Irak Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Tahran'a silahlı gruplar meselesinin bir iç mesele olduğunu vurguladık

Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Irak’ın Suriye'de siyasi sürecin başlamasını beklediğini ve DEAŞ'la ilgili endişeleri olduğunu söyledi

TT

Irak Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Tahran'a silahlı gruplar meselesinin bir iç mesele olduğunu vurguladık

Irak Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Tahran'a silahlı gruplar meselesinin bir iç mesele olduğunu vurguladık

Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, 15 Ocak 2025 tarihinde İsrail ile Hamas Hareketi arasında ateşkes anlaşmasına varıldığının duyurulmasından bir saat sonra İngiltere'nin başkenti Londra'da kaldığı konutta verdiği röportajda 2024 yılında ülkesi için geçen her gece “Bağdat'ı ateşten nasıl koruyacağız?” cümlesini kurduğunu söyledi. 

Irak'ın savaşı atlattığını, ancak halen bir kıvılcımın çakılması riskiyle karşı karşıya olduğunu belirten Bakan Hüseyin, “Dünya artık bize daha farklı bakıyor” ifadelerini kullandı. Ancak Iraklıların silahlı gruplarla ilgili kendi sorunları olduğunu belirten Iraklı Bakan, İran kendileriyle aynı fikirde olmasa da yahut ABD’de Bağdat’a ve Tahran'a dost olmayan bir başkan göreve gelse bile bunları başka kimsenin çözemeyeceğini vurguladı.

 Gazze Şeridi’nde ateşkes için varılan anlaşmanın şartlarına ilişkin haberler gelmeye devam ederken Fuad Hüseyin, “Bu noktaya nasıl geldik? Çok gecikmiş, muazzam kanlı bir maliyetle ve iyimserliğini gizlemeden” diye ekledi. Iraklı Bakan, 2023 ekiminde ‘Irak kehaneti’ olarak tanımladığı; her savaşın başka bir savaşı doğuracağı ve daha fazlasının olacağı teorisini yineledi.

Lübnan'ın yeni bir döneme girdiği ve Suriye'nin Beşşar Esed sonrası bir geçiş aşaması yaşadığı şu günlerde Bağdat, Bakan Hüseyin dışında bir çok kişinin resmi pozisyonlarda ifade edilenin ötesinde siyasi bir yüke sahip olduğu şeklinde yorumlanan geniş kapsamlı bir anlaşma ile Londra'da ağırlığını ortaya koyuyor. Bakan Hüseyin “Evet, tarihi bir anlaşma, ama Trump'ın göreve gelişini beklentisiyle yapılmış bir anlaşma değil” diye ekledi.

İngiltere ve Irak

Bağdat, 15 Ocak'ta İngiltere’nin 12,3 milyar sterlinlik yatırımlar planladığını duyurdu. Bağdat ile Londra arasında Bakan Hüseyin'in ‘iki ülke arasındaki ilişkilerin köklü geçmişini’ yansıttığını söylediği eşi ve benzeri görülmemiş bir anlaşma yapıldı.

İki ülke arasında bir savunma anlaşması var. Ortak açıklamada bunun ‘gelecekteki bir güvenlik anlaşmasının önünü açtığı’ belirtiliyor. Fuad Hüseyin, “DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) ile toplu anlaşmalar yapmak yerine, birçok ülkeyle ayrı güvenlik anlaşmaları yapmayı önerdik. Fransa ve Almanya ile görüşmelere başladık ve şimdi de İngiltere ile güvenlik alanında nasıl anlaşacağımıza dair mutabakatlara vardık” ifadelerini kullandı.

Irak'ta iki farklı İngiliz birliğini konuşlu olduğunu söyleyen Bakan Hüseyin, “Bunlardan biri DMUK içerisinde görev yapıyor, diğeri ise NATO bünyesinde. Dolayısıyla bu durumla güvenlik ve askeri açıdan nasıl başa çıkılacağı konusunda bir tartışma yapmamız gerekiyor” dedi.

xascdfrgt
Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, İngiltere ile yapılan anlaşmanın Trump için ‘bir hazırlık olmadığını’ söyledi (Şarku’l Avsat)

Bakan Hüseyin'e bu sözlerin birçok kişinin Irak'ın yaptırımların ya da saldırıların hedefinde olabileceğini ve Londra'da ortaya koyulan kayda değer ağırlığın gelecek rüzgarlar için önleyici bir hareket olarak görülebileceğini söyledikleri Ortadoğu'da belirleyici bir anla ilgili olarak ne anlama geldiğini sorduk.

