Devrimci rüyanın sonu: Demokrasiye doğru

Öcalan, cezaevlerinde ve askeri operasyonlarda çok sayıda yoldaşını kaybettikten sonra, bundan başka bir çözümün olmadığı sonucuna vardı

Cezaevindeki PKK lideri Abdullah Öcalan'ın destekçileri, örgütüne silah bırakıp kendini feshetme çağrısı yapmasının ardından fotoğrafını taşıyorlar (AFP)
Cezaevindeki PKK lideri Abdullah Öcalan'ın destekçileri, örgütüne silah bırakıp kendini feshetme çağrısı yapmasının ardından fotoğrafını taşıyorlar (AFP)
TT

Devrimci rüyanın sonu: Demokrasiye doğru

Cezaevindeki PKK lideri Abdullah Öcalan'ın destekçileri, örgütüne silah bırakıp kendini feshetme çağrısı yapmasının ardından fotoğrafını taşıyorlar (AFP)
Cezaevindeki PKK lideri Abdullah Öcalan'ın destekçileri, örgütüne silah bırakıp kendini feshetme çağrısı yapmasının ardından fotoğrafını taşıyorlar (AFP)

Refik Huri

Bir Kürt atasözü “Kürtlerin dağlardan başka dostu yoktur” der. Büyük Alman oyun yazarı Bertolt Brecht ise “Kahramanlara ihtiyaç duyan ülkeler şanslı değildir” der. Ama o ülkelerde kahraman kıyafetini giyenler şanslıdır. Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan ise bunlar arasında değil. Esed rejiminin koruması altında, Lübnan'ın Bekaa Vadisi'ndeki üslerinden Türkiye'ye karşı gerilla savaşı yürüttü. Türkiye'nin baskısı sonucunda Esed rejiminin kendisini terk etmesi ile birlikte, 1999'dan bu yana tutulduğu Marmara Denizi'ndeki İmralı Adası'nda kendisini tutuklu buldu.

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şansı ise hep yaver gidiyor. Ne zaman başını derde soksa, biri gelip onu kurtarıyor. Son zamanlarda da şans yine ona güldü. Esed rejimini Heyet Tahrir el-Şam aracılığıyla devirdi, Irak, Libya, Katar ve Suriye'deki askeri üslerinin konumunu sağlamlaştırdı. Başkan Joe Biden kâbusu, Başkan Donald Trump'ın Beyaz Saray'a gelmesiyle onun için bir rüyaya dönüştü. Zira Trump’ın Suriye'de Kürt çoğunluklu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) üzerindeki Amerikan şemsiyesini çekmesi ve Ankara'nın onu vurmasına izin vermesi bekleniyor. Ardından büyük ödül geldi; Abdullah Öcalan cezaevinden bir mektup göndererek güçlü örgütüne “kendinizi feshedin, silahları bırakın, devlet ve toplum ile bütünleşin” çağrısı yaptı.

Bölgedeki son Marksist militan liderin, Kürtlerin hakları için 47 yıldır Türk devletine karşı mücadele veren devrimci rüyanın sonunu ilan etmesi basit bir olay değil. Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'nda yıkılmasından itibaren, Kürtlerin önünde büyük güçlerin ve yeni ortaya çıkan devletlerin oluşturduğu kalın bir duvar örüldü. Türkiye, Suriye, Irak ve İran'daki Kürtleri kapsayan Kürt sorununa ulusal bir çözüm yok. Kürtlerin her ülke içindeki statüleri ile ilgili uzlaşılara varma veya düzenlemelerde bulunma çabaları tökezliyor. İran’da hiçbir şeyleri yok, Suriye'de özyönetimin geleceği yok, Irak'ta ise federalizmden daha fazlası yok. Irak Kürdistan bölgesinde bağımsızlık referandumu yapıldığında, ABD, Irak hükümetinin projeyi başarısızlığa uğratmasına ve Kürdistan'ın bazı bölgelerini kontrol etmesine izin vermişti. 12 milyon Kürt'ün yaşadığı Türkiye'de kimlik, kültür ve Kürtçe eğitim konusunda varılan mutabakatlar bile uygulanmıyor. PKK'nın Irak'ta bulunan Kandil Dağı'ndaki üsleri üzerinden silahlı mücadeleyle bu duvarı yıkma veya kendisinde bir gedik açma çabaları, sonunda beyhude egzersizlere dönüştü.

Öcalan, demokrasi dışında bir çözümün olmadığını kabul etmiş durumda. Mektubunda, PKK'nın ortaya çıkış koşullarını şöyle açıklıyor: “PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkârı, başta ifade olmak üzere, özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.” Öcalan, 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöktüğünü, ülkede kimlik inkarının çözüldüğünü, ifade özgürlüğünde gelişmeler sağlandığını da kaydediyor ve ekliyor: “Tüm bunlar PKK’nın anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nın; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.”

Öcalan, örgütün kuruluş amacının aksine mektubunda ​​şunları söyledi: “Ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler gibi aşırı milliyetçiliğe dayalı çözümleri reddediyoruz, çünkü bunlar tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.” Sadece şunları talep etti: “Kimliklere saygı, ifade özgürlüğü, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapıları kurmaları, ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.” Başka bir deyişle, son Marksist devrimci “silahlı mücadelenin çözümün temeli olmadığını” itiraf etti. Kendisine günaydın diyelim, 47 yıllık mücadeleden sonra bu sonuca varabildi.

