Suriye’deki grupların sayıları ve gelecekleri

Grupları yeni bir orduda birleştirmek mümkün mü?

Görsel: Axel Rangel Garcia (Al Majalla)
Görsel: Axel Rangel Garcia (Al Majalla)
TT

Suriye’deki grupların sayıları ve gelecekleri

Görsel: Axel Rangel Garcia (Al Majalla)
Görsel: Axel Rangel Garcia (Al Majalla)

Abbas Şerife

Suriye'de 8 Aralık 2024 tarihinden sonraki askeri tablo, coğrafya üzerinde kontrolü paylaşan çeşitli askeri oluşumlar olarak ortaya çıktı. Askeri Operasyonlar İdaresi ülkenin yüzde 60'ını kontrol ediyor gibi görünürken, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) hala ülkenin kuzeydoğusunu kontrol etmeye devam ediyor. Ülkenin güneyinde Dera, Suveyda ve Tanf bölgesinde çeşitli gruplar, kuzeyde ise Geçici Hükümete bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO) ve nominal olarak SMO'ya bağlı olan, ancak Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki Askeri Operasyonlar İdaresi tarafından Savunma Bakanlığına bağlı birleşik bir ordu altında birleştirilmesi çağrısı yapılan gruplar bulunuyor.

Şam'da 29 Ocak 2025'te düzenlenen Zafer Konferansı’na SDG ve Suveydalı gruplar hariç tüm gruplar katıldı ve çok önemli kararlar alındı. Bunlar arasında Ahmed eş-Şara'nın geçici cumhurbaşkanı olarak atanması kararı da vardı ve bu karar, söz konusu grupların artık sadece askeri sahneyi değil, devrimci meşruiyet yoluyla geçiş döneminin siyasi sahnesini de şekillendireceği anlamına geliyordu.

1- Kuzey'deki askeri tablo

“SMO”

SMO, Esed rejimine muhalif bazı gruplardan oluşan, 2017 yılında Türkiye'nin desteğiyle kurulan ve tüm Suriyeli muhalif grupları tek bir çatı altında birleştirmeyi amaçlayan askeri oluşum. Afrin, Rasulayn ve Tel Abyad'da, DEAŞ ve SDG'ye karşı savaşan SMO’nun resmi rakamlar olmamakla birlikte 29 bin savaşçısının olduğu tahmin ediliyor.

SMO başlıca üç birlikten oluşmaktadır. Tuğgeneral Hasan Hamada başkanlığındaki Savunma Bakanlığı, Abdurrahman Mustafa başkanlığındaki Geçici Hükümete, o da Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonuna (SMDK) bağlıdır.

HTŞ ve müttefiki gruplar açıkça en disiplinli ve Şam'daki yeni yönetimin Savunma Bakanlığı bünyesine katılıp kendilerini tereddütsüz feshetmeye en istekli gruplardır.

Birinci Kolordu – SMO

Yaklaşık 9 bin kişilik Birinci Kolordu, Halep'in kuzeyi, Afrin, Rasulayn, Tel Abyad, Cerablus ve El Bab'da konuşlu. Kolorduya Tuğgeneral Mutaz Raslan komuta ediyor. Tüm birlikleri Şam'daki Savunma Bakanlığı'na katılan kolordu çatısı altındaki gruplar, Savunma Bakanlığı'nın düzenlemesine girmeye hazır olduklarını açıkladı.

İkinci Kolordu - SMO

Yaklaşık 14 bin kişilik İkinci Kolordu, er-Rai, Afrin, El Bab ve Rasulayn bölgelerinde konuşlanmış durumda. Fehim İsa tarafından yönetilen kolordu, Şam'da Savunma Bakanlığı ile görüşen ve Savunma Bakanlığı bünyesine katılarak bakanlıkla birlikte düzenleme ve koordinasyon yapmaya hazır olduklarını ifade eden çeşitli gruplardan oluşuyor.

Üçüncü Kolordu - SMO

Yaklaşık 6 bin kişilik SMO'nun Üçüncü Kolordusu, Suriye'nin kuzeyindeki Halep kırsalında yer alan Azez, El Bab ve Marea kentleri ve çevresinde konuşlu.

sacdfvgtr
Görsel: Axel Rangel Garcia (Al Majalla)

Suriye Milli Ordusu komutanlarından Azzam Garib ve tüm gruplar, hiçbir şart ya da çekince ifade etmeden Şam yönetimine bağlı Savunma Bakanlığı bünyesine dahil olmaya hazır olduklarını açıklamış ve tüm liderleri 29 Ocak 2025'te Şam'da düzenlenen Zafer Konferansı’na katılmıştır.

Ulusal Kurtuluş Cephesi

SMO'ya nominal olarak bağlı Suriyeli bir silahlı grup olan Ulusal Kurtuluş Cephesi, Mayıs 2018'de Suriye'nin kuzeybatısındaki 11 grup tarafından kuruldu ve 28 Mayıs 2018'de resmen ilan edildi. Feylak-ı Şam (Şam Lejyonu) komutanlarından Fadıl Allah el-Hacci grubun genel komutanı, Ceyşu’n-Nasır'dan Muhammed Mansur ise el-Hacci’nin yardımcısı ve grubun askeri komutanı oldu.

SMO'nun İdlib’te ve Halep'in batı kırsalında yaklaşık 25 bin unsuru bulunuyor. Tüm bu gruplar Askeri Operasyonlar İdaresi ile üst düzey bir koordinasyon içinde. Yeni yönetimde Savunma Bakanlığı bünyesine dahil olmaya hazır olduklarını ifade eden Ulusal Kurtuluş Cephesi gruplarının tüm liderleri Zafer Konferansı’na katılım gösterdi.

HTŞ ve müttefiki gruplar

HTŞ, 28 Ocak 2017 tarihinde Feth’uş-Şam Cephesi, Nureddin Zengi Hareketi (daha sonra bu hareketten ayrıldı), Ensaruddin Cephesi ve Liva el-Hak gruplarının bir araya gelmesiyle kuruldu.

