İsrail gazetesi, İsrail’in CENTCOM Komutanı Corella görevden ayrılmadan önce İran'ı vurmayı istediğini yazdı

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı General Michael Corella (Reuters)
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı General Michael Corella (Reuters)
TT

İsrail gazetesi, İsrail’in CENTCOM Komutanı Corella görevden ayrılmadan önce İran'ı vurmayı istediğini yazdı

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı General Michael Corella (Reuters)
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı General Michael Corella (Reuters)

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth, İsrail'in ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı General Michael Corella’sız ‘İran'ı vurmak istemediğini’ yazdı.

Gazete, ABD ve İsrail'in kilit bir müttefiki olan General Corella'nın İran'ın nükleer tesislerine yönelik ortak bir saldırıyı desteklediğini ve İsrailli yetkililerin General Corella'nın görev süresinin sona ermesine birkaç ay kala Tahran'a karşı harekete geçmeyi istediğini ve ABD’li Generalin askeri bağlantılarıyla ‘bölgesel bir şemsiye’ inşa ettiğini kaydetti.

ABD merkezli New York Times (NYT) gazetesi dün yayınladığı bir haberde General Michael Corella’nın İsrail'in ABD savunma güçleri içindeki en güçlü müttefiklerinden biri ve ABD ordusu içinde İran'ın nükleer tesislerine karşı İsrail ile ortak bir saldırı çağrısında bulunan tek ses olduğunu yazdı.

efrgthy
CENTCOM Komutanı General Michael Eric Corella, Ürdün'ün başkenti Amman'daki bir hava üssünde düzenlenen basın toplantısında konuşurken, 12 Eylül 2022 (Reuters)

Yedioth Ahronoth, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e yönelik saldırısından bu yana General Corella'nın, ABD uçak gemilerinin bölgeye konuşlandırılması da dâhil olmak üzere ABD ile İsrail arasındaki askeri koordinasyonun güçlendirilmesinde önemli bir rol oynadığını belirtti.

General Corella şimdi, görev süresinin bitmesine sadece birkaç ay kala, Washington'da İran'a karşı koordineli bir askeri harekat için baskı yapan bir grup isme liderlik ediyor. Ancak, Donald Trump'ın yönetiminde diplomasiden yana olan diğer isimler bu tutuma karşı çıkıyor.

Şarku’l Avsat’ın NYT'den aktardığı habere göre son aylarda ABD içindeki tartışmalar, General Corella'nın başını çektiği ve ortak bir askeri saldırıdan yana olanlar ile İran'ın nükleer hırslarını engellemek için diplomasiden yana olanlar olmak üzere iki tarafa bölündü. Sonunda Başkan Donald Trump ikinci tarafın yanında yer alarak İsrail'in Tahran’a karşı operasyon planlarını erteledi.

Basında yer alan haberlere göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Trump'ı operasyonu onaylamaya ikna etmek için son bir çabayla Washington'a gitti, ancak başarısız oldu.

NYT'ye konuşan İsrailli yetkililer, İsrail ordusunun hava saldırısı ve özel kuvvetlerin ortak saldırısını içeren bir plan geliştirdiğini, fakat bu planın ekim ayına kadar operasyonel olarak hazır olmayacağını söyledi.

Sonuç olarak İsrail, ABD'nin desteğine ihtiyaç duyduğu tek taraflı bir hava saldırısı planlamaya yöneldi.

General Corella ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ABD'nin böyle bir durumda İsrail’e nasıl yardımcı olabileceğini değerlendirdi. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), bölgeye iki uçak gemisi, Patriot ve THAAD füze sistemleri ve bombardıman uçakları gönderdi. Bu hareketlilik, İsrail'in İran’a karşı olası saldırısına hazırlık olarak yorumlandı.

İsrailli savunma analistlere göre İran'ın nükleer programına yönelik başarılı bir saldırı ihtimali hızla azalıyor.

