İsrailliler Etiyopya'da iddiadan ibaret olan bir “Yahudi krallığı” için kazı yapıyor

İsraillilerin Etiyopya topraklarında belgelenmiş hiçbir tarihi kanıtın olmadığı bir Yahudi krallığı için kazılar başlatması, bu tür girişimlerin uygulanabilirliği konusunda birden fazla soruyu gündeme getiriyor.

İsrail’in Addis Ababa Büyükelçiliği yakınlarındaki bir sinagogda sabah ibadetlerini yerine getiren Yahudi Etiyopyalılar, 9 Mart 2010 (AFP)
İsrail’in Addis Ababa Büyükelçiliği yakınlarındaki bir sinagogda sabah ibadetlerini yerine getiren Yahudi Etiyopyalılar, 9 Mart 2010 (AFP)
TT

İsrailliler Etiyopya'da iddiadan ibaret olan bir “Yahudi krallığı” için kazı yapıyor

İsrail’in Addis Ababa Büyükelçiliği yakınlarındaki bir sinagogda sabah ibadetlerini yerine getiren Yahudi Etiyopyalılar, 9 Mart 2010 (AFP)
İsrail’in Addis Ababa Büyükelçiliği yakınlarındaki bir sinagogda sabah ibadetlerini yerine getiren Yahudi Etiyopyalılar, 9 Mart 2010 (AFP)

Mahmud Ebu Bekir

İsrail gazetesi Haaretz, İsrailli arkeolog Bar Kribus başkanlığındaki bir arkeolojik kazı ekibinin, Kudüs'teki Yahudi Miras Merkezi'nden bir keşif heyeti eşliğinde ‘Afrika'da bir Yahudi krallığının kalıntılarını’ bulmak amacıyla kazılara başlamak üzere Etiyopya'ya gittiğini yazdı.

Etiyopya'daki bazı siyasi ve kültürel çevreler uzun bir süredir, Yahudilerin Etiyopya'nın kuzeyindeki Simien Dağları'nın kalbinde, şimdiki Gondar bölgesi yakınlarındaki sarp yamaçlarda refah ve istikrar içinde yaşadığı bir krallığın varlığına dair efsaneler anlatılageliyor.

Şarku’l Avsat’ın Haaretz gazetesinden aktardığına göre İsrailli ekip, Etiyopya'da bin yılı aşkın bir süre boyunca varlığını sürdürdüğü iddia edilen sözde krallığın kalıntılarını ilk kez keşfetmeyi hedefliyor. Etiyopya'daki bazı araştırma ve kültür çevrelerinde dolaşan hayali anlatı için belgelenmiş herhangi bir tarihi kanıt olmamasına rağmen İsrail'in bu son hamlesi, bu tür girişimlerle ilgili olarak ‘amaçları gerçekten tarihi gerçekleri kanıtlamaya veya çürütmeye yönelik bir araştırma yapmak mı yoksa yeni bir siyasi gerçeklik yaratmak için dayanaksız anlatıları sürdürmeye mi çalışmak mı?’ şeklinde bazı soru işaretlerini gündeme getirdi.

İşlerinde ciddi bazı araştırmacılar, özellikle bu krallık hakkında ortada dolaşan bilgiler anlatılagelen efsanelerin ötesine geçmediğinden İsrailli ekibin üstlenmeyi planladığı misyonun ciddiyetini sorguladılar. Çoğunlukla hayali tarihi mitlere dayanan anlatılar temelinde güncel bir siyasi gerçeklik formüle edilebilir mi? sorusuna yanıt arıyorlar.

dyhju
Etiyoyalı Yahudiler olan Falaşalar, ilki 1977 yılında olmak üzere İsrail'e birkaç defada toplu olarak getirildiler (AFP)

İnsan toplumlarının gelişimi, endüstriyel ilerleme ve teknolojik devrim çerçevesinde modernist yollara girmeleri, mitolojiyi yalnızca tarihten kalan bir miras haline getirdiğinden bu sorunun cevabı basitleştirilmiş haliyle olumsuz olabilir. Edebi ve sanatsal eserlerde çağrışımları olabilir, ancak bu tür eserler, bir gelecek vizyonu oluşturmak ya da mevcut siyasi gerçeklikleri şekillendirmek için temel oluşturamaz.

