Afrika’daki Fransız sömürge imparatorluğu sancaklarını katlamaya başladı

Fransa'nın Afrika'daki çıkarlarını koruma zorluğu ile karşı karşıya kalan Macron, başlarda çoğu Fransız akademik çevresi ve sivil toplum kuruluşu tarafından sıcak bakılmayan ‘post-kolonyal’ tezini doğrulamaya çalışacak

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Genelkurmay Başkanı Thierry Burkhard, yıllık askeri geçit töreni sırasında Şanzelize Caddesi’ne gelirken (EPA)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Genelkurmay Başkanı Thierry Burkhard, yıllık askeri geçit töreni sırasında Şanzelize Caddesi’ne gelirken (EPA)
TT

Afrika’daki Fransız sömürge imparatorluğu sancaklarını katlamaya başladı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Genelkurmay Başkanı Thierry Burkhard, yıllık askeri geçit töreni sırasında Şanzelize Caddesi’ne gelirken (EPA)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Genelkurmay Başkanı Thierry Burkhard, yıllık askeri geçit töreni sırasında Şanzelize Caddesi’ne gelirken (EPA)

Abdurrahim et-Turani

Japon asıllı ABD'li siyaset bilimci Yoshihiro Francis Fukuyama, ‘tarihin sonu’ teorisini ortaya attığında, özellikle Fransızca konuşan Sahra altı Afrika ülkelerinin 1960'lı yılların başlarında bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından Fransa’nın Afrika kıtasındaki sömürgelerinin yıkıntıları üzerine inşa ettiği kolonyal yapının sonuna işaret ediyordu.

Bu bağlamda, Fransa'nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron döneminde Afrika'nın balta girmemiş ormanlarında yaşadığı büyük stratejik başarısızlıktan söz edebiliriz. Sağ ve solun enkazından doğan siyasi bir hareket olarak ‘Macronizm’in çöktüğü bir dönemde Macron, temel ideolojik ilkelerini güvenlik, meritokratik ve umut kavramları üzerine şekillendirdi.

Fransa Başbakanı Michel Barnier 4 Aralık’ta parlamentoya sunulan gensoru önergesini destekleyen ezici çoğunluğun kendisini güvensizlik oylamasıyla düşürmelerinin ardından görevden alındı. Barnier’in başlıca görevi, Fransız devletinin mali durumuna ilişkin artan endişeler karşısında Cumhurbaşkanı’nın gelecek yıl ile ilgili gündemini koruyacak bir bütçeyi güvence altına almaktı.

“Macron'un yakıtı tükendi”. Fransız muhalefet kanadından bir milletvekilinin kısa blog yazısı, kamuoyu kuruluşlarının değerlendirmelerine göre Cumhurbaşkanı Macron'un Fransız halkı arasında popülaritesinin düştüğüne işaret etti.

Macron'a yakın isimlerden Fransız basınına sızdırılan bilgilere göre Cumhurbaşkanı çalkantılı bir siyasi dönemden geçiyor. Özellikle de sol kesim tarafından kamuoyu önünde istifaya zorlanmakla tehdit edildikten sonra kendisini yalnız ve hüsrana uğramış hissediyor. Şu anda 2027'de sona ermesi beklenen ikinci dönemini tamamlamak için mücadele ediyor. Bununla birlikte Macron, üçüncü bir dönem için aday olamıyor.

Fukuyama, ‘tarihin sonu’ teorisini ortaya attığında, özellikle Fransa’nın Afrika kıtasındaki sömürgelerinin yıkıntıları üzerine inşa ettiği kolonyal yapının sonuna işaret ediyordu.

Fransa'nın hızla büyüyen ve yeni pazarlara ihtiyaç duyan Fransız ekonomisine lazım olan enerji, petrol, fosfat, demir ve diğer doğal ve mineral kaynaklar açısından zengin bir bölge olduğundan eski sömürgelerini terk etmek gibi bir niyeti hiç olmadı. Bu yüzden Fransa, bu sömürgeleri kanatları altında tutmanın uluslararası arenadaki büyük stratejisini sürdürmek için son derece önemli olduğunu düşünüyordu.

Fransa'nın kapıdan çıkıp bacadan geri dönmesi ve ‘post-kolonyal’ olarak adlandırılan, denizaşırı ülkelere kadar uzanan geniş bir imparatorluk dönemini başlatması bu şekilde oldu.