HTŞ ve müttefiki gruplar, Suriye'nin kuzeybatısındaki bölgelerin kontrolünü ele geçirerek ‘Ulusal Kurtuluş Hükümeti’ adında sivil bir yönetim kurdu ve 2020-2024 yılları arasındaki ateşkes döneminden faydalanarak 18 muharip tugay oluşturdu.

HTŞ, Türkistan İslam Partisi, Kafkas Askerleri (Ecnadu'l Kavkaz), Ensar’ut-Tevhid, Ceyş’ul-İzze, Sukur eş-Şam ve Ahrar’uş-Şam gibi müttefiki olan gruplarla birlikte 27 Kasım 2024 tarihinde başlayan ve Beşşar Esed rejiminin düşmesi ve Askeri Operasyonlar İdaresi’nin 8 Aralık 2025 tarihinde Şam'a girmesiyle sona eren Saldırganlığı Caydırma Operasyonu'nu planladı.

HTŞ ve müttefiki gruplar açıkça en disiplinli ve Şam'daki yeni yönetimin Savunma Bakanlığı bünyesine katılıp kendilerini tereddütsüz feshetmeye en istekli gruplardır. Tüm liderleri de Şam’da gerçekleşen Zafer Konferansı’na katılmıştır.

2- Ülkenin kuzeydoğusundaki askeri tablo

Suriye Demokratik Güçleri (SDG)

Yapısı, konuşlanması ve unsurlarının sayısı

2015 sonbaharında kurulan SDG'nin başlıca faaliyet alanı, Suriye'nin kuzeyinde Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu bir sınır bölgesi olan Haseke iline bağlı Kamışlı ilçesidir.

SDG'nin en başından beri ABD tarafından doğrudan desteklendiği ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’nun (DMUK) yerel ortağı olmak üzere kurulduğu herkes tarafından biliniyor. DMUK’un kurulduğunun duyurulduğu 2014 eylülünden bu yana DMUK güçleri, Suriye ve Irak'taki silahlı grup ve örgütleri desteklemek için çalıştı.

SDG, kendisini Savunma Bakanlığı bünyesine katılmayı kabul etmeye zorlayabilecek, Arapların öfkesi, Türkiye’nin harekât tehdidi ve ABD'nin bölgeden çekilme ihtimali gibi pek çok baskıyla karşı karşıya.

ABD Savunma Bakanlığı’na (Pentagon) göre Mart 2017'de SDG'nin yüzde 40'ını Kürtler, yüzde 60'ını ise Araplar oluşturuyordu. Ancak başka kaynaklar, SDG içindeki Arapların oranının daha düşük olduğuna işaret ediyor. Bununla birlikte tüm taraflar SDG liderliğiinin Kürtlerde olduğunda hemfikir.

SDG’yi oluşturan güçler

1- Halk Koruma Birlikleri (YPG): SDG'nin belkemiğini oluşturan bir Kürt silahlı gücüdür. SDG YPG tarafından oluşturulmuş ve ABD'nin askeri desteğini almıştır. PKK'nın Suriye kolu olan sol görüşlü Kürt grubu Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) silahlı kanadı olarak 2014 yılında kurulan YPG, Haseke’nin çeşitli bölgelerinde konuşlu yaklaşık 20 bin unsura sahiptir.

2- Kadın Koruma Birlikleri (YPJ): YPG'nin kadın kanadı ve SDG'nin bir parçasıdır.

3- Süryani Askeri Konseyi: Kamışlı’da faaliyet gösteren Süryani Askeri Konseyi bünyesinde 70 silahlı unsurun olduğu tahmin ediliyor.

4- Sanadid Güçleri: Şammar aşiretinin oluşturduğu silahlı bir güç olan Sanadid Güçleri, Nur Hamidi el-Cerbe liderliğinde yaklaşık 2 bin üyesiyle Haseke’de konuşlu.

5- Liva el-Suvvaru'l Rakka: Sayıları yaklaşık bin 500 kişidir. Aslen Rakkalı olan ve Ebu İsa künyesiyle bilinen Ahmed el-Osman bin Alluş liderliğinde, çoğunluğu el-Velde aşiretinden olmak üzere Rakka halkından oluşan bir aşiret gücüdür.

6- Deyrizor Askeri Konseyi: El-Akidat ve el-Bakara aşiretlerinden 15 bin silahlı unsurdan oluşan Deyrizor Askeri Konseyi’nin başında İyad Türki el-Habil bulunuyor.

SDG içindeki Arap güçlerin yine SDG içindeki Kürt güçleriyle coğrafya ve ABD’nin desteği dışında hiçbir ortak noktası bulunmuyor. Dolayısıyla Arap güçlerin siyasi görüşü, şimdiye kadar Fırat'ın kuzeydoğusunda kendi mekansal ve örgütsel özgüllüğü olan ve Şam'daki yeni yönetim tarafından reddedilen bir askeri yapı dışında Savunma Bakanlığı bünyesine katılmayı reddeden YPG'ninkinden tamamen farklı.

SDG, kendisini Savunma Bakanlığı bünyesine katılmayı kabul etmeye zorlayabilecek, Arapların öfkesi, Türkiye’nin harekât tehdidi ve ABD'nin bölgeden çekilme ihtimali, tüm Kürt bileşenleri temsil etmemesi ve ‘Kandil kanadının’ (PKK'nın Kandil Dağları'ndaki liderliği) kontrolü gibi pek çok baskı aracıyla karşı karşıya. Tüm bunlar, Suriye Geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve SDG lideri Mazlum Abdi arasında Fırat'ın doğusu meselesini çözmeye ve SDG'nin Savunma Bakanlığı içindeki statüsünü düzenlemeye yönelik bir mutabakata varılmasına yol açabilir. Ancak SDG'nin Zafer Konferansı’na katılmaması bir olumsuzluk olarak görüldü.

3- Suriye’nin güneyindeki askeri tablo

Dera'daki gruplar, Rusya'nın 2018 yılında Dera’yı işgal etmesinin ardından Moskova, Washington ve Amman arasında varılan anlaşmadan sonra da varlığını sürdürdü.

