Fransa İsrail'e yönelik söylemini neden bu kadar sertleştirdi?

Barrot: Gazze adeta bir mezarlığa dönüştü... Filistin devletini tanıyacağız

 Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron pazartesi günü ülkesine yabancı yatırım çekmek için düzenlenen Fransa'yı Seçin Forumu’na katıldı. (EPA)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron pazartesi günü ülkesine yabancı yatırım çekmek için düzenlenen Fransa'yı Seçin Forumu’na katıldı. (EPA)
TT

Fransa İsrail'e yönelik söylemini neden bu kadar sertleştirdi?

 Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron pazartesi günü ülkesine yabancı yatırım çekmek için düzenlenen Fransa'yı Seçin Forumu’na katıldı. (EPA)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron pazartesi günü ülkesine yabancı yatırım çekmek için düzenlenen Fransa'yı Seçin Forumu’na katıldı. (EPA)

Fransa nihayet, İsrail'in Gazze Şeridi'nde her gün, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere onlarca sivili öldüren sürekli bombardımanları, 2,1 milyon insanı açlığa mahkûm etmesi, büyük ölçekli askeri operasyonları sürdürmesi, Gazze Şeridi'ni parçalaması ve tamamını kontrol ve işgal etme çabaları yoluyla her gün insani yasaları ihlal etmesi karşısında diplomatik dili bir kenara bırakmaya karar verdi.

Paris ve pek çok Avrupa ülkesini dehşete düşüren Binyamin Netanyahu hükümeti, bu yıkıcı savaşın sona erdirilmesi ve Gazze halkına insani yardım ulaştırılmasına izin verilmesi yönündeki tüm çağrılara kulak tıkadı ve 2 Mart'tan bu yana insani yardım tırlarının bölgeye girişini engelledi. Öte yandan uluslararası örgütler, halk arasında yaygın bir açlık olduğu ve İsrail güçlerinin doğrudan hedef almaktan çekinmediği hastanelere ulaşmanın imkânsız olduğu konusunda uyarıda bulundu.

Haziran ayında Filistin devletinin tanınması

Paris şimdi diplomatik eldivenleri çıkarmaya karar verdiyse, bunun nedeni İsrail'e sadık olanlar da dahil olmak üzere Fransız kamuoyunun artık İsrail'in uygulamalarını kabul etmemesi ve hatta Ekim 2023'ten bu yana İsrail ile dayanışma içinde olan ve işlediği suçlar konusunda sessiz kalan Yahudi cemaatinin bile İsrail'i eleştirmeye başlamasıdır.

9 Ekim 2023 tarihinde Fransa'nın güneyindeki Marsilya kentinde İsrail'e destek yürüyüşü sırasında İsrail bayrağı sallayan göstericiler (AFP)9 Ekim 2023 tarihinde Fransa'nın güneyindeki Marsilya kentinde İsrail'e destek yürüyüşü sırasında İsrail bayrağı sallayan göstericiler (AFP)

Son zamanlarda Fransız basınında her eğilimden entelektüel, yazar ve sanatçılara sessiz kalmamaları yönünde çağrılar yapıldı. Birçok Avrupa ülkesinin İsrail'e silah ve mühimmat ihraç etmeye devam ettiği göz önünde bulundurulduğunda, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin kendilerini ‘insanlığa karşı suçların işlenmesinde suç ortaklığı’ nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) önünde bulabileceğine dair korkular da ortaya çıktı.

Paris'teki siyasi kaynaklara göre tüm bu gelişmeler ışığında Fransız hükümeti dilini değiştirerek uyarı, ikaz ve tehdit yoluna gitmeye karar verdi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İsrail-Filistin çatışmasına iki devletli çözüm temelinde barışçıl bir çözüm bulunması amacıyla 17-20 Haziran tarihleri arasında Birleşmiş Milletler'de (BM) Suudi Arabistan ile birlikte eş başkanlığını yapacağı konferans vesilesiyle ülkesinin Filistin devletini tanıyabileceğini söyledi. Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot da dün sabah France Inter radyosuna verdiği demeçte, ülkesinin Filistin devletini tanımaya kararlı olduğunu belirtti.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, 24 Ekim 2023 tarihinde Batı Şeria'nın Ramallah kentinde yaptıkları görüşmede (AP)Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, 24 Ekim 2023 tarihinde Batı Şeria'nın Ramallah kentinde yaptıkları görüşmede (AP)