Bakan Hüseyin, bu soruyu şöyle yanıtladı:

“Amaç Başkan Trump Beyaz Saray'a gelmeden önce bir şeyler ayarlamak değil. Görüşülen her şey Irak politikası, Irak'ın durumu ve Irak ile etkileşim içinde olan ülkeler arasındaki ikili ilişkilerle bağlantılı.”

Bakan Hüseyin, Londra'ya New York'tan geldi. Irak, New York'ta Fuad Hüseyin’in Küresel Güney Grubu olarak adlandırdığı G77+Çin dönem başkanlığını üstlendi.

Irak Dışişleri Bakanı, şunları söyledi:

“Küresel Güney'i temsil eden en büyük blok olan Birleşmiş Milletler (BM) çerçevesinde Irak'ın bir grup ülkeye liderlik etmesinden bahsediyoruz. Bu liderlik, dünyada barış ve güvenliği teşvik etmek için Kuzey ülkeleriyle seçkin diplomatik ilişkilerin yolunu açıyor. Bu da Irak'ın bölgesel ve uluslararası konumunun yanında başta ABD olmak üzere diğer ülkelerle olan ilişkilerini güçlendiriyor.”

Irak’ın G77+Çin dönem başkanlığını üstlenmesini savaşın ‘ertesi gününde’ Irak için önemli olacağını düşünen Fuad Hüseyin’e göre bu ‘dünyanın Bağdat'a verdiği değeri’ yansıtıyor.

Trump’ın dönüşü

Bugün Irak'ta Trump'ın dönüşünden başka bir şey konuşulmuyor. Bu eski bağlam şimdi kutuplaştırıcı ve siyasi olarak duygusal bir hal almış durumda. Trump’ın ilk başkanlığı döneminin anıları üzerinden bir Irak-İran çatışması yaşanıyor. Bakan Hüseyin, coğrafyanın ve siyasetin kaderini anlamaya çağırıyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın demokratik bir süreçte Amerikan halkı tarafından seçildiğini ve kendisine saygı duyduklarını belirten Bakan Hüseyin, ABD'nin İran'a yönelik politikasıyla ilgili olarak şunları söyledi:

“Bu politika, iki taraf arasındaki gerilimin gölgesinde, tüm bölgeyi etkiliyor. Irak, İran'ın komşusu olması ve İran'la tarihi, coğrafi, kültürel ve ekonomik ilişkilerinin yanı sıra geçmişte ve günümüzde terörle mücadele kapsamında yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde yardımcı olan Amerikalılarla güçlü ilişkilere sahip olması nedeniyle bu nüfuzun merkezinde yer alıyor.”

İki taraf arasındaki ilişkilerin diyaloğa dayalı olmasını ve belirli çözümlere ulaşılmasını uman Bakan Hüseyin, bununla birlikte, Irak toplumundaki siyasi tartışmaların çatışmanın tarafları arasındaki denge konusunu ele almaya başlaması ve bunun geçmişte kolay olmayan adımlar açısından ne gerektirdiği konusunda rahatlamış olmasına rağmen, gerginliklerin devam edeceğinden endişe ediyor.

Irak’ın bu hassas tartışmaya nasıl dahil olduğunu anlatan Bakan Hüseyin, “İçeriyi tehlikede olduğumuza ikna etmek için yoğun bir medya kampanyası yürüttük. Eğer içeridekileri ikna edemezseniz, dışarıdakileri de ikna edemezsiniz. Kolay olmasa da bu mesajı iletmeyi başardık. Başlangıçta bazı insanlar bu konularda yeterli anlayışa sahip değildi, ama Irak'ın tehlikede olduğu ve savaştan uzak durulması gerektiği konusunda herkesi uyarmayı başardık” şeklinde konuştu.