Dera

Dera’da 2018 yılından ve Rusya’nın arabuluculuğundaki çözümden sonra bölgeye giren en önemli grup, daha önce Rusya tarafından şekillendirilen 5.Kolordu ile çalışan Ahmed el-Avde liderliğindeki 8. Alay oldu.

Suriye’nin güneyi, Askeri Operasyonlar İdaresi'nin Dera'nın kontrolünü devralmasına ve polis karakolları ile devlet kurumlarını ele geçirmesine rağmen, en endişeli bölgelerden biri

Ahmed el-Avde, Suriye’deki yeni yönetimin Savunma Bakanlığı tarafından silahlı grupların tek bir ulusal orduya entegre edilmesi çağrısının yapılmasından sonra silahlarını teslim etme ya da 8. Alay’ı lağvedip yeni yönetime katılma konusunda net bir isteklilik göstermediği gibi, Savunma Bakanlığı bünyesine katılma önerisini de reddetti.

Batı bölgesinde ‘Merkezi Komiteler’ ile Neva'dan Tafas'a, Yaduda'dan Hayt bölgesine kadar tüm batı bölgesini kontrol eden Ebu Hayyan Hayt liderliğindeki eski Ahrar’uş-Şam Grubu ve daha önce Ahrar’uş-Şam Grubu ile çalışan Muzayrib Grubu üyeleri konuşlu.

csdfvgrth
Görsel: Axel Rangel Garcia (Al Majalla)

Suriye’nin güneyi, Askeri Operasyonlar İdaresi'nin Dera'nın kontrolünü devralmasına ve polis karakolları ile devlet kurumlarını ele geçirmesine rağmen, en endişeli bölgelerden biri. Bu grupların çoğu, Askeri Operasyonlar İdaresi ve HTŞ ile arasının bozulmasını istemiyor. Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre 8. Alay'ın Savunma Bakanlığı bünyesine katılmayı reddetmesi, yeni yönetimle müzakere koşullarını iyileştirmek ve bazılarının Askeri Operasyonlar İdaresi tarafından Dera'ya gönderilen kişilerden duyduğu memnuniyetsizlikten kaynaklanıyor gibi görünüyor. Ancak Dera'daki tüm gruplar Şam’da yapılan Zafer Konferansı’na katıldı, hatta Ahmed el-Avde konferansa yardımcısını gönderdi.

Suveyda

Şeyh Yahya el-Haccar liderliğindeki Rical el-Kerame (Onurlu Adamlar) Hareketi, Leys el-Balus liderliğindeki Şeyh el-Kerame Gücü ve Şeyh Süleyman Abdulbaki liderliğindeki Ahrar’ul-Cebel Topluluğu ve daha önce Malik Ebu Hayr'ın lideri olduğu Tugay Partisi’nin bir kolu olan ve ondan ayrıldıklarını açıklayan, ancak ayrılığın etkili olup olmadığı henüz anlaşılamayan Terörle Mücadele Güçleri, Suveyda’daki en önemli gruplardır.

Suveyda’da ayrıca eski komutanı Merhac el-Ceramani’nin bir suikasta kurban gitmesinin ardından yerine yeni bir komutan atanmayan Liva El Cebel ile Salhad bölgesi ve Suveyda’nın batı kırsalında Liva El Cebel’e bağlı El-Aliya Gücü de konuşlu.

Bu grupların kaç kişiden oluştukları bilinmiyor. Çünkü bu gruplar özellikle Dürzilerin çoğunlukta olduğu bölgeleri korumak, DEAŞ’ın saldırılarını püskürtmek ve Suriye rejimine bağlı güçlerle çatışmak amacıyla Suveyda'da ve Şam kırsalındaki Cermana ve Sahnaya beldeleri gibi bölgelerde konuşlu.

Çatışan tüm gruplar Savunma Bakanlığı'na ve yeni yönetime katılmaya hazır ve istekli olsalar da yeni yönetimin reddettiği bazı milli ya da dini özellikleri garanti eden siyasi şartlar öne sürdüler.

Suveyda’daki tüm bu gruplar devrimi, bayrağını kabul edip hedeflerini benimserken, bölgedeki Dürzilerin ruhani lideri Şeyh'ul Akl Hikmet Selman el-Hicri’ye tabiler.

Ancak Şeyh Ahrar’ul-Cebel Topluluğu lideri Süleyman Abdulbaki gibi bu gruplardan bazılarının liderleri Şam'ı ziyaret edip yeni yönetimle görüşmüş olsa da Savunma Bakanlığı bünyesine katılmayı ve silahlarını teslim etmeyi hala reddediyorlar. Şeyh'ul Akl Hikmet Selman el-Hicri de Suveyda'nın haklarını ve sivil bir devlet kurulmasını garanti altına alan ve ordunun partizan olmayan milli bir ordu olmasını öngören bir anayasa yazılmadan, Suveydalı silahlı grupların Savunma Bakanlığı bünyesine katılmasını reddettiğini açıkladı. Suveydalı grupların Zafer Konferansı'na katılmaması da özellikle davetiyelerin Şam yönetimi tarafından gönderilmiş olması nedeniyle, tutumları hakkında soru işareti yarattı.

El-Badiye ve et-Tanf bölgeleri

Suriye Özgür Ordusu (SÖO)

Yeni Suriye Ordusu (YSO) ya da Devrimci Komando Ordusu olarak da bilinen Suriye Özgür Ordusu (SÖO), ABD ve Ürdün'ün desteği ve eğitimiyle ilk kez 2015 yılında ortaya çıktı. DEAŞ ve Suriye rejim güçlerinin yanı sıra İran'ın Suriye'deki hamlelerine karşı savaşmak amacıyla Ürdün ve Irak sınırındaki ABD'ye ait et-Tanf Askeri Üssü’nü merkez olarak kullandı.

