Trump Ortadoğu'da eski yöntemlerini yinelese de dinamikler aynı değil

Seçilmiş ABD Başkanı Donald Trump, tıpkı daha önce bölgede barışı sağlama görevini diplomatik deneyimi olmayan iş adamı damadı Kushner'e verdiği gibi, Ortadoğu temsilcisi olarak bir başka iş adamını seçti.

ABD Başkanı Donald Trump 2018 yılında Steve Witkoff ile Beyaz Saray'da (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump 2018 yılında Steve Witkoff ile Beyaz Saray'da (AFP)
TT

Trump Ortadoğu'da eski yöntemlerini yinelese de dinamikler aynı değil

ABD Başkanı Donald Trump 2018 yılında Steve Witkoff ile Beyaz Saray'da (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump 2018 yılında Steve Witkoff ile Beyaz Saray'da (AFP)

İnci Mecdi

Seçilmiş ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu'da Gazze Şeridi’ndeki savaşı sona erdirmekten, ilk döneminde başlattığı İsrail ile bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri normalleştirme ve İsrailliler ile Filistinliler arasında barışı sağlama politikasını sürdürmeye kadar gerçekleştirmesi gereken bazı zorlu hedefleri var. Ancak Beyaz Saray'ın yeni sahibi bölgede ilk başkanlık dönemindekinden farklı dinamiklerle karşı karşıya. Bununla birlikte Trump’ın bölgede barış seçtiği temsilcisinin profili sekiz yıl önceki seçiminden çok farklı değil.

Tıpkı damadı Yahudi iş adamı Jared Kushner'in daha önce hiçbir diplomatik deneyimi olmadan Beyaz Saray'ın ‘Ortadoğu’da barış ekibine’ liderlik etmişti. Trump, bu kez de Ortadoğu Temsilcisi olarak emlak zengini iş adamını seçti. Diplomasiden ziyade iş anlaşmalarını müzakere etme konusundaki uzmanlığıyla bilinen 67 yaşındaki Steve Witkoff’un Başkan’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi olarak seçilmesi, Trump'ın bölgedeki krizleri karmaşık anlaşmalar olarak ele alma ısrarını yansıtıyor.

Güvenilir kişiler

Fakat mesele sadece Trump'ın bölge meselelerine bakışı değil, aynı zamanda üst düzey mevkilere sırdaşlarını ve yandaşlarını atamaya dayanan yaklaşımıyla da ilgili. İsrail yanlısı Amerikalı bir Yahudi olan Witkoff, Trump'ın en yakın arkadaşlarından biri. İki adam sık sık Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil köyünde golf oynayarak vakit geçiriyor. Witkoff, Trump’ın seçim kampanyası sırasında en çok bağış toplayan isimlerinden biriydi ve Trump ile Yahudi bağışçılar arasındaki irtibatı sağlıyordu. Kampanyaya 100 milyon dolar katkıda bulunan Miriam Adelson da dahil olmak üzere Witkoff, Trump'a seçim kampanyası sürecinde düzenli olarak eşlik etti.

Amerikan basınına göre iki adam arasında 1986 yılına kadar uzanan ilişki yıllar içinde derinleşti. Bu yılki Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kongresi'nde yaptığı konuşmada, 2011 yılında oğlu öldüğünde Trump'ın verdiği destekten bahseden Witkoff, “Onun varlığı karanlık bir saatte gerçek bir teselli getirdi” dedi ve Trump'ı ‘tanıdığı en nazik ve en şefkatli adam’ olarak tanımladı.

Şarku’l Avsat’ın Amerikan gazetesi Wall Street Journal'dan (WSJ) aktardığı habere göre Witkoff da Trump gibi Ortadoğu'yu ‘dev bir emlak anlaşması’ olarak görüyor. Seçilmiş Başkan’ın geçmişine uygun olarak Witkoff, servetini hareketli bir şehirde kazanmış ve belli bir yaştan sonra Florida'ya taşınmış bir New Yorklu ve bir golf tutkunu.