Fransa, geçtiğimiz altmış yılda 14 Afrika ülkesini yeni bir sömürge imparatorluğuna, ‘Françafrique’ adı verilen, Afrika'nın dörtte birini kapsayan ve Atlantik kıyısındaki Senegal'den kıtanın merkezindeki Çad'a kadar yaklaşık 3 bin mil uzanan geniş bir alanda, özel bir Fransız bölgesine dahil etmek için açık ve gizli, yasal ve yasadışı, mümkün olan tüm diplomatik yollara başvurdu.

Fransa, bu büyük imparatorluk altında eski sömürgelerindeki halkların kendi liderlerini özgürce seçmelerine asla izin vermedi. Hatta söz gelimi bağımsız olmalarına rağmen bu ülkelerdeki otoriter rejimleri destekledi. Uzun soluklu Fransız emperyalizminin sonuçları, Sahra altı Afrika’daki eski sömürgelerinde yaygın yolsuzluk vakaları, yerleşik otoriter yönetimler ve derin ekonomik sömürünün mutlak hakimiyeti altında ezilen kronik az gelişmişlik oldu.

dcefvgrb
Mali'deki askeri üslerinden ABD Hava Kuvvetleri'ne ait nakliye uçağıyla ayrılan Fransız askerleri, 9 Haziran 2021 (AP)

Senegalli ekonomist Ndongo Samba Sylla, yaptığı değerlendirmede, Fransa’nın eski sömürgelerinin demokratik anlamda bağımsız kurumsal gelişimine izin vermediğini ve daha da kötüsü söz konusu Afrika ülkelerinin etnik ve sosyal kimliklerini manipüle ettiğini söyledi.

Suçlamalar ve geç farkına varma

Emmanuel Macron'un 2017 yılında Fransa Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte, Fransa ve Afrika hakkındaki tartışmalar, Fransa’nın Afrika’dan kovulması çağrısında bulunan seslerle yeni bir boyuta girdi. ‘Afrika'daki istikrarsızlık Fransa tarafından yaratıldı ve desteklendi’ gibi fikirler yaygınlaşmaya başladı. Batı Afrikalı sosyal medya kullanıcıları, isyankâr ve alaycı ifadelerle “Fransa, geri çekil. Fransa! Git!” sloganları attılar.

2022-2023 yılları arasında Fransa karşıtı darbelerin gerçekleştiği Mali, Burkina Faso ve Nijer’deki darbe liderleri daha da ileriye giderek Paris'i açıkça radikal İslamcıları desteklemekle suçladı. Nijer'de darbeye liderlik eden General Abdourahmane Tchiani’ye göre Fransa, radikal İslamcı Boko Haram örgütü ile gizli iş birliği yapıyordu ve Fransızlar bu teröristleri Nijer'deki yeni devlete karşı savaş açmaya çağırdı. Tchiani, geçtiğimiz ocak ayında da Paris'i Boko Haram'a askeri teçhizat sağlamakla suçladı.

Macron, sömürgecilik sonrası geçiş süreçlerinin dolambaçlı siyasetine uygun olarak, Batı Afrika'nın bu stratejik köşesindeki genç nesillerin ve siyasetçilerin değişim talep ettiğinin ve Fransa'nın yeni sömürgecilik mirasını sorgulayarak yeni bir sayfa açtıklarının farkında.

Bu yüzden Macron, daha önce Fransız ve Afrikalı siyasi elitler arasındaki ‘yakın bağların’ konu edildiği her yıl düzenlenen Fransa-Afrika zirvelerini iptal etme girişiminde bulundu ve bunun yerine 2021 yılında önde gelen Kamerun asıllı Frankofon tarihçi ve düşünür Achille Mbembe tarafından yönetilen raporlama-diyalog şeklinde yeni bir Afrika-Fransa toplantısı düzenledi.

Burada çalışmaları çağdaş dünyadaki tahakküm mekanizmalarını yapıbozuma uğratmayı amaçlayan Achille Mbembe’nin ‘post-kolonyal’ tezin teorisyenlerinden biri olarak kabul edildiğini hatırlatmakta fayda var. “Critique of Black Reason” (Zenci Aklının Eleştirisi) adlı kitabın yazarı olan Mbembe’nin bu alandaki en önemli çalışması ise “On the Postcolony” (Postkoloni Üzerine). Mbembe, bu kitapta, sömürgecilik dönemini takip eden ‘geç modernizm’ olarak adlandırdığı dönemdeki siyasi, sosyal ve antropolojik algıları inceleyerek sömürgeleştirilen ile eski sömürgeci arasındaki yeni ilişki kalıplarını belirlemeye çalışıyor.