Bazı tahminlere göre YSO, ABD güçleri tarafından sürekli olarak eğitilen o bölgedeki aşiret mensuplarından devşirilen 2 bin 500 kişilik bir güce sahip. 2022 yılında YSO adını alan grubun yeni lideri Ferid Kasım, 2024 yılında görevden alındı ve yerine Salim Turki el-Antri getirildi. Antri halen bu görevi sürdürüyor.

YSO, Suriye’deki yeni yönetim ve Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kusra ile birçok toplantı gerçekleştirdi. YSO'nun Savunma Bakanlığı’na ve Şam'daki yeni yönetime bağlanması konusunda nihai anlaşmaya varıldı. YSO komutanları da Zafer Konferansı'na katılarak konferanstan çıkan tüm kararları ve sonuçları destekledi.

Sonuçlar

Şam'da HTŞ liderliğindeki yeni yönetimin, askeri grupları birleşik bir askeri savunma sistemi ve net bir ulusal savaş doktrini içinde bir araya getirmek, bagajlar ve anlatılarla dolu karmaşık bir partizanlık halinden birleşik bir milli ordu sistemine geçmek için birçok zorlukla karşılaşacağı kesin. Dolayısıyla bu geçiş süreci, özellikle farklı bir siyasi projeyi benimseyen SDG ile ve belki de güneydeki gruplarla kolay olmayacak.

SMO ve Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne gelince, özellikle kuzeydeki destekçileri Türkiye’nin onları Şam ile anlaşmaya yönlendirmesi nedeniyle sürecin daha kolay olacağı açıktır.

Çatışan tüm gruplar genel olarak Savunma Bakanlığı'na ve yeni yönetime katılmaya hazır ve istekli olsalar da yeni yönetimin reddettiği bazı milli ya da dini özellikleri garanti eden siyasi şartlar öne sürdüler. Ancak siyasi ve coğrafi zorlamalar ile gelecek korkusunun, özellikle muhafazakâr tarafların korkularının dağılması halinde, projenin tamamlanması için tüm tarafları taviz vermeye zorlaması bekleniyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği saldırıda bir kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı

Gazze şehrinde enkaz ve çöp yığınlarının arasında işe yarar eşya arayan Filistinliler (AP)
Gazze şehrinde enkaz ve çöp yığınlarının arasında işe yarar eşya arayan Filistinliler (AP)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği saldırıda bir kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı

Gazze şehrinde enkaz ve çöp yığınlarının arasında işe yarar eşya arayan Filistinliler (AP)
Gazze şehrinde enkaz ve çöp yığınlarının arasında işe yarar eşya arayan Filistinliler (AP)

İsrail’e ait bir insansız hava aracının (İHA) bugün, Gazze Şeridi'nin güneyinde bulunan Han Yunus'un doğusundaki Abasan el-Kebira kasabasında bir grup Filistinliye saldırması sonucu bir kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, yerel kaynaklara dayanarak, ‘İsrail İHA’sının, Han Yunus'un doğusundaki Abasan el-Kebira bölgesinde evlerini kontrol eden bir grup vatandaşı bombaladığını, bir vatandaşın yaşamını yitirdiğini ve çok sayıda kişinin de yaralandığını’ bildirdi.

WAFA, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğu bölgelerine sürekli ve yoğun bir şekilde ağır makineli tüfeklerle ateş açtığını’ kaydetti. İsrail savaş gemileri de Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kıyılarına top mermileri ateşledi.

Bu saldırılar, 10 Ekim'de yürürlüğe giren ve ABD'nin Hamas ile İsrail arasında aracılık ettiği ateşkes anlaşmasına rağmen gerçekleştirildi.

Ateşkes kapsamında İsrail, Gazze Şeridi'ndeki güçlerini ‘sarı hat’ olarak adlandırdığı bölgeye çekti, ancak halen Gazze Şeridi'nin yarısından fazlasını kontrol ediyor ve sınırı geçen her yardım konvoyunu denetliyor.

Ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana İsrail en az iki kanlı baskın düzenledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 19 Ekim'de iki askerinin öldürülmesinin ardından İsrail'in Gazze'yi 150 ton bomba ve füzeyle vurduğunu ve cumartesi günü İslami Cihad Hareketi’nin bir üyesini hedef alan bir hava saldırısı düzenlediğini söyledi.


Pragmatizm Rusya-Suriye ilişkilerini yeniden tanımlamaya yeter mi?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Moskova'daki Büyük Kremlin Sarayı'nda yaptıkları görüşmede tokalaşırken, 15 Ekim 2025 (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Moskova'daki Büyük Kremlin Sarayı'nda yaptıkları görüşmede tokalaşırken, 15 Ekim 2025 (AFP)
TT

Pragmatizm Rusya-Suriye ilişkilerini yeniden tanımlamaya yeter mi?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Moskova'daki Büyük Kremlin Sarayı'nda yaptıkları görüşmede tokalaşırken, 15 Ekim 2025 (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Moskova'daki Büyük Kremlin Sarayı'nda yaptıkları görüşmede tokalaşırken, 15 Ekim 2025 (AFP)

Samir İlyas

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın Moskova ziyareti ve Kremlin'in yakın misafirlere ayrılmış salonlarından birinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından sıcak bir şekilde karşılanmasının sembolizmi ve önemi konusunda herkes hem fikir olurken uzun bir düşmanlık geçmişi ve Suriye'de karşı cephelerde savaşmış iki taraf arasında tartışılan konularda somut bir ilerleme kaydedilip kaydedilmediğine ilişkin değerlendirmelerde görüş ayrılıkları vardı.

İdlib mağaralarından çıkan ‘isyancı’ liderin iktidarını sağlamlaştırma hırsı, Şara’yı düşmanlıkları bir kenara bırakıp Kremlin'e yaklaşmaya itti. Kremlin, eski rejime siyasi, askeri ve ekonomik destek vererek Suriyelilere uzun süredir ihanet ediyor ve onların acılarını uzatıyordu. Yıkılmış bir ülkeyi yeniden inşa etmek, güvenliği sağlamak ve dış müdahale ve baskılara karşı birliğini korumak gibi devasa zorlukların ortasında Şara, vesayet dayatmadan karşılıklı çıkar temelinde istikrara katkıda bulunacak Rusya’nın yeni bir rolü üzerine bahis oynuyor. Şara, sabırlı bir politikanın istenen sonuçları elde etmesine ve Kremlin'e uzanan uzun merdiveni tırmanmasına yardımcı olmasını umuyor.