İsrail’in ve ABD’nin istihbarat kaynaklarına göre İsrail'in Gazze'deki son askeri kazanımları, İran'daki iç karışıklık ve mevcut jeopolitik uzlaşıların birleşimi, etkili bir saldırı için nadir bir fırsat sunuyor. Halefinin kim olacağı belirsizliğini koruduğu için General Corella görevi bıraktığında bu fırsat dramatik bir şekilde zayıflayabilir.

General Corella, işbirlikçi ve kuralsız olmayan liderlik tarzı, orta düzey İsrailli generallere doğrudan ulaşması ve onların görüşlerini alması nedeniyle hem Tel Aviv'de hem de Washington'da büyük övgü topluyor.

gtyhujı
CENTCOM Komutanı General Michael Corella (AP)

CENTCOM, General Corella döneminde büyük bir teknolojik dönüşüm geçirerek siber altyapısını geliştirdi. CENTCOM içinde özel bir teknoloji bölümü kuruldu. General Corella, tüm bunları yaparken bir yandan da Husiler, Iraklı milisler ve İran'a karşı günlük operasyonları yürüttü.

Yedioth Ahronoth gazetesi haberinde şu ifadelere yer verdi:

“General Corella, CENTCOM Komutanlığı görevini sonlandırmaya hazırlanırken, halefinin İran'a karşı aynı saldırgan tutumu sürdürüp sürdürmeyeceği ve görevinden ayrılmasıyla İsrail'in İran’a karşı olası askeri operasyon fırsatının kaybolup kaybolmayacağı soruları gündemde kalmaya devam ediyor.”



Eylül 2025 ve tek kutuplu düzenin çöküşü

Barbara Gibson
Barbara Gibson
TT

Eylül 2025 ve tek kutuplu düzenin çöküşü

Barbara Gibson
Barbara Gibson

Shirley Yu

Tarihin belirleyici anları nadiren kendilerini açıkça belli eder. Ancak, 31 Ağustos - 3 Eylül 2025 haftası Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu düzenin, insan hakları, liberal demokrasi ve serbest piyasaları düzenleyen ilkelerinin yerini medeniyet kimliklerine, kalkınma zorunluluklarına ve stratejik özerkliğe bıraktığı kökten farklı bir dönemin önünü açan an olarak ölümsüzleştirilebilir.

Ne Tianjin'deki Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesi ne de İkinci Dünya Savaşı zaferinin ve Pekin'de Japon işgaline karşı direnişin 80. yıldönümü, yalnızca diplomatik etkinlikler veya askeri geçit törenleriydi. Aksine o haftanın olayları, dramatik bir kopuşla değil, stratejik ortaklıkların, ekonomik karşılıklı bağımlılığın ve paylaşılan anlatıların sabırla birikmesiyle, bir dünya düzeninden diğerine geçişin dinamiklerini ortaya koydu.

 Çin-Hindistan yakınlaşması

Zirvenin en dikkat çekici hadisesi, 2,8 milyar insanı temsil eden ve küresel ekonomik büyümeye en büyük katkıyı sağlayan iki medeniyet gücü olan Çin ve Hindistan arasındaki yakınlaşmaydı. Başbakan Narendra Modi, yedi yıl aradan sonra ilk kez Çin topraklarındaki Tianjin'de Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya geldi ve bu görüşme, ikili ilişkilerin ötesine geçerek Avrasya'daki Amerikan stratejisinin tüm yapısını kapsayan işaretler taşıyordu.

Yirmi yıl boyunca Amerikan politikası, Hindistan'ın demokratik değerleri ile Çin'in bölgesel hedeflerinin doğal bir sürtüşme yaratacağı ve bunun da Washington'ın her iki taraf üzerinde de jeopolitik nüfuzunu kullanmasına olanak tanıyacağı varsayımına dayanıyordu

Başkan Trump, Hindistan'ın Rusya'dan yaptığı enerji alımları için Hindistan'a yüzde 50 gümrük vergisi uygulayarak, klasik güç dengesi teorilerinin öngördüğü koşulları yarattı: Hindistan-Çin yakınlaşması. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi sırasında Şi, Modi ve Putin'in sohbet edip gülüştüğü fotoğraf, Atlantik güçlerinin Ukrayna'nın kaderi ve iç siyasi ve toplumsal anlaşmazlıklarla meşgul olduğu bir dönemde, üç büyük Avrasya gücünün coğrafi ve jeopolitik önem açısından çekim gücünü somutlaştırıyordu.