Bu entelektüel toplantının ardından Macron, Afrika ve Fransa arasında yeni bir ortaklığı duyurdu. Bu ortaklığın temel özelliği kıtayı yeniden canlandıracağı varsayılan Afrikalı dijital girişimciliğe odaklanmaktı. Fransa Cumhurbaşkanı'na göre bu yeni ortaklık Fransa'yı Afrika ile yeni bir tarih evresine taşıyacak.

İmparatorluk tarihini yeniden yazmak

Macron, bu yılın şubat ayı sonları ile mart ayı başlarında, dört Afrika ülkesine yapacağı ziyaret öncesi Gabon'dan, ‘Fransız Afrikası (Afrika'da Fransız sömürgeciliği) döneminin sonsuza kadar sona erdiğini’ açıkladı. Ancak Macron, Batı Afrika ve Sahel bölgesinde Fransa karşıtı duyguların bu kadar yükseldiğini hiç tahmin etmemişti. Bu, Fransa'nın Afrika anlatısının ‘son bölümüydü’ ve çok üzücü bir mürekkeple yazılmıştı. Bir hicivcinin dediği gibi, Fransa'nın galya horozunun (Fransa'nın ulusal bir sembolü) kafası Afrika'nın giyotini tarafından kesilme tehlikesiyle karşı karşıyaydı.

Macron tartışmalı bir hamleyle Fransa'nın emperyal tarihini yeniden yazma görevini üstlendi. Tarihi bazı özürler diledi. Bu özürlerin en önemlilerindan biri olarak Cezayir'deki dekolonizasyon savaşlarının ‘insanlığa karşı işlenmiş bir suç’ olduğunu söyledi.

Onlarca yıl süren örtbasların ardından Macron'un talimatıyla başlatılan bir soruşturma, sosyalist bir isim olan Lionel Jospin'in başbakanlığı döneminde, Fransa’nın Ruanda soykırımından en azından kısmen sorumlu olduğunu ortaya koydu. Jospin'in, Fransız ordusunun 1994 yılında Ruanda’da yaşanan soykırımındaki suç ortaklığının örtbas edilmesi çabalarını denetlediği anlaşıldı.

uköılço
Nijer’in başkenti Niamey'de düzenlenen bir miting sırasında Mali, Burkina Faso, Cezayir, Nijer ve Rusya bayrakları taşıyan Ulusal Kurtuluş Konseyi destekçileri, 26 Ağustos 2023 (AFP)

Bu tıpkı İngiltere’nin eski başbakanlarından Tony Blair'in 2000’li yılların başlarında, transatlantik köle ticareti için özür dileyerek ve Afrika'daki yoksulluğun ‘dünyanın vicdanında bir yara’ olduğunu söyleyerek dikkate değer olan sembolik jestine benziyordu. Blair, görevden ayrıldıktan sonra kendi adıyla bir Küresel Değişim Enstitüsü (Tony Blair Institute for Global Change/TBI) kurdu ve ‘küreselleşmenin azınlık için değil, çokluk için olması’ hedefiyle Afrika'da çalışmalar yaptı.

Macron, geçtiğimiz 27 Şubat'ta, Fransa ile Afrika arasında yeni bir askeri ortaklık öngören Fransa'nın yeni Afrika stratejisinden bahsetti. Buna göre Afrika'daki askeri varlığını önemli ölçüde azaltmayı planlayan Fransa, bu kapsamda bazı askeri üsleri yerel silahlı güçlerin eğitimine dönüştürecek ve ‘askeri akademilerin’ yönetimini Fransa ve Afrika arasında ‘ortak kontrole’ devredebilecek.

Macron'un ‘bu, askerlerin geri çekilmesi ve taahhütlerin yerine getirilmemesi değil, Fransa'nın askeri olarak yeniden yapılanmasıdır’ iddiasına rağmen ‘Fransız karşıtı’ duyguların yükselişi ve Fransa'nın Afrika'da ‘yoksulluk ve kaos kaynağı’ olarak algılanması, Fransa'nın kıtadaki etkisini giderek azalttı.

Fransa'nın post-kolonyal politikası başarısızlığa mahkumdur ve Françafrique, yeni sömürgeciliğin İngiliz ve Portekiz biçimleriyle karşılaştırıldığında bir istisna olarak kabul edilemez.