Trump'ın bölgede kullandığı dil

Ortadoğu siyasetinde daha önce hiçbir deneyimi olmayan Witkoff'un İsrailli, Filistinli ve Arap liderlerle doğrudan konuşması bekleniyor. Gözlemciler, Witkoff'un her ne kadar diplomatik bir geçmişi olmasa da Ortadoğu'daki liderlerin Trump adına konuştuğunu bilmeleri halinde Witkoff'un ilerleme kaydetme şansının artacağını söylüyorlar. Tıpkı Kushner'in Ortadoğu'da çalışmaya başladığında hiçbir deneyimi olmamasına rağmen İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Fas ve Sudan arasında İbrahim (Abraham) Anlaşmalarının imzalanmasına aracılık etmesi gibi, Witkoff da sonunda yapmak için işe alındığı şeyi başarabilir.

ABD merkezli Axios sitesine konuşan bir kaynak, Trump'ın Witkoff'a çok güvendiğini ve çok yakın olduklarını, bunun da Witkoff'a görevinde yardımcı olacağını söyledi.

Trump birçok kez Gazze'deki savaşı mümkün olan en kısa sürede sona erdirmek istediğini söyledi. Trump, bu hedefini ilk başkanlık döneminde başarmaya çalıştığı İsrail-Filistin barış anlaşması ve Suudi Arabistan ile İsrail arasında bir normalleşme anlaşması olan iki büyük hedefe ulaşmak için aktif olarak sürdürüyor.

Witkoff emlak dünyasında zeki, nazik ve yetenekli bir müzakereci olarak tanımlanıyor. Ünlü bir emlak geliştiricisi olan Don Peebles, yıllar önce yaptığı ilk anlaşmalardan bahsederken “Müzakere tarzı asla agresif değildi... Witkoff, anlaşma sonuçlanmadan önce yerde kan görmek isteyen biri değil” ifadelerini kullandı.

Ancak Witkoff'un Ortadoğu'nun karmaşık tarihini ve nüanslarını anlayıp anlamadığı henüz belli değil. Kendisine yakın olanlar, Katar Yatırım Otoritesi ve Abu Dabi Yatırım Fonu ile yaptığı anlaşmalara işaret ederek iş dünyasındaki referanslarından bahsediyorlar. Paul Hastings'de emlak avukatı olan Marty Edelman, Witkoff'un ‘neyi bilip neyi bilmediğinin farkında olan biri’ olduğunu söylüyor ve ‘rubik küpünü ve onu yöneten insanları anlayabildiğini’ ekliyor. Ancak bir başka emlak yöneticisi, Witkoff'un zekasını övse bile Ortadoğu'da barışı sağlamanın Witkoff'un dünyası olmadığını söyleyerek, Witkoff'un referanslarına şüpheyle yaklaştı.

Kushner'ın ise yeni yönetimde resmi bir role sahip olmasa da Ortadoğu’da yer almaya devam etmesi bekleniyor. Kushner, kısa süre önce WSJ'ye verdiği bir röportajda, “Onlara tavsiyelerimi vereceğim, ihtiyaç duydukları her şekilde yardımcı olacağım” ifadelerini kullandı. Bir kaynağın WSJ'ye söylediğine göre Witkoff, bölgenin ‘dinamikleri konusunda olağanüstü bir anlayışa’ sahip olduğuna inandığı Kushner ile ‘konuşmayı ve iş birliği yapmayı’ planlıyor.

Farklı bir jeopolitik manzara

Bununla birlikte, Trump'ın Ortadoğu'da 2017-2021 yılları arasındaki ilk dönemine kıyasla önemli ölçüde farklı bir jeopolitik manzara devraldığı söylenebilir. İttifaklar değişti, öncelikler farklılaştı ve gerilimler bazı yerlerde derinleşirken bazı yerlerde geriledi.

Trump’ın iş dünyasında olduğu gibi dış ilişkilerdeki mantrası da uzun zamandır ‘anlaşma yapabileceği’ yönündeydi. Ancak gözlemciler dört yıl öncesine kıyasla anlaşma için gerekli marjının daraldığını söylüyorlar. Rice Üniversitesi Baker Kamu Politikası Enstitüsü'nde Ortadoğu uzmanı olan Kristian Coates Ulrichsen, “Trump'ın adamları 2020 yılında kaldıkları yerden devam edebileceklerini düşünüyorlarsa, durumu tamamen yanlış okuyorlar demektir. Bu da çok hızlı bir şekilde ortaya çıkacaktır” diye konuştu.

