirmez ve okuma, topluluk önünde konuşma ve kontrol altında tutma konusunda dikkat çeken özellikler kazanmazsa, onu zorlu ve çetrefilli bir görev bekliyor demektir. Meseleden meseleye zarif bir şekilde geçebilmeli, Hizbullah üyeleriyle sorunsuz bir şekilde etkileşime girebilmeli ve yangınlara ve patlamalara neden olsa bile destekçilerinin hislerini tamamen içselleştirebilmeli.

Notlarda

Nasrallah’ın öldürülmesinden sonra Safiyuddin'in Hizbullah Genel Sekreterliği görevine seçilmesinin duygusal, Şeyh Kasım’ın ise İran'ın Hizbullah'ın doktrinel ve ideolojik yapısını yeniden inşa ettiği için onu seçtiğine dair bir mesaj ve tamamen siyasi bir seçim olduğu söyleniyor.

Hizbullah’ın kuruluşunda yer alan Şeyh Kasım, Meclis Başkanı Nebih Berri'ye kendisi ve Hizbullah adına müzakere etme yetkisi vererek Hizbullah’ı başladığı yere geri döndürdü.

Şeyh Kasım’ın suikasta uğramayacağına dair garanti almak için İran'a uçtuğu, muhtemelen İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile ya da Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf'ın uçağıyla seyahat ettiğini söyleyenler var.

Öte yandan bazıları da ‘Şeyh’ ile ‘Seyyid’ arasındaki uçurumun genişliğinin farkında olan Hizbullah propaganda makinesinin ‘Ya Allah Ya Allah... Kurtar bizi Nasrallah’ sloganından sonra ‘Ya Allah Ya Kerim… Kurtar bizi Şeyh Naim’ sloganını dolaşıma soktuğunu söylüyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
TT

Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin başkenti Şam'da bu ayın başında uzun zamandır beklenen ve tarihi olarak nitelenen bir toplantı yapıldı. Bu toplantı, Suriye hükümetinden yetkililer ile Fevze Yusuf başkanlığındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetini bir araya getirdi. Toplantıda, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi arasında, Amerikan himayesinde imzalanan anlaşmanın uygulanması için alt komitelerin oluşturulması ve ihtilaflı meselelerin çözümüne yönelik müzakereler için ortak bir zemin bulunması konuları ele alındı.

Fevze Yusuf Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, görüşmelerin olumlu geçtiğini ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK), ABD ve bölgesel güçlerin bilgisi ve desteğiyle yapıldığını belirtti. Ayrıca Kurban Bayramı tatilinden sonra alt komitelerin kurulmasına karar verildiğini ifade etti.

Yusuf, “Her iki taraf arasında, merkezi komite denetiminde tüm alanlarda uzmanlaşmış komitelerin oluşturulması konusunda bir uzlaşı sağlandı. Zira birçok konu ve dosya, her iki tarafın uzmanlarına ihtiyaç duyuyor. Böylece Özerk Yönetim’in Suriye devlet yapılarıyla bütünleştirilmesi için ortak bir vizyona ulaşmak hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)

Birleşmeye dair farklı yaklaşımlar

Geçtiğimiz mart ayında Şara ile Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma, kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askerî kurumların yeni devlet yapısına dâhil edilmesini öngörüyor. Bu kurumlar arasında sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahaları da yer alıyor. Anlaşma kapsamında kurulması planlanan komitelerden biri, Özerk Yönetim’deki kurumların ve bu kurumlarda çalışan personelin devletin resmî kurum ve dairelerine nasıl entegre edileceğini ele alacak ‘idari komite’ olacak. Bir diğer komite, öğrencilerin, okulların ve eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile diplomalarının ve eğitim kademelerinin tanınmasını sağlayacak. Ayrıca güvenlik ve askerî güçlerle ilgili bir komite de oluşturulacak ve bu komite, söz konusu güçlerin Savunma ve İçişleri Bakanlığı yapısına nasıl entegre edileceğini belirleyecek. İhtiyaca göre daha sonra başka komiteler de kurulacak.