Ölmek istemeyen bir imparatorluk

Fransa'nın Afrika'daki çıkarlarını koruma zorluğuyla karşı karşıya kalan Macron, başlarda çoğu Fransız akademik çevresi ve sivil toplum kuruluşu tarafından sıcak bakılmayan, hatta yok olma ve ölüm tehdidiyle burun buruna gelen büyük Fransız imparatorluğunun dağılmasını önleme çabaları anlaşılamadığı için basında ve medyada ağır bir şekilde eleştirildiği post-kolonyal tezini doğrulamaya çalışacak. Öyle ki bu durum, çok sayıda yazarın makalelerini ve çalışmalarını bir araya getiren “Ölmek İstemeyen İmparatorluk” başlıklı geniş hacimli bir kitabın başlığına da yansımıştır.

Çıkarlar da tıpkı insanlar gibi refahtan sonra bir çöküş, gerileme ve çürüme aşamasına gelir. 1990 yılından bu yana Fransız siyasi elitlerinden birçok politikacı Françafrique’nin sonunu ve ölümünü dile getiriyor. Bu durum, geleneksel sömürgecilik aşamasından sonra ‘yeni sömürgecilik’ kisvesi ve maskesi altında devam eden ve yeni Fransız sömürgeciliğini destekleyen ekonomik ve siyasi yapıların iflas etmesinin ardından bugün sona ermenin ve çöküşün eşiğinde olan Fransız sömürge imparatorluğuna dikkat edilmesini gerektiriyor.

Paris'teki çoğu kişinin Fransa-Afrika ilişkilerini yeni yollarla yeniden şekillendirme girişimlerinin devam etmesine, yeni sömürgeciliğin sürdürülebilirliğinin vurgulanmasına, ‘son sömürgeci para birimi’ olarak tanımlanan Afrika Kalkınma Fonu (African Development Fund/ADF) ve öncüllerinin Afrika'da faaliyet göstermesini sağlamak için yenilikçi çözümler aranmasına rağmen, Fransa'nın yeni sömürgecilik politikasının başarısızlığa mahkum olduğu konusunda artık şüphe yok. Françafrique, yeni sömürgeciliğin İngiliz ve Portekiz biçimleriyle kıyaslandığında bir istisna olarak kabul edilemez.

On dokuzuncu yüzyıl, Batı'nın halkları sömürgeleştirerek, özgürlüklerini ve zenginliklerini ellerinden alarak elde ettiği hegemonyasına ve gücüne tanık oldu. Fransa, Afrika'da geniş bir imparatorluk kurmayı başardı. Ancak işgal edilen ülkelerdeki bağımsızlık hareketlerinin mücadelesi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu imparatorluğun parçalanmasına yol açtı. Ancak Fransa, özellikle Sahel bölgesindeki eski sömürgeleri üzerindeki büyük nüfuzunu sürdürmeyi ve Afrika kıtasında ekonomi ve güvenlikten yatırım ve siyasete kadar uzanan başlıca çıkarlarını korumayı başardı.

Ancak Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ve yeni dünya güçlerinin yükselişinin ardından küresel tablo değişecek ve Fransa kendisini Batı Afrika ülkeleri; Moritanya, Mali, Gambiya, Senegal, Nijer, Burkina Faso, Gine, Nijerya, Kamerun ve Çad’da yerel direnişle karşı karşıya bulacaktı.

Bunun yanında özellikle Sahel bölgesinin çeşitli savaşlara ve huzursuzluklara sahne olması ve Fransız ordusunun bölgedeki radikal İslamcı hareketlerin istilasını durdurmak için askeri operasyonlara dahil olmasıyla birlikte uluslararası rekabet daha da güçleşti.

Fransız sömürge imparatorluğunun prestiji yavaş yavaş azalmaya başlarken, Fransa'nın uluslararası imajı zedelendi. Fransa’daki Beşinci Cumhuriyeti düzenine karşı isyan süreci, Fransa'nın neredeyse kendi mülkü olarak gördüğü Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti, Burkina Faso, Nijer ve Çad'dan başladı. İsyan ve ayaklanma, Fildişi Sahili ve Senegal gibi Fransa'ya komşu diğer Sahelya ülkelerine yayılana kadar genişlemeye devam etti.

Bu temelde, 1960 yılında Fransa'dan bağımsızlığını kazanmasından bu yana geçen onlarca yıllık ağır sömürge mirasının ardından herkes Fransa'nın Afrika'daki eski sömürgelerini bu kez kalıcı olarak kaybetmek üzere olduğu gerçeğini kabul etti. Afrika ülkeleri gerileme, az gelişmişlik, iç savaşlar, darbeler, iktidarın zorla el değiştirmesi, otoriter rejimler ve Fransız yetkililerin Afrika ülkelerindeki hükümet yetkililerine rüşvet vermek de dahil olmak üzere, ‘kirli’ olarak tanımlanan yöntemlere karışması gibi deneyimler yaşadı.