Barrot, “Gazze Şeridi'ndeki çocuklara şiddet ve nefreti miras bırakamayız. Bu nedenle tüm bunlar sona ermeli. Filistin devletini tanımaya kararlıyız. Bu konuda aktif olarak çalışıyorum. Çünkü hem Filistinlilerin çıkarına hem de İsrail'in güvenliğine uygun bir siyasi çözüme katkıda bulunmak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Paris her zaman böyle bir tanımanın ‘kendisi için bir mesele olmadığını, ancak doğru zamanı seçmek istediğini’ dile getirdi. Paris'in ve pek çok kişinin korkusu, Gazze Şeridi'nde ya da Batı Şeria'da işler bu şekilde devam ederse, özellikle de İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmeye ve Gazze Şeridi'ni yeniden ele geçirmeye kararlı olduğuna dair açık kanaat ışığında, tanınacak bir devlet olmayacağı.

Fransa, Birleşik Krallık ve Kanada: Boş durmayacağız

Paris aynı zamanda bu adımının Avrupa'daki diğer ülkeleri de Filistin’i tanıma konusunda harekete geçirebilecek bir ‘lokomotif’ görevi görmesini istiyor. Fransa, Filistin yanlısı kimlikleri ile tanınmayan Birleşik Krallık ve Kanada'nın ilgisini çekmeyi başarmış görünüyor.

Pazartesi akşamı üç ülkenin (Fransa, Birleşik Krallık ve Kanada) liderleri tarafından yayınlanan bildirinin son paragrafında şu ifadeler yer aldı: “Filistin Yönetimi, bölgesel ortaklar, İsrail ve ABD ile birlikte Arap planına dayalı olarak Gazze Şeridi'nin geleceğine ilişkin düzenlemeler üzerinde uzlaşmaya varmak üzere çalışmaya devam ediyoruz. Haziran ayında BM'de düzenlenecek olan iki devletli çözüme ilişkin üst düzey konferansın bu hedef doğrultusunda uluslararası bir uzlaşmaya varılmasında oynayacağı önemli rolü vurguluyoruz. İki devletli çözüme ulaşılmasına bir katkı olarak Filistin devletini tanımaya kararlıyız ve bu amaçla başkalarıyla birlikte çalışmaya hazırız.”

Doğrudan tehdit

Bununla da yetinmeyen üç ülke, askeri operasyonlarına son vermesi için İsrail hükümetini ilk kez doğrudan tehdit etti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)

Bildiride, “Netanyahu hükümeti korkunç eylemlerini sürdürürken biz de boş durmayacağız. İsrail yeni askeri saldırısına son vermez ve bölgeye insani yardım girişi üzerindeki kısıtlamalarını kaldırmazsa, buna karşılık ilave somut adımlar atacağız” denildi.

Bildirinin devamında “İsrail hükümetinin sivil halka temel insani yardım sağlamayı reddetmesi kabul edilemez. İsrail hükümetinin bazı üyeleri tarafından son zamanlarda kullanılan nefret dolu dili ve Gazze Şeridi'nde umutsuz bir yıkımla karşı karşıya olan sivillerin zorla yerlerinden edilmesi tehdidini kınıyoruz. Kalıcı zorla yerinden etme, uluslararası insancıl hukukun ihlalidir” ifadeleri yer aldı. Kısacası, üç ülke İsrail'e karşı bir iddianame kaleme aldı.

Bu bir ilerlemeyi temsil etse de İsrail'e Gazze Şeridi'ne yönelik savaşını durdurma çağrısında bulunurken, açıklamalarında ‘Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonların durdurulması ve insani yardım girişine derhal izin verilmesi’ çağrısında bulundular. Bu durum, askeri operasyonların durdurulmasıyla ilgili olarak ‘derhal’ kelimesini kullanmaktaki isteksizlikleri konusunda soru işareti yarattı.