Belki de daha derin bir başka kavrayış, mevcut ya da amaçlanan siyasi gerçeklik ile hayal edilen tarihi anlatılar arasındaki bağı ortaya çıkarabilir. Örneğin ünlü Fransız düşünür Roger Garaudy, birçok yazısında Yahudi tarih düşüncesindeki mitlerin merkeziliğine atıfta bulunur. Garaudy, İsrail'in bir devlet olarak gerçek varlığını, ancak eski Yahudi mitlerinin büyük ölçüde canlandırılması, revize edilmesi ve yakın siyasi gerçekliğinden (Vaat Edilmiş Topraklar, Tanrı'nın seçilmiş halkı vb.) yeni mitlerin yaratılması sayesinde duyurabildiğini vurgular. Dolayısıyla, tarihsel mitlerin siyasi bugünü ve geleceği şekillendirme çabasındaki rolü göz ardı edilemez.

Hiç kanıtı olmayan bir Yahudi krallığı

Haaretz'in haberine göre Yahudi toplumunun bazı kesimlerinde, İsrail'e göç etmeden önce Afrikalı Yahudilerin çoğunluğunun yaşadığı Gondar bölgesine komşu olan bugünkü Etiyopya'nın batısında bağımsız olarak yaşayan bir Yahudi krallığı olduğuna dair yaygın bir inanış var.

Aynı anlatıya göre bahsi geçen krallığın sınırları bugünkü İsrail devleti büyüklüğünde bir alanı kapsıyordu. Haaretz’e göre Yahudi topluluklarında birçok hikaye ve efsane hüküm sürmüş ve bu anlatıyı destekleyecek herhangi bir fiziksel kanıt bulunmadan kurtuluş umudunu artırmıştı.

Anlatıya göre söz konusu krallık, her biri İncil'deki yargıca atfen Gideon olarak adlandırılan bir krallar silsilesinin yönetimindeydi ve bu yüzden ‘Gideonların Krallığı’ olarak adlandırıldı.

Bu anlatının teorisyenleri, bu efsaneleri Etiyopya'daki Gondar bölgesi yakınlarında yer alan dağlarda yaşayan ve ‘Lubya’ olarak adlandırılan Yahudilere bağlıyor. Bazı İsrailli gezginler bu ismin Nubya'ya, yani bugünkü Sudan'a atıfta bulunduğuna inanıyor.

Krallıkla ilgili bilgiler son kırk yıldır nesiller boyunca aktarılan sözlü anlatımlara dayandığından Haaretz gazetesi tarihi gerçeğin aksine bu anlatıların doğruluğunu sorguluyor. Zira bu anlatılardan bazıları, Etiyopya asıllı İsrailli yazar Daniel Belete, ‘Gideonites: History of the Jews of Ethiopia and the Journey to the Land of Israel’ (Gideonlar: Etiyopya Yahudilerinin Tarihi ve İsrail Topraklarına Yolculuk) adlı kitabı gibi kaleme alındı.

Gazeteye göre Yahudi krallığının doğum tarihi tartışma konusu olsa da ilk tanıklıklar 14’üncü yüzyıla kadar uzanırken, krallığın 1626 yılında düştüğünde fikir birliği var.

Amerikalı tarihçi Herbert Alois Kraus, Cizvit misyoner aktivistlerin tarihi yazılarında Segenet adında bir yerde 19’uncu yüzyıl öncesi bir sinagogdan bahsedildiğini ve bunun Etiyopya'daki yerel Yahudilerin dini ve manevi yaşamı hakkında değerli bilgiler verebileceğini belirtiyor.

