Trump, Netanyahu'ya İran'a 'makul bir teklif' yaptığını söyledi

İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Trump ve ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance geçtiğimiz şubat ayında Oval Ofis'te bir araya geldi (Getty)
İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Trump ve ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance geçtiğimiz şubat ayında Oval Ofis'te bir araya geldi (Getty)
TT

Trump, Netanyahu'ya İran'a 'makul bir teklif' yaptığını söyledi

İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Trump ve ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance geçtiğimiz şubat ayında Oval Ofis'te bir araya geldi (Getty)
İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Trump ve ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance geçtiğimiz şubat ayında Oval Ofis'te bir araya geldi (Getty)

İsrail, ABD Başkanı Donald Trump'ın dün Başbakan Binyamin Netanyahu'ya Washington'ın İran'ın nükleer programına ilişkin müzakereler kapsamında Tahran'a ‘makul bir teklif’ sunduğunu söylediğini duyurdu.

Netanyahu'nun ofisinden yapılan kısa açıklamada, ‘Başbakan bu akşam Trump ile görüştü’ denilirken, ABD Başkanı'nın kendisine ‘ABD'nin İran'a makul bir teklifte bulunduğunu ve önümüzdeki günlerde bir yanıt almayı beklediğini’ ilettiği ifade edildi.

Netanyahu, Trump’ın İsrail'i İran'a yönelik herhangi bir askeri saldırıya karşı uyarmasından bir hafta sonra Trump ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından, üst düzey yetkililerle kapalı kapılar ardında güvenlik toplantısı düzenledi.

İsrail'in Kanal 13 televizyonu 40 dakika süren telefon görüşmesinde, İran ile ABD arasındaki nükleer müzakerelerin ele alındığını bildirdi. Televizyon kanalına göre Netanyahu pazartesi akşamı ilerleyen saatlerde güvenlik ekibiyle bir toplantı gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Israel Hayom internet sitesinden aktardığına göre toplantıya İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Mossad Başkanı David Barnea, Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Dışişleri Bakanı Gideon Saar'ın yanı sıra diğer yetkililer  katıldı.

Trump ve Netanyahu arasındaki telefon görüşmesi, Beyaz Saray'ın Gazze'ye yönelik insani yardımları hızlandırmaya ve İran'ı nükleer programından vazgeçmeye ikna etmeye çalıştığı bir dönemde gerçekleşti.

Netanyahu ile ilgili hayal kırıklığını zaman zaman dile getiren Trump, geçtiğimiz hafta Netanyahu’yu İran ile nükleer müzakerelerin gidişatını bozabilecek herhangi bir adım atmaması konusunda uyardığını söyledi.

Oval Ofis'te gazetecilere konuşan Trump, “Ona (Netanyahu’ya) bunun şu anda uygun olmadığını söyledim, çünkü bir çözüme ulaşmaya çok yakınız. Bu durum her an değişebilir” ifadelerini kullandı.

İsrail Enerji ve Altyapı Bakanı Eli Cohen pazartesi günü yaptığı açıklamada “İsrail kendisini savunabilecek ve gerektiğinde saldırabilecek kabiliyetlere sahip olduğunu zaten göstermiştir” dedi.

İsrailli yetkililer, Umman'ın arabuluculuğunda yapılan beş turluk müzakerelerin ardından tıkanan İran ve ABD arasındaki nükleer müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanmasını bekliyorlar.

İsrail'in Kanal 14 televizyonuna konuşan Cohen, “Hiçbir durumda ve hiçbir senaryoda İran'ın nükleer silaha sahip olmasına izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Cohen, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İsrail egemen bir devlettir ve kendi güvenlik çıkarlarına ve vatandaşlarının çıkarlarına hizmet eden kararlar alabilir. Ancak bu noktada ABD ile aynı şeyleri düşünüyoruz. Başkan Trump'ın bir yandan İran'a karşı net tutum belirlemesi, diğer yandan da masaya inandırıcı bir askeri tehdit koyması takdire şayan.”

Öte yandan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi dün yaptığı açıklamada, ABD tarafından sunulan, ancak Tahran tarafından ‘kabul edilemez’ olarak görülen öneriye yanıt olarak Tahran'ın nükleer anlaşma için önerdiği planı yakında Umman üzerinden ABD'ye sunacağını söyledi.

