Avn'ın cumhurbaşkanlığı dönemi içerideki faaliyetler ve Arap ülkelerine açılımla başladı

Joseph Avn, Lübnan Cumhurbaşkanı olarak ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan'a yapacağını açıkladı

Lübnan Başbakanı Necip Mikati, dün Suriye'nin başkenti Şam'ı ziyaret ederek yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ile görüştü. (AFP)
Lübnan Başbakanı Necip Mikati, dün Suriye'nin başkenti Şam'ı ziyaret ederek yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ile görüştü. (AFP)
TT

Avn'ın cumhurbaşkanlığı dönemi içerideki faaliyetler ve Arap ülkelerine açılımla başladı

Lübnan Başbakanı Necip Mikati, dün Suriye'nin başkenti Şam'ı ziyaret ederek yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ile görüştü. (AFP)
Lübnan Başbakanı Necip Mikati, dün Suriye'nin başkenti Şam'ı ziyaret ederek yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ile görüştü. (AFP)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın görev süresinin başlangıcı, yurt içinde ve yurt dışında açılıma tanıklık ediyor. Cumhurbaşkanı Avn dün, Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Prens Muhammed bin Selman'ın daveti üzerine ilk yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan'a yapacağını açıkladı.

Cumhurbaşkanı Avn, ‘siyaset yapmak için değil, adalet ve eşitliğe dayalı bir devlet inşa etmek için’ göreve geldiğini vurgulayarak, ‘dış dünya ile güven köprüleri kurmaya başlamak için hükümetin bir an önce kurulmasını’ umduğunu ifade etti.

Özellikle dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin Lübnan lehine konferanslardan bahsetmeye başlamasıyla şu an büyük fırsatlara sahip olduklarını belirten Avn, “Bir mezhebin diğerine ya da bir kişinin diğerine üstünlüğü olmadığından, dış dünyanın yardımını almalı, ancak bunu içeriye karşı kullanmamalıyız” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Lübnan Başbakanı Necip Mikati, Suriye ve Lübnan arasındaki ilk resmi temasta 2011 yılından bu yana bir Lübnan Başbakanı'nın Şam'a ilk ziyaretini gerçekleştirdi. Başbakan Mikati, başkent Şam’da Devlet Başkanı yetkilerini kullanan Ahmed eş-Şera ile görüştü. Mikati, ziyareti sırasında “Sınırın belirlenmesi ve kaçakçılığın durdurulmasına öncelik veriyoruz ve ortak bir komite kurarak iş birliği yapacağız” açıklamasında bulundu.

Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ise Lübnan Başbakanı Mikati ile görüşmesine ilişkin yaptığı açıklamada tüm konuları detaylı bir şekilde ele almaya çalıştıklarını belirterek “Suriye’nin Lübnan bankalarındaki mevduatları, kaçakçılık ve sınırlar hakkında konuştuk ve durumu incelemek üzere özel komiteler kurulması konusunda anlaştık” dedi.



Uçurumun eşiğinde Türkiye ve Suriye Kürtlerinin geleceği

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Uçurumun eşiğinde Türkiye ve Suriye Kürtlerinin geleceği

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Son dönemdeki dönüşümler, ister başkent Şam'daki “meşru” merkezi iktidar otoritesi üzerindeki nüfuzu ve siyasi hegemonyası, isterse Suriye'yi kontrol eden silahlı gruplar üzerindeki hegemonyası yoluyla olsun, Türkiye'nin Suriye'de önemli bir siyasi aktör haline gelmesini sağladı.

Bu durum, Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü Kürtlerin yoğunlukta olduğu YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) için siyasi ve güvenlik açısından bir meydan okuma teşkil ediyor. Türk dış politikasının açıkça ifade ettiği gibi, Ankara, Irak Kürdistan Bölgesi'ne benzer şekilde, Suriye'nin tam egemenliği altında dahi, Kürt bir siyasi/coğrafi/egemenlik deneyiminin ortaya çıkmasını engellemeye var gücüyle çalışıyor.

Buna karşılık, çekirdeğini Kürtlerin oluşturduğu, YPG ve onlara yakın Kürt siyasi güçler, Suriye dosyasıyla bağlantılı ve Suriye denkleminde devamlılıklarını sağlayacak bir siyasi/güvenlik koruma şemsiyesi oluşturabilecek üç aktif faktöre güveniyorlar.