İsrailli arkeolog Kribus 2015 yılından bu yana, farklı geleneklerin Habeşistan'daki (Etiyoya’nın tarihteki adı) sözde Yahudi krallığını ilişkilendirdiği yerleri tespit etmek için araştırmalar yürütüyor. Etiyopya'ya seyahat ederek söz konusu krallıkla ilgili anlatıları kanıtlayacak ya da çürütecek somut fiziksel bulgular keşfetmeye çalışıyor.

Haaretz gazetesinin tarihçilerden aktardığına göre Yahudiler yaklaşık 500 yıl önce Afrika'daki bağımsız krallıklarını savunmak için uzun savaşlar verdiler. Bu da Yahudi sürgününün geleneksel anlatısı olan ‘Yahudiler, gerek Hıristiyan gerekse Müslüman olsun her zaman yabancıların egemenliği altında diaspora hayatı sürdüler’ söylemiyle çelişiyor. Araştırmacı Ömer Selham, Habeş-Falaşa Yahudilerinin kökeni üzerine yaptığı bir çalışmada, Doğu Afrika kıyılarının her kâr peşinde koşan tüccar için cazip bir ticari alan olduğunu, dolayısıyla Yahudilerin bu bölgedeki varlığının ticari faaliyetlerden kaynaklandığını öne sürüyor ve bu bölgede Yahudilerin krallıklar şeklinde eski bir tarihi varlıkları olduğunu reddediyor.

Etiyopya’dan bazı kaynaklara göre Etiyopya'daki Yahudilerin tarihi, Firavun’dan kaçmak için Musa Peygamber ile birlikte o topraklardan ayrılan ve bu dönemde Habeşistan topraklarına giden Mısır Yahudilerine kadar uzanıyor.

Çelişkili anlatımlar

İlk anlatım Habeş-Falaşa Yahudilerinin kökeninin Mısır'dan Habeşistan'a göç eden ve orada yaşayan Yahudilere dayandığını belirtirken, ikinci anlatım kökenlerinin bölgede geniş bir alanda hüküm süren Süleyman Peygamber'in krallığına dayandığını belirtiyor. Bu yüzden Habeş kralları kendilerini ‘Süleymanlılar’ olarak tanımlamaya devam ettiler. Etiyopyalı Yahudilere dair üçüncü anlatı ise Yemen'in Sebe krallığına mensup olduklarını söylüyor. Bu anlatı, Süleyman Peygamber'in Sebe Melikesi (Arapça ismine göre Belkıs, Habeşçe ismine göre Makeda) ile evlendiğini ve Habeşistan'daki Yahudi hanedanının ondan doğduğunu iddia ediyor.

Tarihçiler, Yahudilerin Etiyopya'daki varlığının tarihiyle ilgili mitolojik anlatılar dışında, Yahudilerin Etiyopya'daki varlığına inanıyor. Bu anlatıların hiçbiri, kökenleri konusunda herhangi birinin lehine olacak bilimsel verilere dayanmıyor. Dini inançları hakkında da, İsrailoğulları'nın Tanrısı'na ve Tanrı'nın onları insanlığın geri kalanı arasından seçtiğine inandıkları gerçeği dışında bir detay bulunmuyor. Ayrıca yeniden dirilişe ve öbür dünyada yargılanmaya inanırlarken Telmud’a inanmazlar, bu da onları Yahudi mirasındaki (özellikle İsrail) hakim anlatılarla çelişkiye sokar.