Daha sonra İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, İran'ın bir ‘anlaşma çerçevesi’ önereceğini açıkladı. Bakan Yardımcısı, İran'ın resmi haber ajansı IRNA’ya yaptığı açıklamada, “Bu çerçeve üzerinde bir ilk anlaşmaya varırsak, ayrıntılar üzerinde derinlemesine müzakereler başlar” dedi.



Trump ve İran: Karar anı mı, geri çekilme mi?

ABD Başkanı Donald Trump'ın Dini Lider Ali Hamaney'e verdiği iki aylık süre dolmak üzere (Independent Arabia)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Dini Lider Ali Hamaney'e verdiği iki aylık süre dolmak üzere (Independent Arabia)
TT

Trump ve İran: Karar anı mı, geri çekilme mi?

ABD Başkanı Donald Trump'ın Dini Lider Ali Hamaney'e verdiği iki aylık süre dolmak üzere (Independent Arabia)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Dini Lider Ali Hamaney'e verdiği iki aylık süre dolmak üzere (Independent Arabia)

John Bolton

Dünyanın, İran'ın bir kez daha ustaca müzakerelerde başarılı olup olmayacağını, yapabilecekleri sınırlı Batılı politikacıların sabrını tüketip, nükleer programını devam ettirip ettiremeyeceğini öğreneceği ana yaklaştığı konusunda şüphe yok. 5 Haziran'da Donald Trump, İran'ın ABD ile nükleer müzakerelerde “kasıtlı olarak ayak sürttüğünü” belirtti. Trump’ın Dini Lider Ali Hamaney'e verdiği iki aylık süre doldu veya dolmak üzere.

Bir karar alma anı yakın fakat Trump'ın hangi yöne gideceğine dair henüz net bir gösterge yok. İsrail'in tek taraflı veya ABD ile koordinasyon halinde İran nükleer programına karşı askeri müdahalesini kabul edecek mi? Yoksa Wall Street'te TACO (her zaman geri adım atıyor anlamına gelen Trump Always Chickens Out’un kısaltması) diye adlandırılan bir anlaşmanın yeni bir bölümüne mi tanıklık edeceğiz? Aslında, Trump'ın kendisi bile henüz net bir cevaba sahip olmayabilir.

Trump, Barack Obama'nın kusurlu 2015 anlaşmasından daha iyi diye sunacağı bir nükleer anlaşmayı pazarlamaya bahse girebilir, ancak bu riskli bir iç siyasi kumar. Esasında Tahran'ın şu ana kadar kaydettiği önemli ilerleme bir yana, Obama'nın anlaşmasına benzeyen ve İran'ın uranyum zenginleştirme kapasitesini koruyan bir anlaşmayı kabul etmesi, onu rakiplerine karşı siyasi olarak savunmasız bırakacaktır. Uluslararası koalisyon temelli düzenlemeler aracılığıyla da olsa Tahran'ın herhangi bir biçimde zenginleştirmeye devam etmesine izin verirse, Obama'dan daha iyi ve başarılı olduğu, İran'ın nükleer emellerini etkili bir şekilde dizginlediği iddiaları anında kaybolacak ve geçersiz olduğu kanıtlanacaktır.

Trump'ın İran'a karşı geri adım atıyormuş gibi görünme riski, anlaşma “geçici”, “zaman olarak sınırlı” gibi terimlerle kamufle edilse veya bir formülle süslense bile var olmaya devam ediyor. Kötü kamufle edilmiş bir anlaşma, er ya da geç ortaya çıkacak olan apaçık bir aldatmacadır ve o zaman bunun Trump'a siyasi maliyeti ciddi ve uzun süreli olacaktır. Bir anlaşmaya varmak için gösterdiği aşırı heyecan, çoğu konuda her zamanki tereddütlerine rağmen Kongre'deki Cumhuriyetçileri bile net bir talebin arkasında toplanmaya yöneltti: İran için hiçbir koşulda zenginleştirme söz konusu olamaz. Trump'ın güç kullanmak istemediğine dair ısrarına rağmen, bu konu için belirlediği çerçeve, siyasi ve askeri gerçeklerle birlikte, yakında onu gerçek seçeneklerden mahrum bırakabilir.

Bu bağlamda haberler Ortadoğu'daki petrol üreticisi ülkelerin, ABD ile İran arasında bir anlaşmayı kolaylaştırmak için perde arkasında sessizce çalıştıklarına işaret ediyor. Körfez Arap ülkeleri, İran'ın nükleer programını barışçıl bir şekilde sonlandırmayı destekleyip desteklemedikleri sorulduğunda doğal olarak olumlu yanıt vereceklerdir. Ancak gerçek onlara daha hassas bir soru dayatıyor: İran ile bir çatışma tehdidi kaçınılmazsa, Tahran kullanılabilir bir nükleer silah edinmeden önce mi, yoksa sonra mı bunu yapmak daha iyidir?