Başta ABD olmak üzere Batılı güçler terörle mücadeleyi ve terör örgütü DEAŞ’ın geri dönüşünü engellemeyi Suriye'deki önceliklerinin başında görüyorlar. Bu nedenle, SDG’nin rolünün sürdürülmesi ve güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Siyasetçilerin ve Başkan seçilen Donald Trump'ın başkanlık ekibi üyelerinin ifadelerine göre, ABD, kendisini Suriye'de askeri olarak kalmak zorunda görüyor. Nitekim ABD güçlerinin, 2020 yılında çekildikleri tüm bölgeleri kapsayan Suriye'nin kuzeydoğusunda gerçekleştirdiği yeniden konuşlanma süreci bunu açıkça ortaya koyuyor.

Aynı şekilde Kürt siyasi güçleri de Şam'daki yeni yönetim ile ortak bir siyasi alan bulma arayışında olup, mümkün olan en kısa sürede siyasi uzlaşıya varmayı hedefliyorlar. Böylelikle Türkiye’ye bağlı ve Türkiye tarafından yönetilen milis güçler ve Suriye Milli Ordusu ile açık bir askeri çatışma ihtimalini uzaklaştırmayı, bu uzlaşının Suriye’deki Kürtlerin geleceğine yönelik bir siyasi ve güvenlik örtüsü teşkil etmesini amaçlıyorlar.

Bu konuda ilk sinyaller gelmeye başladı ama asıl soru; Türk örtüsüne “alternatif” bir Arap, uluslararası veya BM örtüsü olması ya da Suriye’nin demokratik /seçimli bir yönetim aşamasına girmesi ve yeni otoritenin tüm bölgelerden yerel Suriyeli müttefiklere sahip olması durumunda, yeni yönetimin Türkiye'nin dayatmaları olmadan siyasi ve güvenlik açısından ne ölçüde özgür hareket edebileceğidir.

Türkiye, SDG ile PKK arasında tam bir ayrışma talep ediyor. Kürt siyasal taleplerinin coğrafi/egemen nitelikte olmaması, eşit yurttaşlık, bazı kültürel haklar gibi doğal hakların sınırlarını aşmamasını istiyor

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı nalize göre SDG de dahil olmak üzere Suriye Kürtleri, bu iki hususun yanı sıra, Türkiye içinde Türkiye devleti ile PKK arasındaki “barış sürecini” merakla takip ediyorlar. Bu süreç giderek daha da istikrarlı bir şekilde ilerleyerek, Türkiye ile Suriye Kürtleri arasında iletişim ve mutabakat için bir kaldıraç, Türkiye’nin onlarla sıfır toplamlı bir denklem üzerinden iletişim kurmasını engelleyen bir araç haline geliyor.

Türkiye, ABD buna siyasi veya güvenlik desteği sağlamayacağı için artık Fırat Nehri'nin doğusuna net bir kara harekatı düzenleyemeyeceğini bildiğinden, işler zamanla yarışıyor gibi görünüyor. Bu nedenle Türkiye Suriye'deki vekilleri aracılığıyla baskı yapıyor. Suriye'deki Kürt durumunun gelişmesi ve meşru/anayasal bir karakter kazanması ihtimali konusundaki endişelerine karşı garanti olarak, ABD'ye SDG  güçlerinin sahada uygulaması gereken bir dizi siyasi ve güvenlik talebi sunuyor.

Türkiye, SDG’nin PKK’dan tamamen ayrılmasını, PKK unsurlarının Suriye'den çekilmesini ve iki taraf arasındaki her türlü siyasal, ideolojik ve örgütsel bağların koparılmasını talep ediyor. Kürt siyasi taleplerinin coğrafi/egemen nitelikte olmamasını, eşit yurttaşlık, bazı kültürel haklar gibi doğal hakların sınırlarını aşmamasını istiyor.

SDG bu tür talepleri reddetmiyor ve Türkiye'nin geleceğin Suriyesi'nde Suriye Kürtlerini siyasi olarak koruma, kendi bölgelerine askeri harekat düzenlememe veya diğer Suriyeli silahlı grupları buna teşvik etmeme sözü vermesi koşuluyla, Türkiye’nin ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü her şeyi kapatmaya ve durdurmaya hazır olduğunu açıklıyor.