İsrail'e ekonomik izolasyon uygulanması

Fransa Dışişleri Bakanı Barrot, ülkesinin ‘İsrail'in insan hakları yükümlülüklerine saygı gösterip göstermediğini görmek için Avrupa Birliği (AB) – İsrail Ortaklık Anlaşması’nın gözden geçirilmesini desteklediğini’ belirtti. Barrot, “Gazze Şeridi'ndeki bu durum devam edemez. Çünkü İsrail hükümetinin kör şiddeti ve insani yardımın engellenmesi, Gazze Şeridi'ni bir mezarlığa değilse bile bir ölüm yerine dönüştürdü” dedi.

Burada yine çok basit bir soru ortaya çıkıyor: Paris ve diğer Batılı başkentler, İsrail'in ayrım gözetmeksizin gerçekleştirdiği bombardımanlarda on binlerce insanın ölmesi ve bunun iki katından fazlasının yaralanmasının ardından İsrail'in insan hakları yükümlülüklerini yerine getirmediğine dair kanıt bulamadılar mı? AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’ın basına verdiği demeçte, Gazze Şeridi'nde olup bitenleri unutarak, AB'nin Rusya'ya uyguladığı 17. yaptırım paketine odaklandığı düşünülürse, AB Komisyonu'nun İsrail'in insan hakları ihlallerini soruşturması ne kadar zaman alacak?

 Gazze Şeridi'ndeki evlerin yıkıntıları arasında yürüyen iki Filistinli kadın (Reuters)Gazze Şeridi'ndeki evlerin yıkıntıları arasında yürüyen iki Filistinli kadın (Reuters)

Diğer taraftan çok güçlü bir ses Fransız hükümetini Gazze Şeridi'nde eylemsizlikle suçlamaya devam ediyor. Eski Başbakan ve Dışişleri Bakanı Dominique de Villepin dün Macron'a hitaben yaptığı açıklamada, “Ukrayna konusunda sadece bildiri imzalamakla yetinirsek ne kadar güvenilir oluruz? Size eski Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın bugün Kanada ve Birleşik Krallık’la birlikte bir bildiri imzalamakla yetinmeyeceğini söyleyebilirim” dedi.

Geleneksel Gaullist sağın mensubu olan De Villepin, İsrail'in ‘Gazze Şeridi'ndeki etnik temizliğine’ son vermesi için ‘ekonomik ve stratejik izolasyon’ çağrısında bulundu. Ayrıca Avrupalıları, ‘İsrail ile Ortaklık Anlaşması’nı askıya almak, Avrupa ülkelerinden İsrail’e silah sevkiyatını yasaklamak ve İsrail hükümetini ve önemli İsrail askeri yetkililerini UCM’ye sevk etmek’ olan üç adımı atmaya çağırdı.



Kremlin savaş yanlısı isimleri de hedef alıyor: Makine durdurulamaz hale geldi

Kiev'e bağlı güçler, Rus ilerleyişine karşı koymak için direniyor (Reuters)
Kiev'e bağlı güçler, Rus ilerleyişine karşı koymak için direniyor (Reuters)
TT

Kremlin savaş yanlısı isimleri de hedef alıyor: Makine durdurulamaz hale geldi

Kiev'e bağlı güçler, Rus ilerleyişine karşı koymak için direniyor (Reuters)
Kiev'e bağlı güçler, Rus ilerleyişine karşı koymak için direniyor (Reuters)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in son dönemde kendine yakın isimleri hedef aldığı aktarılıyor. 

Guardian'ın haberinde, siyasi analist Sergei Markov ve savaş yanlısı blog yazarı Roman Alyokhin'in bu yıl Kremlin tarafından "yabancı ajan" diye tanımlandığı hatırlatılıyor. 

Rusya'da faaliyet gösteren ve yurtdışından finanse edilen basın kuruluşları ya da kişilerin "yabancı ajan" olarak tanınmasını öngören yasa 2020'de devreye girmişti. 