Özerk Yönetim bölgeleri, Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan dört vilayete dağılmış durumda: Halep’in doğu kırsalı, Deyrizor’un kuzey ve doğu kırsalı, Rakka şehir merkezi ve Tabka. Bunlara ilave olarak Haseke vilayeti ve Kamışlı şehri. Bu bölgeler, yedi sivil yerel meclis tarafından yönetiliyor.

Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)

Söz konusu kurumların ve çalışanlarının geleceği hakkında konuşan Fevze Yusuf, bu yapıların birleşme süreci boyunca geçiş dönemini yöneteceğini açıkladı. Yusuf, “Anlaşılan o ki, bizim birleşme ve bütünleşme anlayışımız Şam’ın bakış açısından farklılık gösteriyor. Hükümet, birleşme meselesini Özerk Yönetim’in lağvedilmesi ve askerî güçlerinin tasfiyesi olarak anlıyor. Oysa biz, bütünleşmeyi mevcut kurumlarımızın bu aşamayı yönetmeye devam etmesi ve ileride devletin bir parçası hâline gelmesi olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.

Yerel yönetimlerin, onları yöneten halkın bir parçası olan kişiler aracılığıyla yürütülen bir yönetişim sistemi olduğunu vurgulayan Yusuf, bu kişilerin bölgenin sorunlarını çok iyi bildiklerini belirtti. Yusuf, “Başka bir ifadeyle, bu yönetimlerin gelişme ve Şam’la anayasal düzenlemelere dayalı olarak koordinasyon kurma hakkını korumak ve varlıklarını hukuken ve meşru biçimde sürdürmelerini teminat altına almak istiyoruz” dedi.

Askerî ve güvenlik güçlerinin, Savunma Bakanlığı bünyesinde tek bir yapı olarak birleştirilmesi, ancak özgünlüklerinin ve coğrafi dağılımlarının korunması hakkında ise Yusuf şu yorumu yaptı: “SDG’yi diğer silahlı gruplarla sayı, nitelik, silah ve savaş tecrübesi bakımından karşılaştırmak mümkün değil. SDG güçleri, ABD öncülüğündeki DMUK güçleri tarafından eğitildi. Bu güçler, geleceğin Suriye ordusunun çekirdeğini oluşturacak. Çünkü bu güçler disiplinli, örgütlü ve yıllar boyunca bölgelerini ve Suriye sınırlarını koruma noktasında yeterliliklerini ispatladılar.”

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)

Yusuf, hükümet tarafının anlaşma maddelerini uygulama konusunda ciddiyet gösterdiğini ve askerî seçenekler ile güvenlikçi çözümleri dışladığını belirtti. Her iki taraf da Savunma Bakanlığı’na bağlı güçlerle SDG arasında askerî bir çatışma yaşanmamasının, uzlaşıların ve tüm Suriye topraklarında egemen ve güçlü bir devlet inşasının önünü açacak stratejik bir tercih olduğunu ve bu tercihin korunması gerektiğini vurguladı.

Zaman çizelgesine dair anlaşmazlık noktası

Ancak Şara ile Abdi arasında imzalanan anlaşma, yıl sonuna kadar uygulanması gereken bir takvim öngörüyor. Peki, bu takvim hakkında durum ne? Yusuf, birçok mesele ve dosyanın hâlâ karmaşık olduğunu ve daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğunu, örneğin, askerî ve güvenlik güçlerinin nasıl entegre edileceği meselesinin zamana yayıldığını kaydetti. Yusuf'a göre bu güçler, Suriye topraklarının üçte biri büyüklüğündeki bir alana dağılmış durumda. Hapishanelerin boşaltılması ve kampların tasfiye edilmesi meseleleri ise daha da uzun bir zamana ihtiyaç duyuyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan Yusuf, Şara ile Abdi’nin anlaşmayı ilan etmesinin ardından Özerk Yönetim’in hükümet heyetiyle ilk toplantısını Haseke’de gerçekleştirdiğini, burada görüş alışverişinde bulunulduğunu aktardı. En acil çözüm gerektiren meselelerden birinin ortaokul ve lise diplomalarına ilişkin bitirme sınavları meselesi olduğunu ve hükümet heyetinin bunu çözmeye istekli olduğunu, ancak bugüne kadar, yani üç ay geçmesine rağmen, sınav sürecinin Özerk Yönetim bölgelerinde nasıl yürütüleceğine dair hiçbir resmî kararın çıkmadığını ve binlerce öğrencinin geleceğinin tehlikede olduğunu söyledi.