Etiyopyalı tarihçi Isaac Teferi, Independent Arabia’ya yaptığı değerlendirmede, Yahudi tarihinin, ‘sürgünler’ anlamına gelen ve ‘Falaşa’ olarak adlandırılan Etiyopyalı Yahudileri 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasına kadar tanımadığını, çünkü Yahudi devletinin, demografisini güçlendirmek ve basit işlerde kullanmak için binlerce Etiyopyalı Yahudiyi İsrail'e getirmek için onları tanımak zorunda kaldığını söylüyor. Falaşalar birkaç defada İsrail'e toplu olarak getirildiler. İlk operasyon 1977 yılında ‘Musa Operasyonu I’ adıyla yapıldı ve yaklaşık 2 bin 500 Falaşa İsrail’e getirildi.

jmukılo
Kudüs'teki Etiyopyalı Yahudiler Sigd bayramı sırasında ibadet ediyorlar, 16 Kasım 2009 (AFP)

İkinci operasyon 1982 yılında ‘Geri Dönüş Hakkı’ adı altında gerçekleşti ve yaklaşık 25 bin kişiyi kapsıyordu. Daha sonra 1984 yılında en ünlüsü olan ‘Musa Operasyonu II’ gerçekleşti. Bu operasyonda binlerce Falaşa, eski Sudan Cumhurbaşkanı Cafer Numeyri'nin yardımlarıyla Sudan'dan hava yoluyla işgal altındaki Filistin topraklarına taşındı.

Eski ABD Başkanı George H.W. Bush'un 1985 yılında verdiği açık destekle Etiyopyalı Yahudi göçmenlerin sayısının yaklaşık 20 bine ulaşmasıyla Falaşaları yeniden yerleştirmek için ‘Sebe Operasyonu’ gerçekleştirildi.

Ardından 1991 yılındaki ‘Süleyman Operasyonu’ kapsamında 20 bin kadar Falaşa, eski İsrail Başbakanı İzak Şamir döneminde, dönemin İsrail Genelkurmay Başkan Yardımcısı Amnon Lipkin-Şahak gözetiminde İsrail’e getirildi.

Son operasyon olan ‘Güvercin Kanatları’ 2012 yılında gerçekleşti ve yaklaşık 9 bin Falaşa getirildi. Tüm bu göçlerin resmi bir şekilde ve Etiyopya devleti ile İsrail arasında yapılan anlaşmalarla gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, İsraillilerin büyük bir kesimi, İsrail’e getirilen Etiyopyalıların çoğunun aslında Yahudi olmadığı, açlık ve yoksulluk yüzünden kendilerine geçim kaynağı sağlayacak bir ülkeye göç etmek isteyen insanlar olduğuna inanıyor. Bu yüzden Falaşalar yeni vatanlarında ırkçılık ve zulüm görmeye devam ediyor.

Mit ve tarih arasında

Teferi, mitolojik anlatılar ile ciddi ve profesyonel akademik araştırmalar arasında bir mesafe olduğunu düşünüyor. Etiyopyalı akademisyen, Etiyopya'daki Yahudilerin tarihinin, Yahudiliğin gereklerini getiren ya da tarihteki Habeşistan'da yaşayan Yahudilerden gelen kişilere atıfta bulunduğunu vurguladı. Etiyopya'daki en büyük Yahudi grubu, Etiyopyalı Yahudiler olarak da bilinen Beta Israel olduğunu belirtti.

Beta Israel, yani Etiyopyalı Yahudilerin literatürünün Amharca'da kuzey anlamına gelen ‘Semen Krallığı’ adlı efsanevi bir krallığın varlığına atıfta bulunduğunu söyleyen Teferi, hikâyeye göre Aksum Krallığı'nın en ünlü krallarından biri olan Kral Ezana döneminde (MS 300-375 civarı) Hıristiyanlık Aksum Krallığı'nın resmi dini haline geldiğini aktardı. Teferi, Hıristiyanlığın Aksum Krallığı'nın resmi dini olarak ilan edilmesinin, Yahudi nüfusun Hıristiyanlığa geçmeyi reddetmesine ve isyan etmeye başlamasına neden olduğunu da sözlerine ekledi.