Irak'ın zor yemeği

Irak bu karmaşık yemek tarifini nasıl buldu? Bu konunun hassasiyetine rağmen Fuad Hüseyin, “Iraklılar bunu açıkça tartışıyorlar. Devletin kontrolü dışındaki silahlı gruplarla mücadele etmek için kendi yollarını düşünüyorlar ve Necef'teki dini otoritenin istekleri doğrultusunda silahların kontrol altına alınması gerektiğini ilan ettiler” diye konuştu.

Iraklı Bakan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bir devlet mi inşa edeceğiz yoksa belirli bölgelerde savaşa devam mı edeceğiz? Bir devlet, devlet ve onu zayıflatan başka herhangi bir şeyin birleşimi olamaz. Dolayısıyla, temeli başka hiçbir tarafın şiddet ya da savaş durumunu dayatamayacağı iç uzlaşılara ihtiyacımız var. Bu mümkün değil. Bunu bu olaylardan önce de tartışmıştık.”

Bakanın söyledikleri, Aksa Tufanı Operasyonu’ndan önce de masadaydı. Uluslararası taraflar Irak tartışmasının açılmamış uçlarını arıyor.

Birçok gözlemcinin de bunu söylediğini ifade eden Fuad Hüseyin, “Ancak Irak toplumunda, siyasi çevrelerde ve liderler arasında ciddi bir tartışma olduğunu görüyorum. Biz bu süreci başlattık ve sonuca ulaşmak için belli bir süreye ihtiyacımız var. Belli mekanizmalara bağlı olduğumuz ortada. Silahlı grupların yasal olarak ordunun bir parçası olan Halk Seferberlik Güçleri'nin (Haşdi Şabi) çatısı altına girmesi gibi farklı tezler var” ifadelerini kullandı.

Siyasi çevrelerde, 2023 ekiminden bu yana ‘Gazze'deki direnişe destek’ olarak tanımlanan eylemlerle yüzlerce silahlı saldırıya karışan Nuceba Hareketi, Hizbullah Tugayı ve Seyyid eş-Şuheda Tugayı’ndan oluşan ‘meydanların birliği’ grupları için de aynı durumun söz konusu olabileceği konuşuluyor.

Irak, silahlı gruplar meselesini çözüme kavuşturmak için belirli mekanizmalara bağlı kalmaya devam ederken taraflardan birinin şiddet uygulamasının yeri yok.

Irak'taki tartışmanın daha fazla zamana ihtiyacı var, ancak bugünlerde çok konuşulan tehditler Bağdat'ın bu ihtiyacına uymayabilir. Bakan Hüseyin geçtiğimiz kasım ayında ülkesinin bazıları İsrail'den olmak üzere açık tehditler aldığını söylemişti. Peki, şimdi ne olacak?

Iraklı Bakan, şöyle devam etti:

“Evet, tehdit hala var ve ben yüksek ya da düşük bir orandan bahsetmiyorum. Tehdit tehdittir. Ancak dış baskıyla ilgisi olmayan, Irak'ın sonuca ulaşma ihtiyacıyla ilgili iç tartışmalardan bahsediyorum.”

Bakan Hüseyin, Dini Lideri Ali Hamaney'in ABD güçlerinin Irak'ta işgalci olduğunu ve silahlı grupların bu güçlere ciddi bir şekilde karşı koyması gerektiğini açıkladığı İran hakkında ise şunları söyledi:

“(8 Ocak'ta) Başbakan’la (Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani) Tahran'daydım. Birçok ülkenin Irak'ın iç durumu hakkında görüş bildirdiğini söyledik. Ancak bizim meselelerimiz Iraklıların yegane meselesi olmaya devam ediyor. Bu herkes için geçerli. İran'ın bazı konularda medyada yer alan görüşlerinin bizim vizyonumuza aykırı olduğu açık. Ama nihayetinde nihai karar Iraklıların olmalı.”

‘Kararın tamamen Irak'a ait olması gerektiği’ hipotezini Bağdat'ın savaştan sağ çıkmasına dayandıran Fuat Hüseyin, “Hükümet iç ve dış koşullar nedeniyle çok zor günler geçirdi, ancak başarılı oldu” dedi. Iraklı Bakan, binlerce kişinin öldürülmesi ve yerinden edilmesinin ardından Gazze'de çatışmalar durduğuna göre gerçekten bir ateşkese ulaşıldı mı? sorusuna  “Gerilim hala devam ediyor” yanıtı verdi.