31 Ağustos 2025'te çekilen ve Hindistan Basın Enformasyon Bürosu tarafından yayımlanan bu fotoğrafta, Hindistan Başbakanı Narendra Modi (solda) ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tianjin'deki ŞİÖ zirvesi sırasında düzenlenen ikili görüşmede el sıkışıyorlar (AFP)31 Ağustos 2025'te çekilen ve Hindistan Basın Enformasyon Bürosu tarafından yayımlanan bu fotoğrafta, Hindistan Başbakanı Narendra Modi (solda) ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tianjin'deki ŞİÖ zirvesi sırasında düzenlenen ikili görüşmede el sıkışıyorlar (AFP)

Yirmi yıl boyunca Amerikan politikası, Hindistan'ın demokratik değerleri ile Çin'in bölgesel hedeflerinin doğal bir sürtüşme yaratacağı ve bunun da Washington'ın her iki taraf üzerinde de jeopolitik nüfuzunu kullanmasına olanak tanıyacağı varsayımına dayanıyordu. Ancak, Hindistan ve Çin arasında çok kutupluluk ve stratejik özerklik konusunda ortak çıkarların meydana çıkması bu temel varsayımı zayıflatttı. Bu yakınlaşma ideolojiyle değil, giderek kutuplaşan bir dünyada stratejik bağımsızlığı korumakla ilgili.

Enerji ortaklığının zincirleri

Bu diplomatik değişime paralel olarak, Rusya ve Çin arasında kıtasal bir enerji ekseni oluşturacak Sibirya’nın Gücü-2 boru hattı için anlaşma da imzalandı. Bu proje, 30 yıl boyunca yıllık 50 milyar metreküpe kadar Rus doğal gazını piyasa fiyatından Çin'e taşıyacak.

Bu büyüklükteki enerji ortaklıkları, tersine çevrilmesi zor stratejik bağımlılıklar yaratır. Üretim malları veya hammadde ticaretinin aksine, enerji altyapısı ülkeleri on yıllar süren yatırımlarla birbirine bağlar ve siyasi döngüleri aşan karşılıklı zayıf noktalar yaratır. 2019'da tamamlanan ilk Sibirya'nın Gücü boru hattı, enerji akışlarının stratejik ilişkileri nasıl yeniden şekillendirebileceğini göstermişti.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katılımı, sistemik dönüşümün farklı bir boyutunu vurguladı, o da Soğuk Savaş dönemi ittifak yapılarının günümüz dünyasının gerçekleriyle başa çıkamadığıdır

Moskova açısından bakıldığında anlaşma, Avrupa piyasalarının kalıcı olarak kapalı olduğu dönemde temel bir ekonomik can simidi sunuyor. Avrupa'ya yıllık 120 milyar metreküpten fazla doğal gaz ihracatını kaybeden Moskova için Sibirya’nın Gücü 1 ve 2 boru hatları, bu kaybı neredeyse telafi edecek.

Bu anlaşmanın daha geniş kapsamlı etkileri, anlaşmanın kapsamının ötesine geçerek küresel enerji piyasalarının Batı finans sistemlerinden kademeli olarak ayrılmasını da kapsıyor. Rusya ve Çin alternatif ödeme sistemleri ve yeni fiyatlandırma yapıları geliştirmeye çalışırken, ABD doları cinsinden işlemlere ve Batı yaptırım sistemlerine maruz kalma risklerini azaltmak isteyen diğer ülkeler tarafından da izlenebilecek emsaller oluşturuyorlar.

Türkiye paradoksu

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katılımı, sistemik dönüşümün farklı bir boyutunu vurguladı, o da Soğuk Savaş dönemi ittifak yapılarının günümüz dünyasının gerçekleriyle başa çıkamadığıdır. Türkiye'nin hem NATO üyesi hem de ŞİÖ'nün diyalog ortağı olması bir tür “stratejik paradoks” yaratıyor; o da hem Batı güvenlik düzenlemelerine hem de Doğu güvenlik ortaklıklarına aynı anda bağlı bir ülke olması.