ABD’li yazar Mark Mazzetti, New York Times'ta yer alan bir makalesinde şöyle yazdı:

“Kushner, Trump’ın ilk başkanlık dönemii sırasında Beyaz Saray'ın İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkileri normalleştirme çabalarını yönetirken Filistinliler büyük ölçüde bir kenara itildi. Arap ülkeleri, İsrail ile diplomatik bir anlaşma için ön koşul olarak bir Filistin devletinin kurulması yönünde somut adımlar atılması talebinde bulunmadılar. Sonuç olarak İsrail Başbakanı Binamin Netanyahu diplomatik bir zafer elde etmek için neredeyse hiçbir şeyden taviz vermedi.”

Biden yönetimi 2023 yılında İsrail ile Suudi Arabistan arasında diplomatik bir anlaşma sağlamaya çalıştı. Ancak 7 Ekim saldırısı ve Gazze Şeridi’ndeki savaş anlaşma ihtimalini ortadan kaldırdı. Riyad, Suudi Arabistan'ın İsrail'i tanıması için İsrail'in bir Filistin devletinin kurulacağını taahhüt etmesi gerektiğini defalarca kez dile getirdi. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman geçtiğimiz eylül ayında yaptığı bir konuşmada, ülkesinin başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için yorulmak bilmeyen çabalarını durdurmayacağını vurguladı. Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmayacağının da altını çizdi.

Trump’ın ilk yönetimi, İsrail ve Arap ülkeleri arasında yapılan normalleşme anlaşmalarını, yıllardır bölgesel üstünlük için vekalet savaşları veren İran'a karşı uzun vadeli bir stratejinin parçası olarak görüyordu. Ancak son iki yılda İranlı diplomatların Suudi Arabistan, BAE ve diğer Körfez ülkelerinden yetkililerle doğrudan görüşmeler gerçekleştirmesiyle İran ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerde bir evrim yaşandı. İran resmi haber ajanslarına göre İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi geçtiğimiz ay, İsrail'in Gazze Şeridi’nde ve Lübnan’da işlediği ‘suçları’ durdurmak amacıyla çok sayıda Körfez ülkesini ziyaret etti.

Mazzetti ise bu gelişmeyi en iyi ihtimalle kırılgan bir atılım olarak nitelendirse de bunun ABD'nin yıllardır Ortadoğu'dan çekilmeye çalıştığını anlayan Arap ülkelerinin kısmi pragmatizminin bir sonucu olduğunu da vurguluyor. Suudi Arabistanlı yetkililer, bu noktayı pekiştirmek için Trump’ın önceki yönetimi sırasında yaşanan bir olayı örnek gösteriyor. Beyaz Saray, İran'ın 2019 yılında Suudi Arabistan’ın iç bölgelerinde yer alan Aramco petrol tesislerine insansız hava araçları (İHA) ve füzelerle düzenlediği saldırılara karşılık vermemeyi tercih etmişti.

ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı (CIA) için çalışmış bir Ortadoğu uzmanı olan Chip Usher’e göre Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri muhtemelen iddialarını korumaya devam edecekler. Körfez ülkeleri liderlerinin 10-15 yıl sonrasına bakarak ABD'nin bölgeden çekilmesinin güç dengelerini nasıl değiştirebileceğine dair hesaplar yaptıklarını söyleyen Usher, “Bu, Trump ekibinin birlikte yaşamak zorunda kalacağı bir gerçek” yorumunda bulundu.



Biden, senatörlerin İsrail'e silah satışını bloke çabalarını bastırmaya çalışıyor

Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki saldırılarıyla başlayan savaşta Gazze'ye yardım en düşük seviyede (Reuters)
Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki saldırılarıyla başlayan savaşta Gazze'ye yardım en düşük seviyede (Reuters)
TT

Biden, senatörlerin İsrail'e silah satışını bloke çabalarını bastırmaya çalışıyor

Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki saldırılarıyla başlayan savaşta Gazze'ye yardım en düşük seviyede (Reuters)
Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki saldırılarıyla başlayan savaşta Gazze'ye yardım en düşük seviyede (Reuters)

ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin, İsrail'e silah satışının bloke edilmesini isteyen tasarıyı engellemek için Demokrat Partililere baskı uyguladığı iddia ediliyor. 