Bu, Fransız siyasi ve akademik çevrelerinde zaman zaman tartışma konusu olan sansasyonel bir müdahaleydi. Son yıllarda, özellikle de Cumhurbaşkanı Macron döneminde, Fransız karşıtlığı sonucu Cezayir, Fas ve Tunus'la gerilimler yaşandı.

Tam bir kopuş sayılmaz

Paris, Fransız askerlerinin Mali, Nijer ve Burkina Faso'dan çekilmesiyle sonuçlanan, Fransız şirketleriyle ilişkilerini keserek ve Fransa ile savunma anlaşmalarını feshederek, Fransa’nın hegemonyasından kurtulma ve gerçek bağımsızlığa doğru ilerleme yolunda adımlar atan Afrika'dan gelen iç açıcı olamayan haberler almaya devam etti. Dünya, Fransa’nın Afrika'daki eski sömürgelerini kasıp kavuran askeri darbeler dalgasına tanık oldu. Her darbe kendine özgü olsa da Çad'ın Fransa ile yaptığı savunma anlaşmasını aniden iptal etmesi gibi, çoğu Fransa’nın hegemonyasına karşı olduklarını az ya da çok ilan etti. Eski bir Fransız sömürgesi olan Çad, geleneksel olarak Paris yanlısı olan Fransız askerlerini artık topraklarında görmek istemediğini bildirdi.

Senegal Cumhurbaşkanı Baciro Diomaye Faye, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, Paris'in ülkedeki askeri üslerini orta vadede kapatmak zorunda kalacağını ifade etti. Senegal’in bağımsız bir ülke olduğunu vurgulayan Faye, “Egemenlik, ülkedeki yabancı askeri üslerin varlığıyla bağdaşmaz” ifadelerini kullandı. Senegal Cumhurbaşkanı, ülkedeki Fransız askerlerin geri çekilmesi için ucu açık bir tarih bıraktı. Resmi olarak Fransa'nın Batı Afrika’nın kıyı ülkelerinden Senegal’de halen yaklaşık 350 askeri bulunuyor.

xcsvfgbh
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Nijer’in devrik Cumhurbaşkanı Mohamed Bazoum'u başkent Paris'teki Elysee Sarayı'nda karşılarken, 23 Haziran 2023 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla'den aktardığına göre Çad ve Senegal ile güvenlik ve savunma iş birliği anlaşmalarının iptal edilmesi, Nijer'de ya da başka yerlerde olduğu gibi Fransa'dan kopuş anlamına gelmese de tarihi bir dönüm noktası.

Senegal Cumhurbaşkanı Faye ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un Fransız ordusunun 1944 aralığında Senegalli silahlı unsurlara yönelik ‘katliamını’ kabul eden mektubundan duyduğu memnuniyeti ifade etti. Çad ve Senegal Batı ile ilişkilerini dengelemek istediklerini açıkladılar.

Sonuç olarak, şu an yaşanan hızlı gelişmeler, Fransa'nın Orta ve Batı Afrika'da kalan lojistik ve askeri varlığını sona erdirecek.

Bir imparatorluğun parçalanması ve çöküşü

Burada Afrika kıtasında Fransa'ya karşı neo-emperyalist kızgınlığın körüklenmesinden faydalanan yeni aktörlerin ortaya çıktığı da belirtilmeli. Özellikle Çin ve Rusya, Afrika kıtasındaki nüfuzlarını artırmaya, askeri yardım sağlarken savunma, enerji, altyapı ve tarım alanlarında Afrikalılarla iş birliğini büyütmeye çalışıyorlar.

Rusya, uluslararası terörizmle mücadele çabalarında Burkina Faso ve Nijer'e önemli yardımlarda bulunuyor. Bu koşullar altında Rusya, Afrika ülkelerinin güvenliği için Fransa'dan daha güvenilir bir ortak ve garantör olarak görülüyor.

Fransa, Afrika'da kötü bir hafızaya sahip olan Fransa gibi sömürgeci bir geçmişe sahip olmayan iki ülke olan Rusya ve Çin'deki rakiplerinin daha esnek yöntemleri karşısında, kibri ve sömürgeci tarzıyla savaşı bu şekilde kaybetti. Bu da kıtadaki konumunun kötüleşmesine neden oldu.

Macron, 14 Ocak 2020 tarihinde Sahel bölgesinden beş ülkenin devlet başkanlarıyla bir araya geldi. Moritanya Devlet Başkanı Muhammed Veled Gazvani dışında diğer dördü darbelerle iktidardan uzaklaştırıldı.