Etiyopyalı araştırmacı, Beta Israel grubunun literatüründe bölgedeki Yahudilerle Hıristiyanlar arasında bir iç savaş yaşandığının ve bunun sonucunda Simien Dağları bölgesinde ve Tana Gölü'nün kuzeyinde, Setit Nehri'nin güneyinde yer alan Dembiya bölgesinde bağımsız bir Yahudi devletinin kurulduğunun iddia edildiğini, ancak bu anlatıların doğruluğunu kesin olarak teyit edecek hiçbir bilimsel ve tarihi kanıt bulunmadığını söyledi.

Siyasi amaçlar

Bar Kribus başkanlığındaki İsrailli son arkeolojik keşif gezisinin, belki de tarihi ya da arkeolojik nedenlerden ziyade siyasi nedenlerle bu efsanevi anlatıları kanıtlamaya çalıştığını söyleyen Teferi, bu gezinin nedenlerinden bazılarının, özellikle Falaşaların İsrail toplumunda kendilerini dışlanmış hissetmelerinin İsrail'in kendi iç durumundan kaynaklandığına inanıldığını belirtti. İsrail'in sıcak noktalar olarak kabul edilen Arap ülkeleriyle sınır bölgelerine yerleştirilen Falaşalar, okulda, iş piyasasında ve hatta dini ibadetlerini veya resmi görevlerini yerine getirirken ayrımcılığa maruz kalıyor.

Falaşaların 2015 yılında İsrail içinde düzenlediği barışçıl gösterilerde ayrımcılık ve zulme karşı ayaklandığını ve güvenlik güçlerinin tacizine maruz kaldığına dikkati çeken Teferi, Falaşa bir İsrail askerinin kameralar önünde polis tarafından saldırıya uğradığını hatırlattı. Teferi, bu olayın Falaşaların maruz kaldığı ırkçılık gerçeği hakkında kapsamlı bir tartışma başlattığını ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Falaşaları sakinleştirmek için saldırıya uğrayan asker ile bir araya gelmek zorunda bıraktığını vurguladı.

Tel Aviv'in şu anda Gazze Şeridi’nde ve Lübnan'da yürüttüğü savaş sebebiyle ve özellikle Falaşaların çoğu İsrail ordusunda görev yaptığından iç cepheyi güçlendirmeye ihtiyacı olduğunu söyleyen Teferi, dolayısıyla Falaşaların Etiyopya'daki eski Yahudi kökenlerinden bahsetmenin ve toplumda hüküm süren şüphecilik ve kötü muameleler karşısında Falaşaların Yahudi olduklarını teyit etmenin iç cepheyi güçlendirebileceğinin altını çizdi.

İsrailli arkeoloji ekibinin Etiyopya'da tarihte bir Yahudi krallığının varlığına ilişkin iddiaların ciddiyetini incelediğini belirten Etiyopyalı tarihçi Teferi, bu hamlenin gerçeğe ulaşmayı amaçlayan bir çalışma olarak bilimsel ve tarihi kurallara uyup uymadığına ya da özellikle ekip Kudüs'teki Yahudi Miras Merkezi Etiyopya Tarihi Bölümü tarafından gönderildiğinden hayali bir gerçekliği formüle etmeye yönelik siyasi bir misyon olup olmadığına karar vermek için araştırmanın sonuçlarına bakılması gerektiğini vurguladı.



Herodot'un Ermenilerin kökenine dair teorisi çürütüldü

MÖ 484-425'te yaşayan Herodot, Ermenilerin Balkan kökenli olduğunu öne sürmüştü (Wikimedia Commons)
MÖ 484-425'te yaşayan Herodot, Ermenilerin Balkan kökenli olduğunu öne sürmüştü (Wikimedia Commons)
TT

Herodot'un Ermenilerin kökenine dair teorisi çürütüldü

MÖ 484-425'te yaşayan Herodot, Ermenilerin Balkan kökenli olduğunu öne sürmüştü (Wikimedia Commons)
MÖ 484-425'te yaşayan Herodot, Ermenilerin Balkan kökenli olduğunu öne sürmüştü (Wikimedia Commons)

Genetik analiz, Ermenilerin kökenine dair teoriyi çürüttü. 