Öte yandan önemli jeopolitik konumu ve Sovyetler Birliği döneminden beri Moskova ile uzun süredir devam eden tarihi bağları nedeniyle Suriye’yi kaybetme korkusu, Kremlin’i Şara için sıcak bir karşılama ve onu Yeşil Salon'da ağırlayarak abartılı bir şekilde kutlamaya sevk etti. Bu konuk, bir yıldan kısa bir süre öncesine kadar Rusya ordusu için değerli bir aranan isim olarak görülüyordu. Şara’nın o dönem lideri olduğu Heyet-u Tahrir eş-Şam (HTŞ) halen Rusya'nın terörist örgütler listesinde yer alıyor. 7 Ekim 2023 olaylarının ardından Rusya'nın bölgedeki rolünün azalması, İran eksenindeki müttefiklerinin önemli ölçüde zayıflaması ve Beşşar Esed rejiminin çarpıcı şekilde düşüşünün yanı sıra ABD’nin Gazze konulu Şarm eş-Şeyh Zirvesi’ne hiçbir Rus temsilciyi davet etmemesinin de gösterdiği üzere Ortadoğu’yu yeniden düzenleme çabalarında Rusya’nın rolü tamamen görmezden geliniyor gibi görünüyordu. Bölgesel değişiklikler çerçevesinde, yeni rejimle ilişkilerin yeniden kurulmasına bahis oynamak, Rusya yönetiminin Doğu Akdeniz'den tamamen çekilmesini ve bölgedeki ülkelerle siyasi ve ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi açısından Rus varlığının sağladığı tüm kazanımları kaybetmesini önlemek için zorunludur. Ayrıca Tartus Deniz Üssü ve Hmeymim Hava Üssü’nün, Rusya'nın Afrika'daki yayılmacı hedeflerine ulaşmak için lojistik merkezler olarak oynadıkları önemli rol de göz ardı edilemez.

Açıklamalar, Beşşar Esed’in kaderinin tüm siyasi, ekonomik, askeri ve istihbarat alanlarında gelecekteki iş birliğini araştırmaya engel teşkil etmediğine işaret ediyor.

Henüz somut bir ilerleme kaydedilmemiş olsa da Şara'nın Moskova ziyareti, Beşşar Esed rejiminin düşüşünden sonra Şam ve Moskova arasında güvenin yeniden tesis edilmesine yönelik temkinli bir başlangıç niteliğindeydi. Şam ve Moskova arasındaki ihtilaflı konuların son derece karmaşık olduğu unutulmamalı. Bu konular arasında Suriye’deki Rus askeri üslerinin geleceği, önceki ekonomik ve askeri anlaşmaların akıbeti, önceki rejimden miras kalan borçlar, Esed ve bazı üst düzey subaylar ile eski yetkililerin teslim edilmesiyle ilgili geçiş dönemi adaleti dosyası yer alıyor. Bu yetkililerin bir kısmı insani sığınma hakkı tanındıktan sonra Moskova’da ikamet ediyor.

dfgty
Suriye Devlet Başkanı Şara, Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmek üzere Moskova'daki Büyük Kremlin Sarayı'na girerken, 15 Ekim 2025 (AFP)

İki liderin görüşmesinin başındaki resmi açıklamalara yeniden bakıldığında yüksek hassasiyetli konuların kamuoyuna açıklanmaması konusunda bir uzlaşı olduğu görülüyordu. Görüşme, tarihi ilişkiler ve ikili çıkarlarla sınırlı kaldı ve gelecekteki iş birliği için önemli noktalar belirlendi.  Açıklamalar, görüşmenin öncesindeki beklentilerin aksine, Kremlin'den birkaç kilometre uzaklıkta yaşayan devrik Devlet Başkanı ve mülteci Esed'in kaderinin, iki tarafın heyetleri arasındaki görüşmede de görüldüğü üzere siyasi, ekonomik, askeri ve istihbarat alanlarında gelecekteki iş birliğinin önünde bir engel teşkil etmediğini ortaya koydu. Esed'ın kaderi, Moskova ile Şam arasındaki ilişkilerin gelişmesine gerçek bir engel teşkil etmeyecek gibi görünüyor. Mevcut Suriye yönetimi, iktidarı korumak, iç durumu kontrol etmek ve yaşam ve ekonomik koşulları iyileştirmek gibi daha acil sorunlarla karşı karşıya. Yeni Şam yönetimi, Moskova'nın ülkenin geleceğinde olumlu bir rol oynamaya istekli olmasının, Esed'e insani sığınma hakkı tanıyan Putin için büyük bir utanç kaynağı olan Esed'in iadesi konusunu gündeme getirmekten çok daha iyi olduğuna karar vermiş olabilir.

Rusya ile Suriye arasındaki ilişkileri yeni temeller üzerine inşa etmek her iki taraf için de acil bir ihtiyaç olsa da ABD ve Avrupa'nın tepkilerinden duyulan endişeler bu konuda en büyük engellerden birini oluşturuyor.