Fuad Hüseyin, devamında ise şunları söyledi:

“2024 bizim için çok zor bir yıldı. Çünkü karşımızda güç merkezleri ve güçlü ilişkilerimizin olmadığı ülkeler vardı. Irak şu an ateşin halen yanmaya devam ettiği bir bölgede. Geriye şu soru kalıyor: Kendinizi bu yangından nasıl koruyacaksınız? Irak'ı savaş ve çatışmalardan uzak bir istikrar ortamında tutmak için geçen yıl gösterdiğimiz çabayı önümüzdeki dönemde iki katına çıkaracağız.”

Artık Esed'siz bir Suriye var

Suriye halkının hissettiklerini Iraklılardan daha iyi kimse anlayamaz. Bakan Hüseyin'e göre Iraklılar, diktatörlüğün ve onlarca yıldır mücadele ettikleri Baas Partisi’nin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlar.

Iraklı Bakan, Beşşar Esed rejiminin düşüşünü ‘rejimin ve ordunun çöküşünün yanı sıra zulmün, adaletsizliğin ve dünyadan tecrit edilmenin acısını tatmış olan Suriye halkı da dahil olmak üzere birçok faktörün doğal sonucu’ olarak tanımadı.

Dolayısıyla Suriye'deki değişimin, tüm kesimleriyle Suriye halkının ve kimi liberal, kimi dindar, kimi milliyetçi farklı siyasi partilerin ortak mücadelesi ve eylemi sayesinde gerçekleştiğini ifade eden Fuad Hüseyin, “Irak'ta olduğu gibi dış müdahale olmasaydı, değişim mümkün olmazdı. Şimdi birçok siyasi partinin taleplerinden biri olan özgürlük ve insan haklarının, kadınların ve azınlıkların korunması için verilen bu ortak mücadelenin sonucu beklenmeli” şeklinde konuştu.

Ancak Bağdat'ın yeni Suriye yönetimiyle etkileşimini gözlemleyenler bir suskunluk kokusu alırken, içerideki tutumlara da şüpheyle yaklaşıyorlar. Bakan Hüseyin’e göre Bağdat ise Suriye'de siyasi sürecin nasıl başlayacağını görmeyi bekliyor.

xscdvfgt
Riyad'daki Suriye toplantısına katılan çeşitli ülkelerin dışişleri bakanları ve uluslararası kurumların temsilcilerinin toplu fotoğrafı (SPA)

Şam'da şu an olumlu konuşan ve iyi niyetli olduğunu gösteren bir yönetimin olduğunu belirten Iraklı Bakan, “Ancak yönetimi istikrara kavuşturmak için birtakım araçlara ihtiyacımız var. Suriye, harap olmuş durumda ve yeniden inşası için ortak hareket edilmesi ve uluslararası toplumun desteği gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu yüzden Bağdat’ın endişelerini giderecek bazı soruların cevaplarına ihtiyaç duyduğunu söyleyen Bakan Hüseyin, “Suriye'de gerçek bir çözümün başlangıcı olması gereken bir ulusal diyalog konferansından bahsediliyor, ama bu konferansın üyelerini kim seçecek? Konferansı kim denetleyecek? Konferansın gündemindeki konular neler? Konferansın amacı ne? Çeşitli taraflar ve Suriye’deki halk kesimlerinin temsilcileri arasında tartışmak mı yoksa uzlaşmaya varmaya çalışmak mı? Tüm bu soruları Riyad'daki Suriye toplantısında Arap ülkelerinin dışişleri bakanlarına da sorduk. Yanıt almayı umuyoruz” diyerek Bağdat’ın bu çok sayıda ve ağır görünen sorularını sıraladı.

Hiç kimse Suriye halkının hissettiklerini Baas Partisi diktatörlüğünü çok iyi bilen Iraklılardan daha iyi anlayamaz.