Daha derinlemesine bakıldığında, tek bir makul cevap var gibi görünüyor: Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri eğer İran nükleer tehdidi altında yaşamaya istekli değillerse ya da nükleer silaha sahip olma konusunda Tahran'ın çok gerisinde başlayacakları tam kapsamlı bir silahlanma yarışına girmek istemiyorlarsa, nükleer silah edinmeden önce daha iyidir.

Arap Yarımadası devletleri liderlerinin, İsrail veya ABD’nin nükleer programı hedef alması halinde, İran'ın misilleme saldırılarının hedefi olabilecekleri konusunda endişelerini dile getirmeleri şaşırtıcı değil. Tahran'ın bakış açısına hakim olan yabancı ve düşmanca dünya görüşü göz önüne alındığında, bu liderler kendilerini onun hedefleri arasında bulmaktan korkuyorlar.

ABD de bu endişeyi paylaşıyor, zira o da Ortadoğu'da konuşlanmış güçlerinin doğrudan saldırıya uğramasından, İran'ın terör örgütlerine ve sınır-ötesi suç şebekelerine verdiği desteği artırabileceğinden korkuyor. Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan aktardığı analize göre İsrail'e gelince, endişesinin kaynağını tahmin etmeye gerek yok: Tahran ve Hizbullah başta olmak üzere vekilleri, mümkün olan her yolla yanıt vermeye çalışacaklardır.

Ancak İran'ın yanıtına dair değerlendirmeler, Tahran'ın olası eylemlerini listelemekle sınırlı olmamalı, zira bu, çok çeşitli potansiyel tehditlere gereksiz ağırlıkla gerçeklik kazandırır ve bu da aslında İran'ın işine yarar. Gerçek şu ki, Tahran bugün 1979 İslam Devrimi'nden bu yana en zayıf stratejik konumda; Hamas ve Hizbullah gibi silahlı vekilleri tamamen ortadan kaldırılmamış olsa da sert darbeler aldılar. Suriye'de Beşşar Esed rejimi devrildi, Husiler önemli ölçüde zayıfladı ve İran'ın kendisi, nükleer programının bazı unsurlarının hasar görmesine ilave olarak, balistik füze üretim tesislerinde feci kayıplar yaşadı. Bilhassa hayatta kalmasını tehdit eden iç meydan okumalar gölgesinde, böylesine kırılgan durumda olan bir rejim, dört veya altı yeni tarafla çatışma karşısında dayanabilir mi?

Bu gerçek ışığında, İran tehditleri büyük ölçüde içi boş görünüyor. Bu nedenle, Amerikan ve Körfez çıkarları her zamankinden daha fazla kesişiyor ve Washington'un İran'a yönelik savunma ve caydırma stratejisini Körfez ortaklarının savunma ve caydırma stratejisiyle bütünleştirmesini, mevcut savunma anlaşmaları çerçevesinde güçlerine koruma sağlamasını gerektiriyor.

Birçok kişi İsrail'in açık Amerikan onayı olmadan İran nükleer programına karşı kesin bir eylemde bulunmayacağına inanıyor, ancak bu yanlış. Singapur ve çoğu Körfez ülkesi gibi coğrafi olarak küçük bir ülke olan İsrail, nükleer silahların oluşturduğu varoluşsal tehdidi çok iyi biliyor. Sadece birkaç nükleer bomba onu haritadan tamamen silmek için yeterli olabilir. İsrail benzer durumlarda sıklıkla tek başına hareket etti; 1981'de Irak’ın nükleer tesisini yerle bir etti, 2007'de Suriye'deki bir nükleer tesisi hedef aldı ve 2024'te Parçin askeri üssünde, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından hiçbir zaman denetlenmemiş olan ve İran'ın nükleer programıyla bağlantılı bir yeri vurdu.

İran'ın oluşturduğu varoluşsal tehdit karşısında İsrail, uluslararası pozisyonlara bakmaksızın gerekli gördüğü şeyi yapacaktır. Özellikle Binyamin Netanyahu, “izin istemektense af dilemek daha iyidir” şeklindeki Amerikan atasözünü çok iyi bilir. Eğer İsrail harekete geçmekten kaçınırsa, suçlayacağı tek kişi kendisi olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.