Sudan ordusu Hafter güçlerini HDK'yı desteklemekle suçladı

HDK, Hafter güçlerinin Libya sınırı yakınlarındaki bölgelere yönelik saldırıda yer aldığını teyit etti

Sudan'daki çatışma bölgesinde devriye gezen HDK üyeleri (arşiv - Reuters)
Sudan'daki çatışma bölgesinde devriye gezen HDK üyeleri (arşiv - Reuters)
TT

Sudan ordusu Hafter güçlerini HDK'yı desteklemekle suçladı

Sudan'daki çatışma bölgesinde devriye gezen HDK üyeleri (arşiv - Reuters)
Sudan'daki çatışma bölgesinde devriye gezen HDK üyeleri (arşiv - Reuters)

Sudan ordusu dün Libya'daki Halife Hafter'e bağlı güçleri, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından Libya sınırı yakınlarındaki bir bölgeyi ele geçirmek amacıyla düzenlenen saldırıya katılmakla suçladı. Sudan Ordu Sözcülüğü Ofisi’nden yapılan açıklamada bu hamlenin ‘Sudan'a, topraklarına ve halkına karşı bariz bir saldırganlık’ olduğu vurgulandı.

Açıklamada Halife Hafter güçlerinden Selefi Taburu’nun HDK ile birlikte bu saldırıya doğrudan katılmasının Sudan'a, topraklarına ve halkına karşı açık bir saldırganlık olduğu ve dünyanın gözü önünde Sudan’a karşı yürütülen uluslararası ve bölgesel komplonun bir uzantısı olduğu ifade edildi.

Açıklamada ayrıca “Sudan halkı ve ordusunun bu bariz saldırganlığa şiddetle karşı çıkacağını ve ülkemizi ve ulusal egemenliğimizi savunacağını teyit ediyoruz” ifadeleri yer aldı.

HDK doğruladı

Öte yandan HDK, Ortak Kuvvetler (Sudan ordusuyla birlikte savaşan silahlı hareketler) tarafından kontrol edilen Sudan-Libya sınırı yakınlarında stratejik bir dağlık bölgenin Libya-Sudan-Mısır sınırı yakınlarındaki çölde meydana gelen çatışmalar çerçevesinde ele geçirildiğini duyurdu. HDK unsurları yayınladıkları videolarda Sudan-Libya-Mısır sınırı yakınlarında bulunan Cebel Kisu bölgesinin kontrolünü ordu yanlısı güçleri ünlü Cebel Uveynat'a kadar kovaladıktan sonra yeniden ele geçirdiklerini söylediler.

Geçtiğimiz cuma günü Sudan ve Libya arasındaki sınır bölgesi, Sudan ordusuyla müttefik olan Ortak Kuvvetler ile Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu'na (LUO) bağlı Sebil el-İslam Taburu arasında şiddetli çatışmalara sahne oldu. Ortak Kuvvetler tarafından yapılan basın açıklamalarına göre her iki tarafta da ölenler ve yaralananlar oldu. Basında yer alan haberlere göre Ortak Kuvvetler, Libyalı güçlerin Cebel Uveynat yakınlarında Sudan topraklarına üç kilometreden fazla ‘sızdığını’, bunun üzerine Libyalı güçleri püskürtmek için müdahale ettiklerini ve HDK'ya silah kaçırmak için Sudan sınırına sızan Sebil el-İslam Taburu’ndan bir gücü imha ettiklerini duyurdu.

Öte yandan General Halife Hafter liderliğindeki LUO tarafından cuma günü yapılan açıklamada Sudan’daki Ortak Kuvvetlerin Libya sınırları içinde kendi taburlarından biri olan Sebil el-İslam Taburu’ndan bir devriyeye saldırarak LUO’ya ait teçhizata el koyduğunu bildirdi. Bunun üzerine takviye kuvvetler gönderildiği belirtilen açıklamada, takviye güçlerin müdahalesi sonucu Ortak Kuvvetlerin teçhizat ve can kaybına uğradığı ifade edildi.