Ermenilerin, Balkan halkı Friglerden geldiği düşüncesi büyük ölçüde kabul gören bir teoriydi. Bu fikrin benimsenmesinde en büyük rolü oynayan isim de Herodot.

Yunanlı tarihçi, Pers ordusundaki Ermenilerin Frigya'dan gelen askerlere benzer giyindiğini görünce aynı kökenden geldikleri sonucuna varmıştı. 

Dilbilimciler de Ermenicenin, Hint-Avrupa dil ailesinin Trako-Frig grubundaki dillerle ortak yönlerine dikkat çekerek bu teoriyi desteklemişti.

Ancak İrlanda'daki Trinity Koleji liderliğindeki genetik çalışma başka bir hikaye anlatıyor. 

Bilim insanları, Ermenilerden ve Ermeni Yaylaları'nın eski gruplarından aldıkları DNA örneklerini, Balkan halklarından alınan eski ve yeni genetik veriyle karşılaştırdı. Ekip, genomların tamamını inceleyerek eşsiz bir çalışmaya imza attı.

Ermenistan Ulusal Bilimler Akademisi'nden Levon Yepiskoposyan, yazarları arasında yer aldığı çalışmanın "Ermeni Yaylaları'nın genetik atlasını çıkarmaya çalışan ilk araştırma" olduğunu söylüyor.

Bulgularını hakemli dergi American Journal of Human Genetics'te 25 Kasım Pazartesi günü aktaran ekip, Ermenilerle Balkan halkları arasında güçlü bir genetik bağlantı olmadığını ortaya koydu.

Makalenin başyazarı Dr. Anahit Hovhannisyan, "Yüzlerce yıl boyunca tarihsel inançlar geçmişe dair anlayışımızı şekillendirdi ve çoğu zaman teorileri gerçek kabul etmemize neden oldu" diyerek ekliyor:

Ancak tüm genom dizilimine erişim ve antik DNA araştırmalarının ilerlemesiyle, artık bu uzun süredir var olan fikirleri sorgulayabilir, yeni bir çerçeveye oturtabilir ve insan popülasyonlarının tarihine ilişkin çok daha incelikli ve bilimsel temellere dayanan bir görüş ortaya koyabiliriz.

Araştırmacılar Ermenilerin kökeniyle ilgili bir başka düşünceyi daha çürüttü. Sason Ermenilerinin genellikle Süryani kökenli olduğu düşünülüyordu.

Batman ilçesi Sason, Ermeni Yaylaları'nın da güney kısmında yer alıyor. 

Bu halkın Süryani kökeni, çeşitli tarihi metinlerin yanı sıra İncil'de de geçiyor. Ancak bu düşünceyi destekleyen güçlü bir kanıt bulamayan ekip, Sason halkının yakın geçmişte epey küçüldüğünü ve bu şekilde diğer gruplardan ayrıldığını tespit etti. 

Diğer yandan bilim insanları, Cilalı Taş Devri'ndeki Levantlı çiftçilerle ilişkili bir grubun, Ermeni Yaylaları'ndaki genetik yapıyı etkilediğini buldu. 

Ekip bunun arkasında Erken Tunç Çağı'ndan sonraki bir göç dalgası olduğunu tahmin ediyor. Cambridge Üniversitesi'nden makalenin bir diğer yazarı Andrea Manica, bulguların diğer çalışmalarla uyuştuğunu söyleyerek ekliyor:

Tam olarak nereden ve ne zaman geldiğinin yanı sıra böylesine yaygın bir göç dalgasını neyin tetiklediğine dair sorular henüz cevaplanmadı.

Ermeniler arasındaki farklılıkları da inceleyen araştırmacılar, Ermeni Yaylaları'nın doğu, batı ve iç kesimlerindeki grupların büyük oranda benzer bir genetik yapıya sahip olduğunu saptadı.

Independent Türkçe, Phys.org, Greek Reporter, American Journal of Human Genetics