Erdoğan'ın, ülkesinin NATO taahhütlerini sürdürürken ŞİÖ'ye tam üyelik kazanma yönündeki açık arzusunu duyurması, Türkiye'nin fırsatçılığının ötesine geçiyor. Bu durum, bölgesel güçlerin münhasır ittifaklara güvenmek yerine stratejik ilişkilerini çeşitlendirerek çok kutuplu bir sisteme nasıl dahil olduklarını yansıtıyor.

Diplomatik haftanın sonunda düzenlenen ve Çin'in en yeni silah sistemlerini ve entegre operasyonel kabiliyetlerini sergilediği askeri geçit töreni, açık bir caydırıcılık sinyali verdi

Ankara'nın bakış açısına göre, her iki örgüte de katılım kendisine maksimum stratejik nüfuz sağlıyor. Böylece Türkiye, farklı medeniyet blokları arasında bir köprü görevi görebilir, çatışmalarda arabuluculuk yapabilir ve tek ittifak üyelerinin yapamayacağı şekillerde iletişimi kolaylaştırabilir.

Stratejik çıkarımlar yalnızca Türkiye ile sınırlı değil, aynı zamanda Batı ittifakı içindeki dayanışma kavramını da kapsıyor. NATO üyeleri Çin liderliğindeki örgütlere etkili bir şekilde katılabiliyorsa, kolektif savunma ne anlama geliyor? İttifak taahhütleri, üyeler stratejik rakiplerle paralel ilişkiler sürdürdüklerinde nasıl işleyecek? Bu soruların kolay cevapları yok, ancak 20. yüzyılın iki kutuplu dünyasını karakterize eden netliğin erozyonunu yansıtıyorlar.

Çinli kadın askerler, 3 Eylül 2025'te Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü anan geçit töreninde yürüyor (AFP)Çinli kadın askerler, 3 Eylül 2025'te Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü anan geçit töreninde yürüyor (AFP)

Askeri geçit töreni ve stratejik işaretler

Diplomatik haftanın sonunda düzenlenen ve Çin'in en yeni silah sistemlerini ve entegre operasyonel kabiliyetlerini sergilediği askeri geçit töreni, açık bir caydırıcılık sinyali verdi; Pekin askeri kabiliyete sahip ve gerekli gördüğünde bunu kullanmaya hazır.

Ancak silahların kendisinden daha önemli olan, Şi Cinping, Vladimir Putin ve Kim Jong Un'un eşi benzeri görülmemiş bir şekilde aynı platformda bulunmasıydı. Dünyanın en kalabalık ülkesini, en büyük yüzölçümüne sahip ülkesini ve en güçlü ve izole nükleer gücünü temsil eden bu üçlü, resmi ittifakların değil, ABD hegemonyasına karşı muhalefetin birleştirdiği ülkeler olarak, adeta bir “radikal dönüşüm ekseni”ni temsil ediyordu.

Geçit töreninin anlatı çerçevesi de aynı derecede önemliydi. Şi Cinping, Çin'in Japon emperyalizmini yenmede ve savaş sonrası uluslararası düzeni şekillendirmede belirleyici bir güç olarak rolünü vurgulayarak, stratejik bir amaç uğruna ülkesinin tarihteki yerini sağlamlaştırmaya çalıştı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre o amaç şuydu; Çin, mevcut uluslararası düzenin oluşturulmasında kilit bir oyuncu ise onu çağdaş çıkarları ve değerleriyle uyumlu hale getirmek için gerekli meşruiyete de sahiptir.

Güvercin sürülerinin Pekin'in kadim meydanları üzerinde uçtuğu sahne yalnızca sembolik değildi; 1945'ten beri uluslararası ilişkileri yönetenlerden farklı ilkelere dayanan küresel bir düzenin doğuşunu yansıtıyordu

Tek kutup sonrası

Ağustos sonu ve eylül başındaki olaylar, muhtemelen tek kutup sonrası düzenin -birden fazla güç merkezinin, alternatif kurumsal çerçevelerin ortaya çıktığı ve yönetişim ve kalkınmaya yönelik kökten farklı yaklaşımların önerildiği uluslararası bir düzenin- açık şekilde belirginleştiği bir an olarak hatırlanacaktır.