Açıklanan konuların yanı sıra Rusya’nın Genelkurmay Askeri İstihbarat Servisi (GRU) Başkanı Igor Kostyukov’un toplantılara katılması, iki tarafın Rusya ve Orta Asya'dan kişilerin de dahil olduğu radikal terör örgütleriyle mücadeleyi ve bu örgütlerin üyelerinin geldikleri ülkelere dönmelerini ve radikal fikirlerini yaymalarını veya Rusya'da terör eylemleri gerçekleştirmek üzere yeni üyeler kazanmalarını önlemeyi tartıştıklarını ortaya koyuyor. Bu da Devlet Başkanı Putin’in terörün Rusya’nın şehirlerine yayılmasını önlemek için Suriye'deki teröristleri hedef alarak 2015 yılındaki askeri müdahalesini meşrulaştırmak için belirlediği bir hedefti. Diğer yandan, Suriye’deki yıllarca süren müdahalesi sırasında biriktirdiği geniş arşiv ve Suriye ordusu subayları ve İran güçleriyle uzun süredir devam eden ilişkileriyle GRU, Esed’in kaçışından sonra ülkeyi terk etmeme kararı alan eski rejimin kalıntılarının hareketlerini frenlemek için Şam'daki yeni rejime yardımcı olabilir. İki taraf arasındaki istihbarat koordinasyonu, yeni hükümeti reddeden veya yeni devlete katılmak istememelerini haklı çıkarmak için ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışan güçlerin bireysel terörist operasyonlarını veya hareketlerini engellemede rol oynayabilir.

cdfrgt
Rus askeri araçların Suriye’nin batısındaki Lazkiye ilinde Rusya tarafından kiralanan Hmeymim Hava Üssü’ne girişi sırasında yukarıda asılı duran Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bir fotoğrafı, 29 Aralık 2024 (AFP)

Çeçenistan ve Dağıstan gibi Rus cumhuriyetlerinden ve Özbekistan ve Tacikistan gibi Orta Asya ülkelerinden binlerce savaşçının Suriye'de ayrı gruplar halinde savaştığı biliniyor. Yüzlerce savaşçı HTŞ’ye katılırken, bazıları daha küçük, daha radikal örgütlerde kaldı veya DEAŞ saflarında savaştı. Öte yandan, Moskova'da bulunan rejim subaylarının bu bahar kıyı şeridinde bir isyanı koordine ettiği ve bunun talihsiz olaylara ve ciddi ihlallere yol açtığı iddia edildi.

Şara’nın ziyaretinin sonucunu değerlendirmek için henüz erken olsa da her iki tarafın da yeni aşamaya uygun olarak imzalanan anlaşmalarda değişiklik yapılmasına kapıyı açık bıraktığı ve Şara’nın bu konuda taahhüdünü açıklaması dikkati çekti. Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, 18 Ekim'de Suriye devlet kanalı el-İhbariyye'ye verdiği röportajda, “Rusya ile ilişkiler kademeli olarak ilerliyor ve yeni anlaşmalar imzalanmadı, eski rejimle imzalanan anlaşmalar ise eski halleriyle kabul edilmediğinden askıya alınmış durumda” ifadelerini kullandı. Bu, değişen bölgesel ve uluslararası gerçeklik içinde iki taraf arasındaki güven sınırlarını test etmek ve çıkarları yeniden tanımlamak için bir temel olarak görülebilir.

Suriye'nin dış politikasının bugün kutuplaşma ve ittifaklardan kaçındığını, tüm taraflarla diyalog, açıklık ve dengeli iş birliği peşinde olduğunu vurgulayan Şeybani, Şam'ın, ulusal egemenliği koruma ve herhangi bir türden bağımlılık veya bağımlılığın geri dönüşüne izin vermeme ilkesi çerçevesinde, Rusya meselesini rasyonel ve ihtiyatlı bir şekilde ele aldığını da sözlerine ekledi.

Şeybani’nin açıklamaları, Suriye'nin yeni politikasının temelini oluşturan zıt kavramları ifade ediyor. Bu politika, siyasi ittifaklardan ziyade ulusal çıkarlar temelinde diğer ülkelerle ortaklıklar kurmayı amaçlayan dengeli bir açıklık ve pragmatizm üzerine kurulu. Ancak, kutuplaşma ve ittifaklardan kaçınmak ile tüm taraflarla diyalog ve iş birliği içinde olmak arasında bir denge kurmak pratikte zor görünüyor.

Rusya-Suriye ilişkilerinin yeni temeller üzerinde yeniden inşa edilmesi her iki taraf için de acil bir ihtiyaç olsa da ABD ve Avrupa'nın tepkilerinden duyulan endişeler, özellikle askeri ve ekonomik alanlarda Suriye-Rusya ilişkilerinin yeniden inşasının önündeki başlıca engellerden biri.

ABD ve Avrupa ülkeleri, Suriye'nin özellikle petrol, doğalgaz, maden ve bankacılık sektörlerinde olmak üzere Moskova'ya uygulanan yaptırımları atlatmak için bir arka kapı haline gelmesinden endişe ediyor.

Askeri alanda Şam, savaş yıllarında zarar gören ve önceki rejimin çöküşünden sonra İsrail tarafından büyük ölçüde tahrip edilen savunma yeteneklerini yeniden inşa etmek için Rusya, Çin ve Türkiye ile iş birliği yapmak zorunda. Bu alanda ABD veya Avrupa Birliği (AB) ülkelerine güvenmenin imkansızlığı göz önüne alındığında, Batı'nın Suriye'ye herhangi bir gelişmiş savunma sistemi veya askeri teknoloji sağlaması ihtimali yok ve herhangi bir güvenlik müdahalesi, Suriye'nin egemenliğinin özünü etkileyecek siyasi koşullara bağlı olacak.

Rusya ve Çin’e yönelme, geleneksel ittifaklardan çok ulusal güvenlik ihtiyaçları ve caydırıcılığın yeniden tesis edilmesi tarafından belirlenen tek gerçekçi seçenek. Bu yüzden Batı’nın hassasiyetlerini kışkırtmamak veya bölgesel istikrarı tehdit etmemek için bu ortaklıkların yönetilmesinde ihtiyatlı davranılması gerekiyor. Bu bağlamda, Ukrayna'daki savaş nedeniyle Rusya’nın öngörülebilir gelecekte Suriye'nin tüm askeri ihtiyaçlarını karşılama isteği ve kabiliyetine sahip olduğu konusunda mutlak bir kesinlik yok.