Times of Israel'e konuşan ve kimliklerinin paylaşılmasını istemeyen kaynaklar, bağımsız Senatör Bernie Sanders'ın Kongre'ye eylülde sunduğu tasarının Biden yönetiminde endişe yarattığını belirtiyor. 

Washington, İsrail'e 6 ayrı pakette toplamda 20 milyar dolarlık silah satışına ağustosta onay vermişti. Pakette 50 adet F-15IA ve 20 adet F-15I savaş jetine ek olarak 30 adet orta menzilli havadan havaya füze sistemiyle (AMRAAM) 32 binden fazla tank mermisi ve 50 bine yakın top mermisi yer alıyor. 

Vermont Senatörü Sanders ise ABD'nin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun radikal sağcı hükümetine daha fazla silah göndermesinin kabul edilemez olduğunu belirterek sürecin durdurulması için Senato'ya tasarı sunmuştu. 

İsrail'e silah ihracatının 1961 tarihli Yabancı Destek Yasası'nı ve Silah İhracat Kontrol Yasası'nı ihlal ettiğini savunan Sanders, tedarikin hem uluslararası hukuka ve ABD hukukuna aykırı olduğunu öne sürmüştü. 

Sanders'ın tasarısına Demokrat Partili senatörlerden Peter Welch, Jeff Merkley ve Brian Schatz'dan da destek gelmişti. Tasarı, ABD Kongresi'nin üst kanadı Senato'da çarşamba günü oylanacak.

Times of Israel, hem Cumhuriyetçi hem de Demokratik kanatta İsrail'e güçlü destek verildiğini hatırlatarak, tasarının Senato Genel Kurulu'ndan geçme ihtimalinin çok düşük olduğunu yazıyor. Diğer yandan Biden yönetiminin "ağırlığını koyma kararının, Demokrat Parti'nin seçim sonrası dönemde İsrail yanlısı duruşunu sürdürme isteğini gösterdiği" yorumu yapılıyor. 

Haber sitesine konuşan iki ABD'li yetkili, Biden yönetiminin tasarıya karşı oy kullanılmasını sağlamak için Demokrat Parti içinde "lobicilik faaliyeti yürüttüğünü" iddia ediyor. Bu kapsamda Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon'dan yetkililerin Demokrat senatörlerle görüştüğü savunuluyor. 

Sanders öncülüğündeki tasarıya karşı çıkan Biden yönetiminden üst düzey yetkililer, sözkonusu silahların İsrail savunması için elzem olduğunu, bunların bir ila iki yıldan önce gönderilmeyeceğini, bu nedenle Gazze savaşında kullanılmayacağını ileri sürüyor. 

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Savunma Bakanı Lloyd Austin'in imzasını taşıyan 13 Ekim tarihli mektupta, İsrail'den 30 gün içinde Gazze'deki insani krizin hafifletilmesine yönelik somut adımlar atması istenmişti. Aksi takdirde İsrail'e bazı askeri yardımlarının askıya alınabileceği uyarısı yapılmıştı. 

Ancak tanınan bir aylık süre sona erdiğinde ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, İsrail'in insani yardımlar konusunda somut bazı adımlar attığını öne sürerek, askeri yardımların sürdürüleceğini duyurmuştu.

Diğer yandan Gazze'ye yardımlar ekimde son 11 ayın en düşük seviyesine gerilemişti. Birleşik Krallık'ın tanınmış gazetelerinden Guardian, ekimde günde ortalama 57 kamyonun Gazze'ye geçişine izin verildiğini aktarmıştı. ABD'nin talep ettiği rakamsa 350 kamyondu. Yardım kuruluşlarıysa temel ihtiyaçların karşılanabilmesi için en az 600 kamyon malzeme gönderilmesi gerektiğini bildiriyor.

Independent Türkçe, Times of Israel, New York Times, Guardian