Bu geçiş, fırsatlar kadar riskler de taşıyor. Batı egemenliğindeki kurumlara alternatif arayan devletler için paralel yapılar, iş birliği ve kalkınma için yeni seçenekler sunuyor. Küresel ekonomik düzeyde ise alternatif ağlar, ABD dolarının ve ona dayalı küresel finans sisteminin sahip olduğu aşırı ayrıcalığın azaltılmasına katkıda bulunuyor.

Buna karşılık, rekabet eden kurumların çokluğu, yanlış değerlendirmeler, bölünme ve çatışma olasılığını da artırıyor. Ortak normların ve örtüşen üyeliklerin yokluğunda, uluslararası anlaşmazlıklar, karşıt dünya görüşleri arasında sıfır toplamlı rekabetlere dönüşebilir.

Bu, Batılı liderler kabul etse de etmese de dünyanın kökten değiştiğinin farkına varmayı gerektiriyor.

Pekin'in kadim meydanları üzerinde güvercin sürülerinin uçtuğu sahne yalnızca sembolik değildi; 1945'ten beri uluslararası ilişkileri yönetenlerden farklı ilkelere dayanan küresel bir düzenin doğuşunu yansıtıyordu. Kalkınma ve medeniyet kimliğinin tutarlılığının, düzenleyici değerler olarak demokrasi ve bireysel haklara giderek daha fazla meydan okuduğu bir düzenin doğuşunu ilan ediyordu.

Dünyayı değiştiren hafta sona erdi, ancak açığa çıkardığı dünya daha yeni şekillenmeye başlıyor. Sonucun nasıl ortaya çıkacağı (barış mı, çatışma mı, kademeli mi, hızlandırılmış mı) Batılı başkentlerdeki liderlerin, tarihin akışı içinde güncelliğini yitirmiş düzenlemelere tutunmak yerine, stratejilerini yeni gerçeklere uyarlama becerisine bağlı olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Trump geri adım attı ve Modi'yi övdü: Harika bir başbakan... Onun dostu olmaya devam edeceğim

Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
TT

Trump geri adım attı ve Modi'yi övdü: Harika bir başbakan... Onun dostu olmaya devam edeceğim

Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)
Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlara sahip (Reuters)

Washington ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin bozulduğuna işaret eden açıklamaların ardından, ABD Başkanı Donald Trump, Hindistan Başbakanı Narendra Modi'yi överek onu ‘harika bir başbakan’ olarak nitelendirdi. Trump, Hindistan ve ABD arasındaki özel ilişkiye atıfta bulunurken, Modi, Yeni Delhi ile Washington arasındaki ilişkilerin ‘çok olumlu’ olduğunu söyledi.

Trump dün gazetecilere yaptığı açıklamada, “Modi'nin her zaman dostu olacağım. O harika bir başbakan ve ben her zaman onun dostu olacağım. Ancak şu anda yaptığı şeyler hoşuma gitmiyor. Bununla birlikte, Hindistan ve ABD arasında özel bir ilişki var. Endişelenecek bir durum yok” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Trump, “ABD'nin Hindistan'ı Çin'e kaptırdığına inanmıyor. Hindistan'ı kaybettiğimizi düşünmüyorum. Hindistan Rusya'dan büyük miktarda petrol satın alacağı için hayal kırıklığına uğradım. Bunu onlara da ilettim” şeklinde konuştu.

Trump'ın son açıklamaları, ABD'nin hem Hindistan'ı hem de Rusya'yı Çin'e ‘kaptırdığını’ söylediği yorumlarının ardından geldi. Trump, her iki ülkenin liderlerinin Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesinin ardından, Çin’i ‘en karanlık’ ülke olarak nitelendirdi. Pekin'in yeni bir dünya düzeni teşvik ettiği dönemde Trump, Yeni Delhi ve Moskova'ya olan kızgınlığını dile getirdi.