Bu açıdan İsrail, Suriye'nin savunma kapasitesinin yeniden inşasına ilişkin Batı'nın tutumunun en önemli belirleyicilerinden biri olarak öne çıkıyor. Washington ve Avrupa başkentleri, bir dereceye kadar İsrail'in taleplerini dikkate almaya kararlı ve Trump yönetimi, İsrail'in işgal altındaki Suriye Golan Tepeleri'ni ilhakını tanıdı. ABD aynı zamanda Suriye'nin füze yetenekleri ya da hava savunma sistemlerinin niteliksel gelişimini sınırlamak için AB ülkeleriyle birlikte çalışıyor. Bu durum, Suriye'nin ihtiyaçlarını karşılayan askeri alanda ABD veya Batı ile herhangi bir iş birliği yapmasını neredeyse imkansız hale getiriyor.

Ekonomik açıdan, meşru hükümetin yeniden yapılanma ve ekonomik toparlanma için Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa Birliği'ne güvenme olasılığı, açık yapısal engellerle karşı karşıya. ABD ve Batı'nın meşru hükümete karşı nispeten açık tutumu ihtiyatlı olmaya devam etmekte, yaptırımlar henüz tamamen kaldırılmamış ve Batı'nın yatırımları, kısa vadede gerçekleştirilmesi zor olan köklü siyasi reformlara bağlı olmaya devam ediyor.

Öte yandan, Batı'nın yaptırımları nedeniyle Rusya'ya ekonomik ve yatırım konularında güvenilemez. Geçtiğimiz eylül ayında Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak başkanlığındaki Rus heyetinin Şam'ı ziyareti sırasında Moskova, enerji sektörünün ve insani yardım alanının yeniden inşasına katılmayı teklif etti. Putin ve Şara arasında yapılan son görüşmelerin sonuçlarına göre Rusya Suriye’ye buğday, ilaç ve gıda tedarik etme ve petrol sahalarında çalışma olasılığını değerlendirmeyi kabul etti.

Söz konusu alanlar durumu iyileştirmek için yetersiz olsa da, ABD ve Avrupa ülkeleri, Suriye'nin özellikle petrol, doğalgaz, maden ve bankacılık sektörlerinde olmak üzere Moskova'ya uygulanan yaptırımları atlatmak için bir arka kapı haline gelmesinden endişe ediyor. Bu bakımdan Şam ile Moskova arasındaki her türlü ekonomik veya askeri yakınlaşma yakından takip ediliyor. Ancak Suriye'nin Rusya ile ilişkilerinin güçlenmesi, Çin'i Suriye'deki yeniden inşa projelerine fon sağlamaya ve belirli sektörlere yatırım yapmaya teşvik ediyor.

Yukarıda belirtilen tüm bu karmaşık durumlar, meşru hükümeti oldukça zor bir duruma sokuyor. Hükümet, ortaklıklarını çeşitlendirmeye ve herkese açılmaya çalışırken, aynı zamanda uluslararası güç dengesi ile gerçekçi bir şekilde başa çıkmak zorunda kalmakta ve bu da ona sadece sınırlı bir marj alanı bırakıyor. Şam'ın güvenlik gereklilikleri, egemenlik şartları, yeniden yapılanma ve ekonomik toparlanma arasındaki bu hassas dengeyi korumadaki başarısı, şüphesiz Doğu ve Batı ile gelecekteki ilişkilerinin şeklini belirleyecek. Bu, Suriye’nin yeni politikasının izolasyon olmadan bağımsızlığı ve bağımlılık olmadan açıklığı ne ölçüde başarabileceğini gösterecek. Şeybani’nin bahsettiği denklemi gerçekleştirmenin zorluğu da burada yatıyor.

Moskova’daki Putin-Şara görüşmesi, Suriye-Rusya ilişkilerinde ‘karşılıklı ihtiyaç’ başlıklı yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyor

Şara'nın ziyareti, karşılıklı çıkarlar temelinde Rusya-Suriye ilişkilerinde yeni bir başlangıca işaret ediyor. Yeni Suriye yönetiminin, meşruiyetini güçlendirmesi ve ekonomik ve güvenlik sorunlarını çözmesi gerekiyor. Bu noktada Moskova, en azından söz konusu sorunların hafifletilmesine yardımcı olabilir. Putin'in Şara ile yaptığı görüşmeler, Esed rejiminin düşüşünden sonra itibarını kurtarmak ve Rusya'nın Ortadoğu'da hâlâ var olduğunu göstermek için bir fırsat teşkil ediyor. Ancak, Rusya’nın İsrail’in güneydeki tekrarlanan saldırılarını sınırlamada önceki rolünü oynayacağı pek olası görünmüyor, zira Şam’daki iktidar değişikliğinden önce Rusya'nın güney Suriye'deki varlığı İsrail'in çıkarlarına hizmet ediyordu ve Rus devriyelerinin başlıca görevi güney Suriye'de İran yanlısı grupların yayılmasını önlemekti.

İsrail, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde askeri üsler kurmasından korktuğu için Tartus Deniz Üssü ve Hmeymim Hava Üssü’nü açık tutmayı tercih etse de Avrupa'nın tutumu yeni hükümete yardımın Rusya ile ilişkilerin kesilmesine bağlı olduğunu gösteriyor. Bunun yanında ABD de Moskova ile kazandığı nüfuzu paylaşmaya gerek duymuyor. Eğer Trump yönetimi çekilmeye karar verirse, Rusya'nın Suriye bölgesindeki boşluğu doldurmasını istemiyor.

sdfr
Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın Moskova kentinde gerçekleşen görüşmelerinin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)

Görüşmenin basına açık olan kısmında açıklamalarda bulunan Suriye Devlet Başkanı Şara, “Suriye'nin bağımsızlığını, egemenliğini, birliğini, toprak bütünlüğünü ve güvenlik istikrarını sağlayarak, bu ilişkilerin doğasını yeni bir şekilde yeniden tesis etmek ve tanımlamak istiyoruz” diye konuştu.