Azerbaycan'ın siyasi elitleriyle bağlarını sürdürdüğü bilinen Markov'un, Moskova-Bakü ilişkilerinin bozulmasının ardından "gözden düştüğü" yorumu yapılıyor. 

Alyokhin ise sosyal medyada spor araba ve lüks eşyaların yer aldığı gönderiler paylaştıktan sonra, cephedeki Rus askerleri için topladığı fonları kötüye kullanmakla suçlandı. 

Ayrıca Rus devletine ait RT'de savaş yanlısı açıklamalar yapan Ukrayna doğumlu yorumcu Tatyana Montyan da geçen hafta "terörist ve aşırılıkçı" diye nitelendi. Bu tanım, geçen yıl hayatını kaybeden aktivist Aleksey Navalni'nin ekibindekiler de dahil Kremlin'in ülkede düşman olarak gördüğü kişiler için kullanılıyor.  

Montyan'ın da cephedeki Rus askerler için toplanan parayı zimmetine geçirmekle suçlandığı aktarılıyor. 

Analizde, Putin'in "baskıcı yöntemlerini sadece muhalifleri değil savaş yanlısı isimleri hedef almak için de kullandığı" savunuluyor.

Muhalif Rus siyaset bilimci Ekaterina Schulmann, "Önce savaş karşıtı sesleri susturdular. Artık bu kişilerden hiçbiri ortada yok, baskı makinesi de durdurulamaz hale geldi" diyor. 

Schulmann, Rusya'da iktidara yakın çevrelerdeki kamplaşmaya dikkat çekiyor. Analiste göre Savunma Bakanlığı ve Kremlin'e bağlı "sadıklar" diye bilinen propagandacılarla savaş yanlısı blog yazarlarının yer aldığı "Z-blogger'lar" arasında ihtilaf sözkonusu. "Z" harfi, Ukrayna işgalinin ardından Rusya'da savaşı destekleyenler tarafından kullanılan bir sembole dönüşmüştü. 

Ülkedeki savaş yanlısı hareketler konusunda uzmanlaşmış Rus araştırmacı ve yazar Ivan Filippov da cephe için toplanan paraların iki kamp arasında sorun yarattığına işaret ediyor. Savunma Bakanlığı'na yakın yorumculardan Vladimir Solovyov'un savaş yanlısı blog yazarlarını sık sık hedef gösterdiğine dikkat çekiyor. 

Filippov, savaş yanlısı blog yazarlarının sosyal medya üzerinden, Solovyov'un devlet tarafından onaylanan platformuna kıyasla çok daha fazla para topladığını söylüyor. Bunun da Solovyov'la Z-blogger'lar arasında ihtilaf yarattığını ifade ediyor. 

"Rusya stratejik şehri kuşattı"

Kremlin'e yakın çevreler arasındaki çekişme sürerken, Rus askerleri Ukrayna'nın doğusundaki stratejik Pokrovsk'ta ilerlemeye devam ediyor. 

Reuters'ın aktardığına göre Rus ve Ukraynalı birlikler arasındaki sokak çatışmaları şiddetlendi. Kiev yönetimi şehrin kuşatma altında olduğuna yönelik iddiaları reddederken, Rusya'nın şehir merkezini ele geçirmek için harekatı hızlandırdığı belirtiliyor.

Rusya için Donbas'ta Ukrayna kontrolünde kalan yüzde 10'luk bölgenin ele geçirilmesinde Pokrovsk stratejik öneme sahip. Ukrayna lideri Volodimir Zelenski, pazartesi günkü açıklamasında şehirdeki durumun zor olduğunu kabul etmiş ancak direnişin sürdüğünü söylemişti. 