Bir zamanlar gezegenin en büyük ikinci kıtasının dörtte birini kaplayan bir imparatorluğa sahip olan Fransa, eski sömürgeci güç olarak kıtadaki nüfuzunu yavaş yavaş kaybetmeye ve sancaklarını katlamaya başladı.

Bu jeopolitik kargaşanın ortasında, Afrika'daki güçlü Fransız sömürge imparatorluğunun modern versiyonunun yıkılmasına ve parçalanmasına yardımcı olan ve geçtiğimiz yıl bir uçak kazasında ölen Rus paralı asker grubu Wagner'in lideri Yevgeni Prigojin ortaya çıktı.

Burada Afrika kıtasında Fransa'ya karşı neo-emperyalist kızgınlığın körüklenmesinden faydalanan başta Çin ve Rusya olmak üzere yeni aktörlerin ortaya çıktığı belirtilmeli.

Prigojin sıra dışı bir isim. Beklenmedik bir kurgusal maceracı ya da paralı asker grubuyla Afrika'daki küresel düzeni sarsan ‘Moskova'nın Afrika'daki adamı’ idi. Afrika’daki en az yedi ülkede bir Rus varlığı ve hükümetlerle bağlantılar kurdu. Yöntemleri, Fransız sömürge imparatorluğunun mimarlarından Paris’in Afrika’daki adamı efsanevi Jacques Foucart'ın yöntemlerine benzer şekilde kurnazlık, yolsuzluk ve aldatmacayla doluydu.

Gözlemciler, Suriye'de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ve Rusya'nın Suriye’ye vurduğu damganın etkisini kaybetmesinin ardından, Afrika'daki operasyonlarını baltalayacak lojistik zorluklarla karşılaşacağını öngörüyor. Bu durum uluslararası arenada Rusya'nın etkili bir ortak ve koruyucu olduğu algısına zarar verecek ve Rusya'nın Afrikalı otokratlarla olan ortaklıklarını tehdit ederek Afrika'daki ekonomik, askeri ve siyasi nüfuzuna ket vuracak.

Bu değişimin stratejik sonuçlarının oldukça derin olacağına şüphe yok. Afrika kıtasının balta girmemiş ormanlarında küresel çatışmanın yeni bölümlerine tanık olmayı bekleyebiliriz.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.


WSJ: ABD, ülkelere Gazze'ye asker göndermeleri için baskı yapıyor, ama henüz yanıt yok

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
TT

WSJ: ABD, ülkelere Gazze'ye asker göndermeleri için baskı yapıyor, ama henüz yanıt yok

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)

ABD gazetesi The Wall Street Journal (WSJ), ABD’li yetkililerin, Başkan Donald Trump yönetiminin Gazze Şeridi'ni istikrara kavuşturmak için ABD’li bir generalin komutasındaki 10 bin kişilik çok uluslu bir güç oluşturmaya çalıştığını söylediğini aktardı.

WSJ tarafından isimleri açıklanmayan yetkililere göre savaştan sonra Gazze'ye bu gücün konuşlandırılması önümüzdeki yılın büyük bir bölümünü alacak. Aynı yetkililer, söz konusu gücün görevinin Hamas'ı silahsızlandırmayı da içerecek şekilde genişletilme olasılığı konusundaki çekinceler nedeniyle hiçbir ülkenin asker göndermediğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın WSJ'den aktardığı habere göre ABD'li yetkililer, gelecek yılın başlarında 5 bin asker gönderme taahhüdü almayı umuyor ve bu sayının 2026 sonuna kadar 10 bine çıkmasını hedefliyor. Ancak diğer yetkililer, gücün asker sayısının 8 bini geçmeyeceğini düşünüyor.

WSJ, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yaklaşık 70 ülkeye Gazze’ye konuşlandırılacak güce askeri veya mali katkı sağlamaları için resmi talepte bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker gönderme veya ekipman ve lojistik dahil olmak üzere başka şekillerde yardım sağlama konusunda istekli olduğunu bildirdi.

Katar'da salı günü 25'ten fazla ülkenin ABD'nin liderliğinde yapılacak toplantıda bir araya gelerek söz konusu gücün kurulması ve görev kapsamı için planlar hazırlaması bekleniyor.

WSJ, ABD'li yetkililerin Hamas'ın silahsızlandırılmasındaki herhangi bir gecikmenin İsrail ordusunun Gazze'den tamamen çekilmek yerine bölgede kalmasına neden olabileceğini söylediklerini aktardı.