Iraklıların Suriye'deki durumdan endişe duymadıkları yönündeki görüşü reddeden Fuad Hüseyin, “Suriye ordusu çöktüğünde DEAŞ yeni mevziler elde etti. Yeni silahlar edindikçe üyelerinin sayısı arttı. Bazı örgüt liderleri yurt dışından dönerek DEAŞ saflarına yeniden katıldı. DEAŞ tehdidi sınırlarımıza bu kadar yakınken nasıl endişe duymayız? Bugün terörizmin geri dönme ihtimali Suriye'nin komşuları Irak, Ürdün ve Lübnan için de bir tehdit oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

Bu yüzden Irak’ın Suriye ile yakından ilgilendiğini belirten Hüseyin, “Çünkü Irak, Baas Partisi'nin ne olduğunu ve onun çöküşüne eşlik eden dönüşümleri biliyor” dedi.

Suriye'deki durumu anladıklarını, ancak değişim konusunda deneyime sahip olduklarını söyleyen Iraklı Bakan, “Eğer Suriye tarafıyla bir görüşme yapılacaksa, biz diğer ülkelerin Suriye tarafıyla yaptığı görüşmelerden farklı bir temelden yola çıkıyoruz. Bizim tek istediğimiz Suriye halkının iyiliği. Biz istikrar istiyoruz. Suriye'nin istikrarı Irak'ın da istikrarı demektir” şeklinde konuştu.

Irak'ın tüm bu soruları kime yönelttiğiyle ilgili soruya Iraklı Bakan Bağdat'ın Şam'la temas halinde olduğunu ve bu soruları Şam'daki yeni yönetime ve Devlet Başkanı yetkililerini kulanan Ahmed eş-Şera'ya sorduğunu belirterek “Riyad'daki Suriye toplantısındayken Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani de oradaydı. Arap ülkelerinin dışişleri bakanlarıyla yapılan koyu sohbette olumlu konuşmalar oldu” diye ekledi.

Kürtlerle bağlantı kurulması ya da kesilmesi

Bağdat suskunluğunu sürdürüse de Irak ve Suriye'nin her iki yakasındaki Kürtler, kesişme noktaları olmayan ortak bir kaygıya sahipler. Erbil, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesud Barzani ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi arasındaki görüşmeden sonra netleşen arabuluculuk rolüne benzer aktif bir varlık göstermeye istekli görünüyor.

Bağdat’taki hükümetin Suriye'deki istikrarın sadece Şam için geçerli olduğunu düşünmediğini aksine Suriye’deki tüm kesimleri kapsamasını istediğini ifade eden Iraklı Bakan, “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nden (IKBY) Kürt liderler milliyetçilikleri sayesinde Bağdat'ta önemli bir role ve diğer bölgelerde, özellikle de Suriye'de nüfuza sahipler” şeklinde konuştu.

Öncelikle Suriye içinde Kürt-Kürt diyaloğundan ve Kürtlerin gelecekteki statüsüyle ilgilenen IKBY liderleriyle yapılan diyalogdan bahseden Bakan Hüseyin, “2019 yılından bu yana IKBY’de ikamet eden çeyrek milyon Suriyeli mülteci toplumda etkili bir gerçeklik oluşturuyor” dedi.

Fuad Hüseyin, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Halep'te, sahillerde, Doğu Akdeniz'deki diğer bölgelerde ya da Suriye'nin güneyinde istikrar yokken Şam'da istikrar olamaz. Şimdi Irak'ın iç kesimleri ile Suriye'nin iç kesimleri arasında bir etkileşim durumu yaratılmalı.”

Irak gibi bir ülkenin ‘karmaşık siyasi görevlerini’ özetleyen Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, “Savaş riskiyle ilgili olarak, iç durumu çevredeki dönüşümlerle dengelemekten daha karmaşık bir görev daha yok. ABD, Batılı ülkeler, Rusya, Körfez ülkeleri ve İran ile ilişkilere sahibiz. Irak'ın gerçeği bu. Herkesin çelişkileri ve çatışmaları dengeyi korumak için hassas siyasi eylemlerde bulunmasını gerektirir” ifadelerini kullandı.