Independent Türkçe, Guardian, Reuters


Yahudi örgüt, Mamdani için takip sistemi kurdu

ABD, dünyanın en büyük uçak gemisi Gerald R. Ford'u "uyuşturucuyla mücadele" gerekçesiyle Karayipler'e göndermişti (AFP)
ABD, dünyanın en büyük uçak gemisi Gerald R. Ford'u "uyuşturucuyla mücadele" gerekçesiyle Karayipler'e göndermişti (AFP)
TT

Yahudi örgüt, Mamdani için takip sistemi kurdu

ABD, dünyanın en büyük uçak gemisi Gerald R. Ford'u "uyuşturucuyla mücadele" gerekçesiyle Karayipler'e göndermişti (AFP)
ABD, dünyanın en büyük uçak gemisi Gerald R. Ford'u "uyuşturucuyla mücadele" gerekçesiyle Karayipler'e göndermişti (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump'ın başarılı olamayabileceği endişesiyle Venezuela'ya askeri operasyona sıcak bakmadığı bildiriliyor. 

Kimliğinin açıklanmaması şartıyla Wall Street Journal'a (WSJ) konuşan ABD'li yetkililer, Trump'ın üst düzey isimlerle yaptığı görüşmelerde askeri operasyon seçeneğinin, Venezuela lideri Nicolas Maduro'yu iktidardan indirmek için yeterli olmayabileceğini söylediğini belirtiyor.

Kaynaklar, Maduro'nun iktidardan indirilmesine ya da Karakas yönetiminin belirli tavizler vermeye zorlanmasına yönelik net bir stratejinin hâlâ belirlenemediğini ifade ediyor. 

Yetkililere göre Trump, Karayipler ve Pasifik'te askeri yığınağı artırma ve uyuşturucu taşıdığı iddia edilen teknelere saldırma stratejisini bir süre daha sürdürecek. 

New York Times, ABD Başkanı'nın önünde askeri harekatın dışında iki seçenek daha olduğunu aktarmıştı. Washington, Venezuela'dan petrol satın alan ülkelere yaptırım uygulayarak ek gümrük vergileri getirebilir. Böylelikle Karakas yönetimi üzerindeki ekonomik baskı artırılabilir. 

Diğer seçenekse Maduro'ya baskıyı artırmak için bir yandan askeri yığınağı sürdürürken, diğer yandan da muhalefete desteği güçlendirmek. 

Olası askeri harekatta Venezuela ordusuna ait tesisleri hedef alan hava saldırıları ve gizli operasyonlar düzenlenebileceği aktarılıyor. Trump, CIA'e operasyon emri verdiğini de duyurmuştu.

Ayrıca Adalet Bakanlığı'nın Venezuela'ya askeri operasyonu yasal olarak gerekçelendirmek için çalışma yürüttüğü savunuluyor. WSJ'nin aktardığına göre bakanlık yorum taleplerine yanıt vermedi.

Diğer yandan analizde, Trump'ın ilk döneminde Maduro'yu devirmek için muhalefete destek verme stratejisinin başarısızlığa uğradığı hatırlatılıyor. Cumhuriyetçi liderin bu yüzden ülke siyasetine doğrudan müdahale konusunda çekimser davrandığı savunuluyor. 

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, "Başkan, uyuşturucu kaçakçılığı yapan narkoteröristlere karşı saldırılarına devam edeceğini söyledi. Bunun dışındaki her şey spekülasyondur ve öyle değerlendirilmelidir" diyor.

Venezuela'da muhalefet lideri Maria Corina Machado, dün Trump'ın da katıldığı Miami'deki iş forumuna uzaktan bağlanarak şunları söylemişti: 

Maduro zamanın dolduğunu anlamalı. Eğer iktidarı bırakmayı kabul ederse, bu süreç düzenli ve daha hızlı ilerleyecektir. Ancak Maduro ne yaparsa yapsın bu değişim gerçekleşecektir.

Bazı ABD'li yetkililerse "uyuşturucu kaçakçılığını önlediği, ABD'nin Venezuela'daki petrol rezervlerine ulaşım hakkını artırdığı ve adil seçimler düzenlenmesini sağladığı" sürece Maduro'nun görevde kalabileceğini belirtiyor. 

Trump, uyuşturucu kaçakçılığını durdurma gerekçesiyle Latin Amerika'ya askeri yığınak talimatı vermişti. Eylülün başından bu yana bölgede en az 16 operasyon düzenleyen Amerikan ordusu, uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia ettiği 65'ten fazla kişiyi öldürdü. 