Yusuf ayrıca, Özerk Yönetim’in adem-i merkeziyet talebinin ayrılıkçılık ve bölünme anlamına geldiği yönündeki suçlamalara yanıt vererek, ‘Özerk Yönetim’in Şam’da bulunmasının ve Özerk Yönetim heyetinin orada yer almasının, Suriye devletine bağlılığın en büyük kanıtı ve delili olduğunu’ belirtti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)

Yusuf, “Biz Suriye’nin bir parçasıyız ve bu bizim için ilkesel bir duruş. Adem-i merkeziyetçilik birlikle çelişmez. Hepimiz Suriyeliyiz. Ancak her bölgenin kendine has etnik ve dini çeşitliliğe dayalı özellikleri var” dedi. Yusuf, bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerektiğini, birçok gelişmiş ülkede adem-i merkeziyetçi sistemlerin uygulandığını ve bu ülkelerin güçlü devletler olduğunu söyledi. Adem-i merkeziyetçilik kavramının, sanki bölünme ve ayrılık anlamına geliyormuş gibi çarpıtıldığını ifade etti.

Askerî ve idarî dosyaların yanı sıra bu komiteler, ekonomik meseleleri ve petrol ile enerji sahalarının devrini de ele alacak. SDG, ülkenin petrol zenginliğinin yaklaşık yüzde 85’ini, ayrıca doğal gaz sahalarının ve üretiminin yüzde 45’ini kontrol ediyor. Bu sahalar arasında doğu Suriye’de Deyrizor kırsalında yer alan el-Ömer ve et-Tank sahaları da bulunuyor.

Yusuf, hükümet tarafıyla, hazırlanmakta olan Suriye parlamentosunun yapısına katılımları konusunu görüştüklerini açıkladı. Görüşmelerin, Kurban Bayramı tatilinden sonra başlamasının muhtemel olduğunu belirten Yusuf, Özerk Yönetim heyetinin anayasal bildiri konusundaki çekincelerini hükümet tarafına ilettiğini söyledi.

Yusuf, “Adem-i merkeziyetçilik, parlamentoya katılım ve anayasal bildiri meselelerine bazı satırlarda değindik. Ancak bu toplantı türünün ilkiydi. Bu nedenle genel çerçeveyi ele aldık. Bu oturum bir hazırlık niteliğindeydi. Sonraki toplantılarda daha derin tartışmalara gireceğiz” ifadelerini kullandı.

 Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)

Fevze Yusuf, Özerk Yönetim’in, sunulan anayasal bildiri taslağından memnun olmadığını ve bu konuda itirazları olduğunu söyledi. Zira Özerk Yönetim bu bildirinin, merkeziyetçi bir yönetimi dayattığını düşünüyor. Onlara göre anayasa, yetki ve sorumlulukların adil biçimde paylaşılmasını sağlamalı, farklı siyasi görüşlerin özgürce ifade edilmesine izin vermeli, Suriye’deki tüm etnik ve dini toplulukların haklarını tanımalı ve demokratik, adem-i merkeziyetçi bir yönetim sistemini benimsemeli.

Yusuf sözlerini şöyle tamamladı: “Biz diyaloğa hazırız. Hükümet tarafının müzakerelerin yeniden başlatılması için yeni bir tarih belirlemesini ve komitelerin çalışmalara başlamasını bekliyoruz.”