Yeni devletin inşası sırasında Suriye siyasi söylemi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’yi Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul etti. Görüşmede Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da hazır bulundu (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’yi Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul etti. Görüşmede Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da hazır bulundu (AFP)
TT

Yeni devletin inşası sırasında Suriye siyasi söylemi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’yi Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul etti. Görüşmede Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da hazır bulundu (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’yi Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul etti. Görüşmede Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da hazır bulundu (AFP)

Ömer Önhon

Suriye’deki yeni yönetimden Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve Genel İstihbarat Teşkilatı Başkanı Enes Hattab’ın aralarında bulunduğu üst düzey bir heyet, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve diğer üst düzey yetkililerle görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye'yi ziyaret etti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da heyet üyelerini kabul etti.

Uzun yıllar yaşadığı ve İstanbul'daki bir üniversitede yüksek lisans ve doktorasını tamamladığı Türkiye'yi yakından tanıyan Şeybani, Türkiye'ye yaptığı ilk resmi ziyareti sosyal medya üzerinden Türkçe olarak duyurdu. Şeybani, ‘geçtiğimiz 14 yıl boyunca Suriye halkını yalnız bırakmayan Türkiye Cumhuriyeti'ni ziyaret ettiğini’ belirtti.

Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin detayları açıklanmasa da Fidan ve Şeybani’nin daha sonra düzenledikleri ortak basın toplantısı oldukça olumlu mesajlar içeriyordu. Özellikle Hakan Fidan'ın Türkiye’nin istihbarat paylaşımı ve askeri kapasite geliştirme de dahil olmak üzere geniş bir yelpazede savunma ve güvenlik konularında Suriye hükümetine destek vermeye hazır olduğunu teyit etmesi dikkati çekti.

Türkiye'nin DEAŞ’a karşı mücadelede ve DEAŞ’lılar ile ailelerinin kaldığı mülteci kamplarının yönetiminde Suriye’ye yardım etmeye hazır olduğunu açıkça vurgulayan Fidan, “Suriye'ye operasyonel destek sağlayabiliriz” dedi.

Öte yandan Şeybani, Suriye'nin kendi topraklarından Türkiye'ye yönelik herhangi bir tehdit oluşmamasını sağlayacaklarını ve Suriye'nin kuzeydoğusunun merkezi hükümetin kontrolü altına girerek Arap kimliğini yeniden kazanacağını vurguladı.

Bu açıklamalar, özellikle Suriye'nin karşı karşıya olduğu zorluklar çerçevesinde Suriye-Türkiye ilişkileri için umut vaat ediyor. Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) lideri ve devlet başkanı yetkilerini kullanan Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin ülkeyi ileriye taşımak ve yeniden inşa çabalarına uluslararası destek çekmek için aktif bir şekilde çalıştığı Suriye'de yeni bir yönetim ve belki de yeni bir devlet kuruluyor.

Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin ayrıntıları açıklanmazken, görüşmelerin ardından Fidan ve Şeybani tarafından düzenlenen ortak basın toplantısında son derece olumlu mesajlar verildi.

Şeybani diplomatik çalışmaları çerçevesinde Fransa, Almanya ve İtalya dışişleri bakanlarının yanı sıra ABD ve Avrupa Birliği (AB) heyetleri gibi çok sayıda Arap ve Batı ülkesinden yetkililerle görüşmeler gerçekleştirdi.

Bu diplomatik ivme her ne kadar yeni yönetimin uluslararası taraflarca tanınması açısından önemli olsa da HTŞ'nin El Kaide ve Nusra Cephesi kökenli olması nedeniyle şüpheciler devam ediyor. Öte yandan HTŞ liderliğindeki yeni yönetim, Suriye halkı ya da Suriye Halk Meclisi tarafından seçilmediği için meşru siyasi otorite iddiasında bulunamıyor.

Sürdürülebilir bir siyasi çerçeve ve meşru bir yönetim yapısı oluşturmak son derece önemli olsa da bu görev karmaşık ve zor olmaya devam ediyor. Bu görev için hem zaman hem de sabır gerekiyor. Ancak zaman daralıyor ve siyasi istikrarın sağlanmasındaki gecikmeler ülkeyi yeni bir krize sürükleyebilir.