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan'ın, “Öcalan Kürt milliyetçiliğinden yola çıkan bir isimdi, Marksizm ile hiçbir bağı yoktur, örgütü de hiçbir zaman sosyalist bir örgüt olmamıştır” şeklindeki açıklaması da durumu değiştirmiyor. Yaşananlar ister toplumsal değişim ister ulusal kurtuluş bağlamında olsun, Latin Amerika'daki devrimci şiddet hareketlerinden Ortadoğu'daki kurtuluşçu şiddet hareketlerine kadar tüm silahlı devrimci hareketler için ders niteliğindedir. En büyük meydan okuma, sadece güçlü liderin kayıtsız şartsız teslim olması karşılığında bir şeyler teklif etmesi gereken Erdoğan için değil, aynı zamanda İran, İsrail ve nüfuzunu genişletmek veya başkalarının haklarını inkâr etmek için silahlı güç kullanan her devlet için de meydan okuma büyüktür. İran'ın silahlı güçleri İslam başlığı altında bir Pers imparatorluğunun kurulmasını garanti etmez, İsrail’in gücü Filistin halkının devlet hakkını ortadan kaldırmaz, Hamas'ın ve Hizbullah'ın silahları da Filistin'i özgürleştirmez.

Abdullah Öcalan (Apo), Antonio Gramsci'nin yıllar önce vardığı ve Hapishane Defterleri’nde bahsettiği tarihsel kaçınılmazlığa ulaşana kadar cezaevlerinde ve askeri operasyonlarda çok sayıda yoldaşını kaybetti ve Türkiye içinde çok fazla zarara neden oldu. Gramsci'den önce de Marx, “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar ama kendi keyiflerine göre değil” demişti.



ABD-Çin hattında ticaret savaşı: Soğuk Savaş’tan beri görülmemiş bir rekabet

Çinli ve ABD'li şirketler, Trump yönetiminin getirdiği vergilere karşı farklı stratejiler izliyor (AFP)
Çinli ve ABD'li şirketler, Trump yönetiminin getirdiği vergilere karşı farklı stratejiler izliyor (AFP)
TT

ABD-Çin hattında ticaret savaşı: Soğuk Savaş’tan beri görülmemiş bir rekabet

Çinli ve ABD'li şirketler, Trump yönetiminin getirdiği vergilere karşı farklı stratejiler izliyor (AFP)
Çinli ve ABD'li şirketler, Trump yönetiminin getirdiği vergilere karşı farklı stratejiler izliyor (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’den ithalata getirdiği gümrük vergileriyle başlayan “ticaret savaşının” yankıları sürüyor.

Trump, ABD’ye giren fentanille mücadelede başarısız olduklarını ileri sürerek Çin’e yönelik gümrük vergisini yüzde 10’dan 20’ye çıkarmıştı.

BBC’nin analizinde, ABD’nin bu hamlesiyle Çin’deki devasa üretim ağını hedef almaya çalıştığına dikkat çekiliyor.

Çin’in 1970'lerin sonunda ekonomisini küresel ticarete açmasının ardından ucuz işgücü ve altyapıya yapılan devlet yatırımları sayesinde “dünyanın fabrikasına dönüştüğü” belirtiliyor.

Analizde, Trump’ın gümrük vergilerini ABD ekonomisini güçlendirmenin, istihdamı korumanın ve vergi gelirlerini artırmanın bir yolu olarak gördüğü ifade ediliyor. Ancak göreve geldiği ilk dönemde uyguladığı gümrük vergileri neticesinde ABD’deki fiyatların yükseldiği de hatırlatılıyor.

Moody's’den ekonomist Harry Murphy Cruise, vergilerin devam etmesi halinde ABD'ye yapılan ihracatın dörtte bir ila üçte bir oranında düşebileceğini söylüyor.

Hong Kong merkezli yatırım bankası Natixis'ten Alicia Garcia-Herrero da şu yorumları paylaşıyor:

Gümrük vergileri Çin'e zarar verecek. Buna karşı koymak için gerçekten çok daha fazlasını yapmaları gerek. Şi Cinping’in söylediğini yapmaları, iç talebi artırmaları lazım.

Ancak emlak piyasasında kriz yaşanan ve genç işsizliğin arttığı bir ekonomide bu zor bir hedef. Çin halkı da ekonomiyi canlandırmak için yeterince harcama yapmıyor.

Britanya merkezli banka Standard Chartered’dan Shuang Ding, Çin’de üretilen bazı üst düzey teknoloji ürünlerinin hızlıca ikame edilemeyeceğine dikkat çekiyor:

Çin’in yerine geçecek birini bulmak gerçekten zor, onların pazar lideri statüsünü yıkmak çok zor.

Wall Street Journal’ın (WSJ) analizinde de Çin’in ABD’nin vergi kararı karşısında endişelendiğini yazıyor.

Üst düzey Çinli yetkililerle irtibat halinde olan ve kimliklerinin paylaşılmaması kaydıyla WSJ’ye konuşan kaynaklar, Pekin’in Soğuk Savaş’ta Moskova’nın yaşadığı “izolasyonu” yaşamak istemediğini söylüyor.

Analizde, dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki rekabetin tam da Çin’in kaçındığı bir sonuca yol açabileceği yorumu yapılıyor:

Soğuk Savaş'tan bu yana görülmemiş bir süper güç çatışması, ekonomik, teknolojik ve genel jeopolitik üstünlük üzerine her şeyi kapsayan bir rekabet ortaya çıkabilir.

Trump’ın vergi hamlesine Çin’den sert tepki gelmişti. Çin'in Washington Büyükelçiliği’nden yapılan açıklamada, “ABD’yle sonuna kadar savaşmaya hazırız” denmişti.

Bunun ardından ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth de “Çin’le her türlü savaşa hazır olduklarını” belirtmişti.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, BBC