Eski ABD Başkanı George W. Bush yönetimi döneminde Ortadoğu meselelerinden sorumlu eski ABD Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilisi Michael Singh, konuya ilişkin değerlendirmesinde “Hamas ile çatışmaktan kaçınan bir barış gücü, bölgede yeni sorunlar yaratabilir” dedi.

Singh, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Güç kullanmaya isteksiz olan barış gücü, İsrail için ‘Hamas'ı silahsızlandırmada başarısız olmakla kalmayıp, yeniden silahlanmasına da zemin hazırlayan ve İsrail'in hareket özgürlüğünü kısıtlayan bir güç olma’ şeklindeki en kötü senaryoyu yaratma riskini taşıyor.”

ABD'li yetkililere göre Hamas, ağır silahlarını Mısır'ın gözetimi altında depolara kaldırmaya açık olduğunu özel olarak ifade etti.


Beyaz Saray yalanladı, tartışma büyüyor:  Trump yönetimi Avrupa Birliği’ni bölmeyi hedefleyen gizli strateji hazırladı

TT

Beyaz Saray yalanladı, tartışma büyüyor:  Trump yönetimi Avrupa Birliği’ni bölmeyi hedefleyen gizli strateji hazırladı

ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa'nın göç politikalarını transatlantik ilişkilere yönelik bir tehdit olarak görüyor (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa'nın göç politikalarını transatlantik ilişkilere yönelik bir tehdit olarak görüyor (Reuters)

İnci Mecdi

Savunma meselelerinde uzman bir Amerikan web sitesi, ABD Başkanı Donald Trump yönetimine atfedilen tartışmalı bir stratejik teklifi içerdiği iddia edilen bir belgenin ayrıntılarını yayınladı. “Avrupa'yı Yeniden Muhteşem Yapalım” başlıklı yeni strateji kapsamında dört Avrupa ülkesini Avrupa Birliği'nin politikalarından uzaklaştırmayı ve ABD'nin nüfuz alanına yaklaştırmayı amaçlıyor.

Arku’l Avsat’ın Defense One internet sitesinden aktardığı habere göre gizli belge, Washington'un Avrupa kıtasında siyasi bir depreme neden olacak bir adımla Avusturya, İtalya, Macaristan ve Polonya'yı Avrupa bloğunun politikalarından koparmaya çalışma niyetinden bahsediyor.

Avrupa'ya göç

Bu sözde sızıntı, resmi ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin yayınlanmasından bir hafta sonra geldi. 33 sayfadan oluşan strateji, “medeniyetinin silinmesi” olasılığına karşılık uyarısı, kıtanın demografisini değiştiren büyük göç dalgaları göz önüne alındığında, bazı Avrupa ülkelerinin “güvenilir müttefik” olarak kalıp kalamayacağına dair şüpheleri nedeniyle Avrupa'da geniş çaplı tartışmalara yol açtı. Strateji  ayrıca mevcut eğilimlerin devam etmesi halinde kıtanın “20 yıldan daha kısa bir süre içinde tanınmaz hale gelebileceğine” de dikkat çekti.

Sızdırılan belge, “ABD'ye sadık kalarak egemenlik arayışında olan ve geleneksel Avrupalı yaşam tarzlarını koruyan veya yeniden canlandıran” partileri, hareketleri, düşünsel ve kültürel figürleri destekleme ihtiyacına işaret ediyor. Bu eğilim, resmi stratejide “Avrupa ülkelerinde kıtanın mevcut gidişatına karşı direnişin geliştirilmesi” şeklindeki ifadenin bir uzantısı olarak görülüyor. Buna ek olarak, milliyetçi partilerin artan etkisine de güveniliyor.

Bu partilerin isimleri açıkça belirtilmese de, tahminler bunların arasında Fransa'da Marine Le Pen liderliğindeki “Ulusal Miting”, İspanya'da “Vox”, İngiltere'de “Reform” ve “Almanya İçin Alternatif” partilerinin de yer aldığını gösteriyor. Bunlara ek olarak, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni liderliğindeki “İtalya'nın Kardeşleri” Partisi de bulunuyor.