Maduro ise ABD'nin Karayipler bölgesindeki askeri hareketliliğine ilişkin "Dünyanın en büyük petrol rezervine sahip olduğumuz için bizi hedef alıyorlar" demişti.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, New York Times


New York Times: Erdoğan hem vazgeçilmez hem tartışmalı bir lider

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

New York Times: Erdoğan hem vazgeçilmez hem tartışmalı bir lider

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

ABD’nin önde gelen gazetelerinden New York Times (NYT), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemde izlediği dış politikanın Türkiye’nin küresel dengelerdeki rolünü artırırken, ülke içindeki siyasi gerilimleri de derinleştirdiğini yazdı.

Gönül Tol’un kaleme aldığı Vazgeçilmez Erdoğan (The Indispensable Erdogan) başlıklı analiz, Batı ülkelerinin stratejik çıkarları nedeniyle Ankara’yla yakın çalışmayı sürdürdüğünü, bunun ise Türkiye’de demokrasi tartışmalarını daha da görünür hale getirdiğini savunuyor.

Stratejik ortaklıklar Ankara’nın elini güçlendiriyor

Analize göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington’da Donald Trump, Berlin’de Almanya Şansölyesi Friedrich Merz ve Londra’da Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer ile verdiği görüntüler, Batı’nın Ankara’yla iş birliğini sürdürme kararlılığını gösteriyor.

Makalede, Türkiye’yi “zorunlu bir ortak” haline getiren başlıca faktörler şöyle sıralandı:

                •             Rusya-Ukrayna Savaşı’nda iki tarafla da konuşabilen az sayıda ülkeden biri olması,

                •             Avrupa için kritik önemdeki mülteci geçişlerini kontrol etmesi,

                •             Suriye ve Libya’daki askeri varlığının Avrupa güvenliği açısından önem taşıması,

                •             Savunma sanayiinde Batı pazarındaki etkisinin artması.

NYT ayrıca, Teksas’ta açılan bir mühimmat fabrikasında Türk yapımı üretim hatlarının kullanılmasını, Türkiye’nin savunma alanındaki etkisinin bir göstergesi olarak değerlendirdi.

İç siyasette derinleşen kriz: Tutuklamalar ve protestolar

Öte yandan analiz, Türkiye içinde tansiyonun yükseldiğine dikkat çekiyor. NYT, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ve çok sayıda CHP’li belediye başkanıyla parti üyesinin tutuklanmasının büyük protestolara yol açtığını hatırlatarak, hükümetin muhalefete yönelik baskısının arttığını yazdı.

Gazete, Erdoğan’ın ilk yıllarında demokrasi, özgürlükler ve ekonomi alanında reformlar yaptığına, ancak son yıllarda; ekonomik kötü yönetim, kurumsal zayıflama, demokratik gerileme gibi sorunların öne çıktığına yer verdi.

Realpolitik: Batı için çıkar, Türkiye için ikilem

NYT analizinde, Avrupa Birliği ve ABD’nin, Türkiye’deki demokratik tartışmalara rağmen Ankara'yla iş birliğini sürdürdüğünü vurguluyor.

Gazeteye göre bunun sebebi, Türkiye’nin jeopolitik konumu, enerji hatları üzerindeki etkisi, bölgesel çatışmalardaki rolü ve savunma kapasitesi.

Makale, Batı’nın bu nedenle Türkiye’deki demokrasi gerilemesine karşı daha sessiz kaldığını öne sürüyor.

“Demokrasi mücadelesi sürecek”

Analizin sonunda, “Türk halkı liderlerini seçme hakkından vazgeçmeyecek; protestoların sürmesi Erdoğan’ın otoritesini tam olarak pekiştirmesini zorlaştırıyor” ifadeleri de yer alıyor.

NYT’ye göre bu durum, sadece Ankara için değil, Erdoğan’la yakın çalışan Batılı demokrasiler için de uzun vadeli bir sınav oluşturuyor.

Independent Türkçe