Trump'ın sosyal medya paylaşımıyla ilgili bir soruya yanıt veren Hindistan Dışişleri Bakanlığı, konuyla ilgili yorum yapmayacağını söyledi. Çin Dışişleri Bakanlığı henüz yorum talebine yanıt vermezken, Kremlin temsilcilerine ise ulaşılamadı.

Şi, Çin'in kıyı kenti Tianjin'de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinde, Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dahil 20'den fazla lideri ağırladı.

Putin ve Modi, zirvede Şi'nin yanına doğru birlikte yürürken el ele tutuştukları görüldü ve ardından üç lider yan yana durdu.

Modi yanıt verdi

Modi bugün X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, “Başkan Trump'ın duygularını ve ilişkilerimize yönelik olumlu değerlendirmesini derinden takdir ediyorum” dedi.

Modi, Hindistan ve ABD'nin ‘çok olumlu, kapsamlı ve küresel bir stratejik ortaklık’ ile birbirine bağlı olduğunu ve ‘geleceği umutla beklediğini’ ifade etti.

Trump, Rus güçlerinin Ukrayna'yı işgal etmesinden üç yıldan fazla bir süre sonra, Rusya ve Ukrayna'yı aralarındaki savaşı sona erdirecek bir anlaşmaya varmaya ikna edemediği için hayal kırıklığına uğradı.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Tianjin'de düzenlenen 2025 Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüştü. (Reuters)Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Tianjin'de düzenlenen 2025 Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüştü. (Reuters)

Trump, geçtiğimiz perşembe akşamı Beyaz Saray'da gazetecilere yaptığı açıklamada, yakında Putin ile görüşmeyi planladığını söyledi.

Bu açıklamalar, Washington'ın Hindistan'dan yapılan ithalata yüzde 50'ye varan gümrük vergileri uygulamaya koymasının ardından gerginliğin arttığı bir dönemde yapıldı. Washington, Yeni Delhi'yi Rus petrolü satın alarak Moskova'nın Ukrayna'daki ölümcül saldırılarına katkıda bulunmakla suçladı. Ancak, her ikisi de sağcı olan Trump ve Modi, ABD Başkanı’nın ilk döneminden bu yana güçlü bağlarını sürdürüyor.


Kanada ve Avustralya'ya ait iki savaş gemisi Tayvan Boğazı'ndan geçiyor... Çin ordusu izliyor

Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)
Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)
TT

Kanada ve Avustralya'ya ait iki savaş gemisi Tayvan Boğazı'ndan geçiyor... Çin ordusu izliyor

Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)
Çin'in Fujian Eyaleti'ndeki Pingtan Adası açıklarındaki Tayvan Boğazı'nda rüzgar türbinleri arasında seyreden bir gemi (Arşiv- Reuters)

Çin devlet medyası, Kanada ve Avustralya'ya ait iki savaş gemisinin bugün "Çin Halk Kurtuluş Ordusu tarafından izlenirken" Tayvan Boğazı'nı geçtiğini bildirdi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre dDevlet tarafından yayınlanan Çin gazetesi Global Times, haberinde, Kanada fırkateyni Ville de Québec ve Avustralya güdümlü füze destroyeri Brest'in, komünist Çin ile demokratik olarak yönetilen Tayvan adasını ayıran su yolunu geçtiğini belirtti.

Tayvan Savunma Bakanlığı, şu anda bu konu hakkında yorum yapamayacağını belirtti. Kanada ve Avustralya orduları ise Reuters'ın yorum talebine henüz yanıt vermedi.

Global Times, “Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun tüm geçişi izlemeye ve gözlemlemeye devam ettiğini, durumun tamamen kontrol altında olduğunu” ifade etti.

ABD Donanmasına ait gemiler ve bazen Kanada, İngiltere ve Fransa gibi müttefik ülkelerin gemileri, bu ülkelerin boğazı uluslararası bir su yolu olarak kabul etmeleri nedeniyle, yaklaşık ayda bir kez boğazdan geçmektedir.

Tayvan da adayı uluslararası bir su yolu olarak görüyor. Adayı bir eyalet olarak kabul eden Çin ise stratejik su yolunun kendi karasularının bir parçası olduğunu belirtiyor.