Sahte haberler

Beyaz Saray, belge ile ilgili haberi “sahte haber” olarak nitelendirerek hemen bu iddiaları kesin bir dille reddetti. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Yardımcısı Anna Kelly, Başkan Trump'ın “şeffaf” olduğunu söyledi. İmzalı resmi strateji belgesinin, onaylanmış tek belge olup, alternatif veya gizli bir versiyon olduğu fikrini reddetti

Gözlemciler, açıklanan stratejinin gerçekten de Avrupa Birliği'ne yönelik keskin bir bakışı yansıttığını, zira liderlerini kitlesel göç karşısında çaresiz kalmakla suçladığını söylüyor. Keza  Brüksel'in politikalarını ulusal egemenliği baltalamaktan, siyasi özgürlükleri kısıtlamaktan ve üye devletlerin rolünü zayıflatmaktan sorumlu tutuyor. Avrupa'nın göç politikalarını “kıtanın çehresini değiştirmek ve huzursuzluk yaratmak” olarak tanımlıyor.

Tekrarlanan aleni açıklamaları sırasında Trump, “kötüleşen Avrupa ülkelerini” ve onların “siyasi doğruculuğa takıntılı” liderlerini hedef alarak, göç politikalarının ülkelerini “yok ettiğini” ve bunun sonucunda Avrupa'nın “parçalandığını” varsaydı.

Ukrayna savaşı

Ukrayna savaşı da Atlantikli müttefikler arasında bir gerilim ve geniş çaplı anlaşmazlık noktasını temsil ediyor. Son günlerde ABD Başkanı Avrupalı liderlere yönelik açıklamalarını sertleştirerek onları zayıf olarak nitelendirdi ve Ukrayna'daki savaşı sonlandıramamakla suçladı. Trump ile Almanya, İngiltere ve Fransa liderleri arasında aynı konuyla ilgili gergin bir telefon görüşmesinin ardından gerginlik daha da arttı. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, Washington ile ek görüşmelerin beklendiğini ve önümüzdeki hafta başında Ukrayna konusunda uluslararası bir toplantı yapılması olasılığının bulunduğunu vurguladı.

Bu yönelimler, ABD-Avrupa ittifakını parçalamaya yönelik girişimlere karşı uyarıda bulunan Papa 14. Leo’nun kayda değer tutumu da dahil olmak üzere kapsamlı eleştirilere yol açtı. Papa, Trump'ın bazı açıklamalarının ABD ile Avrupa arasındaki tarihi ittifakın doğasında “köklü bir değişikliği” temsil edebileceğini söyleyerek, bu ittifakın mevcut aşamada zarar görme tehlikesine karşı uyarıda bulundu.

Beş güç

İngiliz The Daily Telegraph gazetesinin haberine göre, iddia edilen belge tartışmaya başka bir boyut kazandırıyor. Zira küresel nüfuz dengesini yeniden şekillendirecek bir hamleyle, ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Japonya'yı kapsayan “beş temel güç” adı verilen yeni bir uluslararası blok oluşturulması önerisinden bahsediyor.

Daha önce Trump, Rusya'nın G8’den çıkarılmasından ve böylece grubun G7’ye dönüşmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirerek tartışmalara yol açmış ve bunu “çok büyük bir hata” olarak tanımlamıştı. Hatta daha da ileri giderek Çin'i de ekleyerek G9 adını verdiği bir grup oluşturmayı teklif etmişti.

Ulusal Güvenlik Stratejisi, bir adım daha ileri giderek, büyük güçlerin yer aldığı, üye devletlerin zengin olmasını ve demokratik sistemlerle yönetilmesini gerektiren G7’nin koşulları ile sınırlanmamış yeni bir blok inşa etmeyi öneriyor.

Beyaz Saray'dan gelen resmi yalanlamalara rağmen, bu sızıntılar Avrupa'nın transatlantik ilişkilerin geleceği ve Washington'un kıtanın siyasi haritasını yeniden şekillendirmedeki rolü konusunda giderek artan endişelerini büyütmeye devam ediyor. Daily Mail gazetesi, Avrupalıların tepkilerinin öfkeli ve hızlı olduğunu bildirdi. Chatham House Enstitüsü'nden araştırmacı Leslie Vinjamuri, yaşananların “Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan uluslararası liberal düzenin sonunu” temsil ettiğini söyledi.

Bazı Avrupalı ​​liderler, Washington'un milliyetçi ve Avrupa Birliği’ne şüpheyle yaklaşan partileri güçlendirebilecek şekilde, kıtanın iç siyasi işlerine tekrar müdahale etmesinden duydukları endişeyi dile getirdiler.

Artan gerilimin gölgesinde ABD Kongresi, ABD yönetiminin Avrupa'daki Amerikan askeri varlığını yasama organının onayı olmadan azaltma yetkisini kısıtlamayı amaçlayan Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'nı oylamaya hazırlanıyor.