Geçici hükümetin görev süresinin mart ayında sona ermesi ve daha geniş kapsamlı bir geçiş hükümetinin görevi devralması bekleniyor. Suriye toplumunun çeşitliliğini yansıtan ve Suriye'nin dört bir yanından bin 200'den fazla temsilciyi bir araya getirecek olan Ulusal Diyalog Konferansı önemli bir dönüm noktası olacak.

Ulusal Diyalog Konferansı’nın Ahmed eş-Şera’ya geçiş döneminde, ulusal seçimler yapılana kadar ülkeyi yönetmesi için yetki vermesi bekleniyor. Bu yetki aynı zamanda bir geçiş hükümetinin kurulmasını ve Suriye'nin geleceğini belirleyecek yeni bir anayasanın hazırlanmasını da içeriyor. Ancak bu kritik aşamada Suriye, ülkeyi istikrara kavuşturmak ve yeniden inşa sürecini mümkün kılmak için uluslararası toplumun desteğine ihtiyaç duymaya devam ediyor.

Suriye ile olan 911 kilometrelik sınırından kaynaklanan ağırlığıyla Suriye krizinde her zaman belirleyici bir rol oynayan Türkiye, 2011'den bu yana Suriye sahnesindeki gelişmelerde, özellikle de HTŞ'yi iktidara getiren süreçte etkili bir oyuncu olarak öne çıktı. Türkiye bugün Suriye üzerinde, özellikle de yaklaşan yeniden inşa sürecinde, önemli bir etki yaratabilecek ayrıcalıklı bir konumda.

Türkiye'nin en önemli önceliği Kürtlerin ağırlıkta olduğu Halk Koruma Birlikleri'ni (YPG) ortadan kaldırmak ve topraklarında barındırdığı yaklaşık üç milyon Suriyeli mültecinin geri dönüşünü kolaylaştırmak. YPG ideolojik olarak PKK ile bağlantılı. PKK kurucusu Abdullah Öcalan'ı lideri olarak gören YPG saflarında Türkiye'den çok sayıda PKK’lı yer alıyor. YPG, ABD tarafından Suriye’de DEAŞ’a karşı başlıca yerel müttefik olarak eğitilen ve silahlandırılan 80 bini aşkın üyeli bir askeri güce dönüştü.

Türkiye ve Suriye, 1990'lı yılların sonlarında Şam'ın PKK'ya verdiği destek ve Abdullah Öcalan'a ev sahipliği yapması nedeniyle neredeyse askeri bir çatışmanın eşiğine gelmişti. Suriye, Öcalan'ı topraklarından çıkararak ve 1998 yılında Adana Anlaşması’nı imzalayarak bu krizi önledi.

Bugün YPG'yi Suriye'nin kuzeydoğusunda bağımsız bir silahlı güç olarak kabul etmeyen Türkiye, uzun yıllardır YPG’nin altyapısını ve üst düzey liderlerini hedef alıyor. Ankara, YPG'nin tamamen dağıtılmasını ve Suriyeli olmayan üyelerinin, özellikle de Türkiye'den katılan PKK bağlantılı olanların YPG saflarından çıkarılmasını talep ediyor.

Türkiye'nin YPG ile çatışması ve Türkiye içindeki sözde uzlaşı süreci ile ABD ve Kürt birlikleri arasındaki iş birliği, Suriye hükümetinin bu çetrefilli dosyayı yönetme çabasına ilave zorluklar ve yeni engeller ekliyor.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, birkaç gün önce Şam'da Ahmed eş-Şera ile bir araya gelerek SDG'nin yeni rejime nasıl entegre edileceğini, orduya katılıp katılmayacağını ve bunun için hangi mekanizmanın kullanılacağını görüştü. Abdi ve Şera, Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde bir tür yerel yönetimin kurulup kurulmayacağını ve SDG kontrolündeki bölgelerdeki petrol sahalarının geleceğini de ele aldı.

dvfgbrh
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani, Ankara'da düzenlediği basın toplantısında (AFP)

Suriye'deki yeni yönetim, aynı derecede önemli bir konu olan çeşitli grupların derhal silahsızlandırılması ve Savunma Bakanlığı çatısı altına toplanması meselesiyle de ilgilenmeli. Ahmed eş-Şera, silahlı grupların bu vizyonu kabul ettiğini belirtse de bu tam olarak doğru değil. YPG prensipte buna karşı çıkmayabileceğini açıkladı, ancak konunun tartışılması gerektiğini vurguladı.