Putin'in konuşması ve ardından Rus yetkililerin yaptığı açıklamalar da Şara'ya teorik olarak istediklerinin verildiğine işaret eder nitelikteydi. Zira Putin, Suriye Halk Meclisi seçimlerine övgüde bulunurken ülkesinin ayrılıkçı hareketleri reddettiğini ve Suriye topraklarının birliği ve bütünlüğünü desteklediğini teyit etti.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Moskova’daki toplantı, karşılıklı ihtiyaçların ön plana çıktığı Suriye-Rusya ilişkilerinde yeni bir sayfanın açılmasını simgeliyor. Ancak ilişkilerin yeniden kurulması, ne kadar zor olursa olsun, sadece geçmişi geride bırakmakla bağlantılı değil, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası gerçeklerin Suriye’deki duruma etkisi ve Rusya’nın Ukrayna'daki beka savaşıyla meşgul olurken Ortadoğu'ya yönlendirebileceği stratejik kaynakların miktarı gibi faktörlerle de bağlantılı olmaya devam ediyor.


İsrail’in Lübnan’a düzenlediği saldırıda üç kişi öldü

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği hava saldırıları sonrası hedef bölgeden yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği hava saldırıları sonrası hedef bölgeden yükselen dumanlar (Reuters)
TT

İsrail’in Lübnan’a düzenlediği saldırıda üç kişi öldü

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği hava saldırıları sonrası hedef bölgeden yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği hava saldırıları sonrası hedef bölgeden yükselen dumanlar (Reuters)

Lübnan Sağlık Bakanlığı tarafından dün yapılan açıklamada, İsrail'in Lübnan'ın güneyini ve doğusunu hedef alan hava saldırılarında üç kişinin öldüğü bildirildi. İsrail ordusu ise Hizbullah'ın bir ‘silah kaçakçısı’ ve bir başka üyesini öldürdüğünü duyurdu.

İsrail ile Lübnan arasında imzalanan ateşkesin birinci yıldönümü yaklaşırken İsrail özellikle ülkenin güneyinde saldırılarını sürdürüyor. İsrail, saflarını yeniden düzenlemeye çalıştığını iddia ettiği Hizbullah’ın askeri altyapısını, silah naklettiği güzergahları ve üyelerini hedef aldığını belirtiyor.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, “Tire bölgesindeki Nakura beldesinde bir araca düzenlenen İsrail saldırısı sonucunda bir kişi öldü” denildi.

Bakanlık başka bir açıklamada, Lübnan'ın doğusundaki Baalbek bölgesindeki Nebi Şit beldesinde İsrail’in bir araca düzenlediği saldırı sonucunda bir kişinin daha öldüğünü bildirdi.

Daha sonra Sağlık Bakanlığı, Baalbek bölgesindeki el-Hafir beldesinde düzenlenen bir başka hava saldırısında ‘bir Suriye vatandaşının öldüğünü ve bir başka Suriye vatandaşının yaralandığını’ duyurdu. Böylece perşembe gününden bu yana İsrail'in düzenlediği saldırılarda ölenlerin sayısı 11'e yükseldi.

Öte yandan İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, Bekaa Vadisi’nde Ali Hüseyin el-Musevi’nin öldürüldüğü bildirildi. Açıklamada Musevi’nin Hizbullah için silah kaçakçılığı yapan, silah tüccarı ve savaş malzemesi kaçakçısı olarak çalışan, silah satın alıp Suriye'den Lübnan'a nakletmekle uğraşan ve Hizbullah'ın yeniden yapılanma ve silahlanma çabalarında önemli bir isim olduğunu öne sürüldü.

İsrail ordusunun açıklamasında ayrıca Lübnan’ın güneyindeki Bayada bölgesinde Hizbullah'ın yerel temsilcisi olarak çalışan Abdul Mahmud es-Sayyid'in Nakura'da öldürüldüğü ifade edildi. Açıklamaya göre Seyyid, Hizbullah ile bölge sakinleri arasındaki ekonomik ve askeri konulardaki ilişkilerden sorumluydu ve köyde Hizbullah'ın askeri kapasitesini yeniden inşa etme çabalarına katkıda bulunuyordu.

Hava saldırıları dalgası

İsrail, bu hafta Lübnan’a yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Dün İsrail tarafından bir araba ve bir motosikletin hedef alındığı iki saldırıda iki kişi öldü. İsrail ordusu, Hizbullah’ın Rıdvan Birimi’nden bir komutanı ve özel kuvvetlerinin bir üyesini öldürdüğünü açıkladı.

Cuma günü ülkenin güneyinde İsrail'in düzenlediği iki saldırıda da iki kişi öldü. İsrail ordusu, ilk saldırının Hizbullah’ın güney cephesi lojistik şefini, ikinci saldırının ise ‘Hizbullah’ın askeri kapasitesini yeniden inşa etme girişimlerine karışan’ bir üyeyi hedef aldığını açıkladı.

İsrail ordusu tarafından perşembe günü ülkenin güneyinde ve doğusunda düzenlenen hava saldırılarında, yaşlı bir kadın da dahil olmak üzere dört kişi hayatını kaybetti. İsrail ordusu bombalanan hedefler arasında bir silah deposu, bir eğitim kampı ve askeri altyapı bulunduğunu öne sürdü.

Geçtiğimiz yıl 27 Kasım'da ABD ve Fransa'nın arabuluculuğunda imzalanan ateşkes anlaşması, bir yıldan uzun süren İsrail ile Hizbullah arasındaki yıkıcı savaşı sona erdirdi.

Anlaşma, tarafların Litani Nehri'nin güneyindeki bölgeden (İsrail sınırından yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta) çekilmesini ve buradaki askeri yapılarını lağvetmesi ve Lübnan'da silahların resmi kurumlarla sınırlandırmasını öngörüyordu.

İsrail, Lübnan’a yönelik hava saldırılarını sürdürürken anlaşmanın hükümlerine aykırı olarak, Güney Lübnan'daki beş stratejik tepede askerlerini konuşlandırmaya devam ediyor.

Lübnan hükümeti ABD’nin baskısıyla ağustos ayında İran destekli Hizbullah'ı silahsızlandırma kararı aldı.

Lübnan ordusu silahları devletle sınırlandırmak için beş aşamalı bir plan hazırladı, ancak Hizbullah bu kararı ‘hata’ olarak nitelendirerek derhal reddetti.