Filistin için son şans: Bir devlet mi yoksa fraksiyonlar devletçiği mi

Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
TT

Filistin için son şans: Bir devlet mi yoksa fraksiyonlar devletçiği mi

Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)

Tony Boulos

Hamas'ın Gazze Şeridi sınırında gerçekleştirdiği Aksa Tufanı saldırısının ardından Gazze Şeridi'nde yaşanan yıkıcı savaşın üzerinden geçen yaklaşık iki yılın akabinde, Filistin davası yalnızca askeri harekâtla veya direniş sloganlarıyla sonuçlandırılamayacak kritik bir siyasi aşamaya giriyor. Savaş artık yalnızca İsrail ile değil, zamanla, özle ve bütünlüğünü yitirmiş Filistin siyasi sisteminin meşruiyetiyle bir savaşa dönüştü. Sadece dayanışma için değil, aynı zamanda yalnızca Filistin'in iç yapısının yeniden yapılandırılması ile başlayacak kapsamlı bir çözüm üretmek için de gerçek bir Arap-uluslararası mutabakat arayışı acil hale geldi. İç yapının yapılandırması ise Hamas'ın paralel bir silahlı güç olarak sahneden çekilmesinden ve Filistin Ulusal Otoritesi’nin  karar alma gücünü, meşruiyetini ve Arap desteğini yeniden kazanmasından geçiyor.

Bu, Lübnan'ın yaşadığına benzer büyük bir sınav anı. Lübnan’da da Hizbullah'ın askeri ve mali sistemi dağıtılmadan, devlet karar alma yetkisini geri kazanmadan ülkede çözüm haritasını uygulamaya koymanın bir yolu yok. Devlet dışı silahın gölgesinde ulusal bir projenin inşa edilemediği Lübnan'da olduğu gibi, Filistin'de de coğrafyayı ve meşruiyeti paylaşan fraksiyonların veya paralel otoritelerin şemsiyesi altında bir devlet kurulamaz. Filistin değişti, dünyanın Filistin algısı değişti, güç dengesi değişti. Peki liderlik araçları değişti mi? Filistinlilerin gelecek vizyonu değişti mi? Fetih ve Hamas, otorite ve direniş, iç çatışma ve dış bağımlılık gibi eski ikiliklerin esiri olmaya devam mı ediyorlar? Bir sonraki aşama, açıkça, sadece bir direniş aşaması değil. Bu, bir anavatanın yeniden inşası, bir halkın direnişinin desteklenmesi ve yıkımın yıkıntılarından bir devlet çıkarma aşamasıdır. Bu aşama, sloganlardan ve daha derin bir söylemden daha fazlasını gerektiriyor.

Silahlar susar, ama savaş bitmez

Burada Lübnan'ın iç savaş sonrası deneyimini hatırlamak faydalı olacaktır. Savaş, yalnızca Taif Anlaşması'nın imzalanması değil, daha ziyade Arap ve uluslararası çıkarların kesişmesi sonucu sona erdi. Buna bir de daha sonra ortaya çıkan çekincelerine rağmen, o anı ulusal bir projeye nasıl dönüştüreceklerini bilen Lübnanlı figürlerin varlığı eşlik etmişti. Tıpkı Lübnan'ın savaş sonrası döneme liderlik etmesi için Refik Hariri'ye ihtiyaç duyması gibi, Filistin'in de bugün sadece kırılgan bir idari yapı değil, gerçek bir Filistin devleti kurabilecek bir figüre -veya gruba- ihtiyacı var.

Yıllar sonra ilk kez, dünya Filistin devletinin fiilen tanınması yönünde ilerlemeye başladı. İspanya, Norveç, İrlanda, Slovenya ve Güney Afrika Filistin devletini tanıdı. Fransa ve diğer ülkeler de resmi olarak tanımayı düşünüyorlar. Sahne değişiyor. Haritalar yeniden çiziliyor. Gazze'ye yönelik savaş, tüm vahşetine rağmen, Filistin'i bir kez daha uluslararası kararların merkezine yerleştirdi. Fakat şimdiki temel soru şu: Biz buna hazır mıyız? Filistinliler, bu tarihi anı değerlendirebilecek ve siyasi tanınmayı sürdürülebilir bir devletin altyapısına dönüştürebilecek bir liderliğe sahip mi? Sadece söz ve pozisyonlara değil, aynı zamanda reel ekonomiye, istihdam yaratmaya, hukukun üstünlüğüne ve devlet kurumlarına dayalı bir devlet kurabilecek bir liderlik var mı?