Suriye'nin güneyinde Suveyda, Dera ve Kuneytra'daki silahlı gruplar ise aynı görüşte değil. Gelişmelerin nasıl ilerleyeceğini bekliyorlar. Bu grupların başında ise Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve hatta İsrail gibi bazı bölgesel tarafla bağlantıları olduğu bilinen Ahmed el-Avde liderliğindeki Güney Operasyonları Odası geliyor.

Türkiye, HTŞ ve Suriye Milli Ordusu (SMO) arasındaki ilişkiler iyi biliniyor ve artık bu ilişkilerin devletler arası düzeyde ve uygun bir yasal zeminde yeniden yapılandırılması gerekiyor.

Türkiye ile Beşşar Esed yönetimindeki eski Suriye arasında iki önemli güvenlik anlaşması vardı. Bunlardan biri 1998 yılında imzalanan ve Türkiye ile Suriye arasındaki krizi sona erdiren Adana Anlaşması'ydı. Bu anlaşma, iyi bir şekilde uygulandı, ancak krizin patlak vermesinin ardından 2012 yılında askıya alındı.

Türkiye, HTŞ ve SMO arasındaki ilişkiler iyi biliniyor ve artık bu ilişkilerin devletler arası düzeyde ve uygun bir yasal zeminde yeniden yapılandırılması gerekiyor.

Şam, 2010 yılında olumlu yönde değişen koşulları dikkate alan yeni bir anlaşma imzalanmasını önermiş, Ankara da Adana Anlaşması'nın iptali anlamına gelmemesi koşuluyla bunu kabul etmişti. Aynı yıl iki ülkenin dışişleri bakanları Ahmet Davutoğlu ve Velid Muallim, ‘Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması’nı imzaladılar. Fakat anlaşma 2011 krizi nedeniyle yürürlüğe girmedi.

Bunun da ötesinde, ABD ve Batı ülkelerinden müttefikleri, DEAŞ’ın yeniden ortaya çıkma ihtimali ve DEAŞ’lılar ile ailelerinin hapishanelerde ve kamplarda tutulması gerektiği konusunda giderek daha fazla endişe duyuyor. ABD, Türkiye ve Suriye hükümetine karşı destek kazanmak için Batı'nın hassasiyetlerini ve korkularını kendi lehine kullanan SDG’yi bu konuda güvenilir bir ortak olarak görüyor.

Suriyeli Kürtlerin Fransa'ya yaptığı destek çağrısı ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Fransa'nın Suriye'deki Kürtleri yalnız bırakmayacağı yönündeki açıklamasını değerlendiren Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye'nin Suriye'de muhatabının ABD olduğunu belirterek ‘Avrupa'daki bazı küçük ülkelerin Amerika'nın şemsiyesi altında söz söylemeye dönük politikalarının kendilerine hiçbir katkısı olmadığını’ vurguladı.

Ancak ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump henüz Suriye politikasını açıklamadı ve SDG gibi ABD tarafından eğitilen ve donatılan bir silahlı gücün ortadan kaldırılmasına göz yummayabilir. Buna karşın ABD, Türkiye'yi karşısına almak istemeyecektir. Hatta ABD'li yetkililer son zamanlarda Türkiye'nin güvenlik kaygılarını anladıklarını belirten açıklamalar yaptılar.

Türk ve ABD'li yetkililer arasında bu konuda bazı görüşmeler yapıldı. ABD'nin Ankara, Şam ve SDG arasında arabulucu rolü oynadığı söyleniyor. Bundan bir hafta önce ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşar Vekili John Bass, kısa bir süre içinde ikinci kez Türkiye'yi ziyaret etti. Görüşmelerin sonunda yapılan açıklamalara olumsuz bir hava hakim değilse de hala çözülmesi gereken bazı sorunlar olduğu açıktı.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla’dan dergisinden çevrilmiştir.