İnsanlar değişti

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre  Filistin sokağı artık eskisi gibi değil. Gazze'de yaşananlardan ve yıllarca süren bölünme ve iç çatışmalardan sonra sloganlar artık yeterli değil. Bugün insanlar, yıkılanları yeniden inşa edebilecek, onurlu bir yaşam için gerçek fırsatlar yaratabilecek ve bölünmeyi derinleştirmek yerine Filistin halkının birliğini koruyabilecek bir liderlik talep ediyor. Filistinliler, Fetih ve Hamas arasındaki çekişmeden, dar görüşlü hesaplardan ve kendilerine somut hiçbir şey sunmayan, onları tüketen söylemlerden bıktı. Bugün istedikleri, örgüt değil devlet odaklı düşünen, halkı sürekli bir savaşın yakıtı olarak değil, meşruiyet kaynağı olarak gören bir liderlik.

Filistinli bir Hariri

Bazıları, Filistin'in savaştan sonra Lübnan'ın yeniden inşasına öncülük eden ve Beyrut'u yeniden inşa etmek için uluslararası destek toplayan, Arap-uluslararası mutabakatlar elde etmeyi başaran iş adamı Refik Hariri modeline ihtiyacı olduğunu söyleyebilir. Ancak Filistin gerçekliği, Lübnan gerçekliğinden daha karmaşık ve bugün ihtiyaç duyduğu şey, özel bir ulusal kimliğe sahip bir Filistinli Hariri’dir. Bu Hariri, cesur ve dürüst olmalı, direnişi güçlendirerek, binlerce iş fırsatı yaratan geniş bir ekonomik çıkar ağı oluşturarak ve topraklarındaki Filistin varlığını güçlendirerek, Filistin halkına yatırım yapmanın, gerçek kurtuluşun temeli olduğuna inanmalıdır. Filistin'in, gerçekçi bir ulusal ekonomik plan geliştirebilecek, onurun yalnızca dış destekten değil, aynı zamanda üretken ve istikrarlı bir iç ekonomi inşa etmekten de geçtiğini anlayan bir figüre veya gruba ihtiyacı var. Bu liderliğin gerçek kalkınma projeleri başlatabilecek, yatırımı, girişimciliği ve inovasyonu teşvik eden, Filistin toplumunu edilgen bir direniş zihniyetinden kurtarıp, ona üretim, açılım ve sorumluluk zihniyeti kazandıran modern bir yasal yapı kurabilecek kapasitede olması hayati önem taşımaktadır.

Filistinli ellerle yeniden inşa

Bugün Filistin tarihinde nadir görülen bir anla karşı karşıyayız. Dünya artık duyuyor ve Filistin devletinin uluslararası alanda tanınmasının yankısı her geçen gün artıyor. Gazze, uğradığı yıkıma rağmen dünyayı uyandırdı, uluslararası vicdanı harekete geçirdi ve adaletsizliği küresel tartışmaların ön saflarına taşıdı. Filistin halkı, yaralarına ve bölünmelerine rağmen, kökten farklı olması koşuluyla yeni bir liderlik etrafında kenetlenmeye hazır. Dünya, Filistin halkından sahip olduğu beceriler, yetenekler ve deneyimlerle yıkılanları kendi eliyle yeniden inşa etmesini bekliyor ve o da bunu yapabilir. Bu sayede Filistinliler, yeniden inşayla başlayacak ama daha iyi bir gelecek planlamakla sona ermeyecek bir ekonomik döngüye dahil olabilirler. Bu, diğer pek çok fırsat gibi, asla kaçmaması gereken değerli bir fırsat. O halde bölünmenin sınırları içinde kalıp daha fazla klişe girişimler mi bekleyeceğiz, yoksa gerçekten o “yeni Filistinli Hariri”yi mi aramaya başlayacağız? O, egemenliğinden yoksun bırakılmış bir devlet, yüzeysel bir temsil arayışında olmayan, bunun yerine aygıtlar için değil insanlar için, geçmiş için değil gelecek için, bağımlılık için değil onur için gerçek bir devlet kurmayı hedefleyen biridir.